6 Mayıs 2008 Salı

Adana Derbisi-Mavi...



Bir kaç konu aşağıda bu hafta sonu oynanan ve Adanaspor'un 1-0 galibiyetiyle biten Adana derbisinden bahsetmiştik... Hakan arkadaşımız derbinin "turuncu" tarafını kendi has yorumlarıyla anlatmış ve fotolarla süsleyerek bize yollamış, bize de yayınlamak kalmıştı... Derbinin "mavi" tarafı olan Demirsporlulara da çağrıda bulunarak, "siz de karşı tribünden derbinin hikaysini" yazar mısınız, demiştik... vertumnuz arkadaşımız da "mavi" taraftan görüşlerini ve fotolarını yollamış, teşekkür ediyor ve hemen yayınlıyoruz:


"Pazar günü Adanaspor maçı var. Uzun yıllardır tartışılagelir; derbi aynı şehrin takımlarının oynadığı maç mıdır, yoksa büyük adledilen takımların kendi aralarındaki maçları da derbi sayılır mı? Dünyanın üç büyük derbisinden biri gerçekten bu ülkede mi vuku bulmaktadır? Barcelona'ya sempati duyunca, bir diğer tarafta Boca Juniorslı mı olmak icap eder? Aşağı mahalleyle yapılan ve tartışmalı bir "taş üstü" golle sonuçlanan Mesnevi Sokak - Yeşilyurt Sokak maçı derbi değil de nedir? O maçta bizzat yer alarak, Yeşilyurt Sokak kalesini koruyan bendeniz, Mesnevi Sokak'tan bir kıza dut gibi aşık olamaz mıyım? Saçları gece karası, kıvrım kıvrım dalgalı kızın gözlerinin içine baka baka bir de penaltı çıkarmaz mıyım? Çıkarırım. Üstüne göz bile kırparım elma şekeri yanaklı ilk aşkıma. Daha da pembe, daha da kırmızı olur o yanaklar.

Neyse, benim özel hayatımı bir kenara bırakacak olursa, "derby" denilen kavram ilk olarak 1861 yılında ortaya çıkmış. 1857 senesinde şu an dünyanın resmi ilk futbol kulübü sayılan Sheffield Football Clup kurulmuş. 3 yıl sonra, 1860'da Hallam Football Clup ortaya çıkmış. Sheffield'daki abiler (ki sanıyorum şu an depar atmayı bırakın iki pas yapamayacak kadar vefat etmiş haldelerdir - ruhları rahat uyusun) 3 yıl boyunca kendi aralarında top çevirerek bir kulüp daha kurulmasını beklemişler. Sheffield Football Clup'dan ziyade "Sheffield Sürekli Olarak Ortada Sıçan Oynamaktan Hunharca Keyif Alanlar Clup" olarak anabileceğimiz bu dönemin ardından nihayet 1861 yılında iki takım karşı karşıya gelmiş. İlk "derby" de bu sayede vuku bulmuş.

Sheffield FC, bugün dünya futboluna belki "kademe anlayışı", "4-4-2", "ön libero" gibi kavramları getirmemiş. Lakin, adamların bence bundan çok daha önemli bir katkısı olmuş modern futbola: kalelerde üst direk kullanılmasını bir kural olarak kabul etmişler. Ortada henüz bir "kademe anlayışı" olmadığı için haliyle futbol dünyasında Sakallı Tavernacı Ömer Üründül de yok. Üst direği monte edip, bizi kim eleştirir diye bakmadan rahat rahat oynamışlar toplarını.

Gelelim bugünlere, Pazar günü Adanaspor karşısında oynayacağımız maç, bir derbi. Sheffield FC - Hallam FC derbilerine benzemiyor. Boca - River'ı da andıran bir tarafı yok bence. Barcelona - Real maçlarına benzetmeye çalışsam, zorlama bir benzetme yapmış olacağım. Man.United - Man.City desem, şu blogu takip eden siz güzel okuyucuya sağlam bir yalan söyleyeceğim. Galatasaray - Fenerbahçe yazsam, bir tarafınızla güleceksiniz bana.

Bu derbi, Mesnevi Sokak - Yeşilyurt Sokak derbisine benziyor en çok. Aynı fırından ekmek alan çocukların derbisi bu, aynı okullara gidip beraber disipline verilen öğrencilerin, aynı sıcaktan aynı gece uyuyamayıp donla balkonda sigara yakan babaların, aynı dantel örneğini birbirinden alıp sehpaya örtü yapan annelerin derbisi, aynı kulağı işitmeyen dedelerin ve aynı bacağında varis çıkan ninelerin.

Ama bu en çok, aynı kıza aşık olan; bunca aynılığın içinde birbirinden "çok farklı" delikanlıların derbisi. Birçok şey aynı olabilir ama aşk hiçbir zaman "aynı" olmaz çünkü...

Mavi Şimşek!
Saçları gece karası!
Yanakları elma şekeri!
O kız için!
Oyna!
Oyna!
Oyna!

İyi oynayan kazansın. Demirspor iyi oynasın."

Diye yazmıştık bir önceki Derbi'nin arifesinde. 4 Mayıs 2008 Pazar günü için de, benzer duygularla Adana'ya doğru yola çıktık. Trenle Ankara'dan 15 saat yol tepip vardık Cumartesi sabahı Adana'ya. Gecemiz önemli bir kısmı, stadın Kuzey Kale Arkası duvarında geçti, uyku az, bira çok. Kolay değil, şampiyonluk gelecek, tur gelecek. Vakit geçmiyor, sabah olmuyor bir türlü. Evlere dağıldık sabah buluşmak üzere.

07:00'ı gösteriyordu saat, alarm uyandırdığında. Omzumda "Gurbette Demir Gibiyiz" pankartı, günün ilk sigarasıyla çıktım yola. Stadyuma vardığımda 1000 kişi kadar bir kalabalıkla karşılaştım. Kebap dumanları yükselmemişti henüz. Biletlerin satışına saatler vardı daha. Beklemeye başladık. Şarkılar, sloganlar, herkesin yüzünde o umut,o coşku. Masmaviye boyanmıştı şehir. Kimseyi kışkırtmak için söylemiyorum ancak bir gerçek var, Adana'ya ayak bastığım Cumartesi sabahından, Pazar öğleden sonra maç saatine dek tek bir Adanasporluya raslamadım ben. Gazipaşa, Kazım Büfe, Sular, Dilberler, Kiremithane, Kuzey, Güney...masmaviydi. Girdik içeri.

Adanaspor, maratonda forma dağıtmıştı, iyi görünüyordu. Bizim hem maraton hem kalearkası için dev pankartlarımız vardı. Bir dev pankart, çeşitli engellemeler nedeniyle indirildi. 400 kadar bayrağımız yine çeşitli engellemelerle içeri sokulmadı. Sonuçta maçtan önce, 2 dev pankartı açtık. Bir ben bir kollarım bilir o pankartların nasıl açıldığını.

Maçın genelinde, Adanaspor'un daha az gol pozisyonu olmasına karşın, daha "takım gibi" oynadığı söylenebilir. Duran toptan bir gol buldular. Ardından gelen ataklarımızda cevap veremedik. Mehmet Akdemir'in olmayışı, Levent'in erken sakatlığı bizim açımızdan kötü oldu. Direkten dönen bir top, çok yakından kaçırılanlar...derken vakit doldu ve mağlup olduk. Şampiyonluğu son 2 haftaya bırakarak...Artık Karabük ve Mersin maçlarına bakacağız...

Son bir şey; Adana turuncu değildir. Turuncu olan portakaldır. "Adana, Demirsporludur." Herhangi bir derbi günü şehri şöyle bir turlasanız, ne demek istediğimizi görürsünüz. Sevgiler,"



2 yorum:

serkan utlu dedi ki...

olay budur, süper lige yakışan takımlar bunlardır...demirin pankartı müthiş...ama yapacak çok işleri var çok...

vertumnus dedi ki...

Yazıya gösterdiğiniz ilgi için çok teşekkürler Ultras Movement.

Serkan Utlu'ya da yorumu için teşekkürler. Gerçekten Süper Lig'de olsa, bambaşka renkler katacak takımlar var aşağılarda...Yavaş yavaş geliyoruz bakalım...

Blog Widget by LinkWithin