29 Haziran 2016 Çarşamba

İzlanda Hakkıda Kısa Kısa


2016 Avrupa Futbol Şampiyonası grup maçları ve ilk eleme karşılaşmaları sona erip, takımlar çeyrek finali beklerken, "futbolun mucidi" İngilizleri evlerine yollayan İzlandalılar turnuvanın gözbebeği oldular bile. Google'da en fazla arananlar arasına giren İzlanda futbolu hakkında , muhtemelen Fransa karşılaşmasını anlatacak spikerin de maç içinde paylaşacağı, bir kaç ilginç bilgi paylaşalım blogda.


*Alışıla gelmişin dışında takımın iki teknik direktörü var, biri daha önce İsveç ve Nijerya Milli Takımlarını çalıştırmış 67 yaşındaki Lars Lagerbeck, diğeri de "yerli "hoca Heimir Hallgrimsson. İşin ilginç tarafı turnuvadan sonra milli takımın sorumluluğunu tek başına alacak olan Hallgrimsson, 5 binden az kişinin yaşadığı Heimay adasında diş hekimliği yapmakta aynı zamanda.

*Biz de yapılan belediye seçimleri sonrası sandıklar sayılırken, bir çok sandıktan "Çare Drogba" oy pusuları çıkmıştı. İzlanda da geçen ay yapılan cumhurbaşkanlığı seçimlerinde 30 yakın zarfın içinden İsveçli hoca Lars Lagerbeck'in adı çıkmış... Seçim demişken Johanna Siguroardottir'den bahsetmeden geçmeyelim. 2009 senesinde başbakan seçilirken, homeseksüel olduğunu belirtip, seçilen ilk kadın başbakan olarak tarih sayfalarında yerini almış Johanna.

*Ülke nüfusü az, bir de futbol ile alakalı kişilerin sayısı çok olmayınca, camia içindekiler birbirini tanıyor, aile havası oluşturabiliyor.  Bu sebeple ulusal takımın İzlandalı hocası Hallgrimsson, maçlardan evvel taraftarla buluşup, onlarla maç hakkında sohbet etmeyi ve sahaya sürecekleri kadroyu açıklamayı adet edinmiş. İşin güzel tarafı da, bir tane taraftar da takipçi toplamak, beğeni "kasmak" için bu bilgileri sosyal medyada paylaşmaması... Karşılıklı güven, karşılıklı saygı...


*İzlanda'da yaşayanların sayısı 332.529.  İstanbul'da kayıtlı 14 milyon 657 bin 434 kişinin yer aldığını düşününce, karşılaştırmayı varın siz hesap edin. Ve bu yaz İzlanda halkının %10'u Fransa'ya milli takımlarını desteklemek için gelmiş. Avusturya maçından sonra takımın oyuncularından Kari Arnason boşuna demedi "Sahaya adım attığımda tribünlere bakıyorum ve orada bizi desteklemeye gelen taraftarlarımızın yarısını tanıyorum.Belki hepsinin adlarını bilmesem de simayen bir çoğunu tanıyorum". Fransa'ya gelemeyenler de işi gücü bırakıp televizyondan takip etmiş olacaklar ki millieri, Macaristan maçını ülke nüfusunun %98,6 sı seyretmiş İzlanda Devlet Televizyonundan.  

*Fransa 2016 dışında İzlanda daha önce hiçbir büyük turnuvaya katılamadı. 2014 Dünya Kupasına katılacaklardı ki, play-offlarda Hırvatistan'a elendiler. Türkiye, Çek Cumhuriyeti, Hollanda, Kazakistan ve Letonya'nın olduğu gruptan Avrupa Şampiyonasına gelmeleri bile sürpriz olarak karşılanmışken, şimdi çeyrek final oynayıp, yollarına devam etmek istemektedirler. Bu arada UEFA Milli Takımlar sıralamasında dört sene önce 130. sıralarda gezerken, şimdi ise 30. sıralarda kendilerine yer edindiler. Yükseliş inanılmaz...


*Coğrafi konum olarak da oldukça dezavantajlı bir durunda İzlanda. En sıcak mevsimin ortalaması 10 derece cıvarı. İyi taraftan bakalım, sivri sinek derdi yok. Sadece soğuk da değil, bir de karanlık bir ülke. Aralık ayında 20 saate yakın gece yaşanıyor ülke sınırlarında. Peki futbolu nasıl oynuyorlar? İzlanda Futbol Federasyonu son 15 yıldır ayak topuna sağlam yatırım yapmış, 30 tane soyunma odasından tribüne tam donanımlı her iklim şartında top oynanacak stadyum yaparken, bunların 7 tanesi kapalı salon şeklinde yapılmış. Ayrıca, halkın ve çocukların da top oynayabilmesi için 150'den fazla suni çim olan sahalar yapmışlar memleket genelinde, kısacası "halı sahası olmayan" okul bırakmamışlar. Şimdi çocuklar senenin her ayı istedikleri gibi futbol oynayabiliyorlar. Belki daha da fazlasını yapacaklardı ama 6 sene önceki global ekonomik kriz onları "teğet" geçmemiş, yatırımlara "fren" vurdurmuş.

*İzlanda Futbol Federasyonu sadece sahaya yatırım yapmamış, bir de eğitimin önemini kavramış ki, dört yaşından itibaren futbola başlayan her çocuğun yetiştirlmesi görevini UEFA Antrenör Lisanslı bir hocaya vermiş.  (Hocaların %70'i UEFA B lisans, %23'ü UEFA A Lisansa sahip) Bizdeki gibi "Ali, sen bir ara top oynadın, gel sana bir kurs açalım, şu çocukları çalıştır" dememişler, yollamışlar hocaları UEFA kursuna, işin temelini öğren, yeni nesli de en doğru bilgi ile yetiştir demişler... Köymüş, kasabaymış, fark etmez, takım çalıştıracak her antrenöre UEFA lisansı olma zorunluğu getirerek, standardı da yakalamışlar. Haliyle, ektikleri tohumların da hasadını toplamaya başladılar bile.

*Avrupa'nın üst düzey liglerinde oynayan 58 profesyonel futbolcuları var. Bir onların yarısı kadar (23) genç oyuncu da kıta Avrupasının çeşitli kulüplerinde gelişini tamamlayıp, A takıma çıkacağı günleri bekliyor.


*Takımın göze çarpan oyuncularından kaleci Hannes Halldorsson da futbola sonradan başlayanlardan  Asıl işi en geriden takımı yönetmek değil, kamera arkasından film yıldızlarını yönetmek. İzlanda, 2012 Eurovizyon Şarkı Yarışmasına Halldorsson'un çektiği kliple katılmış ama Azerbaycan'dan 20.likle dönmüşler. SagaFilm şirketi Hannes'in futbol kariyerinin sonlanmasını dört gözle bekliyor ki, tekrar kamera arkasına geçebilsin. Bu arada müzisyenlik yaptığını da hatırlatmadan geçmeyelim file bekçisinin.

*Sadece kaleci mi, takım kaptanı Aaron Gunnarsson da futbola sonradan başlayanlardan. Gunnarson takım arkadaşlarına asist yaptığı taç atışlarını kullanan kollarını hentbol oynarken güçlendirmiş.. Futbola son yıllarda yaptıkları yatırımları saymasak, ülkede hentbol en popüler spor durumunda.

*Takımın emeklilerinden Eidur Gudjohnsen'in de hikayesi anlatılmaya değer. Kendisi gibi futbolcu olan ve gelişiminde oldukça etkili olan baba Arnor'un en büyük dileğidir oğlu ile birlikte aynı takımda oynamak. İzlanda Futbol Federasyonu da bunu bildiği için Makedonya ile bir hazırlık maçı tertip ederler ama şans bu ya, U-18 maçında Eidur'un ayağı kırılır. Genç topçunun iyileşmesi iki sezon kadar sürer ve artık babanın emeklilik vakti gelmiştir, 2006 senesinde İzlanda'nın Estonya ile oynadığı müsabakada hakem oyuncu değişikliğini işaret ettiğinde baba Arnor tabelada bir kendi numarasını görür ve bir de oyuna girmeye hazırlanan oğlu Eidur'u...


*İngiltere'yı turnuva dışına ittikten sonra futbolcular ile taraftarların beraber yapmış oldukları Yeni Zellanda'lıların Haka'sını andıran Viking dansı çok ilgi çekmişti. Hikayesi nedir acaba bu dansın? İzlandalı taraftar "Huh" tezahüratının ataları olan Vikinglerden geldiğini iddia etse de, İskoçyalılar bunun geleneksel bir İskoç savaş marşı olduğunu ve Motherwell taraftarı tarafından tribünlere uyarlandığını, İzlandalıların kendilerinden "arakladığını" belirtmekteler. Kim doğruyu söylemekte peki? İzlandalıların anlattığı hikayeye geri dönersek, Vikingler bu "Huh" sesini arka arkaya ve her seferinde daha güçlü olarak düşmanlarını korkutmak için söylerlermiş vakti evvelinde. Bir de balina çağırmak için bu sözleri söyleyin İzlandalılar diyenler var ama  onlar azınlıkta.


*Avusturya'yı son saniye golüyle yenerken, bir yandan da maçı anlatan İzlandalı spiker Gudmundur Benediktsson sosyal medyaya damga vurmuştu. Herkes İngiltere maçını nasıl anlatacağını merak ederken, Benediktsson'a kötü haber memleketinden geldi. Spikerliğin yanında ikinci iş olarak yardımcı hocalık da yapan Gudmundur, KR Reykjavik'in ligde kötü sonuçlar almasından sonra takımdan kovuldu. Turnuvadaki popularitesiyle "Gummi Ben" aç kalmaz artık...

*Merak ettiniz mi niye isimleri -sson yahut -ssen diye bitiyor bu memleketin evlatlarının. İzlanda'da soyisim kavramı yok,  onlar babalarının adlarına -sson ve -seen ekleyerek soyadı oluşturuyorlar. Yani? Kalecimiz Halldor'un oğlu Hannes. Peki kızlar? Onlar da -dottir ekini alıyorlar...

*Yanardağları ve volkanları ile meşhur ülkenin resmi dini Hristiyanlık olsa da, halkın azımsanmayacak bir kısmı çok tanrılı dinlere inanmakta, cinlerden perilerden bahsetmekteler.

*Ülkeye Johanna Siguroardottir gibi homoseksüel bir başbakan seçiyorlar kendilerini yönetmesi için ama Johanna bir sene sonra striptiz kulüpleri  kapattırıyor.. Kim bilir ne gerekçeleri vardı?

*İzlanda'da ekonomik kriz baş gösterince, Mc Donald's da bu soğuk ülkeyi terk edip gitmiş, memlekette fast food kültürü de bitmiş lakin bitmeyecek olan tek şey, ninelerinden kalma olan çiğ deniz papağanı kalbinden yaptıkları geleneksel yemekler.


*İklimin insan karakterine etkisi tartışılmaz, İzlandalılar da doğa ve çevre koşulları sebebiyle "savaşçı" ve mücadeleci bir yapıya sahipler. Avrupa'nın en ucunda yer alan ada, o kadar yalnız ve terkedilmiş ki, İkinci Dünya Savaşı öncesi İzlanda Avrupa'nın en fakir memleketiymiş. Şimdi ise Avrupa'nın en refah ve gelişmiş ülkelerinden biri. Gelişim ve değişim büyük ama baki kalan İzlandalıların "mücadele ruhu"... Futbolcuları da dayanıklı  olmaları ve sıkı çalışmalarından dolayı tercih ediliyor Avrupa kulüplerince. Sloganları da belli İzlandalı gençlerin: Yurt dışına git. Mücadele et. Kendini göster...

Hiç yorum yok:

Blog Widget by LinkWithin