18 Temmuz 2013 Perşembe

Biz "Hala" Kazanacak Mıyız?


Galatasaray'ın haftalar evvel şampiyonluğunu garantilemesinden sonra, adının "derbi" olması dışında hiç bir manası olmayan Fenerbahçe-Galatasaray maçının bitişinde evine dönen bir grup Fenerbahçeli taraftarın Galatasaray forması giyen bir gence "sataşması" ve onun da akabinde elindeki bıçağı sağa sola savurmasıyla gencecik Burak hayatını kaybederken, gencecik Yusuf hapishane yolunu tutuyordu. Olay gecesi ve ertesi günlerde görsel ve yazılı medya "Galatasaray taraftarı Fenerbahçe taraftarını bıçakladı" diye "provokatif" başlıklar ve haberler yayınlarken, işin aslı sonradan ortaya çıktı, lakin "olayın perde arkası" küçük puntolarla yer buldu gazetelerde, ya da bulmadı hiç... İşte o günlerde Banu Yelkovan, Bağış Erten, Okay Karacan, Uğur Meleke, Emrah Kayalıoğlu, Mert Aydın, Atilla Gökçe, Ali Ece, Ersin Düzen ve Kenan Başaran yazı yazdıkları gazetelerindeki köşelerinde "biz kazanacağız" başlığı altındaki aşağıdaki yazıya yer verdiler:

Sporda Şiddete ve Tribün Terörüne Karşı 'Biz Kazanacağız'
 
"Futbol eşittir şiddet ve o da eşittir holiganizm denklemine;
Bu denklemin olağan kabul edilmesine;
Çocukların, kadınların, yaşlıların, didişmek için değil, keyif için gelenlerin futboldan
uzaklaşmaya başlamasına;
Sadece kendilerinin haklı olduğunu düşünenlere, empati yoksunlarına;
Gördüğüm doğruları söylerken bile bir tarafın düşmanı ilan edilmeye;
Her söylenen söze, her eleştiriye geçmişten bir karşılık bulunmasına, her şeyin bir
‘hesaptan düşme’ gibi gösterilmesine;
Yasalara aykırı eylemleri kendi kulübü yapınca susanlara, hatta destek verenlere;
Önceliği gazetecilik mesleği değil tuttuğu takım olan meslektaşlarıma;
'Bunu neden şu zaman yapmadınız da şimdi yapıyorsunuz' diye satır aralarında art
niyet arayanlara, satır aralarına art niyet saklayanlara;
Sahaya yabancı madde atanların değil buna hedef olanların tahrikinden
bahsedilmesine;
Aleyhlerine yapıldığını düşündükleri her hakem hatasını görünmez düşmanlara
bağlayanlara,
Bir aile ortamından uzak, herkesin birbirini arkadan hançerlemeye çalıştığı
halihazırdaki durumda hâlâ bir ‘futbol ailesinden’ bahsedenlere;
Aynı gemide olduğumuzu iddia ederek yaptıklarına bizi de ortak etmeye çalışanlara;
Birbirlerinin adını bile anamaz hale gelmiş yöneticilere;
Futbolu bahane ederek kurulan ve hiçbir zaman içeriğini bilemeyeceğimiz ve bilmek
de istemediğimiz karanlık ilişkilere;
Türkiye’de verilen her cezaya deklarasyonla yanıt verip yurt dışından benzer
yaptırımlar geldiğinde kuzu kuzu kabullenenlere;
Uluslararası alanda yapılan rezilliklere karşı duranları vatan haini ilan edenlere;
Hakemlere, gözlemcilere saldırmayı, küfür etmeyi demokratik hak sayanlara;
Türk futbolunun olumlu ve olumsuz ön yargıların cenneti olmasına;
Kendi kulüplerine ceza verilmesini hep yanlı tutum olarak görenlere;
Hukukun değil renklerin ağır basmasına;
Maç devam ederken kural değiştirilmesine;
Masa başında maç bağlamaya çalışanlara;
Sadece kendi emeğine saygı gösterilmesini isteyenlere;
Başkasına sıkılan biber gazını haklı kendisine sıkılanları haksız görenlere;
Her bahaneyle herkese biber gazı sıkanlara;
Irkçılığı, ayrımcılığı, nefret suçlarını futbol sahalarına sokanlara, onu mazur
gösterenlere;
Düzelsin diye yasa çıkarıp onu uygulamayana, uyguladığında da keyfine ve kendi
siyasetine göre uygulayana;
Futbolun bir hukuksuzluk cenneti olmasına ve giderek mutsuzluk yaratan bir oyun
haline gelmesine;
Yeter diyorum!
Siz söylemeden ben söyleyeyim:
Bu taraflı bir yazıdır!
Ben utanma duygusunun, medeniyetin, adaletin, vicdanın tarafında olduğumu
buradan haykırıyorum...
Benimle aynı tarafta olanları ayağa kalkmaya ve haykırmaya davet ediyorum.
Benimle aynı tarafta olanlarla birlikte eyleme geçiyoruz. Bu şiddet bitene kadar
eylemlerimiz artarak devam edecektir.
Futbol yeniden hayatımızdaki bir keyif olana kadar, durmadan, susmadan, sert
adımlarla yürüyeceğiz.
Siz de tarafınızı seçin.
Medeniyetin, adaletin ve vicdanın tarafında olun.
Biz daha kalabalığız.
Ve bu tek ihtimalli bir maç.
Hiç kuşkunuz olmasın...
Biz kazanacağız!"

Taraflı tarafsız herkesin onayladığı bu yazı, tribünlerde görmek istemediğimiz "hareketlerin" bitmesi adına bir çağrıydı, bir alevdi, bir başlangıçtı, aslında futbolun kirliliğinin gün ışığına çıktığı 3 Temmuz günlerinde yazılsa daha makbule geçerdi ya, "geç oldu ama" diyerek yazıya imza atanların samimiyetine inanarak destek verdik. Yeni sezonda belki "bi' şeyler değişir" derken, ülkeyi sarsan Gezi Parkı protestoları esnasında İstanbul'da Galatasaray-Fenerbahçe-Beşiktaş taraftarlarının omuz omuza, İzmir'de Göztepe ve Karşıyakalıların yan yana, Adana'da turuncu ile maviyi iç içe gördükçe "Evet yahu, nihayet kavgasız gürültüsüz futbol seyredebileceğiz" diye içimizden geçirip, yeni sezona daha umutlu bakmaya başlamıştık ki...


Ki... Diye biten cümleleri hiç de beğenmem zira sonu hep olumsuz biter, işte bizim yeni sezon için ümidimiz de kırıldı ve yine "birilerinin" istediği gibi başa dönüyoruz. Nasıl mi? Memlekette "sümen altı edilen" teşvik ve şike dosyasını UEFA unutmadı ve Fenerbahçe ile Beşiktaş'a Avrupa Kupalarından men cezaları verdi, garipsemedik zira memleket mahkemeleri de bu iki takımın yöneticilerini suçlu bulmuş, son söz için Yargıtay süreci beklenmekteydi. Beşiktaş taraftarı bu süreçte sessizliği yeğlemiş, Fenerbahçeliler bile başkanlarına "Bizi ne hale düşürdün" derken, UEFA Tahkim Kuruluna başvuran, hatta savunma için yanında gazete yayın yönetmeni, rakip futbolcular götüren Fenerbahçe başkanı, oradan da "aklanamayınca" işin kolayına kaçıverdi: Ezeli rakibi suçlamak...

Aslında kendini savunmak, yahut yaptığından dolayı özür dilemek yerine medyanın algısını başka tarafa yöneltmek eylemini ilk defa yapmamıştı Aziz Yıldırım, teşvik ve şike davası sürerken de savunma yapmak yerine Trabzonspor'a ve Galatasaray'a ithamlarda bulunmuştu. Bu "oyunlara" bir çok aklı başında taraftar tebessümle yaklaştı, zira "fanatik" derecede Fenerbahçeli olan zamanın Federasyon Başkanı Mehmet Ali Aydınlar'ın bile "olacakları görüp" renk aşkından dolayı görev bıraktığı bir zamanda, Aydınlar'la birlikte çalışan Galatasaraylıları suçlamak, o kadar komik ki.  Ama, maalesef bazı medya organları servet bulmuş define avcıları misali iştahla atladılar bu "komik" suçlamalara ve büyük puntolarla gazetelerinde yer verdiler.


Dedik ya, taraflı tarafsız, aklı başında ve sağ duyulu futbolseverler yukarıdaki manşetlere tebessümle yaklaşırken, beş parmağın bir olmadığını da aklımızdan çıkarmayarak, dün gaz bombasından etkilendiği için yere düşen Galatasaraylıya el uzatan Fenerbahçeli, yarın "Sizin yüzünüzden başımıza bu haller geldi lan i.ne" diyerek fena gözle bakacaktır. Bakmakla kalsa iyi, Allah korusun yeni Burak'ların, Yusuf'ların çıkmayacağını kim garanti edebilir ki? Geçmiş bunun örnekleriyle dolu değil mi? Ülkemizdeki  "taraftar filminin" tekrar başa sarıldığını hüzünlü bakışlarla seyrederken, "biz kazanacağız" diyenlere seslenelim:

Sevgili Banu Yelkovan,
Sevgili Bağış Erten,
Sevgili Okay Karacan,
Sevgili Uğur Meleke,
Sevgili Emrah Kayalıoğlu,
Sevgili Mert Aydın,
Sevgili Atilla Gökçe,
Sevgili Ali Ece,
Sevgili Ersin Düzen
ve  Sevgili Kenan Başaran;

gerçekten kazanmak istiyor musunuz? Mayıs ayında yazmış olduğunuz yazının hala arkasındaysanız, dün yukarıdaki gazetelerden yediğiniz golü çıkartmak için vakit daralıyor. Birilerinin kendilerini kurtarmak için taraftarı birbirine düşürme oyununa seyirci mi kalacaksınız yoksa kral çıplak diyerek "Herkese inat, biz kazanacağız ulan!" diye haykıracak misiniz?

Buyurun, santra için düdük öttü ve top sizde...

2 yorum:

mancipium dedi ki...

10 numara ellerine sağlık

Adsız dedi ki...

Çok güzel yazı

Blog Widget by LinkWithin