Yenilginin hayırlısı olur mu?
Mağlubiyet, hezimet, bozgun, kaybetme ile eş anlamlı bir kelimedir yenilgi...
Kazananın haklı olduğu dünyada, adı üstünde "yenilgi" hiç de sevimli bir kelime değildir.
Hoş da karşılanmaz... Kaybedene hesap sorulur... Dosttan uzak olsun, düşmana yakın dursun denir...
Türkiye'de kendi taraftarının az olduğu deplasmanlarda kaybetmiş
Galatasaray taraftarı için
Portekiz'de
Dragao Stadyumunda oynanacak olan
Porto karşılaşması öncesi "
Bir puana razı mısınız?" diye sorulsa, 10 kişiden 9u "
Allah bereket versin" derdi...
Bir kişi hariç:
Galatasaray her zaman kazanmaya oynar diyen ve
Galatasaray varsa, umut vardır sözünü kendisine şiar edinmiş
Fatih Terim...
Eren sakatmış,
N'Diaye cezalıymış, o yokmuş, bu yokmuş demeden öyle bir hazırlamış ki
İmparator takımını deplasmandaki karşılaşmaya,
Galatasaray sanki
Ali Sami Yen'de oynar gibi "saldırarak" başladı Şampiyonlar Ligi D Grubundaki ikinci maçına. Nasıl saldırmasınlar ki? Tribünlerde yılların eskitemediği simalar işi gücü bırakmış, deplase olmuşlardı
Portekize ve hakemin ilk düdüğü ile birlikte inliyordu
Dragao, dinliyordu
Portolular "
Cim Bom Bomun sen çok yaşa, canım feda olsun sana" tezahüratını... Daha ikinci dakikada
Sinan'ın
Casillas'ı yoklaması, maçın gidişatı hakkında ip ucu veriyordu aslında, kolay bir maç olmayacaktı
Porto hocası
Conceicao için, öyle de oldu, ceketi daha ilk yarıda attı bir kenara... Ev sahibi istediği oyunu oynayamıyordu çünkü
Galatasaray rakip sahada
Sinan, Onyekuru ve
Rodrigues ile baskı kuruyor, orta alanda da
Donk, Belhanda ve
Fernando da boşlukları kapatıyordu. Kısaca iyi oynuyordu
Galatasaray ve sonu golle bitse
FIFA Puşkaş Ödülüne aday olabilecek bir pozisyonda savunma bekleri arasındaki paslaşmadan sonra topu alan
Fernando, meşin yuvarlağı
Linnes'e aktardı,
Norveçli'nin akıl dolu bir dokunuşla
Onyekuru'yu sağ kanatta kaçırması sonrası
Nijerya'lının ortasında
Sinan da harika vurdu ama
Porto savunması "şanslıydı"... Duran toplarda da
Serdar ve
Maicon'u ileri çıkararak
Galatasaray gol arıyordu da, top bir türlü
Casillas'ın koruduğu kalenin fileleri ile buluşmuyordu. Ev sahibi hiç mi yoktu maçta? Ya da
Muslera'ya hiç mi iş düşmedi? Özellikle sol kanatta
Corona'nın geliştirdiği atakların birinde
Brahmi'nin volesini
Muslera harika çıkartırken, 34'te de de
Maicon son anda araya girerek tehlikeyi önlüyordu.
Ama maçın yıldızı
Muslera değil de kendi taraftarı önünde oynayan
Casillas olacaktı...
Belhandacıların çok sevdiği "asistin asistini" yapan
Belhanda ceza sahası içinde topu
Garry'e yolladı, onun da şık pasıyla
Nagatomo İspanyol kaleci ile karşı karşıya kalıp "Buda'ya sığınıp" vurdu ama
Casillas tecrübeliydi...
Olmadı...
Altmış saniye sonra
Donk her maç bir defa yaptığı gibi
Hagileşti, Onyekuru'yu savunma arkasına kaçırdı, bu kez
Henry "yaradana sığındı" ve
abandı...
Yine olmadı...
Portekizliler o kadar şaşırmışlardı ki, serbest atış organizasyonunda "elleri ayaklarına dolaştı" ve kendi yarı sahasında kaptığı topla
Sinan, Tusubasa misali gitti, gitti, gitti,
Rodrigues bir türlü kendini gösteremeyince ceza sahasına girer girmez vurmayı seçti de, bu kez
Casillas "şapkasız Wakabayashi" gibiydi, yine kurtardı...
Soyunma odasına taraftarın "
Seni sevmeyen ölsün" tezahüratı altında verilen görevi yapmanın rahatlığı ile gidip, ikinci 45 dakikaya da aynı rahatlık ve öz güvenle dönünce
Galatasaray'lı topçular, daha oyuna ısınamadan
Marega kornerden
Alex Telles'in yaptığı ortaya kafayı vuruyordu... İlk devre golleri kaçırdıkça "
Atamayana atarlar kuralı" başa gelmesin diye içten içe dua etsem de, başa gelenden kaçış yokmuş,
Muslera filelerden topu çıkarıyordu gözlerimi açtığımda... Golden sonra kırılacak mıydı
Galatasaray?
Trabzon'da ve
Akhisar'da olduğu gibi rakip farka gidecek miydi?
Hayır...
10-15 dakikalık bir toparlanma sonrası sarı-kırmızılar yine kaldıkları yerden devam ettiler
Porto kalesini "dövmeye"...
Sinan ve
Rodrigues'in paslaşmaları sonrası
Garry penaltı noktası üzerinden köşedeki örümcek ağlarını temizlemeyi düşünde ayak içi plase ile...
Bir kez daha olmadı...
Üç dakika sonrasında
Belhanda'nın yerine oyuna giren
Feghouli'nin ortasında
Sinan bu kez uçarak kafayı vurdu...
Lanet olsun, yine olmadı...
Orta alandaki pozisyonları iyi süzen maçın hakemi
Michael Oliver'in, pozisyon ceza sahasında olunca gözüne perde indi ve
Serdar Aziz'in çekilmesine devam kararı verdi. VAR uygulaması olsa penaltı çalınmaması için herhangi bir neden yoktu da geçen sene
Real Madrid-Juventus maçında son dakika ev sahibi lehine çaldığı penaltının etkisini üzerinden atamamış belli ki
İngiliz hakem...
Beraberliğin üzeceği maçtan, mağlup ayrılmak kahretti biz taraftarları da, böyle arzulu oyun gelecek için bünyeyi umutla doldurdu. Deplasman fobisi filan hikayeymiş, "kazanacağım" dedikten sonra bırak
Anadolu'yu,
Avrupa'nın bir ucunda bile saha rakiplere dar edilebiliyormuş.
Evet, çarşamba gecesi
Porto şanslıydı, "yırttı" ama
Ruslar ve
Almanlar bu kadar kısmetli olacak mı?
İzleyip, göreceğiz...
"Hayırlı mağlubiyet"in ardından
Belhanda Porto forması giymiş, "pişmiş kelle" misali sırıtırken beynimi kemiren iki soru vardı?
Acaba
Beşiktaş'ın geçen sene düştüğü tuzağa düşüp, Şampiyonlar Ligini "hedef" yapıp, ligi "boşverecek miyiz?" Cumartesi geceki
Antalya maçı bunun cevabını verecek...
İkincisi de
Lokomotiv ya da
Schalke deplasmanında bu geceki oyunun özgüven dozajını fazla kaçırıp, ayağı yere sağlam basmadan sahaya çıkıp, başımıza bir hezimet gelecek mi? Onu da zaman gösterecek...
STAT: Dragao Stadyumu
HAKEMLER: Michael Oliver, Stuart Burt, Simon Bennett, Paul Tierney, Andre Marriner, Stephen Child
PORTO: Casillas, Pereira, Felipe, Militao, Telles, Danilo, Herrera (Oliviera 89’), Otavio (Pereira 80’), Marega, Brahimi, Corona (Torres 68’)
GALATASARAY: Muslera, Linnes, Maicon, Serdar, Nagatomo, Fernando (Yunus 86’), Donk (Selçuk 68’), Belhanda (Feghouli 74’), Onyekuru, Rodrigues, Sinan
GOL: Marega (49’)
SARI KARTLAR: Donk (31’), Militao (42’), Serdar (44’), Linnes (54’), Otavio (58’), Danilo (60’), Maicon (90’)