- Zor günlerden geçiyoruz vesselam. Taraftar, gönüllerinde sızı, her an ip üstünde, basın desen apartta beklettikleri manşetleri atmak için fırsat kolluyor, camia zaten kaynıyor. Herkes sabırla salı günü ne olacağını bekliyor.
- Sahanın diğer tarafında ise geçen senenin 2.yarısında Yılmaz Vural'la yükselişe geçen, bu sene başında ise aynı Galatasaray gibi başarılı olan hocasını sebebini anlayamadığım bir sebeple gönderen bir rakip vardı. Yılmaz Vural'ın yerine getirilen daha önce Avrupa'da Olympiakos, Club Brugge gibi kalbur üstü takımları çalıştırmış Norveçli Trond Sollied ise, ilk 4 maçta aldığı 7 puan sonrası ilk tökezlemede apar topar postalanarak takım sene başındakine göre tamamen zıt bir anlayışla Okan Buruk'a emanet edilmiş. Nereden tutsan elinde kalıyor...
- Futbolcular da elbette yaşananlar karşısında karmaşık duygular içerisinde ve bir şekilde düzlüğe çıkmanın yollarını arıyorlardır. Her gol sonrası kulübeyle yumak haline gelip takım içi dostluk mesajları verme gayretini buna yormak istiyoruz.
- Türk futbolundaki bunca çarpıklığı dile getirmeye maçası yemeyen, dile getirenleri de bir bir yayından kaldıran, öte yandan Drogba'nın duran topların başına geçmesini hiç üşenmeden en ince ayrıntısına kadar tartışan memleketimin güzide medya camiası, muhtemelen serbest vuruşun başına Burak geçince de içten içten yeni polemik yaratma hevesine girmiştir. Maalesef bu sefer buradan ekmek çıkmadı.
- İlk 7 dakikadaki gollerden sonra oyun hayatımda izlediğim en sıkıcı maçlardan birine döndü. Hele 35. ile 45. dakikalar arasında düşük tempodan bir ara uyuduğumu bile söyleyebilirim. 2.yarıda Drogba'nın bir iki şık hareketi, Melo ile Umut'un başlattığı bu sene daha önce Kopenhag maçında benzerini gördüğümüz çılgınca hücum pres uygulaması dışında taraftarı heyecanlandıran pek bir şey hatırlayamıyorum.
- Burak Yılmaz aynı tas aynı hamam devam ediyor, muhtemelen futbolu bırakana kadar da hiç değişmeyecek. Yine gol atıyor, ardından yine kolay goller kaçırıyor, temel futbol becerilerini başaramıyor, yine saha içinde lakayt tavırlara giriyor, yine kenardan uyarılınca trip atıyor.
- Drogba oyundan çıkarken gördük ki gol atsaymış Mandela'ya selam gönderecekmiş. İyi yönden bakarsak sarı kart görmeden kurtuldu diyebiliriz. Öte yandan, Galatasaray'a küfür edilirken ses kısmayıp siyasi(!) sloganlarda sesi kısan yayıncı kuruluşun burada da görüntüyü buzlamasını beklerdim. Malum, futbola siyaset karıştırdığı için Drogba'ya ceza bile verilmesi gerekiyor.
- Maç sonu diğer Fildişili Eboue'den de benzer mesajı içeren bir tişört çıktı. Acaba Kamerunlu Chedjou'da böyle bir mesaj yok muydu? İlk yarıda az daha gol bile atacaktı, belki o zaman cevabı alabilirdik.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder