"Acı vatandır Almanya" ama memlekette tarla çorak, toprak taş ve kurak olunca, bir de "öncü" gidenlerden gelen mektuplardaki resimlerde fabrikalarda tulum giyen "hemşoların" yüzleri gülümser bakınca, dede Öztekin göçer Dortmund'a. İş bulur, yer bulur, çalışma iznini kapar, çat pat Almanca'yı da geliştirince hem çocuklarına da bir iş kapısı hem de kendine destek olsun diye memlekette bıraktığı evlatlarını da çağırır yanına. Artık Kırşehirli Öztekin sülalesi burunlarında sıla hasreti gurbette yaşamlarını idame ettirmek çabasındadırlar ki iki erkek çocuktan sonra karlı bir 19 Mart 1987 kış günü Yasin dünyaya gözlerini açar. Yeni "ufaklık" ailenin ilgi odağı olur, herkes etrafındadır, abileri ona çeşitli oyunlar kurarlar da Yasin'in gözü babasının abilerine aldığı renkli toplardadır, emekler top peşinde, yürür top peşinde. O kadar sever ki toplarla oynamayı, bir tek Tom ve Jerry'i seyretmek için koşturmacalarına ara verir de yanı başında sadık bir dosta el uzatmış gibi topunu tutar bir eliyle de. Çoğu annenin aksine anacığı da Jerry gibi yerinde duramayan bu kıvrak çocuğunun futbol sevgisine destek olur abilerine olduğu gibi de Yasin yaşıtlarına göre biraz zayıf ve çelimsiz kalınca beslenmesini teşvik için "Yemezsen altına bez bağlayıp yollarım seni futbola" diye takılmadan edemez bizim ufaklığa. Yabancı da değildir ilk futbol hocası, abileri gibi ona da futbolun temelini öğreten amatör Alemannia Scharnhorst kulübünün hocası babasıdır, idmanlara gidiş gelişlerde konu hep futboldur, akşam evde aile televizyon başına maç izlemeye kurulduğunda da baba teorik bilgilerini aktarır çocuklarına, deyim yerindeyse futbolla yatar futbolla kalkarlar. 4 yaşında amatör futbola başlayan Yasin, çıktığı maçlarda kıvraklığı ve top hakimiyetiyle dikkatleri çekince, 8 yaşında Borussia Dortmund alt yapısına geçer. Sadece Yasin değil, abilerini de ister sarı-siyahlı kulübün alt yapı hocaları da hayat acımasızdır bazen, seçimler de zor ve zalimdir, babalarının beyninde tümor çıkıp, çalışamaz olunca, hem aileyi geçindirmek hem de ameliyat masraflarını karşılamak için büyükler çok sevdikleri futbola veda ederler ve küçük kardeşi yollarlar idmanlara. Artık Öztekin ailesinin tek umududur Yasin, o da bunun bilincinde çalışır, antrenman kaçırmaz, topla ve özellikle topsuz oyunu öğrenir ve alt yapıda her sene kendini daha da geliştirirken, babasına verdiği "Bir gün Dortmund'la profesyonel sözleşme imzalayacağım ve ilk paramla size araba alacağım" sözü onu yorulup, pes edecekken daha da kamçılar. Kendisi gibi bir başka gurbetçi olan Nuri Şahin'le de tanışması o yıllardadır Yasin'in, iki Türk çocuğu aynı takımlarda top koşturur,saha içinde iyi anlaşır, idman sonrası birlikte takılır, kader arkadaşlığı yaparlar. Yasin'in tersine Nuri biraz daha girişkendir, Almancası da iyi olunca, Almanlarla da arkadaşlık kurar kolayca ama Yasin'in aksanından 10 metreden Türk olduğu anlaşılınca, özgüveni kaybolur, konuşmaz ve "Ben sahada konuşurum" diye avutur kendisini. "Birilerinin kısmetsizliği, başkalarının şansıdır" denir ya, Borussia Dortmund takımının çok sakat verdiği ve çift kale maç yapacak kadrosunun olmadığı bir dönemde Jürgen Kloop, genç Yasin'i A takım idmanına çağırır, "fasülyeden" oynasındır amacı hocanın ama Yasin idmanın yıldızı olur o gün ve başlar ara ara büyüklerle idmanlarda boy göstermeye. Faydasını da görür bu antrenmanların ve A2 takımıyla ondan fazla gol atarken, yaptığı asistlerle de takımın en önemli parçası oluverir. "O dönem sol açık oynuyordum ve saha içinde daha rahat hareket edebiliyordum" diyen Yasin'in bu performansı dikkatlerden kaçmaz ve Jürgen Kloop kendisine Almanya Kupasında Werder Bremen karşısında son 10 dakika şans verir. Yıllardır özlemini çektiği formayla ilk tanışmayı unutamaz Yasin Öztekin ama maç skorunu da hatırlamak istemez, 2-1 mağlup olmuşlardır o gün. Ve hafta sonu, Dortmund'un rakibi Bayer Leverkusen'dir, oğulları belki maçta yer alır diye Öztekin ailesi de artık tribünlerdedir, öyle de olur, son yirmi dakikada Nuri çıkar Yasin oyuna girer. Heyecanı yüzünden okunmaktadır Türk topçunun, çok şeyler yapmak ister ama koşamaz, pas atamaz, o çok sevdiği meşin yuvarlak bile ona yabancı gelir, ayağında durmaz, kayar gider. Kolay değildir tabii, bin kişiye oynanan PAF takımı maçlarından 80 bin kişinin önüne çıkmak. Profesyonel futbol hata kaldırmaz, sonraki haftalarda takıma giremez genç topçu ama yine de Dortmund onunla profesyonel sözleşme imzalar ve Yasin aldığı ilk transfer parasıyla babasına verdiği sözü tutar: pırıl pırıl bir arabayı evlerinin önüne park eder.
Sezon öncesi hazırlık maçlarında sahadadır Yasin, Real Madrid'e karşı, Udinese'ye karşı forma giyer, iyi de oynar, sağ bek, sağ açık, sol açık hocası ne görev verirse yapar da lig başladığında yine kulübeden başını çıkaramaz, alt yapıdan hocaları "Hayırdır! Senden daha yeteneksizler takımda sen neden yoksun" diye sordukça o da soluğu Jürgen Kloop'un ofisinde alır ama cevap hep "Daha vakti var" dır. O vakit bir türlü gelmez, kendini idmanlara verir Yasin, aşırı hırslı çalışır, çift idman, fitness ve de oynamamanın baskısı da üstüne binince vücut gerilir ve "stres kırığı" sakatlığı yaşar. Yine de oynamak ister Türk topçu, Almanlara kendini ispat etmektir arzusu ama doktorlar izin vermez, iyileştiğinde de Dortmund-II takımına yollanınca Yasin "Almanya'nın ikinci liginde mücadele edeceğime vatanıma döner, Süper Ligde oynarım" der ve Türkiye biletini alır.
"Hayatımın en doğru kararıydı" dediği Gençlerbirliği'ne transferinde de yine Dortmund yıllarından tanıdığı Ralf Zumdick baş rol oynar. Alman teknik adam Borussia Dortmund'da çalıştığı dönemlerden bildiği Yasin Öztekin'in transfer edilmesini ister başkan İlhan Cavcav'dan ve 1.5 senelik bir sözleşme yaparlar gurbetçi oyuncuyla. Ayağının tozuyla çıktığı Bucaspor kupa maçında bir gol, sonrasındaki Yeni Malatyaspor maçında da 2 gol atan Yasin birden Ankara'da gündem olur, takım kaptanı Cem Can yakıştırır lakabı "Cristiano Ronaldo, yok yok kısaca Crissi". Alkaralar yeni transferleriyle gurur duyarken, başkentin çapkın kızları da tanışma hesapları yaparlar yakışıklı gurbetçiyle ama parmağındaki alyansı görenin hayalleri suya düşer. Eşin Mücella'ya da düşkündür Yasin ki babasının öğüdüdür "Futbolcuysan özel yaşantına dikkat edeceksin, ailenle vakit geçireceksin". Almanya'da aksanından dolayı kendisini yabancı hisseden Yasin, Ankara'da da "Alamancıdır" artık. Tuhaf gelir bazı şeyler, yemekte kola içilir, idmana geç kalınca "trafik vardı" bahanesi uydurulur, idman sonrası eşyalar saha ortasına bırakılır gidilir... Yarım sezon uyum sorunu da yaşayan Yasin'in esas çıkışı 2011-2012 sezonunda olacaktır, tabi bunda Hollanda ekolünden gelen Fuat Çapa'nın da etkisi yadsınamaz. Sol açıkta ve zaman zaman forvet arkasında oynadığı 33 maçta 6 gol 6 asistle istatistiklere adını yazdıran genç topçu, Hurşit Meriç'le birlikte kanatlardan yaptıkları bindirmeler, göze hoş gelen çalımları ve uzaktan attığı şutlarla İstanbul takımlarının da transfer döneminde gözdesi oluverir. "Galatasaray'a gidecek, Beşiktaş Yasin'i bitirdi" diye yaza dursun İstanbul basını, Yasin Öztekin Trabzonspor ile 4 senelik sözleşme imzalar bile.
Şenol Güneş yönetiminde sezona başlayan Trabzonspor'da Yasin ilk haftalarda sürekli ilk onbirlerde şans bulsa da sonraları rotasyon oyuncusu konumuna düşer. Sol açıkta oynamak ister, forvet arkası görev verilir, hocasına "O bölgede topla buluşamıyorum, ben topla var olan adamım, beni sol kanada ver" diye yakarsa da istediği olmaz ve performansı gün be gün dip yaparken, sakatlıklar da yakasını bırakmaz gurbetçi topçunun. Kulüpte de işler iyi gitmez, topçuların transfer taksitleri ödenmez, sahada başarılı sonuçlar alınmaz, Şenol Güneş istifa eder, Tolunay Kafkas göreve gelir ve kadro dışı kalır Yasin. Büyük ümitlerle geldiği Trabzon'a artık küsmüştür genç topçu ve sezon sonu takımdan ayrılmak istediğini bildirir. Yeni durak eski tanıdığın takımı Kayseri Erciyespor olacaktır.
Gençlerbirliği'nin sözleşme yenilemediği Fuat Çapa'yı havada kapan Kayseri'nin mavi-siyahlıları, hocalarına da transferde "istediğini al" demişlerdir. Başarılı çalıştırıcı da eski kulübünden tanıdığı ve güvendiği Azofeifa, Cem Can, Vlemincxx ve Yasin'i takıma kazandırırken, Yasin Öztekin tekrar sol açıkta dilediğince top koşturmanın mutluluğunu yaşayacaktır. "Sol açıkta oynamak ve bolca çalım atmak benim en büyük zevkim" diyen Yasin'in topla oynama merakı bazen başına bela açar, Kayseri'de başarılı bir maç sergiledikleri Fenerbahçe karşılaşmasının son dakikalarında takımı gole giderken, kaptırdığı top konuk ekip için galibiyet golü olacaktır. Fuat hoca topçularına ne kadar güvense de onlar beklediği performansı sergileyemeyince hocanın görevine son verilir ve ligimizin "kaşar" hocalarından Hikmet Karaman Kayseri Erciyesspor'u kurtarmak için görevlendirilir. "Benim babam gibidir" dediği Karaman'la müthiş bir sezon geçiren Yasin, yerel bir gazetenin sezon sonunda verdiği futbol oscarının da sahibi olur, kolay değildir küme düştüğü denilen takımı Süper Ligde tutan en değerli oyunculardan biri olmak. Yasin'in bu çıkışı, yabancı sınırlaması sebebiyle dışarıdan oyuncu getiremeyip, iç piyasaya yönelen İstanbulluların dikkatini çeker ve Prandelli'nin Galatasaray'ına transfer olur. "İnşallah bir gün A Milli takımımızda oynarım, Jürgen Kloop da Almanya'nın başında olur da orada hesaplaşırız" diye Borussia Dortmund hocası Kloop'a sitemini dile getiren Yasin için o "hesaplaşma" fırsatı beklediğinden daha erken gelecek gibi, zira eksik olduğu gol vuruşlarında daha soğukkanlı davranma ve takım savunmasını yapabilme yetilerini geliştir Galatasaray'da ve takıma katkı sağlarsa belki kader onu Şampiyonlar Liginde Signal Iguna Park'ta 80 bin kişinin karşısına çıkarır ve Leverkusen maçında yapamadıklarını sarı-siyahlılara karşı Galatasaray formasıyla gerçekleştirir... Neden olmasın?
1 yorum:
Abi çok güzel bir yazı olmuş. Yasin'i tanımayan ben gibi garipler için ufuk açıcı ;)
Yorum Gönder