29 Aralık 2020 Salı

Balkanlardan Gelen Soğuk Hava Dalgası

 


Blog kültürü ile tanışmak 2007 senesine denk geliyor. Forumlarda yazıyoruz, yeni yeni hayatımıza giren sosyal medya ile tanışıyoruz, maçlara gidiyoruz, İngilizcemize ve Bulgarcamıza güvenip yabancı sitelerden "transfer haberi" kovalıyoruz, tribünlerden fotoğraf çekiyoruz ve hatta işi daha da ileri götürüp fanzin dahi çıkarıyoruz. Bir bakıma adı konmamış "gazetecilik" yapıyoruz... Yalnızca ben değil, özellikle Bülent abinin "aceto balasamico"sundan esinlenen herkes blogger olup, futbol yazıyor, lig takip ediyor. Tabii bu durumda ister istemez ortalık da Premier Lig, La Liga, Seria A ve Bundesliga'dan geçilmiyor. Bir kaç arkadaş Brezilya ligi yazıyor, bazıları da Fransa'dan bildiriyor. Karar verme aşamasındayım: Ya sürüye katılacağım, ya da farklı olan yolda yürüyeceğim... Aykırılık işlemiş ki ruhumuza, değişik olanı aradım ve futbolla ilk tanıştığım toprakları yazmaya başladım ultras/Movement blogda: Bulgaristan. Memlekette takip edilen bir lig mi, tabii ki değildi ama orada da futbol oynanıyordu, orada da "ölümüne" derbiler yaşanıyordu, orada da takımı için hayatını feda eden taraftarlar vardı... Bir haber, iki haber, bir röportaj tercümesi, tribünden bir fotoğraf derken, Bulgaristan futbolunu Türkiye'de yazan bir mecra haline geliverdi bu satırlar... Hiç de pişman olmadım, ve hep "iyi ki aykırı olmayı seçmişim" dedim durdum...

Şimdi yine "rahat battı" ve bir meceraya koyulduk. "Futbol izledik, futbol yazdık ve şimdi de futbol konuşuyoruz" diyerek Karalama Defteri adını verdiğimiz bir podcast vasıtasıyla ayak topuna dair tecrübelerimizi, anılarımızı ve izlenimlerimizi sesli olarak dillendirmeye başladık. Çok da keyif aldık, biz keyif aldıkça bizim sohbetimize dahil olan dostlar kümesini de büyüttük de büyüttük... Bir bakıma ultras/Movement blogun emekleme dönemlerini tekrar yaşadık... Karalama Defteri "laflarımızı" taşıyamayacak seviyeye gelince, futbolun güler yüzünü konuşmak için "Boş Mukavele"yi de ekledik podcastlerimize... Galatasaray'ımızı ve Türkiye Ligini "Karalama Defteri"nde, futbolun magazinini "Boş Mukavele"de konuşur olduk... Yetti mi? Yetmez... Madem blog olarak Bulgaristan futbolunun komşuya aşılan penceresi olduk, bir de başta Bulgaristan olmak üzere Balkanların sesi olmaya niyetlendik ve "Balkanlardan Gelen Soğuk Hava Dalgası" podcast ile kayıtlara başladık... Hiç beklemediğimiz kadar da "destekleyici" yorumlar aldık, almaya devam ediyoruz... Arkamızda da böyle bir "gaz" olunca dün gece beşinci bölümü çektik, yayına verdik... Umarım uzun soluklu oluruz...

Bu arada bu kadar işe girişmişken, ilk göz ağrımız ultras/Movement blogu da ihmal ettiğimin farkındayım ve bu içimde bir ukte olarak kaldı, maç izlerken tutulmuş bir çok not, bloga maç yazısı olarak yazılmayı bekliyor, geç de olsa yazılacak zira onların yeri ajandaların sayfaları arasında kaybolmak değil bu satırlarda gün yüzüne çıkmak...

Uzun zamandır yazmamışım, bu da iyi bir "dert dökme" oldu siz değerli dostlarla... Bizi hep desteklediniz, yeni yılda da desteklerinizi bekliyoruz...

ultras/Movement podcastleri Spotify üzerinden dinlemek için tık

ultras/Movement podcastleri Apple üzerinden dinlemek için tık

ultras/Movement podcastleri Google podcast olarak dinlemek için tık

Ya da hiç uğraşma, sayfanın sağında zaten yüklü, blog okurken oradan dinleyiver...



Sumi Sultan

 

Şumudica'nın Türkiye'deki başarısına sessiz kalmayan Gazetta Sporturol'un manşeti...
Seviliyorsun hocam...


26 Kasım 2020 Perşembe

Diego Maradona


Efsaneydi...
Tanrı'nın Eliydi...
Futbolun en iyisiydi...
Ama...
Hepsi bir kenara...
O bir evlattı...
O bir eşti...
O bir babaydı...

Futbol Topuna Teşekkürler


Gelişiyle bizden Kobe Bryant'ı alan 2020 yılı gider ayak başka bir efsaneyi de bizden koparmış oldu: Diego Armando Maradona bu gece kalp krizi nedeniyle hayata gözlerini yumdu. Futbol dünyası bu acı haberle sarsılmışken, Arjantin'in Ole gazetesi 15 sene öncesi Maradona'nın kendi kendisiyle yapmış olduğu bir röportajın son anlara çekmiş dikkatleri. Röportajda soru soran Maradona, cevaplayan Maradona'ya ölümüyle ilgili bir konu açıyor ve şöyle bir diyalog ortaya çıkıyor:


Cevaplayan Maradona: "Torunlarımla yaşlanmak benim için huzurlu bir ölüm olacaktır."

Soru Soran Maradona: "Cenazede Maradona'ya bir kaç kelime söyleme şansın olsaydı, ona ne derdin?"

Cevaplayan Maradona: "Hahaha, ne mi söylerdim? Ve bana bunu soruyorsun?

Soru Soran Maradona: "Bu konuyu sen açtın, ben ölümden bahsetmedim, konuyu açan sendin"

Cevaplayan Maradona: " Futbol oynadığım için teşekkür ediyorum, çünkü bana en fazla mutluluğu, özgürlüğü veren spordu, ellerimle gök yüzünü tutmuş gibi hissediyordum top oynarken. Futbol topuna teşekkürler. Evet, mezar taşıma : "Teşekkürler futbol topu" yazardım.

24 Kasım 2020 Salı

Galatasaray:1-1:Kayserispor

 

Türkiye Süper Lig 9.Hafta
23.11.2020/ 19:30

"Topun canı vardır, isterse gol olur, istemezse gol olmaz" der serbest vuruş ustası Cevad Prekazi. Akla gelmeyecek pozisyonların gol sevinci ile noktalandığını şaşkınlıkla izlemişken, çok nadir de olsa o topun iki kale direğini birleştiren çizgiyi bir türlü geçmek bilmediğine de şahitlik etmişliğimiz vardır. Top ağlara küsmüşken, bazen bir file bekçisi de çıkar, kalesine duvar örür, uçan kaçanı tutarsa, bu gece Galatasaray-Kayserispor maçının ilk devresinde yaşanılan senaryo kaçınılmaz olur.


Alışılagelen onbirinden Arda, Falcao, Babel, Omar, Belhanda, Okan gibi oyuncularından eksik bir kadro ile sahaya çıkmış olmasına rağmen Galatasaray, ligin zayıf ekiplerinden Kayserispor karşısında yine de favoriydi ve beklenildiği gibi de başladı karşılaşmaya. Topun kıymetini bilerek, garanti paslar yaparak rakip kalede pozisyonlar aradılar ve de buldular. Öyle bir ilk devre oldu ki, deplasman ekibi maçta daha beş dakika olmadan Lennon'ın pasında Campanharo ile direği sıyıran vuruşta golü bulsa, belki de Galatasaray ilk yarıyı 5-1 önde bitirebilecekti ama "kısmet" bağlanmıştı, Lung devleşmişti, 260'a 60 pas yapsan da, kaleyi tutan 7-8 şut atsan da, karşı karşıya kalsan da, iki adımdan kafa vursan da o top bir türlü tabelayı değiştirecek hamleyi yapmadı ilk 45 dakika içinde. O kadar akıl almaz işler oluyordu ki maçta, ayağındaki acı göz yaşı döktürecek şiddette olan Lung zorla kalede dururken, Diagne'nin iki adımdan vuruşunu bile kurtarıyordu. Futbolun tanrılarının vardır mutlaka bir hesabı... Belki de bir kaç hafta evvel yine bu sahada oynanan Ankaragücü maçında pozisyon bulmadan golü atıp, üç puanı alan Galatasaray'a hesap kesiyordu o ilahi kuvvetler...


Galatasaraylı topçuların ilk devre golü bulamamasının en büyük nedeni olarak gördükleri Silvio Lung ikinci yarı sahaya çıkamamış, yerini İsmail Çipe'ye bırakmıştı. Sadece kalecisi değil, bir de sol beki de hastane yollarında dinleyecekti maçın geri kalanını radyodan deplasman ekibinin. Samet Aybaba, Lung'un çıkmasına üzülmüştür belki ama İsmail Çipe de Rumen meslektaşının bıraktığı yerden devam ettirdi kurtarışlarına. Öte yandan Yasir'in zorunlu olarak Aziz Behiç'le yer değiştirmesi hayrına olmuştu Kayserililerin, zira Yasir ilk devre oldukça dağınık bir görüntü sergilemişken, Aziz Behiç ise ikinci devre takımı adına en fazla öne çıkan oyunculardan biriydi.

Galatasaray ikinci devre yine sağdan soldan ortalar, uzaktan şutlarla gol için her türlü yolu denerken, hiç beklemediği bir anda Muğdat'ın talihsizce bir dokunuşla Linnes'i düşürmesiyle penaltı kazandı ve Diagne ile öne geçti. Penaltıyı ne sahadaki topçular ne de hakem görmüş, sadece Muğdat ve Linnes'in hissettiği bir "dokunuş" iken VAR'ın cımbızla çıkarması takdire şayandı ama böyle pozisyonlarda sarı kart çıkması hiç de yakışık kalmıyordu. Zaten penaltı ile cezalandırıyorsun, bir de eksik bırakmak niye?

Eksik kalan rakip karşısında, bir de o aranılan golü nihayet bulunca, Fatih Terim de oyunu daha kontrol etmek, sakatlanan Sarrachi'yi riske atmamak, taraftarın çok istediği genç golcüyü sahada görmek için  Emre Taşdemir, Ali Yavuz Kol ve Etebo'yu oyuna sürdü de daha onlar sahada yerlerini almadan Kayserispor'un maç boyu kaleyi bulan ilk ve tek şutu gol oluyordu. Yenilen golde Aziz Behiç'i kaçıran savunmacılara da kızsak, yoksa ortayı korner yerine ceza sahası önüne asist yaparcasına yollayan Donk'a mı içerlesek, bilemedim... Yine de Campanharo'nun vuruşuna da şapka çıkaralım, değil Fatih, Muslera olsa çıkaramazdı o sert şutu...

Zaten zorla bulduğu üstünlüğü çok olmadan elinden kaçıran Galatasaraylılar, oyunun kalan dakikaları rakibin eksik olduğunu düşünmeden panik bir oyun anlayışına girince, ilk kırk beş dakika yakaladıkları pozisyonları bulmaktan uzaktı ve Diagne'nin uçarak vurduğu bir kafa vuruşu dışında kaleciyi heyecanlandıran bir atak yapamayınca, Ali Sami Yen'de hakemin son düdüğü ile puanlar paylaşıldı. Unutmadan Sami Yen'de kaybedilen puanları gördükçe, Galatasaray taraftarının takım üzerinde ne kadar büyük bir güç olduğu tescilleniyor, bu geceki maç seyircili olsa, o taraftar o topu kaleye sokacaktı...

Kazanırken kusurlar galibiyetin coşkusuyla görmezden gelinir de, puanlar avuçtan uçunca acı da olsa bazı eksikler insanın yüzüne çarpılıyor. Bu gece de Fatih Terim'in neden Belhanda'da, Babel'de, Arda'da ısrar ettiğini, genç Oğulcan, Ali Yavuz Kol ve Kerem Aktürkoğlu'nu kenarda beklettiğini anlamış olduk. Kerem her ne kadar oynadığı kısa sürede biraz ışık saçmış olsa da diğer iki arkadaşı yokları oynadı...


Son olarak, Fatih Terim'in hakemlerin göstermiş olduğu uzatmalar hakkındaki isyanı o kadar haklı ki... Ama istediği kadar isyan etsin, bu değişmeyecek... Mancini'nin Rize'de yaşadığı şaşkınlıktan bugüne ne değişti ki?

Stat: Türk Telekom

Hakemler: Turgut Doman, İsmail Şencan, Süleyman Özay

Galatasaray: Fatih Öztürk, Linnes, Donk, Marcao, Saracchi (Dk. 69 Emre Taşdemir), Taylan Antalyalı, Feghouli (Dk. 90 Kerem Aktürkoğlu), Oğulcan Çağlayan (Dk. 70 Etebo), Emre Kılınç (Dk. 86 Ömer Bayram), Emre Akbaba (Dk. 70 Ali Yavuz Kol), Diagne

Hes Kablo Kayserispor: Lung (Dk. 46 İsmail Çipe), Krvzic (Dk. 86 Hasan Hüseyin Acar), Sapunaru, Kolovetsios, Yasir Subaşı (Dk. 43 Aziz Eraltay), Lennon, Campanharo, Attamah, Muğdat Çelik, Fernandes (Dk. 66 Miguel Lopes), Alibec (Dk. 46 İlhan Parlak)

Goller: Dk. 63 Diagne (penaltıdan) (Galatasaray), Dk. 71 Campanharo (Hes Kablo Kayserispor)

Kırmızı kart: Dk. 62 Muğdat Çelik (Hes Kablo Kayserispor)

Sarı kartlar: Dk. 48 Fernandes, Dk. 78 Aziz Eraltay (Hes Kablo Kayserispor), Dk. 40 Emre Akbaba (Galatasaray)

22 Kasım 2020 Pazar

Erzurumspor:1-2:Galatasaray


Türkiye Süper Lig 6.Hafta
24.10.2020/ 19:00

Rol çalmak nedir bilir misiniz? Konuşma sırası başka bir oyuncudayken, seyircinin ilgisini kendi üzerine çekmek diye tanımlar sözlükler bu deyimi. Argoda ise daha açık bir tanım vardır: Başkasını enayi yerine koyarak, ön plana çıkmaya çalışmak... Tam da bunu yaptı Erzurum'da karşılaşmayı yöneten Arda Kardeşler maçın 73. dakikasında Falcao'ya ikinci sarı kartı gösterip, oyundan atarken. "Milyon euroluk oyuncuyu atacak cesarette hakem" imajı mı yaratmak istedi, yoksa Erzurumspor başkanının maçtan sonra canlı yayına bağlandığı televizyon kanallarında belirttiği gibi "Ben Galatasaray'ın ilk golünde hata yaptım, gözüm önündeki penaltıyı çalmadım, Falcao'yu atarak hatamı affetireyim" mi demek istedi, bunun cevabını ancak Arda Kardeşler verebilecektir.

Önceki sezonlarda eksi derecelerde gecenin bir yarısı oynanan maçların aksine bu kez nispetten daha "ılık" bir havada karşılaştı iki ekip Kazım Karabekir stadında. Ev sahibi milli maç arasından sonra bir de rakibi Hatayspor'un Covid vakaları ile boğuşmasından dolayı uzun bir müddet maç yapmamışken, Galatasaray ise Ali Sami Yen'de Alanyaspor'a yenilmenin "moral bozukluğu" ile deplasmana gelmişti. Çıkış arıyordu Galatasaray, Belhanda kaptandı, Arda kulübedeydi. Falcao oyundaydı, Diagne kenardaydı. "Kaptan" Belhanda'nın pasıyla da Falcao şok bir golle takımını öne geçireyazdı da, direkler Farnolle'un tarafındaydı, tabelanın değişmesine müsaade etmediler. Üç dakika sonra yine Falcao sahnedeydi, bu kez sarı kart görüyordu. Dadaşlar belli ki "paslanmıştı" uzun arada da Galatasaraylılar da çok istekliydiler ve 20. dakikada Babel'in "düşe kalka, ite kaka" kazandığı bir top sonrası Taylan-Belhanda paslaşmasında,  Belhanda'nın asistinde Emre Kılınç takımını öne geçiriverdi. Gol öncesi Babel faul yapmış mıydı İbrahim'e diye sorarsanız evet deriz ama öncesinde de Erzurumlu oyuncu "turuncu kafaya" kural dışı bir müdahale yapmıştı. Arda Kardeşler bu hatalar zincirinden "düdük çalmadan" kendini sıyırıverdi...


Öne geçen sarı-kırmızılılar, Falcao ve Emre Kılınç'ın uzaktan şutlarıyla farkı da açmaya çabaladılar da becerikli olamayınca, Erzurumspor yavaş yavaş rakip kaleye gelmeye yeltendi. Önce Gomes'in köşeye giden topunu Okan parmaklarının ucuyla kornere çeldi ama devre biterken Marcao'nun yaptığı penaltıda Novikovas Okan'ı mağlup etmeyi başardı. Ayrıntılar hayatta önemli olduğu kadar, yeşil alanda da belirleyicidir. Erzurumspor'un çok adamla yüklendiği bir atakta yapılan ortayı tutan Okan topu hızlı kullanmak yerine yerde yatıp, tüm topçuların oyun alanına yerleşmesini beklemesinin tersine Farnolle kazandığı topu degajla başlatıp, Gomes'i Marcao ile baş başa bırakmış ve bir bakıma penaltının "asistini" yapmıştı. Farnolle'un becerisi kadar Marcao'nun da maçtaki "savurukluğu"nu penaltı pozisyonunda da devam ettirmesi beraberlik golünün sebeplerindendi.

Soyunma odasına giderken yenilen goller sıkıntı yaratır da, Fatih Terim'in takımı istim üstündeydi, rakibin kafa dağınıktı. Arzulu olan sarı-kırmızılılar öne geçmek için rakip yarı sahaya yerleşti, Sarrachi ortaladı Falcao kafayla dışarı attı, bir kaç dakika sonra Emre Kılınç aşırttı Mina çizgiden çıkarttı ama Babel'in ortasında Falcao'nun mükemmel bir göğüs kontrolü sonrası voleyle ağları havalandırmasına taraflı tarafsız herkes şapka çıkarıyordu. "El Tigre" kendisine has gollerden birini atmış, takımını öne geçirmişti...


Hiç bir başarı cezasız kalmaz diye bir söz vardır ya, maçın yıldızı Falcao, sadece Galatasaraylıların değil, ev sahibi oyuncularının da şaşkın bakışları arasında ikinci sarı kartı görüp, Arda Kardeşler tarafından oyundan atılıyordu. Rol çalmak demiştik değil mi yazıya başlarken, tam da öyle işte...

Tartışmalı kararlar vermek kolay değildir, verince de arkasında durmak zordur, maçın hakemi de çaldığı düdüklerin altında ezildi, oyunun geri kalanında tuhaf ve komik düdüklerle seyredenlere kendini güldürdü. Sissoko'nun Arda'ya attığı dirseği "yüze değil göğüse" diye ısrarla göstermesi, sırtı dönük olduğu halde Arda'nın kayarak Mina'ya yaptığı müdahalede Brezilyalı topçunun "çığlığına" göre düdük çalması akılda kalacak "melodramlardandı"...

Eksik kalan Galatasaray skoru korumaya çalışırken, ev sahibi de beraberlik için kalan dakikaları değerlendirmek istedi ama kayda değer bir pozisyon bulamayınca, sarı-kırmızılılar 3 puanla İstanbul yolunu tutmuş oldular bile...

Erzurum deplasmanları sonuçtan ziyade Fatih Terim'in demeçleri ile hatırlanır. 2019 Martında 1-1 berabere kalınan maçtan sonra Fatih Terim "8 de kapanır, 18 de kapanır, yeter ki biz kazanalım" demiş ve Başakşehir'le girilen şampiyonluk yarışı için hem takımını hem de camiayı motive etmiş, mayıs ayında da şampiyonluk kutlanmıştı. Bu sezon da kulüp ve camia içinde karışıklıklar su üstüne çıkmaya başlarken, şampiyonluk dışında her kafadan başka başka sesler çıkarken , Erzurum galibiyetinden sonra sarf ettiği sözlerle bir kez daha camiayı kenetlemeyi başarmıştı tecrübeli teknik adam.

"Kaybettiğinizde suçlu tek kişi ama kazandığınızda kazanan herkestir bizde de böyle oldu. Şimdi ben defalarca Galatasaray ve Galatasaray taraftarından kopartıldım. Hem de nasıl kopartıldığımız da çok açık. Sonrasında haklılığımız ortaya çıkmasına rağmen bir boşluk bir süreç yaşandı Galatasaray'da. Devamlılık çok daha başka başarılar getirebilirdi. O yüzden bu sefer gelirken Galatasaray taraftarına bir söz verdim. Normal olarak herkes benim karakterimin nasıl olduğunu bilir. Ben iki, üç senedir burada olan biri değilim 50 senedir bu camianın içindeyim ve her geldiğimde bir şekilde Galatasaray taraftarından kopartıldım. Bir şekilde bu sefer gelirken onlara bir söz verdim ve bu sözümü tutmaya çalışıyorum. Herkes benim neler yapabileceğimi bilmesine rağmen benim için as olan Galatasaray ve taraftarı olduğu için sabırla sessiz kalmaya çalışıyorum. Sanılmasın ki içeride ve dışarıdakilerin niyetlerini, hesaplarının arkamdan planlarını bilmiyorum. Her şeyin farkındayım, yine söylüyorum benim Galatasaray taraftarına sözüm var ama bilinsin ki kimsenin ne arkasında ne de yanındayım."

Stat: Erzurum Kazım Karabekir 

Hakemler: Arda Kardeşler, Aleks Taşcıoğlu, Volkan Ahmet Narinç 

Büyükşehir Belediye Erzurumspor: Farnolle, Murat Uçar, Mina, Hasan Hatipoğlu, Mücahit Albayrak (Dk. 85 Sadiku), İbrahim Akdağ, Petrus Boumal (Dk. 46 Sissoko), Emrah Başsan (Dk. 85 Rashad Muhammed), Obertan (Dk. 64 Donald), Novikovas (Dk. 77 Hamroun), Ricardo Gomes

Galatasaray: Okan Kocuk, Omar Elabdellaoui, Luyindama, Marcao, Saracchi, Taylan Antalyalı, Emre Kılınç (Dk. 89 Emre Akbaba), Belhanda (Dk. 90 Oğulcan Çağlayan), Ömer Bayram (Dk. 89 Donk), Babel (Dk. 65 Arda Turan), Falcao

Goller: Dk. 21 Emre Kılınç, Dk. 64 Falcao (Galatasaray), Dk. 45 Novikovas (penaltıdan) (Büyükşehir Belediye Erzurumspor)

Kırmızı kart: Dk. 73 Falcao (Galatasaray)

Sarı kartlar: Dk. 70 Ömer Bayram, Dk. 77 Arda Turan (Galatasaray), Rashad Muhammed (Maç bitiminde) (Büyükşehir Belediye Erzurumspor) 

19 Kasım 2020 Perşembe

Bulgar Ultraları


 "Bulgar futbolu oldukça farklı, belki Türkiye ile karşılaştırılabilir ama ultralardan bahsetmeden geçemem. Hiç normal değiller. CSKA ve Levski birbiriyle karşılaştığında tribünde normal bir rekabet göremezsin, sadece nefret vardır. CSKA ultralarının başında ayı gibi iri kel biri var ve maç boyu çıldırmış gibi bağırıyorlar. Eğer derbiyi kaybederseniz, şehirde normal bir şekilde gezme şansınız yok. Ulusal Stadyumda oynuyorlar derbiyi ve iki takım taraftarı arasındı oldukça geniş güvenlik boşlukları var. Güvenlik tedbirlerinden dolayı derbilerde eşim ve çocuklar maçları evde televizyondan seyrediyorlar."

Roland Alberg

Elazığspor forması da giyen CSKA Sofya'nın eski futbolcusu

Bulgaristan'da derbileri anlatırken


15 Kasım 2020 Pazar

Bruno Akrapoviç Röportajı

 


Lokomotiv Plovdiv ile iki sene üst üste Bulgaristan Kupasını kazanan ve bu sene de Süper Kupa'yı müzesine götüren Boşnak teknik direktör Bruno Akrapoviç, Plovdiv'ten ayrılıp CSKA Sofya'ya imza attıktan sonra TV+ kanalına ilk röportajını verdi. Kırmızı-beyazlıların çiçeği burnunda hocasının görüşlerini u/M blog okurları için çevirdik:

- CSKA'daki göreviniz için sizi tebrik ediyoruz sayın Akrapoviç, ne kadar zamandır bu teklifi düşünüyordunuz?

"Her teknik adam gibi geleceğimi düşünüyordum ve bana yapılmış herhangi bir teklif yoktu. CSKA Sofya, perşembe gecesi Young Boys'la UEFA Avrupa Ligi maçı yaparken, devre arasında bana bir teklif geldi. Düşündüm, konuşmam gereken kişilerle konuştum ve teklifi kabul ettim."

- Yani CSKA'nın maçını izlerken teklifi mi düşünüyordunuz?

"Tabii ki. Kendi kendime nasıl hissedeceğimi düşündüm ve atacağım adımın benim geleceğim için olumlu olacağına karar verdim. Şimdi de eminim ki her şey çok güzel olacak."

- CSKA yönetimi görüşmelerde sizin aklınızı nasıl çeldi?

" CSKA yönetimi benim aklımı çelmedi, beni etkileyen şu dört harf oldu- CSKA... Böyle bir takımın başına geçmek hiç de kolay değil, taraftarın ve yönetimin sizden ne beklediğini biliyorsunuz ve ben de onlara nasıl yardımcı olacağımı çok iyi biliyorum. Bay Ganchev benimle oldukça ciddi bir şekilde konuştu ve gördüm ki ikimizin de hedefleri aynı doğrultuda."

- CSKA'nın şu anki takım kadrosu hakkında düşünceleriniz nelerdir?

"Büyük takımlarla kafa kafaya oynayabilen bir çok yetenekli oyuncuya sahip. Basel ve Roma maçlarında bunu gösterdiler. Daha da iyisini yapabileceklerini biliyorum."

- Bu sezon Lokomotiv Plovdiv'in başındayken CSKA'yı 2-1 yendiniz. Rakibi analiz ederken, CSKA'nın hangi zayıflıklarını gördünüz?

"Eski teknik adamlar ve onların çalışma prensipleri hakkında konuşmak istemiyorum, ben rakibe pek bakmam, ben oyuncularımla ilgilenirim. Onlara sahada herşeylerini göstermeleri için güven veririm. Her iki takımın da kapasitelerini biliyorduk ama eğer kazanma arzun ve isteğin varsa, çok başarılı olabilirsin, CSKA'nın Roma karşısında yaptığı gibi, o maçta CSKA kolayca maçı da kazanabilirdi."

-CSKA'nın oyununda neyi değiştirmek istiyorsunuz?

"Daha fazla özgüven, daha fazla özgürlük ve daha fazla atak futbolu seyrettirmek istiyorum."

- Bu sezon CSKA'nın en beğendiniz maçları hangileriydi?

"Basel'e karşı harika bir maç çıkardılar. Avrupa Ligi gruplara kalırken kazanıp, herkesi etkilediler."

- Bir taraftar olarak CSKA'da en çok beğendiniz oyunclar kimlerdi?

"Thiago ve Ali Sow'u beğeniyordum. Ayrıca Zanev, Mazikou, Keita, Sankhare, Ahmedov, Galabov, Antov, Jedderson çok iyi topçular. Umarım herhangi birini unutmamışımdır."

-Kış transfer sezonu yaklaşıyor. CSKA orda ne kadar aktif olacak?

"Bu bana ve oyunculara bağlı. Eğer onlardan istediklerimi yaparlarsa, eğer CSKA'ya layik bir performans gösterirlerse, değişiklik yapmaya ihtiyacımız olmayacak. Eğer olursa, bir şeyler yapacağız tabii..."

-Lokomotiv Plovdiv'ten oyuncu alma şansınız nedir?

"Bu konuyu hiç düşünmedim. Onların kendi oyuncuları ve kendi planları var. Herkes kendi oyuncusu hakkında kendisi karar verir."

- CSKA'da bir çok hücum oyuncusu var, sizce bu bir avantaj mıdır yoksa dezavantaj mı?

"Her ikisi de olabilir, sizin bakış açınıza bağlı olarak değişir. Eğer atak oynarsanız ve 5 oyuncu değişikliği izni varsa, sizin için çok büyük bir avantaj olur. Ama daha fazla oynamak isteyen mutsuz oyuncular da olabilir. Bütün herşey takımla, teknik adamın çalışması ve oyuncuların disipliniyle alakalı."

-Bir maç öncesi oyuncunuza onun kadroda olmadığını ya da yedek bekleyeceğini nasıl açıklıyorsunuz?

"Onun kötü olmadığını ama benim başka planlarımım olduğunu söylüyorum. Oyuncu kalitesi ile ilgili bir durum değil, benim fikirlerimle ilgili bir olay bir topçunun yedek kalması. Oyuncu bana idmanlarda onsuz olamayacağımı göstermeli ki ben de onu kadroya yazayım."

-CSKA'nın en büyük hedefi şampiyon olmak, bu sezon bunu başarabilir misiniz?

"Herşey mümkün. Bu bir yandan bize bağlıyken, bir taraftan da rakiplere bağlı. Eğer başarılı olabileceğimize inanıyorsa, şampiyon olmak için herşeyi deneyeceğiz."

-Ludogorets'i yendiniz. Onları uzun lig yarışında yenmek mümkün mü? Onların zayıf yanlarını gördünüz mü?

"Her takımın zayıf tarafları vardır. Lokomotiv Plovdiv, Ludogorets'e zayıf taraflarını gösterdi. Takımının güçlü taraflarını bilirsen, rakibin zayıf yönlerinden istifade edebilirsin."

- Lokomotiv, CSKA'ya ne kadar zorlu bir rakip olabilir?

"Lokomotiv kaliteli oyunculara sahip bir ekip. Bu oyuncuları seçen ve bir araya getiren bir kişi olarak onların yeteneklerini çok iyi biliyorum. Gerçekten ne kadar özel oyunculara sahip olduklarını biliyorum. Aldıkları sonuçlar tesadüfi değil. Belli bir plan ve program dahilinde çalıştık ve başarılı da olduk."

- CSKA, Avrupa Ligi gruplarında üç maç daha oynayacak. CSKA'nın gruptan çıkabileceğini düşünüyor musunuz?

"Eğer yapılacak bir şeyler varsa hala, biz bu şansı çöpe atmayacağız. Herkesi mutlu etmek için elimize gelen bütün şansları sonuna kadar kullanacağız."

- Ligde ilk maçınız Levski Sofya'ya karşı olacak, böyle bir derbiye nasıl başlayacaksınız?

"Üç puan için saldıracağız. CSKA'nın tek amacı bu olacak"

- Maç ilk defa seyircisiz olacak. Boş tribünlere bakış açınız nedir, sadece Bulgaristan'da değil, neredeyse bütün dünyada?

"Hocalar, oyuncular ve taraftarlar için berbat bir duygu. CSKA-Levski büyük bir derbi ve stadyumda hiç kimse olmayacak. Eğer yıllar önce böyle bir şeyi biri sizi söylese, onun normal olmadığını düşünürdünüz. Lakin, günümüzde durum bu ve malesef bunu kabul etmek zorundayız. Hiç kimse için kolay değil ama biz elimizden gelenin en iyisini yapacağız."

- Lokomotiv ile Levski'yi çok defa yendiniz. Mavilere karşı oynamak nasıl bir strateji gerektiriyor, ne tür bir rakipler?

"Çok şey değişti, bir çok oyuncu takımdan ayrıldı. Biri CSKA derbisi, öteki ise ligde sıradan bir Lokomotiv maçı onlar için. Her şey motivasyonla ilgili ve şimdi bizim amacımız üç puana konsantre olmak ve derbi dışında başka şeyi düşünmemek."

- Lokomotiv'deyken büyük maçların büyük hocası olarak nam saldınız. Siz de böyle olduğunuzu düşünüyor musunuz?

"Hayır, öyle olduğumu düşünmüyorum, Plovdiv'teyken yapmış olduğumuz bütün çalışmaların ürünü bu. Bu işlerin ne kadar zor ve baskı getirdiğini bir tek ben biliyorum. İşini iyi yapmak ve kendinle barışık olmak harika bir duygu."

- Lokomotiv'le üç kupa aldınız ve bütün bu maçlarda, Botev, CSKA ve Ludogorets, siz favori değildiniz. Kazanmayı nasıl başardınız?

"Bir final maçında eğer bir takım favori olmadığını düşünüyorsa, bu çok yanlıştır. Motivasyon, adrenalin, istek. Takım o zaman kazanmak istiyordu ve kazandı. O kadar."

- Oldukça sert disipline sahip olduğunuz söyleniyor. CSKA'lı oyuncular sizden korkmalı mı?

"Hayır. Disiplin denen olgu oyuncuların kendilerini anlamaları, hocalarının isteklerini bilmeleri ve kulübün kurallarına uymalarıyla ilgili. Eğer idmanın 8de olduğunu söylersek, bu disiplin değil, antrenmanın planlanmasıdır."

- CSKA, sizin kariyerinizdeki en büyük kulüp. Çalışmaya başlamadan aklınızda herhangi soru işareti var mı?

"Eğer aklımda endişe varsa, bu Bulgaristan'ın en iyi takımıyla ilgili değildir. Yeteneklerimi gösterebileceğim bir işi yaptığım için mutluyum ve aklımda da herhangi bir korku ve endişe yok."

- Son yıllarda, CSKA sıkça hoca değiştiren bir kulüp, çok uzuyn süreli görev yapamayacağınızı düşünüyor musunuz?

"Daha fazla kalacak birinin gelmesi için bu bir neden. Ben doğru kişi olduğumu düşünüyorum"

- Neredeyse bütün futbolculuk kariyeriniz Almanya2da geçti. Bir gün bir Bundesliga takımı çalıştırabileceğinizi hayal ettiniz mi?

"Herkes iyi bir kariyerin hayalini kurar. Eğer sonraki adım Bundesliga'ysa herkes mutlu olur. Ama ben bu kadar ilerisini ve geçmişi düşünmek istemiyorum. Ben sadece önüme bakıyorum."

- CSKA sizin gibi bir hoca için sıçrama tahtası olabilir mi? Sizin ne kadar hırslı bir hoca olduğunuzu biliyoruz ve CSKA tarihinde de yurt dışına giden bir çok Bulgar futbolcu var.

"Burada bir yanlış yapılıyor, ben CSKA'yı çok, çok büyük bir kulüp olarak görüyorum. Takımı sıçrama tahtası olarak görmek pek hoş bir tabir değil. Burada olmak oldukça eşsiz bir duygu ve ben burada çalışmaktan keyif alıyorum. Ben kulübü bir şeylerin arasındaki bir adım olarak görmüyorum, tam tersi harika bir şans olarak görüyorum. Burada olmaktan mutluyum."

- Üç sene içinde Bulgar futbolu hakkında ne öğrendiniz?

"Bir şeyler başarmak için futbolcular adına oldukça çnemli olan taktik antrenmanlar kadar sizin motivasyon ve isteğe de gerek duyduğunuzu öğrendim. Bu bir çok şeyi değiştirebilir."

- Bulgaristan'ı seviyor musunuz?

"Evet, hem de çok"

-En fazla neyini?

"Doğasını... İnsanlarını da. Harika yerlerde gezmeyi seviyorum. Boş zamanım olduğunda yürüyüş yapmaktan çok zevk alıyorum".

-2017'de Lokomotiv'in teklifini nasıl kabul ettiğinizi hatırlıyor musunuz?

"Hem de çok iyi"

-Peki nasıl oldu?

"Beni Hırvatistan'dan çok iyi tanıyan İvaylo Petev vasıtasıyla oldu. Teklifi bana iletti ve ben de Plovdiv'e gelip, yetkililerle konuşabileceğimi söyledim. İlk buluşma Sofya'da oldu ve çok çabuk kafalarımız uyuştu."

-CSKA'ya gideceğinizi duyduğunda Hristo Krusharski'nin tepkisi nasıl oldu?

"Çok mutlu değildi."

- Lokomotiv taraftarının bir kısmı sizi alkışlarken uğurlarken, bir bölümü de sizi hain olarak yaftaladı. Eski takımınızın taraftarına ne söylemek istersiniz?

"Neler yaşadığımı sadece ben biliyorum. Beni anlamalarını beklemiyorum zira anlayamayacaklar. Lokomotiv taraftarına, hem bana tükürenlere hem de bana başarı dileyenlere,  onları çok sevdiğimi söylemek istiyorum. Son olarak onlardan gözlerini kapayıp, ben ve üç kupa ile ilgili güzel şeyleri düşünmelerini istiyorum. Sonra gözlerini açıp, istediklerini yapabilirler."

- Siz kelimenin tam anlamıyla "Dünya İnsanısınız". Hırvatistan, Makedonya, Almanya, Cebelitarık,Bulgaristan'da çalıştınız. En çok nereyi sevdiniz?

"Bulgaristan"

- Şu an Bulgaristan'da çalıştığınız için söylemiyorsunuz bunu değil mi?

"Hayır, dediğiniz gibi bir çok yerde çalıştım ama buraya çok alıştım. Dili,m dilinize yakın, Bulgarca da öğrenmek istiyorum. İnsanlara kendime olduğu gibi saygı duymak istiyorum. Ve başarılı bir yönde ilerlemek."

- Kariyerinizde en çok hangi hocanın etkileri var?

"Wolfgang Frank ve Josip Kuze, Mainz'in iki hocası ki Kuze maalesef hayatını kaybetti. Ayrıca Ede Geier, Felix Magath ve Hermann Gerland gibi hocalardan da çok şey öğrendim."

- Ve şu anda Dünya'da en fazla beğendiğiniz hoca ki?

"Tottenham'la oynamadan önce, Pep Guardiola olduğunu zannediyordum ama maçtan sonra Mourinho'yu çok beğendim. Onunla konuştuktan sonra, oldukça alçak gönüllü olduğunu da gördüm. Evet Jose, ünlü ve özel ama aynı zamanda da bizim gibi sıradan bir kişi. Kendisini çok sevdim ve hayatında başarılar diliyorum."


- Mourinho'nun sizden 10 metre uzakta takımını idare ettiğini görünce ne hissettiniz?

"Onun da bir insan olduğunu düşündüm. Ona ilk olarak ne söyleyeceğimi soran bir arkadaşıma şöyle bir espiri yaptım: Ben Bruna, peki sizin adınız ne?

- Eğer Lokomotiv, Tottenham'ı yenseydi, şu anda Bulgaristan'da bir hoca olur muydunuz?

"Evet, neden olmasın. Büyük maçlardan çok şey öğrenildiğini biliyorum ama ayaklarınız da yere sağlam basmalı. Öğrenmeye devam etmeli ve bildiklerinizi oyuncularınıza aktarmalısınız. Öncelikle yaptığım işimi seviyorum ve sahaya çıkınca herşeyi unutuyorum. Oyuncularıma bildiklerimi verip, özel bir şeyler yapmayı seviyorum. Bazen de başarılı oluyorum."

-Mourinho dışında, Jurgen Kloop'la da buluşmalarınız oldu. Onlardan bahseder misiniz?

"Jurgen Kloop eşşiz bir hoca ve insan. Aynı hocalar bizi çalıştırdı."

-Yan yana , birlikte oynadınız, değil mi?

"Evet, üç yıl birlikte oynadık ve aynı hocalardan bir şeyler öğrendik. Onun ve benim oynattığım futbol tarzı Josip Kuze'den geliyor. Ben çok fazla bir şey yapamadım belki ama Kloop başardı.

-Mainz'te birlikte olduğunuz döneme dönersek, Kloop nasıl bir futbolcuydu?

"Çok sinirli. Nasıl ki şimdi saha kenarında oyuncularına bağırıyor, oynarken de öyleydi. Eğer bir pozisyon kaçırırsa, damarları patlayacak gibi olurdu, kalkar ve herkese bağırırdı."

- Bulgaristan'a gelmeden önce Bulgar futbolu hakkındaki izlenimleriniz nelerdi ve şimdi neler düşünüyorsunuz?

"Bulgaristan'a gelmeden önce, Bulgar futbolu hakkında bilgiye sahip değildim."

-Ama Bulgar takım arkadaşınız vardı, Tsanko Tsvetanov?

"Evet, hatırlıyorum. Bulgarları çok sevmişimdir. Vesselin Gerov benim çok iyi arkadaşımdı, Tsanko Tsvetanov da her zaman gülerdi, hep neşeli bir havası vardı. Bulgaristan'dan sadece onları tanıyordum, diğer kişileri buraya gelince tanıdım. Bulgaristan'ı seviyorum.

- Bulgaristan'da kaç arkadaşınız oldu?

"Bir çok, bana başarı dileyen bir çok gerçek dostum var. Onlara buradan da teşekkür etmek istiyorum".


11 Kasım 2020 Çarşamba

Galatasaray:1-0:Ankaragücü


Türkiye Süper Lig 7.Hafta
31.10.2020/ 19:00

Yıllar sonra bütün felaketlerin yaşandığı 2020 yılının Ekim ayının son günü oynanan Galatasaray- Ankaragücü maçına dair akıllarda ne kaldı diye hafızayı yoklarsak, bu maçı belki de hiç hatırlamayacağız. Biraz daha kendimizi zorlarsak, sadece kazandığımızı ama golün bile nasıl atıldığını söyleyemeyeceğiz büyük ihtimalle, zira Galatasaray son yılların en etkisiz karşılaşmalarından birini sergiledi. "Galatasaraylıları ben iyi tanırım, onların oyunla ilgili çok fazla beklentileri var, iyi oyun, bol pozisyon" diyordu Fatih Terim maçın ardından, canı sıkıla sıkıla... Ama, üç puanların kazanılmasının önemli haftalar olduğunu da eklemeden edemiyordu...


Çocukluğunda sevdalandığı sarı-kırmızılı formayı giyme hayalini gerçekleştiren ve her maç formasını hakkıyla ıslatan Ömer, belki de hiç aklına getirmediği ama hocasının ona yaptığı sürprizle, kolunda kaptanlık pazu bandıyla saha çıktı. Arkasında Taylan, Emre Kılınç, Babel, Diagne, Etebo ve savunma oyuncuları... Savaşan bir kadro ama yaratıcılıktan uzak... İnce pas, ara pas, bacak arası, çalım, topuk pası, vs... bunları kim yapacak, soru işareti... Beklediğimiz gibi de bir oyun oldu, Galatasaray %60-70 topla oynadı da, rakip kalede tehlike yaratacak pozisyon sergileyemedi. Aksine, deplasman ekibinin Okan'ın kalesinde gole yakın anları oldu da, onlar kah beceriksizdi, kah Galatasaraylı savunma elemanları dikkatliydi, topun ağlarla kucaklaşmasına müsade etmediler. 

Ev sahibinin maçı kazanmak için iki opsiyonu vardı, ya maçta tek göze batan Sarrachi'nin, bir bek oyuncusunun şapkadan tavşan çıkarmasını beklemek ya da duran toplardan bir gol bulmak. İkincisini Ömer ve Babel'le denediler ama vuruşlar hep isabetsizdi, o anlarda insanın aklına "Yahu Emre Kılınç neden bi,r tanesini denemez?" sorusu geliyor, acaba çocuğa çömez muamelesi mi yapılıyor? Maçı kazandıran gol serbest vuruştan gelmedi ama Uruguaylı sol bekin devre biterken harika bindirmesinde, Hollandalı Babel'e "al da at" pasından geldi. Hiç bir şey yaratmadığı maçta Galatasaray 1-0 öne geçiverdi. Futbolun cilvesi işte...


İkinci yarı da benzer senaryo sergilenecekken, Fatih Terim, forvete top taşınamadığı için sahada gezen Diagne'nin yerine Arda'yı alarak siyah-beyaz filme renk katmayı denedi ve de haklı çıktı. Kaptanın gayretleriyle de sarı-kırmızılıların pozisyonları geldi: Arda pas verdi Ömer vurdu savunmadan kornere çıktı, Arda al da at dedi Feghouli rakibin ayağına çarptırdı, Arda taçtan Emre Akbaba'yı ceza sahasına soktu, top kalecide kaldı... Feghouli'nin de oyuna girmesi, yaratıcı elemanların sahada olması Galatasaray'ı kıpırdattı ve bu da gösterdi ki her ne kadar "sövsek" de bu takım topu ayağında tutan ve ileriye taşıyan bir Belhanda'ya muhtaç...

Marcao ve Sarrachi'nin sakatlanması kötü oyunun üzerine tuz biber ekerken, Okan'ın gol yemeden maçı bitirmesi gelecek haftalar adına olumlu bir gelişme yüreğimizi ısıttı. Bu arada Emre Güral'ın maçın ilk dakikalarında Taylan'ın aşil tendonuna basmasına neden sarı kart çıktı da kırmızı değil, anlamış değilim... Oysa Galatasaraylı futbolcular bunun daha hafifini yaptığında oyundan atılmıyor muydu?

Stat: Türk Telekom 

Hakemler: Ali Şansalan, Ali Saygın Ögel, Mehmet Cem Hanoğlu 

Galatasaray: Okan Kocuk, Elabdellaoui, Luyindama, Marcao (Dk. 75 Donk), Saracchi (Dk. 56 Emre Taşdemir), Taylan Antalyalı, Emre Kılınç (Dk. 89 Emre Akbaba), Ömer Bayram (Dk. 76 Feghouli), Etebo, Babel, Diagne (Dk. 56 Arda Turan) 

MKE Ankaragücü: Friedrich, Sarlija (Dk. 79 Voca), Pazdan, Erdi Dikmen, Atila Turan, Atakan Çankaya, Diousse (Dk. 85 Berke Gürbüz), Lobjanidze (Dk. 79 Orkan Çınar), Emre Güral (Dk. 70 Adzic), Bolingi, Borven 

Gol: Dk. 45 2 Babel (Galatasaray) 

Sarı kartlar: Dk. 14 Emre Güral, Dk. 45 Diousse, Dk. 68 Pazdan (MKE Ankaragücü), Dk. 90 Emre Taşdemir (Galatasaray) 

10 Kasım 2020 Salı

Sivasspor:1-2:Galatasaray


Türkiye Süper Lig 8.Hafta
08.11.2020/ 19:00

Saatlerin gece yarısına yaklaştığı ve insanın soğuğu iyice hissetmeye başladığı o anlarda, gözleri buğulu Arda Turan yayıncı kuruluş mikrofonlarına bir bakıma televizyon başındaki bizlerin duygularını dillendiriyordu. "Galatasaray her zaman benim için bir sürü duyguyu barındırıyor. Çok önemliydi, çok sevindim bugün. Konu Galatasaray olunca garip hissediyorum. Kazandığımız için çok mutluyum." derken kaptan, maç analizcilerini fazla yormadan "Maçı Florya'da kazandık. Hocamız muhteşem bir taktik dehası gösterdi diye düşünüyorum." diyerek 3puanı hocasına adıyordu...

Geçen hafta iç sahada "top oynamadan" kazanılan Ankaragücü maçından sonra herkes Galatasaray'ın yıllardır zorlandığı Sivas deplasmanında neler yapacağını merak ediyordu. Merak değil aslında, bir çok sporsever Fatih Terim'in takımının yenilgisini bekliyordu ama "hoca"nın her zaman olduğu gibi söyleyeceği bir sözü, oynayacağı bir hamlesi, aklında bir planı vardı. Ve dün gece yaptığı aslında oldukça basitti: 2020-2021 Galatasaray'ını fabrika ayarlarına döndürmek... Hani lige "şahane" başlayan, "dosta güven, düşmana korku" salan ama Rangers mağlubiyeti sonrası bozulan takımı tekrar bir araya getirdi Fatih Terim, sakat Falcao ve Sarrachi'nin yerlerini Babel ve Emre Taşdemir ile doldurarak... Tabii, orta saha oyuncularına biraz daha özgürlük tanıyıp, kanatlara da taç çizgisini bırakıp, ortaya da devrilmelerini tembihleyerek... Hal böyle olunca, Arda, Belhanda, Feghouli ve Emre gibi topu "ayaklarına yakıştıran" oyuncuların taşıdığı ataklarda rakip savunmalar için sorun olmaması düşünülmezdi... Gol de erken dakikalarda bu dörtlünün organizasyonu ile geliverdi. Belhanda topu Emre Kılınç'a yolladı, Arda boş koşu yaparak savunmayı üstüne çekti, Emre çalımlarla ceza sahasına daldı, rakipleri eksiltip Feghouli'ye verdi, onun da asistinde Belhanda uzak köşeye yuvarladı topu... Kaliteli oyuncuların varsa, bir de onları motive edersen, Pep'in Barcelona'sı gibi de oynarsın bu oyunu...


Sonrasında yine Babel Feghouli paslaşmasında, Babel'in pasında Emre Kılınç'ın şutu auta giderken, Babel'in bir başka pasında Feghouli'nin şutunu da kaleci Samassa zorlukla çıkarıyordu. Turuncu forma yakışmış, Babel'in milli takımının bir zamanlar yaptığı gibi "total" futbol oynuyordu Galatasaray, her hattıyla dikkatli, istekli ve birbirine yardım edercesine... Savunma hattı da çok dikkatliydi, pozisyon vermiyordu ev sahibi ekip forvetlere de Marcao'nun uzaklaştırmaya çalıştığı bir vuruş taca çıkınca, top toplayıcı çocuğun zekice Yatabare'ye elindeki topu vermesi ve onun elle pasında topla bulup ceza sahasında ilerleyen Kayode'yi düşürünce Marcao hiç gereksiz bir penaltıya sebep veriyordu Brezilyalı savunmacı... Okan'ın penaltı vuruşlarında topun gideceği köşeyi tahminleri meşhurdur, "bu vuruşu kurtarır" diye içimde geçirirken, Okan köşeyi yine tuttu ama topu da çelen kale direği oldu... Golü kaçıran Sivaslılar şaşkın olması gerekirken, Belhanda şaşkındı, ayağındaki topu rakibe verdi ve az kalsın ev sahibi bir penaltı daha kazanacaktı... Bir gol ve bir asistle maçın önemli adamı olarak karşılaşma sonrası yıldız tablosunda üstlerde kendisine yer bulan Belhanda, maç içinde bazen hiç olmayacak hatalar da yapabiliyor. Ayağından topu kaptırabilir, hatalı pas da atabilir de, ilk devre iki serbest atışta topun başına geçti ve yaptığı ortalar amaçsızca auta gitti. Seyrederken çok tuhaf geliyor insana...


Devre biterken yenilecek bir gol Galatasaray'ın hem havasını hem de planını bozacaktı ama penaltının kaçması kırmızı-beyazlıları etkilemiş olacak ki, ikinci yarının başında da ceza sahası önünde kaptırdıkları bir toptan Belhanda'nın zekice pası ve Arda'nın bir zamanlar Sivas'ta şampiyonluğu getiren golüne benzer vuruşla iki farklı geriye düşüverdiler. Goller Galatasaray'ı iyice havaya soktu, oyunda "tiki-taka"lar başladı ve maçtan kopan rakip savunma arkasına atılan toplarla Emre ve Feghouli ile pozisyonlar da bulundu ama üçüncü gol gelmedi. Maçı bırakmayan Rıza Çalımbay, yaptığı oyuncu değişiklikleri ile  takımının ümidini korumasını sağlarken, Max Gradel de tecrübesi ile maça asılıyordu ama karşısında gününde bir Okan vardı. Galatasaraylı eldiven bir çok topu başarıyla çelerken, bir korner atışında boşa çıktı, uzaklaştırılan top Sivas'lı oyuncuya geldi, onun da pasında Caner farkı bire indiriyordu. Galatasaray pek çok defa yaptığı gibi yine "krize" girmiş, beraberlik golü geliyor derken, önce Yasin'in örümcek ağlarını temizleyecek şutunu harika çıkarıyor Okan, ardından da Muslera'yı hatırlatırcasına altı pastan Kone'nin şutunu kurtarıyordu... Bu pozisyonları seyrederken, harika bir kaleci, yani Muslera'nın, Galatasaray'ın başarılarında ne kadar etkili olduğunu bir kez daha hatırlıyorduk...


Fatih Terim yorulan "teknik" oyuncuları çıkarıp, dinç ve savaşçı orta sahaları sahaya sürünce, Okan kalesinde devleşince, savunma oyuncuları da daha soğukkanlı davranınca, kalan dakikalarda da ev sahibinin etkinliği azalırken, Galatasaray da zorlu geçeceği düşünülen bir deplasmandan üç puanla İstanbul'a dönüyordu...


Stat: Yeni 4 Eylül 

Hakemler: Abdulkadir Bitigen, Kemal Yılmaz, Ceyhun Sesigüzel 

Demir Grup Sivasspor: Samassa, Goiano, Caner Osmanpaşa, Camara, Uğur Çiftçi, Robin Yalçın, Fajr (Dk. 68 Yasin Öztekin), Hakan Arslan (Dk. 55 Ninga), Gradel, Kayode (Dk. 56 Kone), Yatabare (Dk. 68 Claudemir) 

Galatasaray: Okan Kocuk, Elabdellaoui, Luyindama, Marcao, Emre Taşdemir, Taylan Antalyalı, Emre Kılınç (Dk. 90 Emre Akbaba), Feghouli (Dk. 81 Etebo), Belhanda (Dk. 81 Ömer Bayram), Arda Turan (Dk. 90 5 Oğulcan Çağlayan), Babel (Dk. 81 Diagne) 

Goller: Dk. 19 Belhanda, Dk. 48 Arda Turan (Galatasaray), Dk. 76 Caner Osmanpaşa (Demir Grup Sivasspor)

Sarı kartlar: Dk. 26 Yatabare, Dk. 33 Goiano, Dk. 42 Hakan Arslan, Dk. 57 Samassa, Dk. 61 Caner Osmanpaşa (Demir Grup Sivasspor), Dk. 45 +5 Taylan Antalyalı, Dk. 52 Babel, Dk. 90 +7 Okan Kocuk (Galatasaray)

15 Ekim 2020 Perşembe

Kasımpaşa:1-0:Galatasaray


 Türkiye Süper Lig 4.Hafta
04.10.2020/ 19:00

Glasgow'dan mağlubiyetle dönen ve tüm dikkatini Süper Lige çeviren Galatasaray, Kasımpaşa deplasmanına galibiyet için çıktı ama "dereyi görmeden paçaları sıvayıp" geçen transfer döneminde Galatasaray forması ile poz veren Yusuf Erdoğan'ın şık golü ile ligin dördüncü haftasında ilk mağlubiyetini almış oldu. Yedi gün önce Fenerbahçe karşısında beraberlik, İskoçya'da yenilgi ve üç gün sonra bir hüsran daha. Tablo tam da "karamsar" Galatasaraylılar ile "Fatih Terim bir tökezlesin de biz de yolumuzu bulalım"cılar için biçilmiş kaftan... Peki milli maç arasına neden mağlubiyetle girdi sarı-kırmızılılar?

Ligin ilk haftalarında üç günde bir maç oynamak, hele ki sürekli Şampiyonlar Ligi gruplarına kalmış Galatasaray için zor geldiği bir gerçekti. Fatih Terim her ne kadar eldeki kadroyu rotasyonlu bir şekilde ekonomik kullanmak istese de, düşündüğü olmadı, sakatlıklar, hastalıklar ve yorgunluklar Kasımpaşa karşısındaki mağlubiyeti getirdi. "Bir atımlık kurşunu olmak" diye bir söz vardır ya, pazar gecesi maçın ilk 12 dakikasında Galatasaray golü bulup, maçın iplerini eline almak için can havliyle saldırdı, Arda ile pozisyon buldu, Feghouli çok istekliydi ve Taylan'ın harika ara pasında kaleciyle karşı karşıya kalan Diagne topu Ramazan'a nişanlayınca, "tek kurşun da karavana oldu" ve Galatasaray'ın "motoru" bir anda stop edip, oyunda insiyatif ev sahibine geçti.

Kasımpaşa, rakibinin her geçen dakika durağanlaştığını gördükçe, cürretleşti, cesurca eski kalecileri Fatih'in koruduğu kaleye gitti ve pozisyonlar da buldu. Bir iki tanesini Emre Taşdemir ve Etebo "son anda engelledi" ama 20. dakikada Yusuf fileleri havalandırdı. Maçın hakemi Cüneyt Çakır golü verdi ama VAR'dan ofsayat bakılırken, daha geriye sarılıp Cüneyt Çakır'ın gözü önünde Diagne'ye yapılan faul yakalandı VAR hakemlerince, Cüneyt Çakır da 3-4 dakikalık inceleme sonrası "istemeye istemeye" golü iptal etti.

Dedik ya ev sahibi yüreklenmişti, gol istiyordu ve devre biterken iki dakika arayla Aytaç vurdu, Fatih çıkardı, Aytaç vurdu, Fatih çıkardı ama uzatmalarda Aytaç bu defa vurmadı, Yusuf'a asist yaptı ve Yusuf'un ceza sahası dışından sert ve bombeli vuruşunda Fatih çaresizdi...


Soyunma odasına yenik giren Galatasaray'da Fatih Terim ilk devrenin "yürüyenleri" Belhanda, Feghouli ve Arda'yı çıkarıp, Babel, Emre Kılınç ve Falcao'yu oyuna aldı ve Glasgow'dan sonra bir kez daha çift forvete döndü. Yeni formasyon ve daha canlı futbolcularla Galatasaray ev sahibi üzerinde istediği baskıyı kurdu kurmasına da, Ramazan'ı zorlayacak pozisyon bulmaktan uzaktı. Falcao bir kaç kez ceza sahasında topla buluştu ama şutları kaleyi tutmadı, Etebo uzaktan denedi, yine olmadı, Diagne kafayla gol aradı top kalecide kaldı... Olmayınca da olmuyor işte... Sarı-kırmızılılar gol ararken de savunmada boşluklar verdi ama Fatih ikinci golü yememeye yeminliydi, kalesinde oldukça başarılı bir görüntü sergiledi.


Stat: Recep Tayyip Erdoğan  

Hakemler: Cüneyt Çakır, Tarık Ongun, Orkun Aktaş 

Kasımpaşa: Ramazan Köse, Hadergjonaj, Jeanvier, Tarkan Serbest, Hadadi, Tirpan, Aytaç Kara, Alan (Dk. 62 Varga), Yusuf Erdoğan (Dk. 87 Pavelka), Hajradinovic (Dk. 67 Sadiku), Hodzic (Dk. 67 Koita) 

Galatasaray: Fatih Öztürk, Elabdellaoui, Luyindama, Marcao, Emre Taşdemir (Dk. 74 Linnes), Taylan Antalyalı (Dk. 89 Donk), Etebo, Belhanda (Dk. 46 Emre Kılınç), Feghouli (Dk. 46 Babel), Arda Turan (Dk. 46 Falcao), Diagne 

Gol: Dk. 45+2 Yusuf Erdoğan (Kasımpaşa)

 Sarı kartlar: Dk. 79 Ramazan Köse (Kasımpaşa), Dk. 85 Luyindama (Galatasaray)

3 Ekim 2020 Cumartesi

Glasgow Rangers:2-1:Galatasaray



Oysa herkes öldürür sevdiğini

Kulak verin bu dediklerime

Kimi bir bakışıyla yapar bunu,

Kimi dalkavukça sözlerle,

Korkaklar öpücük ile öldürür,

Yürekliler kılıç darbeleriyle!


Oscar Wilde günümüzde hayatta olsaydı, 52. dakikada Ianis Hagi'nin asisti sonrası "kimisi de soğukkanlı bir tek pasla öldürür sevdiğini" mısrasını eklerdi o pek bilindik şiirine. Haksız da sayılmazdı Dublin'li şair, zira İstanbul'da dünyaya gözlerini açmış, futbol topuyla Florya'da tanışmış ve sırtına geçirdiği ilk forma da sarı-kırmızılı parcalı olan Gica Hagi'nin oğlu Ianis kafa kafaya giden maçta kilidi ev sahibi adına açacak pası takımdaşı Arfield'e oldukça "cool" bir şekilde atıyordu... Beklenmedik bir anda gelen golün şaşkınlığı mı dersiniz, şoku mu ya da moral bozukluğu mu, her neyse adı, bir kaç dakika sonra Linnes ile Fatih Öztürk'ün aralarındaki topa bakışmasının da nedeniydi ve Rangers birden 2-0 öne geçiverdi... 


Oysa hiç de fena bir başlangıç yapmamıştı Galatasaray deplasmandaki oyuna. Her ne kadar ev sahibi ilk dakikalarda kanatlardan ve kornerlerden gol için gelse de Fatih'in koruduğu kaleye, Galatasaray 18. dakikada Babel'in ortasında Feghouli ile değerlendiremediği pozisyondan sonra oyunun hakimiyetini eline aldı ve rakibi kendi yarı sahasında kalmaya zorladı. Bu dakikalarda Steven Gerrard'ın takımı Kent ve Morelos'u Marcao ve Luyindama'nın arkasına kaçırmaya çalışsa da, Galatasaray'ın stoperleri oldukça konsantre ve güçlüydü, ne rakiplerinin yanlarından geçmesine izin verdi ne de omuz omuza mücadelede kaybeden taraf oldu. İşin hücüm tarafında ise Omar ve Feghouli'nin kanadından ziyade ters ayaklı Linnes ve Babel'in bölgesinden ataklarını yoğunlaştırdı sarı-kırmızılılar. Bu ataklardan birinde Martin Linnes şut-orta karışımı bir vuruş yaptı ve havada süzülen topa yine kendisi koşarken Ianis Hagi'nin "omuz-kol" karışımı müdahalesi ile ceza sahası çizgisi kenarında yerde kaldı ama maçın hakemi hiç oralı değildi. İkinci devre Belhanda'nın ceza sahasına girerken düşürülmesine de seyirci kaldı ama üç dakika sonra Ömer'in aynı şekilde düşürülmesine tereddütsüz faul çalabildi. Demek ki penaltı vermemek üzerine bir maç önü hazırlığı yapmış kafasında....


Kafa kafaya oynanan ilk devrenin aksine, ikinci yarının başlarında peşi sıra gelen gollerden sonra, Fatih Terim, maçın en "arzusuz" üçlüsü Babel, Feghouli ve Belhanda'yı çıkarıp yerlerine Etebo, Ömer Bayram ve Diagne'yi alarak bu sezon ilk defa 4-4-2ye geçip, gol için çift forvetle yüklenmek istedi rakip kaleye ama maalesef kanatlardan beklenilen ortaları alamadı Falcao ve Diagne. Özellikle Emre Kılınç ve Taylan'ın çok istekli oldukları ama tecrübesizliğin verdiği heyecan göze battı kendilerini seyrederken. Maç bu skorla bitecek derken, Ömer'in kullandığı bir köşe atışında Marcao farkı bire indirirken, son haftalardaki başarılı performansını bir de golle süslemiş oldu. Sosyal medyanın bonkör diliyle konuşacak olursak "Değerini 30 milyon euroya çıkardı"...

115. yaşına bastığı doğum gününde Ali Sami Bey'in "Türk olmayan takımlarını yenmek" misyonunu gerçekleştiremeyen Galatasaraylı futbolcular, sadece manevi yönden boyunları bükük ayrılmadı Ibrox Park'tan, aynı zamanda ekonomik yönden sıkıntı çeken kulüplerini de 6 milyon euro gibi bir "derin nefes" desteğinden mahrum bıraktılar. Üzüldük tabii, onlar da üzüldü de, iki hafta önce göğe çıkardığımız topçuları şimdi gömecek değiliz. Kafaları kaldırıp, yeni maçlara bakma zamanı, zira lig uzun, yarış çetin ve bir sene ara verdiğimiz şampiyonluk serisini tekrar başlatmak gerek. O halde tüm konsantrasyon pazar günkü Kasımpaşa maçı...

Ibrox Park demişken, İskoçluların kale arkasına kendi taraftar gruplarının pankartlarını asmaları oldukça şahane bir görüntü oluşturmuş. İngilizlerde gelenektir, özellikle milli maçlarda ülke bayrağının üzerine grup adı yazıp, telleri salkım saçak doldurmak, Rangerslılar da stadlarını gelin gibi süslemişler. Beğendim...


Stat: Ibrox Park

Hakemler: Andris Treimanis, Haralds Gudermanis, Aleksejs Spasjonnikovs

Rangers: Allan McGregor, Filip Helander, James Tavernier, Connor Goldson, Borna Barisic, Ryan Kent, Ianis Hagi (Ryan Jack dk. 78), Scott Arfield, Glen Kamara, Steven Davis, Alfredo Morelos (Cedric Itten dk. 87)

Yedekler: Jon McLaughlin, Leon Balogun, Calvin Bassey, Jordan Jones, Jermain Defoe

Teknik Direktör: Steven Gerrard

Galatasaray: Fatih Öztürk, Martin Linnes, Omar Elabdellaoui, Marcao, Christian Luyindama, Emre Kılınç, Ryan Babel (Ömer Bayram dk. 65), Sofiane Feghouli (Mbaye Diagne dk. 73), Taylan Antalyalı, Younes Belhanda (Oghenekaro Etebo dk. 66), Radamel Falcao

Yedekler: Okan Koçuk, Emre Taşdemir, Jesse Sekidika, Ryan Donk

Teknik Direktör: Fatih Terim

Goller: Scott Arfield (dk. 52), James Tavernier (dk. 59) (Rangers), Marcao (dk. 71) (Galatasaray)

Sarı kartlar: Omar Elabdellaoui, Belhanda (Galatasaray)

29 Eylül 2020 Salı

Galatasaray:0-0:Fenerbahçe


Türkiye Süper Lig 3.Hafta
27.09.2020/ 19:00

 Lig ve Avrupa Kupalarında oynadığı dört maçı da kayıpsız atlatan Fatih Terim'in Galatasaray'ı ile "limitlere" rağmen takımı baştan aşağı yenileyen Erol Bulut'un Fenerbahçe'si "erken derbide" karşı karşıya gelince, herkesin gönlünden kendi takımının galibiyeti geçerken, deplasman ekibi maç öncesi bütün hesaplarını "oynatmamak" üzerine kurunca, 90 dakika sonrası Ali Sami Yen'de tatsız tuzsuz ve golsüz bir derbi sahnelendi.


Fatih Terim, Başakşehir
maçında sakatlanan Sarrachi dışında yine ideal on biri ile çıkmıştı yeşil zemine, daha önceki maçlarda kurguladığı oyun planını değiştirmeye niyeti yoktu, Marcao ve Luyindama Taylan'ın da desteği ile geriden oyun kuracak, Linnes ve Omar'ın takviye ettiği Arda ve Feghouli de kanatlardan Falcao'yu besleyecek, Emre ve Belhanda da yeteneklerini kullanıp, savunmayı yaracaktı. Ev sahibinin seyredenlere "çata çat" bir derbi izletme düşüncesi ve arzusunda bir değişiklik yoktu ama karşılarındaki rakip "kafa kafaya çarpışmaya" gelmemiş, "önce durdur, fırsat olursa da atarız" mantığı ile hazırlanmıştı hafta içi. Bunun için de daha hazır olmadığı gözlenen ve oynadığı maçlarda bir yahut ikişer hata yapan Luyindama ile genç ve derbi tecrübesi olmayan Taylan'ı takımın zayıf halkası olarak görüp, bu iki topçuya forvet ve orta saha elemanları ile baskı yaparak başlamışlardı oyuna. Bu düşüncelerinde nispetten de başarılı oldular, Galatasaray ilk dakikalarda arzuladığı baskıyı da kuramadı ve orta saha mücadelesi ile geçen bir devre izledik desek pek de yanılmayız. Buna rağmen, Galatasaray yine tehlikeler yarattı rakip kalede, önce Linnes'in pasında Taylan'ın ceza yayı üzerinden sert bir şutu vardı ki, Altay parmaklarının ucuyla çıkardı. 20. dakika dolarken, maçta hocasını hayal kırıklığına uğratan oyunculardan biri olan Omar'ın ortasında Arda'nın müsait pozisyondaki kafa vuruşunu yine genç kaleci iki hamlede kurtarmayı başardı. Üç dakika sonra Falcao'ya atılan uzun pası Tisserand eliyle "çelerek" Kolombiyalı golcünün kaleciyle karşı karşıya kalmasını önledi. Hakem hocalarının maçtan sonra tartışmasız kırmızı kart olmalıydı dedikleri pozisyonda, VAR'ın da "desteği!" ile sarı kart çıktı. Ali Palabıyık, Mete Kalkavan, Alper Ulusoy, Bahattin Duran dörtlüsünden zaten Galatasaray lehine bir şey beklemiyordık da, bereket Marcao ve Luyindama rakipleri ceza sahası içine sokmadı da, oralarda penaltı çalınacak pozisyon yaşanmadı. Falcao'nun kullandığı serbest vuruş gol olmadı ama sonrasında top yine sarı-kırmızılılara geçti ve Linnes'in ayak içi plasesini yine Altay uçarak çıkardı. Seyircili derbi olsaydı, peşi sıra gelen bu tehlikeli pozisyonlar taraftarı coşturur, o sinerjiyle Galatasaray daha da sindirir rakibi ve aranan gol gelirdi ama maalesef boş stada oynanıyordu müsabaka. 


Rakibin baskısına, Ozan'ın her pozisyonda denize atlar gibi kendini yere bırakıp oyunu yavaşlatmasına rağmen Galatasaray ilk 30 dakikada bulduğu pozisyonları gole çeviremedi de beş dakika sonra Belhanda'nın uzun pasında Feghouli çaprazdan Altay'ın bakışları arasında topu filelerle kucaklaştırdı, lakin yardımcı hakem bayrağını tereddütsüz kaldırmıştı, VAR kontrolü sonrası gol da iptal oldu. Bu pozisyon ve ikinci yarı ani bir kontra atakta Feghouli'nin topu ayağından açıp, Belhanda'nın cılız şutu harici bu iki topçuyu sahada hiç görmedik desek, yanıltmayız okuyucuları, oysaki sezona ikisi de müthiş başlamışlardı.  Fenerbahçe de Beşiktaş'tan geri çağırdığı eski bekleri Caner ve Gökhan'ın ortaları ile pozisyon bulmaya çalıştı Fatih Öztürk'ün kalesinde ama Luyindama ve Marcao geçit vermediler rakiplerine. Bu arada Fatih demişken, maçtan sonra en temiz forma Fatih'indi zira sarı-lacivertliler koca maç boyunca kaleyi tutan tek bir şut dahi atamamışlardı.


İkinci devre Galatasaray'ın daha arzulu başlayacağını beklerken, Fenerbahçe "baskın basanındır" mantığı ile sürpriz bir gol için oyunu Galatasaray yarı sahasına yıktı ve 5-10 dakika maçta ipleri eline aldı. Lakin geçen dakikalarla birlikte ev sahibi tekrar oyun üstünlüğünü eline alıp, Altay'ın kalesine gitmeye başladı. Önce Arda ile başlayan atakta Emre Kılınç solundan gelen kaptanı yerine Feghouli'yi düşününce, Cezayirli oyuncu kötü bir top kontrolü sonrası tehlikeli olabilecek bir atağı harcarken, 5 dakika sonrasında Falcao'nun orta sahada başlattığı atakta Linnes'in pasıyla buluşan Arda'nın sert şutunu Altay sakatlanmak pahasına çeliyordu. Maç sonrası verdiği demeçte "Sosyal medyada taraftarlar benim koşmadığımı, pres yapmadığımı söylüyor ama ben artık 20 yaşındaki Arda değilim, ben hocamın verdiği görevi yapıyorum" diyen Arda Turan, derbinin bitimiyle sosyal medyanın "şımarık çocukları" tarafından eleştirildi ama bence maçın Galatasaray adına iyilerindendi. Tecrübesi, oyun zekası ve yeteneği ile "kısır" geçen derbide en fazla pozisyona giren futbolcu olarak yerini Etebo'ya bıraktı.

Fatih Terim elindeki oyuncuların fiziki yapılarını iyi biliyor ve oyunu da kendi içinde 45+25+20 diye üçe bölüyor. Maç öncesi düşünülenin aksi çok büyük bir gelişme görmediği müddetçe de son yirmi dakikada Arda, Feghouli ve Falcao'yu kenara alıp, daha enerjik Diagne, Babel ve Etobo ile fiziken güçten düşmüş rakibe öldürücü darbeyi vurmayı hesaplıyor. Bundan önceki maçlarda bu plan tuttu ve derbi de Babel'in harika ara pasında Emre Kılınç biraz daha sert vurabilse, yine başarılı olacaktı düşüncesinde. Gol gelmedi ama yapılan oyuncu değişiklikleri Galatasaray baskısını iyice arttırdı rakip kalede ama sarı-lacivertli savunmacılar kalelerinde gol görmemek için oldukça dikkatliydi.


Golsüz biten ve Galatasaray'ın "sarı" ya boyandığı derbide, Ali Palabıyık ev sahibi topçulara sarı kart göstermede nasıl bönkör davrandıysa, rakibe bir o kadar cimriydi. Özellikle maçın ilk dakikalarında peşi sıra pozisyonlarda Marcao'nun yüzüne dirsek ve tokat atan Valencia görmezden gelinirken, yine Arda'nın umut vaad eden atağını eliyle kesen Gökhan Gönül'e de tebessüm etmekle yetindi maçın hakemi. Oysa ki çıkacak bir sarı kart, 69. dakikada Arda'yı "biçen" Gökhan'ı oyun dışına yollayabilirdi.


87. dakika oyuna giren ve transfer sezonun en fazla konuşulan oyuncusu Mert Hakan Yandaş'ın 90 dakika mücadele etmiş Taylan'la Galatasaray ceza sahası cıvarında omuz omuza kapışması sonrası Taylan'ın galip çıkması, Galatasaray'ın nasıl bir beladan kurtulduğunu gösteriyordu. Eğer Mert Hakan sözünde durmuş olsa, Galatasaray'a transfer olacaktı ve Taylan bugün bulduğu şansı elde edemeyecekti, Galatasaray da sahada güçsüz bir 8 numara ile oynayacaktı maalesef. Oysa şimdi pırıl pırıl, yakışıklı mı yakışıklı, topu ayağına yakıştıran bir 4 numaralı Taylan seyrediyoruz mutlulukla...

Yazı içinde dillendirdiğim "şımarık sosyal medya" çocukları, Ali Palabıyık'ın maçı sonlandıran düdüğü ile birlikte maçı seyrettikleri web sayfasını kapayıp, tabletlerinden twitter ya da facebooku açıp, başlamışlar Galatasaray'ı yerden yere vurmaya. "Hoca oyuncu değişikliklerinde geç kalmış", "Belhanda yürümüş", "Feghouli gönderilmeliymiş", "Yönetim orta saha almamış"... Bir de bunların fenomen denilen "türleri" var, onlar daha da tehlikeli, zira parayla satın alınmış "naylon" takipçi sayısına bakıp, onlara inanan "saf" taraftarlar var... Sosyal medya hesabı olan konuşuyor da benim için bunların pek önemi yok, zira yıllarca tribünde bizler derbilere bilet bulamazken, soğuk ve yağmurlu havalarda sıradan maçlara kimsenin gelmediğini çok iyi bilirim ama sene sonu şampiyonluk kutlamaları yine full çekiyordu.  Bu sene de böyle olacak, ileriki yıllarda da, kazanınca sevinecekler, kaybedince sövecekler... Çünkü hayatta bir tek kendilerini hatasız görüyorlar komik bir şekilde... Onları da böyle kabullenip, 

"Yürüyoruz biz yolda, göğüs gerdik zorluklara, inat olsun inanmayanlara, ant içtik şampiyonluğa" bestesiyle selam yollayalım kendilerine...


Ve biterken, bir Eylül günü aramızdan ayrılan sevgili Alpaslan abiyi anmadan geçmeyelim, Galatasaraylı futbolcular keşke bir galibiyet armağan edebilselerdi Alpaslan abiye ama olmadı, umarım Kadıköy'de telafi ederler. Ruhun şad olsun abi...

Stat: Türk Telekom Ali Sami Yen

Hakemler: Ali Palabıyık, Serkan Olguncan, Mehmet Cem Satman

Galatasaray: Fatih Öztürk, Elabdellaoui, Luyindama, Marcao, Linnes, Taylan Antalyalı, Belhanda (Dk. 89 Ömer Bayram), Emre Kılınç, Feghouli (Dk. 70 Babel), Arda Turan (Dk. 70 Etebo), Falcao (Dk. 71 Diagne)

Fenerbahçe: Altay Bayındır, Gökhan Gönül, Tisserand, Lemos, Caner Erkin, Luiz Gustavo, Sosa, Ozan Tufan (Dk. 87 Mert Hakan Yandaş), Deniz Türüç (Dk. 78 Ferdi Kadıoğlu), Thiam (Dk. 65 Samatta), Valencia

Sarı kartlar: Dk. 12 Sosa, Dk. 23 Tisserand, Dk. 69 Gökhan Gönül, Dk. 90 1 Luiz Gustavo, Dk. 90 5 Erol Bulut (Teknik direktör) (Fenerbahçe), Dk. 15 Luyindama, Dk. 47 Falcao, Dk. 61 Arda Turan, Dk. 62 Taylan Antalyalı, Dk. 82 Etebo, Dk. 85 Marcao, Dk. 86 Belhanda (Galatasaray)

26 Eylül 2020 Cumartesi

Galatasaray:2-0:Hajduk Split

 UEFA Avrupa Ligi gruplara kalma yolunda bir engel daha aşıldı ve Galatasaray, Hırvatistan'ın önde gelen takımlarından Hajduk Split'i Ali Sami Yen'de 2-0 ile geçerek, İskoçların Glasgow Rangers takımına rakip oldu. Rangers'la oynanacak maçının önemi sadece gruplar öncesi son karşılaşma olmaması, bir de efsane Hagi'nin oğlu Ianis Hagi'nin de Galatasaray'a rakip olacak olmasından geliyor. Lafı uzatıp, bir hafta sonraki perşembeye geçmeden, biz dün geceden bahsedelim...

Sene başında Federasyonun küme düşmeyi kaldırmasıyla iyice uzayan lig yarışı herkesin dilindeyken, bir de buna Avrupa Kupaları maçları eklendiğinde mayıs ayında şampiyonluk kutlaması yapmak isteyen kulübün birbirine denk güçte 20den fazla oyuncusu olmalıdır. Lafın özü, as oyuncuların kadar onların yedekleri de hazır olmalıdır. İşte bu mantıkla Fatih Terim, ligde başka bir kadro ile Avrupa Kupalarında başka oyuncularla başlıyor maçlara, Taylan hariç tabii. Fatih Terim'in deyimiyle de " O da bugüne kadar oynamadığı maçlara saysın bunu"...

Hajduk Split karşısına da Neftçi maçına benzer bir oyuncu kadrosunu sürmüştü Fatih Terim sahaya da "kiralanacağı" söylenilen Emre Taşdemir bir çok taraftar için sürpriz olmuştu. Sarrachi, Başakşehir maçında sakatlanmış ve sol bek pozisyonunda alternatif Linnes düşünülürken, orjinal bek ile maça çıkmak daha yatmıştı hocanın kafasına. Fatih Terim'in huyudur, sevdiği ve yeteneğine inandığı oyuncuya sonuna kadar sahip çıkmak, Emre de bu oyunculardan bir tanesi, Belhanda da... Faslı on numaraya geleceğiz ileriki satırlarda... Emre kadar Etebo'nun da ilk onbir oynaması sürprizdi zira takıma katılalı çok uzun süre olmamış, bir tek Başakşehir maçında 20 dakika görev yapmıştı... Dedik ya bu uzun yolda herkese ihtiyaç var, herkes de hazır olmalıydı...



Birbirleriyle yan yana pek fazla oynamamış ve özellikle de takımı yönetecek "yaratıcı" bir oyuncunun sahadaki yokluğunu hisseden Galatasaray ilk devre, kendisinden beklenilen baskılı oyunu sahaya yansıtamadı. Diagne ve Babel'in ön alanda rakip stoperlere baskılarına, Ömer, Etebo ve Feghouli de eşlik edince Hırvatlar çok defa topu taca ya da amaçsızca Galatasaray yarı sahasına şişirmek zorunda kaldı ama sarı-kırmızılılar da televizyon başındaki taraftarını "gol" diye oturduğu yerden kaldıracak pozisyonlara giremediler. Ömer'in kazanıp, Babel'i ceza sahasına soktuğu ara pas ve Linnes'in Diagne'ye yaptığı kafa ortası dışında ev sahibi adına akılda kalacak pozisyon yokken, deplasmancıların da nadir geldiği anlarda bir kafa vuruşu ve rövaşeta denemesi vardı, o kadar. İlk devre oyunun pozisyonsuz, sıkıcı ve durağan geçmesinin bir nedeni de maçın İngiliz hakeminin en ufak temasta düdüğüne davranmasıydı. Birileri mutlaka hesaplıyordur hakemlerin çaldığı düdükleri, dün gece Craig Pawson bu konuda bir rekora imza atmış olmalı...


İkinci devre, işin ciddiyetinin farkında olan Galatasaray, vidaları biraz daha sıkınca, beklenilen oyunu ve aradığı pozisyonları da çok vakit geçirmeden buluverdi. Önce Linnes'in harika pasında bom boş pozisyonda Diagne topu rakibine nişanladı, sonrasında da Feghouli'nin rakip savunmacıların arkasına attığı harika pasta Babel zor olanı yapıp, topu auta yolladı. Galatasaraylı oyuncular golün sinyallerini veriyordu, gol için de yüklendiği anlarda Hajduk Split hızlı çıkışlarda sürpriz peşindeydi. O anlarda genelde karşılarında duvar gibi Marcao'yu bulurken, 55. dakikada Caktas, Babel'e nazire yaparcasına kale yerine topu auta atıverdi.


Dedik ya Galatasaray golü atacaktı, fileleri havalandırdı Feghouli'nin kornerden gelene ortaya yaptığı volemsi vuruşla ama hakem pasif pozisyondaki Diagne'nin kaleciyi engellediği gerekçesiyle golü iptal etti. Skor son 20 dakikaya kadar değişmeyince Fatih Terim sahaya müdahele etme gereği duydu ve "cebinde sarı kartı" serseri mayın gibi sahada dolaşan Ömer'i çıkarıp Belhanda'yı oyuna aldı. Faslı oyuncu önce saha içinde oyunda ipleri iyice Galatasaray'ın eline almasını sağladı, sonra da Feghouli'nin başlattığı atakta Emre'nin asistiyle tabelayı değiştirdi. Oyun alanını sınırlayan çizgiye kadar inip gözü kapalı kalecinin bulunduğu altı pasa orta yapan kanat ve beklerden tiksinirim, pas atarken kafasını kaldıran zeki topçuyu severim, Emre Taşdemir de "aklını kullanarak" takımını öne geçiren golün asistini verdi. Nazar değmesin, Belhanda da tam arap atı misali son düzlükte, sözleşmesinin son senesinde açıldı...


Hafta boyunca Roma'nın transfer radarında olduğu yazılan ve Galatasaray'dan kopacağı söylenilen Marcao, tribünde scoutlar varmışçasına kariyerinin en iyi maçlarından birini çıkardı. 4 gün evvel Başakşehir karşısında da başarılıydı, Hajduk Split maçında da. Rakibin karşıdan olsun, kanatlardan olsun tüm ataklarında topu çıkaran Galatasaraylı futbolcu olurken, Chedjou'nun bir zamanlar attırdığı gollerin bir benzerini Babel'e ikram etti. Brezilyalı stoper, taç çizgisi cıvarında kontrol ettiği topla, savunmacılığı unutup kanat oyunculuğuna devşrince kendisini memleketine özgü bir çalımla rakibinden sıyrılıp, maçın Galatasaray adına en silik oyuncularından Babel'in adını golcüler arasına yazdırıverdi.

İki farklı geriye düşen Hajduk Split teknik direktörü elinde skor yapmaya müsait oyuncuları sahaya sürdü ama arzuladığı sonucu alamayınca maçtan boynu bükük ayrıldı. Bu arada değinmeden geçmeyelim, Fatih Öztürk yine uzatmada oldukça tehlikeli bir kafa vuruşunu çelmeyi başardı. Muslera'dan maç sonu bir tebrik mesajı almış olmalı...

Marcao ve Belhanda dedik ama dün gece Ali Sami Yen çimlerinde onlar kadar başarılı bir oyuncu daha vardı: Etebo. Nijeryalı oyuncu karşılaşmanın ilk yarısı Galatasaray adına en fazla mücadele eden ve skora isyan eden futbolcu gözükürken, ikinci devre daha da ön plana çıkıp, Belhanda girene kadar insiyatif alıp, takımı da yönlendirdi. Seri'yi ve Lemina'yı sevdik, mücadele ve arzularını alkışladık ve Etebo giderken de onlar gibi üzüleceğiz zira Nijeryalı bu sene takıma çok katkı sağlayacak. İkili mücadeleden çekinmeyen, kolayca yere düşmeyen, aksine ayakta kalabilen ve topu bırakmayan ve "box to box" oyunun iki yönünü de oynayabilen bir oyuncu Etebo. İlk devre bir serbest vuruş esnasında onun uzaktan şutu üzerine organziasyon denerken Galatasaray, ikinci devre de ceza sahası dışından bir denemede bulundu. Mücadeleci ve öz güvenli yapısı, Etebo ile birlikte oynayan Galatasaraylı orta sahaları da rahatlatacaktır ve onların kabiliyetleri de üst düzeye çıkacaktır. Transfer meraklısı biri değilimdir ama Etebo'nun dün geceki oyunu ciddi şekilde beni heyecanlandırdı. Umarım yanıltmaz beni Nijeryalı oyuncu...



Stat: Türk Telekom

Hakemler: Craig Pawson, Lee Betts, Ian Hussin (İngiltere)

Galatasaray: Fatih Öztürk, Linnes, Donk, Marcao, Emre Taşdemir (Dk. 80 Elabdellaoui), Taylan Antalyalı, Feghouli (Dk. 89 Emre Kılınç), Etebo, Ömer Bayram (Dk. 71 Belhanda), Babel, Diagne

Hajduk Split: Posavec, Jakolis, Vuskovic, Mujakic, Colina, Jradi (Dk. 84 Atanasov), Caktas, Juric (Dk. 74 Nejasmic), Jairo, Gyurcso (Dk. 84 Krekovic), Diamantakos

Goller: Dk. 77 Belhanda, Dk. 86 Babel (Galatasaray)

Sarı kartlar: Dk. 25 Mujakic, Dk. 70 Diamantakos (Hajduk Split), Dk. 37 Ömer Bayram (Galatasaray)

Blog Widget by LinkWithin