30 Ağustos 2014 Cumartesi

Yüreğini Koy!


Resmi sponsor temayı belirlemiş ve "12 Dev Adam"dan sonra yeni bir marş ile yola çıkmış. Bize de teması üzerinden yürümek düştü açıkçası. Çünkü hazırlık maçları, kadronun yapılanma süreci, oynanan oyun, evrilen yapı sonrası ortaya çıkan görüntü çerçevesinde varılacak yegane nokta burası. Avrupa şampiyonalarındaki kayıp yıllar, 2006 ve 2010 Dünya kupasındaki iyi dereceler ekseninde baktığımızda ise tablo net bir şekilde ortaya çıkıyor. 2006'da Japonya'da yerime oturamadan seyretmiştim bütün turnuvayı. O yıl elde edilen 6.'lık, 2010'daki "Maddi, manevi" 2.likten daha hayırlı idi her açıdan. Japonya'da -havasından mıdır suyundan mıdır bilinmez- bir birliktelik söz konusuydu. Ermal parmağı çıktıktan sonra maç sonunda "sol  el abi onla şut atmıyorum sıkıntı yaratmaz." derken o milli takımın düşüncesini ortaya koyuyordu. Bu güne kadar öyle bir birliktelik daha oluşmadı açıkçası. Tanjevic döneminde heba edilen turnuvaları saymaktan yorulduk, dinlemekten bıktınız. Hele hele aralardaki Avrupa şampiyonalarında Mirsad Türkcan Mehmet Okur Hidayet Türkoğlu üçgenindeki ego savaşı Mehmet Okur'un milli takıma veda etmesiyle sonuçlandığı günler dün gibi aklınızda. 2010 ise ev sahibi avantajı ve fikstürün de adeta arkadan itelemesiyle tarihimizin kağıt üstünde en başarılı turnuvası olarak tarihe geçmişti ancak Hidayet'in önünü çektiği "Maddi Manevi" muhabbetleri sonrası ortaya çıkan dedikodular, mide bulandırıcılığı ile kaldı. Başarı da gölgelenmiş oldu. Son yılların en yetenekli ve en üst düzey jenerasyonu 2006'daki yürekleri ile tarihteki yerini aldı.

Amacım öncelikle eleştiri değil ama eleştirinin de dibine vuracağım sanırım. İlk olarak biraz gerçekçi bakmak gerektiğini düşünüyorum. En yakınları hatırlatacak olursak, 2011'de Litvanya'da, 2013'te Slovenya'da dökülen milli takımı görmek isteyen varsa beri gelsin. 2011'in maç sonrası ekran yüzü olarak tescillenen Oğuz Savaş'ın günah keçisi olarak toplumun önüne atıldığı günleri unutmadık. Çocuk iyi niyetinden her yenilgiyi sonrası çıktı güzel güzel derdini anlatmaya çalıştı. Bugün o Oğuz Savaş yine milli takımda. Süresinin kısıtlı olacağını bile bile her turnuvaya katılıyor, emeğini mücadelesini ortaya koyuyor ve yine koyacağından şüphemiz yok. Ancak kimsenin küstürülmediği, emeğin önemsendiği, mücadelenin ortaya konduğu, birlik olunduğu, yenilsek de son ana kadar mücadele ettik diyebileceğimiz takım görmek istiyoruz sahada. Rüzgarın itelemesiyle, rakibin yediği veya atacağı sayıyla, herkesin ekrana çıkabileceği bir anlayışla, elini, ayağını, kolunu, bacağını düşünmeden bütün bedenini ortaya atan 1. dakikada dışarı çıkan top için tribünlere uçabilen bir takım görmek istiyoruz. "Ahmet olsaydı Mehmet çağırılsaydı" gibi muhabbetlerin bir kenara bırakıldığı bir turnuvaya yaşamak istiyoruz ve yaşamalıyız. Toplum olarak kahramanlara ihtiyaç duymak en önemli hastalığımızdır ve kaybedişimiz de hep bundandır. Takım sporlarının hüviyeti adında zaten yazar. Hoca geçenlerde yaptığı bir açıklamada "takımda bulunan oyuncuların tamamı kulüplerinde 1. opsiyon değil" derken fotoğrafı net bir şekilde çekti ve takım olma vurgusu yaptı. Hoca'yı seversiniz sevmezsiniz. Oyucuları da seversiniz sevmezsiniz. Ay yıldızlı forma birlik beraberlik yeridir. Kahramanını kendi içinden çıkarır. Öbür türlü 2011 ve 2013'te olduğu gibi fal atıp Hido'nun iyi oynayacağı günü bekler gibi azapla geçer bu turnuva da.



Bu güne kadar her turnuvada takım, oyuncu,oyun, sistem değerlendirmesi yaptık. Bugün birlik beraberlik mesajı yayınlayıp ulusa sesleneyim istedim. Çünkü doğru olan bu. Hoca'yı, tercihlerini, sistemi sonradan değerlendiririz. Mücadelesiyle, takım ruhuyla, taraftarıyla, bütünlüğüyle güzel bir turnuva olur umarım. Yüreğini ortaya koyacaklarına olan inancımız tamdır. İçi boşalan 12 Dev Adam dolaylamasını tekrar doldurmaları veya Çak bir üçlük potaya şarkısıyla devam etmeleri dileğiyle. Basketbolseverlerin bayramı, Türk milletinin de zafer bayramı kutlu olsun!

Gazamız Mübarek Olsun


Şampiyonlar Liginde kuralar çekildi gruplar belli oldu ve Galatasaray, Arsenal, Borussia Dortmund ve Anderlecht'in olduğu grupta yer aldı. Kağıt üzerinde zor grup olarak gözükse de Beşiktaş karşısında izlediğimiz Arsenal ile Almanya'da iç sahada oynarmışçasına oynayacağımız Dortmund maçlarından oldukça ümitliyim. Anderlecht de "çantada keklik" olur yeter ki Galatasaray gibi oynayalım... İşte maç fikstürü:

16 Eylül 2014 Salı Galatasaray - Anderlecht
1 Ekim 2014 Çarşamba Arsenal - Galatasaray
22 Ekim 2014 Çarşamba Galatasaray - Borussia Dortmund
4 Kasım 2014 Salı Borussia Dortmund - Galatasaray
26 Kasım 2014 Çarşamba Anderlecht - Galatasaray
9 Aralık 2014 Salı Galatasaray - Arsenal

28 Ağustos 2014 Perşembe

6 Küçüktür 1


"6 küçüktür 1'den çünkü önemli olan paradır, futbol değil."

6-1 Celtic'i elemeleri sonrası cezalı oyuncu oynattıkları için UEFA tarafından yenik ilan edilen Legia Varşova taraftarı

Bir Futbol Hikayesi


Aslında Şampiyonlar Ligi play off maçlarının belki de en kıyıda köşede kalan maçıydı Ludogorets Razgrad-Steaua Bükreş. Eski güçlerinden uzak Bulgar ve Rumen şampiyonlarının birbiriyle mücadelesini sadece Balkan futboluna meraklılar ilgiyle takip ederken, maç sonunda ise ortaya futbol filmlerine taş çıkartacak bir hikaye yazılıyordu. Bir hafta evvel Romanya'da oynanan maç Steaua'lı Chipciu'nun 88. dakikada attığı golle 1-0  sona erken, Ludogorets kalecisi Stoyanov, Chipchiu'nun penaltı atışını kurtarıyor ve takımının ikinci maç için bir nebze de olsa şans oranını arttırıyordu. Razgrad kentindeki stadlarının Şampiyonlar Ligi maçı yapılacak kriterleri karşılamadığı için Sofya'da maç yapmak zorunda kalan Ludogorets'in karşısındaki Steaua deplasmanda yalnızları oynamıyor, Romanya'dan gelen taraftarıyla birlikte kardeş kulüp CSKA Sofya'nın taraftarı da onların yanında yer alıyordu. İlk karşılaşmada olduğu gibi denk güçlerin mücadelesi şeklinde geçen oyun sona erdi erecekken "filmin" de heyecanlı anları başlıyordu aslında. Dakikalar 90'ı gösterirken Ludogorets'in kullandığı korner atışında Steaua ceza sahası dışına gelen topu Wanderson bekletmeden kaleye yolluyor ve maç uzatmalara gidiyordu. Uzatma dakikalarında gol çıkmayıp, iki takım da artık penaltıları beklerken, Ludogorets defansı arkasına atılan topta kaleci Stoyanov rakibini ceza sahası dışında düşürüyor ve 119. dakikada kırmızı kart görüyordu. Üç oyuncu değişikliğini kullanan Bulgar takımın hocası Georgi Dermendziev kaleci formasını Rumen stoper Cosmin Moti'ye veriyor ve takımın kaderi bir defans oyuncusunun "emanet" eldivenlerine kalıyordu. İşin daha da ilginç yanı, ilk penaltıyı Moti atıyor,Steaua kalecisi Ariauskis'i mağlup ederken, kaleye geçip penaltı kurtarma vazifesine girişiyordu. İlk penaltıda köşeye tutsa da topu çıkaramıyor stoperden devşirme kaleci ama ikinci penaltılarda Ludogorets'in son dakika golünü atan Wanderson başarısız olup, ev sahibi taraftar elenme endişesi yaşarken, Moti Pirvilescu'nun penaltısını kurtarıp, skorun değişmesine izin vermiyordu. Peşi sıra gelen penaltılarda gol kaçıran olmazken, 7 atışlarda Ludogorets gol yapıp, Cornel Rapa'nın penaltısını kurtaran Cosmin Moti takımını Şampiyonlar Liginde gruplara çıkarırken, Bulgaristan'da gecenin kahramanı oluyordu. Hikayenin daha da ilginç tarafı, Moti'nin Steaua Bükreş'in ezeli rakibi Dinamo Bükreş'in eski oyuncusu olması ve Bulgar Ludogorets'in galibiyeti CSKA'lıları üzerken, Rumen takımı olan Steaua Bükreş'in elenmesi başka bir Rumen takımı olan Dinamo Bükreş taraftarını sevindiriyordu... Futbol işte, hayata fena halde benzer ve içinde bir çok hikayeler barındırır...

27 Ağustos 2014 Çarşamba

Yüzsüzdür İnsanoğlu




Yüzsüzdür insanoğlu kimse bilmez fendini, 
Kime iyilik yaptıysan ondan koru kendini.
 M.Akif ERSOY





Galatasaray:0(2)-0(3):Fenerbahçe


Futbola kana kana doyduğumuz Dünya Kupası maçları sonrası "yerele" dönüp, sezonu Galatasaray-Fenerbahçe derbisiyle açmak fikri çok cazip görünse de dün gece seyrettiğimiz maçtan sonra "keşke bu maç oynanmasaydı" diyesi geliyor insanın zira hafızalarda kalacak hiç bir şey izlemedi futbol insanları: ne doğru dürüst bir Süper Kupa seramonisi, ne maç oynanacak kaliteli bir stat, ne sahada bir mücadele, ne çekişme, ne itiş ne kakış. Hakkını yemeyelim, Volkan penaltı atışları sırasında bu sönük oyuna "derbi havası" katmak için Melo'ya uçar tekme salladıysa da hakem Mustafa Kamil Abitoğlu maça çıkarken aklına soktuğu "etliye sütlüye karışmadan, "idareten" bir maç yöneteyim" anlayışından kırmızı kartına kıyamayıp, tekme atan Volkan ve mağdur Melo'ya sarıları paylaştırınca,"bi kırmızı kart" bile çıkmadan golsüz pozisyonsuz, penaltıların bile zor gol olduğu bir "Süper" kupa maçı tarih sayfalarında yerini aldı.


Mancini sonrası Prandelli ile yeni bir hava yaratılmasını beklerken, takım aksine daha da geriye gitmiş durumda. Oyunun başında göstermelik bir 5-6 dakikalık baskı dışında topçuların derbi havasına dahi girmemiş oldukları gözükürken, sanki hepsi güneşlendikleri plajlardan toplanmış birbirini hayatlarında hiç görmemiş futbolculara "zorla maç yaptırılmış" havasında "iki pası" birbirlerine atmaktan aciz haldeydiler Galatasaraylılar. Pas demişken, bu işi en iyi yapacak olanlardan Prandelli'nin "Pirlo"su Selçuk, geçen yıl başlatmış olduğu "dibe dalış" macerasını bu sene de devam ettiriyor maalesef. Kaptanlık pazu bandının takılması bile Selçuk'u motive edememiş, sahada dolaştı durdu, pas atamadı, o serbest vuruşlardan kale köşesinde örümceği avlayan halinden penaltıda kaleyi isabet ettiremeyen oyuncuya dönüşü oldukça dramatik. Psikolojisi ve hal tavırları "ben penaltıyı atamayacağım" diye bas bas bağırırken, Selçuk'u o kritik yerde görev vermek de Prandelli'nin ayrı bir "başarısı!" olsa gerek. Bir derbi maçında Galatasaray kaptanının bu hallerini görünce insan Sabri'nin günahı neydi diye sormadan edemiyor. Sabri'nin oyuna katkısı, yeteneği, oyun sezgisi, fiziki gücü bunları tartışabiliriz ama dün gece olduğu gibi "ruhsuz" maçlarda özellikle sonradan oyuna dahil olarak takım arkadaşlarını daldıkları "kış uykusundan" uyandırma becerisini kim yadsıyabilir ki? Selçuk İnan'dan söz açılmışken, ufukta gözüken bir tehlikeden daha bahsedelim, geçen sene başlayan "illaki Burak'a pas atacağım" saplantısı bu sene de devam ederken, bir de Olcan'ın gelmesi Selçuk için alternatifleri arttırırken, diğer topçularda ise "pas alamama" endişesini iki katına çıkardı.


Hakan Şükür sürekli söyler "Kötü oynayabilirsiniz ama kötü koşamazsınız". Tribündeki taraftar da biliyor futbolcuların "makine" olmadıklarını, her maç aynı üst düzey performans gösteremeyeceklerini lakin sarı-kırmızılı formayı sırtında taşıyanlardan tek beklentileri mücadele etmek, elleri belinde dolaşmak değil. Sen savaşırsın da, kaybedersin, mühim değil ama savaş... Derbide savaşmayı dahi unutmuştu bizimkiler ki bırakalım savaşmayı, mücadele etmeyi, centilmenlik hapının dozunu da fazla kaçırmışlardı. Rakip takımda Emre, Caner, Emenike el kol hareketleriyle hakemi ve Galatasaray'lı topçuları "azarlar", tehdit ederken, sarı-kırmızılı "beyefendiler" maç içinde rakibin başını okşamak ve tatlı tatlı sırıtmakla meşgul haldeydiler. Her münakaşada hep yardıma Melo koşarken, Volkan'ın Melo'ya "arkadan" saldırısına pek de kayıtsız kaldı takım arkadaşları, ilginçtir. Takım olmak mı? Prandelli'ye acil çözmesi gereken bir sorun işte...

Memleket futbolunda bir Volkan vakası var ve her geçen gün azıtıyor maalesef. Şimdi "yumurta mı tavuktan, tavuk mu yumurtadan" sorusu gibi "taraftar mı Volkan'ı, Volkan mı taraftarı tahrik ediyor" gibi "kimin başlattığı" tartışmalarına en iyi cevap Muslera'da. Maç içinde Volkan'a atılan yabancı maddelerden sonra tahrik olan Fenerbahçe taraftarı da Muslera'ya meşale, su, maytap attı bir gazla ama onlara cevap vermeyen Uruguay'lı kaleciyi de maç sonu alkışladı sarı-lacivertliler. Oysa Volkan Trabzon'da olsun, Manisa'da olsun, TT Arena'da olsun hep tepki çekiyor. "Gerilimle beslendiğine " de inanıyorum artık, özellikle kazanılan bir maçtan sonra verdiği "Belediye sokak köpeklerini zehirlemeli" demecinden sonra. Fatih Terim'e de görev düşüyor bu konuda, ulusal takım kalecisinin bu "anormal" ve antipatik halleri insanları milli takımdan soğutuyor, "Bu adamın olduğu takımı mı destekleyeceğim" sözlerini artık yüksek sesle dillendirildiğini görüyoruz, sonra da "milli maçlara neden taraftar gelmiyor"...




Stat: Manisa 19 Mayıs
Hakemler: Mustafa Kamil Abitoğlu, Serkan Ok (Dk. 73 Ali Palabıyık), Aleks Taşçıoğlu
Fenerbahçe: Volkan Demirel, Gökhan Gönül, Bekir İrtegün, Alves (Dk. 82 Kadlec), Caner Erkin, Kuyt, Meireles, Emre Belözoğlu (Dk. 88 Alper Potuk), Mehmet Topal, Sow (Dk. 116 Mehmet Topuz), Emenike
Galatasaray: Muslera, Veysel Sarı, Semih Kaya, Chedjou, Telles (Dk. 104 Hakan Balta), Selçuk İnan, Melo, Olcan Adın, Sneijder (Dk. 60 Bruma), Yasin Öztekin (Dk. 60 Yekta Kurtuluş), Burak Yılmaz
Sarı kartlar: Dk. 31 Emre Belözoğlu, Dk. 35 Alves, Dk. 58 Emenike, Dk. 90+1 Kuyt, Volkan Demirel (penaltı atışları sırasında) (Fenerbahçe), Dk. 29 Selçuk İnan, Dk. 58 Veysel Sarı, Dk. 68 Burak Yılmaz, Dk. 92 Telles, Melo (penaltı atışları sırasında) (Galatasaray)

***Line ultras/Movement Canlı Maç Anlatımı***

19:50 ultrasMovement Takımımızın Fenerbahçe karşısındaki ilk on biri belli oldu: Muslera-Veysel Sarı, Chedjou, Semih Kaya, Telles-Felipe Melo, Selçuk İnan-Olcan, Sneijder, Yasin Öztekin-Burak Yılmaz
19:50 ultrasMovement Yedekler ise: Sinan Bolat, Hakan Balta, Furkan Özçal, Bruma, Yekta Kurtuluş, Amrabat, Umut Bulut
19:53 ultrasMovement Rakibimiz Fenerbahçe'nin ilk on biri:Volkan, Gökhan, Bekir, Alves, Caner, Mehmet Topal, Emre, Meireles, Kuyt, Sow, ve Emenike
19:55 ultrasMovement Taraftarımız tribünlere hala akın ediyor, dışarda sadece iki kapıdan yapılan girişlerde içeri girmeyi bekleyen Galatasaraylılar var.
20:00 ultrasMovement Yeni transferimiz Yasin Öztekin bu gece ilk onbirde. Peki kimdir Yasin, tanıyalım oyuncumuzu: http://ultrasmovement.blogspot.com.tr/2014/08/yasin-oztekin.html
20:04 ultrasMovement Prandelli: "Soma için buradayız, pozitif bir futbol oynayıp maç sonunda kupayı kazanmak istiyoruz. İlk resmi maçımda derbi olması da beni ayrı bir heyecanlandırıyor ve bu maça hazırız."
20:29 ultrasMovement Kalecimiz Muslera bu sezon 1 numaralı formayla çıkacak maçlara. Yeni numarasının kendisine ve takımımıza uğurlar getirmesini diliyoruz.
20:36 ultrasMovement Maça takımımızın vuruşuyla başlanılacak. Başarılar Galatasarayımız....
20:45 ultrasMovement Dakika 7> Takımımız rakibe baskı ile başlarken, 7 dakikada Yasin'in uzaktan sutunu Volkan yatarak çıkardı...
20:53 ultrasMovement Dakika 15> Oyunda ilk çeyrek saat geride kalırken, iki takım da ufak ufak birbirlerini yoklarken, set hücümlarıyla rakip kaleye gelmeye çalışıyorlar.
21:00 ultrasMovement Dakika 22> Yasin'in şutu dışında iki kalede de tehlikeli atak görülmezken, şu an hakem su molası verdi...
21:06 ultrasMovement Dakika 28> Emre'nin yakarışları sonrası hakem Selçuk'a sarı kart gösterdi.
21:08 ultrasMovement Dakika 31> Burak'ı düşüren Emre Belezoğlu sarı kart gördü
21:12 ultrasMovement Dakika 33 >Kontra atağa çıkan Burak'ı düşüren Alves sarı kart gördü.
21:13 ultrasMovement Dakika 34> Taraftarımız tribünlerde meşaleler yakarken, Olcan'ın ceza sahası dışından vuruşu az farkla auta gitti, gole oldukça yaklaşmıştı takımımız.
21:18 ultrasMovement Dakika 40> Kornerden gelen ortada Mehmet Topal'ın vuruşu Muslera'da kaldı.
21:19 ultrasMovement Dakika 41> Fenerbahçenin sol kanattan atağında Sow'un vuruşu Muslera'da kaldı.
21:25 ultrasMovement İlk yarı sona erdi: Galatasaray:0-0:Fenerbahçe
21:43 ultrasMovement İkinci yarı Fenerbahçe'nin vuruşuyla başlanacak. İki takımda oyuncu değişikliği yok.
21:50 ultrasMovement Dakika 48> Veysel sağ kanattan mükemmel hareketlerle ceza sahasına girdi, şutu auta çıktı.
21:51 ultrasMovement Dakika 50> Caner'in ceza sahasından vuruşu auta çıktı.
21:58 ultrasMovement Dakika 57> Emenike ve Veysel Sarı sarı kart gördü.
22:00 ultrasMovement Dakika 58> Yasin ve Sneijder çıkıyor, Yekta ve Bruma oyunda.
22:07 ultrasMovement Dakika 65> Burak'ın ceza sahasına girerken Alves tarafından düşürülmesine hakem devam dedi.
22:08 ultrasMovement Dakika 66> Burak sarı kart gördü.
22:13 ultrasMovement Dakika 70> Yardımcı hakem sakatlandı ve yerine dördüncü hakem geçiyor.
22:19 ultrasMovement Dakika 77> Bekir'in ceza sahası dışından vuruşunda Muslera topu kornere çeldi.
22:22 ultrasMovement Dakika 80> Fenerbahçe'de Alves çıkıyor Kadlec oyunda
22:26 ultrasMovement Dakika 84> Olcan'ın pasıyla ceza sahası ön çizgisinde buluşan Bruma'nın vuruşu az farkla auta gitti.
22:27 ultrasMovement Dakika 86> Defansımızın hatasında topla buluşan Emenike'nin vuruşunu Muslera çıkardı.
22:28 ultrasMovement Dakika 87> Emre çıkıyor Alper oyunda
22:31 ultrasMovement Dakika 89> Kuyt sarı kart gördü.
22:36 ultrasMovement Karşılaşma 0-0 sonuçlandı ve maç uzatmalara gidiyor.
22:43 ultrasMovement Karşılaşmada ilk uzatma devresi başladı. Haydi Galatasaray...
22:45 ultrasMovement Dakika 91> Telles sarı kart gördü, sebebini sadece yardımcı hakem biliyor?!
22:54 ultrasMovement Dakika 100> Olcan'ın pasında ceza sahasında Burak'ın vurusu yan ağlarda kaldı.
22:56 ultrasMovement Dakika 102> Telles çıkıyor Hakan Balta oyunda
22:58 ultrasMovement İlk uzatma devresi bitiyor: Galatasaray:0-0:Fenerbahçe
23:00 ultrasMovement İkinci uzatma devresi takımızın vuruşuyla başladı... Son 15 dakika. Saldır Galatasaray...
23:10 ultrasMovement Dakika 115> Sow çıkıyor Mehmet Topuz oyunda.
23:15 ultrasMovement Karşılaşma sona erdi. Süper kupayı müzesine götürecek takım penaltılar sonrası belli olacak...
23:22 ultrasMovement Olcan vurdu ve gooooool : Galatasaray:1-0:Fenerbahçe
23:23 ultrasMovement Kuyt vurdu ve gol: Galatasaray:1-1:Fenerbahçe
23:24 ultrasMovement Selçuk vurdu ve top dışarda: Galatasaray:1-1:Fenerbahçe
23:25 ultrasMovement Caner vurdu Muslera çıkarttı Galatasaray:1-1:Fenerbahçe
23:26 ultrasMovement Melo vurdu ve top dışarda. Galatasaray:1-1:Fenerbahçe
23:27 ultrasMovement Mehmet Topuz vurdu Muslera kurtardı. Galatasaray:1-Fenerbahçe:1
23:29 ultrasMovement Yekta vurdu Volkan kurtardı. Galatasaray:1-1:Fenerbahçe
23:30 ultrasMovement Meireless vurdu ve gol:Galatasaray:1-2:Fenerbahçe
23:31 ultrasMovement Burak vurdu ve goool: Galatasaray:2-2:Fenerbahçe
23:32 ultrasMovement Kadlec vurdu ve gol:Galatasaray:2-3:Fenerbahçe
23:39 ultrasMovement Takımımıza önümüzdeki maçlarda başarılar diliyoruz...

15 Ağustos 2014 Cuma

Yazıklar Olsun

Türk futbolunun en naif, en centilmen, en dostane adamlarından biri hayatını kaybedince, Galatasaray, Fenerbahçe, Beşiktaş, Buraspor televizyonlarını yayınlarını kesip Süleyman Seba özel programları yaparken, futbol kulüpleri gerek web sayfalarında gerekse twitter hesaplarında "baş sağlığı" mesajları yayınlarken, sadece futbol ve spor çevrelerinden değil, siyaset, ekonomik ve eğitim dünyasından bir çok sima taziyelerini belirtirken, memleketin spor gazetelerinden biri işte böyle bir manşetle güne merhaba dedi maalesef... Onlar için günün önemi Ersun Yanal'ın idmana getirdiği kadınlarmış demek, magazin, sansasyon, dedikodu daha ilgilerini çekmiş, memleketin fair-play sembolü Süleyman Seba'yı kaybetmemiz ikinci planda kalmış... Yazıklar olsun...

13 Ağustos 2014 Çarşamba

Başımız Sağ Olsun


Adam gibi adam... Başkan gibi başkan...
Mekanı cennet olsun...
Türk spor dünyasının başı sağ olsun...

Steaua Bükreş Sofya'da Yalnız Olmayacak


27 Ağustos günü Şampiyonlar Ligi Play Off rövanş maçında Sofya'daki ulusal "Vasil Levski" stadında Bulgaristan'ın Ludogorets Razgrad takımına konuk olacak olan Romanya'nın köklü Steaua Bükreş ekibi deplasmanda yalnız kalmayacak. Tuna'nın diğer ucundan takımlarını desteklemek için deplase olacak taraftarlara esas destek tribünde "kardeş" oldukları CSKA Sofya taraftarından gelecek. İki tribün grup liderlerinin bir araya gelip konuşması neticesinde deplasman tribününde 7 bine yakın taraftarın olöası bekleniyor. Yeşil-beyazlı Ludogorets ekibi sahasının UEFA normlarını karşılamaması nedeniyle kendi evinde değil de Sofya'da oynamakta maçlarını ve onların da taraftarı başkente otobüslerle gelecek. Kısaca sahada mücadele edecek iki takım da deplasmanda oynarken, ev sahibi CSKA olacak ve kırmızı-beyazlılar "Ülke puanı da neymiş, yaşasın kardeşlik" diyerek o gün Bulgar takımı için değil Steaua için bağıracak.

8 Ağustos 2014 Cuma

Yasin Öztekin


"Acı vatandır Almanya" ama memlekette tarla çorak, toprak taş ve kurak olunca, bir de "öncü" gidenlerden gelen mektuplardaki resimlerde fabrikalarda tulum giyen "hemşoların" yüzleri gülümser bakınca, dede Öztekin göçer Dortmund'a. İş bulur, yer bulur, çalışma iznini kapar, çat pat Almanca'yı da geliştirince hem çocuklarına da bir iş kapısı hem de kendine destek olsun diye memlekette bıraktığı evlatlarını da çağırır yanına. Artık Kırşehirli Öztekin sülalesi burunlarında sıla hasreti gurbette yaşamlarını idame ettirmek çabasındadırlar ki iki erkek çocuktan sonra  karlı bir 19 Mart 1987 kış günü Yasin dünyaya gözlerini açar. Yeni "ufaklık" ailenin ilgi odağı olur, herkes etrafındadır, abileri ona çeşitli oyunlar kurarlar da Yasin'in gözü babasının abilerine aldığı renkli toplardadır, emekler top peşinde, yürür top peşinde. O kadar sever ki toplarla oynamayı, bir tek Tom ve Jerry'i seyretmek için koşturmacalarına ara verir de yanı başında sadık bir dosta el uzatmış gibi topunu tutar bir eliyle de. Çoğu annenin aksine anacığı da Jerry gibi yerinde duramayan bu kıvrak çocuğunun futbol sevgisine destek olur abilerine olduğu gibi de Yasin yaşıtlarına göre biraz zayıf ve çelimsiz kalınca beslenmesini teşvik için  "Yemezsen altına bez bağlayıp yollarım seni futbola" diye takılmadan edemez bizim ufaklığa. Yabancı da değildir ilk futbol hocası, abileri gibi ona da futbolun temelini öğreten amatör Alemannia Scharnhorst kulübünün hocası babasıdır, idmanlara gidiş gelişlerde konu hep futboldur, akşam evde aile televizyon başına maç izlemeye kurulduğunda da baba teorik bilgilerini aktarır çocuklarına, deyim yerindeyse futbolla yatar futbolla kalkarlar. 4 yaşında amatör futbola başlayan Yasin, çıktığı maçlarda kıvraklığı ve top hakimiyetiyle dikkatleri çekince, 8 yaşında Borussia Dortmund alt yapısına geçer. Sadece Yasin değil, abilerini de ister sarı-siyahlı kulübün alt yapı hocaları da hayat acımasızdır bazen, seçimler de zor ve zalimdir, babalarının beyninde tümor çıkıp, çalışamaz olunca, hem aileyi geçindirmek hem de ameliyat masraflarını karşılamak için büyükler çok sevdikleri futbola veda ederler ve küçük kardeşi yollarlar idmanlara. Artık Öztekin ailesinin tek umududur Yasin, o da bunun bilincinde çalışır, antrenman kaçırmaz, topla ve özellikle topsuz oyunu öğrenir ve alt yapıda her sene kendini daha da geliştirirken, babasına verdiği "Bir gün Dortmund'la profesyonel sözleşme imzalayacağım ve ilk paramla size araba alacağım" sözü onu yorulup, pes edecekken daha da kamçılar. Kendisi gibi bir başka gurbetçi olan Nuri Şahin'le de tanışması o yıllardadır Yasin'in, iki Türk çocuğu aynı takımlarda top koşturur,saha içinde iyi anlaşır, idman sonrası birlikte takılır, kader arkadaşlığı yaparlar. Yasin'in tersine Nuri biraz daha girişkendir, Almancası da iyi olunca, Almanlarla da arkadaşlık kurar kolayca ama Yasin'in aksanından 10 metreden Türk olduğu anlaşılınca, özgüveni kaybolur, konuşmaz ve "Ben sahada konuşurum" diye avutur kendisini. "Birilerinin kısmetsizliği, başkalarının şansıdır" denir ya, Borussia Dortmund takımının çok sakat verdiği ve çift kale maç yapacak kadrosunun olmadığı bir dönemde Jürgen Kloop, genç Yasin'i A takım idmanına çağırır, "fasülyeden" oynasındır amacı hocanın ama Yasin idmanın yıldızı olur o gün ve başlar ara ara büyüklerle idmanlarda boy göstermeye. Faydasını da görür bu antrenmanların ve  A2 takımıyla ondan fazla gol atarken, yaptığı asistlerle de takımın en önemli parçası oluverir. "O dönem sol açık oynuyordum ve saha içinde daha rahat hareket edebiliyordum" diyen Yasin'in bu performansı dikkatlerden kaçmaz ve Jürgen Kloop kendisine Almanya Kupasında Werder Bremen karşısında son 10 dakika şans verir. Yıllardır özlemini çektiği formayla ilk tanışmayı unutamaz Yasin Öztekin ama maç skorunu da hatırlamak istemez, 2-1 mağlup olmuşlardır o gün. Ve hafta sonu, Dortmund'un rakibi Bayer Leverkusen'dir, oğulları belki maçta yer alır diye Öztekin ailesi de artık tribünlerdedir, öyle de olur, son yirmi dakikada Nuri çıkar Yasin oyuna girer. Heyecanı yüzünden okunmaktadır Türk topçunun, çok şeyler yapmak ister ama koşamaz, pas atamaz, o çok sevdiği meşin yuvarlak bile ona yabancı gelir, ayağında durmaz, kayar gider. Kolay değildir tabii, bin kişiye oynanan PAF takımı maçlarından 80 bin kişinin önüne çıkmak. Profesyonel futbol hata kaldırmaz, sonraki haftalarda takıma giremez genç topçu ama yine de Dortmund onunla profesyonel sözleşme imzalar ve Yasin aldığı ilk transfer parasıyla babasına verdiği sözü tutar: pırıl pırıl bir arabayı evlerinin önüne park eder.
Sezon öncesi hazırlık maçlarında sahadadır Yasin, Real Madrid'e karşı, Udinese'ye karşı forma giyer, iyi de oynar, sağ bek, sağ açık, sol açık hocası ne görev verirse yapar da lig başladığında yine kulübeden başını çıkaramaz, alt yapıdan hocaları "Hayırdır! Senden daha yeteneksizler takımda sen neden yoksun" diye sordukça o da soluğu Jürgen Kloop'un ofisinde alır ama cevap hep "Daha vakti var" dır. O vakit bir türlü gelmez, kendini idmanlara verir Yasin, aşırı hırslı çalışır, çift idman, fitness ve de oynamamanın baskısı da üstüne binince vücut gerilir ve "stres kırığı" sakatlığı yaşar. Yine de oynamak ister Türk topçu, Almanlara kendini ispat etmektir arzusu ama doktorlar izin vermez, iyileştiğinde de Dortmund-II takımına yollanınca  Yasin "Almanya'nın ikinci liginde mücadele edeceğime vatanıma döner, Süper Ligde oynarım" der ve Türkiye biletini alır.


"Hayatımın en doğru kararıydı" dediği Gençlerbirliği'ne transferinde de yine Dortmund yıllarından tanıdığı Ralf Zumdick baş rol oynar. Alman teknik adam Borussia Dortmund'da çalıştığı dönemlerden bildiği Yasin Öztekin'in transfer edilmesini ister başkan İlhan Cavcav'dan ve 1.5 senelik bir sözleşme yaparlar gurbetçi oyuncuyla. Ayağının tozuyla çıktığı Bucaspor kupa maçında bir gol, sonrasındaki Yeni Malatyaspor maçında da 2 gol atan Yasin birden Ankara'da gündem olur, takım kaptanı Cem Can yakıştırır lakabı "Cristiano Ronaldo, yok yok kısaca Crissi". Alkaralar yeni transferleriyle gurur duyarken, başkentin çapkın kızları da tanışma hesapları yaparlar yakışıklı gurbetçiyle ama parmağındaki alyansı görenin hayalleri suya düşer. Eşin Mücella'ya da düşkündür Yasin ki babasının öğüdüdür "Futbolcuysan özel yaşantına dikkat edeceksin, ailenle vakit geçireceksin".  Almanya'da aksanından dolayı kendisini yabancı hisseden Yasin, Ankara'da da "Alamancıdır" artık. Tuhaf gelir bazı şeyler, yemekte kola içilir, idmana geç kalınca "trafik vardı" bahanesi uydurulur, idman sonrası eşyalar saha ortasına bırakılır gidilir... Yarım sezon uyum sorunu da yaşayan Yasin'in esas çıkışı 2011-2012 sezonunda olacaktır, tabi bunda Hollanda ekolünden gelen Fuat Çapa'nın da etkisi yadsınamaz. Sol açıkta ve zaman zaman forvet arkasında oynadığı 33 maçta 6 gol 6 asistle istatistiklere adını yazdıran genç topçu, Hurşit Meriç'le birlikte kanatlardan  yaptıkları bindirmeler, göze hoş gelen çalımları ve uzaktan attığı şutlarla İstanbul takımlarının da transfer döneminde gözdesi oluverir. "Galatasaray'a gidecek, Beşiktaş Yasin'i bitirdi" diye yaza dursun İstanbul basını, Yasin Öztekin Trabzonspor ile 4 senelik sözleşme imzalar bile.


Şenol Güneş yönetiminde sezona başlayan Trabzonspor'da Yasin ilk haftalarda sürekli ilk onbirlerde şans bulsa da sonraları rotasyon oyuncusu konumuna düşer. Sol açıkta oynamak ister, forvet arkası görev verilir, hocasına "O bölgede topla buluşamıyorum, ben topla var olan adamım, beni sol kanada ver" diye yakarsa da istediği olmaz ve performansı gün be gün dip yaparken, sakatlıklar da yakasını bırakmaz gurbetçi topçunun. Kulüpte de işler iyi gitmez, topçuların transfer taksitleri ödenmez, sahada başarılı sonuçlar alınmaz, Şenol Güneş istifa eder, Tolunay Kafkas göreve gelir ve kadro dışı kalır Yasin. Büyük ümitlerle geldiği Trabzon'a artık küsmüştür genç topçu ve sezon sonu takımdan ayrılmak istediğini bildirir. Yeni durak eski tanıdığın takımı Kayseri Erciyespor olacaktır.


Gençlerbirliği'nin sözleşme yenilemediği Fuat Çapa'yı havada kapan Kayseri'nin mavi-siyahlıları, hocalarına da transferde "istediğini al" demişlerdir. Başarılı çalıştırıcı da eski kulübünden tanıdığı ve güvendiği Azofeifa, Cem Can, Vlemincxx ve Yasin'i takıma kazandırırken, Yasin Öztekin tekrar sol açıkta dilediğince top koşturmanın mutluluğunu yaşayacaktır. "Sol açıkta oynamak ve bolca çalım atmak benim en büyük zevkim" diyen Yasin'in topla oynama merakı bazen başına bela açar, Kayseri'de başarılı bir maç sergiledikleri Fenerbahçe karşılaşmasının son dakikalarında takımı gole giderken, kaptırdığı top konuk ekip için galibiyet golü olacaktır. Fuat hoca topçularına ne kadar güvense de onlar beklediği performansı sergileyemeyince hocanın görevine son verilir ve ligimizin "kaşar" hocalarından Hikmet Karaman Kayseri Erciyesspor'u kurtarmak için görevlendirilir. "Benim babam gibidir" dediği Karaman'la müthiş bir sezon geçiren Yasin, yerel bir gazetenin sezon sonunda verdiği futbol oscarının da sahibi olur, kolay değildir küme düştüğü denilen takımı Süper Ligde tutan en değerli oyunculardan biri olmak. Yasin'in bu çıkışı, yabancı sınırlaması sebebiyle dışarıdan oyuncu getiremeyip, iç piyasaya yönelen İstanbulluların dikkatini çeker ve Prandelli'nin Galatasaray'ına transfer olur. "İnşallah bir gün A Milli takımımızda oynarım, Jürgen Kloop da Almanya'nın başında olur da orada hesaplaşırız" diye Borussia Dortmund hocası Kloop'a sitemini dile getiren Yasin için o "hesaplaşma" fırsatı beklediğinden daha erken gelecek gibi, zira eksik olduğu gol vuruşlarında daha soğukkanlı davranma ve takım savunmasını yapabilme yetilerini geliştir Galatasaray'da ve takıma katkı sağlarsa belki kader onu Şampiyonlar Liginde Signal Iguna Park'ta 80 bin kişinin karşısına çıkarır ve Leverkusen maçında yapamadıklarını sarı-siyahlılara karşı Galatasaray formasıyla gerçekleştirir... Neden olmasın?

7 Ağustos 2014 Perşembe

Topun Başında Hami

Bir zamanlar Hami vardı...
Topun başına geçti mi, rakibin tüm oyunculara baraja geçerdi...
İşte Trabzonspor-Beşiktaş maçından bir an...
İşte 10 oyuncu barajda ve kaleci de onların arkasında...


Sevdasının Peşinde Koşanlar

e-bilet de neymiş?
İllaki koltuk ya da tribün mü lazım...
Dağ tepe fark etmez...
Sevdasının peşinde herkes...
işte sana ultras/Movement...

5 Ağustos 2014 Salı

Hey Gidi Ronaldo


Şişmansın ve Öyle Kalacaksın! dedik, Ronaldo'nun durdurulamaz "göt-göbeğe" karışmasını yazdık 2008 Eylül'de... O sıralar formda kalmaya çaba sarfediyordu Brezilyalı golcü ama bakmış uğraşlar nafile, o da salmış kendini, vermiş beslenmeye, "can boğazdan gelir" demiş, mide beyne hükmetmiş... Ne diyelim, kendisi bilir de bu yolun sonu nereye varacak onu da kendisi düşünün artık...

3 Ağustos 2014 Pazar

Dünya'nın Taraftarı İstanbul'da Buluştu


2-3 Ağustos tarihlerinde Taraftar Hakları Derneği (THD) tarafından Maltepe Türkan Saylan Kültür Merkezi'nde gerçekleştirilen Uluslararası Taraftar Sempozyumu'na katılma şansını elde ettim. 2012 yılında Alsancak Stadı'nın yıkımına karşı çıkmak amacıyla İzmir'de kurulan THD, farklı renklere gönül veren tüm taraftarları bir araya getiren böylesine bir sempozyumu Türkiye'de ilk defa gerçekleştirmiş oldu.

Bremen Mızıkıcaları Perküsyon Grubu'nun açılışını yaptığı sempozyumun ilk gününde meşhur 6222 sayılı kanun ile passoligin ayrıntıları ve sorunları hukuk gözüyle değerlendirilirken, Avrupa'daki taraftar dernekleri temsilcileriyle de kendi ülkelerindeki uygulamalar hakkında bilgi alışverişinde bulunuldu. Her konuda olduğu gibi, bu konuda da gelişmiş ülkeler sorunu ciddi örgütlenmelerle büyük oranda çözmüş durumda. Ülkelerinde taraftar ile kulüp/federasyon arasındaki iletişimi sağlayacak şekilde ulusal taraftar dernekleri kurmuşlar. Örneğin, toplantıya katılan Garreth Cummins, İngiltere'de Football Supporters Federation (Futbol Taraftarları Federasyonu) üyesiydi. Bu federasyon İngiltere ve Galler'deki tüm taraftar gruplarının katılımıyla tamamen demokratik ve mevcut siyasi erkten bağımsız şekilde kurulmuş bir örgüt. Belirli aralıklarla yapılan seçim ile federasyonun başkanı seçiliyor ve bu şekilde ırkçlık, bilet fiyatları, deplasman sıkıntıları, maç izleme koşulları gibi daha birçok konuda taraftarla federasyon ve hatta hükümet arasında köprü kuruyor. Bizim de taraftarı potansiyel suçlu olarak gören tepeden inme 6222 sayılı kanuna, abuk sabuk deplasman yasaklarına ve daha nice uygulamalara karşı sesimizi duyurmamız için atmamız geren ilk adım bu şekilde tek bir güç olmak. Tüm taraftar gruplarının birleşmesiyle kurulacak bir dernek, seçimle başa gelen başkan tarafından temsil edilerek talepleri doğru mercilere iletebilecektir.

Bu tür ulusal taraftar örgütleri, UEFA tarafından resmi olarak tanınan Football Supporters of Europe (Avrupa Futbol Taraftarlar Birliği)'ne üye olarak seslerini Avrupa çapında da duyurma şansını elde edebiliyorlar. FSE'nin CEO'su Daniela Wurb da sempozyuma konuşmacı olarak katıldı ve Avrupa'daki taraftar ağları hakkında bilgi verdi. Özellikle Belçika'da yaşanan bir hadise ile ilgili anlattığı hikaye oldukça ilgimi çekti. Belçika'nın bir kasaba takımının stadında yaşanan senelerce cezai önlemlerle çözülemeyen tribün olaylarının, polis ile taraftar arasında kurulan diyolag neticesinde, aslında orada polisin aşırı oranda varolması nedeniyle çıktığı anlaşılıyor. Önlemler azaltılıyor, tribün liderlerinden istenenler net olarak açıklanıyor ve olaylar duruyor. Bu sayede, devletin o kasabaya yaptığı yıllık 500.000 Euro civarı olan güvenlik harcaması 80.000 Euro'ya düşüyor. İnsanın aklına ister istemez diyalogla aslında çözebileceğimiz konuları sürekli kolluk kuvvetlerinin sayısını artırıp orantısız güçlerle çözmeye çalışmamız ve sonucunda lüzumsuzca harcanan milyonlarca lira geliyor.
 
FSE'ye kişisel olarak da üye olmanız mümkün, hatta Türkiye'den birçok üyesi mevcut fakat ulusal bir örgütlenmeye üye olan ülkeler çok daha ciddi organizasyonlara imza atabiliyorlar. Halihazırda, şu an Avrupa'da futbol ülkesi olarak sayabileceğiniz ülkeler hep ulusal derneklerle temsil ediliyor.

Yine FSE üyesi olan 15 senedir İtalya'da yaşayan Kai Tippmann, sürekli özendiğimiz(!) İtalya'daki e-bilet uygulamasını hakkında ayrıntılı bilgiler paylaştı. "Tassera Del Tifoso" adıyla çıkarılan ve sadece deplasman için şart olan (Türkiye'de passolig iç saha maçları için de şart tutuluyor) passolig benzeri bir kart uygulamaya geçtikten sonra İtalya'da 45.000 olan maç başına seyirci ortalaması 22.000 civarına düşmüş ve uluslararası üne sahip olan Serie A şu an hepimizin bildiği üzere vasat bir lig haline gelmiş. Bizim ligimizin şu anki vasat halini düşündüğümüzde, passoligden sonra nerelere düşebileceğini varın siz tahmin edin.

Sempozyumda ilk gün 70-80 kişilik katılım varken, ikinci gün bu sayının iki katına çıktığını söyleyebilirim. Göztepe, Karşıyaka, Diyarbakırspor, PendiksporAnkaragücü, Gençlerbirliği gibi Anadolu takımlarının taraftarlarının sayısı oldukça fazlaydı. Böyle bir organizasyonun ilk defa yapılması sebebiyle tanıtım konusunda bir takım sıkıntılar yaşandı ama bu bence atılan ilk adım, sonraki seferlerde daha çok katılım olacağına eminim. Türkiye'nin şu anki yapısında imkansız görünse de, bir ihtimal ileriki dönemlerde federasyondan da bir temsilcinin katılımı sağlanabilirse, konuları kendi kendimize konuşmakla kalmayıp karşı tarafla da iştişare yapma şansını elde edebiliriz.
 
Taraftar Hakları Derneği sonuçta bu yolda ciddi bir adım attı, kendilerini tebrik etmek gerekiyor. İleriki dönemlerde tüm taraftarların katılımıyla ulusal çapta bir derneğe dönüşüldüğünde, Türk Futbolu'nda asıl o zaman ciddi anlamda çok şeyin değişeceğini düşünüyorum.

Blog Widget by LinkWithin