26 Ağustos 2017 Cumartesi

Galatasaray:3-0:DG Sivasspor


Galatasaray'ı yenmek ya da Galatasaray'dan puan almak istiyorsan ilk yapman gereken maçtan öncen teknik adamlarına konuşma yasağı getirmek. Önce Kayserispor'un hocası "komando-öldürmek" tarzı bir şeyler "zırvaladı", sonra Bülent Uygun "Galatasaray yenilmez değil, yeneceğiz, tik tak, tak tik" diye "hayaller" kurdu, en son da Sivasspor'un tecrübeli teknik adamı Samet Aybaba "Galatasaray 60. dakikadan sonra oyundan düşüyor. Bizim de o dakikadan sonra onlara sürprizimiz olacak" dedi, 3-0 kaybettiği maçın 2 golünü bahsettiği dakikalardan sonra kalesinde gördü... Bi' susun be kardeşim...

 Tabii bunlar işin "magazinsel" boyutları ama ligin üçüncü haftasına geldiğimizde Galatasaray sahada aç bir aslan misali hala saldırmaya, rakiplerini boğmaya devam ediyor, bu oyunun karşılığını da üçer üçer goller atıp, üç puanları haneye yazdırarak alıyor. Geriye kalan haftalara baktığımızda Tolga Ciğerci'nin attığı gollerle sanki yeni transfermişçesine ön plana çıktığı görülüyor. Galatasaray Sportif Direktörü Cenk Ergün basın mensuplarına "Sürpriz bir transferimiz olacak" demiş, gözler Arda Turan'a çevrilmişti de, Cenk bey bu söyleminde Tolga'yı kast etmiş olmasın? Igor Tudor'un bu sezon takıma oturtmak istediği rakibe en uç noktada basan ve oyun kurmasını engelleyen oyun tarzında klasik kanat oyuncusundan çok "ısıran" özelliği ile kadroda yer bulan Tolga, çok koşmasının ve kendini tamamen oyuna vermesinin semeresini bulduğu pozisyonlar ve attığı gollerle de alıyor. Hal böyleyken Galatasaray taraftarının mutluluğunun tersi Fenerbahçeliler de bu performanstan mutsuzlar ki, benim izlemediğim, izlenmemesini salık verdiğim Rıdvan Dilmen de NTVSpor'daki programında "şeytanlığını" konuşturmuş: "Tolga'nın üst üste gol atması kendisi adına sıkıntı. Diğer maçlarda da niye atmıyorsun diye eleştirecekler"... Vay ki vay...


Osmanlıspor maçı sonrası benim adını ilk defa duyduğum, lakin "internet fenomeni" diye bahsedilen Hakan adında bir çocuğun Gomis'le ilgili ırkçı söylemleri olan tweet çok konuşulmuş ve Galatasaray taraftarı maça Gomis maskeleri ile gelmiş, tribünlerde ırkçılığı lanetleyen pankartlar açmışlardı. Maskeler tribünde de kalmamış, yedek kulübesindeki sarı-kırmızılı topçular da yüzlerine takım arkadaşlarının maskelerini takıp ona destek olmuşlardı. Güzel hareketler bunlar ama "bir hiç"in lafı bu kadar büyütülüp Gomis'in üzerinde baskı yarattığı Sivasspor karşısında düştüğü ofsaytlardan o kadar belli oldu ki. Ali Sami Yen'i ( Türk Telekom Arena ya da Türk Telekom Stadyumu demek hoşuma gitmiyor, Galatasaray'ın mabedi Ali Sami Yen'dir) dolduran 55 bin taraftarın desteğine bir an önce golle cevap vermek için çok telaşlandı "kara panter" ve yan hakemlere de hep bayrak kaldırma "zevki tattırdı". Gol atmak istiyordu, 1-2-3 ya da daha fazlası ama "kontrolsüz güç güç değildir" söyleminde olduğu gibi "hız radarına yakalandı". Bereket N'Diaye penaltı yaptırdı da klasik sevincini bir kez daha taraftara gösterdi Gomis ama hocası onu alkışlatmak için oyundan alınca, biraz sitemkardı, doymamıştı oynamaya, geçmemişti hırsı, penaltıdan atmamak kesmemişti onu, atacaktı belki bir gol daha... Neyse darısı Antalya maçına...


Galatasaray hırslı ve coşkulu oyununda "oyun aklı" Fernando bir makine nizamında oynamaya devam ediyor. Savunmadan oyun kuruyor, savunmaya son hamlelerde yardımcı oluyor. Bu hafta Sivasspor hocası Samet Aybaba, Galatasaray'ın "kalbi" olarak gördüğü Brezilya'lıya baskı taktiği ile rakibini bozmak istedi, bunda da ilk devre başarılı oldu ama bu kez de oyun N'diaye ve Tolga üzerinden kuruldu, Fernando ise savunmada yaptığı hamlelerle ön plana çıktı. Geçen haftalar Galatasaray'ın rakip ceza sahası cıvarında kaptırdığı bir top sonrası Usain Bolt misali 80 metre sprint atmış ve savunmada son adam pozisyonuna geçen ön libero, bu hafta da 38. dakikada Sivasspor'un Galatasaray'lı bekleri ilerde yakalayıp gelişen ani kontra atağında aynı sprinti gösterip Kone'nin önüne geçmiş ve faulü kazanarak takımını yemesi olası golden kurtarmıştı. Aslında bu geçen seneki Galatasaray ile "yeni" Galatasaray'ın farkını da gösteriyor. Bu koşuları geçen sene yapan yoktu ki, dün gece bile 76.dakika oyuna giren taze kuvvet Selçuk, 89. dakikada kırmızı-beyazlıların gelişen ani atağında önünden geçen topa müdahale edememiş, rakibin arkasından ise koşmayıp, yürümeyi tercih etmişti. (Bir sakatlığı yoksa, bu hareket tamamen "ihanet"tir ama biz yine de günah almayalım). Selçuk İnan demişken, penaltı vuruşunu Gomis'e bırakması, ince bir hareket, alkışlamak boynumuzun borcu.


Geçen yılki Galatasaray'dan düne aktarılan hastalıklardan birini de sonradan oyuna giren Yasin hatırlattı Galatasaray taraftarına. Maçın son anlarında iki defa rakip ceza sahasında boş pozisyonda arkadaşları olup, kendisinden pas beklemesine rağmen Yasin Öztekin kendisi gol atmayı denedi, adını gazetelere yazdırmayı umdu. Oysa kendisi oyuna girene kadar sahada olan takım arkadaşlarının tek derdi vardı: El birliği ile, yardımlaşarak golü bulmak, kimin attığı önemli değildi... Bu yüzden de bu takım sevildi, 55 kişi bir hafta içi maçında tribünleri doldurdu... Gol atmaktan ziyade mücadele edip, arkadaşlarına attırmanın önemini Yasin'e hatırlatacaktır Igor Tudor milli maç arasında...


"Kadı kızının da kusuru vardır" daki kusurdu savunma bu sezonun parmak ısırtan oyununda Galatasaray'ın... Kayserispor ve Osmanlıspor'dan da gol yemişlerdi ama bu hafta kaleyi kapadılar rakiplere. Bunda Muslera'nın da bir ön libere gibi orta sahada kestiği pozisyonun da payını unutmayalım. Kendi kalesini korurken hava toplarında "sıkıntılı" olan stoperler Maicon ve Serdar, söz konusu rakip kale olunca "dev" kesiliyorlar. Osmanlıspor maçında Maicon kafayla fileleri havalandırdı, dün gece de Serdar Aziz, Tolga'nın ilk golünde kornerden gelen topu kafayla Gomis'e indiren oldu. Devamını bekliyoruz...



"Asamoah geldi gelecek" derken, yakında "Ne gerek var, bizim Linnes'imiz var "diyeceğiz, durum onu gösteriyor. Üç haftası geride kalan sezonda Norveçli oyuncu her hafta daha iyiye gidiyor. İlk hafta Gomis'e yaptığı asisten sonra bu hafta da Tolga'nın attığı ikinci golde yine başrol oynadı. Ters taraftaki mevkidaşı Mariano gibi ileri çıkışlarda rakibi bozarken, Galatasaray'ın oyun kurarken de doğru pozisyon almaları ile Fernando, N'diaye, Tolga ve Belhanda'ya topu terse atıp, oyunu geniş alana açma şansı yaratıyorlar.


Sneijder sevgimiz belli, inkarımız yok ve bu yazacaklarımı da o sevgiden bağımsız yazıyorum, Belhanda şu ana kadar Galatasaray takımının en zayıf noktası. Faslı oyuncunun hal ve hareketlerinde bir "ciddiyetsizlik" göze çarparken, Sivasspor maçında sanki çaylak topçu misali top kontrolleri "kontrolsüz", ara pasları hep rakibin ayağına gitti. Hele hele durum 1-0iken ve rakibin "fişini çekecek" pozisyon piyango misali önüne düştüğünde "umarsızca" auta attığı top Umut Bulut'u hatırlattı. Bu tek pas oyunda Wes klasında bir "playmaker" takımda kalsaydı, neler olacağını varın siz düşünün... Artık Sneijder olmadığına göre ve Feghouli sakatlıktan döndüğünde kimi keser sorumuzun cevabı Belhanda olacak galiba... Tabii, Igor Tudor'un adaleti şaşmazsa...

Maç içinde adından pek söz ettirmeyen hakem iyi hakemdir, işini başarıyla yapmıştır ama Ali Palabıyık yönetiği maçlarda hep bir "rol çalma" telaşında. Dün gece kazasız belasız giden maçın ilk yarısında golü yiyene kadar aut atışlarını sürekli geciktiren Sivasspor kalecisi Rochet'e göz yumup, 66. dakikada Muslera'ya "zaman geçiriyor" uyarısı yaparak, tribünlerin nefretini çekti üzerine. Ne gereği vardı Ali küfür yemeye?

Son söz de tribünlere gelsin... Hafta içi maçı olmasına rağmen "kapalı gişe" oynadı Galatasaray yıllardan sonra. Pankartlar, yapılan tezahürat, rakibi baskı altına alma, eski günleri anımsatıyor ama yeni stadın olması, e-biletin gelmesi, teknolojinin ilerlemesi taraftar profilini de bir hayli değiştirmiş. Tezahürat yaparken, takım maça çıkarken sesi kısılırcasına, avuçları patlarcasına alkışlamak yerine cep telefonu ile anı ölümsüzleştirmek derdinde tribündekiler... Kardeşim, bırakın anı ölümsüzleştirmeyi, anı yaşayın, maçı yaşayın, zevkini çıkarın...


STAT: Türk Telekom Stadyumu
HAKEMLER: Ali Palabıyık, Kemal Yılmaz, Serkan Olguncan, Serkan Tokat
GALATASARAY: Muslera, Mariano, Maicon, Serdar, Linnes, Rodrigues, Tolga (Selçuk 76), Fernando, Ndiaye, Belhanda (Yasin 87), Gomis (Eren 87)
DG SİVASSPOR: Sergio Rochet, Elderson, Djakov, Bjarsmyr, Hakan Bilgiç, Auremir, Hakan Arslan, Emre, Kone, Leandrinho (Mert 72), Cyriac (Muhammet Demir 80)
GOLLER: Tolga Ciğerci 41 ve 71, Bafetimbi Gomis 83
SARI KARTLAR: Mariano, Serdar Aziz, Tolga

21 Ağustos 2017 Pazartesi

Sen Misin Panenka Atan


Cumartesi gecesi Romanya Liginde oynanan Juventus Bükreş-Steaua Bükreş maçının uzatma dakikalarında oldukça ilginç anlar yaşandı ve kıyamet koptu. Kırmızı-mavili ekibin 2-1 üstünlüğü ile devam eden maçta, hakem son düdüğü çalmak üzereyken Steaua'lı oyuncular topu elle eleyince hakem penaltı noktasını gösterdi. Ev sahibi ekip adına topun başına geçen George Calintaru vuruşu kalecinin sağına ya da soluna atmak yerine panenka vuruşu yapmayı tercih edince penaltı kaçtı. Tabii, mağlubiyetten beraberliği yakalayacakken böyle "vurdumduymaz" bir vuruşla yenilen mavi-beyazlı topçular da öfkelerini Calintaru'dan aldı. Hatta soyunma odasında oyuncular arasında kavganın yaşandığı ve genç oyuncunun elinin kırıldığı dahi söylenmekte. Böyle "vahim" bir durum sonrası Rumen medyası da boş durmamış ve George Calintaru'nun Steaua Bükreş armalı şort ile çektirdiği fotoğrafı bularak ateşe benzinle yaklaşmış...





Osmanlıspor:1-3:Galatasaray


Kızdırmaya gelmez bu Galatasaray bu sene, adamı fena çarpar...
Geçen haftaki maç öncesi Kayserispor'un hocası "Komandolar gibi arenaya çıkacağız, onları öldürüp, geri döneceğiz" demiş, Kayseri'ye nasıl döndüğünü anlamamıştı. Dün geceki maçtan evvel de memleket futbolunun "en tuhaf" hocası Bülent Uygun basın mensuplarına verdiği röportajda "Kimse yenilmez değildir. Başaracağız. Yeni bir oyun anlayışı deneyeceğiz, bam bam bam yok, tik tak,tak tik..." diye hayli iddialı konuşmuş, lakin biz televizyon başındakiler Muslera'nın oldukça şık formasını ancak 49. dakikada görebilmiştik...


Pazartesi gecesi bıraktığı yerden devam etti Ankara'da Galatasaray iştahlı ve arzulu oyununa. Twitterda bir kullanıcının yazdığı gibi arkadaşlarına saldırıldığını gören otopark mafyası elemanları gibiydi Galatasaraylı topçular, top Osmanlıspor'a geçince rakibin başına birden 3-4 adam üşüşüveriyor.  En uçtaki Gomis'le başlayan pres Rodriguez, N'Diaye, Tolga ve Fernando ile devam ediyor ve rakip topu gelişigüzel uzaklaştırmak zorunda kalıyor. Bu hafta da golünü attı "kara panter" Gomis ama benim gözümde onu gollerden ziyade değerli kılan hırsı, rakibe yaptığı baskı ve çevresindeki takım arkadaşlarına alanlar yaratıp, onları oyuna dahil etmesi. Unutmadan, topa "küfreder" gibi vurması da kalecilerin kabusu olacaktır bu sene...


Maçı seyrederken varlıklarını pek hissetmezsiniz, asistle ya da golle çok nadir işleri olur, çizgiden de top çıkarmazlar ama yoklukları ve varlıkları takımın performansını doğrudan etkiler ön liberoların. Galatasaray'ın da iki haftadır parmakla gösterilen oyununun temel taşlarından biridir Brezilya'lı Fernando. Defansta Maicon ve Serdar'ın önünde sigorta misali rakibi durduruyor, futbol zekasıyla araya mükemmel giriyor, rakibi hırpalıyor ve deyim yerindeyse stoperlere "hamur yumuşaklığında" rakipler geliyor. Tabii sadece rakibe "hoşgeldin" demiyor Fernando, Galatasaray ileriye çıkarken, bekler Mariano ve Linnes'i güvenle rakip sahaya yollayıp, üçlü defansa geçen Galatasaray'ın "süpürücü" liberosu oluveriyor. Melo'dan sonra özlediğimiz savunmadan oyun kurmayı da sade ve başarılı bir şekilde yerine getiren Brezilya'lı Galatasaray adına büyük bir kazanç olacaktır bu sene...

Fernando'nun savunmayı üçlemesiyle Mariano ve Linnes kanat oyuncusu olarak "devşirilirken", Rodriguez ve Tolga Ciğerci de daha çok ortaya geçip, rakip ceza sahası önünde etkili olma şansı buluyorlar, Tolga Ciğerci'nin geçen sezon ısrarla deneyip başaramadığını, bu sezon iki maçta da başarması başka nasıl açıklanır ki? Mahalle maçlarında hepimiz forvet olmak isterdik ya, rakip kovalamaktan çok topu koşturmak pek çok futbolcu gibi Linnes ve Mariano'nun da tercihi ve ileri çıkınca yüzleri gülüyor, esas görevlerini daha da istekli yapıyorlar. Serdar Aziz'in Osmanlıspor'lulara verdiği ikinci gol şansında topu çizgiden çıkaran Linnes'in yükselen performansı da gözlerden kaçmamalı...

Galatasaray adına iki haftada işler beklendiğinden iyi gidiyor, hatta iyi kelimesi az kalır, harika bir takım seyrediyoruz ve bu ruhun bozulmaması tek dileğimiz. Ama Selçuk'un sonradan oyuna girmesi sırasında yüz ifadesi "midemizi bulandırmıyor" da değil. Böyle iştahlı ve arzulu bir takımda yer almak herkesin arzusu olması gerekirken, asık suratla sahaya ayak basmak yakışmıyor Selçuk İnan...


STAT: Osmanlı
HAKEMLER: Halil Umut Meler, Cevdet Kömürcüoğlu, İlker Takpak
OSMANLISPOR: Hakan Arıkan, Vrsajevic, Numan Çürüksu, Maxsö, Pinto, Lawal (Dk. 67 Özer Hurmacı), Tugay Kacar, Umar (Dk. 86 Mehmet Umut Nayir), Hasan Kılıç, Musa Çağıran (Dk. 46 Regattin), Serdar Gürler
GALATASARAY: Muslera, Mariano, Serdar Aziz, Maicon, Linnes, Tolga Ciğerci, Fernando, Rodrigues (Dk. 73 Yasin Öztekin), Ndiaye (Dk. 81 Selçuk İnan), Belhanda, Gomis (Dk. 87 Eren Derdiyok)
GOLLER: Dk. 14 Maicon, Dk. 31 Gomis, Dk. 56 Tolga Ciğerci (Galatasaray), Dk. 58 Serdar Gürler (Osmanlıspor)
SARI KARTLAR: Dk. 52 Hasan Kılıç, Dk. 71 Vrsajevic (Osmanlıspor), Dk. 65 Ndiaye, Dk. 75 Fernando (Galatasaray)

15 Ağustos 2017 Salı

Neydim Ne Oldum #40


Trent Alexander-Arnold


Galatasaray:4-1:Kayserispor


"Ne top oynadı Galatasaray be"
Bugün belki de milyonlarca Galatasaray taraftarı gururla bu cümleyi sarf edecektir iş yerlerinde, tatil yaptıkları mekanlarda, otobüste yahut kahvelerde çaylarını zevkle yudumlarken... Zordur liglerin ilk haftası, sezon başı fizik kondisyon istenildiği ölçüde yüklenmemiştir, havalar sıcaktır, eksik bölgelere transferler tam yapılmamıştır, rakipler "kapalı kutudur"... Puan kayıpları da normaldir, boşa dememişler "ilk elin günahı olmaz" diye, "gala gecesinde" meydana gelebilecek ufak tefek aksaklıklar olağandır, uzun lig maratonunda telafi edilebilir... Galatasaray'ın da kendisi gibi "yeniden" kurulan renkdaşı Kayserispor karşısında pazartesi gecesi uğraması muhtemel "iş kazası" belki ufak tefek homurtular çıkartacaktı ama yine de "tolere" edilecekti kuşkusuz... Ama yaz sezonunun "transfer şampiyonu" Galatasaray, öyle bir oyun oynadı ki "ağzımız açık kaldı" desek yerindedir. Rakip yarı sahada basan, ceza sahası cıvarında dönen topları alan, rakibi kovalayan ve en önemlisi "dikine" oynayan Galatasaray'ı öyle bir özlemişiz ki, maç bitti ama biz seyretmeye doyamadık, sonraki maçı da dört gözle beklemeye koyulduk...
Cumartesiye kaç gün kaldı?
Zaman da geçmiyor be...


Galatasaray'ın bu hızlı oyunu sadece bizi değil, rakip Kayserispor hocası Sumudica'yı da çok şaşırtmıştı ki maçtan evvel İstanbul'a deplase yapmadan gazetecilere verdiği röportajda "Komadolar gibi Arena'ya çıkacağız, onları öldürüp, geri döneceğiz" şeklinde epeyce iddalı bir söylemde bulunurken, dün gece "Biz oklarla geldik ama onların tüfekleri vardı. Bugün komando olan Galatasaray'dı" diye meslektaşı Tudor'un takımını övmüştü.
Peki daha bir ay evvel Östersunds gibi kendi ayarının çok da altında bir takıma elenen Galatasaray, nasıl da "ölüm timine" dönüşüvermişti...


Öncelikle Fernando ve N'Diaye'nin takıma katılmaları Galatasaray'ın "kabuk değiştirmesinin" en temel nedeni. Özellikle Tudor'un Selçuk'un yerine Badou N'Diaye'ye şans vermesi başka bir deyişle yana ve geriye oyun yerine dikine gitmeyi tercih etmesi dünkü galibiyet ve göze hoş gelen oyunun temel anahtarıydı. Senegalli oyuncu "sekiz numaramız" gibi kurnaz davranıp "garanti" pas tercihleriyle istatistik kağıdına oynamak yerine taraftar için, galibiyet için, futbolun ruhu için oynayınca maçın da yıldızı oluverdi. Gol atmadı, asist yapmadı ama Galatasaray taraftarının Melo'dan sonra belki de kaybettiği ruhu yansıttı sahaya. Yeri geldi taraftarı ayağa kaldırdı N'Diaye, yeri geldi takım arkadaşı için koşarak mevzuya atladı, yeri geldi üç rakibini geçerek takım arkadaşlarına pozisyon yarattı... Transfer ücreti gereğinden pahalıydı ama bu oyununu sürdürürse Galatasaray'a para kazandırarak gidebilir yurt dışına...


Golcünün ilacı goldür, yaşamak için nasıl ki hava ve suya gerek duyarız, forvet adamları da gol atarak kendilerine gelirler, Bafetimbi Gomis de Galatasaray'a transfer olduğundan beri hazırlık maçları ve UEFA Avrupa Ligi karşılaşmalarında rakip ağları sarsamamıştı ve Kayserispor karşısında siftahı yaptı... Hem de ne siftah... İki gol bir asist... Hatriğin de kıyısından döndü. Gol atması için Galatasaray'a transfer edildi "siyah aslan" ama şimdiye kadar izlediğim maçlarda Gomis'in Didier Drogba'da olduğu gibi takım arkadaşlarına pozisyon yaratmada da maharetli olduğu pek açık, hatta Igor Tudor'un yapılacak bir forvet transferi ile çift forvetli bir oyun tercih etmesi halinde Gomis attığı golden çok attırdığı gollerle adından söz ettirebilir. Örnek mi? Bakınız Belhanda'ya ceza sahası içinde yaptığı asiste...


Belhanda demişken, Sneijder'in yerine alınıp 10 numara da sırtına geçirilince üzerine gereğinden fazla yük yüklendi, lider olması beklendi ama Faslı oyuncu bambaşka karakterde biri. Futbolu seviyor, topla sarmaş dolaş olmaktan zevk alıyor, ayak bilekleri de maharetli ama "güvenerek kavgaya girilecek" tipte biri değil, daha çok "zengin muhidin şımarık çocuğu" havasında. Skoru 3-1e getirdikten ve rakibin "gardı" düştükten sonra daha fazla "yumruk" atmak yerine Belhanda "kedinin fareyle oynaması" gibi top ezmeyi seçti, bacak araları, topuk pasları denedi... Göze hoş gelen hareketler de, futbolun şakası olmuyor, acımayacaksın rakibe...


Tolga Ciğerci üzerinden de Igor Tudor'a bir tebrik yollayalım yazımızın devamında. Yasin ve Sinan'ı yanında oturtup, Tolga ile başladı oyuna Hırvat hoca. Hatta oyun başlarında Tolga'yı orta alanda gezdirip, "sürpriz golcü" gibi rakip cezası sahasına kaçırmaya çalıştı, ne bizler ne de Sumudica bekliyordu böyle bir hamleyi ve hocanın taktiği Galatasaray'ın ilk golü ile meyvesini verdi. Tabii sadece ataklarda beklentisi yoktu Tolga'dan hocanın, güçlü enerjisi ile geriye de koşmasını umdu oyuncusundan, ters kanatta Rodriguez'den beklediği gibi. İkisi de görevlerini yaptılar, Kayserispor ceza sahasına orta da kestiler, Muslera'nın önünde rakibi de durdurdular. Önlerinde ileri-geri koşan enerjik kanatlar olunca Mariano ve Linnes de daha rahat hareket ettiler, bolca forvete destek çıkıp, topu rakip yarı sahaya yığmada etkili oldular. Sabri'nin enerjikliği ve çalışkanlığı hep beğenimizi kazanmış ama son paslardaki isabet oranı bizi üzmüştü, Mariano Eboue'den sonra aradığımız sağ bek olduğunu gösterdi, sürekli hücüma çıkıyor ve adam eksiltmesi ile yaptığı ortalar oldukça başarılı. Linnes'in yaptığı asiste de şapka çıkartarak Carole ile geçen günlere yanmamak elde değil. Juventus'tan gelecek Asamoah ile birlikte sol bek pozisyonunda Linnes iyi bir rekabete girecek ve kazanan Galatasaray olacaktır.


Harika geçen gecenin topçular kadar bir diğer kahramanı da tribündeki seyircilerdi. hafta içi maçı olmasına rağmen uzun yıllar TT Arena tribünlerinde görmeye hasret kaldığımız bir kalabalık vardı. Kombine fiyatlarının ucuz olması, yeni transferlerin getirmiş olduğu heyecan ilk maçı 30 bin taraftara oynatmıştı ki bundan sonra iç sahadaki ilk maçta bu sayı 50 bine rahat ulaşır. Taraftar ve takım bütünleşince de Galatasaray rakiplerini kolayca boğar da TT Arena'nın stada gelenlere kazandırdığı kötü bir huydan bahsetmeden olmaz: Oyuncu yuhalamak... Sami Yen'de oynadığımız yıllarda yoktu böyle kötü alışkanlıklar, oyuncu beğenilmese de formayı giydiği müddetçe tepki verilmez, maç sonu gereği yapılırdı. Oysa yeni stadımızda çok da rahat çalınıyor ıslıklar, ediliyor küfürler. Sinan her ne kadar da yaz sezonunda verdiği demeçler, yaptığı hareketlerle tepkiyi hak etmiş olsa da, mükemmel bir gecede takımın ruhunu bozacak şekilde onu ıslıklamak yanlış oldu... Sinerjiyi, konsantrasyonu bozacak hareketler bunlar... Dikkat...

"Kahrolası yan toplar" diyerek bitirelim...



STAT: Türk Telekom
HAKEMLER: Halis Özkahya, Mehmet Cem Satman, Hakan Yemişken
GALATASARAY: Muslera, Mariano, Serdar Aziz, Maicon, Linnes, Tolga Ciğerci, Fernando (Dk. 82 Koray Günter), Rodrigues, Ndiaye (Dk. 73 Sinan Gümüş), Belhanda (Dk. 86 Eren Derdiyok), Gomis
KAYSERİSPOR: Lung, Lopes, Levent Gülen, Kana Bıyık, Sapunaru, Güray Vural, Boldrin (Dk. 46 Mendes), Espinoza (Dk. 56 Badji), Deniz Türüç, Gyan (Dk. 71 Bia), Umut Bulut
GOLLER: Dk. 16 Tolga Ciğerci, Dk. 35 Belhanda, Dk. 37 ve 87 Gomis (Galatasaray), Dk. 29 Levent Gülen (Kayserispor)
SARI KARTLAR: Dk. 18 Belhanda, Dk. 90+1 Sinan Gümüş (Galatasaray), Dk. 18 Boldrin, Dk. 19 Espinoza (Kayserispor)
KIRMIZI KART: Dk. 85 Lopes (Kayserispor)

14 Ağustos 2017 Pazartesi

Topun Oyunda Kalma Süresi


2017-2018 sezonu Süper Lig geçtiğimiz hafta sonu itibarı ile başladı ve Bein Sports maçlarda yorumcu olarak eski kaleci "Barthez" Ömer'i çıkarmaya başladı. Ligin açılış maçı olan Başakşehir-Bursaspor karşılaşması ve pazar geceki Beşiktaş-Antalyaspor maçlarında spikerin yanında Ömer Çatkıç vardı. Kaleciler saha içinde en  geride yer alırlar ve sürekli arkadaşlarına talimat vermek durumundadırlar, o yüzden "çeneleri düşük olmalı", Ömer de bu alışkanlığını emeklilik sonrası mikrofon karşısında da gösteriyor, sürekli yorum yapıyor, tavsiye veriyor, hoca eleştiriyor, hepsine tamam da, Ömer Çatkıç'ın Beşiktaş-Antalyaspor maçında topun oyunda kalma süresi ile ilgili eleştirisini duyunca, eski günler aklıma geliverdi. Bizim "Bartez" Ali Sami Yen'de çıktığı her maçta oyundan zaman çalma konusunda pek maharetliydi ki o aut atışları en az 1 dakika içinde kullanılırdı ve Galatasaray taraftarı maç boyu kendisinin ve sülalesinin kulaklarını çınlatır, o da yetmez kafasına kartopu yemişliği bile vardı. "Taraftar bu, çabuk sinirlenir" demeyin hemen, memleket sahaların gördüğü en temiz kalpli adamı bile çıldırttıysa Ömer Çatkıç, şimdi kalkıp "Oyuncular çok yerde kalıyor, hep faul oluyor, topun oyunda kalma süresi çok az" eleştirisi hiç ama hiç yapmamalı...



13 Ağustos 2017 Pazar

Güle Güle Wesley Sneijder


"Giden her sevgilinin ardından hep biz olduk el sallayan" bestesini söylerken nereden bilecektik Galatasaray formasını giyen en klas 10 numaralardan Wesley Sneijder için de göz yaşımızı içimize atarak, sinirden, öfkeden, çaresizlikten uykusuz gecelerde, Wesley'sizliğe alışmaya çabalayacağımıza.
Alışır mıyız?
İmkanı yok...
Felipe Melo'nun gidişi bile hale yüreğimizi sızlatırken, bir de Wes'in "acımasızca" parçalıdan koparılışı... Olacak iş mi?
Oldu...
Dursun Özbek başta olmak üzere, Igor Tudor'un isteği ile "ayrılık fermanı" yazıldı...

Berbat geçen sezonda, Galatasaray adına iş yapanlardan biriydi Wesley Sneijder ama onun karizması hem başkan Dursun Özbek'e, hem de yeni hoca Igor Tudor'a ağır gelmişti, sözünü esirgemezdi Hollandalı, "taşı gediğine koymakta" maharetliydi. Hal böyle olunca, "kellesi" koparılmalıydı"...

Ve Melo'da da izlediğimiz o bilindik senaryoyu tekrar uygulamaya koydular. Önce medyadaki "hatırlı" gazeteciler(!) vasıtasıyla maaşı konuşulmaya başlandı Sneijder'in "Galatasaray'ın en çok kazananıydı" ve Finansal Fair Play vardı. Oysa dertlerinin para olmadığı, yapılan transferlere harcanan milyonları görünce anladık. "Paragözlükle" lekemeleye çalıştılar 10 numarayı, "sallama tweetler attı gazeteciler ama 4.5 milyon euroyu bir kalemde bırakarak gitti Wesley...

O da yetmedi kilolu dediler, Ibiza'da açtığı mekanda "götü göbeği şişirdi" dediler de sağlık kontrollerinden fotoğraf paylaşmaktan korktular, yalanları yüzlerine çarpılacak diye.
"Ne oynadı ki Sneijder, 17 asist yapmış, kaçtanesi gol oldu" diyerek Wesley'i itibarsızlaştırmak adına kendi cahillikleri ortaya çıktı, rezil oldular...
İstanbul'a geç gelmesi dert oldu ama onu da Dursun Özbek yalanladı, "İzinlidir Wesley" dedi, neden mi dedi, yalanları yatsıya kadar sürmüyordu başkanın, sosyal medyada rezil rüsva oluyordu her gün neredeyse...

O kadar savaş açtılar ki Wes'e, topçuların gözünü korkuttular, tatlı-acı bir çok anıyı paylaştıkları arkadaşlarına "bir güle güle" demekten men ettiler... Bir tek Sabri vardı Sneijder'in Türkiye'ye veda ettiği dakikalarda yanında...

Tabii sadece futbolcular değildi Wesley'i yalnız bırakan, veda mesajı yazamayan, Galatasaray tribünlerinin lokomotifi ultrAslan bile Wes'in gidişi sonrası "..." nokta yazarken, Semih Kaya için minnetler düzmüştü...

Bu kadar "dışlanacak" ne mi yapmıştı Wesley Benjamin Sneijder?

175 maçta 45 gol atmıştı...
8 kupanın kazanılmasında pay sahibi olmuştu...
Türk Telekom Arena'da Volkan'ı pek çok defa üzerken, "sağlı sollu" füzelerle "ayı avı" belgeseli çektirmişti...
İki gün süren maçta Juventus'lu Buffon'un belki de asla unutamayacağı golü kaydetmişti...

Ama bunlar sadece tabelaya yansıyanlarken, saha içinde duruşuyla ve tavırlarıyla Galatasaray'ın lideriydi Wesley Sneijder...
"Atara atar, gidere gider, onun adı Wesley Sneijder" di...

Ve maalesef artık ayrılık şarkıları dinlediğimizde, rakıyı kadehinin dibini gördüğümüzde aklımıza gelecek o koca yürekli adam ve o şahane besteye başlayacağız, belki sesimizi duyar gittiği uzaklardan diye:
"Fener ağlamaaaaa, Fener ağlamaaaaa"


Volkanı Hiç Affetmeyeceğim


13 Mayıs 2013 tarihinde Şükrü Saraçoğlu stadında oynanan Fenerbahçe-Galatasaray derbisinin son anlarında Volkan Demirel ile Sabri Sarıoğlu kapışmış ve iki oyuncu da kırmızı kartla oyun dışında kalmıştı. Maçtan sonra televizyonlara konuşup, Sabri'yi suçlayan Volkan'a, "Galatasaray"lı oyuncu şöyle cevap vermişti:

"Zaten son dakikaydı. Volkan bana sert bir müdahale yaptı. Ben de Volkan’a 'ne gerek var neden yapıyorsun' dediğimde ise anneme ağza alınmayacak bir şekilde küfür etti. O gün de Anneler Günü'ydü. Dışarıdaki bir insana yüz yüze böyle küfür ettiğiniz zaman Allah korusun cinayet bile çıkabilir. Ben de orada çok sinirlendim. Verdiğim görüntülerden dolayı özür dilerim ama o anda sinirime hakim olamadım. Dışarıda da bir başkası bana öyle kelimeler kullansa ben de aynısını yaparım. Galatasaray gibi büyük bir camianın kaptanıyım. Bu sorumluluk bilinci biliyorum. O tatlı yük de beni hiçbir zaman yormuyor. Nerede nasıl davranması gerektiğini çok iyi biliyorum. Takım arkadaşlarımı yalnız bıraktığım için özür dilerim.
Benim küfür ettiğime dair yalan beyanlar verdiği için kendisini kınıyorum. En yakın zamanda bunu düzeltmesini bekliyorum. Yoksa ben Volkan diye birisini tanımıyorum. Ben Galatasaray kaptanıyım, şampiyon olduk, çok mutluyuz. Derbi maçı kazanmak isterdik olmadı. Fenerbahçe kazandığı için tebrik ediyorum. Önemli olan lig sonunda şampiyon olmaktır. Biz de bu şampiyonluğu kazandık”

Evet 2013 yılında Sabri "Ben Volkan diye birisini tanımıyorum" demişti. Yıllar geçti, iki oyuncu başka derbilerde karşı karşıya geldi ama Sabri Sarıoğlu sözünden dönmedi, bakmadı Volkan'ın yüzüne, sıkmadı rakibinin elini.

Ve "Galatasaray'ın çocuğu" Sabri, Dursun Özbek yönetimi tarafından Galatasaray'dan koparıldı ve bu gece Göztepe formasıyla, hatta kaptan olarak Fenerbahçe karşısına çıktı. Takımlar seremoniye çıkıp, el sıkışma merasimi başladığında Volkan'ın eli yine havada kaldı... Bir söz söylemişti 4 sene evvel Sabri Reyis ve lafının arkasında hala duruyor "adam gibi"... Umarım bu hareketi Galatasaray'da hala kaptanlık yapıp, "doğuştan Galatasaraylıyım" diye şanlı armayı "öpme şovları" ile göz boyayıp Galatasaray taraftarı ve formasına her türlü çirkefliği yapan Fenerbahçe'li topçularla "kanki" hayatı sürenlere ders olur...



Blog Widget by LinkWithin