Oysa ne kadar da güzel başlamıştı her şey... Cuma derbisi olmasına rağmen
Ali Sami Yen tribünleri tıka basa dolmuş ve
ultrAslan'ın artık namı dünyaya yayılan koregrafilerinden "ikisi" yapılıyordu kale arkası tribünde. Evet,
Türk tribünlerinde bir ilk olarak önce rakip
Fenerbahçe'ye ithafen "
Sizin hayalleriniz bizim gerçeklerimiz" gösterisi büyük alkış alırken, hemen peşi sıra
Fatih Terim onore ediliyordu taraftarı tarafından: "
Hayallerimiz dünyadan daha büyük"...
İki takım oyuncuları da sahaya çıkarken mesaj veriyor, ağızlarında maskelerle "Lösemiyle Savaş" konusunda farkındalık yaratıyorlardı. Her ne kadar
Fenerbahçe başkanı
Ali Koç takım otobüsü ile deplasmana geleceğini bahane ederek,
Galatasaray'ın dostluk yemeği davetini kabul etmese de, iki kulüp başkanı da tribünde yan yana maçı seyretmeye hazırdı.
Futbol adına tribünlerden gelen güzellikler sahaya da yansımış, maçın ilk düdüğü ile birlikte iki takım da ellerinden geldiğince "derbiye yakışır" şekilde mücadele diyorlardı. Sakatlarının bir kısmı geri dönen
Galatasaray taraftarının arzu ettiği oyunu oynuyor, rakibini kendi sahasına hapsediyordu. Deplasman ekibi
Fenerbahçe de
Cocu'nun gönderilmesi sonrası yardımcı hocayla çıktığı maçta sürpriz
Valbuena kozu ile "puan çalma" hesaplarındaydı... İlk on dakika geride kalırken
Galatasaray,
Sinan, N'Diaye ve
Ömer Bayram'la
Harun'u tedirgin etmeye çalıştı da cılız ataklardı, pek sonuç gelmedi.
Fenerbahçe o kadar kontrollü oynamaya çalışıyordu ki ,ilk atağını 15. dakikada gerçekleştirdi,
Benzia vurdu, top kornere çıktı.
Sonrasında
Galatasaray tekrar ipleri eline aldı,
Ömer Bayram'ın ortasında rakibine de çarpan topu son anda
Harun kornere atarken, yapılan köşe vuruşunda
Ozan az kalsın
Galatasaray forması ile siftah yapıyordu. Oyunda üstündü
Galatasaray, taraftarı arkasındaydı ve gol ararken,
Belhanda'nın ortasında
Serdar Aziz'in ceza sahasına indirdiği topla
Donk Harun'u mağlup ediyordu... Arzuladığı golü ilk yarıda bulmuştu
Galatasaray ve o coşkuyla bir dakika sonrasında az kalsın ikiyi buluyordu da
Sinan'ın kafasında top
Harun'un bakışları arasında filelerle buluşmayı tercih etmedi... Devre bitmeden
Onyekuru da golle burun buran kaldı da, "
pas mı atayım, şut mu atayım" tereddütü sonrası kötü bir vuruş yaparak, topu auta yolladı.
Güzel bir karşılaşma oynanıyordu ve ikinci devre başlamadan önce deplasman yapan
Fenerbahçe taraftarlarının kendilerine ayrılan tribünü boşaltma görüntüleri geldi ekrana. "
Takıma karşı bir tepki mi?" acaba diye düşünürken,
Koray Şener isimli gencecik bir taraftarın maçtan önce kalp krizi geçirdiği ve hastaneye kaldırıldığı, lakin kurtarılamadığı haberini öğrendik. Tadımız kaçtı... Üniversite okuduğunu ve genç yaşta olduğunu öğrenince, birden geçmişe gittim. Pasoligin olmadığı ve
ultrAslan-ÜNİ'yi kurduğumuz günler aklıma geldi... Derbi maçlara günler evvelinden hazırlanırdık, az sayıdaki deplasman biletlerinden birini almak için sabahtan bilet gişesine gider, bulamazsak aramadığımız "ağır abi" kalmazdı. Maç gününü ipler çeker, arife gecesi uyuyamaz, sabahı erken kalkar ve "
Cim Bom Bom'um sen çok yaşa canım feda olsun sana" eşliğinde toplanma yerine giderdik.
Ali Kırca'nın "
Futbol Hayattır" kitabında "
Tribünün İki Yakası" adlı makalesinde bahsettiği gibi renklerimiz farklı olsa da, aslında biz biriz, aynı memleketin çocuklarıyız, aynı besteleri söyler, aynı şekilde seviniriz.
Koray Şener'in de ne ümitlerle az sayıdaki deplasman biletini bulduğunu, maç gecesi uyuyamadığını ve maç sabahı da atkısını boynuna dolayıp, çocukluk aşkı
Fenerbahçe'sine "
canım feda olsun" diyerek koştuğunu hayal ettim de, o an maç orada bitti benim için aslında...
İtalyan ultralar, maç öncesi hayatını kaybeden arkadaşları olduğunda takım kaptanlarını tribüne davet edip, maçı erteletebiliyorlar,
Roma-Lazio derbisinin ertelendiğini biliyorum ama bizde maalesef böyle bir olay gerçekleşmedi... Sessizce, sadece bir ambülansın acı siren sesiyle ayrıldı
Ali Sami Yen'den
Koray Şener. Kahrolsun endüstriyel futbol diye boşa çırpınmıyoruz... Yayın ihaleleri, sponsorlar, astronomik maç biletleri ve tribünde belki de ilk yardım yapılamadığı için hayatını kaybeden gencecik bir can...
Ama hayat devam ediyordu, maç da "maalesef" oynanıyordu ve
Koray'ın şahsında diğer tribün şehitleri için de bir Fatiha okuduktan sonra seyretmeye devam ettik
İstanbul derbisini. İkinci yarıya da
Galatasaray baskılı başladı, önce
Linnes'in ortasında
Onyekuru'nun vuruşunu son anda
Harun çıkardı, bir dakika sonrasında da
Linnes mevkidaşı
Eboue'yi hatırlatan bir golle farkı ikiye çıkardı... İki farkla geriye düşen
Fenerbahçe Galatasaray kalesine
Ayew ve
Eljif'le gelmeye çalıştı ama bu ataklar
Muslera'yı pek de tedirgin etmedi.
Olaysız "itiş kakışsız" bir derbi oynanıyordu ve böyle bitmesi halinde kimse hakemlerden bahsetmeyecekti. Olur muydu? İşine gelir miydi "yakışıklı?"
Fırat'ın? Yıllardır FİFA kokartı takmaya hak kazanamamış ama derbileri yöneten
Fırat, daha önceki derbilerde olduğu gibi yine adından söz ettirmeliydi. Önce
Isla'nın ceza sahasına girip yaptığı ortadan sonra
Muslera ile çarpışmasına penaltı çaldı
Fırat Aydınus. İşin daha da vahimi VAR masasında kendisini uyaran
Barış Şimşek'in geçen hafta
Muğdat'ın düşürüldüğünü "görmemiş?!" olmasıydı. Bu arada buna benzer bir penaltı geçen hafta
Ankaragücü maçında
Fenerbahçe aleyhine çalındı. "
Kuralmış, top oyundan çıkmadan adam aktif haldeymiş, tekrar top ona gelme ihtimali varmış, mış da mış"... Karar var da yorumu yapan kişi de hakem,
Galatasaray-Schalke maçında aynı yorumu yapmadı
Fransız hakem, kimsenin de sesi çıkmadı. Ama bizde rol çalmak isteyenler var ya, göster penaltıyı sıyrıl aradan ..
Isla topa son bir hamle ile vurduktan sonra kendini yere bırakıyor ve "iki" saniye sonra
Muslera ona çarpıyor... Nasıl penaltıysa artık?
Valbuena ile penaltıyı kullanan
Feberbahçe farkı bire indirdi de,
Muslera son üç penaltıda olduğu gibi yine köşeyi tutturdu ama topu çıkaramadı. Bunları not edelim, öyle kritik bir maç gelecek ve
Muslera penaltı çıkaracak,
Taffarel ile iyi çalışıyorlar bu işe... Bizler hala penaltıda kalmışken,
Fırat ve yardımcıları bir kez daha devreye girdiler ve bariz bir şekilde
Fenerbahçeli topçudan taca çıkan topu
Fenerbahçe'ye verdiler. Pozisyonun kahramanlarından
Belhanda itiraz ederken, oyunu hızla başlatan sari lacivertliler
Jailson ile 2-2yi yakaladılar.
Galatasaray o dakikaya kadar golleri kaçırırken, bir arkadaş "
Vallaha billaha bizde şans yok, Fener balı olsa şimdiye kadar maç 5 olmuştu" diye yazmışti whatsapp grubuna. Evet,
Fenerbahçe balı diye birşey vardı ve
Jailson'un golünde bunu gördük...
Bu arada taç pozisyonunu "göremeyen?!" yardımcı hakemin de
Aleks Taşçıoğlu olduğunu hatırlatalım... Hangi
Aleks mi? Geçen sene
Sivasspor maçında penaltı bayrağı kaldıran
Aleks, 2011 yılında
Fener'in son maçı olan
Sivas maçında
Fener'i kurtaran
Aleks... Bakın o gün bloga ne yazmışız:
"Fatih Terim maç sonunda "çuvaldızı" kendisine batırmış, "bazıları" gibi "hakem hakem" diyerek ağlamamış ama Galatasaray'ın 1 puanını Aleks Taşçıoğlu aldı desek yalan mı olur? Maçın ilk yarısı boyunca Gomis'in ofsayt pozisyonlarında "masturbe" olurcasına bayraklar kaldıran yan hakem, ikinci devre yukarıda fotoğrafı olan pozisyonda Fırat Aydınus'a penaltı kararı verdirdi. Aslında oldukça başarılı bir maç yöneten Fırat hoca, kendisinin de hakim olduğu bu ikili mücadelede neden yan hakemine güvendi, orası da ayrı bir soru işareti. Zira, bahsi geçen Aleks Taşçıoğlu, Fırat Aydınus'u çokça "tartışmalar" içine sokmadı mı? 2010-2011 sezonunun son maçında yine Sivas'ta ev sahibinin "buz" gibi golünü geçersiz sayıp ligin şampiyonunu değiştiren kişi olmadı mı? Fırat hocanın artık yardımcı hakemini değiştirme zamanı gelmedi mi?"
Beraberlik sonrası
Galatasaray kalan dakikalarda panikle tekrar galibiyet golü ararken,
Fenerbahçe de kontra ataklarla
Muslera'nın kalesinde tehlikeler yarattı. Bizimkiler de atabilirdi, onlar da atabilirdi ama iki takım da skoru bozamadı ve
Sami Yen'de puanlar paylaşıldı...
Böyle bitecekti yazı da, hakem düdüğü çaldıktan sonra spor spikerlerinin çok sevdiği tabirle"
derbilerde görmek istemediğimiz" türden olaylar gerçekleşti. "
Normal şartlarda biz Galatasaray'ı yenemeyiz, gerginlik filan yaratırsak bir şeyler elde edebiliriz"i de hafta içi
Samandıra'da konuşmuş olacak ki sarı-lacivertliler, maç öncesi
Ayew ısınma esnasında
Donk'la sürtüştü... Maç oynanırken, yedek kulübesinde oturan
Soldado N'Diaye'ye sataştı... Maç bitti,
Soldado, Belhanda'ya tükürdü ve
Jailson ortalığı alevlendiren tokadı
Belhanda'ya attı...
Bu kadarı da fazlaydı... Herkes ait olduğu yeri bilecekti... Ve "tavşan gibi sekerken"
Jailson bunu öğrendi...
Biz
Galatasaraylılar çok meraklıyız "çuvaldızı kendimize batırmayı", hatta bunu maharet sayar, kültür göstergesi olarak övünürüz... Ama kendi oyuncunu, hocanı, antrenörünü eleştire eleştire rakipler camiayı güçsüz zannedip, üstüne utanmadan da çullanıyorlar... Şimdi de kalkmışlar,
Fatih Terim, Hasan Şaş ve
Galatasaraylı futbolcular için karalama kampanyası yapıp, ceza almalarını sağlamak için uğraş vermeye...
Belhanda'yı hiç sevmem, ilk fırsatta yollanmasını istesem de kimse
Galatasaray forması giyen oyuncuya vuramaz. Vurursa da cezasını bulur.
Hasan Şaş da,
N'Diaye de,
Muğdat da,
Rodrigues de yapılması gerekeni yapmış, takım arkadaşlarını korumuşlardır...
Volkan'ın
Melo'ya tekme attığında uzaktan bakan
Selçuk'lar,
Burak'lar yok artık...
Herkes haddini bilecek...
STAT: Ali Sami Yen Spor Kompleksi Türk Telekom Stadyumu
HAKEMLER: Fırat Aydınus, Serkan Ok, Aleks Taşçıoğlu, Özgür Yankaya
VAR HAKEMLERİ: Ali Palabıyık, Barış Şimşek, Tarık Ongun
GALATASARAY: Muslera, Linnes, Serdar, Ozan, Ömer, Donk, Badou (Maicon 88’), Rodrigues (Selçuk 74’), Belhanda, Onyekuru (Feghouli 86’), Sinan
FENERBAHÇE: Harun, Isla, Skrtel, Neustadter, Hasan, Jailson, Eljif, Ayew, Benzia (Alper 46’), Valbuena (Soldado 78’), Frey (Reyes 92’)
GOLLER: Donk (31’), Linnes (49’), Valbuena (66’), Jailson (72’)
SARI KARTLAR: Neustadter (23’), Eljif (33’), Sinan (61’), İsla (66’)