31 Ekim 2011 Pazartesi

Sabri Sarıoğlu


Internet ortamlarında en fazla eleştirilen oyuncudur Sabri Sarıoğlu. Bırakın eleştiri yapmayı, alaya alınan, hatta hakaret edilendir de Sabri. Gariptir, bunu yapan rakip takım taraftarından ziyade, Galatasaray "taraftarı"... Ama tribündeki taraftar değil, özellikle sosyal medyanın gelişmesiyle türeyen "internet entelletüelleri" diye adlandırdığım kesim. Photoshopta Sabri'nin resmiyle oynanır, videolar kesilip kırpılır kendilerince "komik" görüntüler montajlanır ve facebook, twitterdan paylaşılır ve akıllarınca dalga geçilir...
Oysa, o "alaya aldıkları" Sabri, yeteneğine güvenip "idman" bilmeyen bir çok futbolcuya göre çalışması ve emeği ile Galatasaray'ı yönetmeye talip olan her hocanın vazgeçilmezi olmuştur.
Şutu taça da gitmiştir, ortası stad dışına da gitmiştir ama Sabri her maç formasını ıslatmıştır, armasını savunmuştur...
NTVSpor'daki programda, blogda ve twitter üzerinden bu söylediklerimi defalarca dillendirdim ama yukarıdaki video sonrası kelimeler yetersiz kalıyor...
Görseli ilk gördüğüm Petit'in Yeri blogda da denildiği gibi
"Adamsın Sabri"

30 Ekim 2011 Pazar

Kayserispor:0-2:Galatasaray


Diktatör Franco ile yakınlığı iyi bilinen İspanyol zenginlerden Kont Bernebeu, mimar Biosca'yı yanına çağırır ve der ki: "Bana 120 bin kişinin aynı anda yatacağı bir uyku tulumu yapsana..." Sebebini soran mimara kont şöyle cevap verir: "Franco'nun ömrünü uzatmak için." Franco gibi Portekizli diktatör Salazar da halkı "fado-futbol-fiesta" ile uyutarak gücünü uzun yıllara yayarak sürdürmüştür. Saatlerin geriye alınması sonrası uykumuzu bir saat fazla alarak başladığımız pazar gününde televizyonun yayın programına baktığımda, Franco'nun "uyku tulumu" aklıma geldi: Saat 13.30 Galatasaray-Karşıyaka basketbol maçı, onun bitiminde Bursaspor-Manisaspor, Bursa devreye girdiğinde Galatasaray, Kayseri deplasmanında, ve ardından da Beşiktaş-Sivasspor... Sokağa çıkmadan geçirilecek bir pazar günü, bereket birası, mezesi, çerezi, cipsi bir gün önceden hazır...

Oktay hocanın bize gurur veren takımı, "kadınlar ve çocuklar" önünde Karşıyaka'yı yendi yenmesine ama oldukça da zorlandı. Özellikle dördüncü periyodda sayı "kabızlığı" baş gösteriyor son iki maçta Galatasaray adına. Karşıyaka hocası gereksiz iki teknik faul almasaydı, ligde ilk mağlubiyetini de alabilirdi Galatasaray. Maçla ilgili uzun değerlendirmeyi Gürkan hemen aşağıda yazdı zaten, biz onun "sahasına" pek girmeden, Kayseri'ye bir göz atalım.

Play-Off'a vakit kalsın diye hafta sonu-hafta içi 3 günde bir maç oynatan Federasyonun, bu uygulaması sonrası Çarşamba iç sahada Gaziantepspor'a yenilen, yenilirken de Kazım, Gökhan, Sabri, Servet'i sakatlık ve kart cezasıyla kaybeden Fatih Terim, pek tahmin edilmeyen bir kadro hazırladı deplasmandaki bu mücadeleye. Ligin başından beri yedek kulübesi dahi göremeyen Ayhan'a kaptanlığı veren hoca, Galatasaray'ın "genç" Semih'ini de Ujfalusi'nin yanına monte ederek, kimine göre büyük bir kumar oynamıştı dört-beş senedir gol atamadığı Kayseri deplasmanına çıkarken. Şota'nın "renkdaş" takımı Beşiktaş'ı deplasmanda yenmiş, Sivas'a 6 atmış, sonrası Gençlerbirliği takımına yenilerek "zigzag" bir grafik çizerek, "serseri mayın" misali Galatasaray'a da patlayabilirdi ama Fatih Hocanın oyuncuları, sezon başlamadan önce yapılan hazırlık maçlarındaki alkışlanan oyununu oynayınca, rahat bir galibiyetle İstanbul'a döndüler. Maçın başlama düdüğü ile birlikte en uçtaki Elmander'den, ki 40 derece ateşle başlamış maça İsveçli oyuncu, itibaren rakibe baskı yapan, Kayserisporlulara top oynayacak alan bırakmayan Galatasaray'da, geçen sene "yuhlanan" Ayhan'ın performansı beğeni topladı. Özellikle Selçuk'la uyumu göze çarpan Ayhan, Fatih hocanın Semih için söylediği "formayı asarım, çalışan alır" sözü doğrultusunda önümüzdeki haftalarda da formasına kavuşabilir.
Kendisine verilen formayı "kaptıracakken", bugün oynadığı oyunla Riera da maçın yıldızlarından bir diğeri oldu. Büyük beklentilerle geldiği Galatasaray'da tartışılmaya başlanan İspanyol oyuncu, sergilediği oyunla menajer Bayram Tutumlu'nun "Riera'ya zaman lazım, önümüzdeki günlerde çok iyi olacak" beyanatını da boşa çıkarmamış oldu. Özellikle Elmander'e yaptığı asist sonrası, oyuna daha fazla sarılan Riera ile birlikte sakatlanıp çıkana kadar Yekta'da kendisinden alışık olmadığımız şekilde "forvet arkası" pozisyonda dikkat çeken bir performans sergiledi.
Kayserispor, ilk yarıda yediği "pres" sonrası Galatasaray kalesine neredeyse hiç gelemezken, ikinci yarının ortasında Gökhan'ın yerine giren Ömer ile pozisyonlar yakaladı, lakin Muslera'yı pek de rahatsız edecek nitelikte olmadı bu ataklar. Muslera demişken, Uruguay'lı kaleci, başarılı bir milli takım turnuvası geçiren her topçu gibi, "rolantide" geçiriyor bu ayları. Kalesine tehlikeli pozisyon gelmedi ama oyunu başlatırken iki topu taça "degajladı" ki, kalitesine hiç ama hiç yakışmadı...
Galatasaray, pazar öğlen bizi eve "hapsetti" ama izlediğimiz maç da sezonun en iyi mücadelesiydi, "uyku tulumunda" bulunmaya değdi. Önümüzdeki haftalarda bunun üzerine koyacak bir performans sergilenirse, Fatih Hocanın projesi de meyvelerini vermeye başlamış olacak...

Stat: Kadir Has
Hakemler: Cüneyt Çakır, Bahattin Duran, Tarık Ongun
Kayserispor: Navarro, Hasan Ali, Eren Güngör, Khizanishvili, Gökhan Ünal (Dk. 54 Ömer), Amrabat, Jonathan Santana (Dk. 75 Tiroisi), Riveros, Sefa Yılmaz (Dk. 75 Cem Sultan), Okay Yokuşlu, Pekarik
Galatasaray: Muslera, Selçuk İnan, Elmander (Dk. 90 Ceyhun), Melo, Riera, Ujfalusi, Ayhan (Dk. 88 Emre Çolak), Hakan Balta, Semih Kaya, Eboue, Yekta Kurtuluş (Dk. 46 Aydın)
Goller: Dk. 39 Elmander, Dk. 72 Selçuk İnan (Galatasaray)
Sarı kartlar: Dk. 24 Semih Kaya (Galatasaray), Dk. 32 Hasan Ali, Dk. 37 Santana, Dk. 73 Amrabat, Dk. 89. Pekarik (Kayserispor)

Galatasaray MP: 79 - Pınar Karşıyaka: 72


Shaquille O'Neal basketbol tarihinin ve NBA'in gelmiş geçmiş en önemli yüzlerinden biridir. Basketbolculuğunu ,hele ki 2000'li yılların başındaki dominant oyununu anlatmaya çalışmak biraz zor. Sayfalarca yazmak gerekiyor ki yetmeyebilir. İnsalık tarihi 90'lı yılların sonunda bir çağ atlayışına tanık olurken basketbolda da bir devin oyun olarak çağ atlamasına tanık olmuştur. Bununla birlikte Shaq'ı basketbol'un dışında da popüler kılan en önemli özelliği yaptığı şakalar, espriler, verdiği gündem maddesi olan röportajlar ve bunun gibi birçok medyatik figürdür. Antrenmanları pek sevmemesinin zıtlığında uykuya bayılan bir yapısı vardır dev adamın. Saatlerin ileri alındığı bir mart günü oynanan maç sonrası verdiği röportajla yine gündemi belirler. Kimsenin, shaq ve arkadaşlarının maçı kaybedeceğine dair şüphesi yoktur. Maç da kağıt üzerinde 3. çeyrek itibari ile bitmesi gereken bir öneme sahiptir. Maçı shaq'ın takımı kaybeder. Tarih de yine bir pazar gününü ve saatlerin ileri alındığı bir pazar gününe tekabül eder. Maç sonrası "The Diesel" ile sıcağı sıcağına röportaj yapılır ve mağlubiyetin nedeni sorulduğunda Shaq şöyle cevap verir:
-"Bugünkü mağlubiyetin sebebi saatlerin bir saat ileri alınmasını icat eden salak. Eğer bugün 1 saat daha fazla uyumuş olsaydım biz bu maçı rahatça kazanıp şimdi busuratla röportaj yapıyor olmayacaktık "der.
Maçı hatırlayamadım ancak Shaq'ın Miami'deyken başına gelmiş bir olay olduğunu anımsıyorum. Yanlışım varsa düzeltin a dostlar. Basketbolu biraz takip eden her insan, Shaq'ın ne denli büyük bir oyuncu olduğunu bilir ve kendine biraz daha baktığında, uykusuna, yaşamına, basketbola biraz daha özenle yaklaşıtığında gelebileceği noktayı düşündüğünde ne denli büyük bir oyuncu (belki de Jordan'la aynı cümle içinde yer alma onuruna erişecekti) olacağını bilir. Ancak Shaq yine çok büyük bir oyuncudur, benim bunları şu an söylemem bile belki de kendisine hakaret.

Bu gülümseten ve bir hayli de düşündüren anı, bugün bizim maçı izlerken kendini hatırlatıverdi. İlk çeyrekteki halimizi görünce "bizimkiler de bir saat fazla uyuyunca ağırlık mı çöktü" diye bir ironi içinde bulunmama neden oldu bugünkü haleti ruhiyemiz. Evet bizimkiler öyle kötü bir ilk çeyrek sergilediler ki Shaq'a atıf yapar nitelikteydiler. Maça Songaila, Tutku, Lakovic, Shipp ve Furkan beşiyle başlamayı tercih etmişti Oktay Mahmuti. Biz hücumda yine klasik ikili oyunlarımızdan sayı ararken, üstüne Songaila ile bu ikili oyunları sayıya çevirmeye başladık. Rakip Karşıyaka ise bizim Kazan maçında rakibin ikili oyunlarını neredeyse orta yuvarlak civarında oynanması sonrası bu doneyi baz alarak aynı hücumları "kopyala-yapıştır" mantığıyla takımına öğreterek bizi o noktadan geçmeyi düşmüşlerdi. Hatta bu düşünceyle de kalmadı ve eyleme geçerek bizi ilkan ve Stonojevic'le uzaktan uzaktan vurmaya başladı. Bizim çocuklar savunma yapmayı unutup üstüne hücumda da şutları sistem dışı ve cömertçe harcayınca fark bir anda açılıverdi. İşte yukarıda anlattığımız ironi de tam bu anda ortaya çıktı. Adeta bizim çocuklar maça gelmemiş ruhları yatakta bırakmış gibi bir görüntü içindeydiler. Galatasaray'ın 8 dakikalık süre zarfında yediği 25 sayı aslında her şeyi özetliyordu. 25 sayıya ise 11 sayı ile cevap verebilmiştik. Bu dakikadan sonra Oktay Hoca oyuna Ender ve Shumpert'ı alaraksavunmayı biraz daha hareketlendirmeyi düşündü ve bu düşünce anında meyvesini verdi. Ender ön alandaki baskısı ile Karşıyaka guardlarının rahatça hareket etmesini engelleyip Shumpert'la birlikte uzunların pas kanallarına baskı yatılar. Sonrasında ise Shumpert'ın 4 sayısı ile ilk periyot 19-29 bitti.

Takım üzerindeki miskinliği yavaş yavaş atmış görünürken Shumpert, Ender ve Caner ile baskıyı iyice artırdı cimbom. Shumpert iyi savunmasının ödülü oalrak 4 sayı daha kazndı ve 4 dakikada 8 sayıya ulaşıverdi ve fark bir anda 23-29 olacak şekilde 6 sayıya düştü. Bu saatten sonra rüzgar artık arkamızdan esmeyi bırakıp bizi şiddetiyle yürütme boyutuna gelmişti. Alper ve Wright ile bu seriye cevap veren Karşıyaka farkı korumak için hamleler yapmaya çalışsa da Shumpert'a çare bulamadı ve 11 sayıya ulaşmasına engel olamadı. Savunma dozajı artınca hızlı hücumlar da hemen peşinden geliverdi ve 9-0'lık seri ile Galatasaray 38-37 öne geçti. Ender ve Shumpert'ın oyuna girip 20 sayılık katkı vermesi ibrenin bize dönmesini sağlamanın da ötesine geçmişti. Caner'in ribauntlarda ve savunmadaki katkısını da unutmayalım tabi. Periyodun sonu karşılıklı basketlerle geçerken ilk yarı 44-43 lehimize sonuçlanmıştı.

3. periyoda klasik savunma dozaj artırımı anlayışımızla girmiş ve maçın başındaki kötü görüntüyü unutmuş görünüyordu. Bu anlayış maçın geri kalanında da süregeldi ancak faul hakkını erken doldurmamız sebebiyle bundan çok fazla yararlanamadık. Ön alandaki baskmımızla farkın 8'de kalmasını sağladık. Hakan Demir'in faul hakkını düşünerek kullandığı Stonojevic hamlesi ilk pozisyonda meyvesini verince Oktay Mahmuti'de Furkan'ı alıp hamleyi karşıladı. Furkan bu bölümde savunamdaki iyi performansıyla son raunda 5 sayı farkla önde girmemizi sağlayan isimlerden biri oldu. Ayrıca 3. periyot sonucu gördük ki ilk periyotta yediğimiz 29 sayı, 2. ve 3. çeyrekteki yediğimiz toplam sayıyla eşitmiş.

Son periyoda İkonic'in 3 sayılık basketi ile başladı Karşıyaka. Ona karşılık ise Shumpert'dan geldi. Kısa süreli konsantrasyon düşüklüğünden iyi yararlanan İzmir ekibi, 4-0'lık seri ile skoru 66-65'e getirip Oktay Mahmuti'nin mola almasını sağladı. Maç içinde penetre ettikçe sürekli olumlu sonuçlar alan takım mola sonrası topu iyi dolaştırıp ikili oyunlar ve penetreler üzerine kurulu düzende sayılar bulup, savunmanın dozajını artırdı ve yine farkı 6 dakika kala 5 sayıya çıkarmıştı ki bu sefer de maçı erken bitirme siteği belimiş olacak ki yine kolay basketler yiyip farkın kapanmasına izin verdik. Özellikle Karşıyaka'nın 3-1 hızlı hücum yakaladığı hücumda geri koşmayan takımı Oktay Mahmuti molada iyi fırçaladı ve sonuna kadar hakkıydı. Skor mola sonrası 70-69'de ve maçın bitimine 3.15 vardı. Mola sonrası yaşanan bir pozisyonda Karşıyaka koçu Hakan Demir itirazı sonrası teknik faul gördü. Hakan hoca, Spurs koçu Gregg Popovic'e mi özendi bilinmez ancak, hakkı da olsa fark 1 iken ve hücum sırası onlardayken bu denli dozajı yüksek bir itirazda bulunmamalıydı. Üstüne 2. teknik faulü de alınca maçın kırılma anı denen görüntü oluşuverdi. Çünkü Galatasaray bu avantajı 5 sayı ile değerlendirdi ve bir daha ardına bakmadı. Shumpert'ın 3'lüğü ile de ışıkların yavaş yavaş kapatılması için salon görevlisine sinyali verdi ve maçı bitiren de üçlük ve sayılar olarak istatistik kağıdına geçti.

Perşembe günü Unics Kazan'a yenildikten sonra takımın ne seviyede olduğunu görmek ve test etmek için Karşıyaka gibi bir ekiple karşılaşmak ve zor da olsa yenmek işin sevindirici tarafı. Maça konsantre başlayamadık ve bitiremedik. 16/31 serbest atış oranımız ve ilk periyotta yenen 29 sayı sonrası gösterilen direnç bu dalgalanmaların özeti mahiyetinde. Ancak şu iyice ortaya çıktı ki Kazan'dan sonra Karşıyaka maçında da ribauntlarda sıkıntı çeken takım bizdik. (27-39) Hafta içi oynanacak Montepaschi maçının önemi düşünüldüğünde elzem boyutta olan bir sorun olduğu ortada. Ayrıca maç içindeki motivasyon düşüklüğüne de artık bir dur demeliyiz ve geri koşma konusunda mutlaka sıkıntı çekmemeliyiz. Biz oyun olarak büyüme yolundayken bu tarz basit hatalar bize büyük bir sorun olarak geri dönebilir. Bununla birlikte Oktay Mahmuti'nin de değindiği gibi seyircisiz bir maçta, maç trafiğini yoğun olduğu bir dönemde, kötü bir günümüzde kazanmak ve özellikle iyi bir takım karşı kazanmak işin güzel boyutu. Kazan maçı sonunda söylediklerimiz hala geçerli. Geçiş dönemindeki bir takımın çektiği sıkıntılarla muhatap durumdayız ve günden güne bunları aşıyoruz. Montepaschi deplasmanı gurubun seyri ve bizim önümüzü görmemiz, takım olarak kendimizi ciddi anlamda test etmemiz açısından krtik bir maç. Bizim çizdiğimiz yolu ben Siena ekibininkine çok benzetiyorum ve onlarla bu yolda karşılaşmak bize bir çok açıdan fayda sağlayacaktır.


Yer: Abdi İpekçi Spor Salonu, İstanbul
Rakip: Pınar Karşıyaka
Tarih: 30.10.2011

4 Josh Shipp - 15:49, 5 sayı, 1 ribaund, 2 asist, 2/4 şut
5 Jaka Lakovic - 14:15, 4 sayı, 1 ribaund, 2 asist, 0/3 şut
8 Caner Topaloğlu - 18:12, 2 sayı, 2 ribaund, 1 asist, 2 top çalma, 1/4 şut
9 Mert Shumpert - 25:27, 22 sayı, 4 ribaund, 1 asist, 3 top çalma, 1 top kaybı, 7/15 şut
11 Tutku Açık - 21:09, 10 sayı, 1 ribaund, 2 asist, 3/8 şut
12 Luksa Andric - 21:55, 7 sayı, 3 ribaund, 1 top kaybı, 2/4 şut
14 Haluk Yıldırım - Oynamadı
19 Furkan Aldemir - 09:10, 1 ribaund, 1 asist, 0/2 şut
22 Jamon Gordon - 18:42, 2 sayı, 2 ribaund, 6 asist, 2 top çalma, 1/5 şut
25 Darius Songaila - 19:13, 3 sayı, 2 ribaund, 1 top kaybı, 6/11 şut
33 Ender Arslan - 22:50, 13 sayı, 1 ribaund, 2 asist, 3 top kaybı, 5/6 şut
41 Cevher Özer - 13:17, 2 sayı, 3 ribaund, 1 top kaybı 1/2 şut

(fotoğraflar ve istatistikler resmi siteden)

Maradona Dovmesi


Kim bu Maradona dövmeli futbolcu?
Tabii ki
Lavezzi...


Süper Mario

"Süper" Mario Balotelli
ve yeni boğazlığı...


29 Ekim 2011 Cumartesi

CSKA Sofya:1-0:Levski Sofya


*Vasil Levski stadında oynanan Bulgaristan'ın "ezeli" derbisinde CSKA, Levski'yi Rumen golcü Zicu'nun müthiş bir voleyle attığı golle 1-0 yenerken, yeni hocası Dimitar Penev'e de "hoşgeldin" hediyesi vermiş oldu. Maçta gol dışında aslında her şey eşit pay edilmişti zira ilk yarı kırımızı-beyazlıların hakimiyetinde geçerken, ikinci yarı Levski daha çok gol arayan taraf oldu. Maçta ilk atak Zicu ile CSKA adına geldi, tecrübeli golcü kaleci İliev ile karşı karşıya kaldı ama topu filelere yollayamazken, 25. dakikada Moraes'in penaltı noktası cıvarından vurduğu şutu, kaleci mükemmel bir reflekse "kornere" yolladı. Köeden yapılan atışta mavi-beyazlılar bir önceki pozisyonun "rehavetinde" kalınca, Zicu önüne gelen topa mükemmel vurdu:1-0. Golden sonra Levski, M'Bolhi'nin kalesine gelmeye çalıştı ama pek de etkili olamadı. Soyunma odalarında Georgi Ivanov takımına daha çok atak oynamaları emri vermiş olmalı ki, mavi-beyazlılar CSKA kalesine gelmeye çalıştılar" güçleri yettikçe" lakin heyecan yaratacak tek atak Yovov'un 56. dakikada vurduğu şutu M'Bolhi'nin kurtarması oldu.

*CSKA'nın galibiyetiyle biten karşılaşma sonrası kırmızılılar 28 puana çıkarken, mavililer 21 puanda kaldı.
*Karşılaşma bitiminde Dimitar Penev, "Levski beni iyi tanıyor" diyerek kısa bir açıklama yaparken, Georgi Ivanov ise ellerinden geleni yaptıklarını, suçlanacak biri varsa kendisinin olduğunu ve istenirse hemen isitifasını verebileceğini belirtti...

Georgi İvanov Dimitar Penev

*Derbilerin olmazsa olmazı olan kerografilerde Levski tribünleri "Muhteşem tarih, muhteşem taraftar, muhteşem kulüp" kareografisi ile beğeni toplarken, ikinci devre ise CSKA'yı "çileden çıkaracak" bez pankartlar açtılar. Özellikle CSKA-Steaua Bükres dostluğunu "iğneleyen" Gay pankartı, ve "Domuzlara ölüm" pankartı karşı tribünden büyük tepki topladı. Ev sahibi tribünler de rakibe "taş atan" kareografi hazırlarken, daha çok Milen Radukanov'a desteklerini gösteren pankartlar açtılar. Ve tabii ki, maç öncesi rakip taraftardan "ele geçirilen" atkıların, yakılma merasimi iki tribünde de eksik olmadı.

CSKA Sofya Tribünleri
Levski Sofya Tribünleri

*Yakma demişken, CSKA'nın ve milli takımın başarılı sağ beki Bandalovski'nin jipi de maç sonunda yakılmış şekilde bulundu. Bulgar polisi olaya karışanları ararken, bütün gözler Levski taraftarına dönmüş vaziyette...
CSKA "reis"i Dimitar Angelov-Levski "reis"i Vladimir Vladimirov

*CSKA ve Levski oynayacak da Bulgar emniyeti "keyif mi çatacak"? Tabii ki hayır, bütün kuvvetleriyle maça odaklanan Sofya polisi, karşılaşma öncesi aşırı alkollü-zaten alkol kullanmayan yok taraftarlar arasında neredeyse- olan 34 taraftarı stada sokmazken, bir kaç kişiyi de uyuşturucu madde taşıdığı sebebiyle göz altına aldı. Maç bitiminde ise Levski Sofya taraftarı ile polis arasındaki münakaşaya dönünce, emniyet kuvvetleri joplarla, taraftarlar bayrak sopalarıyla birbirine girdiler ve olaylar Sofya sokaklarına taştı. 1630 polisin görev aldığı Sofya derbisi sonrası, 2 polis hastanede, 44 taraftar geceyi karakolda geçirmek durumunda kaldı... Göz altına alınanlar arasında Levski'nin tribün liderleri de yer almakta...
*Sezonun ilk derbisini kazanan CSKA'lı futbolcular ve yönetim soluğu gece kulübünde alırken, Levski'liler de "alışılageldiği" üzere hakemi suçlayıp, Federasyona isyanlarla geçirdiler geceyi...



ЦСКА: 92. Мболи, 22. Стоянов, 66. Крачунов, 66. Стоянов, 3. Адемар, 5. Янчев (к), 18. Галчев, 27. Зику (16. Якимов 83’), 10. Мораес (8. Трифонов 78’), 7. Делев (29. Нелсън 90+1), 9. Платини.
Левски: 23. Илиев, 2. Мюлдер, 55. Милиев, 15. Рисп (19. Цветков 79’), 6. Старокин, 3. Грийн, 45. Гаджев, 8. Калво, 22. Тасевски (9. Арс 46’), 10. Йовов, 17. Младенов (11. Райков 63’).

Cumhuriyet Bayramı Kutlu Olsun


"Türk çocuğu ecdadını tanıdıkça daha büyük işler yapmak için kendinde kuvvet bulacaktır."
Mustafa Kemal ATATÜRK

Cumhuriyet bayramımız kutlu olsun... Nice 88 senelere...

28 Ekim 2011 Cuma

Galatasaray: 64 - Unics Kazan: 68


Sayılarla konuşmayı çok seven bir camiadır basketbol camiası. Farklar, dakikalar, almalar vermeler, seriler, kurulan üstünlükler, yüzdeler vs vs. Sporun özünde zaten sayısal değerler fazlasıyla mevcut. İşi tamamiyle sayıdan mütevellit spor branşları da var. Dediğimiz gibi basketbol da bu türden ve Bu mevcudiyetin içerisinde dünkü yenilgiyi anlatmak aslında bazı şeylerin üstünü örtmekle eşdeğer olacaktır. Ben de sizlere yazı süresince birçpk sayısal ifadeden bahsedeceğim belki de. Ancak Oyunun genel karakterini, hangi sayı bütünü veya rakamla ifade edeceğiz, edebiliriz? Asal sayılarla mı, "Pi'yi 3,14 almasaydık" ile mi, altın oranla mı, limit'le mi, türevle mi? Matematikçilerin sayıları ifade ediş şekilleri farklıdır elbet. 2+2'yi dört çıkarırlar. Mantık 2+2=4 der. Matematik de al sana 5 der. Hayatta da böyledir bu ve Dünkü yenilgi'den çıkarılacak sonuç bizim adımıza da 2+2'nin her zaman 4 olmadığıdır. Galatasaray 10 maç üst üste kazandı. Bu seri içerisinde zorluk derecesi üst düzey olan 3 maçtan da galip gelmesini bildi. Önce komple bir organizasyon "rytas" ı yendi, sonra Cumhurbaşkanlığı'nda Fenerbahçe'yi, sonra da spor diliyle "yurolig'in gediklisi" Prokom'u deplasman da yenmişti. Bir de üzerine, 10 maçtır seyircimiz önüne çıkmadığımızı söyleyip 10 maçın önemini parlatma ve vitrindeki en alımlı manken yapma çabamız için, bu seriyi kullanmıştık. Bu süreçte unuttuğumuz, göz yumduğumuz ve aslında dile de getirip, Oktay Mahmuti bir şekilde düzeltir bunu dediğimiz yegane unsurdu açtığımız farkın göz göre göre erimesine izin vermemiz. Takımın makine düzeninde işleyen hücumu ve savunması maçın belli bölümlerinde sekteye uğrayıp hızla başka bir boyuta evriliyordu. Yenilenen Galatasaray hücum sisteminde, çift oyun kurucunun etkisi Furkan, Andric, Cevher Shumpert, Songaila gibi hareketli uzunların etkisini artırıyor. Furkan gibi meziyetli bir uzunsanız Khryapa vari 3 enfes asist yapabiliyor, Shumpert gibi orta mesafede durdurulamaz, eşleşmede bir üçlük silahı olabiliyor, Andric gibi Antep baklavası kıvamında leziz bir ikili oyun bitiricisi koltuğuna oturabiliyor, Cevher gibi dışarıdan bombalayabiliyor, Songaila gibi ilk çeyrekte 8 sayı bulabiliyorsunuz ve uzak mesafeden atılan her şuta, girmeden basket muamelesi yapabiliyorsunuz. Ender ve Lakovic maça yönetim anlamında çok iyi başladılar ve çok da iyi götürdüler. Uzunları, doğru pas açılarını iyi bulup daha ilk çeyrekte skoru koparacak seviyeye gelmesini sağlayıp çok iyi bir performans sergilediler. Ancak 2+2'nin 5 ettiği kısım burada çıkıyor.

Radiohead o meşhur two and two always make five(2+2=5) şarkısında "Ocak'ta nisan yağmurları yağar" der . Galatasaray'ın Ocak'ı olan savunmasına Nisan yağmurları yağdırması da bu düzenden kaynaklanıyor. Unics gibi haraketli ve uzun oyunculara sahip takımlar bize ikili oyunları, nerdeyse orta daireden başlayarak yaptıklarında bizi sessiz sessiz, olumsuz anlamda işliyorlar. Böylece uzaktan atış bulduklarında da ribauntları daha kolay toplama imkanına sahip oluyorlar. İlk yarıda Galatasaray adına alınan ribauntların büyük çoğunluğunda Shipp, Caner, Lucas gibi oyuuncuların aktifliği göze çarpıyordu. Uzunlarımızın 3 sayı civarında kalması sonrası bu tarz oyuncuların katkıları çok önemli ancak en azından bir sağlam uzunun içeride ribauntlarla boğuşması en elzem tarafımız. Sağlıklı bir Zaza'nın katkısı dünkü maç özelinde çok önemliydi ancak sakatlığı nedeniyle kullanamadık.

İkili oyunu iyi savunan Kazan gibi takımlara karşı kilidi açan nokta, her zaman topu iyi dolaştırıp, içeri verip uzun üzeirnden oynanan bir sistemin sağlanmasıdır. Galatasaray bu noktada ilk periyodu, ilk devreyi bunu üst seviyede yaparak oynamayı başardı. sürekli akan, topun bir saniye bile elde durmadığı neredeyse herkese 2 defa değdiği bir hücum akışkanlığı gözler önüne seriliyordu. Bunu unuttuğumuzda ise kısaların performansına bağlı bir dönem geçirmek zorunda kalıyorduk. İşte Oktay Mahmuti'nin düzen ve kimlik diye üzerine basa basa vurguladığı noktalar buralarda ortaya çıkıyor. Ender ve Lakovic gibi düzen dışına çıkmayı seven oyun kurucular, takımın bu düzensizliğinde sorumluluk almayı da seviyorlar. İyi savunulduklarında ve topun dolaştırılmadığı bölümlerde ise her ikisi de kötü şut performansı( Lakovic 1/8,Ender 1/7) sergileyebiliyorlar. Bu iyi niyetli düşünceler de oyunun iyice kilitlenmesini sağlıyor desek yalan söylemiş olmayız sanırım. Hele ki Lucas ve Tutku2nun da performansının kötü olduğu bir günde.

Kimlik demişken takım savunması anlamındaki sıkıntıya değinmeden olmaz. Geçtiğimiz yıl takım oalrak kalesiydi, takım savunması Galatasaray'ın. Ancak bu geri dönüşün kartopu misali büyüdüğü maçlarda takım savunmasının ciddi düşüş yaşadığını gördük. Bu konudaki en rahatsız isim Oktay Mahmuti olmalıdır. Ancak yenilenmiş bir takımın, savunmasındaki dozajı düşürmesinden normal bir durum yok yeni sistemimizi düşündüğümüzde. Bir de bu düşüşte, 10 maçlık serideki 3'er gün ara ile yapılmış maçların periyodik yansıması sonucu fiziksel yorgunluğun da etkisi olduğunu düşünüyorum. Dünkü yenilgide "sezonu erken açmanın dezavantajları dersi" nin ilkine girmiş olduğumuzu da belirtmek isterim. Bununla birlikte, Kazan'ın 3. periyotta kazandığı sportmenlik dışı yaftalı sıradan faulü, sahadaki en hantal ve görünüm itibariyle Robert Traylor'ı andıran (allah sonunu benzetmesin)Nathan Jawai'nin Furkan'ın gerisinden fırlayıp, onu ve takımdaki bazı oyuncuları geçip pozisyonun etken fiili olmasını, takımın Oktay Mahmuti'ye nasıl açıkladıkladığını merak ediyorum. Geri koşmama adeti bize bulaşırsa işimiz var demektir. Yaşadığımız o ünlü fark eritmelerde de en çok dikkatimizi bu tarz hatalar çekmişti.

Bizleri üzse de, bu tarz yenilgiler büyük olma yolundaki her takımı daha iyi bir hale vakte sokan yenilgilerdir. Oktay Mahmuti'nin de kaybetmekten nefret etse de da bu tarz kayıpları takım düzeni açısından önemsediğini ve takıma yapıcı değerler kattığı için bir nefes alma olarak gördüğünü biliriz. Galatasaray için en önemli unsurlar: düzen ve kimlik... Geçtiğimiz yıl bunun temelleri atıldı ve büyük başarı sağlandı. Takımın daha da büyümesi gerekliydi ve bu noktada çok önemli transferler yapıldı. Bununla birlikte bazı sistemsel değişikliklere de gidildi. Lakovic gibi, Furkan gibi, Ender gibi oyuncuların çektiği sıkıntı, yukarıda anlattıklarımızın aleni oalrak görünmesi, bu geçiş dönemi için gayet normal. Evrimden devrime geçişteki her süreç sıkıntılıdır. Dünkü yenilgi de bu sıkıntıların yansıması sonrası önümüzü görmek, büyük resme odaklanmak için fırsattır Türk hava yolları Avrupa ligi düşünüldüğünde.Thom Yorke'un dediği gibi "Dünyayı düzene koyabilecek Türden bir hayalperest" olmak yerine kendi düzenini yaratıp "iki kere ikinin her zaman beş ettiği yerde yola yatıp, siper alıp ve saklanıp" sistemini en kusursuz hale getirmek için çalışacaktır Galatasaray. Taraftarın yenilgi sonrası "bu taraftar seninle gurur duyuyor" tezahüratı ve takım son saniyeye kadar mücadelesini bırakmaması tüm bu yapılmak istenenlerin yansıması. Oktay Mahmuti'de takımına tam da bunu öğretiyor.

Sofya Derbisine Doğru


*CSKA Sofya-Levski Sofya bu gece 173. kez karşı karşıya gelecekler, Bulgaristan'ın en büyük derbisinde. Maçın hakemi Tasko Taskov.
*CSKA'da kritik derbi öncesi takımın patronları "ne akla hikmetse" 10 maçta 8 galibiyet, 1 beraberlik, 1 yenilgi alan ve Bulgaristan'ın en başarılı hocası olarak gösterilen Milen Radukanov'u görevden alıp, takımı efsanevi teknik direktör Dimitar Penev'e emanet ettiler. Penev, Radukanov'la görüşüp, öyle çıkaracağını belirtti maç kadrosunu...
*Bu gece saat 17.45te başlayacak olan CSKA Sofya-Levski Sofya derbisi, taraftar derneklerinin itirazlarına rağmen cuma gününden hafta sonuna alınmayınca, bilet satışlarında da geçen yıllara göre gözle görülen azalma var. Bulgaristan'ın en büyük derbisine gelen taraftarlar, sadece Sofya'dan değil, memleket genelinden de iştirak ettiği için, iş gününde bu taraftarların başkente ulaşması zorlaşmış oldu. Öte yandan, birçok kırmızı-beyazlı taraftar Radukanov'un görevden alınması sonrası, protesto maksatlı derbiye gelmeme kararı aldı. Bu gece Vasil Levski stadında en çok 10 bin taraftarın olması bekleniyor...
*CSKA'nın önemli taraftar gruplarından Red-Bros Sofia, Ultra Front Sofia, Vratsa Ultras yaptıkları ortak basın açıklamasıyla derbiyi boykot edeceklerini bildirdiler. Taraftarlar, binlerce CSKA taraftarına boykot çağrısı yaparken, kulübün taraftarın maça gitmemesi için bilet fiyatlarını yüksek tutmak, derbinin hafta içi olmaması için "kılını kıpırdatmamak" ve herkesin sevdiği Radukanov'u görevden almak gibi "saçma" uygulamalar yaptığını belirttiler.
*Deplasmana gelecek Levski tribünlerinin maçın başında ve ikinci devrenin başlamasıyla iki ayrı kareografi yapması bekleniyor. Mavi-beyazlılar özellikle Radukanov'un görevden alınması sonrası, CSKA yönetimini "alaya" alacak pankartlar da hazırladılar...
*CSKA'nın patronları hocayı görevden alıp, takımın havasını bozarken, Levski başkanı Batkov ise futbolcularına bütün alacaklarını ödeyip, derbiye moral olarak hazırladı topçularını...

27 Ekim 2011 Perşembe

10 Maç 25 Puan=Kovulmak

10 haftası geride kalan bir ligde, 8 galibiyet, 1 beraberlik ve 1 yenilgi alan hocanın görevine hangi memlekette son verilir? Hiç düşünmeyin, cevabı basit: Bulgaristan...
Dışa kapalı rejim ve ekonomiden, serbest piyasa dönemine geçmesiyle birlikte Bulgaristan'da futbol kulüpleri de teker teker "paralı" patronlara satılmaya başlandı, bu dalgadan komşunun en köklü kulübü CSKA'nın da etkilenmemesi mümkün olmadı ve önce Hintli Mittal kırmızı-beyazları satın aldı, çiftlik gibi yönetti, beceremedi ve takımı Titan grubuna devretti. Ivanov ve Borisov'un başkanlığında da CSKA'ya teknik adam dayanmaz oldu, değirmen misali her gelen öğütüldü, kimi 3-5 haftada, kim, 3 ayda... Geçen yıl arka arkaya giden hocaların yarattığı bunalımlı dönem sonrası göreve getirilen "CSKA'nın çocuğu Radukanov", takımı hiç kimsenin ummadığı şekilde toparladı ve Bulgaristan kupası alırken, alt sıralardan gelerek lig ikinciliğini de elde etti. Milen Radukanov'un yönetiminde CSKA'lı oyuncular da "kolej" havası yakalayarak, geçen yıl bıraktıkları "form grafiğinde" bu sene lige başladılar ve arka arkaya 8 maç kazanarak ligin zirvesine oturdular. Son iki haftada takımın Slavia'ya kaybetmesi ve akabinde Cherno More ile berabere kalmasını fırsat bilen Borisov, en çok zevk aldığı işi yaptı ve kritik Levski Sofya derbisi öncesi Radukanov'un görevine son veriverdi. Milli takım için dahi ismi anılan, ezeli rakip Levski'nin transferini hayal ettiği genç hocanın "kovulmasına", taraftarlar büyük tepki gösterirken, kulüp yönetiminden sadece Radukanov'un misyonunu tamamladığı şeklinde bir açıklama geldi. Mikrofonlar sürpriz bir şekilde "işsiz" kalan hocaya yöneldiğinde, Radukanov, her zamanki mütevaziliği içinde kalbinin her zaman CSKA için atacağını, kritik Levski derbisi öncesi takımı karıştıracak bir söz söylemeyeceğini belirtti...
Peki, Radukanov'un yerine kim getirildi? CSKA'nın "nöbetçi" emektar hocası Dimitar Penev... Fatih Terim'in Galatasaray'a 3. kez gelmesini abartı zannedenler, Penev'in Sofya ekibinde 5. kez göreve geldiğini bilmiyorlar tabii...

26 Ekim 2011 Çarşamba

Galatasaray:2-4:Gaziantepspor

Türk Telekom Arena'daki karşılaşma başladığında her iki takımın da bu geceye iyi hazırlanmış olduğu belliydi, güzel bir oyun izleyeceğimizi umarken, mücadeleden ve gollerden ziyade önümüzdeki senelerde geçmişe baktığımızda bu gece ile ilgili hatıralara gelecek tek kişi ne kırmızı kartlar gören Servet ve Sabri, ne de klas goller atan Popov, Muhammet ya da Elmander olacaktır. Galatasaray taraftarı Abdullah Yılmaz adını unutmayacaktır, Ali Aydını, Oğuz Sarvan'ı, Bünyamin Gezer'i unutmayacağı gibi. ultras/Movement blogu takip edenler iyi bilir, Galatasaray'ın en kötü zamanlarında dahi hakemden bahsetmedik, "iyi oyna hakemi de yen" prensibini ilke edindik ama bu gece yaptığı bir hatanın arkasında durarak, verdiği kararlarla hem bizleri hem de sahadaki Galatasaraylıları çıldırtan bir hakem vardı... Her mücadeleye düdük çalan, bayrak kaldıran bu hakem triosunun yönettiği mücadelenin de sonucu başlıktaki gibi olması kaçınılmazdı...
Abdullah Yılmaz'ı eleştirirken, bir diğer "Abdullah"ı (Ercan) da tebrik etmeden geçmeyelim, Tolunay Kafkas'tan puansız ve moralmen çökmüş devraldığı takım ile bir kaç hafta içinde Arena'ya gelip, "delikanlıca" mücadele etmek büyük bir gelişim örneğidir. Helal olsun...
Aslında alkışın büyüğü de başta Elmander ve Sabri olmak üzere Galatasaray'lı topçulara gitmesi gerekir,öyle bir kazanma hırsı ile maça başladılar, yeri geldi iki kişilik değil, üç kişilik dahi oynadılar ama Abdullah Yılmaz bu filmden iyi "rol çaldı", başrole yazdırdı kendini...


Stat: Ali Sami Yen Spor Kompleksi Türk Telekom Arena
Hakemler: Abdullah Yılmaz, Cem Satman, Serdar Diyadin
Galatasaray: Muslera, Sabri Sarıoğlu, Gökhan Zan (Dk. 34 Servet Çetin), Ujfalusi, Hakan Balta, Melo, Kazım Kazım (Dk. 15 Eboue), Engin Baytar (Dk. 79 Ceyhun Gülselam), Selçuk İnan, Reira, Elmander
Gaziantepspor: Karcemarskas, Serdar Kurtuluş, Emre Güngör, Dany, Ivan de Souza, Popov, Binya, Bekir Ozan Has (Dk. 50 Orhan Gülle), Olcan Adın, Wagner (Dk. 86 Sosa), Muhammet Demir (Dk. 72 Cenk Tosun)
Goller: Dk. 7 Selçuk İnan, Dk. 65 Elmander (Galatasaray), Dk. 33 Muhammet Demir, Dk. 37. Popov, Dk. 68 Orhan Gülle, Dk. 88 Cenk Tosun (Gaziantepspor)
Kırmızı kartlar: Dk. 45+1 Servet Çetin, Dk. 75 Sabri Sarıoğlu (Galatasaray)
Sarı kartlar: Dk. 6 Engin Baytar, Dk. 55 Riera, Dk. 73 Ujfalusi, Dk. 80 Selçuk İnan, Dk. 89 Muslera (Galatasaray), Dk. 26 Bekir Ozan Has, Dk. 79 Dany, Dk. 90+2 Cenk Tosun (Gaziantepspor)

Dereyi Geçerken

Futbol Federasyonu ligin başlamasına sayılı günler kala sürpriz bir kararla Play-Off diye bir sistemi uygulamaya koyuverdi.Yayıncı kuruluşun gazıyla çıkarılmış öyle ani ve acele bir karar olduğu o günlerde yazıldı çizildi lakin kimseyi umursamayan "Futbolun Patronları" bugün resmi sitelerinden yaptıkları açıklamayla o günlerde "yedikleri haltı" ortaya çıkarmış oldular. Açıklamanın aşağıda yer alan detaylarından da görüleceği üzere bizimkiler yine kafalarına göre bir işe kalkışmışlar ve gene UEFA'dan yemişler ayarı... Önce şike ve teşvik soruşturmasını "yokmuş" gibi davranıp Fenerbahçe'yi Şampiyonlar Ligine yollayan lakin "balans ayarı" çekilen Federasyon yetkilileri, kafalarına göre Play-Off sistemi icat edip, Play-Off'a karşı gelenleri "susturmak" amacıyla "Lig birincisi de Şampiyonlar Ligine gidecek" maddesini eklediler ama UEFA "Sen orda bi' dur bakalım" diyerek bizimkileri bir kez daha terslemiş... Platini bizdeki "dereyi geçerken at değiştirilmez" sözünü bilmeyebilir ya bu memleketin futbolunu yönetenlere ne demeli...

Türkiye Futbol Federasyonu, Spor Toto Süper Lig Statüsü'nde yer alan takımların uluslararası müsabakalara katılım maddesini yeniden düzenledi.

İlk defa bu sezon uygulamaya konulan play-off maçları nedeniyle, 34 haftalık lig grubundan ve play-off grubundan hangi takımların hangi şartlarda Avrupa Kupalarına katılabileceğini UEFA ile paylaşan TFF, play-off birincisi ve ikincisinin Şampiyonlar Ligi'ne gitme hakkını elde edebileceği yanıtını aldı. Böylece statüde yer alan; "UEFA'nın uluslararası müsabakalara katılacak takımlarla ilgili bir değişiklik yapması halinde, TFF bu katılım maddesini yeniden düzenleme hakkına sahiptir" maddesi işleme koyuldu.

Bu doğrultuda, 34 haftalık Lig Grubu'nda ilk 4 sırayı elde edecek takımların oluşturacağı Play-Off Şampiyonluk Grubu'nun birincisi direkt olarak Şampiyonlar Ligi'ne gidecek. Aynı grubun ikincisi de 2012-2013 sezonunda Şampiyonlar Ligi ön eleme turuna katılacak

25 Ekim 2011 Salı

MP Antalyaspor:0-0:Galatasaray

Kara haberler üst üste geldi, birinin acısı dinmemişken, bir de deprem felaketiyle sarsıldık. Biraz kendimize gelip, hafta sonu yazamadığımız Galatasaray maçını yazmaya koyulduk bloga ama onda da kayda değer herhangi bir olay yaşanmadı, hakemin maçı erken bitirmesi dışında. Arşiv olması niyetiyle istatistikleri yayınlayarak, Gaziantepspor maçını beklemeye başlayalım...

Stat: Mardan Antalyaspor Stadı
Hakemler: Yunus Yıldırım, Mustafa Emre Eyisoy, Volkan Narinç
Medical Park Antalyaspor: Ömer, Musa Nizam, Deniz Barış, Ali Turan, Ali Tandoğan, Kerem, İbrahim, Uğur, Mehmet Eren (Dk. 84 Musa Aydın), Tita (Dk. 84 Emrah), Necati (Dk. 64 Ali Zitouni)
Galatasaray: Muslera, Gökhan, Ujfalusi, Hakan Balta, Eboue (Dk. 80 Emre Çolak), Sabri, Aydın (Dk. 70 Sercan), Selçuk, Elmander, Felipe Melo, Milan Baros (Dk. 46 Riera)
Sarı kartlar: Dk. 53 İbrahim (Medical Park Antalyaspor), Dk. 53 Ujfalusi, Dk. 81 Riera, Dk. 88 Emre Çolak, Dk. 90 Gökhan (Galatasaray)

21 Ekim 2011 Cuma

Duyarlı Olalım

Bugün mail kutumu açtığımda bir çok önemsiz mail arasından aşağıdaki maili okumak beni tekrar bloguma dönmeye itti. Murat Kantar isimli dostumuz şehit ailelerine destek adına bir maç yapılmasını önermiş, kendisinin mailini virgülüne dokunmadan yayınlıyoruz, fikrinin de destekçisi olacağımızı belirtiyoruz...

Hepinizin bu konuda duyarlı olacağını ümit ederek mail atıyorum. Yazdıgım yazı tam olarak düzgün olmayabilir. İsteyen istediği gibi düzenleyip yayınlasın bu çağrıyı. Lütfen duyarlı olalım.
Önceki gün yaşananlardan sonra yüreklerimizdeki yangın tarif edilemez boyutta idi. Yavaş yavaş küllenmeye başladı bile bu yangın. Hayat devam ediyor. Ama lütfen o şehitlerin geride bıraktığı yavruları unutmayalım. Onların hayatlarını yeniden aydınlatmak için elimizden ne geliyorsa yapalım.Buradan futbolcu kardeşlerimize, abilerimize sesleniyorum.
İnanıyorum ki birçoğunuz çeşitli yardımlar yapıyorsunuz. Sizlerden beklentimiz bütün gücünüzü, arkadaşlıklarınızı kullanıp İstanbul'da ya da istediğiniz başka bir şehirde geliri tamamen bu şehitlerin yavrularının okuması için kullanılacak bir gösteri maçı düzenleyin. Arda, Hamit, Nuri, Tuncay ve diğerleri getirin buraya bütün isimleri. Sizin yapacağınız bu iyilik sayesinde bu taraftar da o çocuklara bir iyilik yapmış olsun.Çünkü biliyoruz ki bazıları sadece konuşur yardım yapmaları için ancak böyle bir faaliyet gerekir. Durmayın duyarlı olun.

19 Ekim 2011 Çarşamba

Terörü Lanetliyoruz


Allah şehitlerimize rahmet eylesin, ailelerine sabırlar versin...
Bu hainlere de lanet olsun...
Bu ortamda maç da yazılmaz, yorum da yapılmaz...
Blog kapalıdır..

Ali Sami Yen Benim Stadım


Cevad Prekazi: Taraftarlarla maç seyretmek istiyorum... Amigoların arasında izlemek istiyorum Galatasaray'ı...
Ceyhun Yılmaz: Abi, o zaman senle Türk Telekom Arena'da bir maç izleyelim...
Cevad Prekazi: Yok. Ben sevmiyorum orayı... Ali Sami Yen benim stadım, Galatasaray'ın stadı...
Ceyhun Yılmaz: Ali Sami Yen mi kaldı abi? Toprak oldu orası şimdi...
Cevad Prekazi: Benim babam da rahmetli ama ben hala onu seviyorum...

Yukarıdaki diyalog Lig TV 2 kanalında yayınlanan 21 programından. Ne müthiş adamsın sen Cevad Prekazi. İşte, bu sebeple seni seviyor bu taraftar... Bizden olduğun, bizim gibi düşündüğün için...

16 Ekim 2011 Pazar

Galatasaray:2-1:Bursaspor


Bir futbol kulübünden öte, spor kulübü olan Galatasaray'ın müzesine iki kupa kazandırdığı 24 saatin son anlarında Galatasaray, uzun bir süredir mağlup edemediği Bursaspor'u yenip, sarı-kırmızıya gönül verenleri "zevkten dört köşe" yapmak arzusundaydı. Engelsiz Aslanlar, üç sene üst üste olmak üzere yine Kıtalararası şampiyonluğu kazanmış, basketbolcu kızlar Cumhurbaşkanlığı kupasında Fenerbahçe'yi mağlup etmiş, voleybolcular da Ankaragücü'nü 3-0'la geçmiş, sıra Fatih Terim'in takımına gelmişti...

Milli takımlara as kadrodan bir çok oyuncu gönderen Galatasaray teknik heyeti, liglere verilen arada "maç seyretmemiş", Florya'da rakibini iyi analiz etmiş, iç sahada yapacağı maçın taktiğini hazırlamıştı. Son haftaların formda oyuncusu Batalla'yı Pitbull Melo ile "kovalatan" Galatasaray, rakibin sağ ve sol beklerinin de ileriye çıkmasını Kazım ve Riera ile durdururken, Fatih Terim Elmander'e de Hakan Şükür'lük vazifesi vermişti. Soğuk ve yağışlı havaya aldırış etmeden, topçular da özverili bir oyun sergileyince, hocanın "evdeki hesapları, çarsıya da uyacaktı" ve Galatasaray Bursaspor'u kendi yarı sahasına hapsedecekti. İlk devre, bu baskılı oyun golü getirecek, ikinci yarı sahanın da ağırlaşması ile Galatasaray'lı oyuncularda fiziki yorgunluk gözlenip, top Bursasporlulara geçecek ve "geldi gelecek" denilen gol, "acemice" bir hata sonucu oluşan kornerden genç "kaptan" Serdar Aziz'den gelecekti Bursaspor adına...

Yukarıda anlatılanlar iki yıldır Galatasaray adına ara ara sahneye konmakta, bize pek yanabı gelmemekte ama son 10 dakikada yaşanılanlar Galatasaray'da kazanma ruhunun geri geldiğinin bir ispatı olarak ele alınmalıdır. İyi oynadığı, önde götürdüğü bir maçta yediği golle "demoralize" olan Galatasaray'lı topçular, bundan önceki senelerde kolayca pes edip, "havluyu atarken," bu gece son 10 dakikada kalesinde gördüğü golü çıkarmak adına Bursasporun üzerine gidip, galibiyet golünü aradılar ve arzu ve çabalarının karşılığını da 88de atılan golle aldılar. Gol, Galatasaray'a galibiyeti getirirken, yeni imajıyla "yepyeni" bir başlangıç yapmaya karar veren Baros'a da büyük bir moral olmuş oldu.

Fatih Hoca geri döndüğünde, kendisinden beklentimiz Rijkaard ile kaybolan "kazanma hırsının", geri getirilmesiydi. Bu gece defanstan çıkartılan her pozisyonda gol atmışçasına "kükreyen" Melo'yu, nefes nefese kalıp sakatlanma pahasına koşturan Engin'i gördükçe geleceğe yönelik içimizde olumlu ümitlerin yeşerdiğini söylemek lazım. Takım maç kazanır, maç da kaybeder ama taraftarın istediği mücadeledir, formanın hakkını vermektir, Fatih Terim'in bu takımı da bize özlediklerimizi geri getirecektir. Bu gece bunun sinyallerini çok fazlasıyla aldık bile...

Blogta hakemlerden oldukça nadiren söz etmekteyim, maç bitmiştir, hakem çalmıştır düdüğünü, ne konuşsak boştur düşüncesindeyim ama bu gece hakemin iki takım adına da birer penaltısını göz göre göre "es geçmesi" ayıptır, günahtır...

Ne Yaptılar:
Muslera: Kalesine pek top gelmedi,
Sabri: Fatih hoca onu ileri uçta ve ortada oynatmayı deniyor ama Sabri'nin yeri sağ bektir. Bu gece de sağ bekte "arı gibi" çalıştı durdu, önündekilere de güven verdi.
Gökhan: Galatasaray'ın en zayıf halkası. Şimdilik Ujfalusi ile ikili yaptı Fatih Terim onu ama her an bir hata yapıp, takımı yakacak görüntüsü var. Sonra da yerini Servet'e bırakacaktır... Stoper olarak basit oynamayı kafasına iyice yazmalı...
Ujfalusi: Gökhan ne yapmıyorsa, Ujfalusi onu yapıyor, oynadıkça güven veriyor, takımdaki yerini de bulmuşa benziyor: Stoper...
Hakan Balta: Geçen senelerdeki tutukluğunu Fatih Terim'in gelişiyle atmışa benziyor. Almanya'ya attığı gol sonrası, kendine güveni daha da gelmiş, eskisi gibi cesurca gidiyor rakip kaleye, defansta da yanınadki oyunculara "eskortluk" yapmıyor artık...
Melo: Savunma yapmasın, atak yapmasın, pas atmasın fark etmez, sadece sahada bulunsun yeter! Daha ligin başlangıcı olmasına rağmen, Türkçe'yi konuşmasa da takımın ruhu oldu. Melo'daki kazanma hırsı diğer topçuları da ateşliyor.
Kazım: Hırslı ve istekli başladı ama erken sakatlandı.
Selçuk: Direksiyonun başına geçti artık. Takımı oynatıyor, yönlendiriyor, sorumluluk alıyor. Olması gereken de buydu...
Engin: Kendisini ispat etme uğraşı içinde, Fatih Terim'in aradığı futbolcu tipi. Hocadan gazı öyle bir alıyor ki, ya sahada nefessiz kalıp yığılıyor, ya da kendini sakatlıyor. İlk golde yaptığı asist öncesi adam eksilmesi, cesurca ceza sahasına girmesi, Fatih Terim'in onu alma amacıydı.
Riera: Alışma devresinde, kapasitesi var ama kendisini gösteremiyor. Zamana ihtiyacı var.
Elmander: Gol atması dışında rakip defansı yaptığı presle boğması takıma büyük fayda sağlıyor. Her an gol atma potansiyeli var...
Eboue: Sonradan girdi, "penaltı" pozisyonu dışında pek gözükmedi.
Sercan: Eski takımına karşı oynamak zordur, Sercan da heyecanlı başladı, garip bir korner yaptı, bir de gol geldi, işler tam arapsaçına dönerken Sercan adına, bereket Baros sahneye çıktı... Fatih Terim korkusu mudur nedir, Bursa'da olduğu gibi bencillik yapmıyor, sürekli pas verme derdinde, oysa golcü bazen bencil olmalıdır.
Baros: Eleştiri okları üzerine gelecekken, futbol ilahları yanındaydı, bitime 7 dakika kala girdi, galibiyet golünü getirdi. Yeni imaj yeni başlangıç olsun istedi, umarım da olur...


Stat: Ali Sami Yen Spor Kompleksi Türk Telekom Arena
Hakemler: Hüseyin Göçek, Orkun Aktaş, Kemal Yılmaz
Galatasaray: Muslera, Sabri Sarıoğlu, Gökhan Zan, Ujfalusi, Hakan Balta, Melo, Kazım Kazım (Dk. 39 Eboue), Selçuk İnan, Engin Baytar (Dk. 67 Sercan Yıldırım), Riera (Dk. 83 Baros), Elmander
Bursaspor: Carson, Basser, Stepanov, Serdar Aziz, Gökçek Vederson, Sestak (Dk. 90+1 Ömer Erdoğan), Adem Koçak, N'Diaye (Dk. 63 Insua), Ozan İpek, Batalla (Dk. 63 Tagoe), Turgay Bahadır
Goller: Dk. 21 Elmander, Dk. 88 Baros (Galatasaray), Dk. 80 Serdar Aziz (Bursaspor)
Sarı Kartlar: Dk. 34 Elmander, Dk. 40 Ujfalusi, Dk. 79 Melo, Dk. 89 Sabri Sarıoğlu (Galatasaray), Dk. 25 Gökçek Vederson, Dk. 26 Ozan İpek, Dk. 81 Turgay Bahadır (Bursaspor)

Kızlar da Cup'tı


"İnsan gençken, gönlü de gençse mutludur." der William Shakespeare. Sporla yatıp kalkan, hatta sporu hayatının bir numaralı unsuru yapmayı fazlasıyla iddalı kılan bir ülkede yaşıyoruz ve olgunlaşmış bu anlayışın içinde kendimize yer edinmeye çalışıyoruz. Stadlara gidiyoruz, evlerimizde maçlar izliyoruz, amatör ruhla spor faaliyetlerinin içinde yer alıyoruz kimi zaman. Hasbelkader, bizim gibi bazılarıda blogspot uzantılı sayfalara uykusundan feragat edip, mesaisinden artırıp bir şeyler karalıyor. Ancak Shakespeare'in anlayışını Galatasaray'a uygularsak son yıllarda bir hayli mutsuzduk. Çünkü tribünlerdeki popülasyonu oluşturan bizler, hatanın değil de yanlışın peşinde koşan kurumlarımızı desteklerken bir hayli de yara almıştık. Bundandı belki de küskünlüklerimiz, kırgınlıklarımız, "nerede o 2000'lerdeki Galatasaray taraftarı" sözlerine maruz kalışımız. Yanlışların içinde bizler de yanlış yaptık ancak son 1 yılda basketbolda yaşanan devrim niteliğindeki gelişmeler sonrası taraftara olarak biz de bir şeylerin değişmesi gerektiğinin farkına vardık. Galatasaray bu ülkenin en önemli spor kurumu ve son günlerde yaşananlar şunu gösteriyor ki seyirci- takım bütünleşmesiyle, spor kültürüne sahip kurumu olma yolunda da önemli adımlar atmakta. Hafta içinde erkeklerin 1 yıl içinde nerelere geldiği ve daha önemlisi yolun başındayken böyle büyük başarılara imza atılmasının önemine değinmiştik. Buna Oktay Mahmuti bir söz ekledi ve "onlarla daha iyi oynadığımız bir gerçek. Bunu da kendileri her maçta yaşayarak tecrübe ediyorlar" diyerek taraftarın katkısını perçinlemiş oldu.

Engelsiz aslanlarımız daha önce 2 defa uzak doğu topraklarında inanılmaz başarılara imza atıyorlar ve biz de onlara Ahmet Cömert'de destek oluyoruz. Yine gittiler ve kıtalar arası şampiyon olarak gelip kendi başarılarını dünya çapında perçinlemiş oldular. Galatasaray taraftarının yine üzerine düşen, aslan parçalarını salonda eskisinden daha fazla desteklemeye devam etmek. Ayrıca burada eskisi gibi taraftara salon çağrısı yapmayacağım. Hem kızlara hem erkeklere hem de engelsiz aslanlar'a artık taraftarı sahip çıkıyor. Bugünkü maçla bu bir kez daha perçinlenmiş oldu ve Taurasi'ye gördüğüm en iyi seyirci dedirtebildi. Galatasaray taraftarı bugün bir kez daha kazanılan bir kupada belki de en önemli unsur oldular ve basketbolun bir hafta sonu boşluğu değerlendirmesi olmadığını, bu kurumu fazlasıyla önemsediklerini bir kez daha gösterdi. Tüm bu gelişmeler biz taraftar ve izleyici sıfatı kazanmış kişileri fazlasıyla mutlu ediyor. teşekkürlerimizi ediyoruz ve etmeye devam edeceğiz. Şunu unutmadan tabi: Eski yönetimi... Adnan Polat ve ekibi kabul edilmeli ki futbolda beklenen başarıların gösterimini sağlayamadılar ancak basketbolda çok akıllı bir planla, kurumun başına basketbol akıllarını getirerek istediklerini elde etmeyi başardılar. Bunu unutmadan geçmeyelim. Kızları da fazla bekletmeyelim

Geçtiğimiz yıl Ceyhun hoca'nın takımın başıan getirilmesi ve Fowles'ın alınmasıyla başlayan süreç Avrupa'da bizi tatmin etmeyen bir seviye ile bitmiş, ligde de finalde ezeli rakibimiz fenerbahçe'ye kaybetmiştik. Ancak atılan adımlara yenileri eklenip önceki yönetim güle güle hediyesi ile Dünyanın en iyi oyuncusu Diana Taurasi'yi kadroya katma başarısı gösterdi. Sonrasında Ceyhun hoca müthiş akıllı hamleler yapıp Prince, Tina Charles, Alba Torrens, Şaziye gibi süt seviye oyuncuları takımına katılmasını istedi ve yeni yönetim bunları başardı. Ayrıca Sariye Kumral ve Ayşe Cora gibi kaliteli yerliler de kadroya monte edildi. Bunlara İvanka Matic eklenerek kadro tamamlandı Alınan WNBA patentli oyuncular ligin en değerli 15 oyuncusu arasında. Fowles zaten kadrodaydı WNBA'de bu sezon MVP olarak hem kalitesini ortaya koydu hem de bizleri gururlandırdı. Alba Torrens ise Avrupa'nın yetiştirdiği en büyük yetenek ve oyuncu olma yolunda emina dımlarla ilerliyor. Şutu dışında kusursuz bir fudemental'a sahip. Tüm bu eklentiler üzerine Galatasasaray'ın daha iyi bir takım ve daha büyük bir takım olma beklentisi oluşuyor haliyle. Ancak WNBA sezonunun geç bitmesi bizim takımı o seviyede görmemizi biraz daha bekletecek. Hafta arasında Avrupa ligi maçında hazır görünmemiştik ve iyi savunma yapmamıştık. Bugün daha iyi gördük ki günden güne oyuncular takım olma yolundaki süreci çabuk geçecekler. Ayrıca Ceyhun hocanın takıma "önce savunma" felsefesini empoze çalışmaları bu kadronun değerini bir kez daha artıracağa benziyor. Takım zaten hücum özellikleri yönüyle her maç 75 atabilecek seviyede ve birçok avrupa takımından üstün durumda. Geçtiğimiz yıl buna yakın bir sayı baremi ile oynasak da savunmada aynı düzeyde yememiz ve winner oyunculara sahip olmamamız takım olgusunun sekteye uğramasına neden oluyordu. Fowles'ın dışında başka kaliteli uzunumuzun olmayışı da bazı maçlarda teslim bayrağını erken çekmemize sebep oluyordu. Ancak gördük ki Tina Charles'ın katkısı çok önemli olacak. Nevriye-Nevlin-Matovic'den oluşan Fenerbahçe uzun rotasyonuna karşı adeta tek başına savaştı Tina Charles ve kalıbına caydırıcılığını da ekleyerek Nevriye ve Nevlin'i devreden çıkardı. Bahar da ona kritik anlarda yardım etti ve son 1 dakikada fark 4 sayı iken kullandığımız hücumda sorumluluk alarak farkı açtı ve takım için önemini bir kez daha ortaya koydu. Ayrıca Işıl ve Fowles'ın olmadığı günde takımın karakterini yansıtmasında Şaziye ve taraftarla birlikte ön plandaydı. Sariye ve Prince'in ön alandaki baskısı, özellikle Prince'in Birsel ve Angel üzerindeki savunma baskısına hücumdaki skorerliğini eklemesi (ilk 15 dakikada atılan 32 sayının yarısı kendisine aitti)Torrens'in çok yönlü oyunu, agresifliği ve anlayışı takdire şayandı. şunu da ekleyeyim; Torrens kadınlarda bugüne kadar gördüğüm en iyi fundamental'a sahip oyuncu. Sayı katkısı ile oyununu değerlendirmek kendisine yapacağımız en büyük haksızlık olur. Takım olarak İlk yarıda fenerbahçe'yi 0/8 üçlük 31 sayıda tuttuğumuzu ve Fenerbahçe'nin maç içinde hiç öne geçemediğini de unutmamak lazım.

Kulübümüz ve basketbol camiası adına 2011-2012 sezonu nazar boncuğu seviyesinde başladı. 3 kupa ile sezonu açmanın dışında yapılan yatırımın, ortaya konan mücadelenin ve anlayışın hediyesi, soluk alması oldu bu kupalar. 3 takımımız da emin adımlarla çizdikleri yolda ilerliyorlar. Buna Fatih Terim önderliğinde Futbol takımımız da katıldı. Voleybolda çok ciddi yatırımlar yapıldı basketbol baz alınarak. Tüm bu yatırımların ürünleri de günden güne olgunlaşıyor. Son olarak rakibi fenerbahçe'nin oyuncularını, madalya töreni için sahaya çıkarken alkışlayan Ankarada'ki Galatasaray taraftarına alkışı borç biliriz.

Akışlar Şimdi de Size

Çarşamba gecesi Kayseri'de Fenerbahçe'yi yenerek Cumhurbaşkanlığı kupasını havaya kaldıran Galatasaray'lı basketçi erkeklerden sonra, bugün de kızlar Ankara'da yine Fenerbahçe'yi mağlup ederek basketbolu bu memlekette "en iyi biz oynarız" dediler... Aslında gün dünyanın uzak köşesinden gelen Kıtalararası Şampiyonluk haberiyle başlamıştı, Engelsiz Aslanlar üç sene üst üste Dünyanın En Büyüğü olurken, başkentte alınacak bir kupa daha vardı ki, onu da Ceyhun Yıldızoğlu'nun "kızları" alarak bir günde iki kupa kazandırdılar Galatasaray müzesine. basketbolda seneye Galatasaray mükemmel bir şekilde başladı, umarım devamı da gelir... Çarşamba gecesi "Alkışlar Size" demiştik Oktay Mahmuti'nin aslanlarına, şimdi alkışlar bu gece de size Sarayın Sultanları...

Galatasaray Dünyanın En Büyüğü vol.3


Engelsiz Aslanlar, Japonya'da düzenlenen Kıtalararası Kupada Miyagi Max'ı 68-51 yenerek üçüncü kez ard arda Dünyanın En Büyüğü oldular. Aslanlarımızı kutluyoruz ama bu başarının yetmediğini, bizim Galatasaray olduğumuzu ve "dört sene üst üste şampiyon olduk" tezahüratını çok sevdiğimizi de hatırlatmak istiyoruz...
Bir yerde rekor varsa, bir yerde kupa varsa, orada da Galatasaray vardır bu memlekette, bu kadar basit...

15 Ekim 2011 Cumartesi

Halkın Stadı


Tek Yumruk grubunun hazırlamış olduğu
"Ali Sami Yen Stadı haramilerin değil halkındır!" pankartı...

13 Ekim 2011 Perşembe

"Şimdi Onlar Ağlasın"


"Viyana'nın rövanşını almak için dört yıldır beklediğimiz bir şanştı ve bize bunu sunduğun için teşekkürler Tanrım. Türkiye güçlü bir takım ama bizim kadar değil. Ayrıca, onlar duygularıyla oynadıkları için, iç sahada iyi oynayıp, dışarda kaybediyorlar, Almanya'ya, Azerbaycan'a yenildiler, Avsuturya ve Belçika ile berabere kaldılar, bu nedenle ikinci maçı Hırvatistan'da oynayacak olmamız avantaj."
Yukarıdaki sözler Hırvatistan teknik direktörü Slaven Bilic'e ait. 2008'de milli takıma karşı kaybetmelerini hala unutamamış Hırvatların hocası ve verdiği demeçte oldukça hırslı olduğu açık seçik ortada, zaten heyecanlı bir kişiliğe de sahip. Sadece hoca değil, intikam çığlıkları atan, Hırvat basını da kaybettikleri maç sonrası üzgün ve ağlayan Hırvat futbolcuların resimlerini yayınlayıp, "2008'de biz ağladık, şimdi siz onları ağlatın" diye başlamış bile maçın 15 kasımdakı maçin heyecanını yaşamaya...

En Erken Kırmızı Kart


Milli takımlar düzeyinde en erken kırmızı kart görme "rekoru" kimdedir bilemiyorum lakin İran ile Bahreyn arasında oynanan Dünya Kupası Eleme Grubu maçında Bahreyn'li Rashed Al Hooti'nin gördüğü kart, tarihe geçecek nitelikte. Maçın başlama vuruşundan hemen sonra 21 yaşındaki futbolcu İran'lı Andranik Teymourian'a "çift dalınca" maçın Avustralyalı hakemi Peter Green doğrudan kırmızı kartını çıkarttı cebinden. Böyle talihsiz başlayan maçın, iyi sonuçlanacağını beklemek "romantiklik" olurdu ve futbolun acımasız yönü skorbord tabelasında kendini gösterdi:
İran:6-Bahreyn:0

Bulgaristan Milli Takımı Hagi'nin Peşinde


Lothar Matthaus yönetiminde çıktığı EURO 2012 eleme grubu maçlarında istediğini alamayan Bulgaristan milli takımı önümüzdeki yıllarda takımı yönetecek hoca arayışlarına başlamışken, Romanya'nın Total Sports radyosuna göre teknik direktörlük için göre en kuvvetli aday Gheorge Hagi. Bora Militunovic, Winfried Schafer, CSKA'nın şimdiki hocası Radukanov ile Litex'in hocası Penev'in de aralarında bulunduğu adaylar arasında, Bulgaristan Futbol Federasyonu başkanı Mihailov'un tercihinin Hagi olduğunu belirten radyo, ayrıca Stoichkov ile Hagi'nin Barcelona günlerinden beri iyi dost olduklarından, Stoichkov'un "Karpatların Maradonası"nı ikna edebileceğini belirtmiş. Romanya milli takımı için de Hagi'ye teklif gelmiş ama hoca teklifi reddetmişti...

12 Ekim 2011 Çarşamba

Türkiye-Hırvatistan?!


EURO 2012'ye katılmak için yapılacak eleme maçları kuraları çekilip, gruplar belli olduktan sonra, Almanya'nın birinci olup, milli takımın ancak ikinci olacağını söyleyen sözüm ona "otoriteler", nedense Milli takım grubu onların dediği gibi ikinci sırada bitirip, Play-Offa kaldığında dudak büker oldular. İsteyen beğensin, isteyen beğenmesin, sonuca bakıldığında Hiddink'li ulusal takım kendilerinden bekleneni yerine getirdi ve yarın karşısına çıkacak rakibi beklemeye koyuldu. Birinci torbada olsaydık, daha ümitli plan yapardık 2012 yazı için ama Hiddink'in dediği gibi "Turkish way" bir stilimiz var, günümüz günümüzü tutmuyor, havamızı yakalarsak, yenemeyeceğimiz takım yok, basiretimiz bağlanırsa, Azerbaycan'a puan verebiliriz.
Yarın saat 14.00'da başlayacak kura çekimi için Oğuz Çetin ve Okan Buruk görevlendirilmiş, umarım dişimize göre bir rakip seçerler ama benim içimden geçen bize Hırvatistan'ın çıkacağı. Diğer eşleşmeler de şu şekilde olursa, hemen gidip bir piyango bileti alacağım.

Türkiye-Hırvatistan
Portekiz-Bosna Hersek
İrlanda Cumhuriyeti-Estonya
Çek Cumhuriyeti-Karadağ

Şimdi de sizin tahminleri alalım bakalım, hepsini tutturana ödül yok, sallamak serbest:

1.Torba: 2.Torba:
Hırvatistan Türkiye
Portekiz Bosna-Hersek
İrlanda Cumhuriyeti Karadağ
Çek Cumhuriyeti Estonya

Alkışlar Size


Bütün alkışlar sizin,
bütün mutluluklar senin olsun Oktay hoca...

Blog Widget by LinkWithin