30 Ocak 2020 Perşembe

Kararının Arkasında Durabilmek


"Duygusal biri olmam nedeniyle çalıştığım bu sektör, bende oldukça fazla tahribatlar yaptı. Ancak bu mesleği çok sevmem nedeniyle üretken yanımı altyapı faaliyetleri ile sürdürme kararı aldım. Yaşımın olgunluğu bu kararımın arkasında durmamı gerektirir." dedikten sonra Mustafa Reşit Akçay, Konyaspor, Osmanlıspor ve şimdi de Ankaragücü ile sözleşme imzaladı...
"Tek dişi kalmış canavar" dediğimiz Endüstriyel Futbolun karşısında durmak o kadar da kolay olmasa gerek, ne hocası durabiliyor, ne de "pasolige hayır" diyen tribüncüsü...

28 Ocak 2020 Salı

Mamba Out


Michael Jordan'ın yanında Toni Kukoç'u, Pippen'ı, Rodman'ı alıp Malone ve Stockton'a karşı sabaha karşı oynadığı final serileriyle tanışmıştım basketbolla. Balkanlardandı Kukoç, sevilme nedeniydi; çılgındı Rodman , hayranlık nedeni ve kraldı Michael Jordan, Chicago'yu tutma nedeni... Zaten hep boğalar kazanıyordu da, bazen güçsüzden yana kaymıyor değildi bir yanımız, Malone çok uğraşıyordu ama olmuyordu bir türlü...

Herkeste de Jordan hayranlığı vardı, Air Jordan ayakkabılar, t-shirtler giyiliyordu, filmlerde oynuyordu Jordan, adı üstünde majesteleriydi... Fena biri değildi de, futboldaki Pele'ydi o yaşlarda benim için...
Maradona'yı arıyorduk basketbol sahalarında, isyankar yaşlarımızdı, delikanlı çağlarımız, yolun az yürünmüş tarafından gitme sevdamız...

Aynı yaşlardaymışız da çok sonra öğrendim... Aradığımız adam, genç, isyankar birden çıkıverdi meydana... Kobe Bryant... Babasının yediği biftekten dolayı verilmişti Kobe adı, bu bile başlı başına sevme nedeniydi...
Üçlük atıyordu, smaç basıyordu, müthiş asistler yapıyordu... Jordan'a karşı da olağanüstü direniyordu, saygı da duymuyordu bazen krala...
"Kral çıplak" diyebilmek yok mudur herkesin içinde... Diyebilene hayranlık bundan...

İnternetin kaplumbağa hızıyla ilerlediği, 1.44 MBlık veri saklama kapasitesine sahip disketlere indirirdik 8 numaralı kıvırcık çocuğun fotoğraflarını... İlk web sayfamı da üniversitenin bilgisayar laboratuarında Kobe için yapmıştım, acemice ama en samimi duygularla, en güzel fotoğraflarla...
Sarının yanına kırmızıdan başka renk gitmez derdim de, Kobe için mora da bir kıyak yapardım, güzeldi işte 8 numaralı forma içindeki adamdan dolayı...

Zaman geçti, biz büyüdük, o da büyüdü... Şampiyonluk yüzükleri taktı, MVP oldu, All Starlarda boy gösterdi... Herkesin sevgilisi oldu... 24 numaralı formayı giydi... "Yaşlanıyorum, ayaklarım artık beni taşımıyor, çalışmazsam başaramam, 24 saat basketbolu düşünmeliyim" diyordu forma numarası seçimini açıklarken...
8 gitti 24 geldi, gençlik gitti, olgunluk geldi...
Ama hırs ve basketbol sevgisi değişmedi...
Bir de o göz kırpış ve gülümseme...
Kahramanlar hep var olacak zannedersin ya, parke gıcırtılarının etrafında Kobe hep var olacak zannederdim de, bir gece o kötü haberi okudum...
İnanmak istemedim. Neyine inanacaksın ki?
"Kobe Bryant'ın da içinde bulunduğu helikopter düşmüş."
Hadi canım sende...
Kocaman bir yalan...
Alpaslan Abinin kara haberini de öyle duymuştum, inanmamıştım...
İnanmamıştık...
"Şimdi çıkıp şaka desen" diye tezahürat bile yapmıştık...
Kobe de gidemezdi...
Mamba Out bu dünyadan gitmek için söylenmemişti ki... O sadece parkelere veda etmişti...
Ama gerçekmiş yazılanlar...
Zaman herşeye çaredir derler ya, zaman çare olmadı ilk şoka, aksine aktıkça zaman kara haberi daha da kararttı, berbatlaştırdı...
Kızı da yanındaymış Kobe'nin...
O da babasıyla el ele cennete uçmuş...
Kızının da takım arkadaşı ve babası da varmış hayatını kaybedenler arasında...
Ne hayallerle binilmiştir o helikoptere...
Hayat işte...
Bir varsın, bir yoksun...
Mekanları cennet olsun...
Unutulmayacak... Unutulmayacaklar...
İnsan nasıl unutabilir ki gençliğini...



27 Ocak 2020 Pazartesi

İH Konyaspor:0-3:Galatasaray


"Bana göre maçı yöneten hakem, beden dili ile bana göre yönünü belirlemişti zaten. Bu çok açık bir şekilde görünüyordu." diyordu tek bir hakem hatasının dahi yaşanmadığı maçtan sonra Galatasaray'a karşı 13 maçtır galip gelemeyen Konyaspor teknik direktörü Aykut Kocaman... Savunma mekanizmasını ne de güzel hazırlamıştı: Yenilirsek koy hakemi hedefe, olsun bitsin...

Oysa kendi oyuncusu Ömer Ali Şahiner'in ağzından itiraf gibi şu cümleler dökülüyordu doksan dakikanın bitiminde "Maçın başında planımız topun arkasında durarak rakibi beklemekti. Planlarımızda olmayan 2 golü ilk yarıda kalemizde görmek oldu. Bugün bizim günümüz değildi. Bugün kötü oynadık."

Yıllarca "korkak" oynayarak, sürekli kapanarak, "şansa-bala" atacağı bir kontra atak golüyle puan kazanmayı "hayat felsefesi" yapan Aykut Kocaman, Fenerbahçe'de Alex'i oynatmadığı gibi, dün gece de Miya, Bajic, Shengelia gibi oyuncularını kenarda tutup, Galatasaray karşısında darmadağın olunca, kolayca faturayı hakeme kesivermiş... Komik değil mi?

Konyaspor'da sayılı günleri kalan Aykut Kocaman'ı bırakalım da Galatasaray tarafından bakalım pazar geceki mücadeleye. "Kaosları severiz, kaoslar bizi şampiyon yapıyor" diyoruz da bu kadarı da artık fazla gelmeye başladı bünyeye. Hafta içi Fatih Terim'in demeci, arkasından Mustafa Cengiz'in kurmaylarını alarak apar topar yaptıkları basın toplantısı Florya'yı toza dumana katarken, Fatih Terim'in 19.05'te attığı tweet bir nebze ortalığı sakinleştirmiş ve dikkatler Konya deplasmanına çevrilmişti, zira haneye yazılması gereken üç puan duruyordu Konya stadında...


Marcao'nun cezası nedeniyle stoper ikilisi Ahmet Çalık ve Donk'tan oluşurken, sağ bekte Mariano ve sol bekte Saracchi vardı. Transferin bitimine 4-5 gün kalmışken, takıma bir stoper alınamazsa Marcao-Ahmet-Donk-Emin dörtlüsü ile devam edeceğiz yolumuza gibi dururken, ben yine de Semih Kaya'nın Florya'ya geleceğini düşünüyorum. Öte taraftan, pek çok kişinin eleştirisinin tersine ben Ahmet Çalık'ın oynadığı maçlarda hiç de fena olmadığını düşünüyorum ki, ligin ilk devresindeki Gaziantep deplasmanı sonrası dün gece de maçta hatasızdı Ahmet Çalık... Ahmet kadroda bekleniyordu da esas sürprizi Mariano'yu sağ bekte görenler yaşadı. Bu sezon, özellikle Şampiyonlar Ligi maçlarında yokları oynayan Mariano'nun gönderilip, Linnes ve Şener ile sağ bek rotasyonu yapılacağı beklenilirken, Mariano ilk onbirdeydi. Aykut Kocaman'ın Konya'sının kapanacağını sağır sultan biliyordu ki Fatih Terim de bu defansı açmak için Mariano'nun ofansif gücü ve ortalarına güvenmişti, haklı da çıktı, Brezilyalı  topçu, Adem'e al da at asisi yaparken, bir çok defa da ters taraftaki Saracchi'yi uzun tek pasla gollük pozisyona soktu. Uruguaylı Saracchi Denizlispor maçında takımı sol taraftan sürüklemişti ama sağ tarafta Linnes etkisiz kalmıştı ki, Mariano tercihi ile Fatih Terim Konya deplasmanında iki kanadı da işer hale getiriverdi. Mariano Adem'e attırdı, Saracchi Emre'ye... Daha ne olsun... Antalya ve Konya maçlarındaki mücadelesi ve asistleri sonrası Fatih Terim'i zor bir karar bekliyor: Mariano gitsin mi kalsın mı? Benim kararım kalması yönünde de karar verici değilim...


Emre Akbaba da hem Galatasaray hucumuna kattığı zenginlik hem de attığı gollerle her geçen maç pırıl pırıl parlıyor, şimdiden "Bu çocuk Galatasaray'a fazla, Avrupa'da oynamalı" minvalinde yazılar yazılmaya başlandı bile. Emre daha çok orta sahada rol almasına rağmen, Galatasaray ataklarında rakip ceza sahasına girerek Falcao ile forveti ikileyip, savunma oyuncularına zorluk yaratabilirken, onun hareketli ve gezer oyunu Seri'ye de hamle alanı yaratıyor. Önceki yazılarda da belirtmiştim Emre böyle oynadıkça Taylan kenarda beklemek durumda kalıyor, Belhanda'yı ise kimse anmıyor bile. Menajerinin Belhanda takımda kalacak demecine rağmen, umarım transferin kapanmasına sayılı günler kala elden çıkarılır Faslı orta saha.


Emre hakkında uzun uzun övgü dolu satırlar yazmak istemiyorum zira kimi översek sakatlanıyor ve dün gece de Falcao ve Saracchi baldır çekmesi ile oyundan çıkarken, yüreklerimiz de ağzımıza geldi. Uruguaylının yerine giren Şener ters ayaklı olduğu için "elinden geleni" yaptı ama Adem attığı golle "Türk Falcao" olduğunu bir kez daha ispatlamış oldu. Nasıl ki Galatasaray'ın ilk golünde Ömer'den pası almak için ceza sahası içinde kurnazca kendisine alan yarattı Radamel, Adem de ceza sahası içinde Mariano'ya pası verip, topun gideceği yere "golcü koşusu" yaptı... Orjinali golcü olan ama sonrasında kanada devşirilen Adem Büyük, Galatasaray forması ile tekrar o golcülük melekelerini kazanmaya başladı bile.



"Atan ve tutanı iyi olursa, o takım iş yapar" derler büyükler... Atanlar attılar da, tutan da her zamanki gibi günündeydi, maçın başında ev sahibine gol mutluluğu yaşatmazken, ikinci devre Shengelia'nın kariyer golünü bir panter çevikliği ile uzayarak engellerken, kalesini bir kez daha gole kapamış oldu Muslera... Sezon başında Muslera'yı acımasızca ve haksızca eleştirenlerin, o müthiş kurtarış sonrası yazdıklarını bakınca atalarımız ne de güzel laf etmişler demeden edemiyor insan: "Büyük lokma ye, büyük laf etme..."


STAT: Konya Büyükşehir Belediye
HAKEMLER: Koray Gençerler , Bahattin Duran , Volkan Ahmet Narinç
İTTİFAK HOLDİNG KONYASPOR: Serkan Kırıntılı  - Skubic , Selim Ay , Anicic , Alper Uludağ, Jonsson , Jevtovic  (Dk. 46 Miya ), Ömer Ali Şahiner , Amir Hadziahmetovic  (Dk. 59 Shengelia ), Erdon Daci  (Dk. 79 Hurtado ), Thuram
GALATASARAY: Muslera  - Mariano , Ahmet Çalık , Donk , Saracchi  (Dk. 72 Şener Özbayraklı ), Seri , Lemina , Feghouli , Emre Akbaba  (Dk.90 Emin Bayram ), Ömer Bayram , Falcao  (Dk. 58 Adem Büyük )
GOLLER: Dk. 26 Falcao, Dk. 39 Emre Akbaba, Dk. 79 Adem Büyük (Galatasaray)
SARI KARTLAR: Feghouli, Lemina (Galatasaray)

Galatasaray:2-1:Çaykur Rizespor


Maçı yurt dışında olmam vesilesiyle seyredemedim lakin sosyal medya ve yazılı basından okuduğum, özetleri seyrettiğim kadarı ile Galatasaray'ın oldukça üstün oynadığı, Lemina'nın Melolaştığı ve rakip Rizespor'un son dakikada faulle attığı gol sonrası ortalığı yangın yerine çevrilen bir müsabaka yaşanmış...

Fatih Terim, ikinci yarının formda ismi Emre Akbaba'yı dinlendirip, Belhanda'ya forma şansı verirken, taraftarın merak ettiği Sekidika da 90 dakika oyunda kalmış. Twitterda kendisi ile ilgili yapılan videoyu seyrettim de, fena da oynamamış genç oyuncu, ayağına aldığı toplarla dikine dikine gitmiş ki, Galatasaray'ın ligin ilk devresi özlediği pozisyonlardı. Tabii Taylan da Emre'nin yokluğunu aratmamış, bir çok pozisyonun içinde kendisini görebildik, uzaktan şutlarla da gol aramış ki bir tanesini kaleci Tarık son anda kornere çelmiş.

Andone'nin sakatlığı sonrası formayı kapan Adem, şans bulduğu sür sürekli faydalı işler yapıyor ve Falcao'nun alternatifi oldu bile. Rize maçında onbirde başlayan Adem, klas bir penaltı golü atarken, ilk yarıda rakip cea sahası içinde havalanan topa öyle bir yükseldi ki, kendisinden daha uzun savunmacıyı altında bıraktı. Boyu kısa ama hava toplarında oldukça başarılı...

Marcao Denizlispor maçında gördüğü sarı kart dolayısıyla Konya deplasmanında forma giyemeyecek, bu nedenle Fatih Terim kendisine şans verirken savunmada, Konya'da oynayacak olan Ahmet'i de form tutması için sahaya sürmüş.  Nasıldı Ahmet, yorumlara yazarsanız sevinirim?

Aslında ilk maçta tur garantilenecekti ama maçın son dakikaları Halis Özkahya sahneye çıktı ve Galatasaray'ın tur biletini elinden aldı, kısmet Sami Yen'deki maçaymış...

Şimdi sırada Alanyaspor var...

Ne diyordu Fatih Terim, "Kupalara layıksın sen şanlı Galatasaray"

Öyle değil mi?



STAT: Türk Telekom
HAKEMLER: Atilla Karaoğlan, Süleyman Özay, Serkan Çimen
GALATASARAY: Okan Kocuk - Şener Özbayraklı, Ahmet Çalık, Marcao, Linnes (Dk. 78 Saracchi), Lemina, Taylan Antalyalı (Dk. 88 Donk), Belhanda, Sekidika, Ömer Bayram, Adem Büyük (Dk. 78 Falcao)
ÇAYKUR RİZESPOR: Tarık Çetin - Orhan Ovacıklı, Abarhoun, Ivanildo, Burak Albayrak, Garmash (Dk. 85 Skoda), Oğuz Kağan Güçtekin, Vetrih (Dk. 61 Umar), Yan Sasse, Samudio (Dk. 86 Boriachuk), Oğulcan Çağlayan
GOLLER: Dk. 60 (P) Adem Büyük, Dk. 82 Lemina (Galatasaray) - Dk. 77 (P) Oğulcan Çağlayan (Çaykur Rizespor)
SARI KARTLAR: Adem Büyük, Marcao, Ömer Bayram, Saracchi (Galatasaray) - Burak Albayrak, Umar (Çaykur Rizespor)

Galatasaray:2-1:Yukatel Denizlispor


Uzun bir aradan sonra gündüz maçına çıktı Galatasaray, "Yeni" Ali Sami Yen'de... Gündüz maçı dendiğinde de akla eski Ali Sami Yen'deki davullu, bez pankartlı, sopalı bayraklı, konfetili tribünler gelince, Galatasaray taraftarı da ligin ikinci yarısına Denizlispor karşısında "beyaz bir sayfa" açmak gayesiyle çıkan takımını büyük bayraklar ve kar gibi etrafı beyaza çeviren konfetilerle karşıladı. Taraftarlık "öznel" bir kavramdır, her taraftar kendi "tarafını" över de Galatasaray tribünleri koreografi ve şov olayında dünya çapında büyük işler yapıyorlar, bu da yadsınamaz bir gerçek... Bu vesileyle de ultrAslan'ı ve emeği geçen "tribün emekçilerini" selamlayalım burada...


Sadece görsellikle takdiri hak etmedi sarı-kırmızılı taraftarlar, maç öncesi başta Fatih Terim ve futbolcuları tek tek tribüne davet edip, "bizler inandık, siz de inanın" mesajını vermeleriyle de 90 dakika bitişindeki galibiyetin mimarlarından oldular. Destekçilerinden aldıkları güven ve kadroya yeni katılan Sarrachi, Emre Akbaba ve Linnes gibi oyuncuların varlığı ile değişen oyun sistemi ile baskılı başladı maça Galatasaray. Belki özetlerde ilk pozisyon Rodallega'nın serbest vuruştan direkten dönen topu gözükecektir ama Fatih Terim'in yeni takımı Seri'nin oyun kuruculuğunda, Saracchi ve Ömer'in iş birliği ile sol kanattan Emre Akbaba ve Falcao'ya "çalışılmış" bir çok pozisyon yarattı ki, devrenin ortalarında Uruguaylı sol bekin ortasında Emre tabelayı değiştirmekte zorlanmadı. Üç gün önce Rize'de kolunda kaptanlık bandı ile ev sahibi kaleciyi üzen "Cim Bom Bomun çocuğu", bu sefer Ali Sami Yen'de de Denizlisporları üzüyordu.


Şampiyonluk yolunda ligin ilk yarısında kaybedilen "haybeden" puanlar sonrası, ikinci yarıya her maç final havasında girilmiş ve dikkatler atılacak gollerde, kazanılacak puanlardaydı ama Saracchi ve Linnes, diğer oyunculardan farklı bir gözle izleniyordu. Ligin ilk devresi kadro oluşturulurken, yabancı kontenjanına takılan taraftarın sevgilisi Martin Linnes "kaptanlık" bandı ile sahadaydı, Fatih Terim, Rize'de Emre Akbaba'ya yaptığı jesti Norveçli oyuncusuna da yapmıştı ve onun ters kanadında da lisansı çıkan Uruguaylı Saracchi yer alıyordu. Martin Linnes yine arzuluydu, mücadeleciydi, savunmada dikkatliydi ama hücüm tarafında pek gözükmezken oyunun, Saracchi de tam tersine "ipini koparan boğa" gibi bindirdi de bindirdi sol kanattan ve bu çalışkanlığının ödülünü de yapmış olduğu asistle aldı... Sürekli kazanmayı düşündüğümüz ikinci yarının maçlarında sol kanada ofansif tarafı güçlü bir oyuncu ile takviye etmek isabetli oldu da sağ tarafta Mariano'nun yaratıcılığı hissediliyor. Linnes savunmacı-Mariano hücümcü... Bakalım Fatih Terim nasıl bir karar verecek transfer sezonu biterken, Mariano sezon sonuna kadar kalabilir de, kalmalıdır da...


Emre Akbaba'nın golü, Saracchi'nin asisti demişken, golde ofsayt bayrağı kaldıran yardımcı hakem ya kuralları bilmiyor, ya pozisyon takip etmiyor ya da "Galatasaray gol atınca ben bayrağı kaldırayım ve "görevimi" yapayım" kafasında... Keşke maçtan sonra hakemler basın toplantısı yapsalar da bu bayrağı neden kaldırdığını anlatsa sevgili "yan" hakem...

Golün vermiş olduğu moral ve taraftarın da yoğun tezahüratı ile Galatasaraylı futbolcular soyunma odasına iki farkla önde gitmek istediler de Ömer ve Falcao skoru değiştirecek pozisyonları değerlendirmekten uzaktılar. Devre biterken istatistik kağıdında Galatasaray'ın %68lik top kontrolü vardı ki, bu ligin ilk devresine nazaran hem topu ayağında tutan hem de pozisyonlar bulan bir takım demek oluyordu.

İkinci devre yine Saracchi'nin getirdiği ve Seri'nin topu az farkla auta yolladığı pozisyon ile başlarken, Fil Dişili oyuncu 57. dakikada öyle harika bir asist yaptı ki Falcao'ya, Kolombiyalı da aynı derecede müthiş bir sağ ayak dışı kontrol ve harika bir sol ayak vuruşla farkı ikiye çıkarıverdi. Jeneriklik gol diye bir tabir vardır ya, al sana jeneriklik gol, tepe tepe kullan senelerce...


Galatasaray rakip kalede üçüncü golü ararken, Denizlispor kazanılan bir korner atışında meydana gelen karambolde kendisini ümitlendiren golü oyuna beş dakika önce giren Muhammet ile bulurken, beraberlik için daha cesurca gelmeye başladı Muslera'nın kalesine. O anlarda Galatasaray Feghouli ile bulduğu pozisyonu gole çevirse, maçın "fişini çekerdi" de Cezayirli gol kaydına muvaffak olamayınca, deplasman takımı Sedat ile az kalsın eşitliği sağlayacaktı ama Galatasaray'ın kalesinde "haksız rekabet" Muslera vardı, gole izin vermedi Uruguaylı eldiven.

Ligin ilk devresinde sakatlıklar ve cezalılar sonrası kadro kurmakta zorlanan Fatih Terim için Emre Akbaba'nın dönüşü ve Taylan Antalyalı'nın da formunu bulması "iki yeni transfer" gibi ve bu oyuncuları rahatlıkla birbirinin yerine kullanabiliyor. Akbaba'nın yorulduğu son 15 dakika Taylan oyuna girerken, aynı durum Falcao ve Adem için de geçerli, Adem sessiz sedasız Kolombiyalının alternatifi oluverdi, Fatih hoca da gönül rahatlığı ile Falcao'yu kenara alabiliyor maçlarda.

Falcao'dan söz açılmışken, sadece attığı golle anmayacağız kendisini Denizlispor maçından bahsederken, bir de maçın son dakikalarında Sekidika'nın kaptırmış olduğu bir top sonrası rakibini kendi kale sahasına kadar kovalaması ve korner direği dibine sıkıştırdığı Denizlisporlu futbolcuya topu çarptırarak takımına kazandıması Falcao'nun Galatasaray'a neden geldiğini gösteriyor: Bazılarının iddaa ettiği gibi yatmaya değil de kupalar kazanmaya gelmiş "Kaplan"...

2019-2020 Futbol Sezonuna Denizli deplasmanında kaybedilen 3 puanla başlayan Galatasaray, ikinci devreye hanesine 3 puan yazdırarak başladı. Tabii sadece galibiyet değildi akılda kalan, bir de değişen oyun vizyonu da gelecek adına ümit verdi... Tebrikler...



STAT: Türk Telekom
HAKEMLER: Yaşar Kemal Uğurlu, Erdinç Sezertam, Cevdet Kömürcüoğlu
GALATASARAY: Muslera - Linnes, Donk, Marcao, Saracchi, Lemina, Seri, Feghouli, Ömer (Dk. 86 Sekidika), Emre Akbaba (Dk. 76 Taylan), Falcao (Dk. 90+4 Adem)
DENİZLİSPOR: Stachowiak - Zeki, Mustafa (Dk. 59 Muhammet), Oğuz, Lopes, Murawski, Onazi (Dk. 64 Sedat), Sacko, Olcay (Dk. 77 Estupinan), Aissati, Rodallega
GOLLER: Dk. 26 Emre Akbaba, Dk. 57 Falcao (Galatasaray) - Dk. 64 Muhammet (Denizlispor)
SARI KARTLAR: Marcao (Galatasaray) - Onazi, Murawski, Rodallega, Sacko (Denizlispor)

18 Ocak 2020 Cumartesi

Çaykur Rizespor:1-1:Galatasaray


Kim sevmez ki masalları ve hikayeleri...
Hele ki mutlu sonla bitenleri...
Var mıdır çocukluğunda masal dinlemeden uykuya dalabilen?
"Bana bir masal anlat baba, içinde tüm oyunlarım, kurtla kuzu osun, şekerle bal" derken o naif sesli şarkıcı kızımız, kaçımız dalıp gitmemişizdir çocukluğumuza...
Bir kaç gün önce de sarı-kırmızıya sevdalı bir çocuğun hikayesine şahit olduk Rize'de... Hem de en sevdiğimizden türden, mutlu sonla bitenden...
Her çocuk gibi kendini tanımaya başladığı günlerde bir takıma sevdalanan ve aşık olduğu forma altındaki abilerini televizyondan seyrederken, bir gün onların oynadığı stadyumda top koşturacağı günlerin hayalini kuran bir çocuğun hikayesi... Emre Akbaba'nın hikayesi...

Alanyaspor'da göstermiş olduğu başarılı performans sonrası diğer takımların oldukça cazip tekliflerini "Ben Galatasaraylıyım" diyerek elinin tersi ile iten ve Galatasaray'a transfer olan Emre, önce Erzurumspor maçında sakatlanıp, uzun süre sahalardan uzak kalırken, tam iyileşip tekrar parçalı formayı sırtına geçirdiği günlerde kısmetsizlik bu ya, Rize'de ayağı kırılmıştı... Yılmadı Emre, bıkmadı Emre, küsmedi Emre ve gözden uzak, sessizce kendi halinde gece gündüz çalıştı, durdu...
İşimiz masal anlatmak ya, tesadüfler de masalların vazgeçilmezidir ya, Galatasaray'ın kupadaki rakibi Çaykur Rizespor oluverdi... "Sen bu maçta oynayacaksın" demişti hocası ona kura çekiminin akabinde, sadece oynatmadı, kaptanlık pazu bandını da taktı koluna Emre'nin Fatih Terim...
Sakatlandığı sahaya kaptan olarak çıkmak başlı başına bir peri masalıyken, bir de takımının beraberlik golünü de atmasın mı Emre...
Tam da istediğimiz gibi, mutlu sonla biten bir masal oldu...
Yufka yüreklilerimiz göz yaşına boğulmuştur da, Emre'nin bir hayali tekrar sahalara dönmekse, bir diğeri de çocukluk düşünü gerçekleştirmek: Galatasaray'a şampiyonluk kazandırmak...
İşte o zaman "Cim Bom Bomun çocuğu Emre Akbaba" diye yırtarcasına gırtlakları bağırırken, hepimiz sevinç gözyaşları akıtacağız...


Çarşamba gecesi Rize Didi Stadyumunda Emre Akbaba adına sahalara dönüş hikayesi vardı da tüm masalların vazgeçilmezlerinden "kara vezir" rolüne de Halis Özkahya bürünüverdi. Ligin devre arasında hazırlık kamplarından dönen futbolcular daha arzuladıkları tempoyu yakalayamamışken, ortada geçen bir karşılaşmayı yönetmek Halis hocayı pek zorlamadı ama maçın bitimine dakikalar kala Rizespor kalesindeki birbirinin benzeri iki pozisyonda "standardı" unutup, ikisinde de Galatasaray aleyhine karar vermesi,  Galatasaray yönetiminin kendisini neden istemediğinin kanıtıydı adeta. Bir çoklarının aksine ben Halis Özkahya'nın "Galatasaray düşmanı" olduğunu düşünmüyorum, ben kendisinin hakemlik mesleğini ciddiye almadığını düşünüyorum. "Meireless yüzüme tükürdü, o sebeple kendisini oyundan attım" raporuna federasyonun "Hayır, biz görüntüleri inceledik, orda tükürme yok" açıklamasından sonra güvenilirliği sarsılan Halis Özkahya'nın "madem öyle işte böyle" diyerek maçları yönettiğini düşünüyorum ki, neredeyse her maçında bir tartışmalı olay yaşanıyor...


Fatih Terim'in yayıncı kuruluş muhabiri Hakan Gündoğar'a "Ceza sahasında savunma oyuncusu rakibinin ayağına basarsa, penaltı olur mu?" sorusuna aldığı "Evet" cevabını Halis Özkahya da biliyordu ama o oradaki teması görmeyip, bir kaç dakika sonra Adem'in rakibinden topu çalarken  temasını görmeyi yeğledi... İlk pozisyonda VAR'a gitmezken, ikincisinde VAR'a koşturdu. İşte bu noktada "VAR konuşmaları açıklansın" diyenler ne kadar da haklı değil mi? Emre Akbaba'nın pozisyonunda VAR hakemi kendisini çağırdı mı, çağırmadı mı? Çağırdıysa neden gitmedi? çağırmadıysa VAR hakemi neden çağırmadı? VAR hakemine hangi görüntüler izlettirildi?

Blogumuzun yazarlarından Gürkan'ın hediye etmiş olduğu Tanıl Bora'nın "Ankara Rüzgarı Gençlerbirliği Tarihi" kitabını okurken, bir bölümünde şöyle bir anektod yer alıyor:
 "Bekler Sait Ozan ve Rafet Olgaç, Gençlerbirliklilerin uzun yıllar unutamayacağı isimlerdi. Rafet, hırçınlığıyla meşhurdu. Sait, dönemin futbol otoritelerinden Cezmi Başar'a bakılırsa "topa giriş şiddeti ve enerjisi" her iki kanatta oynayabilmesi ile beğenilmekte, buna karşılık "yerini kaybetmemesi, vuruşlarını düzeltmesi ve biraz daha temkinli, şuurulu olması" istenmektedir. Sait Ozan'ın abisi "Tava Sapı Ziya" adıyla bilinen ünlü hakem Ziya Osman'dı. "Tava sapı" bir Ankaragücü-Gençlerbirliği maçında kardeşi Sait'in ceza sahası içindeki bir müdahalesinde tereddütsüz penaltı çalacak, maçtan sonra da kulüp lokalinde Sait'i teselliye gidecekti"

Kardeşine bile iltimas geçmeyen hakemlerden, akıllarında binbir tilki dolaşan hakemlere... "Ligin ikinci yarısı çok ZORLU geçecek" derken Fatih Terim ne kadar da haklıymış meğerse... Futbol konuşalım, oyunun içinde kalalım, ayak topuna dair hikayeler yazalım istiyoruz ama peri masallarını illaki kabüsa çevirmeye çalışanlar oldukça bizim de iştahımız, keyfimiz kalmıyor...
Anlatacaklarımız da ana yemeğin garnitüründen öteye gidemiyor...

Yine de maça dair aldığımız notları arşiv olması babında yazalım:
-Şener ilk devre oldukça ürkek ve çekingendi, ceza sahasına ortak yapmak yerine tüm topları geriye verdi ilk ortasını 30. dakikada yaptı...
-Falcao gol atamıyor diye eleştiriliyor lakin kendisine arzuladığı paslar hala atılmıyor ama buna rağmen Kolombiyalı sahada oldukça istekli ve arzulu, koşuyor, pres yapıyor, serbest vuruş kullanıyor...
-Linnes uzun bir aradan sonra sahaya dönünce ilk devre tutuktu ama ikinci yarı açıldı, özellikle Rizespor'un golünde Ömer'le ikisi ceza sahası içinde uyuyakalınca Okan topu filelerden çıkartmak zorunda kaldı.
- Emre Akbaba da gole kadar pek ortada görünmedi ama attığı golden sonra özgüveni kendine geldi ve takımı hücüma taşıyan oyuncu oldu.
-Deplasmanda oynamasına rağmen Galatasaray, oyunda hakimiyeti sürekli elinde tuttu, rakip gol yememek için tüm hatlarıyla kapanınca Ömer'le- direkten dönen şut- Emre ve Feghouli ile uzaktan gol aradılar, maalesef olmadı...
-Kupa maçı için deplasmanda atılan golle beraberlik fena bir skor sayılmaz ama galip de gelinebilirdi de, hakemler yok mu ah hakemler...


STAT: Çaykur Didi Stadyumu
HAKEMLER: Halis Özkahya, Mustafa Sönmez, İbrahim Bozbey, Hakan Ülker
VAR HAKEMLERİ: Sarper Barış Saka, Murat Erdoğan
ÇAYKUR RİZESPOR: Gökhan Akkan, Talbi, Burak, Melnjak, Moroziuk, Boldrin, Garmash (Skoda 60’), Vetrih, Oğuz Kaan (Abdullah 79’), Oğulcan, (Orhan 88'), Samudio
GALATASARAY: Okan, Şener, Linnes, Ömer Bayram, Marcao, Seri (Emre Mor 77’), Donk, Emre Akbaba (Adem Büyük 88’), Feghouli, Lemina, Falcao (Taylan 77’)
SARI KART: Marcao (35’), Boldin (90+4’), Burak (90+4’)
GOLLER: Boldrin (38’), Emre Akbaba (39’)

Blog Widget by LinkWithin