30 Haziran 2011 Perşembe

Periler Yarı Finalde


Rakip Karadağ idi. Hiç yenilmemişlerdi, turnuvanın en skorer takımıydı, güçlülerdi, fizik yapıları biden daha üstündü, en skorer oyuncu onlardaydı. Bunların hiçbirinin bizim kızlar için ölçü olmadığı açık bir şekilde kanıtlandı. Çünkü kızlarımız, perilerimiz, öyle bir karakter gösterisi sergildiler ki kendilerine bir sürü ünvan sayılan Karadağ'ı bu karakterleri sayesinde devirmeyi başardılar. Evet, turnuvaya kötü başlamıştık. Ancak harika devam ediyoruz. Çizilen yolda önemli adımlar atıyoruz. Hedef ilk 5'e girip olimpiyat elemelerine katılmaktı ilk etapta ancak Karadağ galibiyeti ile iyiden iyiye madalya telaffuz eder olduk. Karadağ maçındaki anlayış sergilendiği sürece de madalyadan öte, final bile olabilir. Özellikle 3. periyodun tamamı ile 4. periyodun ilk 5 dakikasında yapılan savunma ile gelişen 15 dakikalık süreçte rakibe sadece ve sadece 9 sayıya izin vermek kızlarımızın gerçekten nasıl bir yürekle sahaya çıktıklarının en büyük göstergesi. Tarih yazdılar, kadın basketbolu tarihinde ilk defa yarı finale çıktılar ve bu başarıyı ortaya koyarken çok büyük bir karakter gösterisi sergilediler. Emeği geçen herkezin yüreğine sağlık. Yarı finalde rakip Litvanya-Fransa maçının galibi olacak ve maç daha bitmediği için bir şey söyleyemiyorum. Fransa turnuvanın favori ekiplerinden ancak Litvanya'yı herkes tercih edecektir. Litvanya gelmesini diliyorum ama bu saatten sonra pek de fark etmeyecektir. Yürüyedurun periler, Kalbimiz sizlerle...

29 Haziran 2011 Çarşamba

Trabzonspor 2011-2012 Formaları


Trabzonspor'un 2011-2012 sezonunda hem ligte hem de şampiyonlar ligi elemelerinde giyeceği formaların tanıtımı İstanbul'da yapılırken, dev boyutta formalar da şehrin çeşitli bölgelerine asılmış. Nike'ın masraftan kaçınmayıp, gazete, televizyon ya da billboardlara harcayacağı reklam masrafını dev forma üretimine harcaması olumlu bir hareketken, ki ilerde bu formaları tribünde de kareografilerde görebiliriz, Trabzonspor'un forma tanıtımı bana göre Trabzon'da olsaydı daha şık olurdu. Bu istek Nike firmasından mı geldi, Trabzon yönetimi mi bunu istedi bilemem lakin Trabzon kentinin takımı olan Trabzonspor'un bu forma lansmanı örneğinde olduğu gibi bir çok etkinliğinin İstanbul'da olması taraftarının da kanayan yarası...

İngiliz Futbolcular Korkak

"Basının futbolcular üzerinde etkisi oldukça büyük ki bence bazen İngiliz futbolcular, teknik direktörden ziyade spor yazarlarının düşüncelerine değer vermekteler. Milli forma ile yapılacak bir hata sonrası medya tarafından anında"linç ediliyorsun", bu nedenle İngiliz futbolcular sahada hata yapacağım korkusuyla oynamaktalar."
Jamie Carragher
Liverpool'lu Futbolcu
İngiltere Milli Takımının neden başarısız olduğunu açıklarken

Arsenal 2011-12 Deplasman Forması


Arsenal, kulübün kuruluşunun 125 yılına özgü yeni deplasman formalarını taraftarın beğenisine sunmuş... Takımın geçmişte kullandığı forma renklerinden esinlenmiş Nike dizaynırları filan ama Arsenal deyince benim aklıma kırmızı-beyaz geliyor, turkuaz ya da lacivert değil...


28 Haziran 2011 Salı

Fabregas Barcelona'da mı?

İngilizler nazlanıyor, İspanyollar kesenin ağzını biraz daha açıyor, Katalan medyası ise Fabregas'a formayı giydiriyor bile...
Yılan hikayesine dönen Fabregas'ın Barcelona'ya transferi en nihayetinde mutlu sona ulaşacak gibi...

En İyi Takım CSKA


"Tüm Romanya bilir ki Bulgaristan'ın en iyi takımı CSKA'dır ve ben de Almanya, İtalya ve Hollanda'dan teklifler olmasına rağmen CSKA'yı seçtim. Burada olduğum için mutluyum ve her maçı kazanmak için elimden geleni yapacağım."
Ianis Zicu
CSKA Sofya'lı Futbolcu
CSKA Sofya'ya imza töreninde ilk demecini verirken

Göbekliler

Galatasaray yeni sezonun ilk idmanında görücüye çıkarken, takımın eski topçuları yepyeni antrenörleri de onların başında idmanda yer almışlar...
Her ne kadar siyahın kiloları örttüğü söylense de, bira göbekler gün gibi meydanda...
Bu fotoğraf blogun arşivinde kalsın, bakalım sene sonunda bir karşılaştırma yaparız, değişme olmuş mu Hasan ve Ümit'te...
Yeni sezon hayırlı olsun Galatasaray camiasına...

27 Haziran 2011 Pazartesi

Dirk Nowitzki


Günlerdir yayınlayacağım güya bu yazıyı. En sonunda unutmadım. NBA Final serisini okuldaki işlerin yoğunluğundan yorumlayamadık. Gönüllerin şampiyonu fiili olarak da şampiyonluğu aldı. En çok sevindiğim ise çalışma ve başarı sözcüklerinin karşılığında ismi yazan fotoğraftakibu sarı devin, Yiğiter Abi'nin(Yiğiter Uluğ) deyimiyle "çağımızın dervişi"nin kazanmış olmasıydı bir şeyleri. Bazılarına örnek olur inşallah.

-------------------------------------------------------------------------------------
Çağımızın Dervişi

Yenile yenile yenmesini öğrendi... Pes etmedi, çalışmayı hiç bırakmadı ve yaşı 33'e vardığında ligin durdurulması en zor adamı olup, şampiyonluk yüzüğünü parmağına taktı. Huzurlarınızda Dirk Nowitzki...

Dirk Nowitzki’yi en güzel anlatan hikâyeyi, 2001 Avrupa Şampiyonası organizasyonunda gönüllü olarak çalışan bir dostumdan duymuştum: O turnuvada Alman Milli Takımı ilk turu Antalya grubunda oynamıştı. Oradaki son maçı bitirip, otele döndüklerinde saatler gece yarısını mütecaviz... Ertesi sabah 10.00’da uçakları var İstanbul’a... Daha doğrusu, öyle sanıyorlar. Oyuncular yemek için sofraya otururken, organizasyondan birileri, kafile başkanına uçuşlarda bir sorun olduğunu, sabah 07.00 uçağıyla gitmek zorunda olduklarını söylüyor. Yani, yemek, uyku, dinlenme.. her şey için yedi saatten az var! Akreple yelkovanın mükemmel uyumu üzerine hayat kurmuş Almanlara yapılabilecek en büyük kötülük, son dakika sürprizidir herhalde... Kıyamet kopuyor tabii; oyuncular homurdanıyor, yöneticiler “Böyle bir şeyi kesinlikle kabul etmeyiz” diyerek şikâyet tehditleri savuruyor... Ve herkese tepeden bakan 2.13’lük bir genç adam (Nowitzki 23 yaşında o zaman), ortamı sakinleştiriyor. “Fazla bir şey yemeyelim, hemen yatalım” deyip, arkadaşlarının eline birer elma tutuşturuyor. Takımı toparlayıp odalarına çıkarıyor. Sabah 06.00’da Antalya havalimanında gözünden uyku akan perişan oyuncular koltukların üzerinde pineklerken, o çıkarıyor gitarını, bir köşede ufak ufak tıngırdatmaya başlıyor. Az sonra herkes onun etrafında halka oluyor, beraberce söylemeye başlıyorlar. Böylece bütün kırgınlıklar, yorgunluklar unutuluyor ve neşe içinde uçağa biniliyor.
Şampiyonanın yarı finalinde Türkiye, Almanya’yı mucizevi bir geri dönüşle mağlup ederken, Nowitzki son saniyelerde hayati bir serbest atış kaçırmıştı. O gün çok sevinmiştim elbette ama sonradan bu hikâyeyi dinlediğimde, yüreğimin bir köşesinde bu büyük sporcu için ince bir sızı hissettim.

Çölde yaz tatili
Aynı sızı, 2006 NBA Finalleri’nde Nowitzki’nin ellerinde yükselen Dallas, 2-0 öne geçtikten ve üçüncü maçta son altı buçuk dakikaya 13 sayı farkla önde girmişken, hata yapmaz sandığımız Alman yıldız yine serbest atışlardan birini kaçırınca ve nihayetinde Miami, seriyi 4-2 kazanınca bir kez daha çaldı kapımı... “Yalnızca büyük bir acı olgunlaştırır insanı” derler ya... Nowitzki, sezonun sonunda acısını tek başına yaşamayı seçti. Vurdu çadırını sırtına, Avustralya çöllerinin ıssızlığında uzun bir tatile çıktı. Çılgın kalabalıktan uzakta, kendi içine doğru bir yolculuk...

Ustası, antrenörü, yaşam koçu Holger Geschwindner’in onu keşfettiği 15 yaşından beri bıkmadan usanmadan çalışmış, defalarca bireysel ödüllere layık görülmüş ama Würzburg’un 1998 yılındaki Alman İkinci Lig şampiyonluğunu saymazsak, bir türlü ‘kazanan’ bir takımın oyuncusu olamamıştı. Diğer NBA yıldızlarının aksine, sigorta primlerini cebinden ödeyerek katıldığı milli takımda da, Dallas Mavericks’te yolu hep yarı finallerde, finallerde kesilmişti.

Tam da bir Almana yakışır biçimde sürdürdü mücadelesini Dirk... Yenilgilerin zaferlerden daha öğretici olduğu tezine selam çakarak, her gün biraz daha geliştirdi kendini… Öyle ki, NBA’de Kerim Abdülcabbar’ın ‘sky-hook’undan bu yana ‘Durdurulması en zor şut’un sahibi oldu. Hep son çeyreklerde, maçın kırılma anlarında sahneye çıktı. Ama tevazuu elden bırakmadı; onu gelmiş geçmiş en iyiler arasında gösteren koçu Rick Carlisle’a katılmadığını söyledi mesela... Çevresindekiler de bu meşakkatli eğitim sürecinden paylarına düşeni aldılar. Örneğin, takımın patronu Mark Cuban... Önceleri hakemlerle uğraşan, saha kenarından onlara bağırıp çağıran Cuban, Nowitzki’nin nasihatleri sonucunda son dönemde kuzu gibi oldu.

Vurucu final
Bu modern sabreden derviş masalının nasıl bittiğini hepiniz biliyorsunuz... Senaryoyu yazan, finalde daha da vurucu olabilmek adına herhalde, Nowitzki’nin karşısına sabırsızlığın ve yeteneğine güvenerek kestirme yoldan gidebileceğini sananların en parlak temsilcisini koydu. Sporun hayata ne kadar çok benzediğini bir kez daha gördük. Nowitzki ve onun gibilerin uğradığı onca yenilginin, çektiği onca çilenin, döktüğü onca terin boşa gitmediğini anladık. Göğsümüzdeki umut çiçekleri yeniden tomurcuklandı. Bahtiyar olduk.
Peki, Nowitzki noktayı nasıl koydu, biliyor musunuz? Şu cümlelerle: “Kariyerimin ilk yıllarında bir şampiyonluk kazanmış olsam, muhtemelen bu kadar iyi bir oyuncu olamazdım. Kaybettikçe kendimi geliştirmek için daha çok çalıştım.”

Nasıl da değişiyor dünya!
“Sizler, Chicago kentinin insanları, yaşamınızı kazanmak için bütün gün, son derece zor koşullarda çalışıyorsunuz. Bizim yaptığımız ise, yorucu bir günün sonunda size yalnızca keyifli birkaç saat geçirtebilmek... Chicago’luların bir başka kente gittiklerinde gurur duyabilecekleri bir şeylere sahip olmalarını sağlamak... Bu yüzden bu şampiyonluğu size armağan etmek istiyorum. Bu kupa sizin hakkınız.”
(1997. Michael Jordan’ın kazanılan şampiyonluğu kutlamak için toplanan 200 bin Chicago taraftarına yaptığı konuşmadan)
“Benim kazanmamam için dua edenler şimdi sevinebilirler. Ama yarın sabah uyandıklarında hepsi yine aynı yaşamlara, bugün sahip oldukları aynı kişisel sorunlara geri dönmüş olacaklar. Bense bugünkü gibi yaşamayı sürdüreceğim, ailemle birlikte mutlu hayatıma devam edeceğim.” (2011. Miami Heat’in kaybettiği final serisinden sonra LeBron James’in yapmış olduğu basın toplantısından)
Yiğiter Uluğ-Radikal

River Plate'i Küme Düşüren Eşek!


Dünya kupası sırasında yaptığı isabetli tahminlerle bilim dünyasını dahi alt üst eden ahtapot Paul'un şöhreti sonrası maçtan evvel karşılaşmalarının neticelerini hayvanlara sormak moda oldu. Bu furyanın en son örneği de bu gece oynanan River Plate-Belgrano maçı öncesi bir eşeğin önüne 3 adet saman balyası konmuş, birinde River Plate forması, diğerinde Belgrano forması ve ortadaki de sade bir şekilde. Eşek hangisinden yerse o takım kazanacak, ortadaki de beraberliğe işaret ederken, "falcı" hayvan gelmiş ve ortadakinden yemiş, maç oynanmadan River Plate'in kaderini yazmış... Bu gece River Plate ile Belgrano 1-1 berabere kalmasaydı bu video ortaya çıkmazdı ya, neyse...



26 Haziran 2011 Pazar

Arjantin'de Olaylar(Canlı)

River Plate'in küme düşmesi sonrası taraftarlar ile polis arasında olaylar meydana geliyor...
Buradan canlı olarak izleyebilirsiniz...

River Plate Küme Düştü

Ole gazetesinin manşeti:
İnanılmaz ama gerçek...
Bu gerçeğe inanmak istemeyen taraftarlar ile polis arasında da olaylar başlamış, umarım Arjantin'den duymaya alıştığımız can kaybı haberleri gelmez...


1 Bira 500 Leva


Yeni sezon hazırlıklarını Pravets kentinde yapan Levski Sofya'nın menajeri Georgi Ivanov, oyuncuların kendilerini tamamen işlerine vermeleri adına bir dizi yasaklama getirmiş. Maçlardan sonra futbolcuların bira içmelerinin doğal olduğu Bulgaristan'da, Georgi Ivanov (Gonzo) kampta bira içmeyi yasaklamış ve alkol kullanmanın cezasını 500 leva olarak belirlemiş. Takımın kamp yaptığı hotelde Miss Bulgaristan güzellik yarışması finalistlerinin de bulunması ve topçularının "eli işte gözü oynaşta" olmaması için de kızlarla sohbet etmeyi yasaklayan Ivanov, bu kuralı çiğneyene de 500 leva cezayı yapıştıracağını belirtmiş mavi-beyazlı topçulara. Yasaklar bununla da kalmayıp, odalarından 14.00-16.00 saatleri arasında ayrılan topçulara da 500 leva ceza vereceğini belirtmiş takımın menajeri... Adı üstünde kamp, tatil köyü değil, di mi?

25 Haziran 2011 Cumartesi

Daha 24...


"Messi, Pele’den daha mı iyi? Messi’nin beni geçmesi için kariyeri boyunca 1283 gol atması lazım" demiş Pele... Messi daha 24 yaşında ve kazandığı kupalar da yukarda... Merak etmesin bu hızla giderse 1283 gol de atar...


Neydim Ne Oldum#24


Zinedine Zidane

Muz Maçı Bıraktırdı

Rusya Premier Liginde Roberto Carlos'un kaptanlığını yaptığı Anzhi, deplasmanda Kryla Sovetov'a konuk olmuş ve misafir takım maçı 3-0 önde götürürken, tribünden atılan bir muz kabuğu sonrası Brezilyalı oyuncu sahayı terk etmiş. Transfer ateşinin etrafı sardığı bu günlerde bu olay gündeme geldi mi bilemem lakin ben daha yeni izleme şansı buldum. Daha önce de Carlos'a muz uzatılmış ve Zenit takımına ceza gelmişti. FIFA ve UEFA'nın ırkçılıkla büyük mücadele içindeyken yapılan bu hareket, Rusya'ya pahalıya mal olacaktır, orası kesin...

24 Haziran 2011 Cuma

Hayırlı Uğurlu Olsun


Geçtiğimiz sezonun ikinci yarısında teknik direktör Radukanov ile başarılı bir grafik yakalayan ve Bulgaristan Kupasını da kazanan CSKA Sofya, yeni sezon hazırlıklarına başladı. Bulgarska Armia stadında taraftara da açık yapılan ilk idmanda, taraftarlar yaktıkları meşalelerle bir final maçı havası yaratırken, yeni transferler de bol bol alkış alıp, top koşturacakları takımın atmosferini de yaşamış oldular. Ligin sona ermesiyle transfer piyasasında sürekli ismi geçen Spas Delev de idmanda yer alırken, Romanya'dan transfer edilen Ianis Zicu taraftarla tanışamadı.
Sofya'da yapacağı idmanlar sonrası Hollanda kampına gidecek olan CSKA, 30 Ağustos'ta Litex'le oynayacağı süper kupa maçı için Bulgaristan'a dönecek...
Kırmızı beyazlılarda şimdilik her şey yolunda gidiyor, umarım sene sonunda da böyle mutlu olurlar...



İsmail İsa Türkiye'de

89 da Türkiye'de doğan ve daha sonra ailesinin Bulgaristan'a geri dönmesiyle futbol hayatına Bulgaristan A Grupaya bu sene yükselme başarısı gösteren Svetkavitsa'da başlayan İsmail İsa, Levski Sofya'da Dembele'nin arkasından geçirdiği yedeklik günlerinin ardından, Fransız oyuncu Fraiburg'a transfer olunca mavi-beyazlı formayı giyme şansı yakalamıştı lakin daha büyük bir servet kuşu başına kondu ve Türkiye'ye transfer hayali gerçekleşti. Levski Sofya teknik sorumlusu Georgi Ivanov'un açıkladığı üzere Ismail İsa takımının kampından ayrıldı ve Cumartesi günü sağlık kontrollerinden geçmek üzere Türkiye'ye yola çıktı. Yapılan açıklamada İsmail'in anlaşmaya vardığı takımın ismi açıklanmazken, Bulgar piyasasında uzun zamandır dolaşan ve CSKA'dan Delev, Marquinhos ve Karadjov'u transfer etme girişiminde bulunan ancak yüksek bonservis bedeli nedeniyle vazgeçen Es-Eslerin, boş dönmeyip ve Türk statüsüyle de oynayabilecek olan İsmail'i kapmış olabilecekleri düşünülüyor. Genç golcünün sözleşme imzalayabileceği bir diğer takımın ise Emenike'yi Fenerbahçe'ye satan ve fizikli bir golcü arayışında olan Karabükspor olabileceği Bulgar medyasında yazılan haberler arasında. Aneglov'un İsmail İsa'yı tavsiye edebilme ihtimali yüksek.

Edit: İsmail İsa Karabükspor'da...

İsmail İsa'yı uzun zaman önce blogta tanıttık ve memlekete gelmesinin bizim takımlar adına fayda olacağını belirtmiştik, onunla beraber geçtiğimiz sezonun en başarılılarından Litex'li Doka'nın da Türkiye'ye transferi uzun zamandır konuşuluyordu ama iki takımın resmi sitelerinde bu konuda bir açıklama yoktu. Bugün okuduğum bir haber, Doka'nın İstanbul Büyükşehir Belediyespor ile 3 yıllık sözleşme imzalayacağı yönünde ve transfer gerçekleşirse Abdullah Avcı yine hedefi 12den vuracak gibi.


Komşudan Türkiye'ye gelen bir diğer oyuncu da Daniel Georgiev. Süper Lige yeni yükselen Orduspor'a transfer olan 28 yaşındaki orta saha oyuncusu Levski Sofya alt yapısında futbola başladı lakin çocukluğunun takımında oynama şansı bulamazken, ezeli rakibi CSKA'nın formasını 6 aylığına giyebildi futbol kariyerinde. 4 senedir Karadeniz kıyısının Cherno More takımında oynayan Georgiev, göze çarpan top kontrolü ve yaptığı asistler ile dikkati çekerken, Orduspor'a da uyum sağlama açısından iklim şartları nedeniyle pek zorluk çekmeyecektir.

23 Haziran 2011 Perşembe

"Kanterlain" İçin Beklenen Gün Geldi


Nba'de draft heyecanı her yıl olduğu gibi tekrar edecek. Bizim açımızdan önemi malum. Enes Kanter'in ilk 5 sıra içinde seçilmeme olasılığı hakkında bahisler bile açılmış durumda. Hatta Enes'in 1. sıradan draft edilmesi bekleniyor. Ortaya çıkan tablo tabi ilginç. Enes bu kalitede bir oyuncu mu yoksa draft'e giren oyuncuların kalitesi mi düşük bunu sorgulamamız gerekiyor. Enes çok yönlü, fizikli, atletik, özellikle allah vergisi fiziği ve ribaunt sezgisi sayesinde alt yapılardan itiabren ön plandaydı. Enes'in bu popülaritesi sonrası Amerika macerasını zaten biliyorsunuz. Ancak şunu da söylemek lazım ki bu sene draft'e katılacak oyunculara bakıldığında bayağı sönük bir sene olduğunu söyleyebiliriz. Enes'in kalitesi de bu tabloda ön plana çıkmış oluyor haliyle.

Enes NBA TV'deki röportajında "Pau Gasol'un sırtı dönük oyunu ve ayak hareketlerine, biraz Dirk Novitzki'nin şutuna, Dwigt Howard'ın da deliciliği ve dominantlığına sahibim" demiş!!!... Yok artık demek geliyor içimden ama Enes'e bunu söyleten az önce bahsettiğim tablo. Hatta abartıp "beni seçen takımı playoff'a rahat sokarım" demiş ki bu bayağı hayalcilik gerçekten. Enes, evet çok kaliteli bir oyuncu ve bizim gururumuz, geleceğimiz, övünç kaynağımız olacak. Ancak şimdilik bu seviyede bir oyuncu olmadığını ve olması için daha çok zamanı olduğunu düşünüyorum. Enes'le ilgili faydalı bilgiler öğrenmek isteyene İsmail Şenol'un "Huzularınızda Kanterlain" yazısını öneririm, Enes'e başarılar dileyerek tabi.

Hakkını Helal Et Hocaların Hocası

"Oyuncu olarak onbeş yılımı verdiğim Galatasaray'a, daha sonra baş antrenör oldum. Antrenörlük yaptığım dört yıl Galatasaray üst üste şampiyon oldu. Hatta bir kez hem lig, hem de kupa şampiyonu olmak üzere çifte şampiyonluk kazandı takımım. Fakat beşinci yıl, Galatasaray ligteki daha ikinci maçında bir beraberlik alınca tribündeki bütün Galatasaraylılar başladılar bana yuh çekmeye. Takımıma onbeş yıl oyuncu olarak, dört yıl da antrenör olarak yaptığım hizmetler bir beraberlik sonucu karşısında unutulmuş, taraftarlarımızın yuhlarının hedefi oluvermiştim birden."
Coşkun Özarı
Milliyet Gazetesi 05.12.1968

Senin hizmetlerin asla unutulmadı ve unutulmayacak da büyük hoca...
Yattığın yerde huzurlu uyu...
Hakkını helal et...
Bizden yana sana ne hakkımız varsa gani gani helal olsun...
Mekanın cennet olsun...



22 Haziran 2011 Çarşamba

Gelelim Fasulyenin Faydalarına


Başlıkla çok alakasız bir giriş yapayım öncelikle.(gerçi yazı da öyle olacak) Bu TTNET denen kuruma önce lafım. Cuma akşamından beri kesik olan internetimi dün akşam üzeri geri getirmeyi başardılar. Fiber optik kablo muhabbetlerinin yapılmaya, reklamının çekilmeye başladığı dönemde bir internet bağlantısının 4 gün süre ile düzeltilememesi kadar saçma bir durum var mı acaba? Müşteri hizmetlerini arayıp kullanamadığım günlerin parasını iade edin o zaman dediğimde bizim öyle bir yetkimiz yok deyip sallıyorlar. Ulan 55 lira alırken güzel. Fiberoptik kablo reklamının paralarını neyden alıyorsunuz. Cem Yılmaz'a o paraları neyle ödüyorsunuz sanki. Ayrıca her yıldırım düştüğünde modem yanacaksa nasıl bir alt yapı var açıklamalılar. Hat geldi modem çalışmıyor diyorum. Cuma günü yakın yere yıldırım düştü modeminiz yanmıştır diyorlar. Gerçekten de yanmış ama bu nasıl bir alt yapıdır, nasıl bir hizmettir anlayamadım. Konuyu hukuki boyutlarda arayacağız artık. Blog okurlarının da bu konuda duyarlı olduğunu biliyorum. Haberi olsun böyle saçma durumlardan herkesin.
4 gün sanal alemden uzak kalınca tv'den takip ettik gündemi. Bildiğiniz gibi Fenerbahçe şampiyon oldu. Hakemler çok tartışıldı. Seri uzun uzadıya konuşuldu. Hem Fenerbahçe hem bizim takım transfere de hızlı girdi. Ardından bizim yapılanma olayı açığa çıktı. Yapılanma olayı adına daha sonra bir yazı yazacağım. Çünkü yemek daha pişme aşamasında. Ancak ortaya çıkan görüntü üzerine ilk sözüm Oktay Mahmuti'nin takımın başında kalması gereğidir. Taş yerinde ağırdır ve Galatasaray'ın bu sezonda kazandığı misyonu devam ettirecek tek kişi yine Oktay Hoca'nın kendisidir. Jure Zdovc çok kaliteli bir koç ama benim nacizane isteğim Oktay Mahmuti'nin devam etmesinden yanadır. Eğer Ceo koltuğuna oturur Zdovc getirilirse(ki 1-2 gün içinde kesinleşecek bu durum) zaten sezon değerlendirmesi ve gelecek başlıklı yaımızda yer alacaktır. Biz şimdilik transferlere ve final serisi sonrasına değinelim.

Final serisi belki de en istediğimiz ayrıca istemediğimiz şekilde bitti. İstediğimiz basitti: Seriyi bırakmamak ve son ana, hatta şampiyonluğa kadar gitmek. Seri başında zaten Fenerbahçe'nin zaten iyi bir kadro ve yapılanma olduğuna değinmiştik. Ayrıce onları saf dışı bırakabilecek noktaları da belirlemiştik. Ancak o noktalarda genelde kaybettiğimiz için seri 4-2 ile sonuçlandı. Fenerbahçe'yi tebrik ediyoruz. ama son yazımda da değinmiştim. Seri biteli neredeyse 1 hafta olmasına rağmen hala biz konuşuluyorsak bu serinin asıl kazananı biziz demektir. Ancak Şampiyon ibaresinin karşılığında Fenerbahçe yazıyor ve bize düşen onları alkışlamak.
Serinin bolca konuşulan bir diğer konusu hakemlerdi. Daha şimdiden yorumlarda size-bize muhabbetleri yapılıp çetereler tutulmuş. Konu hakemler olunca iş kısır döngüden öteye gidemiyor. Abdi İpekçi'deki maçlar baz alınmış ama ilk maçı kazanan biz olmamıza rağmen hakemlerden dert yanan ve canı acıyan bizdik. Serinin genelinde de bu böyleydi. Maçlar farklı bitince tabela zihniyetiyle hakemler konuşulmuyor. Zaten ben konuşulması taraftarı değilim. Basketbol, futboldan daha çok ayrıntısı olan bir spor. Anlık kararlar çoğu zaman maçın kaderini belirleyebiliyor. Mesela Jasikevicius'un kaşının açılmasında kasıtlı bir dirsek var mıydı onu göremedik. Belki de pozisyon içinde yaşanmış bir talihsizlik de olabilir. Ayrıca Ömer-Tutku gerginliğinde fitili yakan Ömer'in kendisiydi. Kasıtlı bir teknik faul aldı ki takımını gaza getirsin. Ama orada yanan Tutku oldu. Ancak Tutku ona kötü bir söz söyledi mi o da bilinmez. Tüm bunları düşünerek sağlıklı yorumlar yapabilmeliyiz. Gerçek şu ki bu final serisinde hakemler kötüydü. Özellikle sevgili Recep Ankaralı. Kendisi hakemlerin piridir. EuroLig 4'lü finalinden tutun, Avrupa ve dünya şampiyonaları dahil bir çok uluslar arası platformda bizi çok başarı ile temsil etmiştir. Dünyada ilk 10'a kesin girer kalitesiyle. Ancak formsuzluk her meslekte ve hayatın her aşamasında olan bir şeydir. Serinin bu denli değişken ve dinamik olması, atmosfer, mücadele, söylentiler vs vs. hepsinden etkilenmiş olabilir. Ancak Recep Ankaralı kalitesindeki bir hakemin bu acemiliklere düşmesi insanı bu tartışmalara sokuyor. Mutlaka kendini düzeltecektir. Benim yakından tanıdığım sevgili Erşan abi (Erşan Kartal)'nin de kötü yönettiği maçlar oldu. Kendisini tanımasam gerçekten kötü düşünebilirdim belki de. İşin özü; dediğim gibi bu bir kısır döngü ve hakemler hiçbir şartta taraftarı mutlu etmez. Ben mutlu olmadım takımım adıma verilen kararlardan, bu bir gerçek.

Transferler ise bütün bu konuşulanların üstünü örten, unutturan veya rafa kaldıran en ana etken ülkemizde. Galatasaray ortaya koyduğu bu harika görüntü üzerine önümüzdeki senenin çalışmlarına erken başladı. Gerçi erken sözcüğü yanlış. Çünkü sezon devam ederken yapılması gerekiyor sonraki sezonun planlaması. Öncelikle gidenlere değinelim. Gidenlerin içinde en şaşırdığım tabi ki Ermal Kurtoğlu. Evet anlaşması 1+1 yıllık idi ama takımı sahiplenişi, takıma katkısı, sistemdeki önemi ve işleyişi açısından önemli biriydi bizim için. Ayrıca kendisi Galatasaray formasını giymekten, taraftarın desteğini hissetmekten, sevdiği bir sistemde ve sevdiği bir koçla oynamaktan çok mutluydu. Tabi ki soru "ne oldu?" olacak. Sorunu cevabı yok gerçekten. Ermal yüksek bir bedel öneren Efes'e geri döndü. Hayırlı olsun ama en çok merak ettiğim şey "ne oldu?" sorusunun cevabı...

Ayrılan diğer isim "Rado" yani Radoslav Rancik oldu. Rado taraftarın gözdesiydi. 3'lü çektirmek bildiğiniz gibi onun göreviydi. Takıma katkısı gerçekten göz ardı edilecek cinste de değildi. Özellikle forma skandalı sonrası yaşanan süreçteki performansı, etkinliği ve duruşu muazzamdı. Final serisinde kendisini ne kadar aradığımız da ortada... Rado'nun gidişi tamamiyle teknik yönlerden. Bundan sonraki kariyerinde ben şahsım adına başarılar diliyorum.
Giden tarafında adı yazan son isim Jerry Johnson. Jerry'nin olmayacağı, tutmayacağı daha ilk günlerde belli olmuştu ancak akıllara zarar hızını kullandığı ve deliciliği ile takıma katkı verdiği her dakikada takıma çok katkısı oldu. En güzel performansını final serisine saklamış ama orada bile uzaya fırlatıldığı dakikalar ile ayaklarının yere bastığı dakikalar eşitti diye düşünüyorum.

Gelelim gelenlere... İlk söz Ender'in ve kendisini tanıtma gereği duymuyorum haliyle. Kariyerinin en olgun ve en başarıya ve basketbola aç döneminde takıma katılması kadar önemli bir durum yok. Jerry'nin hızına Ender'in aklı kesinlikle tercih sebebidir. Ender, sistem içinde de çok önemli bir parça olacaktır. Türkiyenin en iyi yerli oyun kurucusundan 2'sini kadroda bulundurmak kolay bir şey değil. Ender'in verdiği röportajlardan da ne kadar istekli olduğu görülüyor. Geride bıraktığımız sezonun devre arasında Tuncay Özilhan'a takılmıştı bize transferi. Kısmet bugüneymiş.

Furkan Aldemir resmi olarak açıklanmadı ama Sabri abi Karşıyaka'nın açıklamasını koymuş bloga ve en azından bir taraftan işin resmileştiğini göstermiş oldu bizlere. Furkan'da anlaştığını söylüyor. O zaman hayırlı olsun demek kalıyor bize. Geçtiğimiz yıl Oktay Mahmuti çok istemişti kendisini ancakKarşıyaka kulübü hiçbir oyuncusunu satmayacağını açıklamıştı. Furkan, 91 jenerasyonunun sunduğu cevherlerden biri basketbol adına. 2.10'luk boyu, fiziği, mücadeleci yapısı, ribaunt sezgisi, pota altı hakimiyeti ile şimdiden elit olacak seviyede. Kendini geliştirmesi gereken çok özelliği var.( özellikle şutu) Ama daha 20 yaşında olduğunu ve yolun başında olduğunu unutmamak lazım. Furkan'ın bir çok özelliği Mehmet okur'a çok benziyor. Mehmet Okur'un gelişimini takip edenler de bunu destekliyorlar. Dolayısıyla Furkan, Galatasaray'ın misyonu çerçevesinde kadroya katılması gereken çok önemli bir parçaydı ve bu parça da tabloya yerleştirilmiş oldu.

Son sözleri Cevher için söyleyelim. Cevher hem 3 hem 4 numara pozisyonlarında oynayabilen, güçlü, atletik ve son yıllarda kazandığı şutör sıfatıyla kendine çok önemli kariyer edinmiş bir oyuncu. Milli takımın da her zaman değişilmeyen isimlerinden. Ayrıca Beşiktaş'ta kaptanlığa kadar yükselip o yaşanan sıkıntılarda hep onurlu ve gurulu bir davranış sergilemesi bizim dinamiklerimiz açısından önemli argümanlar. Cevher, isim olarak Ender ve Furkan'ın gölgesinde kalsa da bu sezon yapılan en doğru hamle olarak bana göre kayatlara geçmeli. Çünkü uzun rotasyonunda üçlük tehdidi olan, sert, agresif ve bir o kadar da çalışkan başka bir tecrübe bulmanız imkansız...
( bu arada Luksa Andric sözleşmeyi uzatmış, yağılması çok önemli bir hamleydi. Hayılrı olsun...)

Furkan Aldemir Galatasaray'da


Karşıyaka Spor Kulübü basketbol şubesi resmi internet sitesinden yapılan açıklamaya göre Karşıyaka Galatasaray'ın uzun süre peşinden koştuğu milli basketbolcusu Furkan Aldemir'i Galatasaray'a miktarı açıklanmayan ücret ve geçen sene Tofaş'ta oynayan İlkan Karaman karşılığında verdi.
Ermal Kurtoğlu'nun Efes Pilsen'e dönmesinin ardından uzun pozisyonuna bir transfer gerekliydi ve Furkan ile bu açık bir nebze kapatılmış oldu. Aslında ben bu sene İlkan'ı da bekliyordum takıma ama bir yıl da bekleyeceğiz İlkan'ı Galatasaray forması ile izlemek için.
Futbolda transferler beklerken, basketbolda Ender, Cevher ve Furkan'la takımın güçlenmesi Galatasaray'lı taraftarın yüzünü güldürüyor şimdiden...

Yeni Transfer Nihat

Başkan "Acun Abi'nin" "Sörvayvırspor"a kazandırdığı yeni transfer Nihat,
İstanbul havaalanında sevenleri tarafından coşkuyla karşılandı.
Nihat yaptığı açıklamada şampiyonluk sözü vermedi ama özlü sözlerine bir yenisini ekledi:
"Bu ülke insanları şampiyonları unutur ama kahramanları asla."


Master Chef Ender

Bursaspor'un eski futbolcusu Ender Alkan ya da tribünlerin kendisini çağırdığı adıyla "Teksaslı Ender", son günlerin meşhur programı Master Chef'ten etkilenmiş olmalı ki, ailesiyle beraber çikolata yapım kursuna katılmış. Mutfak işinde ne kadar başarılıdır onu eşi bilir ama futbol sahalarındaki başarısı ve hırsı Ender'i Bursaspor'luların unutamadığı futbolcular listesine tükenmez kalemle yazdırdı bile. Ender'in şimdi nerede olduğunu merak edenlere de Bugsaş Spor diyelim ve kahvaltıya yol alalım...

"Yaramaz. Biz Onu İzledik"

"Sezer çok iyi bir transfer olur. Sezer'i ilk keşfedenlerden bir tanesi ağabeyimdir. "Hıncal, Adnan'a ulaşamıyorum" diye telefon etti bana... O zaman "Sezer diye bir adam var. Harika bir adam. Kimsenin de haberi yok. Üç otuz paraya alırlar" dedi. Adnan'a söyledim. Adnan Sezgin kardeşim, "Yaramaz. Biz onu izledik" demiş! Çok iyi biliyor ya Adnan Sezgin!.."
Hıncal Uluç
Spor Yazarı
Sezer Öztürk'ün Fenerbahçe'ye transferini değerlendirirken

Pique Hacı Oldu

Meslektaşları yorucu ve stresli geçen sezonun yorgunluğunu gözde tatil merkezlerinde eşleri ve çocukları ya da sevgilileriyle güneşlenerek geçirirken, Barcelonalı Pique, almış Shakira'yı yanına ve İsrail yoluna koyulmuş. Israil'deki kutsal yerleri ziyaret eden çift, ünlü bir sözü de akıllara getirmişler: Tanrıya yakın olan çiftin ilişkisi uzun yıllar sürer...

Soyundu ve Kovuldu

Üç yıldır Doncaster Rovers takımının maskotluğunu yapan Tracy Chandler'in, bir yardım kuruluşuna destek amacıyla verdiği erotik pozlar, işinden kovulmasına neden oldu. Donny Dog kostümünün yanında çektirdiği fotoğrafların kulübün imajını zedelediğini belirten Doncaster Rovers yetkilileri, Tracy'e kapıyı gösterirken, aslında bir çifte standarda da imza atıyorlardı zira kulübün futbolcuları geçtiğimiz yıl yine bir yardım kuruluşuna destek olmak amacıyla çıkarılacak takvim için çıplak pozlar vermişlerdi. İngiltere'nin tek kadın maskotuna yapılan bu davranış büyük tepki toplarken, kulübün kararından döndüğü gelen haberler arasında.

21 Haziran 2011 Salı

Ah Gençlik Ah


Galatasaray'ın yeni transferi Tomas Ujfalusi'nin eski eşi ve aynı zamanda Çek Cumhuriyeti güzeli olan Katerina ile mobilya firması IKEA'nın katalog çekimleri için verdiği pozlar... Bu fotolara şimdi geri dönüp baktığında "ah gençlik ah, neler yapmışız neler" demiş midir acaba Tomas?

20 Haziran 2011 Pazartesi

Kim?

Kim bu el sallayan ufaklık?

19 Haziran 2011 Pazar

Bursa'da Oynamak Bir Rüya

"(Fenerbahçe bir rüya) demişim! Ben böyle birşey demedim. Benim için Bursaspor'da oynamak bir rüyaydı. O da gerçek oldu Allah'a şükür. Ben her zaman söylüyorum. Yeşil beyazlı formayı uzun yıllar giymek istiyorum. Hedefim Bursaspor'da 16 numaralı formayı giymek, burada kaptanlığa yükselmek ve Milli Takım'a seçilmek"
Serdar Aziz
Bursasporlu Futbolcu
bursasporum.com sitesine verdiği demeçte

18 Haziran 2011 Cumartesi

Karizmanın Çizildiği An


Dün gece oynanan Galatasaray-Fenerbahçe basketbol maçı özeli ve Oktay Hocanın sene boyunca oluşturduğu takımla ilgili genel bir yazıyı Gürkan bloga yazacaktır, yazarken Recep Ankaralı'ya da mutlaka değinecektir, bu seride ne kadar ön plana çıkmaya çalıştığını da yazacaktır, ben basketbol parkelerine hiç girmeyeceğim sadece maç sonrası yaşanılanlar hakkında bir kaç cümle etmek niyetindeyim.


8 Mayıs 2011 Pazar günü oynanacak olan Bursaspor-Beşiktaş futbol karşılaşmasından bir hafta evvel Bursa valisi kamuoyuna yaptığı açıklama ile maça Beşiktaş seyircisinin geleceğini belirtmiş ve bu açıklamanın sonrasında bu kararın ne kadar yanlış olduğu iki takımın internet siteleri ve forumlarında yer alan okuyucu görüşlerinde yer almıştı. Sadece taraflı takım forumlarında değil, bütün taraftarların görüş bildirdiği tribün dergi forumunda da maç ile ilgili 30 sayfayı aşkın yazılar yazılmış ve olacaklar hakkında tahminlerde bulunulmuştu. Taraftarın görüşleri önemsenmemiş, dikkate alınmamış ve maç öncesi herkesin bildiği o istenmedik olaylar Bursa sokaklarında yaşanmıştı. Sonrası ise herkesin malumu, Bursa valisi pek çok kesim tarafından suçlanmış, taraftarlar göz altına alınmış, polisler yaralanmış, Bursaspor takımı ise tarihi bir cezaya çarptırılmıştı.

Bu olayları tekrar hatırlatmamın sebebi ise Ünal Aysal'ın dün gece düştüğü durumla benzerlik göstermesidir Bursa'da yaşanılanlar. Galatasaray-Fenerbahçe rekabetini bilmeyen yok bu ülke sınırları içinde, ezeli rekabet, edebi dostluk dense de, dostluk tabiri genellikle arka planda kalmakta. Bu yıl da 20yi aşkın sene sonra iki takım basketbol finalinde karşılaşınca, rekabette başka bir perde daha açıldı, derbi üç günde bir oynanmaya başladı, hem de adrenalinin zirve yaptığı başa baş geçen maçlar izledi salonları dolduran seyirciler. Koca sezon boyunca Abdi İpekçi'ye yolu düşmeyenler, 1 saatte tükettiler basketbol maçlarının biletlerini. Ve bu zorlu sürecin son iki maçından biri olan dünkü karşılaşmayı Fenerbahçe kazanınca, bir öfke boşalması yaşandı Galatasaray tribünlerinde rakip takıma karşı ve sahaya yabancı madde yağdı. (Fenerbahçe aynı durumda olsa, Sinan Erdem Salonunda da pek farklı sahneler izlemezdik) Sarı-kırmızılı taraftarlar rakibin kupayı kaldırmasını istemezken, statü gereği şampiyonluk kupası o salonda verilecekti ve 20 dakikalık beklemenin ardından Ünal Aysal Bursa Valisinin yaptığı hareketi yaptı. Adnan Polat sonrası büyük bir destek Galatasaray'ın başkanlığına gelen ve medyaya yansıyan sansasyonel transfer haberleriyle taraftarın sempatisini kazanan Ünal başkan, salona her ayak bastığında ortaya çıkan sevgi selinin etkisiyle, belki de gazıyla, tribünleri yönlendirebileceğini düşünmüş olacak ki, şeref tribününden kalktı ve parkeye inerek mikrofonu alıp, taraftara seslenme gafletinde bulundu. Gaflet diyorum, zira o salonda olan herkes onun taraftardan centilmence Fenerbahçe'yi alkışlamasını isteyeceğini ve hiç bir taraftarın da bunu yapmayacağını biliyordu. Başkanın sık sık tezahüratla kesilen ve gürültüden ne dediği anlaşılmayan konuşması sonrası taraftarlar Fenerbahçe'ye küfürlere devam edince, Ünal Aysal da kendi taraftarına söz geçirememiş bir başkan olarak gerisi geri dönmek zorunda kaldı şeref tribününe ve sonrasında ise yine bildik emniyet-taraftar itiş kakışı yaşanarak salon boşaltıldı. Yöneticilik geçmişi olmayan başkan, tecrübesizliğinin kurbanı olarak karizmayı çizdirdi dün gece kendisini taraftarın önüne atarak. Oysa geçmişten pek ala ders alınabilirdi, Fenerbahçe'nin şampiyonluğu garantilediği sezonda 19 Mayıs günü Ali Sami Yen'e çıktığında alkışlanıp-alkışlanmayacağı tartışmalarının yapıldığı maç, tarihe "sulu derbi" olarak geçmiş, tribünde meydana gelen olaylar sonrası Galatasaray ertesi sezon iç sahadaki 5 maçı seyircisiz oynamıştı. Dün gece de muhtemel Fenerbahçe galibiyeti sonrası yaşanılacaklar tahmin edilirken, başkan ve yönetimin maç öncesi herhangi bir hazırlık yapmayıp, tamamen amatörce davranmaları kendileri adına eksi puan olarak yazıldı hanelerine.

Blog Widget by LinkWithin