27 Temmuz 2019 Cumartesi

Sokak Futbolunun Yasaklanması


1300lü yıllarda Londra'lı dükkan sahipleri sokakları savaş alanına çeviren ve müşterileri korkutan bu yeni oyundan bıkmışlardı. Top peşinde koşarken mutluluk ve hırstan gözleri başka bir şeyi görmeyen gençler, etrafı darmadağın ediyorlardı. Esnaflar son çare olarak Kral II.Edward'a gider ve dertlerine bir çözüm bulmasını isterler. Ve aradan çok zaman geçmeden kralın ulağı sokaklara kararı duyurur: "Sokaklarda bu büyük topun peşinden koşanların çıkardığı kargaşa ve gürültüden dolayı toplu oyunlar İngiltere kralının emri ile yasaklanmıştır..." Böylece sokak futbolu Londra sokaklarında yasaklanır.
İşte yukarıda İllustrated London News dergisi için 1905 yılında çizilen Londra sokaklarını kargaşaya çeviren ve Kral II. Edward'ın futbolu yasakladığı dönemi anlatan bir tablo...

26 Temmuz 2019 Cuma

Gol Sevinci ve Forma Reklamı


“Neden hakemler gol sevinçlerinde formayı çıkartmaya sarı kart gösteriyor? Forma reklamı görülmüyor diye. Para futbolun dengesini bozuyor…"
İvan Ergiç
Bursasporlu Eski Futbolcu

12 Temmuz 2019 Cuma

Bask Bayrağının Ortaya Çıkışı


36 yıl boyunca İspanya'yı diktatörlükle yöneten ve halka büyük acılar çektiren diktatör Francisco Franco'nun 1975 yılı Kasım ayında hayatını kaybetmesinden sonra ülkede "ağırdan" da olsa özgürlük hareketleri baş göstermeye başlamışken, Bask bölgesi halkında öfke hala dinmemişti, zira İspanya sınırları içinde bütün bölgesel bayrakların asılmasına müsaade edilirken, Bask halkının İkurrina'sı hala yasaklıydı. Bu yasağın sebebini de dönemin İç İşleri Bakanı Manuel Fraga İribarne şöyle açıklayacaktır: " Bask bölgesi bayrağı dışında bütün bayraklara izin verdik çünkü o bölgesel değil ayrılıkçı bir bayrak. Ayrıca İngiliz bayrağının da kötü bir kopyası. Bunun yanında bu bayrak bir çok Basklı için olduğu kadar İspanyollar için de bir hakarettir. Bu bayrakla tamamen masum olan Katalan veya Valencia bayrakları arasında fark var. Ve sizi temin ederim ki, her kim ki bu bayrağı asmak ister, önce benim bedenimi çiğnemesi gerekir."

Dönemin İç İşleri Bakanı her ne kadar sert ve katı konuşmuş olsa da, 1976 yılında İkurrina bayrağının yasallaşmasını savunan hareket oldukça kuvvetliydi, her şey bir kıvılcıma bakıyordu ve o ateş ne ironiktir ki Franco'nun kitlelerin afyonu olarak gördüğü futbolun oynandığı "yüz binlik beşik" olarak lanse edilen stadyumların birinde alevleniverdi. 5 Aralık günü San Sebastian'daki Atotxa Stadı, Real Sociedad ile Athletic Bilbao takımlarının ünlü Bask derbisine ev sahipliği yapacaktı ve takım arkadşalrının kendisine Troçki diye seslendikleri Real Sociedad'lı "solcu" topçu Josean de la Hoz Uranga'nın aklına bir şimşek çakar: "Neden iki takım da sahaya illegal olan Bask bayrağı ile çıkmasın? Riskli bir işti, belki para cezası alacaklardı, ya da daha önce yaşadığı gibi polis tarafından dövülecekti ama buna değmez miydi?"  Uranga bu fikrini takım kaptanı Kortabarria'ya açar ve onun gözlerindeki pırıltıyı da görünce şöyle bir plan yaparlar: Bu sırrı maç gününe kadar takım arkadaşları dahil kimseye söylemeyecekler ve  stada gelen Athletic oyuncularına yasaklı bayrakla sahaya çıkmayı teklif edecekler... Maç günü gelip çatar ve Kortabarria rakip takım kaptanı Jose Angel İribar'a yapmak istedikleri eylemden bahseder. "İkurrina ile sahaya çıkma teklifi geldiğinde, bu kararı tek başıma alamayacağımı ve takım arkadaşlarıma danışmam gerektiğini söyledim. Eğer takımdan bir kişi bile olumsuz yanıt verseydi, bu tarihi eylem gerçekleşmezdi" diye daha sonraki yıllarda röportaj veren İribar teklifi seve seve kabul eder.


Peki yasak olan bu bayrak Atotxa Stadına nasıl girmiştir. Orası da hikayenin diğer bir ilginç kısmı. ETA terör örgütü ile ilişkilendirildiği için bulundurulması yasak olan bayrağı bir dükkandan alamayacağı ya da terziye diktiremeyeceği için Uranga'nın aklına dikiş nakış konusunda pek maharetli olan kız kardeşi gelir. Kortabarria ile sadece ikisinin bileceği bir sır olması konusunda sözleştikleri için Bask tarihine geçen bayrağı diken Uranga'nın kız kardeşi Ane Miren bile yaptığı "şaheserin" ne amaçla kullanıldığını ancak günler sonra radyodan öğrenecektir. Maç günü kadroda yer almayan Uranga ailecek yedikleri yemekten sonra anne babasına maçı stadyumda seyredeceğini söyleyerek elinde tuttuğu malzeme çantasının içinde sakladığı bayrakla evden ayrılır. Yolda polis çevirmesine takılsa da şansına polisler arabayı ararlar ama çantanın içine bakmazlar. Stada ulaşan Uranga çantayı takımının soyunma odasının camından arkadaşlarına teslim eder ve Real oyuncusu olduğu için elini kolunu sallaya sallaya stad kapısından girip, takım arkadaşlarının yanında soluğu alır. İki takım futbolcuları da Ikurrina ile sahaya çıkmaya hazırlardır ama bayrak sahaya nasıl götürülecekti? Soyunma odaları arasında polis vardır ve onlara görünmeden bu eylemi yapmak gerekecekti. Uranga kafayı yine çalıştırır ve takımın malzemecisinin suları koyduğu çantanın dibine bayrağı yerleştirerek malzemeciyi sahaya yollar. Plan istediği gibi gidince Kortabarria ve İribar'ın öncülük ettiği Real Sociedad ile Athletic Bilbao oyuncuları ponpon kızların arasından geçip sahaya yönelirken Uranga bayrağı çıkarır ve iki kaptanın eline tutuşturur, kendisi de sadece ayakları gözükür halde İkurrina'nın arkasında yürümektedir. "İlginçtir polis müdahale etmedi, zaten müdahale etseydi bütün bu mizansenin ortasında bulacaktı kendisini. Çok sert bir görüntü olurdu. Taraftarlar bizi çılgınca alkışlıyordu, kimi göz yaşlarına boğulmuştu. Maç başladığında ben saha dışına çıkmak zorunda olacağım için polisin beni göz altına alacağını düşündüm ama öyle bir şey olmadı çünkü insanlar öyle büyük tepki vermişlerdi ki, polisler bir şeyler yapsa ortalık karışacaktı." diye o tarihi dakikaları açıklayan Josean de la Hoz Uranga maçtan sonra da göz altına alınmadı, günler sonra da kendisine hiç bir şey olmadı.

5 Aralık günü oynanan Bask derbisinde gizlice açılan bayrak, günler sonra 19 Ocak 1977'de San Sebastian'daki Constitucion Meydanında özgürce dalgalanıyordu. Skorbordda yazan sonuç kimsenin umurunda olmasa da maç 5-0 gibi farklı bir skorla ev sahibi Real Sociedad lehine sonuçlanırken, maçta meşin yuvarlağı beş defa filelerden çıkarmak zorunda kalan Bilbao kalecisi İribar bu derbiyi "hayatının maçı" olarak anlatacaktır torunlara...



10 Temmuz 2019 Çarşamba

General Harrington Kupası


Galatasaray'ın 2000 yılında UEFA Kupasını kazanması ve sonrasında da Real Madrid'i yenerek Süper Kupa'yı Türkiye'ye getirmesinin ardından ezeli rekabette geri kalmak istemeyen Fenerbahçe'liler de "arşivin tozlu raflarını" karıştırıp "Bizim de General Harrington Kupamız var" demeye başladılar. Peki kimdir bu adına kupa maçı düzenlenen general ve nedir bu maçın öyküsü?

İstanbul'un işgali sırasında Beşiktaş ve Galatasaray, işgal güçleri ile yeşil sahada pek karşılaşmak istemezken, Fenerbahçe ise İngilizlerle 50 maç yapar ve bunların 41ini kazanır. Bu galibiyetler bir bakıma işgal edilmiş başkent insanın milli duygularını kabartarak, Türk milliyetçiliğinin gelişmesine katkı sağlar. Türkiye Futbol Federasyonunun çıkarmış olduğu Türk Futbol Tarihi kitabında şöyle anlatılır o günler: "Özellikle İstanbul'da işgal kuvvetlerine mensup askeri takımlarla yapılan maçlarda Türk takımlarının kazandıkları galibiyetler futbolu bir milli dava haline getirmiş ve milletin kırık gururunu okşayan olaylar olmuştur."

1923 Haziran'ında İşgal Kuvvetleri Komutanı General Sir Charles Harrington tarafından düzenlenen Fenerbahçe ile İşgal Orduları Takımı arasındaki tek maçlık kupa mücadelesi de sarı-lacivertlilerin maçı Zeki Rıza Sporel'in golüyle kazanmaları neticesinde "milli gururu" okşayan tarihi bir hadisedir, ve elbette kutlanacaktır... Ama...

Hükmen Yenik adlı kitabında Dağhan Irak meseleye başka açıdan bakar. Karşılaşmaya sportif açıdan ele aldığımızda "rakip takımda dört oyuncu dışında hiç kimse aslen futbolcu değildir" der yazar. İşgal Kuvvetleri takımlarındaki oyuncuların bir çoğu aslen futbolcu olmayıp, futbolu seven askerlerdir. "Lozan görüşmeleri sırasında oynanan kupa maçında Fenerbahçe'nin karşısına rakip olarak çıkarılan takım beş yıldır ailelerinden ve normal hayatlarından uzak ve terhise birkaç haftası kalmış askerlerden oluşmaktaydı." Fenerbahçe ise tam tersi ligi yeni bitirmiş ve aylardır idman ve maç yapan futbolculardan kuruluydu. Bu nedenle "objektif" bir bakış açısıyla bakıldığında bu maçı sportif bir müsabaka olarak değerlendirmek çok da mantıklı gelmemektedir.

Öte yandan bu maçların yarattığı milliyetçi heyecanı belirtirken, Türk takımlarının işgal kuvvetleri ordularına karşı oynadığı maçları diğer yabancı takımlara karşı yaptığı maçlarla ayırmamız gerektiğini şöyle belirtir Dağhan: "Türk takımları işgal ordularından gelen maç tekliflerini kabul ederken, bir taraftan onların ülkedeki varlıklarını meşrulaştırma çabalarına yardım etmektedir. Örneğin General Harrington kupasında oynamak , aslında işgal kumandanının şehirdeki yönetici olma iddasını kabul etmek anlamına gelir. Bu tür maçların İstanbul'daki Türk ulusçuluğuna yaptığı katkı anlatılırken, aynı zamanda meşruiyeti olmayan işgal kurumlarının kulüpler tarafından sürekli muhattap alındığının da unutulmaması gerekir. Sonuçta meşruiyetini tanımadığınız birinin adına düzenlenmiş bir kupayı bizzat o insanın elinden almak, siyasi açıdan pek bir mantık içermemektedir."

Bu bilgiler ışığında General Harrington kupasıyla övünülmesi mi gerekli yoksa "keşke o maçı oynamasaydık" demesi mi gerekiyor Fenerbahçelilerin, cevabı siz okurlarıma bırakıyorum...



2 Temmuz 2019 Salı

Georgi Asparuhov


Bulgaristan futbolu denince aklınıza kim gelir? Ya da şöyle soralım sizce Bulgaristan'ın  yetiştirmiş olduğu en iyi futbolcu kim? Beş defa La Liga şampiyonluğu yaşamış, beş defa Bulgaristan'da yılın oyuncusu seçilmiş, ülkesini Dünya Kupasında yarı finale taşımış ve 1994 yılının Ballon d'Or sahibi Hristo Stoichkov cevabını verdiğinizi duyar gibiyim. Evet, haklısınız Stoichkov bir Barcelona efsanesi olduğu kadar Bulgarlar için de efsanevi bir oyuncu ama komşuda geçtiğimiz yıllarda yapılan bir ankette 20. yüzyılın futbolcusu olarak Georgi Asparuhov seçildi...

Georgi Asparuhov ya da zamanında kendisine takılan lakapla "Gundi" 4 Mayıs 1943'te Sofya'da dünyaya geldi. Gundi'nin dünyaya gözlerini açtığı yılda Bulgaristan çarlık monarşi ile yönetilirken, İkinci Dünya Savaşının bitimiyle Komunist Parti ülkenin yönetimini ele geçirdi. Küçük yaşlarda futbol, basketbol, voleybol ve jimnastik sporlarına yatkın olmasına rağmen babası Asparuh Rangelov oğlunu yedi yaşındayken Levski Sofya'nın futbol seçmelerine götürür. İki saatlik idman sonrası genç takım hocası Kotse Georgiev "Gundi"nin babasına yaklaşır ve şöyle der: "Senin oğluna bizim öğretebileceğimiz bir şey yok. O doğuştan futbolcu." Başkent Sofya'nın mavi beyazlı ekibi Levski'nin alt yapısında futbola başlayan Asparuhov genç takımda ortaya koyduğu üstün performans sonrası daha 17 yaşındayken A takımla ilk maçına Botev Plovdiv karşısında çıkar. Yaşıtlarına göre boylu poslu ve iri olmasından dolayı hocaları onu hep savunmada oynatırken, Gundi golcü olmak istediğini belirtse de hocalarına karşı gelmeyip verilen görevi yerine getirmesini de bilir. Gencecik bir çocuğu ligin güçlü ekiplerinden birine karşı defansta oynatmak cesaret isterken, Asparuhov sadece savunma yapmaz bir de gol atarak maç sonu alkışları alır. Çoğunlukla savunmada oynamasına rağmen mavi-beyazlı formayla çıktığı 23 lig maçında 7 gol atarak "zincirlerini kırıp" forvet pozisyonuna yaklaşır. Ve Bulgaristan Genç Milli Takımı ile çıktığı bir maçta attığı harika bir gol sonrası artık herkes Gundi'yi golcü olarak anmaya başlar. 18 yaşına geldiğinde ise hayatı boyunca sıkça karşılaşacağı "kader değiştiren" olaylardan biri yaşanır, askerlik çağı gelmiştir ve orduya katılmıştır genç Georgi. Askeriyenin takımı olarak bilinen CSKA Sofya bu futbolcuyu kendi genç takımına gönderir ama oradaki hocalar Asparuhov'u bir hazırlık maçında oynattıktan sonra beğenmez ve Botev Plovdiv'e yollarlar.

18 yaşında olmasına rağmen Asparuhov, Botev ekibinin yıldız futbolcusudur. Tek şampiyonluğunu 1927'de kazanan ve müzesinde hiç Bulgaristan Kupası olmayan Botev Plovdiv genç golcüsünün etkisiyle şampiyonluğa oynayan bir takıma dönüşür ve ligi üçüncü bitirirken, Bulgaristan Kupasını sevinci de yaşar. Takımı adına iki sezonda oynadığı 47 maçta 25 gol atan Gundi, sarı-siyahlıları bir sonraki sezon da lig ikinciliğine taşır. Asparuhov'un yükselen grafiği milli takım seçicilerinin gözünden kaçmaz ve genç golcü ülkesinin 1962 Dünya Kupası kadrosuna dahil edilir. İngiltere, Arjantin ve Macaristan'la birlikte "ölüm grubunda" yer alan Bulgaristan, grubu sonuncu bitirirken, Levski Sofya'lı Sokolov ülkesinin tek golünü Macaristan'a 6-1 yenildikleri maçta atar bu turnuvada.


İki yıllık Botev tecrübesinden sonra Georgi Asparuhov tekrar futbola başladığı Levski Sofya takımına döner ve kulübün Bulgaristan liginde ve Avrupa Kupalarındaki başarılarında kilit rol oynar. 20 yaşındaki golcü oyuncuları etrafına bir takım kuran Levski Sofya, 1964-65 sezonunda 12 yıl aranın ardından şampiyonluk ipini göğüslerken, Gundi de 27 golle gol kralı oluyordu. Aynı sezon Bulgaristan'da yılın futbolcusu ödülünü alırken, Ballon d'Or için de aday gösterilir ve yapılan oylama sonrası sekizinci olur, Portekizli Eusebio ise Avrupa'da Yılın Futbolcusu seçilir.

Ballon d'Or sevinci yaşayan Eusebio, ertesi sezon Avrupa Kupasında Levski ile Benfica karşılaştığında Asparuhov karşısında oldukça zorlu anlar yaşayacaktır. Sofya'da 2-2 biten maçın rövanşında Asparuhov'un erken golü ile Bulgarlar deplasmanda öne geçerler ama Estadio da Luz'da ev sahibi devre bitmeden attığı üç golle rahatlar. Buna karşın Gundi önderliğindeki Levski Sofya takımı maçı bırakmaz, Asparuhov'un 75. dakikada attığı golle farkı bire indirir ama turu getirecek golü bulamazlar.  Benfica karşısında oynadığı iki maçta attığı üç gol sonrası Avrupalı devlerin radarına girer Georgi Asparuhov ve en çok da Eusebio mevkidaşının transferini yana yakıla istemektedir: "Bulgaristan'da böyle oyuncular olduğunu bilmiyordum. Bu adama karşı oynamaktan korkuyorum. Gördüğüm en iyi oyunculardan biri olan Asparuhov'la yan yana oynamak için yalvarıyorum. Benfica-Levski maçında bütün Lisbon şehrini fethetti."


1968-69 Kupa Galipleri Kupasında Milan'a da iki gol attıktan sonra İtalyanlar da  kırmızı-siyahlı kulübün hocası Nereo Rocco'nın "hayallerimin golcüsü" dediği Asparuhov'un peşine düşer. Levski Sofya forması ile 150 leva kazanırken İtalyanların Schnellinger, Rivera, Sormani gibi "top klas" oyunculara önerdikleri 500 bin dolar ve eşi ile kendisine özel arabalar gibi "astronomik" tekliflerini elinin tersiyle iten Asparuhov memleketinden ayrılmaya sıcak bakmaz ve Milan'lı yöneticilere şöyle bir cevap verir " Bulgaristan diye bir ülke var ve orada da Levski diye bir takım var. Belki siz bu takımı daha önce duymadınız ama ben bu takımda doğdum ve burada öleceğim." Asparuhov futbol kariyerini mavi-beyazlı takımda sonlandırmak ister istemesine de, Avrupa'ya gitmek istemiş olsa bile bu komunizm ile yönetilen Bulgaristan'da imkansız yakındı ve rejim futbolcularının yurt dışına çıkmasını yasaklamıştı. yasaklar o kadar sertti ki Asparuhov'a Lev Yashin'in jubilesi için Rusya'ya gitme izni bile çıkmamıştı...

Kulüp takımında gösterdi başarı kadar Georgi Asparuhov'un namı milli takımda attığı gollerle de Dünya'ya yayılır. 1962'de olduğu gibi 1966 Dünya Kupasında da Bulgarlar yine çetin bir gruba düşerler. Pele'li Brezilya, Eusebio'lu Portekiz ve Florian Albert'li Macaristan'a karşı Asparuhov'lu Bulgaristan. Gundi ülkesinin Macaristan karşısındaki tek golünü atarken, Bulgarlar yine grubu son sırada tamamlıyordu.

İki sene sonra Wembley'de oynanan İngiltere-Bulgaristan hazırlık maçında Gundi attığı golle taraflı tarafsız herkesin alkışını alıyordu. Orta sahadaki bir kafa topu mücadelesinden kaptığı topla bütün İngiltere yarı sahasını kat ediyor ve kaleci ile karşı karşıya kaldığı anda kalecinin solundan topu plase bir vuruşla ağlara yolluyordu. Bulgaristan deplasmana İngiltere ile 1-1 berabere kalırken, maçtan sonra konuşulan isim yine kahramanımız oluyordu.



Levski Sofya ve Botev Plovdiv formaları ile oynadığı 244 maçta attığı 150 golle Bulgaristan futbol tarihine adını yazdırmış olsa da Georgi Asparuhov, futbolseverler onu hep karizmatik duruşu, ahlaklı oyun yapısı, rakiplerine karşı centilmenliği ve Levski Sofya'ya olan bağlılığı ile hatırlayacaktır. İyi de bir aile babasıdır aynı zamanda Gundi, eskilerin deyimiyle "sigarası ve alkolü olmayan" karısı ve oğluna adamıştır hayatını. "Yağmurlu bir geceydi ve eve geç gelmişti Georgi" diye anlatıyor karısı Lita eşinin insani tarafını"Arabadan çıktığında kucağında bir çok çiçek buketi vardı, 'Bunu hak edecek ne yaptım ki?' diye soracaktım ki, yolda giderken yağmur altındaki yaşlı bir çiçek satıcısına acıdığını ve bütün çiçeklerini satın aldığını anlattı"


Ve 1970-71 sezonun son maçında Levski ezeli rakibi CSKA'yı konuk ederken, maçın son dakikalarında kırmızı beyazlı takımın oyuncusu Yankov sert bir müdahale ile Asparuhov'u düşürür. Futbol kariyeri boyunca kendisini durdurmak için rakiplerinden tekmeler yemeye alışık olan ve sahada kavga-gürültüden nefret eden Gundi, hiç beklenmediği bir şekilde yerinden fırlar ve Yankov'a vurur. Bu iki topçunun "kapışması" hakem Aleksandar Shterev'in karşılıklı kırmızı kartları ile sona ererken, maç da olayların büyümesi sonrası yarıda kalır. Genelde maçlardan dört gün sonra toplanan Futbol Disiplin Komitesi ne hikmetse vakit kaybetmeden bir araya gelir ve iki oyuncuya da üçer maç ceza verir. İşte bu ceza da Asparuhov'un "kader değiştiren" olaylardan biri olur...

Cezalı olduğu için sonraki kupa maçında oynayamayacak olan Gundi, ertesi gün yine de takımının antrenmanına gelir ve yakın arkadaşı  Nikola Kotkov'u da yanına alır ve Plovdiv'in yerel takımı Vratsa'nın ellinci kuruluş yılını anısına düzenlediği özel maçta oynamak için Sofya'dan ayrılırlar. Yolculukları bir saati geride bırakmışken, Asparuhov'un Levski renklerinde olan mavi-beyaz Alfa Romeo'su benzin almak için Vitinya'da bir benzincide mola verir. Depoyu 9.20 levaya dolduran Georgi Asparuhov pompacıya 10 leva verir ve her zamanki cömertliği ile para üstü için beklemez ve yola çıkar. 80 santim belki onu zengin etmeyecektir ama o parayı almak için bekleyeceği zaman hayatını kurtaracaktı, nereden bilecekti ki?  Azrail golcü futbolcuyu almaya gelmiştir ama futbolun melekleri onun bu dünyada daha bir çok gol atması için çabalamaktadırlar. Arabasına bindiği esnada benzincide bulunan biri kendisini de yolları üzerindeki bir yere "atmaları" konusunda ricacı olur, Gundi tereddütsüz bu isteği de kırmaz. Oysa "Kimdir, nedir, nereye gidecektir" gibi sorular sorsa yine o talihsiz kaza yerine geç varacaktır... Yola çıkmalarının ardından çok olmadan yoldaki bir kör nokta arabanın kontrolünü kaybettirir Gundi'ye ve karşıdan gelen kamyonla çarpışırlar. Alevler içinde kalan otomobildeki üç kişi hayatını kaybeder.



Aynı gün uzaydaki bir kazada üç Rus astronot hayatını kaybedince, Bulgar gazeteleri efsane oyuncusunun ölümüne baş sayfalarında yer vermez ama kötü haber çabuk yayılır, binlerce insan polisin, itfaiyenin, hatta askerlerin engellemelerine karşın Levski Stadının etrafında toplanmaya başlar. Resmi olmayan rakamlara göre de 550 bin insan Georgi Asparuhov'un cenazesinde Sofya'da göz yaşı dökecektir... Bu Bulgar tarihinde İmparator III.Boris'in ölümünden sonra bir cenazede toplanan en fazla kalabalık olarak tarihe geçecektir.  Futbolculuk kariyerinde Bulgaristan dışına çıkmamış olan Asparuhov, attığı goller, kazandığı kupalardan ziyade yaşadığı yıllarda Sovyet Rusya'nın bir uydu devleti olan Bulgaristan halkına, Bulgarlar'ın kimseye muhtaç olmadan yaşayabilecekleri ve kendi başlarına büyük başarılar elde edebilecekleri duygusu verdiği için bugün bile saygı ve minnet ile anılmaktadır.


Bu trajik kazanın 40 gün sonrasında Asparuhov'un arkadaşı olan gazeteci İvo Bozhkov "İki Dokuz" adında yazmış olduğu ve daha sonra şarkısı yapılacak olan bir şiirini Gundi'nin mezarı üzerine bırakır. Cenazede polisin ve askerlerin Bulgar halkına karşı takındığı tavır, Bozhkov'un şarkısının "politbüro" tarafından yasaklanması Asparuhov'un ölümünün kazadan çok suikast olma şüphesini iyice netleştirir sevenlerinin kalbinde. Georgi Asparuhov'un popularitesinin gün be gün artması komunistler arasında kıskançlıkla karşılanırken, ünlü futbolcunun stadyuma topladığı kalabalıklar da "parti"yi huzursuz etmeye başlamıştı. Kazadaki üçüncü kişinin eşinin de yıllar sonra çıkıp, Asparuhov'un eşinden özür dilemesi, bu trajik ölümün kazadan çok cinayet olduğu konusunda herkesi çoktan hem fikir etmişti.




İki Dokuz
Yolun sonunda solda, yolların kesiştiği yerde,
Yaz ve kış iki buket çiçek yatar.
Dört yolda iki yalnız buket,
Bizim oraya gitmemizi bekler...

Yağmurda ve karda onlar bizi bekler,
Ve biz tekrar o yolu hatırlarız.
Mavi takımın iki sevilen dokuz numarası
Bugün bile her Bulgar takımını etkiler.
Asparuhov ve Kotkov, iki güzel yürek
Asparuhov ve Kotkov, batmayan güneş...

Yanıp kül olmuş olsa da bu şehitler
Büyüleyici kuşlar gibi sonsuza dek onları hatırlayacağız...

Blog Widget by LinkWithin