Haliyle dünden bir heyecan silsile içinde kaybolmuş durumdayız. EuroLig'in isminin büyüsü bizleri fazlasıyla içine çekti. Doğaldır seviniyoruz, her yerde, tüm platformlarda bu başarıdan bahsediyoruz. Ancak bence asıl vurgulamamız gereken durum bunun Galatasaray açısından çok büyük bir adım olduğudur. Rytas'ın EuroLig'in önemli bir takımı olduğunu, Litvanya seyircisinin en üst düzeyi görmüş bir seyirci olduğunu ve aslında bir organizasyonu ve camiayı geçerek devler arenasında yarışmaya hak kazandığımızı altını çizerek söylememiz gerekiyor. Bu, bir eşiği geçmek, aslında olunması gerektiği yere, adeta kazıya kazıya ulaşmaktır. Galatasaray, EuroLig'e kalarak sadece bir işi başarmamış, camiası ve taraftarı açısından tutun da Eurolig kurmaylarının olaya bakış açısına kadar değiştirerek bu adımı daha da anlamlı kılmıştır. Ayrıca bu başarıyı sadece 3 maçla sınırlı tutmak abesle iştigal olur. Kesinlikle, öncelikle Cem Akdağ'ın takıma gelmesi ile ayağa kalkılan ve taraftarın da desteği ile def edilen o 2009'daki sezon başı kabusundan sonra camia bir bakıma uyanması ile başlamıştır bu süreç. Adnan Polat yönetimi de belki de Galatasaray başında en doğru kararları basketbol takımı üzerine verdi ve bu ülkenin bana göre en iyi basketbol aklını ve ekibini takımın başına getirdi ve onları destekledi. Oktay Mahmuti bu aklı uzun yıllar boyunca arzuladığı bir ortamda uzun vadeli (3 yıl) bir plana döktü ve ilk yıl için muazzam denebilecek ama kendisi için pek de şaşılmayacak bir derece ile takımını BBL finaline taşıyıp o destansı hikayeyi yazmasını sağladı. O noktaya ulaşmak, o karakter çıtasını en üst seviyeye koymak için var gücü ile çalışıp emek sarfetti tüm takım. Aslında O 3 galibiyeti ve Eurolig hediyesini geçtiğimiz yıl ortaya koydukları bu emekle hazırlamışlardı. 39 yaşındaki Haluk Yıldırım için bu takımın en önemli yükü onun üzerinde derken Oktay Mahmuti ile dalga bile geçildi. Büyük Koç, Caner Topaloğlu'ndan bir yıldız, Shumpert'ten bir winner, Andric'ten bir skorer pivot, Shipp'ten harika bir takım oyuncusu yarattı vs. vs. Sonuç olarak ilk maçın yazısında da değindiğim gibi takımı kendi kurdu, sistemi oyuncularına anlattı ve o sistemin kusursuz bir şekilde işlemesi için binlerce, belki de milyonlarca defa kafa patlattı. Üstün karizması ve inandırıcılık yeteneği ile de oyuncularına sistemini benimsetti. Her şeyden önemlisi basketbol maçlarını derbilerden ibaret olarak gören taraftarı, basketbol izlemek için Abdi İpekçi'ye getirmeyi başardı. Öncelikli amacı bir takım yaratmak ve sahaya çıkan her oyuncunun bu takım için, forma için, sistem için, kazanmak için her şeyi yapan bir takım yaratmak olan bu hocaya oyuncuları da onun kadar destek verdiler, takımı sahiplendiler, oynadıkları oyundan keyif aldılar, saha yer aldıkları dakikanın, sayının adedine süresine bakmaksızın bu yapı için ellerinden geleni fazlasıyla sergilediler. Böylece Galatasaray bugünlere geldi. Şimdi ise yeni eklenen oyuncularla ve oturmuş sistemleri ile daha büyük bir denizde yüzecekler ve çok daha büyük ve güzel oyunlar ve maçlar sergileyecekler.
Evet dünden beri harika duygular içerisindeyiz. Ancak daha harika olan şey ise Oktay Mahmuti ve oyuncularının bu harika gösterisini büyük keyifle izlemek ve onlara desteğini her şartta sürdürmek. Takım çok büyük bir adım attı ancak aslan parçalarının bu başarısının anlamlı olabilmesi için taraftar olarak geçtiğimiz yıldan daha fazla takımımıza destek vermemiz gerekiyor. Ben ilk günden beri Eurolig'in rengi olacağımızı ve şu görüntüden sonra ise bunu kanıtlayacağımızı düşünüyorum. Yeter ki Barcelona veya Union Olimpija fark etmeyecek şekilde o salonu dolduralım 200-300 kişiye takımımızın maç oynamasını sağlamayalım. Bunu da aşarsak 3 yıl dolmadan bu takım çok önemli işler başaracaktır. Gurubu ve yolumuzu sonra konuşuruz. Şimdi bu hediyenin tadını çıkarma zamanı...
3 Ekim 2011 Pazartesi
Galatasaray Feels Devotion Vol.2
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder