Öncelikle belirtmem gereken şu ki tribünde maç izlerken sahadaki oyuna hiç ama hiç konsantre olamıyorum, aklım, gözüm ve kulağım sürekli yeşil alanın dışında gerçekleşen olaylarda, kah bir tezahürata odaklanıyorum, kah bir top toplayıcının hareketlerine, kah taraftarın açmış olduğu pankarta, bu sebeple bu yazıda maçtan çok tribünden izlenimler yer alacaktır...
Maç öncesi Ali Sami Yen etrafında dolaşırken taraftarın maçın havasını yaşamadığı izlenimi uyandı bizlerde, hatta "sokakta" bile o eski ruh ve heyecan yoktu. Yine ellerinde çoğunlukla bira şişeleri olamak üzere alkol tüketen taraftarlar vardı ama çoğu bu durumları resme çekip, facebookta paylaşmak üzere poz verir haldeydiler. Biz buna hayret ederken, bir patırtı gürültü ile herkes Ankaragüçlülere saldırmak üzere koşup, üç beş dakika sonrası atılan biber gazı bombası ile gerisim geri dönüyordu... Yıllardır Ankara'ya gidilip gelinir ve pek olay olmazken, bu mevzuların neden çıktığına anlam vermek zor, belki ilk yarıdaki olayların etkisi, belki bir anlık kıvılcım, ama sebebi ne olursa olsun bu iş umarım uzamaz, zira yine zarar görecek olan masum taraftarlardır...
Olayların yatışması ve biber gazının rüzgarın etkisiyle bizim de bulunduğumuz yere kadar ulaşması sonrası, stadın yolunu tutma vakti geldi. İçeri girdiğimde uzun süre gelmediğim Ali Sami Yen'i özlediğimi fark ettim... Stadın büyülü havası bir kere daha hapsetti bünyeyi... Tribünler yavaş yavaş dolmaya başlarken, Ankaragücü tarafında beklediğimden daha az bir kalabalık vardı, belediye başkanı Gökçek'in daha fazla otobüs kaldıracağını düşünmüştüm... Isınan oyunculardan anladığımız kadarıyla, kalede yine Franco yer alırken, defansta Servet ve Neill'in yan taraflarında Sabri ve Caner görev alacaktı... Onların önünde de Mehmet Topal ve Ayhan dinlenirken, Mustafa Sarp ile Barış mücadele edecek, Elano da topu koşturacaktı... İleri üçlü ise merkezde Jo ve yanlarında da Dos Santos ve Keita görev alacaktı... As takım ısınırken, herkesin gözü ilk on bir dışında uzun süredir saha dışında olan Baros'taydı...
Maç başlarken kapalı tribünde yer alan "Return of the King" pankartı Milan Baros'a bir sevgi gösterisiyken, "18 Mart Resmi Bayram Olsun" pankartı Galatasaray taraftarının dileğini belirtiyordu...
İstiklal marşı ve kalelerin seçimi sonrası başta Ankaragücü kalecisi Serkan olmak üzere sarı-lacivertli savunma elamanlarının hareketlerindeki heyecan, onların daha dördüncü dakika gol yemelerine vesile oluyordu. Keita'nın güzel hareketleri sonrası boşta kalan topu Jo kaleye yollarken, belki de rakibin maç öncesi konuştuğu herşey "çöpe gidiyordu"... Golden sonra hem Galatasaraylı oyuncular, hem de taraftarlar rahatlarken, sarı-lacivertliler pek başarılı olmamakla beraber oyunu Galatasaray yarı alanına yığmaya çalışıyordu ama bu kez de Keita ve Sabri'nin başlatmış olduğu ataklarda zor anlar yaşıyorlardı. İşte o ataklardan birinde, Keita, tribündekilerin deyimiyle "kara yılan", lakabına yakışır şekilde sokuluverdi Ankaragüclülerin pas trafiğine, kendine özgü slalomla kaleciyi geçip topu yolladı Serkan'ın kalesine. O andan itibaren tribünler hiç gereği olmadığı halde Ankaragücü ve Bursa'ya sararken, deplasmancılar da kendilerince "kontra" yapma peşindeydi...
İkinci yarının başlamasıyla herkes Rijkaard'ın ne zaman Baroş'u oyuna alacağını beklerken, ilk değişiklik sahada çok zayıf kalan Santos ile Ayhan değişikliği olurken, onun ardından başarılı bir oyun çıkaran Sabri, yerini Emre'ye bıraktı ve bir müddet sonra yer yerinden oynadı zira Baros büyük bir istekle ısınmakta olduğu kale arkasından yedek kulübesine doğru koşuyordu... "Körün istediği bir göz, yaradan verdi iki göz" derler ya, biz sadece oyunda görmek isterken Kralı, Keita kendisine bir jest yapıp, bir de gol attırıverdi...
Galatasaray, Eskişehir'deki puan kayıplarından sonra şampiyonluk yolunda sağlam devam edebilmesi için önündeki Ankaragücü, Trabzonspor ve Fenerbahçe maçlarından en az puan kaybıyla sıyrılması gerekiyordu, zira Bursaspor o haftalarda daha zayıf ekiplerle mücadele edecek ve yeşil-beyazlılar üç puanlara daha yakın gözüküyordu. Ertuğrul Sağlam'ın öğrencilerinin o 3 haftalık seriden 9 puanla çıkıp, Galatasaray'ın puan kayıplarıyla sonlandırması bu üç haftayı geriden kalan maçlar için Galatasaraylı topçuları psikolojik olarak negatif etkileyecekken, Bursalıları daha da motive edecekti. Bir de bu sessiz ve sedasız gelen Beşiktaş vardı ki yarışta, onlar da bu 3 hafta zirve için sözlerini söyleyecek durumdalar. Gündüz Bursa kazanınca, Galatasaray'ın öyle ya da böyle kazanması gerekiyordu, skor olarak doyurucu olsa da oyun olarak tad vermeyen bir mücadele sonrası sarı-kırmızılılar kazandı ama artık klişe deyimle "güzel oyundan çok puan kazanmanın" önemli olduğu haftalardayız ve 1-0 olsun bizim olsun diyoruz... İllaki güzellik arayacak olursak, Arda'nın uzun bir maç trafiğinden sonra dinlenip, gelecek haftalar için enerji depolaması gecenin güzelliğiydi...
Stat: Ali Sami Yen
Hakemler: Kuddusi Müftüoğlu, Adil Sinem, Ali Saygın Ögel
Galatasaray: Franco, Sabri (Dk. 72 Emre Güngör), Neill, Servet, Caner, Mustafa, Barış (Dk. 77 Baros), Keita, Elano, Giovani (Dk. 64 Ayhan), Jo
MKE Ankaragücü: Serkan, Geremi, Koray, Muhammet, Elyasa, Theo (Dk. 52 Mehmet), Hürriyet, Sapara (Dk. 68 Metin -Dk. 70 Murat), Kağan, Vassell, Vitek
Goller: Dk. 4 Jo, Dk. 37 Keita, Dk. 90+3 Baros (Galatasaray)
Sarı Kart: Dk. 66 Hürriyet (MKE Ankaragücü)
1 yorum:
Nasıl Ankara da birşey olmuyor dersin anlamadım. İlk maçı hatırlamıyormusun? Çoluk çocuğu taşladıklarını, sarı kırmızı ne kadar insan varsa saldırdıklarını.Kaç senedir böyle ve ilk defa yaptıklarına karşılık verdik. Bence iyi oldu. O ara sokaklardan saklanarak gelmeleri rakip taraftar için Ali Sami Yen'i deplasman olmaktan çıkarıyor. Yeni statla bu sorunlarda kalkacak inşallah.
Yorum Gönder