25 Şubat 2019 Pazartesi

Balkanlar 2030 Dünya Kupasını İstiyor



Bugün Bulgaristan öncelikle Balkanları, sonra da futbol dünyasını ilgilendiren oldukça önemli bir toplantıya ev sahipliği yaptı. Bulgar Futbol Federasyonu, Boyona Ulusal Futbol Merkezinde Bulgaristan, Romanya, Yunanistan ve Sırbistan Futbol Federasyonları ile Spor Bakanlığından yetkilileri 2030 Dünya Kupası ve 2028 Avrupa Futbol Şampiyonasına ortak ev sahipliği yapılması konularında fikir alışverişinde bulunmak ve her bir ülkenin yapacaklarını görüşmek için bir araya getirdi. Dört ülkenin bakanlarının toplantı sonrası 2030 Dünya Kupası ve 2028 Avrupa Futbol Şampiyonasına ev sahibi olmak için FIFA ve UEFA'ya başvuru yapacak ve süreçleri yakından takip edecek ortak komiteyi oluşturması bekleniyor.
Bulgaristan Spor Bakanı Krasen Kralev'in bu iki turnuvadan birini Balkanlara getirmeye oldukça ümitli baktığı ve 2018 Dünya Kupasına ev sahipliği yapan  Rusya'yı da örnek göstererek "Onların da stadları ve imkanları yeterli değildi ama ev sahipliğini aldıktan sonra her şeyi tamamladılar, biz de neden öyle yapmayalım" dediği biliniyor... Bununla birlikte Bulgaristan'ın Vasil Levski stadını yenileyeceği, Sofya'ya ve başka iki şehre de üç yeni stadyum inşaa edeceği yazılırken Bulgar basınında, Yunanlıların Atina'daki Olimpiyat Stadını modernize edeceği ve Sırpların da 60 bin kişilik yeni bir stadyum yapacakları söyleniyor.


Levski Sofya -CSKA Sofya Derbisinden Geriye Kalanlar


15 bin taraftarın izlediği Levski Sofya-CSKA Sofya derbisinde kırmızı beyazlılar kendilerine ayrılan tribün biletlerini tamamen tüketirken, mavi-beyazlıların tarafında ise boşluklar göze çarpıyordu. Maçtan önce ise Sofya'daki Dostluk Köprüsü cıvarında Levski Sofya'nın iki taraftar grubu arasında çıkan kavgada iki polis memuru yaralanırken, 7 taraftar da göz altına alındı. Tabii, olaylar bununla da bitmedi, Serdika alış veriş merkezi önünde CSKA'lı ve Levski'li taraftarlar da birbirine girince 32 taraftar da orada göz altına alındı Bulgar polisi tarafından...  Bunlar saha dışındaki gelişmeler, peki Vasil Levski stadının içinde ne mi oldu, işte tribün fotoğrafları:













CSKA Sofya tribünleri...










Levski Sofya tribünleri...

Maymun Sesleri Çıkarmaya Devam Edin


Hafta sonu Bulgaristan'da CSKA ile Levski arasında Sofya derbisi oynandı ve mavi-beyazlılar CSKA'Steven Periera'nın kendi kalesine attığı golle ezeli rakibini yenip, derbi galibiyetlerinde 55'e 53 öne geçip, puan sıralamasında da CSKA'yı yakaladılar ama maçtan sonra Bulgaristan'da tek konuşulan konu CSKA Sofya'lı Edwin Gyasi'nin görmüş olduğu kırmızı kart. Kırmızı beyazlılar oyuncularının dördüncü hakemin yönlendirmesi ile haksız atıldığını savunurken, Levski tarafı ise yayınlamış olduğu video görüntüleri ile Gyasi'nin kendi oyuncularına vurduğunu belirtiyor. İki kulübün yetkileri çeşitli açıklamalar yapadursunlar, Ganalı oyuncunun instagram hesabında yazdıkları Levski kulübünün başını ağırtacağa benziyor. "Hakem kararıyla maç kaybetmekten daha kötü bir şey yok" diye başlayan Gyasi, CSKA taraftarına vermiş oldukları destek için teşekkür ederken, Levski'lileri de ırkçılıkla suçluyordu: "Maymun sesleri çıkarmaya devam edin, bu benim nereden geldiğimi bana hatırlatıp beni oldukça güçlü yapıyor."

Galatasaray:1-0:Akhisarspor


"Baba, sana bi' şey söyleyeceğim" diye nefes nefese koşuyordu geçen gün kızım okul çıkışında yanıma. "Ben okulda yemek yerken yeni bir şey buldum. Önce sevmediğim yemekleri yiyorum, sonra sevdiklerimi yiyorum, böylece hem kötü yemeğin tadı gidiyor ağzımdan, hem de sevdiğim yemeğin tadı yemekten sonra uzun süre ağzımda kalıyor. Nasıl ama?"

Galatasaray'ın perşembe gecesi başlayıp cumanın erken saatlerinde biten Benfica maçından sonra Cuma öğleye doğru İstanbul'a gelip, bir gün dinlenerek çıktığı Akhisar karşılaşmasının maç yazısında da önce Fatih Terim'in takımının "sevimsiz" taraflarını yazalım, sonra da pazar gecesi bize uzo açtırıp, evde sirtaki yaptıran Kostas Mitroglou'nun son saniye golü ile belirtelim hislerimizi...

"Dünyanın neresinde görülmüş derbilerin pazartesi oynandığı" diyordu ya Fatih Terim maçtan sonraki basın toplantısında, bırakın derbileri Almanya'da oynanmaya başlanan pazartesi maçlarına "Black Monday" ismini verip, sahaya siyah tenis topu atıp, tribünde siyah meşaleler yakıp tepki koymaktaydı Alman futbolseverler. Galatasaray gibi Fenerbahçe de perşembe maçını deplasmanda oynayıp iki takım da lig maçlarını İstanbul'da oynamak durumunda kalınca, Galatasaray'ın lig sonuncusu Akhisar'la oynayacağı maç Beşiktaş-Fenerbahçe derbiisne göre daha "rahat" olarak düşünülüp pazara yazılmıştı. Taraftarlar da maçın "kolay" geçeceğini düşünüp, Ali Sami Yen'i cuma maçlarından bile daha az doldurmuştu. Futbolcuların da yorgunlukla birlikte rakibin puan cetvelindeki pozisyonundan dolayı sahaya "konsantre" olamadıklarını seyrettik ilk devre boyunca. Galatasaray'a karşı deplasmanda nasıl oynanmasını bilip, "haddi ve gücüne" göre davranıyordu deplasman takımı: Kendi yarı sahasında kapanıp, kontralar ile Muslera'yı üzmekti tek planları. Galatasaray da her zamanki gibi Mariano ve Yuto ile sağlı sollu gelip, maçı rahatlatacak ilk golü arıyordu da işler sarı-kırmızılıların istediği gibi gitmiyordu. Beklerin yaptığı ortalar ya rakibe ya da auta gidiyor, gol atması beklenen Onyekuru ve Mitroglou "çerçeveyi" bulamıyordu. Özellikle maçın 23. dakikasında N'Diaye'nin savunmanın arkasına attığı uzun topta Feghouli, Yunan golcüye "al da at" dedi ama Kostas Mitroglou ikramı cömertçe harcadı. Diagne'nin sakatlığı nedeniyle forma giyemediği maçta gol ümidi olarak sahaya sürülen ve o "talihsiz ana" kadar Akhisar ceza sahası çevresinde çabalayan Mitroglou, kaçırdığı golden sonra kayboldu gitti. Sadece kayıp olan o muydu? Belhanda da maçın ilk yarısında "hayalet" gibi dolaşıyordu zeminde. Faslı topçunun "bir var bir yok" hallerine alışmamız lazım da, sırtını dönüp, 10 numarayı görünce geliyor bünyeye bir öfke işte... Emre Akbaba'nın Onyekuru'nun yerine oynamasını ve Selçuk'un ilk onbirde başlamasını bekliyordum maçtan önce de hoca Nijeryalıya yine kanadı verip, Selçuk'u oturtmuştu kulübede. Sakatlıktan yeni çıkan, biraz "ürkek" ve fiziksel olarak güçsüz kalan Emre yine de elinden geleni yaptı da o da arzulanan futbolundan uzaktı.


Galatasaray istediği baskıyı kuramayıp, bulduğu nadir pozisyonlarda da golleri basitçe kaçırınca, Akhisar daha cesurca gelmeye başladı Galatasaray kalesine ama Fatih Terim uzun zamandır aradığı savunma ikilisini bulmuştu: Marcao ve Luyindama adam geçer, top geçmez felsefesi ile kolayca sonlandırıyordu Akigoların ataklarını. Falko Götz- Reinhard Stumpf ikilisi gözümde canlanıyor Galatasaray'ın yeni stoperlerini seyrederken, Falko savunmada daha çok bir beyin olarak Marcao gibi "aklı" ile oynarken, Stumpf "ayıboğandı", gücüyle sindirirdi rakip forvetleri ve Luyindama gibi her iki ceza sahasında da kafa toplarına ondan sorulurdu...


Maçın ikinci yarısı Selçuk'un Emre'nin yerine oyuna girmesi ve Galatasaraylı futbolcuların da "üç puanın aslanın ağzında olduğunun" farkında olması ile ilk kırk beş dakikadaki "lakayit" oyun yerini daha ciddi bir görüntüye bıraktı Galatasaray adına. Yani "tadsız tuzsuz yemek bitti, sevdiğimiz tabaklara gelmişti sıra, çilekli pasta da bize göz kırpıyordu"... Savunma ile orta saha arasında bağlantı işini Selçuk alınca, N'Diaye'ye sadece rakiple boğuşup top kapma görevi kaldı ve o da biraz olsun rahatladı. Top dağıtma işinde de Belhanda'ya yardım edince Selçuk, Faslı oyuncu da daha çok rakip ceza sahası cıvarında gözüküp, ortalığı karıştırdı ve "ciddi" pozisyonlar gelmeye başladı. Feghouli ceza sahasına daha çok girdi, bir şutunda Lukac başarılıydı, diğerinde top direkten döndü. Mitroglou'nun da kendine gelmeye başladığı dakikalarda ince pasında Onyekuru'nun şutunu önce Akhisar kalecisi, sonra da direk çeldi... Galatasaray gol için yükleniyordu da meşin yuvarlak ağlarla bir türlü buluşmuyordu. Geçen dakikalarla birlikte oyun iyice "doldur boşalta" dönünce Fatih Terim de Antalya maçında 3 puanı getiren "golcüsü" Donk'u oyuna aldı. 89.dakikada Donk "donk diye bir kafa vuruşuyla" yine galibiyeti getirecekti Luyindama'nın kafayla verdiği pasta ama top az farkla auta gitti...


Ve Galatasaray'a inanmayanların tribünleri boşaltmaya başladığı, "şampiyonluk gitti, kahretsin" beddualarını etmeye başladığı o son dakikada Selçuk'un kendi yarı sahasından yolladığı uzun topta kaleci Lukac'la mücadeleye giren Donk, topun Mitroglou'nun önüne düşmesini sağladı ve Yunan golcü açtı uzoyu, kırdı tabakları ve başlattı sirtakiyi...


Futbol böyle "nankör" bir oyun işte, o son saniye golü olmasa maçın adamı yaptığı kurtarışlarla Akhisar kalecisi Lukac olacak, küfürleri ise bomboş pozisyonda topu filelere yollayamayan Mitroglou yiyecekti. Oysa şimdi Donk'la girdiği mücadelede topu uzaklaştıramayan Lukaç "hain" damgası yerken, Yunan golcü "başkumandan" edasıyla ayrılıyordu Ali Sami Yen'den...


Şampiyonluk yolunda bazı goller var ki, kilometre taşıdır, seneler geçse de unutulmaz, hep hatırlanır, besteler yapılır o anları yad etmek için. "Geçen sezon bir bahar akşamında, Cim Bom Bomum şampiyonluk yolunda, hatırlayın ne oldu son dakikada" derken Hasan Kabze'yi de unutmuyoruz, Elmander'i de hatırlıyoruz Beşiktaş'lıları yere serdiği golle, Sinan'ın son dakika volesini de unutmuyoruz Konya maçında. 22. şampiyonluğun geleceği bu sezonda da Kostas Mitroglou'nun golü hep konuşulacaktır, anlatılacaktır nesilden nesle...


STAT: Ali Sami Yen Spor Kompleksi Türk Telekom Stadyumu
HAKEMLER: Suat Arslanboğa, Serkan Ok, İsmail Şencan, Zorbay Küçük
VAR HAKEMLERİ: Yaşar Kemal Uğurlu, Bahattin Duran
GALATASARAY: Muslera, Nagatomo, Marcao, Luyindama, Mariano, Ndiaye (Donk 82’), Belhanda, Emre (Selçuk 46’), Onyekuru (Yunus 86’), Feghouli, Mitroglou
AKHİSARSPOR: Lukac, Kadir, Caner, Cocalic, Zeki, Onur (Regattin 74’), Aykut (Bilal 79’), Barbosa, Sissoko, Rotman (Cikalleshi 82’), Manu
GOL: Mitroglou 90+
SARI KARTLAR: Mariano (20’), Zeki (22’), Emre (32’), Rotman (41’), Aykut (53’), Manu (71’) Lukac (79’), Cikalleshi (90+’)

22 Şubat 2019 Cuma

Benfica:0-0:Galatasaray


İlk maçta İspanyol hakem ile başlayan hatalar zinciri, dün gece de Rumen hakem ve yardımcıları ile devam edince Galatasaray bu sezon için Avrupa kupalarına veda etmek zorunda kaldı. Lakin Fatih Terim'in dediği gibi "değişen ve gelişen bir takımız" ve haziran ayında da yapılacak takviyeler ile Galatasaray, Ali Sami Yen'in kuruluş amacında belirttiği üzere "ait olduğu lige" çok daha güçlü dönecek, "mekanın sahibinin kim olduğunu" gösterecektir dosta düşmana...

Nasıl ki ultrAslan-ÜNİ, Anadolu'daki deplasmanları Galatasaray için Ali Sami Yen havasına çeviriyor, ultrAslan'ın Avrupa oluşumu olan ultrAslan Avrupa da Almanya, Fransa, Belçika, Portekiz demeden yurt dışı deplasmanları Galatasaray için "iç saha"ya dönüştürüyor. Estadio da Luz'da da UEFA Avrupa Ligi son 32 Turu rövanş maçı Benfica'lı taraftarların şaşkın bakışları altında sarı kırmızılı taraftarların üçlüsü ile başladı, Gençlik Marşı ile devam etti ve ev sahibi tribünlerin de "telefonlarının ışıkları" ile eşlik ettiği Nevizade Geceleri ile son buldu... Evet, taraftar ilk maçın skoruna bakmadan, "Galatasaray varsa, umut vardır" diyerek kendisine ayrılan bloğu doldurmuş, "sığmıyoruz" diyerek yan tarafların açılması için Portekiz polisleri ile tartışıyordu...


Fatih Terim'in takımı da Avrupa macerasına devam edebilmek için gollere ihtiyacı olduğunun bilincinde ev sahibi yarı sahasına oyunu yıkıp, erken bir gol ile ipleri eline almak istiyordu. Benfica ise İstanbul'dan rahat dönmüş, sağlam savunma yapıp, kalesinde gol görmemek temel gayesi içinde mücadele ederken, ani çıkışlarla Galatasaray'ı avlamanın peşindeydi. Düşündüklerini de yaptılar kırmızı beyazlı forvet oyuncuları, özellikle sarı-kırmızılıların atak sonlandıramadığı, ya da çok adamla hücüm ederken kaybettiği toplarla Muslera'nın kalesine ciddi şekilde geldiler de bu ataklarda ya Cervi, ya Pizzi, ya da Felix son vuruşlarda beceriksizdi, ya da Marcao liderliğindeki Galatasaray savunması dikkatliydi.

Bireysel yeteneklerin ön plana çıkmadığı, takım sistemi ve disiplini içinde mücadele eden "taş" gibi bir takıma karşı oynuyordu Galatasaray ve rakip ceza sahası içinde aradığı pozisyonları bir türlü bulamıyordu. Sağ kanatta Mariano, sol kanatta Nagatomo her zamanki gibi bindirmelerde bulunuyor ama onların önlerindeki Feghouli ve Onyekuru ile pas alışverişlerini engelliyor ev sahibi topçular, forvetteki Diagne'ye orta yapmalarına müsaade etmiyorlardı. İster altında "şahin" olsun ister Ferrari, yakıt koymazsan araba gitmez, Diagne'ye orta yapmazsan adam sahada dolaşıp durur... Luyindama ve Marcao'nun da hava toplarında başarılı olmaları vesilesiyle Fatih Terim deplasmanda gol atma yollarından birinin de duran toplardan olabileceğini hesaba katmış ve maç içinde de stoperlerini rakip ceza sahasına yollamak için  sürekli talimat veriyordu da, Belhanda "formsuz" gecelerinden birini yaşıyor, topu arkadaşlarının olmadığı yerlere atma "becerisi" gösteriyordu...


Sağlı sollu kanatları kapayan, rakibinin bloklar arası bağlantılarını koparan böyle komple bir takıma karşı pozisyon bulmanın tek yolu özellikle savunma ve orta saha oyuncularının kaptıkları toplarla rakip ceza sahasına doğru "driplingle" kamıkaze dalışı yapmaktı. Bir kaç kez bunu Nagatomo ile, Luyindama ile ve N'Diaye ile denedi Galatasaray ve belki de maç boyu en tehlikeli olduğu anlar bu pozisyonlardı ama son paslar yerini bulmayınca skorbord değişmedi...


Dakikalarla birlikte ümitlerin de tükenmeye başladığı anlarda Fatih Terim önce Sinan'ı, sonrasında Yunus ve Emre Akbaba'yı oyuna alarak elden giden turu tutmak için son kurşununu da kullandı. İşe de yarayacaktı bu değişiklikler, "umuda sarılacaktı" Galatasaraylılar son 10 dakikada, çünkü maçtaki tek isabetli ortada Diagne'nin kafa vuruşunda kaleciden dönen topu Emre Akbaba ağlara yollamıştı da yardımcı hakem "acımasızca" ve "bilinçsizce" ofsayt bayrağını kaldırmasaydı... "Vebali UEFA'nın boynuna, üvey evlat yaptıkları UEFA Avrupa liginin marka değerini düşürdüler" derken, çok da haklıydı Fatih Terim maç sonunda. Bir gün önce Şampiyonlar Liginde VAR'a bakılarak iptal edilen ya da geçerli sayılan goller, bir gün sonra "yan hakemin" insiyatifine göre sonuca bağlanan pozisyonlar...


Galatasaray'ın umuda yolculuğu hüsranla sonuçlandı belki ama "galiptir bu yolda mağlup"... Benfica gibi UEFA Avrupa Ligini kazanabilecek seviyede top oynayan bir ekibe karşı deplasmanda ortaya konan mücadele Türkiye Süper Ligi için ışık ve ümit verdi. Özellikle bu sene Şampiyonlar Ligi ve UEFA Avrupa Liginde oynadığı tüm maçlarda gol atmayı başarmış rakibe karşı Galatasaray savunmasının kalesini kapaması takdire şayandı. Galatasaray her türlü gol atar, yeter ki gol yemesin ve  Diagne'ye güvenim sonsuz, "oryantasyon" dönemini atlatması ile birlikte gollerine de kaldığı yerden devam edeceğine hiç şüphem yok... Başlarında da Türkiye Liginin "master şefi" Fatih Terim olunca, 22. Şampiyonluk Pastası yine Sami Yen'de kesilecektir... Buna o kadar yürekten inanıyorum ama tek korkum var: Ligde hakemler ellerinde VAR olmasına rağmen tarafsız davranacaklar mı? Yoksa birilerini korumak için "ellerini çabuk" tutup, VAR'a bile bakmayacaklar mı?



STAT: Estadio da Luz
HAKEMLER: Ovidiu Hategan, Octavian Sovre, Sebastian Gheorghe, Radu Petrescu, Sebastian Coltescu, Radu Ghinguleac
SL BENFICA: Vlachodimos, Almeida, Grimaldo, Dias, Ferro, Pizzi, Cervi (Rafa 59’), Fernandes (Appelt 84’), Florentino, Felix (Jonas 76’), Seferovic
GALATASARAY: Muslera, Mariano, Nagatomo, Marcao, Luyindama, Donk (Sinan 77’), Ndiaye, Feghouli (Emre 84’), Belhanda, Onyekuru (Yunus 83’), Diagne
SARI KART: Marcao (4’), Ndiaye (90’), Jonas (90’)

19 Şubat 2019 Salı

Prosineçki Vranjes'i Milli Takımdan Kovdu


Daha önce ülkemizde Elazığspor ve Gaziantespor formaları giyen ve Beşiktaşlı eski futbolcu Dusco Tosic'in eşi Jelena Karleusa ile aşk yaşadığı söylentileri ortaya çıkan Ognjen Vranjes'in saha dışında yaşadıkları saha içindeki etkinliğinden fazla olunca, Bosna Hersek milli takım hocası Robert Prosinecki tarafından ulusal takımdan çıkarılmış. "Bir ülkenin milli formasını taşıyorsanız, saha içi yetenekleriniz kadar saha dışındaki yaşantınızla da örnek olmalısınız" diyen Prosineçki, Sırp asıllı oyuncuyu kendisi milli takımı çalıştırdığı müddetçe milli takıma çağırmayacağını belirtmiş...


Önce koluna yaptırdığı Sırp çetnik lideri Momçilo Djujic dövmesi ile Bosnalıların tepkisini çeken Vranjes'in taraftarlar da arası pek iyi değildi, hatta tartıştığı yazılıyordu gazetelerde. Bunlar yetmezmiş gibi basında Jelena Karleusa ile  gizli "aşk" mesajlaşmaları da ortaya çıkınca, Vranjes spor basınından çok magazin basınının yıldızı oluverdi. Anderlecht'li futbolcunun Tosiç'in eşi Jelena'ya " O adamla hala neden evli kalıyorsun ki? Aşkımızın gizli kalması saçmalık" diye mesaj atması ve Jelena'nın "Şimdilik boşanma kararı almam doğru olmaz" diye cevaplaması günlerce konuşulmuştu Bosna ve Sırp kamuoyunda...

Pazartesi Maçları İstemiyoruz


Dün (Pazartesi) gecesi Almanya Bundesliga'da oynanan Nürnberg-Borussia Dortmund maçında ev sahibi taraftarlar deplasman ekibinden Jadon Sancho korner atmaya gittiğinde sahayı siyah tenis topu yağmuruna tuttular ve pazartesi maçlarını protesto ettiler. Alman futbolseverler daha önce de sahaya tuvalet kağıdı atarak ya da Dortmund'un meşhur "Sarı Duvarını" boş bırakarak pazartesi gecesi maçlarını istemediklerini belirtmişler, hafta içi yerine en azından pazar maçlarına razı olduklarını belirtmişlerdi. Alman Futbol Federasyonu yetkilileri ise Şampiyonlar Ligi ve Uefa Avrupa Ligi maçlarından dolayı sıkışan lig fikstürünü pazartesi maçları ile rahatlattıklarını belirtiyorlar... Bir de işin yayıncı kuruluş ve kulüpler arasındaki anlaşma da var ki, orası da ayrı bir sorun...
Bu haberi yazarken, bizdeki cuma ve pazartesi maçları aklıma geldi de, çok çabuk kabullendik bu hafta içi maçlarını, Almanlar gibi sesimiz bile çıkmadı. Hatta Sami Yen'de bir Galatasaray-Fenerbahçe derbisi cumaya alınarak derbileri de hafta sonundan çıkarıvedi federasyon... Ne bir protesto yaptık, ne de bir tepki, her zamanki gibi maçımıza gittik, sonrası zaten çorap söküğü gibi geldi... Bu arada bu hafta oynanacak olan Beşiktaş-Fenerbahçe derbisi de pazartesi gecesi...


18 Şubat 2019 Pazartesi

Kasımpaşa:1-4:Galatasaray


Bir tarafta sezonun ikinci yarısında oynadığı bütün maçları kaybetmiş ve iç sahada kendi taraftarı önünde çıkış arayan Kasımpaşa, diğer tarafta üç gün evvel Ali Sami Yen'de taraftarı önünde Benfica'ya kaybetmekle kalmamış, psikolojik olarak da çökmüş bir Galatasaray... Geçmiş sezonlarda da ev sahibinin Galatasaray'a kendi sahasında yaşattığı hüzünleri de akla getirince maç sonunda skorbordda yazdığı kadar "kolay" bir maç olacağını kim tahmin edebilirdi ki?


Beklenildiği gibi arzulu ve de istekli başladı oyuna Kasımpaşa, taraftarlarından son dört hafta için özür dilercesine oynuyordu başta Trezeguet ve arkadaşları. Galatasaraylılar topa daha çok sahip olan taraftı ama pozisyonları bulan, gol tehlikesi yaratan ev sahibiydi. Önce Trezeguet, İlhan'a savunma arkasına harika bir pas attı ama Kasımpaşalı topçunun vuruşunda Muslera iyi yer kaplamıştı. Sonra Mısırlı topçu kendi orta sahasından aldığı topla Galatasaray'lıları "ipe dizer" gibi çalımlarla ceza sahasına girerken hakeme göre düşürüldü, bize göre kendini yere attı ve kazanılan serbest vuruşla takımını öne geçirdi. "Trezeguet sert ve isabetli vurdu", bu konuşuldu, "Muslera iyi yer tutmadı" da dendi ama barajda olan Belhanda'nın amaçsızca ayağını topa uzatması dikkatlerden kaçtı sanırım. Kaleci kurduğu baraja güvenemezse kime güvenecek?


Galatasaray sanki kalesinde gol görmeyi beklermiş gibi, Kasımpaşa'nın golünden sonra maçın da seyri değişti. Sarı-kırmızılılar özellikle Selçuk'un başlattığı ataklarla baskıyı kurdu ev sahibinin kalesinde. Hafta içi Benfica maçında orta sahanın yapamadığı oyun kurma işini Marcao yapmak zorunda kalmış, Fatih hoca da bu kez N'Diaye ve Fernando'nun yerine Selçuk ve Donk'a görev vermişti. Maç sonunda Feghouli yapmış olduğu hattrick ile belki de bir çoklarına göre maçın yıldızıydı ama bana göre Kasımpaşa-Galatasaray karşılaşmasında "man of the match" Selçuk İnan'dır. Tecrübeli oyuncu eski günlerinden sahneler sergiler gibiydi Kasımpaşa stadında, kısa ve garanti pasları bırakmış, uzun ve rakibin arkasına attığı toplarla pozisyonları başlatırken 8 numara, "şarap gibi" yakıştırmasını da hak etmiyor değildi doğrusu...

Fatih Terim'in kadrodaki bir diğer değişikliği hasta Yuto Nagatomo yerine Emre Taşdemir olmuştu. Devre arasında Bursa'dan gelen genç sol beke güvenmişti hoca Ömer Bayram'ın yerine. "Bursa'da oynamıyor, Bursaspor'un sözleşmesini fesh ettiği adamı niye aldık?" diyenlere sahada kaldığı 60 dakika boyunca gereken cevabı verdi Emre. Sol tarafta ileri geri "arı" gibi çalışkanlığı ile sanki Yuto'yu izler gibiydik, ilk devre Onyekuru'yu bile unutturdu sol kanatta. Ayağının çekip oyundan çıkması ve yerine Ömer'e bırakmasından sonra , Ömer'in "dağa taşa" giden iki amaçsız ortasını da hatırladıkça hocanın Emre tercihine bir kez daha saygı duyuyorum...


Galatasaray soldan Emre ile zorlarken rakip kaleyi, sağ kanattan da Feghouli ve Linnes ile pozisyonlar bulmaktaydı, hatta bunaltmaya başlamıştı ev sahibi savunmayı. İşte o anların birinde kazanılan kornerden dönen topu alan Belhanda, Galatasaray'a geldiğinden beri kendisinden beklenilen "şut atma" işini aklına getirdi ve vurduğu topla takımına beraberliği getirdi. Gol Galatasaray'ı daha da coştururken, Kasımpaşa'lı topçular diğer maçlarda yaptıkları gibi yine "kırıldılar" ve oyuna küstüler. Hal böyle olunca ikinci golü kalelerinde görmeleri kaçınılmazdı, 24. dakikada Feghouli güzel çalımlarla ceza sahasına girdi ve vuruşunda İtalyan kaleci başarılıydı ama dört dakika sonra Belhanda'nın ortasında Feghouli'nin ince dokunuşunda yapacak bir şeyi yoktu.


Galatasaray'da goller Diagne'den beklenirken, Belhanda ve Feghouli havalandırmıştı ağları lakin "king kong"un bu iki golde de dolaylı katkısı yadsınamazdı, hatta Feghouli'nin üçüncü golünde de yardımcı kahramandı Diagne. İlk golde Belhanda topa vurduğunda kalecinin görüşünü engelleyip, son anda topun önünden çekilen Diagne olurken, Feghouli'nin şık golünde ise Kasımpaşa'lı iki stoper Ben Youssef'i ve sol bek Veigneau'yu üzerine çekip, Feghouli'nin altı pasta rahatça topla buluşmasını sağlamıştı...
İkinci yarı Galatasaray'ın rahatladığı üçüncü golün başlangıcında da Diagne kendi yarı sahasının ortasına kadar gelip, topu almış, stoperleri orta sahaya kadar çekmiş, pası Muslera'ya vermiş, onun pasında Donk boş koşu yapan Feghouli'yi iyi görmüştü. Kasımpaşa savunması yine Diagne'ye konsantre olup, göbeği boş bırakınca topu kalelerinden çıkarmak zorunda kalmıştı...


Diagne takım arkadaşlarının attığı gollerde onları dolaylı olarak destekledi ama esas görevini yapsa fena mı olurdu? Önümüzdeki maçlarda ağları da sarsacağını biliyoruz ve bunun için kendisine Gomis'in Rodrigues, Sneijder'in Yasin'de olduğu gibi "gözü kapalı" ne yapacağını bilip iyi anlaşacağı bir partner bulması lazım. Bunun için de takım arkadaşlarıyla çok fazla maçlar ve idmanlar yapıp, doğru partnerin ortaya çıkması lazım, devre arası transferin son anlarında Trezeguet için bu yüzden çok bastırdı Galatasaray ama transfer gerçekleşmedi. Belki gerçek partneri şu an yok ama takım arkadaşları özellikle ilk devre Diagne'yi iki defa savunmanın arkasında topla buluşturdu da iki pozisyonda da savunma kendisinden daha atik davrandı.

İkinci devreye de baskılı başladı Galatasaray, Onyekuru'nun pasında Belhanda vurdu top kornere çıktı ki, Faslı artık şut çekmeye başladı, bu sarı-kırmızılı taraftarlar için iyi, rakipler için kötü haber. Diagne de soyunma odasında hocasından talimat almış olacak, daha hareketli oynamaya başladı, orta sahaya, kanatlara gelip, top alış verişine başladı ve Galatasaray kendisini rahatlatan golü Feghouli ile buldu. Skoru bulmanın rahatlığı ve hafta içi oynanan maçın yorgunluğu birleşince Galatasaraylılar tempoyu düşürdü ve topu rakibe verdi lakin karşı tarafta Trezeguet dışında maçtan ümidi olan oyuncu yok gibiydi. 


Rakip Galatasaray kalesine geliyordu, orta yapıyordu, pozisyon arıyordu ve top Muslera'da kaldığında, Uruguaylı bir ümitle kafasını kaldırıp, oyunu hızlı başlatmak için top isteyen arkadaşını arıyor ama hayal kırıklığına uğruyordu, zira boşa çıkan kimseyi göremiyordu. Oysa Garry Rodrigues bu işi çok başarıyla yapıyor, Muslera'nın degajla attığı toplarda rakip yarı sahada pozisyon yaratıyordu ve Galatasaray iki ya da üç pasla golü buluyordu. Dün Muslera'nın başlattığı kontra ile belki gol olmadı ama Galatasaray Belhanda'nın ani çıkışı ile rakibi eksik yakalayıp kontra atak buldu ve "şansının" da yardımı ile Feghouli'nin klas plase vuruşuyla dördüncü golünü atıverdi. Neden mi şans? Belhanda topu sürerken boşta olan Onyekuru'yu atmadı, çok oyalandı ve rakibi faul yaptı kendisine de öyle top Feghouli'ye asist yapan Onyekuru'ya geldi, hakem de avantaj oynatmayıp, pozisyonu kesebilirdi, çalmadı düdüğünü Ali Palabıyık...

Galatasaray golü atınca, hakem Belhanda'ya faul yapan topçuya sarı kart vermeyi unuttu ama Luyindama'nın Kasımpaşa'nın bir atağında rakibine ufak temasına avantaj verip, pozisyon bittiğinde koşa koşa bizim stopere sarıyı verdi... Galatasaray golleri çok temiz atınca, ceza sahasına rakibi pek sokmayınca Ali Palabıyık'ın ön plana çıkacağı sahne olmadı ama o da Galatasaray'lılara gösterdiği sarı kartlarla "çorbada tuzum olsun" demiş oldu. Hangi çorba mı? Galatasaray'ı bu sene şampiyonluktan etmek için kurulan tezgah yok mu, ondan işte... İleriki haftalarda Diagne'ye, Luyindama'ya, Linnes'e, Emre'ye çıkan bu kartların acısını çekmeyiz umarım...

ultrAslan-ÜNİ'yi ilk kurduğumuz günler geldi aklıma Kasımpaşa deplasman tribününde Galatasaray taraftarını seyrederken, çoğunluğu üniversiteli çocuklardan oluşuyordu ve tek tip kırmızı polar giymişler, tek tip atkılar ile görsel şov yapıyorlardı. Eski Açık'ta biz de öyleydik ve o kale arkasını bataklıktan gül bahçesine çevirmiştik. Kırmızı güller gibi değil miydik ? Şimdi bizim bıraktığımız mirasın aynı coşkuyla devam etmesi gurur veriyor. Devam edin çocuklar, devam...


STAT: Recep Tayyip Erdoğan Stadyumu
HAKEMLER: Ali Palabıyık, Sergan Olguncan, Cevdet Kömürcüoğlu, Bahattin Şimşek
VAR HAKEMLERİ: Halil Umut Meler, Volkan Bayarslan
KASIMPAŞA: Scuffet, Ben Youssef, Veysel, Veigneau (Özgür 58’), Popov, Pavelka, Sadiku, Khalili (Tarkan 87’), Koita, İlhan (Heintz 58’), Trezeguet
GALATASARAY: Muslera, Linnes (Mariano 46’), Luyindama, Marcao, Emre (Ömer 60’), Donk, Selçuk, Belhanda (Mitroglou 79’), Feghouli, Onyekuru, Diagne
GOLLER: Trezeguet (13’), Belhanda (22’), Feghouli (28’, 53’, 68’)
SARI KARTLAR: Linnes (12’), Onyekuru (40’), Emre (53’), Pavelka (58’), Sadiku (78’), Luyindama (80’), Khalili (81’), Diagne (88’)

Blog Widget by LinkWithin