29 Şubat 2016 Pazartesi
Ya Gelirsek
Beşiktaş taraftarı bu gece oynanacak olan Fenerbahçe derbisi öncesinde Fenerbahçe Stadını ziyaret edip, rakiplerine mesaj yollamış:
"Deplasman yasağının kalktığı gün, Kadıköy iskelesine yanaşacak bir vapur delikanlı, size en büyüğün kim olduğunu gösterecek. YA GELİRSEK..."
"Deplasman yasağının kalktığı gün, Kadıköy iskelesine yanaşacak bir vapur delikanlı, size en büyüğün kim olduğunu gösterecek. YA GELİRSEK..."
28 Şubat 2016 Pazar
İşin Sırrı Montta Değil Çalışmakta
"Bu işlere, emek lazım, mücadele lazım, azim lazım, oyunculara öz güven aşılamak lazım. Herkes mont giyer, eldiven giyer, ayakkabı giyer. Bu işin sırrı çalışmak ve istemektir. Çalışmaz ve üretmezseniz sahada başarılı olamazsınız"
İbrahim Üzülmez
Gençlerbirliği Teknik Direktörü
Giydiği montla ilgili yapılan eleştirilere cevap verirken
Bir Gün Lider Olunca
Doğdum günden beri sana aşığım
Nerede olursa olsun seni savundum
Aniden bir gün sıralamada lider oldun
Birçok kişi seni sevdiğini hatırladı...
Curva Napoli
27 Şubat 2016 Cumartesi
Salih'in Kırmızı Kartı ve Düşündürdükleri
Galatasaray-Trabzonspor maçında olayların ve itiş kakışın içinde hakemin elinden kırmızı kartı kapıp, hakeme "Çık dışarı" yapan Salih Dursun'un alacağı ceza, spor kamuoyundan göreceği tepki nasıl olacaktı? Bir hafta boyunca merakla bunları gözlemledim ve maalesef ne basın, ne de Futbol Federasyonu beni yanıltmadı... Neden mi?
Hafızalarımızı 14 sene geriye gitmesi için zorlayalım... Galatasaray, Kadıköy'de Fenerbahçe ile karşılaşıyor ve tahmin edin ne oluyor? Maçın hakemi Ali Aydın Emre Aşık, Batista, Hasan Şaş ve kaptan Bülent Korkmaz'a kırmızı kart gösteriyor. Galatasaray 7 kişi oynamak zorunda kalıyor son 10 dakikayı ve Fenerbahçe saldırdıkça saldırıyor, Mondragon devleşiyor, maç ilk yarıda atılan golle 1-0 ev sahibinin lehine bitiyor... Maçın ertesi ne Ali Aydın'a federasyondan tepki geliyor, ne de Fenerbahçe'ye niye Galatasaray'a gol atmak için hücum ettiğine dair sitemler duyuyoruz... Ama bu hafta bolca duyduk Selçuk'un neden penaltıyı dışarı atmadığı eleştirilerini, Deniz Ateş Bitnel'in düdüğü asması gerektiği fetvalarını...
Devam edelim ve filmi 2-3 sene geriye saralım... Galatasaray ile Fenerbahçe'nin Süper Kupa mücadelesinde memleketin "ayrıcalıklı" hakemi Cüneyt Çakır'ın yanlış kararına itiraz eden ve hakemi hırpalayan Engin Baytar'ı hatırlayalım. Kaç maç ceza aldı Engin, hatırlıyor musunuz? 11 Maç ceza aldı Galatasaray'lı oyuncu... Sadece aldığı cezayla da kalmadı, yazılı ve görsel basında, spor programlarında "idam(!)" edildi durdu günler haftalar boyunca...
Hafızaları biraz daha zorlayalım mı? Salih Dursun "çık dışarı" demişti ya, saha kenarını Emre Belezoğlu'na gösteren Felipe Melo'yu anımsayalım... Emre'nin kart gördüğü hareketi tartışmaktan ziyade Melo'nun memleket futbolunun "küçük prensi" Emre'yi "postalamasını konuşmadı mı spor kamuoyuna yön veren "ağalar" derbinin ertesi günü...
Şimdi ne olmuş peki? Türkiye Futbol Federasyonu, kendi hakemini küçük düşüren, hatta daha açık konuşalım rezil eden Trabzonsporlu oyuncuya 3 maç ceza verdi. Yazıyla yazalım üç maç ceza. Bir de oy çokluğu ile verilmiş karar, toplantıya katılan bazı yetkililer bunu bile fazla görmüş olmalılar... Trabzonspor bu karara itiraz edecektir, Tahkim de 1 maç indirim yaparsa, ödül gibi olur Salih'e bu hareket...
Bu yazıyı karalamaktaki maksat Salih'i suçlamak, hakemi aklamak değil kesinlikle... Hatta iyi de ders oldu genç hakemlere, Deniz Ateş Bitnel'in yaşadıkları, zira son yıllarda Cüneyt Çakır'ı kendilerine rol model alıp "ukalaca ve vurdumduymazca" patır patır kart göstermeleri futbolun ruhunu zedeliyordu... Ama Trabzonspor'un kendi topçularına sahip çıkarak, t-shirtler bastırarak bayrak adam yaptıkları Salih'i böyle göstermelik bir cezayla "geçiştirmeleri" Federasyonun başına iş açacaktır... Milletçe örnek almayı severiz, karşılaştırma yapmaya bayılırız. Ligin sonu yaklaşırken, zirve mücadelesi kızışırken, düşme hattı cayır cayır yanarken, hakemler hatasız mı maç yönetecek zannediyorsunuz? O vakit canı yanan, kırmızıyı gören topçu saldırmaz mı hakemin kartına? İstemez mi kolay yoldan taraftarın kalbini kazanmak? Kart "hırsızlığını" geçip, çıkar o kokartı deyip, hakemin kokartını yırtarsa sahadaki futbolcu, ne olacak peki?
Trabzonspor başkanı "Bu düzen değişecek, bu adaletsizlik bitecek" derken eğer samimiyse, önce Salih'in cezasının daha fazla olması için Federasyona itiraz dilekçesi vermeli... Yapabilir mi? Sanmam...
Taraftarın Öfkesi
Geçen hafta içi oynanan UEFA Avrupa Ligi son 16'ya kalma karşılaşmalarının rövanşında Rapid Wien'li taraftarlar İspanya'da gördükleri muameleye o kadar içerlemişler ki, evlerindeki maçta doğrudan düşüncelerini belirtmişler: Puta Valencia... (Orospu Valencia)
"Bütün dünya şunu bilmeli ki, Damia Vidagany ve Julian Suescum ( İlk maçta Rapid Wien pankartlarını stada sokmayan kişiler) orospu çocuğudur"
Deplasman Birası
Avrupa Liginde Liverpool deplasmanına giden Augsburg taraftarları yanlarında sadece bayrak, pankart, atkı almamışlar, koli koli biraları da taşımışlar Almanya'dan... Peki yeter mi, aşağıdaki tayfayı görünce devede kulak kalır bu kadar bira...
16 Şubat 2016 Salı
Aşk Bodrumda Yaşanıyor Güzelim
Bülent Serttaş gece gündüz düşünse, en baba reklam ajanslarıyla çalışsa böyle tanıtamazdı " Aşk Bodrumda Yaşanıyor" şarkısını. Önce, Polis Özel Harekat, Cizre'de bir bodrumda sıkıştırdığı terör örgütü mensuplarını etkisiz hale getirdikten sonra duvara "Aşk Bodrumda Yaşanıyor Güzelim" sözlerini yazmış ve sosyal medyada paylaşım rekorları kırmıştı bu görsel. Bu hafta sonu da Eskişehirspor-Antalyaspor maçında ev sahibi tribünler "Aşk Bodrumda Yaşanıyor Güzelim" pankartı açınca, Bülent Serttaş'ın şarkısı tekrardan gündeme düştü...
Uçup Giden Üç Puan Kaç Bileklik Eder?
Geçtiğimiz hafta bizim kulüp "Tek Bilek Tek Yürek" adını verdiği bir kampanya başlatarak, sözüm ona dayanışma ama bir yandan da taraftardan para toplama işine girişti. "Sözüm ona dayanışma" diyorum çünkü dayanışma olması için karşılıklı güvene ihtiyaç varken, yönetime geldiğinden beri başkan Dursun Özbek'in en başta transfer olmak üzere taraftara verdiği sözler tutulmazken, kulübün lokomotifi durumundaki futbol takımında işlerin felaket denecek durumda olması sarı-kırmızıya gönül verenlerin gözünde başkanın itibarını iyice düşürmüş vaziyette. UEFA'nın finansal fair play diyerek başkanı "hesaba çekmesi" ve Galatasaray'ı Avrupa kupalarına almamakla tehdit etmesi sonrası, UEFA'ya bütçeyi düzeltme projesi olarak "bi' şeyler" sunmak gerekiyordu ve "Tek Bilek Tek Yürek" adını verdikleri çalışma ortaya atıldı. Nedir işin mantığı, taraftara "Kulübünü seven en kötü günde ona sahip çıkandır" fikri empoze edilecek ve 10 TL karşılığında bileklik satılacak... 25-30 milyon ortalama taraftarı olan bu kulübün her taraftarı bir bileklik alsa, 250 milyon TL eder, yarısı alsa 125 milyon TL eder. Hadi onu da geçtim 1 milyon bileklik satsan 10 milyon TL para eder... Hesap kolay, duyguyu ve sadakatı, paraya çevir... Kulübe üye yapmaya gelince, taraftarı dışla, adam yerine koyma ama forma satmaya, bileklik satmaya gelince "En büyük taraftar"... Neyse konumuz o değil, onu da detaylı yazarız bi' ara...
Başkan Dursun Özbek bu hesapları yapa dursun, ona bilmem danışmanları futboldaki "asıl" hesaplardan bahsettiler mi? Mesela turnuvayı düzenleyen kurumların maç başı galibiyet primlerinden, katılım paylarından bahis açan oldu mu? "Fenerbahçe'nin de Şampiyonlar Liginde gruplara kalmasını istiyorum" diyen eski teknik direktör Hamza Hamzaoğlu'nun UEFA'nın vereceği katılım payından haberi olmadığı kesin de, başkanın da Şampiyonlar Liginde oynanan her maçta alınan galibiyet başına verilen 1.5 milyon euro (4 milyon 950 bin TL), gruptan çıktığında 5.5 milyon euro (18 milyon 150 bin TL) para ikramiyesinden haberi olmasa gerek. Çünkü bunu bilse Benfica, Astana, A.Madrid'li gruptan toplayabildiği kadar puan ve üst tura çıkmak için 2-3 sağlam transfer yapardı. Hadi Şampiyonlar Ligini geçtik, Türkiye Ligini sevabına mı oynuyoruz? Bizim federasyon da diyor ki "Ben kulüplere galibiyet başı 1 milyon 300 bin TL veriyorum"... Kazan maçları, al parayı...
Tamam, her maçı kazanacaksın diye bir kural yok, ama lig sonuncusu Mersin'den iki maçta 1 yazıyla yazıyorum "bir" puan çıkarmayacaksın... Bileklik hesabıyla anlatacak olursam sayın başkan, iki gece evvel Mersin'de "bonkörce" bırakılan üç puan, 130 bin taraftarın bileklik parasının çöpe atılması demek değil mi? Sezonun ilk yarısında TT Arena'da oynanan maçı da hesaba katarsak, orada da puansız Mersin'e 1 puan vererek 1 milyon 300 bin TL yerine 650 bin lira almış olduk... 65 bin bileklik parası "puf dedi uçtu"...
Mersin'de sadece muhtemel puan ve paralara "güle güle" demedik, aynı zamanda stoper Denayer'in sağ bek, Linnes'in kulübede oturacak şekilde bir organızasyonla stoper oynayan Semih Kaya'nın gereksiz kırmızı kartıyla Türkiye Futbol Federasyonuna 3000 TL ceza ödeyeceğiz. ( TFF Disiplin talimatı her kırmızı karta 3000 TL, sarı karta 1500 TL para cezası uyguluyor) 3000 lira, 300 bilekliğin çöpe gitmesi demek... Yazık... Haaa, bi' de, Semih'in sözleşmesinde maç başı 15 bin euro ödenecek yazıyor, yani 49500 lira alacak bizim sarışın stoper Mersin İdman Yurdu maçındaki "muhteşem!" oyunu karşılığı... 4 bin 950 taraftarın bileklik parası da stoperimizin banka hesabına yatacak... Yasin, Sneijder, Donk, Carole, Chedjou'nun sarı kartlarını da varın siz hesaplayın...
Evet, sayın başkan... Bilmem bu hesaplardan haberiniz var mı? Havuzun kapağı açılmış, siz çatlak sıvamakla uğraşıyorsunuz. Sizin sektörden örnek verecek olursak, odalar pis, yemekler berbat, siz hizmetli ve aşçılarla vedalaşmak yerine onların maaşlarını düşürüp, kar yaptığınızı zannederken, rezervasyonlar iptal ediliyor, yurt dışı turist kafileleri rakip hotelleri tercih ediyor, farkında değilsiniz...
2 Şubat 2016 Salı
Yarına Umut Ol
2016 yılının ilk ayını geride bırakırken, iş yoğunluğu, özel yaşam, Galatasaray'ın içinden çıkılmaz durumu derken bloga hiç yazı yazmadığımı üzülerek fark ettim. Tabii, boynu bükük bırakmayacağız bu sayfaları, yıllarca bizi takip eden dostları yarı yolda bırakmayacağız, yine döneceğiz bloga, paylaşacağız düşüncelerimizi, fikirlerimizi dilimiz döndüğünce. Ve yılın ilk yazısını da "memlekete görmek istediğimiz güzel hareketlerden" biri olan Yarına Umut Ol sosyal sorumluluk projesine ayırmak istedik. Simay Salı ve Berin Yıldırım adlı iki arkadaş, modern Çalıkuşu olarak maddi imkansızlıklar nedeniyle eğitim, spor ve sanat yönünden geri kalan köy okullarına yardım ulaştırmayı kendilerine vazife edinmişler, yüzlerce çocuğun yüzünü güldürmüşler. Kendilerinin bana atmış olduğu maili sizinle paylaşıyorum ve blogumuzun takipçisi öğretmen ve öğrencilerimizi "kitap kumbarası" konusunda Simay ve Berin'e destek çıkmaya davet ediyorum. Detaylı bilgi Yarına Umut Ol facebook sayfasında...
"Merhaba,
Turkiyenin farkli bolgelerindeki koy okullarina gidiyoruz. Cocuklara spor, bilim, sanat, okuryazarlik dallarinda egitim atolyeleri duzenleyerek onlarin hayal guclerini gelistiyoruz. Buna ek olarak okullara ihtiyaclari dahilinde cesitli gonderimler yapiyoruz spor malzemesi,kirtasiye, kitap vb. Buyuk projelerimizde kendi alaninda uzman kisilerin de destegini almaya calisiyoruz. Basketbol, voleybol turnuvalari duzenlemeyi planliyoruz. Donem donem buyuk projeler yapiyoruz. Sizinle ortak bir proje yapmayi cok isteriz! Ama ilk etapta sizin en buyuk yardiminiz okulunuza afisimizi asip kitap kumbarasi yerlestirmek ve takibini yapmak olabilir :) cok tesekkur ederiz"
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)