"Bir kupadan daha fazlası" sloganını Ziraat Bankası yıllardır kullanıyor da, bu cümle sanki bu seneki final için "düşünerek-taşınarak" yazılmıştı... Bir yanda Galatasaray, öte tarafta Fenerbahçe... Normalde takımların hiç de önemsemedikleri, yedek oyunculara forma şansı olarak gördükleri, hatta lig ve Avrupa maçları maratonunda yük olarak gördükleri Türkiye Kupası maçlarının "finali" her iki takım için de "kurtuluş" maçı manasına gelmişti. Geçen seneyi üç kupayla kapadıktan sonra berbat bir transfer süreci geçirip, lige erken havlu atan Galatasaray'lı topçuların Fenerbahçe derbisi kazanarak sezona "mutlu sonla" veda etmek istemeleri bir tarafa, UEFA'dan gelen 1 yıl Avrupa Kupalarından men cezasını lig beşinciliğini Osmanlıspor'a kaptırdıktan sonra, kupa alarak bu sene çekmek arzusundaydı Galatasaray yönetimi. Fenerbahçe açısından da, daha doğrusu Aziz Yıldırım tarafından da, maç müzeye konulacak bir kupadan çok farklı manalar taşıyordu. Galatasaray'ın "dördüncü yıldızını" taraftarına unutturmak amacıyla sene başında 50-60 milyon eurolara harcanarak oluşturulmaya çalışılan "yıldızlar karması", ön elemelerde Şampiyonlar Ligine veda etmiş, "kazanırız" dedikleri UEFA kupasından elenmiş ve "garanti" gördükleri Türkiye Ligi şampiyonluğunu Beşiktaş'a kaptırmıştı. Acun Medya'nın organize ettiği "Şöhretler Turnuvasında" kazanılan kupa dışında sezonu kupasız kapama tehlikesiyle karşı karşıya olan sarı-lacivertlilerde son hedef Ziraat Türkiye Kupasıydı. Öte yandan, rakibin Galatasaray olması ve sarı-kırmızılıları Avrupa'ya gitme hedefinden uzaklaştırmak "ezeli rakibin" hem maddi hem de manevi iştahını kabartıyordu. "Galatasaray'a kupa vermeyerek cezasını iki seneye çıkardık" fiyakası yazın gündemini oluşturmaya yetecekken, bu iki senelik süreçte Galatasaray'ın yaşayacağı maddi kayıp, Fenerbahçe ile Galatasaray'ın arasının açılmasına da imkan sağlayacaktı. Bir de Aziz Başkan'ın "Finallerde o çok nefret ettiği Galatasaray'a kupa kaptırma serisi" vardı, o da artık son bulmalıydı... Süper Kupa, Türkiye Kupası, adı ne olursa olsun, Anadolunun her şehrinde Galatasaray gülüyordu...
İşte bu şartlarda başlamıştı Antalya'nın "çiçeği burnunda" Arenasında Galatasaray-Fenerbahçe maçı... Pasolig uygulaması da olmayınca, tribünler de yarı yarıya paylaşılınca meşalesiyle, pankartıyla, davuluyla, konfetisiyle, küfürüyle tezahüratıyla "derbi gibi derbi" özlemine son vermişti futbol severler. Galatasaray kötü bir sezon geçirmişti ama alt yapı için gelen ve birden A takım hocalığına terfi eden Riekerink'in gelişiyle maç ve maç bir gelişme olduğu da gözlerden kaçmıyordu, özellikle sezonun son maçlarında takım kadrosu oluşmuş, Galatasaray "top oynar" olmuştu. Hollandalı hocanın çıkardığı kadro akıllara yatmış, ama Semih'in sağ bek tercihi kafalarda "acaba" sorusu oluşturuyordu. Oysa, hoca TT Arena'da 0-0'lık sonuçla biten derbide Volkan Şen'e karşı Semih Kaya'yı kullanmış ve memnun kalmıştı oyuncusunun performasından. Fenerbahçe'de de "sağ bek" sorunu baş göstermiş, Gökhan Gönül'ün neden onbirde olmadığı polemiklere neden olmuştu.
İlk atak Fenerbahçe'nin "maden" gördüğü Volkan-Semih eşleşmesinden gelmişti ama sonrasında Galatasaray, Podolski biraz daha becerikli olsa maça 1-0la başlamış olacaktı neredeyse. Çokça eleştirilen Emre Çolak, serbest atış ustaları arasında topu alıyor, kale içine ortalıyor ve seken topta Alman golcü zor olanı yapıp, "iki adımdan" topu auta atıyordu. Galatasaray kupayı arzuluyordu, Podolski golü daha da arzuluyordu ki, ceza sahası dışından sürekli kaleyi yokluyor, Fabiano'yu zor durumda bırakıyordu... Ve beklenen gol Emre Çolak'ın korner vuruşunda, Denayer'in kafa asisti ile Alman golcüden geliyordu. Sonrası malum: meşaleler, sis, duman... Arzuladığımız hareketler... Yenik duruma düşen Fenerbahçe, beraberlik için gelmeye çalışsa da, Galatasaray orta sahası ve savunmasıyla buna izin vermiyordu ki, devre arasında oyundan çıkana kadar sarı-lacivertlilerin gol ayağı van Persie topla buluştu mu, hatırlamıyoruz bile.
Galatasaray her maç üzerine koyarak toparlanıyordu ama ikinci devrelerde güç olarak oyundan düşüyordu, bunun sebebini de sezon ortası ve devre arasında takımı kampa götüren hocalara sormak lazım aslında. Ligin şampiyonunu belirleyecek maçlardan biri olan Beşiktaş derbisinde de ilk devre "şampiyonu" ezmişler, ama sonra "yorulup çözülmüşlerdi" Riekerink'in oyuncuları. Durum malumken, bir de Sneijder sakatlanmasın mı? Hollandalı milli maç ve ardından Rize deplasmanında yaşadığı sakatlıklardan belli ki tam kurtulamamıştı ama sahada bulunması "güven"di, organizasyon şefliği yapıyordu takıma. Wesley'in yokluğunu stoperden devşirme ön libero Chedjou ile doldurmayı planladı Hollandalı hoca, çok da iyi yaptı zira, savunmaya biraz daha güç kattı Kamerunlu oynadığı 45 dakikada... Fenerbahçe ise ikinci yarıya sezon boyunca çözüm bulamadıkları "van Persie mi Fernandao mu " sorusunun Fernandao cevabı ile başlamıştı. Sarı lacivertliler gol için geliyordu ama tehlikeli pozisyonları da Galatasaray bulmuştu, hele Sinan'ın yerine giren Sabri'nin ortasında Denayer biraz daha dikkatli vursa, maç orada bitmiş olacaktı. Sinan Gümüş'ten bahis açılmışken, genç topçu kendine güveni, topu dikine sürmesi ile derbiden de geçer not aldı. Fatih Terim, Sinan'ı Fransa'daki Avrupa Şampiyonası için neden düşünmez, bilinmez...
Galatasaray, geçen sezon kazandığı şampiyonluk yolundaki son 4-5 maç olduğu gibi "bir atıp Muslera'ya güvenerek" maçı kazandı ve Türkiye Kupası tarihinde üst üste 3 kez ve toplamda da 17. kez mutlu sona ulaştı.
Tartışmalardan uzak, "hır-gürden" ırak, hakemin pek konuşulmadığı derbinin sonunda Fenerbahçe'nin seramoniye çıkmaması, Aziz Yıldırım'ın "manasız" açıklamaları aslında Galatasaray'ın kazandığı kupanın ne kadar da "bir kupadan daha fazlası" olduğunu bir kez daha hatırlattı.
Bu arada kupayı aldık da, yazının sonunda gereğinin yapılmasını talep edelim:
"Dursun Özbek istifa"
Stat: Antalya
Hakemler: Mete Kalkavan, Ceyhun Sesigüzel, Esat Sancaktar
Galatasaray: Muslera, Semih Kaya, Denayer, Hakan Kadir Balta, Carole, Selçuk İnan, Emre Çolak (Dk. 89 Linnes), Sinan Gümüş (Dk. 65 Sabri Sarıoğlu), Sneijder (Dk. 46 Chedjou), Yasin Öztekin, Podolski
Fenerbahçe: Fabiano, Şener Özbayraklı (Dk. 79 Gökhan Gönül), Kjaer, Ba, Hasan Ali Kaldırım, Mehmet Topal, De Souza, Alper Potuk (Dk. 68 Markovic), Volkan Şen, Nani, Van Persie (Dk. 46 Fernandao)
Gol: Dk. 30 Podolski (Galatasaray)
Kırmızı kart: Nani (Maç bittikten sonra) (Fenerbahçe)
Sarı kartlar: Dk. 37 Alper Potuk (Fenerbahçe), Dk. 37 Muslera, Dk. 61 Semih Kaya, Dk. 70 Hakan Kadir Balta, Dk. 72 Yasin Öztekin, Dk. 90+2 Sabri Sarıoğlu ve Selçuk İnan