19 Mart 2025 Çarşamba

Galatasaray:4-0:Antalyaspor


"Galatasaray bir halatı hep birlikte çekenlerin; hep birlikte üzülüp, hep beraber sevinmesini bilenlerin takımıdır." demiş ya Baba Gündüz, cuma gecesi Galatasaray'ın Antalyaspor'u 4 farkla mağlup ettiği maçı seyrederken, sarı-kırmızılı parçalı formayı giyenlerin bu veciz sözü ne kadar da özümsediğini görebiliyorduk. Futbolcuların saha içerisinde arkadaşlarının hatalarını telafi etmeleri, birbirlerini gol yollarına sokacak pas atmaları futbol maçlarında hep gördüğümüz hareketler iken, 37 yaşındaki Belçikalı star Mertens'in yedekte kalmasına "küsmeden" bir malzemeci edasıyla arkadaşlarına su dağıtması, gol krallığı hedefindeki Osimhen'in kazanılan penaltıda topu takımın yeni oyuncusu Moratta'ya "armağan etmesi", maç sonu herkes sevinirken süre alamayan Jelert'i Osimhen'in teselli etmesi Baba Gündüz'ün Galatasaray'ını tasvir ediyordu...


Şampiyonluk yarışında geçen hafta bir başka Akdeniz ekibi olan Alanyaspor'u 3 puanla geçen Galatasaray, rakibi Fenerbahçe'nin "bay" geçtiği haftada puan farkını 7ye çıkarırken, Antalya karşısında da kazanacağı 3 puanla ligin ikincisiyle arasında 10 puanlık bir fark yaratacak ve "psikolojik üstünlüğü" ele geçirecekti... Öyle de oldu, nispetten durgun başladığı ve deplasman ekibinin bir kaç tehlike bulduğu ilk 15-20 dakikalık süreç sonrası Galatasaray "sazı eline aldı" ve maçı istediği gibi oynadı. Önce Barış'ın kafa pasıyla Osimhen öyle yükseğe sıçradı ki, kaleci eliyle dahi topa dokunamazken, meşin yuvarlak az farkla auta gidiyordu. Lakin 5 dakika sonra tipik bir Galatasaray golü ile ev sahibi öne geçmişti: Rakip takım çıkarken stoper Sanchez orta sahada baskı yapıp topu kapıyor, pasında Barış kanattan hareketlenip, Moratta'ya aktarıyor topu ve onun asistinde Osimhen topu boş kaleye yuvarlıyordu...


Sara eski günlerine dönmüş, topu ayağında "çiğnemeden", sağ sola uygun durumundaki arkadaşlarına yolluyor, Barış kuvvetine kavuşmuş, buldozer gibi önüne geleni ezip gidiyor, sol bek Eren takıma uyum sürecini atlatmış daha fazla sorumluluk alıyor, Sanchez de "messivari" çalımlarla rakip ceza sahasını karıştırıyordu... Hal böyle olunca, goller de peşi sıra geliverdi, önce VAR yardımıyla gelen penaltıda Moratta "derslik" bir vuruş yapıyor, sonra da Barış tozu dumana katarak getirdiği topla Osimhen'e "kariyerinin en kolay golünü" attırıyordu...


İlk devre üç fark yaratılmış, sarı kart cezalısı sınırındaki Osimhen'in devrede değişeceğini düşünenler yanılıyor, Nijeryalı topçu hattrick yapmayı kafasına takmış olarak sahaya çıkıyordu ikinci 45 dakikaya. İstediği de 6 dakika geçmeden oldu, Antalyaspor savunmasının bir geri pasını yakalayan Yunus, Osi'ye al da at pası veriyor, Osimhen de fileleri sarstıktan sonra arkadaşının ayakkabısını parlatıyordu...


Farkı açan, oyunda üstünlüğü ele geçiren Galatasaray'da Okan Buruk, takımı herhangi bir kart ya da sakatlık durumuna karşı korumak için önce Osimhen, Torreira ve Yunus'u kenara alıyor, sonra da Sanchez ve Barış arkadaşlarıyla yer değiştiriyordu. 


Rolantiye dönen oyunda Antalyaspor bir kaç cılız atak bulurken, Galatasaray ise uzatmalarda Berkan'ın pasında Mertens'le beşinci golü kaçırıyordu...

Osimhen hattrick yapıp, gol krallığında zirveye çıkarken, Galatasaray taraftarı da tribünlerde Ceza'nın "Fark Var" şarkısını söyleyerek mutlu mesut evlerine dönüyordu...



Stat: Rams Park

Hakemler: Ozan Ergün, Ceyhun Sesigüzel, Mehmet Kısal

Galatasaray: Fernando Muslera, Przemyslaw Frankowski, Davinson Sanchez (Kaan Ayhan dk. 77), Abdülkerim Bardakcı, Eren Elmalı, Lucas Torreira (Mario Lemina dk. 68), Gabriel Sara, Yunus Akgün (Roland Sallai dk. 68), Alvaro Morata, Barış Alper Yılmaz (Berkan Kutlu dk. 83), Victor Osimhen (Dries Mertens dk. 68)

Yedekler: Jankat Yılmaz, Kerem Demirbay, Elias Jelert, Yusuf Demir, Metehan Baltacı

Teknik Direktör: Okan Buruk

Antalyaspor: Kenan Piric, Bünyamin Balcı, Veysel Sarı, Thalisson, Emrecan Uzunhan (Amar Gerxhaliu dk. 46), Erdal Rakip (Oleksandr Petrusenko dk. 46), Soner Dikmen (Braian Samudio dk. 83), Jakub Kaluzinski, Ramzi Safuri (Adolfo Gaich dk. 58), Sander van de Streek, Sam Larsson (Abdurrahim Dursun dk. 58)

Yedekler: Abdullah Yiğiter, Hasan Yakub İlçin, Mert Yılmaz, Deni Milosevic, Taha Osman Özmert

Teknik Direktör: Emre Belözoğlu

Goller: Victor Osimhen (dk. 30, 45+2 ve 52), Alvaro Morata (dk. 45 pen.) (Galatasaray)

Sarı kartlar: Jakub Kaluzinski, Erdal Rakip, Thalisson, Emre Belözoğlu (Teknik direktör) (Antalyaspor)

11 Mart 2025 Salı

Alanyaspor:1-2:Galatasaray


2011-12 play-off sezonu da dahil Galatasaray'ın başta Fenerbahçe olmak üzere futbol federasyonu da dahil herkese karşı olduğu başka bir sezon yaşandığına şahitliğim olmadı...

Her hafta "bu da olmaz" denilen bir olayla Galatasaray karşı karşıya kalıp, ligi zirvede bitirme yarışı içinde...

Geçen hafta Kasımpaşa deplasmanında 2 puan kaybedince "karşı" taraf 4 puan geride olmasına rağmen ana akım medya ve sosyal medyadaki algılarla beraber "Galatasaray bitti" havası yaratarak Okan Buruk ve takımına bir darbe de saha dışında vurmaya çalıştı...

Buna karşı da yönetim ve Okan Buruk takımı Alanya'ya erken "kaçırıp", maça normalden daha fazla kamp yaparak hazırlama imkanı sundu...

Son haftaların aksine daha arzulu bir Galatasaray beklerken Alanya karşısında, yine ilk yarıyı "çöpe" atan bir takım vardı. Üstelik de soyunma odasına geride giriyordu. Ev sahibi ilk atakta golü bulmuştu Vilhena ile. Uzun zamandır takip ettiğim ve Galatasaray'da faydalı olacağını düşündüğüm Yusuf Özdemir ile de pozisyonları vardı Alanya ekibinin...


Okan Buruk ise Mertens'i unutup, Kasımpaşa maçının benzer kadrosuyla sahadaydı, sadece Sallai yerine Moratta sahadaydı. Osimhen'in partneri İspanyol golcü olacaktı, Okan hocanın aklında hala Tottenham maçında Icardi-Osimhen uyumu vardı... Ama maalesef o maçın havası yakalanamıyordu uzun zamandır zira en kritik eleman Sara'nın formsuzluğu devam ediyordu... Elde Lemina varken, ki o da son maçlarda beklenileni veremiyor, Sara yerine Mertens'le başlamak orta sahada Torreira-Lemina denenebilirdi...

Altıncı dakikada Moratta'nın pasında Frankowski'nin şutu gol olsa Galatasaray adına bambaşka bir ilk devre olabilirdi de, Ertuğrul bu sert şutta başarılıydı. 


Maçtan sonra pek beğenilen hakem Yasin Kol da memleket futbol havasından etkilenmiş olacak ki, Galatasaraylılara "patır patır" sarı kart verirken ev sahibi 2 sarı kartla bitiriyordu oyunu. Sadece kartlar değil, ilk yarı biterken Moratta'nın kapalı koluna çarpan topa düdük çalıp, gol pozisyonunu engellerken, bir kaç dakika sonra da ev sahibi savunma oyuncusunun topu elle "kepçelemesine" de VAR'la birlikte seyirici kalıyordu...


Bitiyor muydu hakemin "marifetleri", soyunma odasına giderken yedek kaleci Günay'a da kırmızı kart çıkartıyor, ev sahibi yöneticiler bile Günay'ın bir hatası yok diye isyan ediyordu... Kaptan Muslera'ya gösterdiği sarı kart, Yunus'un ayağına müdahaleye "devam" kararı gibi sadece Galatasaray aleyhine verilecek kararlar da Yasin Kol'un diğer yaptıklarıydı...

İkinci kırkbeş dakikaya Lemina yerine Yunus oyuna girince, Galatasaray biraz daha hareketlendi, ev sahibi ise tamamen savunmaya gömüldü. Ve geçen yıl yine burada iki gol atan Barış Alper o geceyi hatırlatıp, uzaktan vurduğu top kaleciden sekip savunmaya çarpınca maça eşitlik geliyordu. 

On dakika sonra da yine Barış ortalıyor, "özcimbomlu" Osimhen kafayla takımını öne geçiriyordu. Galatasaray biraz "silkelenince" bu ligin çok üstünde olduğunu gösteriyor, 67de Osimhen'in fişi çekecek topunu Ertuğrul yine başarılı bir refleksle çıkarıyordu. Ve bitime 5 dakika kala yine Osimhen kaleciyi de geçip boş kale yerine topu dışarı atınca fark ikiye çıkmıyordu...

Girizgahta da belirttiğim gibi "apacayip" bir sezonda Galatasaray'ın şampiyon olması için geriye 10 maçı kalıyor ve bu süreçte dün gece Fatih Terim'in TRT Spor'a verdiği röportajda belirttiği gibi "Şampiyonluk, Galatasaray'ın hakkı. Beşinci yıldız, Galatasaray'ın hakkı. Galatasaray'ın camia olarak, sezonun böyle bir anında buradan geri adım atmayacak tecrübesi var. Gönlüm, Galatasaray'ın şampiyonluğundan yana. Bunun için de bir arada olmaya ihtiyacımız var."

İyi oyun, kötü oyun demeden "herkese" karşı savaşan bu takımı sonuna kadar desteklemek için bir arada olmalıyız...




Stat: Gain Park

Hakemler: Yasin Kol, İbrahim Çağlar Uyarcan, Samet Çiçek

Alanyaspor: Ertuğrul Taşkıran, Lima, Fatih Aksoy (Janvier dk. 84), Aliti, Hadergjonaj, Richard, Makouta, Vilhena, Yusuf Özdemir, Cordova (Hwang dk. 70), Sporar (Arda Usluoğlu dk. 84)

Yedekler: Yusuf Karagöz, Furkan Bayram, Umut Mert Toy, Efecan Karaca, Balkovec, Batuhan Yavuz, Enes Keskin

Teknik Direktör: Sami Uğurlu

Galatasaray: Fernando Muslera, Przemyslaw Frankowski, Davinson Sanchez, Abdülkerim Bardakcı, Eren Elmalı (Roland Sallai dk. 70), Mario Lemina (Yunus Akgün dk. 46), Lucas Torreira, Gabriel Sara (Kerem Demirbay dk. 90), Barış Alper Yılmaz, Alvaro Morata (Kaan Ayhan dk. 79), Victor Osimhen (Ahmed Kutucu dk. 90)

Yedekler: Günay Güvenç, Dries Mertens, Berkan Kutlu, Elias Jelert, Carlos Cuesta

Teknik Direktör: Okan Buruk

Goller: Vilhena (dk. 23) (Alanyaspor), Aliti (dk. 51 k.k.), Victor Osimhen (dk. 62) (Galatasaray)

Kırmızı kart: Günay Güvenç (Devre arası) (Galatasaray)

Sarı kartlar: Aliti, Lima (Alanyaspor), Barış Alper Yılmaz, Mario Lemina, Eren Elmalı, Fernando Muslera, Alvaro Morata, Roland Sallai, Ahmed Kutucu (Galatasaray)

3 Mart 2025 Pazartesi

Kasımpaşa:3-3:Galatasaray


Ligin ilk devresi Sami Yen'de fırtına gibi başlayıp 2-0 öne geçilen maçtan 3-3 ile soyunma odasına gitmiş Galatasaray ve ilk puan kaybını yaşamıştı...

Soğuk dış etkisiydi... Nazar boncuğu demiştik...

Kaderin cilvesi mi desek, ikinci yarı da Kasımpaşa'nın evinde maç 3-3 sona eriyor, bu defa Galatasaray 2-1den geri gelip, bir puana razı oluyordu...

Yine soğuk duş etkisi... Ama bu sefer moraller bozuluyor, sinirler geriliyordu...

Kasımpaşa'ya kaybedilen 4 puan...

Bakalım lig sonunda arayacak mı Okan Buruk'un takımı bu "çöpe atılan" puanları...


Fenerbahçe maçının kadrosunu sahaya yolladı Okan hoca, kendisi tribüne çıkarken, İrfan hocaya emanet etmişti takımı... Daha önceki haftalardaki "git-gelli" maceracı oyunu bırakıp, "garanti"yi istemişti öğrencilerinden ama onlar ev sahibinin üzerine gidemeyince, Kasımpaşa "akın akın" geldi de "şampiyonluk modunu" açmış bir Muslera buldular karşılarında. Sağdan, soldan vuruyorlar da Uruguaylı file bekçisi gole izin vermiyordu.

Neydi lakabı? "Haksız rekabet"

Oysa Galatasaray maçı Muslera ile birlikte en fazla isteyen Osimhen'in "zeka ve çabukluğu" ile kazandığı penaltıyla öne geçmiş, son haftaların "en silik" oyuncusu Sara ile farkı açmayı, belki de maçta "fişi çekmeyi"  elinin tersiyle itmişti 28. dakikada...


İlk devre maçı seyrettiğini zannedenler, bunun sadece fragman olduğunu Kasımpaşa'nın kornerden kafalarla paslaşmalarla attığı golle anladılar. Ev sahibi eşitliği yakaladı, ardından Galatasaray Osimhen'le iki dakika arayla iki net pozisyonunda skorbordu değiştirmezken, bir kontra atak (yenilerin geçiş hücümü) ve Kasımpaşa öne geçiyordu...

Tüm memleketin beklediği puan kaybı gelecek mi derken, Sara eski günlerini hatırlatıyor, adrese teslim ortasında Sanchez eşitliği yakalayıp, bir dakika sonra da Muslera'nın asistinde Osimhen takımını tekrar öne geçiriyordu.

Geçen sene de "tansiyonun tavan yaptığı" maçı Galatasaray son dakikalarda attığı golle kazanmış, şampiyonluk yolunda özgüvenini artırırken, rakibini demoralize etmişti...

Acaba aynı senaryo mu yaşanacak derken, Lemina-Kaan ve Eren-Cuesta değişiklikleri geliyor, geldiği günden beri sürekli eleştirilen Cuesta'ya futbol tanrıları da sırt çeviriyor ve ilk pozisyonda zamanlama hatası ile rakibine penaltı kazandırıyordu Kolombiyalı futbolcu... Memleketinde olsa Andres Escobar'ın kaderini paylaşacaktı belki de, bizde de taraftarın gönlünde çoktan "ruhuna Fatiha" okundu... 

"Önce Can Keleş Cuesta'yı çekti, sonra Cuesta ona düşerken tutundu" filan demeyeceğim zira bu sene böyle kritik anlarda Galatasaray lehine karar verilmeyeceğini artık öğrendik... 


Kaybedilen puanlardan sonra elbette çok yazılır da, hepsi suya yazı yazmak gibidir, giden geri gelmez... Takım geriden gelip oyunun iplerini almış, ev sahibi gol için saldıracağı bu anlarda Okan hoca-kenarda İrfan hoca- ayağı çeken Lemina yerine Kaan'ı alsa, Eren'i hiç kıpırdatmasa yerinden belki Cuesta'nın penaltısı olmazdı da, kim bilir belki de Kaan bir hata yapar, o gol yine gelirdi... 

Skor yazarlığı yaparsak, Cuesta'ya ihaleyi keser, Frankowski-Barış uyumsuzluğunu, Sara'nın bir türlü yükselmeyen formunu, Lemina'nın kötü gününü, Salai'den bir Yunus olmayacağını ve Mertens'in Sara yerine ilk onbir başlaması gerektiğini görmezden geliriz ama bunlar acı da olsa gerçekler... Bir de Yusuf kardeşim sana bir söz: Bu topraklarda futbol kuvvetle oynanıyor ne kadar teknik olursan ol, bir "kazma" gelir bir omuzla seni yere yığar ve hakem de oyna der... O yüzden güçlen biraz kardeşim...

VAR'dan iki penaltının çıktığı maçta, hakem yazmak artık komik geliyor zira onların bu baskıyı kaldıramadığı o kadar net ki? Galatasaraylı diye yaygara koparılan Cihan Aydın, önce Hatay'da penaltıyı vermemiş, iki puan gitmişti, dün de daha 10 dakikada ikinci sarı karttan atılması gereken Yasin'i oyunda tutmuştu... "Bu hakem Galatasaraylı, Galatasaray'ı tutacak" algısı işe yaramıştı...

İlk yarı topladığı puanlarla Galatasaray kendisine avantaj yaratmış, derbiyi de kaybetmeyerek puan farkını koruyup, ikili averajı da almıştı... Bu uzun maratonda illaki kaybedeceği puanlar olacaktı ama bunlar Kasımpaşa'ya mı olmalıydı, orası tartışılır...

Üç gün önce Konya karşısında kupa maçında aldığı beraberlik ile ikinci olup, tek maçlı elemeli karşılaşmada şansını zora sokarken, şimdi de önündeki zorlu deplasmanlardan galibiyet çıkarma gibi bir zorunluluğun altına giriyordu...

Olur mu?

Zor olacak ama O-L-A-C-A-K...



Stat: Recep Tayyip Erdoğan

Hakemler: Cihan Aydın, Bersan Duman, Murat Ergin Gözütok

Kasımpaşa: Andreas Giannitos, Claudio Winck, Kamil Piatkowski, Nicholas Opoku, Yasin Özcan (Kevin Rodrigues dk. 46), Gökhan Gül, Mamadou Fall, Mortadha Ben Ouanes (Cafu dk. 90+1), Haris Hajradinovic, Josip Brekalo (Can Keleş dk. 77), Nuno Da Costa

Yedekler: Sinan Bolat, Sadık Çiftpınar, Yaman Suakar, Sinan Alkaş, Taylan Utku Aydın, Atakan Müjde, Antonin Barak

Teknik Direktör: Burak Yılmaz

Galatasaray: Fernando Muslera, Przemyslaw Frankovski, Davinson Sanchez, Abdülkerim Bardakcı (Yusuf Demir dk. 90), Eren Elmalı (Carlos Cuesta dk. 80), Lucas Torreira (Dries Mertens dk. 90), Mario Lemina (Kaan Ayhan dk. 80), Roland Sallai (Ahmed Kutucu dk. 65), Gabriel Sara, Barış Alper Yılmaz, Victor Osimhen

Yedekler: Günay Güvenç, Kerem Demirbay, Berkan Kutlu, Elias Jelert, Metehan Baltacı

Teknik Sorumlu: İrfan Saraloğlu

Goller: Mortadha Ben Ouanes (dk. 52), Josip Brekalo (dk. 61), Haris Hajradinovic (dk. 85 pen.) (Kasımpaşa), Victor Osimhen (dk. 12 pen. ve 71), Davinson Sanchez (dk. 69) (Galatasaray)

Sarı kartlar: Yasin Özcan, Mortadha Ben Ouanes, Josip Brekalo (Kasımpaşa), Mario Lemina, Carlos Cuesta (Galatasaray)

27 Şubat 2025 Perşembe

Galatasaray:0-0:Konyaspor


"Türkiye Kupası grup aşamalarındaki sistemi anlamadım. Biz niye Fenerbahçe ile oynamadık? Fenerbahçe ile oynama şansı edinemediğimiz için grubu 2. sırada bitirdik. Bizim gibi takımlar için adil düzen değil bu." demişti Göztepe teknik direktörü Stoilov, gruptan 3 maçta 3 galibiyet alıp ikinci olarak çeyrek finale çıktıktan sonra...

 "Türk futbolu akıl almaz bir şekilde akıl tutulması yaşıyor. Altı takımlı grupta üç maç oynayıp, sadece iki takım üst tura nasıl çıkar? Biri bana bunu açıklayabilir mi?"

diye isyan ediyordu Başakşehir FK teknik direktörü Eyüpsporla golsüz berabere kaldığı ve kupadan elendiği maçın ardından. Üstelik üç maç yapmış, ikisini deplasmanda birini iç sahada ve iki beraberlik, bir galibiyet almıştı...

Daha da ilginci, Galatasaray da iç sahada Konyaspor'la golsüz berabere kalınca, Başakşehir ile Galatasaray'ın hem puanı, hem de averajı aynı olunca, Galatasaray kırmızı kart görmediği için "fair-play" puanı ile çeyrek finale çıkmıştı...

Böyle tuhaf bir statüyü Galatasaray kulübü de anlamamış(?) olacak ki, lider olarak çıkması gereken bir grubun son maçında Konya karşısına "rotasyonlu" bir kadro ile çıkınca, sadece ilk yarı değil, neredeyse 70 dakika boşa geçiyordu...

Sonrasında önce Osimhen oyuna dahil oluyor 62. dakikada, sonra bitime 15 dakika kala Eyüp, Barış Alper ve Frankowski sahaya sürülüyor, son 10 dakikada Eren giriyor ve 82 de Lemina kenardan geliyor...

Pozisyonlar birden artıyor, rakip savunma nefes alamaz hale geliyor da...

Bu baskı maçı kazanmaya yetiyor mu?

Yetmiyor tabii ki..

Konyaspor'un "Sami Yen'de kaybederiz, Galatasaray liderliği alıp, çeyrek finalde deplasmanda Fenerbahçe, Trabzon ya da Beşiktaşla eşleşmek istemez, topçularımızı yormayalım, lige saklayalım" diye yedeklerle çıktığı maçta, Okan hoca da pazar günü oynayacağı Kasımpaşa maçını düşününce, Galatasaray gereksiz bir şekilde kupada fikstürüne bir deplasman maçı ekliyor...

Sanki ligde az deplasmanı varmış da... 

Neyse, artık kurayı beklemekten başka çare yok...

Bakalım, rakip kim olacak?

Gecenin Z raporuna geçersek:

Günay ne zaman kaleye geçse soyadı gibi "güven" veriyor. Yine bir-iki tehlikeli atağı savuşturdu. Cuesca ve Metehan çok zorluk yaşamadı, Kerem Demirbay toparlanma sinyalleri verdi de Yusuf yine bekleneni gösteremedi. Okan Buruk, Yusuf'a az şans veriyor diye eleştiriliyor ama kendini ispatlayacağı böyle bir maçta sahada hiç yoktu Yusuf... Oysa Eyüp, çeyrek saatte kalitesini gösterebiliyor. Yunus da etkisizlerdendi, sakatlık sonrası acil şekilde toparlanması lazım Yunus'un... Ahmed de büyük ümitlerle geldi ama sorgulanmaya başladı. Berkan taraftarın "günah keçisi"... Jelert varlığı yokluğu fark etmiyor... Mertens "çocuk" maçında yetişkin gibiydi, "Benim burda ne işin var" havasında dolandı sahada da golü de attı da hakem göremeden-içgüdüsel- olarak iptal düdüğü çaldı...

Rotasyonlu maçlarda her zaman "asların" ilk devre sahada olup, skoru aldıktan sonra ikinci devre dinlenmesinden yanayım ama Okan Buruk öyle düşünmüyor. Takımın hocası o, bize de saygı duymak düşer...



Stat: Rams Park -Ali Sami Yen

Hakemler: Muhammet Ali Metoğlu, Hakan Yemişken, Mehmet Salih Mazlum

Galatasaray: Günay Güvenç, Elias Jelert (Eren Elmalı dk. 81), Metehan Baltacı, Carlos Cuesta, Berkan Kutlu (Przemyslaw Frankowski dk. 79), Kerem Demirbay (Eyüp Aydın dk. 79), Kaan Ayhan (Mario Lemina dk. 83), Yunus Akgün (Victor Osimhen dk. 63), Dries Mertens (Barış Alper Yılmaz dk. 79), Yusuf Demir, Ahmed Kutucu

Yedekler: Jankat Yılmaz, Davinson Sanchez, Abdülkerim Bardakcı, Efe Akman

Teknik Direktör: Okan Buruk

Konyaspor: Deniz Ertaş, Nikola Boranijasevic, Josip Calusic, Riechedly Bazoer, Yasir Subaşı, Morten Bjorlo (Uğurcan Yazğılı dk. 90), Emmanuel Boateng (Oğulcan Ülgün dk. 46), Danijel Aleksic (Blaz Kramer dk. 72), Tunahan Taşçı (Louka Prip dk. 58), Melih Bostan (Guilherme dk. 58), Umut Nayir (Marko Jevtovic dk. 71)

Yedekler: Ahmet Daş, Abdurrahman Üresin, Kaan Akyazı, Hamidou Keyta

Teknik Direktör: Recep Uçar

Sarı kartlar: Tunahan Taşçı, Deniz Ertaş, Blaz Kramer (Konyaspor), Yunus Akgün, Okan Buruk (Galatasaray)

26 Şubat 2025 Çarşamba

Galatasaray:0-0:Fenerbahçe


"Futbol asla sadece futbol değildir."

Simon Kuper'in Football Against The Enemy kitabının 1996 senesinde Sabah Kitapları tarafından dilimize çevrilmesiyle tanıştığımız bir kelam...

Yiğiter Uluğ'nun da dediği gibi kitabın orjinal adından daha çarpıcı bir isim...

Sonrası bir makalede, blog yazısında, pankartta, film repliğinde geçen bir cümle: Futbol asla sadece futbol değildir...

Peki nedir?

Simon Kuper kitabında dünya memleketlerini gezerek bu güzel oyunun nasıl siyasetle, ekonomiyle, sosyal yaşamla iç içe olduğunu anlatırken, eserin İthaki Yayınlarından çıkan ikinci baskısı için detaylı bir ön söz yazarak Türkiye'yi de içine eklemiş...

Lakin kitabı okumayanlar üzülmesin, pazartesi gecesi oynanan derbinin öncesini ve sonrasını göz önüne getirsinler ve "futbolun NEDEN asla sadece futbol olmadığını" kavrayabilirler...

7 sene evvel "eski başkan bizi şampiyon yapamıyor" diye büyük hayallerle kulübün başına getirilmiş "zengin" bir başkan...

Bu süre içinde bir çok değişik takım şampiyonluk kupasını kazanmış da Fenerbahçe kazanamamış.

Daha acısı da "ezeli rakip" son iki sene peşi sıra mutlu sona ulaşmış, maddi-manevi farkı açmış...

Son bir gayret olarak büyük paralar saçılıp, Mourinho gibi saha içinden çok saha dışını "dizayn" edebilen bir teknik adam getirilmiş, medya patronu basın sözcüsü yapılmış, yeni bir federasyon başkanı seçilmiş...

Buna rağmen Galatasaray kurduğu "dengeli kadro" ile saha içinde kazanmaya devam ettikçe, "yapı" diye bir söz ortaya atılmış, Galatasaray'ın başarısına "kara çalınmış", hakemler suçlanmış...

Önce VAR hakemleri yabancılaştırılmış...

Yarı dönem transferde "ücreti açıklanmayan" bir çok futbolcu getirilmiş...

Limit?

Finansal fair-play, o da ne?

Yine istenilen olmayınca, bir de Sami Yen'de oynanacak maç günü gelip çatınca derbiye yabancı orta hakem getirilmiş...

Sebep?

Türk hakem taraftar baskısını kaldıramıyormuş?

Oysa ilk devre Kadıköy'de oynanan maçta Türk hakem vardı, baskıyı kaldıramadığının "itirafı" oluyordu bu seçim...

Adalet mi, ayrıcalık mı? 

Cevap belli değil mi?

Bunlar yeter miydi?

İki İstanbul takımı da UEFA Avrupa kupası maçlarını perşembe oynarken, bir tanesi yurt dışından yorgun gelecek diye derbi pazartesiye alınmıştı...

Ligin ilk devresi Galatasaray'ın "Avrupa maçından dönüyoruz, yorgun olacağız, maçımızı pazartesi oynayalım" teklifinin reddedildiği "unutulmuştu?!" oysa ki...

İş günü, hafta içi, İstanbul gibi bir metropolde derbi...

Bitti mi?

98 yılında terorist başının İtalya'da yakalanması sonrası Juventus'un "can güvenliğimiz" yok diye UEFA'ya başvurduğu ve "devlet güvencesi" verilerek oynanan maçta bile görmediğim kadar emniyet mensubu ile donatılmıştı Sami Yen'in çevresi ve içi...

Kimi 30 bin, kimi 40 bin diyordu bu sayı için...

Maç öncesi stadyuma girişte sımsıkı aramalar, maç içi tribünlerin önünde pankartların görülemeyecek şekilde duvar gibi dizilen güvenlik mensupları...

Nasıl ama?

Futbol asla sadece futbol değilmiş değil mi?


Girizgahı çok uzatmadım, sosyal medya yapılanmasından, Ankara ziyaretlerinden, diğer Süper Lig kulüpleriyle "maddi-manevi" bağlardan, federasyon ziyaretlerinden bahis bile etmedim...

Şimdi böyle bir ortamda "sistem, taktik, saf futbol" bekleyenlere Jonathan Wilson'ın Futbol Taktikleri Tarihi kitabını tavsiye edebilirim... Keşke topu topu 3-4 pozisyonun olduğu, yabancı hakeminin bile baskıyı kaldıramayıp "kendini güvenceye almak" için her pozisyona düdük çalıp oyunu "idare" ettiği, teknik adamların risk almak yerine mevcut durumu koruduğu bu 90 dakika yerine kitaba başlasalardı, 50-60 sayfa rahat okurlardı...


Yine de "arşivde kalması" için bir kaç not yazalım. Okan Buruk, üç gün evvel AZ Alkmaar maçında devleşen Günay yerine efsane kaptanı Muslera ile başladı maça ki Uruguaylı kaleci de maçın en tehlikeli pozisyonunu önleyerek hocasının güvenini boşa çıkarmadı. Savunma hattı ise iki yıldır şampiyon olunan ve geçen hafta da Rize'de galip gelen düzendi: Dörtlü dizilmişti Frankowski, Sanchez, Abdülkerim ve Eren... Türk çocuğu ve İstanbul doğumlu olmanın avantajıyla Eren Elmalı hem takıma hem de derbiye çok uzak değildi, sırıtmadı da Frankowski biraz uyuma ihtiyacım var der gibiydi. Sanchez ve Apokerim "duvarı" örmüştü, geçit yoktu rakibe...

Mertens'in yerine Sara görev alınca-ki keşke Sara yerine Mertens'le başlasaydı Okan hoca- Osimhen'in arkasında, Torreira'nın partneri, aynı zamanda maçın da yıldızı Lemina oluyordu. O da yabancı değildi bu ortama, "efsane olmaya geldim" demecini de boşa çıkarmayan bir mücadele sergiledi 90 dakika boyunca. Barış ve Salai ise iyi niyetli ama vasattı, çok daha iyi oyunlarını hatırlıyoruz bu ikilinin... İlerde Osimhen yeterli kadar beslenemeyince, o da belki de Fenerbahçe'ye gol atmadan, çocukluğumuzun tabiriyle "gerçek Galatasaraylı olmadan" veda edecek sene sonu bize... Ama hayat bu... Belki İstanbul'da kalır, belki Türkiye Kupasında kesişir yollarımız ezeli rakiple...

Maç golsüz, berabere bitti de, sonrası ne konuştuk?

Futbol mu?

Yine "105x68"in dışına çıktık, jungle'dan tutun da monkey'e kadar belgesel tadından basın açıklaması yaptı rakibin hocası...

Cevabını da önce Okan Buruk'tan "The Crying One" ile sonra da Galatasaray'dan: #SayNoToRacism ile sağlam bir şekilde aldı...

Gerçi onun durumu da pek iç açıcı değil ama elinde Scotch viskisi ile kafasını kaşıyarak ne gülüyordur Pep şimdi bir zamanlar kendine "Special One" diyene...

Sonuca gelirsek,

Futbol bu sene iyice "yeşil alanın" dışına çıktı ve buna rağmen Galatasaray 6 puan ve iki averaj şansı ile ligi önde götürüyor.

Bundan sonrası daha da çetin geçecek Okan Buruk ve takımı için ve her zaman yazdığım gibi Galatasaray'ın en büyük gücü taraftarı, onlar kenetlenince aşılmayacak engel yok...

25. şampiyonluk yolunda her maç final...

İlk maç hafta sonu Kasımpaşa maçı...


Stat: Rams Park Ali Sami Yen

Hakemler: Slavko Vincic, Tomaz Klancnik, Andraz Kovacic

Galatasaray: Fernando Muslera, Przemyslaw Frankowski, Davinson Sanchez, Abdülkerim Bardakcı, Eren Elmalı (Dries Mertens dk. 78), Lucas Toreira, Mario Lemina, Roland Sallai (Ahmed Kutucu dk. 89), Gabriel Sara (Yunus Akgün dk. 69), Barış Alper Yılmaz, Victor Osimhen (Kaan Ayhan dk. 89)

Yedekler: Günay Güvenç, Kerem Demirbay, Berkan Kutlu, Elias Jelert, Carlos Cuesta, Yusuf Demir

Teknik Direktör: Okan Buruk

Fenerbahçe: İrfan Can Eğribayat, Milan Skriniar, Çağlar Söyüncü (Alexander Djiku dk. 61), Yusuf Akçiçek, Oğuz Aydın, Fred, Sebastian Szymanski (Sofyan Amrabat dk. 61), Filip Kostic (Mert Müldür dk. 83), Duan Tadic, Edin Dzeko (Anderson Talisca dk. 83), Youssef En-Nesyri

Yedekler: Dominik Livakovic, Ertuğrul Çetin, Mert Hakan Yandaş, İrfan Can Kahveci, Bright Osayi-Samuel, Cenk Tosun

Teknik Direktör: Jose Mourinho

Sarı kartlar: Victor Osimhen, Barış Alper Yılmaz, Roland Sallai, Davinson Sanchez, Yunus Akgün (Galatasaray), Çağlar Söyüncü, Fred (Fenerbahçe)

21 Şubat 2025 Cuma

Galatasaray:2-2:Az Alkmaar


"Galatasaray'ın adının olduğu her yerde umut vardır."...

Rahmetli Jupp Dewrall'in sözü. Hagi'nin de söylemişliği vardır...

"Futbol hayata fena halde benzer" düsturunu şiar edinen biri olarak benim de günlük hayatımda kılavuz edindiğim bir cümle...

Galatasaray da Hollanda'da kaybettiği 4-1lik maçın rövanşına bu düşüncelerle çıktı:

"Galatasaray'ın adının olduğu her yerde umut vardır."

Karış karış her metresine aşina olduğu iç sahada oynayacak, ilk maçta cezalı olan Osimhen, Sanchez ve Torreira kadroda olacak ve en önemlisi dünyada saygı duyulan taraftarı arkasında olacaktı...

Bir de erken atılacak bir gol, gençlerden oluşan rakibi bozmaya yetecekti. Sonrası zaten gelirdi, çok defa başarmamış mıydı Galatasaray bunu?


Öyle de başladılar maça. Arzulu ve istekliydi sarı-kırmızılılar...

Ama bu aşırı motivasyon "acelecilikle" karışınca istediğini yapamıyordu sahadaki Galatasaraylılar.

Oysa rakip, ilk maçın avantajıyla daha rahat oynuyor, "kafası golde" olan ev sahibinin savunmada bıraktığı boşlukları değerlendiriyordu.

Hele ki bir Poku vardı ki? 21 yaşındaki "çocuk" iki maçın da yıldızıydı... Topu önüne vurup gidiyor, Abdülkerim'i, Jelert'i, Barış'ı peşinden sürüklüyordu...

Galatasaray'ın bulması gereken pozisyonları deplasman ekibi buluyor da kalede Günay "ahtapotlaşıyordu"... Sosyal medya taraftarının yok ettiği onlarca topçudan bir diğeri olan Muslera yedekteydi, Günay sahadaydı bu maçta. Maç boyu belki ondan fazla kurtarışla, ki 2-3 tanesi karşı karşıya ve gol şansı %99 olan pozisyonlarda kalesini kapayarak arkadaşlarını ayakta tuttu Günay da, ilk devre biterken Sara'nın uzaklaştırdığı top Maikuma'ya çarpıyor, gol oluyor, ikinci yarı da ceza sahası dışından Kasius'un vuruşu fileleri sarsıyordu...




Devre biterken takımı ıslıklayanlar, Berkan oyuna ayak bastığında yuhlayanlar kalede Muslera olsa bu iki golü de Nando'ya "yazacaklardı" değil mi? Göztepe maçında Romulo topla giderken Sanchez'in vuruşu Brezilyalıya çarpıp Muslera'yı yanıltıp gol olduğunda da, Az Alkmaar ilk maçında Mijnans'ın serbest atışı doksana gittiğinde de suçlu Muslera değil miydi?


İlk devre 1-0 sona erince tur ümidi de zora girince Okan Buruk, "yüzyılın derbisini" de düşünerek Sanchez ve Mertens'i yanına alıp, Metehan ve Kerem Demirbay'ı sahaya sürdü. 

Deplasman ekibi iki farklı öne geçip, bir dakika sonra da Torreira'nın asistinde maçı en fazla arzulayan Osimhen golü attı ama sahadaki oyun pek de ümit vermeyince, Torreira da pazartesiye korunmak için kulübeye geldi, tıpkı sonraki dakikalarda Sara ve Osimhen'in yaptığı gibi...

Sahaya adım atarken yuhlanan Berkan'ın "golün asistinin asistinde" Barış, Sallai'ye rahat bir pas verdi, "Alkmaarsever" Macar topçu da ilk maçtan sonra Sami Yen'de de Owusu-Oduro'yu mağlup etmesini bildi.


2-0dan beraberliği sağlamak kağıt üstünde Galatasaray adına başarı sayılabilir lakin Avrupa'dan bu genç takıma elenmesi üzerinde düşünülmesi gereken bir mesele. Ama "şimdi" bunun sırası ve yeri hiç değil... Sene sonu herkes şapkasını önüne alır, hesabını verir...

Şimdi iki sene olduğu gibi, haftada tek maç yaparak, o maça full konsantre olarak, yorulmadan sakatlanmadan üçüncü şampiyonluğu kazanma vakti...

İlk maç da karşı tarafın isteğini yerine getirmekte hiç tereddüt etmeyen Türkiye Futbol Federasyonun bir ilki yerine getirip, maçı yönetmesi için "yönetmeliklere aykırı" olarak göreve davet ettiği Slovenyalı hakemin düdük çalacağı Fenerbahçe derbisi...

Haydi bakalım, dünü unutup, önümüze bakma zamanı...

"Galatasaray bir halatı hep birlikte çekenlerin; hep birlikte üzülüp, hep beraber sevinmesini bilenlerin takımıdır." demiş Baba Gündüz, medyası, federasyonu, rakipleri herkes Galatasaray'a karşı pozisyon almışken, biz kendi içimdeki "küçük hesapları" bırakıp, kapalıdaki "Konsantrasyon" pankartı etrafında birleşip, "Mayıslar bizimdir" demek için kenetlenmeliyiz...

Dün gece maçın başından sonuna kadar tezahüratlarla, oyunculara destek sloganlarıyla ultrAslan bu meşalenin ateşini yaktı...

Gazamız mübarek olsun, sonu 5. yıldız olsun...

 




Stat: Rams Park "Ali Sami Yen"

Hakemler: Anthony Taylor, Gary Beswick, Ian Hussin

Galatasaray: Günay Güvenç, Carlos Cuesta, Davinson Sanchez (Metehan Baltacı dk. 46), Abdülkerim Bardakcı, Elias Jelert, Lucas Torreira (Berkan Kutlu dk. 61), Gabriel Sara (Yusuf Demir dk. 73), Barış Alper Yılmaz, Dries Mertens (Kerem Demirbay dk. 46), Rolland Sallai, Victor Osimhen (Berat Luş dk. 80)

Yedekler: Fernando Muslera, Jankat Yılmaz, İsa Halidi, Kadir Subaşı, Hasan Turan, Çağrı Balta, Efe Akman

Teknik Direktör: Okan Buruk

AZ Alkmaar: Rome-Jayden Owusu-Oduro, Seiya Maikuma, Wouter Goes, Alexandre Penetra, David Wolfe (Mees De Wit dk. 87), Peer Koopmeiners, Kristijan Belic (Kees Smit dk. 61), Ernest Poku, Sven Mijnans (Zico Buurmeester dk. 12), Mayckel Lahdo (Denso Kasius dk. 46), Troy Parrott (Ibrahim Sadiq dk. 87)

Yedekler: Hobie Verhulst, Jeroen Zoet, Bruno Martins İndi, Maxim Dekker, Ro-Zangelo Daal, Sem van Duijn

Teknik Direktör: Maarten Martens

Goller: Victor Osimhen (dk. 56), Rolland Sallai (dk. 70) (Galatasaray), Seiya Maikuma (dk. 43), Denso Kasius (dk. 55) (AZ Alkmaar)

Sarı kart: Elias Jelert (Galatasaray)

19 Şubat 2025 Çarşamba

Çaykur Rizespor:1-2:Galatasaray

 


"Tribünler bir şairin kalbi gibidir; bazen coşar, bazen susar ama asla hissetmekten vazgeçmez." diye çok beğendiğim anonim bir söz vardır...

Futbolcular, hocalar, başkanlar gelip geçen yolcudur da, tribünler ise daimi hancıdır... İyi gün, kötü gün fark etmeden, hep oradadırlar...

Sevdanın peşindedirler. 

Hele ki de deplasman yaparlarsa... En unutulmazı da odur...

Dün gece de Galatasaray, Rize deplasmanında şampiyonluk yolunda çok kritik üç puan kazanırken, sahanın yıldızı Osimhen, maçın yıldızı da bir dakika dahi susmayan Galatasaray taraftarı oldu...

AZ Alkmaar yenilgisi sonrası herkes gömecek bir oyuncu bulmuş, "kaos ateşine" bir odun atıp alevi körükleme telaşındayken, yağmurlu ve soğuk havada İstanbul ve diğer illerden kalkıp Rize'ye gelen Galatasaray tribün emekçilerine selam olsun...


Taraftar inanmıştı da topçularda durum nasıldı?

Okan hoca, "tadı damağımda kaldı" dediği Tottenham maçındaki formasyonu sürekli oynatmak istiyor topçulara da, Icardi'den sonra yerine koydukları onun boşluğunu dolduramayınca, maalesef her deneme de hüsran oluyor.

Rize'de de ilk yarı böyle geçti. Musera kaleyi korurken, üçlü savunmada çiçeği burnunda stoper Cuesca , Sanchez ve Abdülkerim vardı. Onların önünde Torreira ve Sara yer alırken, Barış ve başka bir yeni transfer Frankowski kanatlarda oynuyordu. Mertens takımın oyun aklı, Ahmed de Osimhen'e bağlantı noktasındaydı...


Ahmed'in savunmanın da hatasından yararlanıp kaleciyle karşı karşıya kaldığı pozisyonda Galatasaray golü erken bulabilse çok farklı bir maç seyredecektik ama olmadı. 7 dakika sonra da kartlarda Galatasaray'a cömert, Rize'ye cimri Zorbay Küçük, Osimhen'in gole giderken düşürülmesine düdük çalsa, rakip eksik de kalabilirdi ama bu sezon Galatasaray her maçta hakemleri de yenmek zorundaydı, öyle de oldu.

Rize'nin en tehlikeli atağında Sowe topu direğe nişanlarken Abdülkadir'in Torrera'ya yaptığı faul gözükmüyor, ikinci yarı önce Sara'nın Olawoyin tarafından itirilmesi, sonra kaleci Tarık'ın top yerine Osimhen'in kafasını yumruklaması penaltı ile cezalandırılmıyor.

Golsüz ve nispeten etkisiz geçen ilk 45 dakika sonrası Okan Buruk ikinci yarıya Mertens ve sarı kartla oynayan Cuesca'nın yerine Sallai ve Eren Elmalı ile "dörtlü" savunmaya, yani Galatasaray'ı iki sene arka arkaya şampiyon yapan dizilimle başladı. Hal böyle olunca da, çok geçmeden Frankowski ilk asistini yaptı, Osimhen parçalı formayla 13. golünü attı.


Galatasaray tribünleri tezahüratın coşkusunu arttırmış, Fener'e küfürler başlamışken, Rizeliler de plaka şovunu yaparken, üç gün önce Alkmaar maçında Barış'ın penaltı yaptırdığı pozisyonuna başında olduğu gibi sarı-kırmızılı savunmacılar uyudu, rakip uyanıktı ve Sowe, eşitliği sağlayan golü attı..

Gol lazımdı, galibiyet gerekliydi ve Okan Buruk bir başka yeni transfer Lemina'yı sahaya sürdü. Eski Galatasaraylı Lemina da sanki takımdan hiç ayrılmamış gibi, yabancılık çekmeden, sahaya tecrübesini koydu, maçın iplerini eline aldı oyun birden tek kaleye döndü: Galatasaray bastırıyor, Rize savunuyor...


Lemina'nın oyuna dahil olmasıyla Sara 10 numara devşirildi, pozisyonlarda da adı vardı: bir şutu az farkla auta gitti, Apokerim'in asist olacak ortasında kafayı ıskaladı, bir penaltısı da "güme" gitti...

Sara gol atamadı ama kullandığı kornerde Lemine kafayla asist yaptı ve "özcimbomlu" Osimhen skoru belirleyen golü filelerle buluşturdu... Gole sevinirken mi yoksa maç içinde pas isterken  bağırmaktan mı bilinmez de maç sonu Osimhen röportaj verirken, sanki ultrAslan tribünden çıkmış gibi boğuk sesle konuşuyordu...

Galatasaray zor da olsa maçı kazanırken, hakemin uzatmaların uzatmasını oynattığı dakikada Zeqiri'nin boş pozisyonda Sowe'a kafayla attığı pası Muslera tecrübesiyle kurtarıyor, "ben daha ölmedim" mesajı veriyordu...

Üç puan kazanılmış... Keyifler yerine gelmiş ve dikkatler derbiye çevrilmişti... Tabii, arada kazanılması gereken bir AZ Alkmaar rövanşı da vardı...


Maçı konuştuğumuz podcast linki de burada: Karalama Defteri#156


Stat: Çaykur Didi.

Hakemler: Zorbay Küçük, Esat Sancaktar, Mustafa Savranlar.

Çaykur Rizespor: Tarık Çetin, Taha Şahin, Atilla Mocsi (Dk. 90+2 Jurecka), Husniddin Alikulov, Hojer, Papanikolaou, Mithat Pala (Dk. 79 Berkay Özcan), Abdülkadir Ömür (Dk. 71 Ghezzal), Olawoyin (Dk. 90+2 Zeqiri), Akintola, Sowe.

Galatasaray: Muslera, Cuesta (Dk. 46 Eren Elmalı), Sanchez, Abdülkerim Bardakçı, Frankowski, Sara (Dk. 90+2 Kerem Demirbay), Torreira, Barış Alper Yılmaz (Dk. 89 Kaan Ayhan), Ahmed Kutucu (Dk. 60 Lemina), Mertens (Dk. 46 Sallai), Osimhen.

Goller: Dk. 47 ve 86 Osimhen (Galatasaray), Dk. 54 Ali Sowe (Çaykur Rizespor).

Sarı kartlar: Dk. 23 Cuesta, Dk. 90+6 Muslera (Galatasaray), Dk. 35 Akintola, Dk. 45+4 Mithat Pala, Dk. 84 Tarık Çetin (Çaykur Rizespor).

15 Şubat 2025 Cumartesi

Az Alkmaar:4-1:Galatasaray


Duydum ki kaybetmişsin...

Duymadım aslında, öyle demek bir şarkı anımsattı da, öyle yazdım, seyrettim cam ekranda yenilmeni...

Üzüldüm... 

Hayır! Ne üzülmesi...

Kahroldum... 

Ama psikopatça bir düşünceyle de sevindim...

Uzun zamandır kazandıkça etrafında biriken "iyi gün dostlarının" gerçek yüzleri ortaya çıkınca, sevindim de sevindim...

Onlar için sadece "ego" tatminiydin, başarılarınla "caka satacakları" bir takımdın...

İyiysen vardın, kötüysen senden kötüsü yoktu...

Eskiden derdik" reklamın iyisi kötü yok", şimdi reklamın adı oldu "etkileşim"...

Hiç ama hiç anlamamışlardı seni...

Oysa çok zor değildi sevebilmek seni...

Dün yenildiğin gününden 24 sene evvele gidip, "kargalar bokunu yemeden" derler ya, sabahın erken vaktinde Ali Sami Yen mabedinin kapısında dikilip  Only You pankartını kapalıya hazırlamak için bekleyebilselerdi keşke...

Bir gün sonra da herkes "manita" peşinde koşarken "Cim Bom Bomum benim, biricik sevgilim, söyle senden başka kimim var benim" bestesini söyleye söyleye ince ince yağan yağmur altında stat kapısına dikilebilselerdi...

O zaman Alkmaarmış, Madridmiş, Deportivoymuş, kimle "kapışırsan" kapış, kaybetmenin yahut kazanmanın çok da önemli olmadığını anlarlardı...

Sevmekti mühim olan, iyi de olsan, kötüde olsan, hatta inadına sevmekti en kötü gününde...

Avrupa Ligi play off maçıydı, deplasmandaydı, bir çok eksik vardı, ama forma ordaydı, arma ordaydı, en önemlisi dünyaya nam salmış taraftarın oradaydı...



Kötü başlamıştın, "yoktu eski halinden eser", dünkü veletler iç sahada tozu dumana katıyordu da dik duramıyordun karşılarında... Goller de yedin, hem de en fiyakalısından, hep sen atmayacaksın ya, doğasında var bu ayak topunun, iki takım da sarsacak fileleri, hem de en güzel şekilde...

Hatalar da yaptı bizim topçular, hem de maçı en çok isteyen Barış yaptı penaltıyı, kadife ayak Sara verdi bir çok defa topu ev sahibine, ApoKerim kaleci oldu kurtardı da bir yere kadar, o da yetmedi...

Kaan bıraktı arkadaşlarını yarı yolda, hem de göz göre göre de ne yapacaksın, kurtardığı maçlara sayacağız artık...

Dört attılar, bir attık...

Sami Yen'e bıraktık hesabı...

Farkındayım zor işimiz, ama sen zoru seversin...

Zorlarla nam salmadın mı aleme?

Neuchatel'i devirdin, UEFA  kupası yolunda Milan'ı geriden gelip atmadın mı turnuva dışına...

Bir hafta sonra tekrar göstereceksin Avrupa Fatihini aleme ...

Hatırlatacak "The Hell"i ultrAslan Avrupa'ya...

Olmadı mı?

Ne fark eder?

Biz yine yanında olacağız da, yine psikopatça gülümseyeceğiz...

Çünkü üzerine yapışmış olan "sülükler" bir bir terk edecekler seni...

En saf halinle yine kalacağız bir birimize...

Acımızda göreceğiz şişenin dibini, küfrede küfrede ağlayacağız da sımsıkı sarılacağız birbirimize...

Ama kazanınca da...

İşte o gün "aklımdan geçenlerin" sınırı olmayacak...

Kutlayacağız çılgınca...

Öyle değil mi?

O zaman gecenin şarkısıyla bitirelim:


Ne söylesen ne beklesen

Yaradandan ya da kaderinden

Ele geçmez istediğin

Uğruna savaş vermediysen

Sanki seni boğar gibi

Sanki yeniden doğar gibi

Sanki zaman zaman ölür gibi

Acısını çilesini çekmediysen...



Stat: AFAS Stadyumu

Hakemler: Joao Pinheiro, Bruno Jesus, Luciano Maia

AZ Alkmaar: Owusu-Oduro, Seiya Maikuma (Denso Kasius dk. 77), Wouter Goes, Alexandre Penetra, David Moller Wolfe, Sven Mijnans, Jordy Clasie, Peer Koopmeiners (Zico Buurmeester dk. 77), Ernest Poku (Kees Smit dk. 83), Mayckel Lahdo (Ro-Zangelo Daal dk. 83), Troy Parrot (Sem van Duijn dk. 90+1)

Yedekler: Hobie Verhulst, Jeroen Zoet, Bruno Martins Indi, Maxim Dekker, Mees De Wit

Teknik Direktör: Maarten Martens

Galatasaray: Fernando Muslera, Carlos Cuesta, Abdülkerim Bardakcı, Berkan Kutlu (Yusuf Demir dk. 71), Roland Sallai, Kaan Ayhan, Gabriel Sara (Berat Luş dk. 90+3), Elias Jelert (Metehan Baltacı dk. 71), Dries Mertens (Kerem Demirbay dk. 65), Barış Alper Yılmaz, Alvaro Morata (Efe Akman dk. 90+3)

Yedekler: Günay Güvenç, Jankat Yılmaz, Kadir Subaşı, Furkan Koçak, Çağrı Balta

Teknik Direktör: Okan Buruk

Goller: Sven Mijnans (dk. 12), Troy Parrot (dk. 37 pen.), Jordy Clasie (dk. 57), David Moller Wolfe (dk. 66) (AZ Alkmaar), Roland Sallai (dk. 20) (Galatasaray)

Kırmızı kart: Kaan Ayhan (dk. 51) (Galatasaray)

Sarı kartlar: Abdülkerim Bardakcı, Alvaro Morata (Galatasaray), David Moller Wolfe, Jordy Clasie (AZ Alkmaar)

11 Şubat 2025 Salı

Galatasaray:1(3)-0: Adana Demirspor


"Futbol borsada değil arsada güzeldir" demiş rahmetli Metin Kurt...

Ne de güzel söylemiş... Futbolu sokakta tüm sadeliği ile sevdik, iki taştan kale yaptık, taşların üstünden gitti top gol mu aut mu tartıştık, itiştik de maça devam ettik, oynadık... Kaybettik, kavga ettik ama yine ertesi gün boş arsaya gelip, maç yaptık...

Fanilalarımıza sevdiğimiz topçunun numarasını yazdık da adını yazmak yoktu aklımızda çünkü formalar 1 ile 11 arasındaydı, 10 numara zaten Maradona'ydı, 9 van Basten, 1 Simoviç... 

Sonra reklamlar geldi, forma numaraları 99 oldu, isimler yazıldı, futbolun saflığı bitti...

Ve taraftarın, üyelerin olan kulüpler satılmaya başlandı, iki üç "renkli" transfere kandı taraftar...

Ve o "sahipler" gün geldi takımı terk edip giderken, gün geldi kimseye sormadan koca camianın tarihine "iz" bırakma pahasına takımı sahadan çekiyordu...

Evet, pazar gecesi soğuk havaya rağmen Ali Sami Yen dolmuş, Türkiye'nin değişik illerinden taraftarlar takımlarını seyretmeye gelmiş, deplasman tribününde Adana Demirsporlular "inadına" iyi kötü günde armanın peşinde olduklarını cümle aleme göstermiş yerini almışlardı... 


Maç da fena başlamadı iki takım adına da, Galatasaray her zaman olduğu gibi iç sahada baskılı oynuyor, deplasman ekibi de çok kapanmadan yarı sahada baskı yapıyordu. Tabii bir tarafta gencecik çocuklar, kafası bir gün sonra imza atacağı yeni takımda olan oyuncular, diğer tarafta Moratta, Osimhen, Sara, Mertens gibi yıldızlar vardı... İki takım arasında hem kalite hem tecrübe farkı açık seçikti de Adana'nın çocukları kolay pes etmeyecekti, inadına savaşacaktı ama olmadı... İzin vermediler...

İlk yarım saat biterken, zorla sahadan çıkarıldılar... 

Ne sebeple?


"Adaletsizlik" dendi, "Galatasaray'a tepkimiz yok" dendi ama kimeydi tepki?

"Federasyon istifa" ya da "MHK istifa" denilemedi...

Ama Adana Demirspor'un gerçek sahipleri "kulübün paralı sahibine" cevabı vermede gecikmedi:

Biz Adana Demirspor’umuzu ölümüne savunuruz. Ancak bu yapılan haksızlığın ne sana,ne artıklarına can simidi olmasına göz yummayacağız. Adana Demirspor’a karşı yapılan her yanlışın karşısındayız. Bu kulübün başındaki en büyük yanlış sizsiniz.! Bu olayın arkasına sığınıp gündemi değiştirme çabalarınıza asla izin vermeyeceğiz.

Galatasaray'ın bulduğu penaltı golünde Mertens'e yapılan müdahale penaltıyı gerektirmemiş... Peki, ilk defa mı aleyhinize yanlış karar verildi? İlk yarıda iç sahada Galatasaray'la oynarken kazanılan iki "haksız" penaltıyı ne yapacağız?

"Haksızlık ve isyan" isterse Adana Demirspor'un sahibi, 2-3 hafta önce bu gencecik çocuklar kendi sahasında Fenerbahçe'ye karşı müthiş bir onur mücadelesi verip, ilk devreyi golsüz kapayıp, maçtan puan alma ümitleri yeşermişken, kırmızı kartla eksik bırakılan maçta göstermesi gerekmiyor muydu tepkinin en alasını...

O zaman mı samimi olurdu şimdi mi samimi?

Yeni transfer Cuesca'yı seyredecektik, milli takımdan arkadaşı Sanchez ile uyumunu. Dudak bükmüştü "sosyal medya taraftarı" bu transfere de öz güvenli ve çabuk gördüm ben Kolombiyalıyı... Moratta atacaktı gollerini, bütünleşecekti taraftarla... Lemina 10-15 dakika oynayacak, yıkılacaktı kale arkası Lemina diye bağırmaktan... Belki Ahmet uzaktan vuracak, genç Deniz yıldızlaşacak, transfer için portföyüne yeni videolar ekleyecekti... Eyüp, Yusuf şanslar bulacak, Bolu'dan sonra Sami Yen'de de alkış alacaktı taraftarından...

Ama izin vermediler...

Futbolu arsada değil de borsada sevenler, izin vermediler...


Stat: Rams Park 

Hakemler: Oğuzhan Çakır, Çağlar Uyarcan, Volkan Narinç

Galatasaray: Günay Güvenç, Kaan Ayhan, Davinson Sanchez, Carlos Cuesta, Elias Jelert, Dries Mertens, Gabriel Sara, Roland Sallai, Ahmed Kutucu, Alvaro Morata, Victor Osimhen

Yedekler: Jankat Yılmaz, Eyüp Aydın, Kerem Demirbay, Berkan Kutlu, Yusuf Demir, Gökdeniz Gürpüz, Berat Luş, Efe Akman, Metehan Baltacı, Mario Lemina

Teknik Direktör: Okan Buruk

Adana Demirspor: Deniz Dönmezer, Arda Kurtulan, Semih Güler, Tolga Kalender, Abdulsamet Burak, İzzet Çelik, Maestro, Tayfun Aydoğan, Yusuf Barasi, Nabil Alioui, Abat Aymbetov

Yedekler: Murat Eser, Vedat Karakuş, Aksel Aktaş, Burhan Ersoy, Salih Kavrazlı, Yücel Gürol, Ozan Demirbağ, Ali Yavuz Kol, Osman Kaynak, Ahmet Yılmaz

Teknik Direktör: Mustafa Alper Avcı

Gol: Morata (dk. 12 pen.) (Galatasaray)

Sarı kart: Arda Kurtulan (Adana Demirspor)

7 Şubat 2025 Cuma

Boluspor:1-4:Galatasaray

 


Adı Atatürk olan stadyum...

Gündüz maçı...

Kardan bir çok yeri balçık olmuş bir zemin...

Şehirdeki kar yağışından okullar tatil olmuş, tribünlerde öğrenciler...

Maç açık kanaldan yayınlanıyor...

Çocukluğumuzun futbol ortamını yaşamamız için daha ne olabilirdi ki? Hani ecnebilerin bir deyimi var ya "old school" diye, tam da Bolu'daki ortam için söylenmiş sanki...

Türkiye Kupası çocukluğumuzda değerliydi, elemeli giderdi maçlar finale, finaller de içerde dışarda iki maç olurdu, çoğunlukla da gündüz olur, televizyondan seyrettiğimiz maçtan sonra sokağa top oynamaya koşardık...

Kupanın da cılkını çıkardılar, anlamı kalmayınca ilgi de kalmadı, Federasyon da her sene değişik statüler yaparak kupayı albenili yapmaya çalışmakta, bu sene de 6 takımlı grup yapıp, takımlar sadece üç maç oynayacaktı?!? Neden, niçin, bilinmez...

İlk maçta Başakşehir'le son dakika Batshuayi penaltı kaçırınca beraberlikle biten maçta 1 puan alan Galatasaray, Bolu'da kazanamasa son maça çıkmadan elenecekti kupadan. 


Kazandı, son maça bıraktı şansını da, sadece maçı değil, genç topçularını da kazandı Okan Buruk...

Geçen yıldan gelen Fenerbahçe ile "kafa kafaya" çekişmenin bu sene de "nefes nefese" gitmesiyle pek rotasyona cesaret edilemeyince Eyüp'ler Yusuf'lar, Efe'ler gibi genç topçular da sürekli kulübeyi ısıtmakla görevli oluyordu. Bugün gün onlarındı. Sadece onların mı, yeni gelen Moratta ve Ahmed de takıma "ısınmak" için ilk onbirde yer alıyordu. Sosyal medyanın hedefindeki Muslera da yoktu sahada, Günay koruyacaktı kaleyi... "Apokerim" savunma lideri sağında Metehan ve solunda "kaptan" Berkan vardı...

80lerden kalma "zeminlere" alışmak zordur, bir de "toplama" takımsan arkadaşlarına da uyum sağlamak zaman alır ve bu anlarda gol yemek doğaldır, Galatasaray da Sarachan'ın pasıyla Vusal'ın plasesiyle erken dakikalarda geri düştü oyunda. Azeri topçu golü attı da Galatasaray'dan kiralık giden Saraçhan Nas oyundan çıkana kadar beğeni topladı, enerjik çocuk, ayağı temiz, topla çok oynamıyor, kafasını kaldırıp, arkadaşlarını görüyor. Bu sene Bolu'da pişsin, yazın takıma döner, kampta seyrederiz bakalım...


Galatasaray skorda geriye düştü ama geçen dakikalar ile birlikte, tecrübe ve kalite farkıyla oyunun hakimiyetini eline aldı ve "büyük takım" kokan bir golle yeni transferi Moratta ile eşitliği de sağladı 20. dakikada. 

"Tadı damağımda kalmıştı" diyordu Okan hoca Tottenham maçını anlatırken, üçlü savunma ile başlamış oyuna, forvette de Icardi ve Osimhen vardı, Arjantinli oyuncu orta sahaya kadar gelip, bağlantıları sağlıyordu takımda. Onun sakatlığı sonrası Galatasaray'ın da çift forvetli oyunu bitti, o "lezzet" bir daha tadılmadı. Bolu'da Moratta'yı seyrederken Icardi tadı aldım, en uçta sabit santrafor olarak değil de orta sahaya kadar gelip, bağlantı da yaptı, kendi sahasına kadar da adam kovaladı, presi de başlattı en uçta. Icardi ve Osimhen varken, neden Moratta alınırın da cevabıydı bu gün seyrettiğimiz oyun...


Yusuf ve Eyüp de maça damgasını vuran topçulardı. Saha zemini hiç de onların oyununa uygun olmasa da sorumluluk verilip, desteklenince "kalitelerini" gösterebildiler. Yusuf'un ayak içi plasesini kaleci çıkarmasa Puşkaş'a aday olacaktı ama Eyup'ün devre biterken ceza sahası köşesinden attığı gol yayıncı kuruluşun Türkiye Kupası tanıtımlarında uzun seneler kullanılacaktır. Ne vuruştu öyle... Seyretmeyen "googlelasın" ve izlesin...


Devreye önde girip, ikinci yarı da ağırlığını sahaya koyunca Galatasaray, ev sahibi geçen dakikalarla birlikte, ümidini de kaybetti ve  maçın temposunu da düşürürken, gördüğü erken sarı kartla oyundan düşen ve "çekingen" oynayan Efe Akman'la Kaan değişikliği sonrası Galatasaray'ın sağ tarafı daha iyi çalıştı ve goller de geldi. Önce Kaan'ın ortasında seken topta Yusuf hak ettiği golü attı, sonra da uzun mesafeden asist yaparak  Ahmed'e repertuvarında olan gollerden birini attırdı...


Fark üçe çıkıp, iki takım da "bu soğuk havada bu kadar yeter" moduna girince, hocalar da sonraki maçı, yorgunlukları, sakatlık risklerini düşünüp oyuncu değişikliklerine giderken, Okan Buruk'un Moratta'nın yerine Mertens'i alması "genç çocukların arasında sahada mutlaka ağır bir abi kalmalı" olarak yorumladım ben... 

Sonradan oyuna dahil olanlar arasında Torreira'nın yerine giren Berat Luş, ligde acılı bir günde çıktığı Kayseri deplasmanında "3-5" dakikalık bir oyunla kumaşını göstermişti, Bolu da yine oynadığı 7 dakikalık süre içinde "Bu çocukta iş var" dedirtti. Topu alıp, korkusuzca dikine gien topçuyu hep sevdik, seveceğiz, savunacağız... Berat böyle oynamaya devam et...

Ligde iki maçtır Galatasaray kalesini gole kapatıyordu, bugün gol yedi, kaleye baktım "hayret",  günah keçisi Muslera yok, şimdi Günay'a mı saldıracak "sosyal medya trolleri"...

Yok, yok, bugün Efe linçleniyor. 

Yarın bakalım kim olacak?!



Stat: Bolu Atatürk Stadyumu

Hakemler: Yiğit Arslan, Deniz Caner Özaral, Egemen Savran

Boluspor: Kubilay Anteplioğlu, Ali Ülgen (Fethi Özer dk. 69), Onur Atasayar, Işık Kaan, Naby Oulare (Aleksic dk. 69), İshak Karaoğul (Enes Alıç dk. 81), Siraçhan Nas (Jefferson dk. 57), Lico, Mukairu (Anıl Koç dk. 57), Eren Erdoğan, Vusal İskardarli

Yedekler: Çağlar Akbaba, Bartu Kulbilge, Posmac, Berk Yıldız, Arda Işık

Teknik Direktör: Arif Ufuk Kahraman

Galatasaray: Günay Güvenç, Metehan Baltacı, Abdülkerim Bardakcı, Berkan Kutlu, Jelert, Eyüp Aydın (Gökdeniz Gürpüz dk. 79), Lucas Torreira (Berat Luş dk. 87), Yusuf Demir, Efe Akman (Kaan Ayhan dk. 66), Ahmed Kutucu (Kadir Subaşı dk. 87), Alvaro Morata (Dries Mertens dk. 79)

Yedekler: Jankat Yılmaz, Davinson Sanchez, Gabriel Sara, İsa Halidi, Çağrı Balta

Teknik Direktör: Okan Buruk

Goller: Vusal İskardarli (dk. 12) (Boluspor), Alvaro Morata (dk. 21), Eyüp Aydın (dk.44), Yusuf Demir (dk. 72), Ahmet Kutucu (dk. 74) (Galatasaray)

Sarı kartlar: Naby Oulare, Vusal İskardarli, Lico, Eren Erdoğan (Boluspor), Efe Akman, Metehan Baltacı (Galatasaray)

Blog Widget by LinkWithin