29 Eylül 2007 Cumartesi

Sessizce oynandı ve bitti....[GS vs. BJK]

  • Başta işin en sevimsiz tarafından başlayalım... Taraftarsız derbinin, maçın hiç tadı tuzu olmuyor..."Heyt,huyt, adamm alllll, kaçıooo,çııııııkkkkk" gibi bağırmaları duymak hoş güzel belki ama, orada tribünden gelen davul sesleri eşliğinde tezahüratlara katılmak, inkar edilemez ayrı bir zevk ve tutku...
  • Seyircisiz derbiye bütün "işli" işsiz teknik direktörler,"ağır abiler",PAF takım oyuncuları ve genç takımdan ufaklıklara kadar sağlam bir izleyici kadrosu vardı...Numaralı tribün neredeyse, normal bir maç gününü aratmadı...Maçı izleyecekler izlemeyecekler ayrımı nasıl yapılıyor acaba..
  • İki takım başkanının hastalık ve ceza nedeniyle gelemedikleri bir derbi olarak istatistiklere geçen bir maçtı...Böyle de ayrı bir özelliği vardı, seyircisiz olmasının yanında karşılaşmanın...
  • Bir hafta önce tozluklara takılan plasterlere dikkat çekmiştik, bugün gene ayakları sarılı çok eleman vardı sahada ama Hakan Balta çekmiş tozluğu ayağına, giymiş kramponu ve fırlamış sahaya...Golünü de atıverdi bantsız tozluklarıyla...
  • Hakan Şükür'le Lincoln kadro dışı kalıvermişler, maça saatler kala aldık haberi, internet ahalisi çalkalandı...Kalli, Alman disiplini diyor başka bir şey demiyor geldiğinden beri ve hiç affı yok... Allah'tan takım derbii kazandı, yoksa bunu bizim medya acayıp büyütürdü...Verilmiş sadakası varmıs Beyaz tilki'nin...
  • Kaleci Orkun bugün ilk golünü yemiş, bu da maç spikerinin hafızalarımıza kazıdığı bir detay...Orkun demişken, saçları kestirdi de, imajı düzeltti biraz, çocuklar korkuyordu valla kendisinden...
  • Kahvede maç içinde Barış'a bolca küfür edildi ama "Almancı" iyi topçu, çok koşuyor ve de en önemlisi "ısırıyor"... Fakat, Linderoth, tam aranan kan, ne ciğer var adamda be kardeşim...Koş koş koş, yorulmaz mısın...
  • Serdar Özkan'da nedense bir "Küçük Emrah" halleri var, her düştüğünde hakeme bir bakışı var, acıyorum cocuğa ...
  • Nonda...Kara Boğa, kara yılan, kara panter, her neyse lakabı, ama "yırtıcı" santrafor mu denir ne derlerse, sağlam basıyor, hava toplarını alabiliyor, rakibi bozuyor...Çok gol atacak, çok yararlı olacak...Penaltılara da ilaç bulduk, klas attı penaltı golünü...
  • Seyircisiz derbide, Beşiktaş taraftarına ayrılması gereken yerde "Herşey Beşiktaş İçin" yazan bir pankart vardı...Ne zaman geldiler, ne zaman astılar...Bu yasal mıdır? Bu tip sorular aklımı kurcalamıştı maç boyunca korner atılırken arkada pankartı gördükçe...
  • Kahvehane milleti tuhaf millet..Maçın bitmesine 2 dakika var ve Beşiktaş saldırıyor, Beşiktaşlılar kahveden çıkıyorlar...Trafik yok, araç derdi yok, evlerine herkes yaya gidiyor, acelen ne? Ya takımın golü atarsa? Hanımın verdiği izin süresi mi bitti yoksa...
  • Kahvehane içinde meşale yakıldığına da ilk defa şahit oldum, demek daha öğrenecek çok şeyimiz varmış...Seyircisiz maçta, stad ortamı yaşatan kardeşlerimize teşekkürler...
  • Gecenin fotosu da resmi siteden..."Pençe Atma Aslanım Kükresen de Yeter!"

Nağmeler #6




İzmir'in Sokaklarında
Yürüyoruz Formalarla
Sayımız Yüz Binler Oldu
Sarısıyla Kırmızıyla

Sarın Güneş Gibi Olsun
Kırmızın Damarımda Kan
Sensiz Geçmesin Bu Yaşam
Senin İçin Bütün Kavgam

Bin Dokuz Yüz Yirmi Beşte
Doğdu ŞANLI GÖZTEPEMİZ
Issız Kuytu Köşelerden
And Olsun Ki Döneceğiz

O Günlere İnanarak
Dalgalan Sarı-Kırmızı
Acıların Arasından
Söyle İsyan Marşımızı

Kalksın Eller 3'lü İçin
Haykıralım GÖZ GÖZ İçin
Son Nefesi Verir Gibi
Şahadet Getirir Gibi

27 Eylül 2007 Perşembe

Nağmeler #5



Arkanda Biz Biz Vardık Senin Heryerde
Rize'de İzmir'de Eskişehir'de
Korktular Kaçtılar Bizi Görünce
Ankaragüçlüler Geliyor Diye
Anladım Yalanmış Başka Sevgiler
En Tatlı Sevgiler Sendeymiş Meğer
Şampiyon Olmadan Ölürsem Eğer
Kefenim Sarıyla Lacivert Olsun

Şifreli Yayına Karşı Amatör Futbol Kültürü

Başladı gene ligler yavaştan, sonra Avrupa maçları filan derken iyice girdik futbolun havasına...Biz havaya girdik ama geçen sene bir olan şifreli kanal bu sene ikiye çıkıverdi aniden, bir de hazırlık maçlarını da şifreli kriptolu kanallarda vermeleri yetmezmiş gibi, Avrupa maçlarını da "gizlemeye" kalkmadılar mı? Aksilik bu ya bizim takım da geçen sezondan "yasaklı" taraftara...Maça da gidemiyoruz...Kaldık radyolara...Neyse ki amatör maçlar başladı da futbola olan açlığımız iftar edercesine doymakta şimdilik...Göbekli, bıyıklı, kıllı adamların maça son hızla başlayıp, 30. dakka sonrası pes etmeleri mi, devre arası hoca taktik verirken tribünden sigara yakıp ciğerlerine bayram ettirenler mi, kulübenin arkasına çömelip tuvalet ihtiyacı giderenler mi, tribünlerden edilen günyüzü görmemiş sinkaflar mı, bir şişe Erikli suyla yapılan mucizevi tedaviler mi dersin, hayat dair ne varsa, hepsi o amatör sahalarda mevcut...Bir de federasyon da sitesinde maç programını yayınlıyor haftalık, hangi sahada kim kimle kapışıyor.. Bakıp programa, elde fotoğraf makinem atıyorum kendimi amatör sahalara...

Biraz da nostalji...

Üstada saygılar...

yürüyedur büyük Başkan...


Futbolu sevmem, futbolla tanışmam nerede ve nasıl başladı diye hiç soru gelmedi bana ama kafamda böyle bir soruya verilecek cevabı araştırınca hep geçmişte Platini'li bir Fransa milli takımı canlanıyor beynimde..Rakipte Bulgaristan idi ve Bulgarlar"Horozlar burada ötemezler" demişlerdi demesine de, mavi beyazlı Fransızlar kazanmıştı maçı...İşte o günden bugüne sempatim vardı Platini'ye...Bir de bir gün bir yerde "Bir futbol takımı bir varoluş şeklini, bir kültürü temsil eder" dememişmiydi, değişmez kahramanımdı artık benim..Düşüncelerimi yansıtmıştı...Sonra UEFA Başkanı oldu, hak etmişti bu görevi, yüzümde tebessümler oluşuyordu onu futbolun zirvelerinde görünce...Bu günlerde ülkemizde, bize çok yakın..Ve gene beni kalbimden vuran oku fırlattı : 'Türkiye'de futbolun tarihi, Fenerbahçe, Galatasaray, Beşiktaş ve Trabzonspor arasındaki rekabete dayalıdır. Fenerbahçe'de 11 Brezilyalı, Beşiktaş'ta 11 Arjantinli, Galatasaray'da 11 Perulu oyuncu olursa, Türk kimliği ne olacak? Futbol, kimliği de yansıtılmalıdır. Beşiktaş mahallesinin gençleri Beşiktaş'ta oynasınlar, Ankaralılar Ankara kulüplerinde oynasınlar. Alt yapılar da futbol için çok önemli. Bugün siyasiler 'Herkese her şey açık olsun' diyor, bu düşünceye katılmasak bile mecburen idare ediyoruz.''
Devam et Başkan bu yolda...Seninleyiz seninleyiz...

26 Eylül 2007 Çarşamba

Nağmeler #4



Yağmurlu Bir Günde Görmüştüm Seni
Üstünde Çubuklu Formalar Vardı
Bir Anda Tutuldum Aşık Oldum Ben
Hayatın Anlamı Siyah Beyazdı
Ölümle Yaşamı Ayıran Çizgi
Siyahla Beyazı Ayıramaz Ki
Her Yolun Sonunda Ölüm Olsa Da
Sevenleri Kimse Ayıramaz Ki...

Nağmeler #3



Karlar Düşer Çığ Oluruz Coşarız
Arman İçin Salonlara Dolarız
Yağmur Yağar Sel Oluruz Akarız
CimBomBoma Sırılsıklam Aşığız
Rüzgar Eser Kasırgayız Yıkarız
Engelleri Hiç Tanımaz Aşarız
Günler Geçer Seviniriz Ağlarız
Zaferlere Bu Şarkıyla Koşarız

Nağmeler #2


Bu Vatan Bölünmez
Bu Böyle Biline
Bu Vatan Uğruna
Hazırız Ölmeye
Aponun Piçleri
Sabrımız Kalmadı
Bursalı Geliyor
s..ecek Ananı..

Nağmeler #1


Sen Uyu Ben Deplasmana Kaçayım...
Yollarda İnceden Cigara Sarayım...
Sevgilim Bu Gece Hiç Bekleme Beni...
Aşkından Önce Gelir Göz-Göz Sevgisi...

Hayatımızdan, fikrilerimizden, tutkularımızdan, kısaca bizden esintiler...

24 Eylül 2007 Pazartesi

Hoca mı olacaksın takıma? Buyur bakalım...

Geçen gün bir sohbette duydum, hattrick diye bir oyun varmış, menajerlik tipi..Gerçi yaklaşık bir 5 sene önce pazar günleri Sami Yen'e gitmeden arkadaş bilgisayar karşısına geçer, birşeyler ayarlardı, maç dönüşü de birşeyler kontrol ederdi...Oyna filan derdi ama, takmazdım, geçen haftaki arkadaşın ballandıra ballandıra anlatmalarına karşı koyamadım, girdim siteye...Üye oldum, hemen başlatmadılar tabii oynatmaya, aktivasyon bekle dediler...Geldi mail, aktive ettik ve başladık takımı çalıştırmaya...Zor işmiş zor, adsız sansız takımı çalıştırmak, hele amatör topçuların varsa, Allah kolaylık versin...Bundan sonra bizim ilçenin Süper Amatör takım hocasına daha bir saygıyla bakacağım, o takımı nasıl sahaya çıkarıyor diye...Tribünde, televizyon başında, kahvede takım antrenörüne ana avrat küfredenler, hadi girin oyuna da görelim bakalım bu iş kolay mı zor mu?
Hadi gir siteye, kur takımı, çalıştır bakalım....

Bant, Plaster vs. vs. Kültürü


90lı yılların başında maçları televizyonda izlerken dikkatimi çekiyordu futbolcuların tozluklarındaki "beyazlıklar", daha sonra gazetelerdeki resimlere özellikle bakıp, bunların ne olduğunu çıkartmakla uğraştım günlerce...Göze hoş geliyordu görünüm, bir de üç çizgili Adidas klasik krampon ile hiçte fena durmuyordu...Bu düşünceler beynimin bir tarafında yer edinmişken, topçuların saha kıyafetlerine dair, bir amatör küme maçında, tozluk üzeri beyaz çorap giyen bir "amatör" görünce, aklım daha da karıştı...Tabii, arayan istediği cevabı bulurmuş derler, soyunma adalarından, topçulardan, gazetelerden, o beyazlıkalrın bant olduğunu öğrendik...Ama, esas Hagi'nin gelmesiyle bu işi çözmeye başladık, ayrıntısını öğrendik, keserdi tozluğu Hagi, sonra da ayağını bir güzelce plasterle bantlar ki, o krampon tam otursun ki, istediği şutları hedefe "zımbalayıversin"...Rivayet odur ki, Emre'nin maç öncesi tozluğunu kesip, onun ayağına masörün yapacağı "plasterlemeyi" Hagi, büyük bir özenle yapıyormuş...Sonra çok gelişti bu olay, tozluk kesildi, ayak bantlandı; krampon üzerine çekildi, ayakkabının "dili" şutu bozmasın diye; bileğe ince şekilde çekildi, tekmelik rahatsız etmesin diye; hatta abartıldı dize çekildi plaster, tozluk aşağıya düşmesin diye...
Bugün, Kasımpaşa maçında tüm topçularda vardı plaster bant ayaklarda...Estetikte durdu hani, siyah tozlukla...Kırmızıya da yakışıyor ama, hem de daha güzel...

17 Eylül 2007 Pazartesi

Taraftar işe el attı...


Bursa her yönüyle çok farklı bir şehir...Bursa kulübünün içi ise tam bir bulmaca gibi...Her zaman kaynayan bir kazan vardır...İşler iyi gitse de sorunlar var, kötü gitse de... Belediye başkanı, şehrin varlıklıları, şehrin sevdalıları, hep kendilerince çözüm bulma peşine düşmüşlerdir, gerçek ya da sanal sorunlara...Takım iyi gider, çelme takılmaya uğraşılır başkana, kongre olur aday çıkmaz, seçilir biri, sonra seçilen eleştirilir, devrilmeye çalışılır,vs vs...Ve bu çark hep döner döner...Olan yine, her yerde olduğu gibi, taraftara olur... Geçen günler de topçular idman boykot etmiş...Ama ya çok genç olduklarından, ya da kulüp geçmişini iyi bilmediklerinden, yanlış yapmışlar... Bursa'da taraftar faktörünü unutmuşlar... Selim de geçmişi özlemiş, dalıvermiş antrenman sahasına, Duka Mesut daha sakin ama belli ki o da dertli...

"El Chelo" nihayet...

Arjantin futbolunu pek severdik, Maradona ilahtı kalbimizde...Bir de ulusal genç takımın kaptanı filan gelecek dendi ya, çıldırdık sevinçten...Yazdı basın, "yeni Hagi" geldi geliyor diye, bir de demezler mi "Frikikleri de penaltı gibi kullanıyor", aman aman, uzun zaman da frikik golümüz yoktu, hasret kalmıştık, "örümcek ağlarının temizlenmesine"...Geldi Marcelo Adrian, görkemli karşılandı, lig başladı, gol beklendi olmadı, frikik oldu heyecan duyduk, sarsmadı ağları, döktürmedi sevinç göz yaşları...Sonra uzaklaştı, kayboldu gözden, sakat dediler, dediler oynayamaz bu takımda, boş transfer dediler...Ama gizemli bir duyguydu bu Chelo ile aramızda..Kavuşamayan sevgililer durumu gibi...Karamsarca biraz, belki melankolik azıcık...Torpilliydi kalbimizde, gitmesine gönlümüz razı değildi, taliplileri de pek eften püften değillerdi, River'ı, Boca'sı ve Ajax'ı dünya futbolunun...Ayırmasınlar sevenleri istedik, dua ettik olmasın diye, vermesinler Marcelo'muzu...Ve öyle böyle düşünceler içindeyken, çıktı geçen gece Sami Yen'e, çaktı gölünü, kırdı bacağını şeytanın...Eh biz mutlu, O mutlu, gerisi bize ne...

9 Eylül 2007 Pazar

Okumak Lazım...

Barış ve Şener güzel bir çalışmaya imza atmışlar...Futbolun edebiyatına bir katkı daha...Kitapta yazısı yer alan arkadaşların yüreklerine sağlık...Almak lazım en acilinden..Kendileri anlatsın kitabı:

“Manyaklar, kafayı takmışlar hatta sıyırmışlar...” diye tanımlıyor elinizdeki derlemenin editörleri, kitaba katkıda bulunan yazarları. (Daha doğrusu, gazaplarından korkmasalar öyle tanımlayacaklarını söylüyorlar.) Futbolla düşüp kalkan ama bunu ortalama futbolseverden hayli farklı biçimde yapan, takıntılı insanlar. Kimisi ücradaki bir takıma veya uzak diyarlarda oynanan topa dikmiş gözünü, kimisi istatistiğe, kimisi “futbol folklörü” dediğimiz şeye veya olmadık bir teferruata... Futbol sevgisine verilen emekle dolu bu kitabın Erdinç Sivritepe’ye bir armağan olması, boşuna değil. Bilenler bilir; takıntılı bir futbol tutkusuna ömürlük emek gömmüş birisi Erdinç Sivritepe.

Futbol muhabbetiyle dolu bir derleme. Bir Yaşam Boyu İzmirspor (Erdinç Sivritepe), Antepspor’um Benim, Mazide Kalmış Sevgilim... (Bağış Erten), Kayseri Futbol Tarihine Bir Bakış (Ayhan Baynal), Piknikte Dömivole (Bozkurt K. Yılmaz), Futbolun Değişimi (Bülent Gürsoy), Futbolcu Resimleri (Cem Pekin), Tavşancılspor (Efkan Bucak), Almanya... (benim için) Pek Tatlı Vatan (Eray Özer), Sadri Alışık ve Ronaldinho (Hakan Dilek), RSSSF – Maç Sonuçları Belgeliği (Karel Stokkermans), Saymaca/Düzmece: Taraftar Takıntısının Bir Ucu (Mehmet Ali Çetinkaya), Nasıl Takım Tutmaya Başlanır? (Muhammed Şahin), Kulüplerin Gerçek Sahipleri Taraftarlar(mı)dır? (Murat Odabaşı), Asya’dan Futbol Manzaraları... (Mustafa Taha), Göztepe ve Onun Hazin Hikâyesi (Oğuz Reşat Sipahi), Yugoslavya’da Futbol: Yeniden, Birlikte... Mümkün mü? (Özgür Dirim Özkan), Taraftarlığın Tamiri: Takım Değiştirmek (Remzi Salihoğlu), Futbol Sevdasının Yanları: I - Fantezi Futbol (Serbülent Şengün), Sana Bir de Stadlarından Bakalım Aziz İstanbul (Tuncay Yavuz), Bir İnsan Neden Tirespor’u Tutar? (Yusuf Al), Oyun Bitti (Zeki Kumova)

Edinmek için: 1Tık 2Tık 3Tık

Güzel Oyuna Dair #3

Yalnız Mı Hissettinin Kendini Kalabalığın İçinde

İşimiz Gücümüz Futbol

Bir Düş Gibi Şimdi Çocukluğumuz


4 Eylül 2007 Salı

Güle Güle Ferhat...


Verdiğin emekler, döktüğün ter ve sahada göstermiş olduğun kişilikli mücadele için teşekkürler..
Gittiğin yerlerde mutlu ve başarılı olacağına şüphe yok...

u/M nasıl ortaya çıktı...

"Aşk kırıntısıyla doymaktansa, tek başıma aç kalırım bu hayatta" çalıyordu fonda, karar verdiğimde ultras/Movement'ı çıkarmaya karar verdiğimde...Futbol Kültürü kitaplarının yavaştan kitapçılarda yerlerini almaya başlaması hoş güzeldi de, Radikal Futbol'un yayından kalkması burkmuştu içimizi...Erkan Goloğlu, Hakan Dilek, Tanıl Bora'yı okudukça yazma iştahı oluşmuştu "bünyede"...Yazmaya başladık ara ara, özlem duydukça tribünlere, uzak kaldıkça sevdiğimizden, renklerimizden asker kışlasında ya da bekar evinde...Toplanmıştı yazılar defter aralarında, bilgisayarda wordte, orda burda... Baktık, Karşı fanzin yapıyor, Volkan abi'ye "yazı yollim mi abi" takılmacası, Pankart'ta yerim olmasına vesile olmuştu... Arkadaş grubumuz da fanzin çıkaralım havasına girince, başladık yazı istemeye amma velakin 1-2 kişi dışında yazı yollayan olmayınca, "tek başıma" çıkarmaya karar veriverdim ultras/Movement'ı...Yazılar vardı zaten, tribünde "anları yakalamak" hobimizdi, eh photoshop'u da az buz bilirdik, koyulduk çalışmaya ve ortaya çıkıverdi bizim "dergimsi"...Ee peki ne vardı ilk sayıda? "Elimde şapkam, dünyanın dört bir yanını geziyor ve stadyumlarda yalvarıyorum: 'Tanrı rızası için, güzel bir maç lütfen' " demiş üstad Eduardo Galeano...Kendisinin yolunda, İstanbul'da Bursa'da, İzmir'de Samsun'da, küçük stad buyuk stadyum, mahalle arsası sokak arası, nerede bir çift kale kurulup, top peşinde koşulduysa, karşı konulmaz bir tutkuyla izleyen biri olarak, kendi gördüklerim, duyduklarım, izlediklerim,hissetiklerim,yaptıklarım,fotoğrafladıklarımdan oluşan bir yazın ortaya koyduk... Şimdi de ikincisinin çalışmaları içindeyiz...İnsallah çok yakında çıkacak...

Blog Widget by LinkWithin