31 Ekim 2023 Salı

Çaykur Rizespor:0-1:Galatasaray

 


"Galatasaray'a puan kaybedersek sürpriz olur."

Bu sözleri Şampiyonlar Liginin Manchester City ile birlikte en büyük favorisi olan ve futbolcu değeri milyon euroları bulan  Bayern Münih basın sözcüsü Galatasaray maçı öncesi mi söyledi?

Söylese garipser miydik?

Tabii ki hayır!

Peki, kim sarf etti bu "pek iddiali lakırdıları"?

Çaykur Rizespor Basın Sözcüsü Hasan Yavuz Bakır...

Takımına güvenirsin, takımını motive etmek istersin, şehri de tribünleri doldurması için "gazlamak" istersin de buna benzer "safsatalar" hep Galatasaray maçları öncesi gelirse Rize tarafından, pek de "sevimli" durmuyor.

Şampiyonlar Ligi yorgunu Galatasaray, Okan Buruk'un da "hicivli" söyleyişiyle 3 günlük bir aradan sonra çıktı Rize deplasmanına.  Fikstürün azizliği mi desek, Avrupa dönüşü sarı-kırmızılılar hep Anadolu deplasmanına gidiyor!

Bayern Münih maçından farklı olarak rotasyona Angelino, Kerem Demirbay ve Mertens girmişti...

Ev sahibi olmanın avantajı ile Rizespor oyuna presle, baskıyla başladı, Muslera'nın kalesini yokladı da maçın esas kahramanın Kadir Sağlam olacağı 10 dakikada Mithat'ın herhangi bir temas olmadan çime takılarak düşmesine faul çalmasından belliydi. Hakemlerin verdiği penaltı ya da kırmızı kartlarla maça etki ettiği düşünülür de ben ise "alakasız" yerde çaldıkları ve "saçma sapan" düdüklerle maçı bir taraftan alıp öbürüne verdiklerini düşünürüm. Kadir Sağlam da "temaslı" oyuna izin vereceğim diye "bariz" faulleri es geçti ki daha maçın 24. dakikasında kulübeden yedek kaleci Günay itirazdan sarı kart gördü.

Rakibin sertliğine maçın hakemi de göz yumunca Galatasaray uzaktan bir kaç cılız şut ile Kerem'in harika plasesinde Gökhan'ın uçarak çıkardığı top dışında pozisyon bulamadı. Ama, öte yandan ilk yarıyı da yine gol yemeden de kapamasını bildi...


İkinci yarı rotasyon oyuncularını kenara alan Okan Buruk, onların yerine Kaan, Ziyech ve Sergio'yu saha sürdü ve maça da hareket geldi. Kerem'in pasında Icardi kaçırdı, dönen topta Rizeli Minchev auta attı. Kerem ve sonraki dakikalarda Davison'un şutlarını savunma bloklarken, Zaqiri taraftarına saç baş yolduruyordu. Bu arada Rizeli Zaqiri, buna şampiyonlar ligi maçları da dahil, Boey'i uzun uzun aradan sonra ilk defa zorlayan futbolcu oldu... Bu çocuğu takibe almak lazım...


Futbol karşılaşması bir anda iki kaledeki git gellerle tenis maçına dönmüşken, ev sahibinin çıkarken atağını kesen "devşirme" sol bek Abdülkerim, Kerem'le topu buluşturuyor, onun pası her zamanki gibi Icardi'ye gidiyor o da Sergio'ya şutluk pozisyon hazırlayınca Galatasaray'ın aradığı gol Portekizli oyuncuyla geliyordu. Yedek kalmasına mı içerlemiş, yoksa attığı goller hep savunmaya çarparak mı girmesine takıldı bilmem de Oliviera'nın golden sonraki ifadesi pek hoşuma gitmedi...


Geriye düşen Rizespor eşitlik için açılınca Galatasaray daha rahat pozisyonlar buldu ki, bunlardan Tete'nin karşı karşıya şutu kaleci Gökhan'dan sekip, Kerem'in önüne düştü ve "Harry Potter" zoru başarıp auta attı! Sosyal medya linççilerine gün doğdu, yine saldıracaklar Kerem'e, oysa bir kez daha yazıyorum: Bu çocuk öyle zamanda öyle bir gol atacak ki, herkesi ettiği laflardan dolayı utandıracak...

Alışık olmadığımız bir oyun sonrası Galatasaray, zor da olsa bir deplasmandan daha 3 puanla ayrılıp, Sami Yen'de oynayacağı Kasımpaşa maçı öncesi "hediye" gibi bir haftalık bir araya giriyor. Biz Cumhuriyet bayramını , yabancılar cadılar bayramını kutlasınlar, herkes coşsun, eğlensin, enerji depolasın ve yine üç günde bir maç oynamaya hazır hale gelsinler...

Yolumuz uzun, hedeflerimiz büyük...


Hakemler: Kadir Sağlam, Esat Sancaktar, İbrahim Bozbey

Çaykur Rizespor: Gökhan Akkan, Eray Korkmaz (Muhammet Taha dk. 78), Attila Mocsi, Emirhan Topçu, Halil İbrahim Pehlivan (Hojer dk. 83), Mithat Pala (Varesanovic dk. 78), Jonjo Shelvey, Gustavo, Olawoyin, Altin Zeqiri (Gaich dk. 83), Minchev (Benhur Keser dk. 67)

Yedekler: Zafer, Alikulov, Seyfettin Anıl, Janne-Pekka, Faye

Teknik Direktör: İlhan Palut

Galatasaray: Fernando Muslera, Sacha Boey, Davinson Sanchez, Abdülkerim Bardakcı, Angelino (Kaan Ayhan dk. 46), Lucas Torreira, Kerem Demirbay (Sergio Oliveira dk. 46), Wilfried Zaha (Tete dk. 67), Dries Mertens (Hakim Ziyech dk. 46), Kerem Aktürkoğlu (Barış Alper Yılmaz dk. 87), Mauro Icardi

Yedekler: Günay, Victor Nelsson, Kazımcan Karataş, Cedric Bakambu, Halil Dervişoğlu

Teknik Direktör: Okan Buruk

Gol: Sergio Oliveira (dk. 68) (Galatasaray)

Sarı kartlar: Altin Zeqiri, Gustavo, Taha (Çaykur Rizespor) Günay Güvenç, Davinson Sanchez, Hakim Ziyech (Galatasaray)

27 Ekim 2023 Cuma

Galatasaray:1-3:Bayern Münih


"Kaybetmek varsa ne çıkar aşkta yer yok hiç korkuya" diyordu Oya ve Bora arka fonda Spotifyda dinlediğim şarkıda... Onları dinlerken de iki gün sonra Galatasaray'ın Bayern Münih'i ezip ezip, kaybettiği maça dair bir kaç satır karalamak istedim bloga...

Kuralar çekildiğinde grubun favorisi Almanlardı, bilmem kaç sezon gruplarda maç kaybetmemişlerdi, oyuncularının değeri milyar eurolara yaklaşıyordu,  birinci belliydi de yarış ikincilik için olacaktı falan filan... İstatistikler çok şeyi söylerdi ama hayat istatistikten ibaret değildi, haliyle futbol da hayata fena halde benzeyince, maçın sonucunu önceden tayin etmek olmazdı...

"Cesurlar bir gün, korkaklar her gün ölür" diyordu ya Fatih Terim, öğrencisi Okan Buruk da "baskın basanındır" demiş topçularına, presle başlatmıştı takımını maça. Kapansa nasılsa bir yolunu bulup Almanlar golü atacaktı, en azından savaşarak, onlara yara vererek "kaybetmek" en onurlu olanıydı... Tuchel'in beklemediği bir oyundu, savunmadan pasla çıkmayı tembihlemişti topçulara da her boşluğu Galatasaraylılar kapayınca, Ulreich'in uzaklaştırdığı toplar "duvara çarpar" gibi yine kendi yarı sahasına geliyordu. Öyle konsantre, öyle arzuluydu ki sarı-kırmızılılar, bireysel hatalarla erken dakikada yedikleri golden sonra bile "eyvah" demeyip, rakip kaleye gittiler, dakikasında cevap vereyazdılar, pozisyon üstüne pozisyon buldular ki ilk devre Ulreich'in kalesine 16 şut gibi bir rekora imza attılar da top sadece bir kez filelerle kucaklaştı... Yine sahneye Icardi çıktı, yine kimsenin beklemediğini yaptı, iki hafta önce Manchester'da penaltı kaçırmışken, burada jeneriklik "panenka" attı... 


Rakip kale etrafında topla oynamaya alışık olan Almanlar, üç kez Muslera'nın 10 metre yanına yanaşabilmışken, Galatasaray onlara "empati" yapmayı da öğretiyordu aslında bir bakıma. Lakin bir fark vardı, "panzerler" karşısındaki engelleri yıkmadan bırakmazlar, Bayern de Barcelona'ymış, PSG'ymiş, Realmiş yakaladığı zaman sürüsüyle gol atar ama "aslan" kendi evinde rakibini parçaladı, ısırdı, boğdu da öldürmeden bıraktı ilk 45 dakikada...

İkinci yarı da öne geçmek için saldırdı Galatasaray, Mertens'in gününde olmayan Tete'nin yerine oyuna dahil olmasıyla "gücüne güç" kattı ama arzulanan gol bir türlü gelmez, "aslan" avıyla oynaşmaktan yorulurken, Bayern sinsice orta sahayı ele geçiriyor ve maç boyu sahada olduğu tartışılan Kane ile de ikinci golü buluyordu. Sonrası da zaten efsanevi bir 70 dakikalık oyun ve hafızalardan silmek isteyeceğimiz bir 20 dakika...


Kane'in takımını öne geçiren golü sadece sahadaki Galatasaraylıları yıkmadı, maçtan dakikalar öncesinde yaptıkları tezahüratlar ile Alman misafirlere geçici sağırlık hissi yaşatan Galatasaray tribününü de susturdu. O dakikadan sonra deplasman tribününde taraftar olduğunu fark ettik. Oysa ki, erken gelen golde nasıl susmadıysalar, burda da tezahuratın en coskulusunu yapsalar, yorgun bitkin gözüken Galatasaraylı topçular Kopenhag maçında olduğu gibi geriden gelip, o maçı çevirirlerdi...

Olmadı, kısmet böyleymiş, Galatasaray zaferlerle dolu mazisine bir şaşalı galibiyet daha ekleyecekti ama sonu "skorseverler" için mağlubiyet olsa da Galatasaray'la "nefes alan" bizler için unutulmaz ve onur duyacağımız, "iyi ki Galatasaraylıyım" dedirten bir maç oldu...

Teşekkürler aslanlar...


STAT: Ali Sami Yen Spor Kompleksi

HAKEMLER: Davide Massa, Filippo Meli, Stefano Alassio

GALATASARAY: Muslera- Boey, Sanchez, Abdülkerim Bardakcı, Kazımcan Karataş (Dk. 75 Angelino), Kaan Ayhan (Dk. 80 Ndombele), Torreira, Tete (Dk. 56 Mertens), Kerem Aktürkoğlu (Dk. 74 Barış Alper Yılmaz), Zaha (Dk. 75 Ziyech), Icardi

BAYERN MUNIH: Ulreich- Mazraoui (Dk. 78 Sarr), Min-jae, De Ligt, Davies, Laimer, Kimmich, Coman (Dk. 83 Tel), Musiala, Sane, Kane (Dk. 83 Choupo-Moting)

GOLLER: Dk. 30 Icardi (P) (Galatasaray) - Dk. 8 Coman, Dk. 73 Kane, Dk. 79 Musiala (Bayern Münih)

SARI KARTLAR: Tete, Kaan Ayhan (Galatasaray) - Sane, Laimer, Davies (Bayern Münih)

Sosyal Medya ve Tribünler


"Herkes bir gün 15 dakikalığına ünlü olacak"

Andy Warhol'a atfedilen bu sözü duymayan yoktur zannedersem. Amerakalı sanatçı bu sözü söylemiş mi söylememiş mi tartışıladursun, bizim memleket evlatları bu "ünlü" olma hadisesiyle öyle bir yana yakılıyormuş ki imdatlarına sosyal medya ve akıllı telefonlar yetişti.  Bloglarla "masumane" şekilde başlayan "şan şöhret" peşinde koşma sevdası, facebookla "takipe takip"le artıp, instagramla "fenomenliğe", youtube ile de"orgazm" noktasına ulaşırken, Elon Musk'ın bizim için kurtarılmış bölge olarak kalan twitterı X'e dönüştürüp, oradan da para akıtmaya başlamasıyla bu işin suyu iyice çıktı.

Yemek fenomeni, gezi influenceri derken, ki konumuz onlar değil memleket topraklarında en fazla konuşulmaktan zevk alınan iki konudan biri olan futbola dair de ahkam kesmek için herkes bir kamera bir kulaklıkla yorumculuğa soyundu. Başta çocukça bir heves gibi görünen bu "macera", oralara aktarılan reklam gelirleri ile öyle büyük bir hal aldı ki, Mehmet Demirkol, Fatih Altaylı gibi tanınmışlar görsel ve yazılı medyadan tamamen el kolunu çekip "sosyal medyadan" geçimini sağlamaya başladı... Hatta yaptıkları yorumlarla Fenerbahçe başkanı Ali Koç tarafından çalıştıkları kanaldan kovdurulan (kendi söylemleri) Haluk Yürekli ve Gökhan Dinç açtıkları youtube kanalı ile televizyonda elde ettikleri şöhretten daha fazlasını kazandılar.

Gazetecilik mesleğine yıllarını vermişlere saygımız sonsuz da bana bu satırları yazdıran "sosyal medyayı" kendi şahsi çıkarları için kullanıp, "rüzgar nereden eserse" felsefesi ile herhangi bir ideali olmadan etrafına aldığı "takipçilerini" etkileyen ve bu "masumane" sam yelinin yıkıcı bir fırtınaya dönüştürenler.  Bu süreçten taraftarlar, futbolcular, yöneticiler, kulüpler zarar görürken, kazanan bir tek bot hesaplarla takipçi sayısını şişiren "taraftar" görünümlü "no name"ler...

Ömrünün hatrı sayılır yıllarını tribünlerde geçirenler bu sözüm ona "fenomenlere" paye vermezken, sokakta top oynamamış, X-Boxlarla yetişen "Z kuşağı" onların hazır ordusu gibi twitterdan verecekleri emirleri beklemekte. Bazen bu kişiler "trending topic" oluşturup, transferi engellemekle kendileriyle gurur duyarken, bazen de etkileşim uğruna "topçu linçlemekten" de hiç utanmıyorlar. Hatırlanacaktır, transferin son günlerinde Galatasaray'ın adı Lazio'lu Vecino ile anılmış, twitterda ortalık karışmış, "Vecino'yu istemiyoruz" tweetleri atılmış, transfer askıya alındığında da bu "fenomenler" kendilerini fena halde güçlü hissetmişlerdi. Oysa ki, sonraki günlerde transferin olmamasının nedeni olarak Sarri'nin futbolcunun transferine onay vermediği açıklanmıştı...

Bu "no name"ler herkesten çok taraftar olmakla övünüp, tuttukları takımı 24 saat yaşamakla "hava atarken", söz konusu etkileşim, dolayısıyla da hesaplarına yatacak para olunca, kulüpmüş, armaymış, pek de umurlarında olmuyor. Ülkemizde sosyal medya, özellikle twitter kullanımı bir çok ülkeye göre aşırı derecede fazla, herhangi bir Avrupa ülkesinde bir konu hakkında atılan 3 bin-4 bin tweet büyük yankı uyandırırken, bizde bu sayıda tweet "trend" bile olmamakta. Erden Timur bu yaz transfer sürecinde menajer ve kulüplerle oyuncu pazarlığında en fazla atılan tweetlerin kendilerini zora soktuğundan bahsetse de, "at, avrat, vs" gibi hesaplar yaptıklarının zarar verdiğini görmezden gelip, yazmaya, "alevli, uçaklı" emojiler atmaya devam etmişlerdi...

Bu "x vekili" hesaplar etraflarına topladıkları "safiyane takipçileri" ile öyle bir algı yaratıyorlar ki, kulüpler ve futbolcular da ister istemez bunlardan etkileniyorlar. Bazı "dirayetsiz" yöneticiler sosyal medyanın gazıyla hoca kovarken, bazıları da oradaki ortamı kendi lehlerine çevirmek için külüp kasasını boşaltmak pahasına transfer yapmakta... Ama, bazı "uyanık" yöneticiler de hakemleri olsun, kamuoyunu olsun kendi lehlerine yönlendirmek için bu "fenomenleri" akıllıca kullanmasını biliyor...

Peki, bunların taraftarlık kültürüne "zararları" sadece sanalda mı kalmakta? Öyle düşünürseniz, fena halde yanılırsınız zira, bizler için futbolun en vazgeçilmez ve kutsal yeri olan tribünleri de ele geçirmiş haldeler. Bir hafta boyunca sosyal medyada futbolcu linçleyenleri okuyan seyirci, maça zaten o topçuya karşı pimi çekilmiş bomba gibi gelmekte ve ilk hatada başlıyor ıslığa, ediyor küfrün en ahlaksızcasını... Stadların bu kadar devasa olmadığı ve sosyal medyanın hayal dahi edilmediği yıllarda, tribünde çıkan "çılız" bir ses hemen susturulurken, şimdi susturmayı geçtim, bu sesler samanlığı yakan bir alev görevi görüp, bütün stadyumu topçuya, hocaya ya da başkana karşı ayaklandırmakta. Bir hafta önce tribüne çağırıp üçlü çektirilen topçu da yuhlanmakta, kulübün efsane hocası da ıslıklanmakta, zira sosyal medya "fenomenleri" varlıklarını nefret üzerine kurmuş, her hafta kurban beklemekteler "askerlerinden"...

 Ünlü olmak meselesi ile başladık ya yazıya, itibar ve şöhretin bilgi ve tecrübeden ziyade takipçi sayısıyla ilişkili olduğu bu mecrada takipçileri "yemlemek" de başka bir mesele. Aç olan koyun başka bir otlağa otlamaya gider derlerdi eskiler, takipçisini kaçırmak istemeyen "fenomenler" saat başı bir tweet, bir instagram postu atmak zorunda hissetikleri için kendilerini haberin doğrusuna yanlışına bakmadan önüne düşen her şeyi paylaşmaktalar. Bu "paylaşım zinciri" öyle bir hal almakta ki, kimse haberin kaynağını ya da doğrulunu araştırma gereği duymaz ve onlarca hesaptan paylaşılan bir haber çoğu kez "uydurma" çıkmakta. Utanan var mı? Nereeeede... Bir de paylaşılan haberlerde, kaynak göstermeme hastalığı var ki, o da uzun bir yazı konusu...

Bitirirken, nedir acaba bu "fenomenlerin"lerin panzehiri sorusunu duyar gibi oluyorum. Tek korkuları takipçi kaybetmek olduğu için bunları takip etmeyip, iyi ya da kötü onların hiç adını kullanmamak, reklamın iyisi kötüsü olmaz onların felsefesidir, bunların bitirmenin tek yoludur...



14 Ekim 2023 Cumartesi

Jordan Henderson ve İngiltere'nin Yuhalama Kültürü


İngiltere tribünlerindeki yuhalama kültürü ile ilgili Tim Spiers, The Athletic'e yazmış, biz de tercüme ettik...


 "Bu ıslıklamanın sebebini anlamıyorum ama görünüşe göre bu yaygın bir durum. Islıklar ve yuhalamaların ona nasıl yardımcı olabileceği hakkında herhangi bir fikrim yok."

Gareth Southgate, 2016'da İngiltere milli takım hocası olarak kulübeye ilk çıktığı maçtan sonra böyle konuşmuştu. Yuhalanan oyuncu da sadece 12 ay önce İngiltere gol rekoru kırmış ve en fazla milli formayı giymiş Wayne Rooney'di.

Cuma günü Avusturya'yı 1-0la geçtikleri maçta 88. defa milli takımın başında sahaya çıkan Southgate, Jordan Henderson'a yapılan yuhalamalarla ilgi kendisine sorulan soruya benzer cevap verdi: "Anlamıyorum. Bu yapılan ona ve takıma nasıl yardımcı olacak?"

Aslında Henderson yine şanslı. Tartışmasız olarak İngiltere'nin gelmiş geçmiş en iyi sol beklerinden biri olan Ashley Cole da yuhalanan topçular kervanında yer almakta. İngiltere milli takım forması giyen en yetenekli oyunculardan biri olan John Barnes da. John Terry? Frank Lampard? Onlar da yuhalandı.

"Sanırım bu İngiltere için oynamanın bir parçası" dedi Lampard bu konuda, öyle midir, bu yüzden bunu büyütmemeli miyiz ? Bir gün muhtemelen Jude Bellingham da bunu tecrübe edecektir.

Fakat bu hiç de önemsenmeyecek bir mesele değil. Maçlarda hem futbolcuları hem de diğer taraftarları rahatsız edici ve utanç verici bir durum. Bir de tespit: İnsanlar size yüksek sesle, sizi sevmediklerini ve sizin kötü oynadığınızı söylüyorlar. Fena halde aşağılayıcı olmalı.

Henderson'ın forma numarası değişiklik tabelasında yandığında, "kaptan" buna belki de hazırlıklıydı zira maç başında ve esnasında topla buluştuğunda ufak tefek gruplardan homurtular yükselmişti.

İngiliz oyuncular geçmiş yıllarda bir çok sebeple yuhalanmıştı. Cole özel yaşamından dolayı bu sınava tabii tutulmuştu, Rooney performansının zirvesinden aşağılara düşüyordu ki orta sahada oynuyordu ve İngiltere, İzlanda'nın gerisine düşüyordu. Peter Crouch ise sadece insanlar onun iyi olmadığını düşündüğü için yuhalanmıştı.

Söz konusu Henderson olunca, onun yuhalanma nedeni çok daha karmaşık. Sadece Suudi Arabistan'da oynamayı tercih ettiği için değil. Ya da insanlar onun LGBTQ+ destekçisi olarak ahlaki prensiplerini terk ettiğini düşündükleri için de değil. Ya da bazılarına göre milli takıma uygun olmadığını düşündükleri için de değil. Bütün bu nedenlerin bir karışımı...

 Oyuncunun Suudi Arabistan'a taşınma ve bu süreçte gelen tartışmaların oyuncuyu eleştirmek için kullanıldığı oldukça aşikar. Henderson'a yardımcı olmayan başka bir konu da onun takıma yapmış olduğu katkılar ve Southgate'in onu milli takıma seçme nedenlerinin açık ve anlaşılır olmaması. Öne çıkan bir oyuncu değil, ne de çok gol atan ya da asist yapan biri de değil. Daha çok istikrarlı ve tutarlı biri. Yaşı da ilerledikçe, sahada yapmak istediklerini de her geçen gün daha az yapıyor.

Henderson, soyunma odasında teknik direktöre yardımcı olan bir oyuncu. Southgate'in belirttiğine göre Bellingham'a destek olmakta. Takımını havasına olumlu katkı sağlıyor, arkadaşlarının en iyi performansı vermesini sağlıyor ve maçlar kazanılıyor ve kendisinden daha fazla katkı sağlayacak birinin yerini almıyorsa, peki sorun nedir? Conor Coady, son iki turnuva boyunca buna benzer bir rol üstlendi ama yedek kulübesine bile giremedi.

Aslında hikayenin en can alıcı noktası burada yer alıyor. İngiltere milli takımı için pek de fazla iyi orta saha oyuncu seçeneği yok gibi görünüyor. Henderson artık eski gücünde değil bu yüzden Jurgen Kloop, Liverpool'dan ayrılmasına izin verdi de City'de Kalvin Phillips topa dahi vurmamışken, ulusal takıma seçilince, bu eksikliğin farkına varıyorsunuz.

Manchester City'de oynayan Rico Lewis bu sezonun bir parçası olabilir ama 18 yaşındaki oyuncu için zaman henüz daha erken. West Ham United'daki James Ward-Prowse ismi de ortaya atılabilir ama bu pek çok kişiyi ikna etmez. Henderson belki şu an hala takıma katkı sağlayabilir ama 33 yaşına geldiğinde nerede top oynadığına ve performansına bakılarak ilk onbir günleri son bulabilir. Trend Alexander-Arnold'un Malta ve Kuzey Makedonya maçlarından sonra üçüncü harika performansı Southgate'i memnun etmiştir ama hocanın orta sahada ikinci sağlam bir oyuncu araması onun muhtemelen ocak transfer döneminde Phillips'in City'den başka bir takıma kiralanmasını düşleyecektir.

"O takımı bir arada tutuyor." diye Henderson'ı koruyan Southgate "Sahada fiziksel yönden güçlü oyuncularımız yoktu, insanları korumak, oyunculara fırsatlar vermek için oluşturduğumuz bir takımdı. Sahada çok fazla milli maç tecrübesi olmayan oyuncu olduğu için maç öncesi ve sonrasında bizim için önemli ve lider bir oyuncu olduğu için Henderson'a ihtiyacımız vardı. Maça kendilerini verip, iyi performans sergilemeleri için arkadaşlarına yardımcı oldu."

Henderson'ın Suudi Arabistan'in 2034 Dünya Kupasını desteklemesinin bu tepkiye sebep olup olmadığı sorulduğunda, Southgate alayıcı bir şekilde "Birinin İngiltere milli forması giyen bir oyuncuyu desteklemesi ile bu konunun ne alakası var? Gerçekten nereye gittiğimizi hiç anlamıyorum. Ülkede herkesin kusursuz değerlere sahip olması gerçeği beni oldukça etkiledi." şeklinde konuştu.

İnsanlar, "maça iyi para ödüyoruz ve düşüncelerimizi açıkça ifade edebiliriz" mantığı ile gök kuşağı renkli pazu bandı takan bir takımdan Suudi Arabistan'ın Dünya Kupası kampanyasına destek veren oyuncuya dönüşen Henderson'ı bu sebeplerle yuhlamadılar. Daha çok onunartık milli takıma seçilmesini istemedikleri için olabilir, en azından sahadaki yeteneklerini göz önüne alarak. Belki bu olabilir ama bu da karmaşık.

Daha az karışık olan Henderson'un İskoçya'nın St. Mirren ve Alman ikinci lig ekibi St. Pauli'den topçulardan oluşan rakip orta saha karşısında pek etkileyici olamaması, ayrıca bir ay önce Ukrayna'ya karşı da orta sahada çok dikkat çekici bir performans göstermemişti.

Rooney yuhalandıktan sonra Southgate onu kadroya almaktan vazgeçti. Aynısının Henderson için yapmasını bekleyenler çoğunlukta ama bu sesler İngiltere milli takımının hocasını pet etkilemeyecektir.  Daha önce yuhalanan oyunculrdan biri olan Maguire'in adının da tribünlerden seslendiğini duymuş olmalı ama pek anlamam verememiştir.

Futbol kalabalıkları, tahmin edilmezlikleri ile ünlüdür.


13 Ekim 2023 Cuma

Antalyaspor:0-2:Galatasaray


Şampiyonlar Liginde kazanılan "efsanevi" Manchester United maçından sonra lige dönmek elbette zor olacaktı ama geçen sezon şampiyon olmuş takıma "dünyaca ünlü" transferler yapmanın bir nedeni de "3 günde 1 maç oynayabilmekti", başka bir deyişle "rotasyona" oyuncu sokup, her daim zinde topçularla yürüyeşe devam edebilmekti. Okan Buruk da Muslera-Torreira-Icardi iskeletini bozmadan etrafına zinde topçular serpiştirerek Antalya deplasmanına çıkardı takımını ve "milli araya" da hanesine üç puan yazdırarak girmiş oldu. 

Galatasaray sanki hiç ara vermemiş gibi hafta içi kaldığı yerden devam eder gibiydi Antalya'da, Sanchez'in pasında daha ilk dakikada Icardi topla buluşmuş, aşırtması auta gitmişti. 5 dakika sonra bu sefer Kerem Icardi'yi "pasladı" da Arjantinli jeneriklik goğüs kontrolü, çok fena sonlandırdı... Deplasman takımı alışık olduğumuz o baskılı ve rakip yarı ceza sahası çevresine yıkan oyununu "kötü zeminin" de etkisiyle belki sergileyemiyordu ama "nadir gelişen atakları" da ecel terleri döktürüyordu kırmızı-beyazlı takımın sevenlerine. Zaha-Kerem işbirliğinde, "Harry Potter" in kale çizgisine paralel çıkardığı topa Barış geç kalmasa tabela değişecek; Zaha'nın devre biterken Kerem'e pasında Güray son anda çizgide olmasa Galatasaray soyunma odasına önde gidecekti. 


Bir de hakemi konuşmadan devreye gitmesek olmazdı, 17. dakikada Antalyalıların Jehezkel'le Kazımcan'ın itiş kakışının cezasına sarkması sonrası ev sahibi oyuncunun kendini bırakmasına devam kararı kafasında kalmış olmalı ki, Buksa'nın 25. dakikada Muslera'nın ayağını kırma teşebbüsüne bırakın kırmızı kartı, sarı bile vermedi. Üstelik, Uruguaylı file bekçisinin acı içinde isyan etmesini de sarı kartla cezalandırdı. Hakem pozisyonu kaçırmış olabilir de, sahada yönettiği maçlarda kırmızı kartı kullanmayı pek seven Arda Kardeşler o dakika VAR odasında neyle meşgüldü acaba?

Manchester'da oyuna girdikten sonra maçın gidişatını değiştiren Barış Alper, Antalya'da vasatı aşamayınca, ikinci yarıya Tete ile başlayan Galatasaray, Brezilyalının "asistvari" ortasında Icardi ile bir kez daha öne geçecekti ki ligde beğendiğim kalecilerden olan Leite "örümcek adamlaştı" o topu çıkardı. 10 dakika sonra Icardi'nin "bende her numara var" dercesinde Roberto Carlosvari serbest atışını da çıkaran Leite, Kerem'in kornerinde Icardi'nin kafasında Sanchez'in dokunuşunu izlemekle yetindi. Kolombiyalı stoper son iki maçta direkleri dövmüştü, Antalya'da siftahı yaptı.

Daha dengeli bir oyun tercih edip, Jehezkal'ın Kazımcan üzerindeki bire bir üstünlüğünü kullanarak Galatasaray kalesine gelmeyi planlayan Nuri Şahin, kalan sürede takımını gol için rakip yarı sahaya yollayınca, deplasman ekibi de açık alanda pozisyonlar bulmaya başladı ama maçın kırılma anı hiç kuşkusuz Safuri'nin ortasında Assombalonga'nın boş kale yerine topu auta atmasıydı. Antalyalı topçu o pozisyonu gol yapsa, kalan dakikalar Galatasaray için stresli geçebilirdi...


Lakin... Galatasaray'da Icardi olunca, stresten bahsetmek ne kadar doğru olurdu, zira Antalya'nın gol için ümitlendiği dakikalarda "ayağı kötü" denilen Muslera'nın uzun pasında Mertens topla buluşuyor, onun "Keremvari" asistinde Icardi Leite'ye acımıyordu. Galatasaray "4x4lük" bir golle rahatlamıştı da yan hakem ofsayt bayrağı kaldırmıştı. VAR görüntüleri ekrana geldiğinde de hem Mertens, hem Icardi'nin pozisyonlarında bırakın santimlik, metrelik farklarla ofsayt olmadığı gözüküyordu. Peki o bayrak neden kalkmıştı?

Kazımcan'ın sakatlık sonrası Jehezkel karşısında zorlandığı, Barış Alper'in yokları oynadığı, Ndombele'nin ilk onbir başladığı, Zaha'nın varlığının bile rakibi tedirgin ettiği, Kaan Ayhan gibi Abdülkerim'in de jokerleştiği ve Zornay Küçük'ün asla büyük hakem olamayacağının anlaşıldı bir maç olarak akıllarda kalacak 7 Ekim gecesi Antalya'da oynanan Antalyaspor-Galatasaray mücadelesi...


STAT: Antalya

HAKEMLER: Zorbay Küçük, Furkan Ürün, Murat Temel

ANTALYASPOR: Helton Leite - Bünyamin Balcı (Dk. 74 Assombalonga), Veysel Sarı, Ömer Toprak, Güray Vural (Dk. 90+1 Bahadır Öztürk), Erdal Rakip, Saric (Dk. 74 Holtmann), Jehezkel, Van de Streek (Dk. 63 Safuri), Bytyqi (Dk. 63 Erdoğan Yeşilyurt), Buksa

GALATASARAY: Muslera - Boey, Sanchez, Abdülkerim Bardakcı, Kazımcan Karataş (Dk. 75 Nelsson), Ndombele (Dk. 63 Mertens), Torreira, Barış Alper Yılmaz (Dk. 46 Tete), Zaha (Dk. 63 Kaan Ayhan), Kerem Aktürkoğlu (Dk. 85 Halil Dervişoğlu), İcardi

GOLLER: Dk. 58 Davinson Sanchez, Dk. 86 İcardi (Galatasaray)

SARI KARTLAR: Güray Vural (Antalyaspor) - Torreira, Muslera, Kerem Aktürkoğlu (Galatasaray)

6 Ekim 2023 Cuma

Manchester United:2-3:Galatasaray



Avrupa, Avrupa Duy Sesimizi

İşte Bu Cim Bomun Ayak Sesleri

Cim Bomla Kimse Başa Çıkamaz

Manchester İ*nesi Kolla Kendini


Liseye gidiyorduk Galatasaray, Manchester'ı deplasmanda şakına uğratmış, İstanbul'a turistik seyahate gelmeyi hesap ederken, Sami Yen "cehennemine" nasıl çıkacaklarını düşünmeye sevk etmişti. Havamız "on numaraydı", okula ertesi gün atkımızla gitmiş ve hep yukarıdaki besteyi mırıldanır olmuştuk:

"Cim Bomla Kimse Başa Çıkamaz

Manchester İ*nesi Kolla Kendini"


On beş gün sonra rövanşı da vermeyip, "ukala" İngilizlere fena bir ders vermişti Galatasaray, ilk Şampiyonlar Liginde İngiliz şampiyonu yoktu, yerine Türkiye şampiyonu Galatasaray vardı...

Neuchatel günlerinde çocuktuk, bazı şeyleri idrak edemiyorduk ama Galatasaray'ın Manchester'i elemesi Ali Sami Yen'in o vakit pek de az olan kitaplardan okuyup, anlayamadığımız "Maksadımız İngilizler gibi toplu bir halde oynamak, bir renge ve bir isme malik olmak ve Türk olmayan takımları yenmektir." sözünün içini doldurmuştu.

Biz Galatasaray'dık ve her takımı yenebilirdik...

Sonrası malum zaten Fatih Terim'le bir çok başarı, UEFA Şampiyonluğu, arkasında Luce ile Süper Kupa derken Galatasaray'ı Avrupa da tanımış oldu...

Tabii ki kulüpler hep zirvede kalmaz, çalkantılı yıllar olur, hele ki Türkiye gibi sistemli değil de ani reflekslerle yaşayan ülkelerde gelecek pek de kestirilemez, Galatasaray'ın da düşüşü oldu ama Galatasaray tarihini iyi idrak edenler bilirdi ki, "Galatasaray varsa umut vardır, Galatasaray her takıma karşı galibiyet için oynar..."

Eylül ayı başı kuralar çekildiğinde Galatasaray, Bayern Münih, Manchester United ve Kopenhag'la eşleştiğinde, sosyal medyanın ergenleri "üçüncülük" hesapları yaparken, biz dinazorlar "Bu gruptan çıkarız" demiştik...

İç sahada Kopenhag'ı beşlik yapacakken, 2-0 geriye düşüp, son dakikalarda attığımız 2 golle berabere kaldığımızda da bardağın boş tarafına değil, dolusuna bakıp "Bu gece girmeyen goller, İngiltere'de girecek, Manchester'i orada yeneriz, sağlık olsun" demeyi de bildik...

Neydi bu özgüvenin nedeni? Önce Galatasaray'a bize yaşattıklarından dolayı inanmak, sonrası da takımın kaliteli kadrosuna güvenmek...

"Futbol kaliteli topçularla oynanır" diyenler yanılmazlar, hele ki kalite ve tecrübe birleşirse başarı da gelir. Türk takımları geçmiş yıllarda taraftarıyla birlikte kendi sahalarında "kaplan" kesilirken, deplasmanda ise "süt dekmiş kedi" rolündeydi çoğu zaman. Yetenek vardı ama uluslararası tecrübe eksikti...


Oysa dünkü Galatasaray'in ilk onbirine baktığımızda "milli oyuncular" Abdülkerim ve Kerem dışında herkes Avrupa sahalarında boy göstermiş, çoğu da Premier Ligde top oynamıştı. Kaliteye tecrübe de eklenmişti... Takımın başındaki Okan Buruk da futbolculuk yıllarındaki tecrübesinin yanında hoca olarak da Başakşehir ile daha önce Şampiyonlar Ligi tecrübesi yaşamış, Manchester'i de devirmişti...

Hal böyle olunca, geriye bir tek İngiltere'ye giderken galibiyet hayali kurmak kalmıştı da onu da Erden Timur bastırtmış olduğu kitapçıklarla topçulara vermişti zaten...

Sanki 3 gün önce Sami Yen'de Ankaragücü maçı oynar gibi yine 4-5 oyuncu ile rakip ceza sahası ve çevresinde pres yaparak başladı sarı kırmızılılar maça. Okan Buruk'un kafasında bir plan vardı, onu da Florya'da "gizli" idmanda anlatmıştı topçularına. Plan vardır da uygulamak tecrübe isterdi, hele ki daha ilk çeyrekte geriye düşersen oradan kalkmak esas mesele olandı. 


Ev sahibi taraftarların ıslıkları arasında Zaha çok geçmeden ayağa kaldırdı takımı, hem de eski taraftarını susturarak. İkinci golü de Oliviera'nın hatalı pası, Sanchez'in ayağının kayması gibi zincirleme ve moral bozacak hatalarla yedi sarı-kırmızılılar ama bir dakika evvel bom boş kaleye topu yuvarlayamamış Kerem'le tekrar "Bu maçta ben de varım" dedi... Kopenhag maçında kaçırdığı goller ve yaptığı pas hatalarıyla iç sahada yuhalanan Kerem'in yine rahat bir pozisyonda topu filelerle buluşturamaması sonrası oyundan düşmeyip, Barış Alper'in pasında topu Onana'nın sağından köşeye yollaması hem klastı, hem de onun mental anlamda ne kadar güçlendiğini gösteriyordu.



İki yumurukla yıkılmayıp ayağa kalkan Galatasaray, artık vuruş sırası bende dedi ve takımın oyun aklı Mertens'in "akıl oyunuyla" Onana'yı kandırması, ardından da Casemiro'yu tuzağa düşürmesi sonrası hem penaltı kazanıp, hem de rakibi eksik bırakıverdi. Ne demiştik futbol kaliteli ve tecrübeli adamlarla oynanır.


Istanbulspor maçında penaltıda Kerem'le yaptıkları "paslaşmayı" eleştirenlere cevap mahiyetinde "bakın penaltı da kaçabilir" dercesine Icardi topu penaltıda auta yollarken, beş dakika sonra da "Ben klas bir golcüyüm" mesajı veriyordu Manchester kalecisini aşırtıp top ağlarla buluşurken...


Meşhur İngiltere yağmurunda Okan Buruk saha kenarında topçularıyla birlikte ıslanırken, ten Hag ise kulübeden seyrediyordu takımının bir mağlubiyetini daha. Teknik kadrodan topçusuna Galatasaray salı gecesi Avrupa'ya "inanmışlık" dersi vermişti. İnanmasa Okan Hoca saha kenarından yırtınmaz, Muslera panterleşmez, Boey Rashford'un Fernandez'e al da at pasında o imkansız koşuyu yapmaz, stoper Sanchez iki asist yapmaz, Abdülkerim sol beke geçip son saniyede gol olacak atağı kesmez, Angelino tecrübesini konuşturmaz, Torreira ciğersiz kalmaz, Kaan hatasız oynamaz, Tete ismini İngilizlere hatırlatmaz, Kerem o enerjiyi sahaya koymaz, Zaha kendini adamaz, Icardi savunmadan gol çıkarmaz, Barış Alper o vücut çalımını atmaz, Nelsson duvar olmaz, Mertens 20lik gibi koşmaz, Oliviera karakter koymaz, Ndombele orta sahayı parsellemez...


Uzun uzun yazdık da belki de en çok inananları sona bıraktık: Galatasaray taraftarı... Maç sabahı Manchester sokaklarını istila etmeyle başlayan Türk göçü, Old Trafford'da kendilerine ayrılan yeri doldurmakla kalmayıp, İngilizlerin de biletlerini alıp, ev sahibi koltukları da işgal edip, deplasmanı Sami Yen'e çevirdiler. Tribünler inandıkça sahadakiler inandı, sahadakiler çabaladıkça tribünler coştu ve Galatasaray tarihine geçecek bir galibiyet el birliği ile kazanıldı...


Dakikalar 86'yı gösterirken, o meşhur tezahüratı tekrar tüm dünya dinliyordu:

Avrupa, Avrupa Duy Sesimizi

İşte Bu Cim Bomun Ayak Sesleri

Cim Bomla Kimse Başa Çıkamaz

Manchester İ*nesi Kolla Kendini



Stat:
Old Trafford

Hakemler: Ivan Kruzliak, Branislav Hancko, Jan Pozor (Slovakya)

Manchester United: Onana, Dalot, Varane, Lindelof, Amrabat (Dk. 89 Martial), Casemiro, Mount (Dk. 85 Antony), Hannibal (Dk. 46 Eriksen), Bruno Fernandes, ​​​​​​​Rashford (Dk. 69 Garnacho), Hojlund

Galatasaray: Muslera, Boey, Sanchez, Abdülkerim Bardakcı, Angelino (Dk. 84 Ndombele), Kaan Ayhan (Dk. 84 Nelsson), Torreira (Dk. 61 Oliveira), Tete (Dk. 61 Barış Alper Yılmaz), Kerem Aktürkoğlu, Zaha (Dk. 72 Mertens), Icardi

Goller: Dk. 17 ve 67 Hojlund (Manchester United), Dk. 23 Zaha, Dk. 71 Kerem Aktürkoğlu, Dk. 81 Icardi (Galatasaray)

Kırmızı kart: Dk. 77 Casemiro (Manchester United)

Sarı kartlar: Dk. 31 Torreira, Dk. 61 Boey, Dk. 86 Oliveira (Galatasaray), Dk. 38 Dalot (Manchester United)

3 Ekim 2023 Salı

Manchester United Maçına Dair


 ultras/Movement takipçileri bilir, sevgili Derda ile 5'e 5 adında bir podcast kaydetmeye başladık. Bu gece kaydı yaptık, ben edit yaparken, o da yarınki maça dair görüşlerini kağıda dökmüş, sıcağı sıcağına burada yayınlamak istedim...


    Muhtemelen Ankaragücü maçı bittikten sonra bütün oyuncular MUFC maçını düşünmeye başladı. Gerçi Ankaragücü’nün kalecisi böyle iyi bir performans sergilemese maç oynanırken düşünmeye başlayacaklardı ki gayet anlaşılabilir bir durumdu.

    Futbolda nihayetinde sicilin parayla, nüfuzla, reklamla doldurulamadığı yerdeyiz. Bu zirve noktasında Galatasaray olarak yine aslanlar gibi mücadelemizi yapacağız. Rakibimizin durumu ne olursa olsun Manchester United, Manchester United’tır. Bizim onlara göre daha moralli olmamız, takım içinde kaos vb olmaması bizi biraz avantajlı kılıyor. Bir diğer avantaj ise Boey, Kerem A. ve Nelsson gibi Avrupa kulüpleri tarafından izlenen oyuncuların başta olmak üzere diğer oyuncuların da vitrine çıkacak olmaları. Belki Zaha on sene önce transfer olup tutunamadığı (Belki Alex Ferguson dönemi sonrasındaki kaostan ötürü) United’a karşı dişini biliyordur? Veyahut belki Fernando Muslera’nın Galatasaray’daki ilk Şampiyonlar Ligi maçı olan Old Trafford deplasmanındaki penaltı dahi kurtardığı performansını bu akşam yeniden sergileyecektir?

    Özellikle sosyal medyadan “Kesin yeneriz” cümlelerine karşı temkinli yaklaşmak gerekir zira oynadığımız takım ne olursa olsun dünyanın en iyilerinden. Allah korusun olası bir yenilgide “Bunu bile yenemediniz” diyeceklerdir, bu tuzağa düşmemeliyiz. Eksik ve kaos içindeki United’ın sahadaki en büyük kozlarından olan Bruno Fernandes’i topla buluşturmayıp, buluştuğu topu da efektif kullandırmadık mı yapabilecekleri tek şey Rashford’a defansın arkasına uzun ve ters top atıp defansın kademe anlayışını bozmak olacaktır. Bizim kadroda ise formda olan 14-15 oyuncu içinden Okan hoca en iyisini çıkartacaktır. Sürpriz denilebilir ama Abdülkerim Bardakçı’yı sol bekte değerlendirip hem üçlü defansa geçişi kolaylaştırabilir hem de Rashford’a karşı daha dengeli kademe aldırabilir. Orta alan farklı olabilir, kenar forvetlerde değişiklik olabilir ama kimin çıkacağını ve nasıl oynayacağımızı rakip takım hocası düşünsün ve uykuları kaçsın.

Galatasaray bu maçı kazanırsa gruptan bana göre çıkar. Çünkü Manchester’a karşı 4 puan fark ve içeride oynanacak maçı da göz önünde bulundurursak çok büyük avantaj sağlamış olmanın yanı sıra beraberlik de iyi olur Allah korusun kaybedersek de dünyanın sonu olmaz.Daha önce yaptık, yine yapabiliriz; Allah yardımcımız olsun..


Blog Widget by LinkWithin