15 Haziran 2021 Salı

İtalya:3-0:Türkiye


Kıraç
'ın "Sen de askersin, sen de Mehmetsin, kana kan, dişe diş dağ gibiyiz" şarkı sözleri ile başlayıp, ülkemiz spor basınından  Fotomaç ve Fanatik'in ilk sayfalarında bahis reklamları altında  "Gazamız mübarek olsun " ve "Roma'yı yakın gelin çocuklar" manşetleriyle "gazlandığımız" Avrupa Şampiyonası açılış maçında İtalya'ya hiç de beklenmedik bir oyunla 3-0 kaybettik ne yazık ki... Futbolda her türlü skor vardır, 3 gol de yersin, kalende 5 gol de görürsün ama Fatih Terim öncülüğünde ilk defa katıldığımız Euro 96 ile başlayan " her rakiple kafa kafaya oynayan" bir ulusal takım yaratmışken, ev sahibi İtalya karşısındaki oyun  "şerefli mağlubiyetler" dönemini hafızalarımızda tekrar canlanmasına sebep oluyordu. Peki, neden bu kadar basiretsiz bir Milli Takım vardı?

Avrupa Şampiyonası eleme grubu maçlarında Dünya Şampiyonu Fransa karşısında gruplarda kaybetmeyen milli takım, Katar'da yapılacak Dünya Kupası eleme maçlarında da Hollanda ve Norveç'i yenerek büyük sükse yapmıştı. "Bizim çocuklar" dediğimiz, pırıl pırıl genç bir jenerasyon yakalamıştık, üstelik Avrupa'nın elit takımlarında oynayan topçulardan oluşturmuştuk bu ulusal takımı. Fransa'da takımını şampiyonluğa taşıyanlardan tutun da Şampiyonlar Liginde oynayan, Premier Ligde zirve mücadelesi yapan futbolculara kadar bu oyuncular Roma Olimpiyat Stadında "iki pas" yapamayacak seviyeye gerilemişlerdi.




Galatasaray'
da görev yapmış, Türkiye Kupası kazanmış Roberto Mancini, biz Türkleri çok iyi tanıyordu, küçümsendiğimiz zamanlarda başa bela açabileceğimizi analiz etmişti ve maça da oldukça temkinli başlattı takımını. Pandemi sebebiyle iki yıla aşkın süredir boş tribünlere oynanan maçlardan sonra ilk defa ulusal bir turnuvada tribüne taraftar alınmış ve deplasmanda olmasına rağmen Türk taraftarlar Roma'yı İstanbul'a çevirmişti. Taraftarın yüreklendirmesi, açılış maçı heyecanı ile "bizim çocuklar" ilk 5-10 dakika hiç de fena değillerdi ama zamanla nedense hocalarının motive edici sözlerinin arasındaki "garanticilik", onların da çekinmelerine sebep olmuştu. Sahada yer alan on bir topçunun dokuzu gurbette oynamasına rağmen, teknik direktörümüz Şenol Güneş, Türkiye'de yaşamaktaydı ve bizim "süper" ligimizi de bol bol izlemiş olsa gerek ki, Türkiye'de rakipten "korkup", "Bir puan olsun, bizim olsun" mantığıyla hareket eden meslektaşları gibi, 4-5-1 şeklinde bir dizilişi tercih etmişti. Hakan Çalhanoğlu, Yusuf Yazıcı, Kenan Karaman gibi daha çok topu rakip ceza sahası cıvarında tutmayı seven futbolculara savunma yaptırıp, Burak'ı da orta sahaya kadar çekmişti, Hal böyle olunca da, başta çekinen İtalyanlar, Chiellini ve Bonnuci dahil tüm hatlarıyla bizim yarı sahamıza akmaya başladılar... İnsigne ile ilk tehlikeyi yaratan gök-mavililer, daha sonra Chiellini ve İmmobile'nin kafa vuruşları ile golü ararken, Donnarumma ismini ise ilk defa dakikalar 32'yi gösterirken duyduk...


İtalyan
öne geçecek golü bulmak için kalemize gelirken, ceza sahası içinde de penaltı olacak pozisyonlar gördük lakin maçın hakemi açılış maçına layık oldukça tutarlı bir yönetim sergilerken, ligimizde görmeye aşina olduğumuz ucuz penaltıları elinin tersiyle itip, "penaltı penaltı gibi olmalı" kafa yapısındaydı... Tabii, sadece penaltılar değil, oyunu durdurmaması, verdiği avantajlar ve futbolcularla ilişkileri de maçın bu kadar hızlı ve heyecanlı olmasını da sağlamıştı. Hollandalı hakem Danny Makkelie'nin adını blog sayfalarımıza yazalım, geleceği parlak bir hakem...


Maçın ilk devresi golsüz bitince derin bir "oh çekmiştik" ama takımlar ikinci yarı için sahaya çıkıp, yayıncı kuruluş kulübeleri gösterip, Mancini hocanın ceketi atıp, beyaz gömleğinin kollarını sıvadığını görmek, içimize korkutmadı değil. Korkularımızda da haklı çıktık zira daha 10 dakika dolmadan ev sahibinin soldan geliştirdiği bir atakta top Merih'e çarpıp, turnuvanın ilk golü olarak tarihe geçiyordu. Yenilen gol moralleri bozmuş, takımın "guardı" düşmüş ve bu kez de İmmobile, maçın en çalışkan oyuncusu Spinazzola'nın vuruşunda topu çelen Uğurcan'ın çaresiz bakışları arasında fileleri havalandırıyordu. Uğurcan demişken, genç kaleci bir çok pozisyonda başarıyla kalesini savunmuş, yediği iki golde yapacağı bir şey yokken, maç boyunca ayaklarının elleri kadar yetenekli olmadığını ispatlarcasına, 3. golde topu rakibe verip, Insigne'nin de gol sevinci yaşamasına "yardım" ediyordu...




İtalyan oyuncular o kadar konsantre olmuşlardı ki, maç 3-0 ile devam edip, artık uzatmalar devam ederken Burak'ın şutunu kornere çelen Chiellini sanki galibiyet golü atmışçasına yumruk şov yapmaktaydı. 


Büyük hayallerle geldiğimiz Roma'dan üç farklı bir mağlubiyetle ayrılıp, Galler ve İsviçre maçlarını oynamak için ikinci "evimiz" Bakü'ye seyahat ederken, bu maçtan alınacak derslerle turnuvanın geri kalanında başarılı sonuçlar alacağımıza inanıyoruz...

İtalya-Türkiye maçı ve Avrupa Şampiyonasının ilk maçlarına dairi görüşlerimizi de Boş Mukavele podcastin 15. Bölümünde dile getirdik... Dinlemek için:

Spotify Linkhttps://spoti.fi/3xnkPJL

Apple Podcast Link: https://apple.co/3cI7qEl

Google Podcast Link: shorturl.at/jBRW3

Hiç yorum yok:

Blog Widget by LinkWithin