29 Eylül 2023 Cuma

İstanbulspor:0-1:Galatasaray


"Futbol bir temaşa sporudur."

Futbol elitlerinin ağızlarından düşürmedikleri kelime "temaşa".

Peki neymiş bu temaşa, bakalım sözlüğe: 1.hoşlanarak seyretme. 2.görülmeye değer şey, seyredilecek görünüm.

Atatürk Olimpiyat Stadında dakikalar otuzbeşi gösterirken, Icardi bir kaçhafta evvel Gaziantep'te yaptığı gibi yine bir tilki kurnazlığı ile rakibinin vuracağı topa ayağını koydu ve İstanbusporlu oyuncu top yerine ikardiyi "şutlayınca" hakem tereddütsüz penaltı noktasını işaret etti.


12 maç arka arkaya ligde gol atan Icardi'nin bu rekoru bir maç daha ileriye götürmesini beklerken, Arjantinli topu Kerem'e veriyordu, "Şampiyonlar Ligi maçında taraftardan eleştiriler alan Kerem'in moralini düzeltmek istedi demek ki" diye herkes düşünürken, bu ikilinin akıllarında olanı saniyeler sonrası Kerem'in penaltıda topu kaleye vurmayıp yana pas olarak çıkarıp Icardi'nin son sürat gelip vuruş yapmasıyla farkına varıverdik...

Sadece rakip oyuncuları değil, maçı seyredenleri de kandırmışlar, Kerem Icardi'ye al da at pası vermişti. Hem de kaçma ihtimali olan penaltıyı daha da kolaylaştırmışlardı, bomboş kale kalmıştı Icardi'nin önünde, zekice bir hareketti...


Gol olmadı, olsaydı övgüler düzülecekti de PSG'de daha zorunu atan Icardi, burada kaçırmıştı...

Ama maçı seyredenler için "temaşanın "kralını yaptılar, iyi ki de yaptılar...

Bir de rakibe saygısızlık olarak adledenler var bu hareketi.

Esas saygısızlık 80 bin kişilik Olimpiyat Stadının boş kalmasını göze alarak Galatasaray taraftarına 905 liraya maç bileti satmaktır. Bu sadece Galatasaray'a değil, futbola saygısızlıktır. Geçen hafta Başaklşehir maçı öncesi yapılan seremonide Başakşehirli çocukların Icardi'ye sevgisini görmeyen yoktur, 80 bin kişilik koskocaman stada çocuğunu götürmek isteyen binlerce babayı ve çocuğu maç seyretme zevkinden mahrum etmek "saygısızlıktır"...

Maça dönersek, teknik direktörü Fatih Tekke bir gün önce istifa etmiş İstanbulspor, yardımcı antrenörün hazırladığı takımla maça çıktı ve basit bir taktiği vardı, kaleyi savunabildiği kadar savunmak, ilerideki Mamadou, Traore ve Ndao ile kontra bulmak. Galatasaray ise klasik baskılı oyunuyla rakibi boğup, erken golün peşindeydi. Daha ilk 2 dakikada o kadar net pozisyonlar buldular ki, maçın Galatasaray adına kolay geçeceği havasını herkes almıştı. 7. dakikada Mertens'in şutu direği sallıyordu da aranan erken gol gelmiyordu. Kerem'in plasesi, Tete'nin kafası fileleri sarsamıyor, Kerem-Icardi penaltı kaçırıyor ama 3-5 dakika sonra Kerem yine Icardi'ye gol asisti yapıyordu.

İkinci devre de Zaha, Oliviera, Barış Alper'in oyun girmesiyle Galatasaray farkı ikiye çıkaracak golü arıyor, Demirbay bir kez daha direkleri dövüyor Galatasaray adına ama aranan gol bir türlü gelmiyordu. Yine de hakkını yemeyelim gol geldi gelmesine de Barış'ın pasında Abdülkerim boş kaleye topu yuvarladı ama VAR'dan ofsayt kararı çıkmıştı...

Kopenhag ve Başakşehir maçlarında yaptığı hataların gol olması sonrası bazı kesimlerce Muslera sorgulanmaya başlandı da Uruguaylı eldiven İstanbulspor'un nadir geldiği ataklarda çıkardığı toplarda kalede neden olması gerektiğini gösteriyordu. Özellikle 14. dakikada Traore'nin şutunu çıkardığı pozisyonun benzerini bir gün sonra Adana'da Konferans liginde ilk haftanın kalecisi seçilen Beşiktaşlı Mert iki defa gol olarak kalesinde görmüştü.

Galatasaray'ın fark atmasının beklendiği maçta tek golle üç puanı hanesine yazdırırken, akıllarda İcardi'nin kaçırdığı penaltı ve beyaz formayla maça çıkan topçuların yemyeşil soyunma odasına dönmesi kalıyordu.


Şark kurnazlığı bizim işimiz der gibi, Milan-Liverpool Şampiyonlar Ligi finali öncesi stad etrafının güzel gözükmesi için çevre evleri beyaz kireçle boyayıp kamufle edilmesi gibi, stat zemininin topraklarını kamufle etmek için yeşil gıda boyası ile boyama fikri gelivermiş "bahçevanlara"... Hal böyle olunca da meşhur çizgi film karakteri Hulk gibi sahada dolaşan topçular görmekten alıkoyamadık kendimizi... Trajikomik...



STAT: Atatürk Olimpiyat

HAKEMLER: Abdulkadir Bitigen, Volkan Ahmet Narinç, Mustafa Savranlar

İSTANBULSPOR: Jensen - Duhaney, Mehmet Yeşil, Okan Erdoğan, Ali Yaşar, Loshaj (Dk. 90+2 Eslem Öztürk), Rroca, Ethemi (Dk. 72 Jackson), Ndao (Dk. 61 Sambissa), Mamadou (Dk. 61 İbrahim Yılmaz), Traore (Dk. 72 Muammer Sarıkaya)

GALATASARAY: Muslera - Boey, Abdülkerim Bardakcı, Kaan Ayhan, Angelino, Torreira (Dk. 84 Nelsson), Kerem Demirbay (Dk. 78 Oliveira), Tete (Dk. 78 Bakambu), Mertens (Dk. 56 Zaha), Kerem Aktürkoğlu (Dk. 78 Barış Alper Yılmaz), Icardi

GOL: Dk. 42 Icardi (Galatasaray)

SARI KARTLAR: Rroca (İstanbulspor) - Kaan Ayhan, Abdülkerim Bardakcı (Galatasaray)

23 Eylül 2023 Cumartesi

Başakşehir:1-2:Galatasaray


Şampiyonlar Ligi dönüşü bir zamanların meşhur tabiriyle "annenin ligine" dönmek kolay değildir, Galatasaray da bu sene haftada bir maç oynamayacak, bunun farkında olarak da "rotasyonlu" bir kadro ile efsanesi Fatih Terim'in adının verildiği Başakşehir'in stadında sahaya çıktı...

Muslera kalenin değişmeziydi, Boey sağ kanadın tapusunu aldı da Nelsson'un kız arkadaşının doğum ihtimali için izinli olduğu günde Davinson Sanchez Abdülkerim'in partneriydi. Sol bekte ise Kazımcan Angelino'yu kulübeye yollamıştı.

Orta sahada Torreira geçen yılki arkadaşı Oliviera'yı yanında görmüş ama Mertens'in yerine Ziyech oynuyordu. Gol atmak ya da attırmak görevi de Barış Alper, Tete ve Icardi'deydi.

Karşı takımda ise eski dost Dubois antrenmanlarda karşı karşıya oynadığı sarı-kırmızılı topçulara karşı resmi maçta yer alırken, Çağdaş Atan da 4 hafta sonra ikinci defa Okan Buruk'un  rakip kulübesindeydi.

Karşılaşma beklendiği gibi başladı, Çağdaş Atan "savunmadan pasla çıkma" oyunundan vazgeçmezken, Galatasaray da rakip ceza sahasında baskı yapma alışkanlığını bırakmadı. Bu preslerle pozisyonlar da geldi, Kazımcan'ın taç atışında Davinson kafayı dokunabilse, erken gol gelecek, Tete'nin ceza sahası dışında plase şutu direği yalamasa ilk beş dakikada Galatasaray iki farklı öne geçecekti.

Yine rakip çıkarken, Volkan'ın pasında araya giren Torreira düşürülüyor ama geçen sene Ziraat Türkiye Kupasında Başakşehir-Galatasaray maçında sarı-kırmızılı takımı "doğrayan" Kadir Sağlam, VAR işbirliği ile penaltıyı "göremiyordu"... Penaltıyı görmeyen gözlerin, Berkay'ın Torreira'ya tekmesinde "kırmızı kart" çıkarmasını beklemeyenlere de elimde "birinci elden satılık köprüler" olduğunu söyleyebilirim.

Rakibin sertliğine izin veren Kadir Sağlam, hem Kazımcan'ın sakatlanmasına vesile oluyor, hem de Başakşehir takımının en tehlikeli atağına imkan sağlıyordu, bereket direkler topun filelerle buluşmasına izin vermedi.

Zorunlu üç Türk oyuncu garabeti Kazımcan'ın oyundan çıkmak zorunda kalmasıyla Okan Buruk ve ekibine "satranç" hamleleri yaptırdı ve Kaan Ayhan stopere geçerken, Abdülkerim sol beke gönderildi.


Futbol kaliteli oyuncularla oynanır derler ya, maç boyu saha içinde dolaşan, fiziksel olarak da zayif görülen Ziyech'in Tete'nin pasında attığı golü de izlemeye doyamadık... İp gibi, dümdüz giden bir top...

Acaba sol bekte "Apo" ne yapar derken, 45te rakibinin belini kırdı, değme sol beklere parmak ısırtacak bir orta yaptı da Oliviera'nın kafasında direkler Volkan Babacan'ı korudu.

İkinci devre iki Kerem oyuna dahil olurken, Barış Alper ve Sergio duşa yollandı ve bir çok kişinin aklında Barış Alper'in 8 ve 45+3 arkadaşları pas beklerken ceza sahası dışından denediği "saçma" plaseler kaldı.


Kopenhag maçında "gereksizlerce" ıslıklanan Kerem, oyuna girer girmez Tete ile "al-ver" yaptı ve penaltıyı kazandırdı, Icardi de ligde 12 maç arka arkaya gol atarak rekor kırıverdi. Sonrasında da pozisyonlar buldu Galatasaraylı oyuncular da topu ağlara yollayamazken, Ziyech-Zaha oyuncu değişikliği esnasında yaşanılan bir "dalgınlıkta" eski dost Dubois Muslera'nın da hatasından yararlanarak takımının tek golünü kaydediyordu. 

Gol bizi üzdü üzmesine de Kopenhag maçından sonra Muslera'nın bir kez daha çıkıp çıkmama tereddütünde kalesinde gol görmesi ve yine bir oyuncu değişikliği esnasında futbolcuların bant takma, saç yapma, yüzük çıkarma gibi "amatörce" hatalarından dolayı yaşanan başka bir gecikmeden ders alınmaması daha da acıttı içimizi.

Farkı bir gole indiren ev sahibi beraberlik için yaptığı oyuncu değişiklikleri ile Galatasaray kalesine gelirken, sarı kırmızılılar da Kerem Demirbay'ın serbest vuruşunda az kalsın üçüncü golü buluyor, sonrasında Davinson'un kafası Volkan'ın suratında patlıyor ve Zaha da Icardi'nin "al da at" jestini çok kötü bir vuruşla auta yolluyordu...


Maç sonu Fatih Terim Stadının köşesinde deplasman takımına ayrılan köşeye sıkışan taraftarlar topçuları tribüne çağırırken maçın adamı Davinson Sanchez'in üçlü çektirmesini bekledim ama takım sadece taraftarı alkışlayıp soyunma odasına gitti. 

Evet, ilk defa yeni takımıyla sahaya çıkan Davinson özellikle hava toplarındaki hakimiyeti ve kusursuz oyunuyla Nelsson ve Abdülkerim'e forma artık benim mesajı verdi.

Torreira ve Boey'i unuttuk mu? Onlar artık çıtayı öyle bir yere koydular ki, onlar zaten "fahri maçın adamı"...



Stat: Başakşehir Fatih Terim

Hakemler: Kadir Sağlam, Abdullah Bora Özkara, Hakan Yemişken

RAMS Başakşehir: Volkan Babacan, Dubois (Dk. 74 Cemali Sertel), Duarte, Ba, Lima, Karzev (Dk. 60 Abeid), Aleksic (Dk. 60 Figueiredo), Berkay Özcan (Dk. 74 Pelkas), Serdar Gürler, Dennis (Dk. 46 Deniz Türüç), Piatek

Galatasaray: Muslera, Boey, Sanchez, Abdülkerim Bardakcı, Kazımcan Karataş (Dk. 29 Kaan Ayhan), Torreira, Oliveira (Dk. 46 Kerem Demirbay), Tete (Dk. 80 Ndombele), Ziyech (Dk. 66 Zaha), Barış Alper Yılmaz (Dk. 46 Kerem Aktürkoğlu), Icardi

Goller: Dk. 43 Ziyech, Dk. 50 Icardi (Penaltıdan) (Galatasaray), Dk. 64 Dubois (RAMS Başakşehir)

Sarı kartlar: Dk. 12 Dennis, Dk. 19 Berkay Özcan, Dk. 31 Lima (RAMS Başakşehir), Dk. 33 Oliveira, Dk. 82 Kerem Demirbay (Galatasaray)

20 Eylül 2023 Çarşamba

Lazio'yu Kurtaran Kaleci

 


Dün gece Lazio'yu attığı kafa golü ile mağlubiyetten kurtaran kaleci Ivan Provedal'ın hikayesini The Athletic'e James Horncastle yazmış. Biz de tercüme ettik:


Lazıo kalecisi Ivan Provedal'a büyükannesinin anlattığına göre Rusya'nın efsanevi kalecisi ve tarihte Ballon d'Or kazanan tek file bekçisi olan Lev Yashin onların komşusuymuş. "Anneannem ve dedem onun sokağında yaşıyordu, birbirlerini iyi tanıtlardı, ben çocukken büyükannem harika bir kalecinin komşumuz olduğunu söylerdi" diye anlatmakta o günleri Lazio'nun file bekçisi.

"Yıllar sonra onun ne kadar ünlü olduğunu anladım"

Spor yazarları, yazılarının içine kaderi yoğurmayı severler, onlara göre kolay olan 1994 doğumlu genç Provedel'in akrabalarının yanına gidip, kariyerinde 150'den fazla penaltı kurtaran Yashin'in hikayelerini dinleyip, genç Gianluigi Buffon'un karla kaplı Dinamo Moskova sahasında ilk defa keleye geçtiği maça şahit olduğu "hikayesini" uydurmaktır.

Ama, Provdel çok geç yaşlarda kalecilik yapmaya başladı, bu yüzden çocukluğunda Yashin ismi ona pek bir şey ifade etmiyordu.

 Tabii, kalecilik ilgisini az da olsa çekiyordu. " EURO 2000'de Hollanda'ya karşı yaptığı kurtarışlar ve çıkardığı penaltılar sayesinde Francesco Toldo'ya aşık oldum. O maçın kasetini o kadar izledim ki, kaset eskidi." diye anlatıyor Provdel.

Bir yandan gol atmak, bir taraftan Toldo, genç Ivan içten içe bir savaş veriyordu. Yıllarca kaleciler değerisiz görüldükleri için, kim kaleci olmak isterdi ki? Juventus'un Buffon için Parma'ya ödediği bonservis ücreti yıllarca kırılmasa da Ballon d'Or ödülü hep kalecileri yerine golcülere gitti. Lev Yashin'in kazandığı ödül de Buffon'a göre Rusya ile Batı'nın ilişkilerini yumuşatması için politik olarak verilmişti.

"15 yaşıma kadar forvettim ve maç başına gol atma oranım da oldukça iyiydi" diyor Provdel bir röportajında.

Golcünün aklından neler geçtiğini anlamak kaleciler çok yardımcı oluyor. Onların niyetlerini okumak, tepki süresini kısaltmakta. golcünün yaptığı ani bir hareket kaleciyi çaresizi bırakmıyor ve Provedel de Italya'da elit bir kaleci olan nam salmış durumda. Geçen yıl Fransa'nın yeni bir numarası Mike Maignan, Şampiyonlar Ligi finalisti Andre Onana ve Tottenham'a gidecek olan Guglielmo Vicario'nun önünde Serie A'da yılın kalecisi seçildi.

Bazıları Serie A'nın bu seçimini sorguladı. Provedel, diğer kalecilerden en az beş kere daha fazla olmak üzere 21 maçta kalesini gole kapadı ve Lazio'nun Napoli'nin arkasında ligde ikinci olup Şampiyonlar Ligi bileti alırken Serie A'da en yüksek kurtarış yüzdesine sahip kaleci olarak adından söz ettirdi.

Son dört yılda, farklı takımların şampiyon olduğu Serie A'da, belki geçen sene Lazio'nun yılı olabilir söylentileri vardı ama Lecce deplasmanında yaşanılan mağlubiyet, hayal kırıklığı yaratırken, lige yeni gelen Genoa maçındaki kayıp ise herşeye tuz biber oldu. Şampiyon Napoli'yi yenmek Lazio taraftarına tekrar hayaller kurdururken Juventus mağlubiyeti bunun sadece bir istisna olduğunu düşündürüyordu.

Lazio son 60 yılda sadece iki defa ilk dört maçta üç mağlubiyet aldı. Bunun nedenlerine bakacak olursak, koca bir transfer dönemini sportif direktör olmadan geçirmiş olmak, Hugo Lloris adını transfer söylentilerinde kullanarak Provedel'in kafasını bulandırmak, Sergej Milinkoviç-Saviç'i Al Hilal'e satmak, onun yerine Daichi Kamada gibi tamamen farklı bir oyuncu almak gibi sebeple sıralanabilir.

Lazio, dün gece 16 yıl sonra kendi taraftarı önünde bir Şampiyonlar Ligi maçı oynadı ve kabüsa dönecek gece yıllarca anlatılacak bir şölene dönüştü.

Provedel, Atletico'lu kanat oyuncusu Samuel Lino'nun şutunu kurtararak takımının puan alma ümitlerini canlı tutarken, saha kenarındaki Diego Simeone buna inanamıyordu. 2000lerin başında şampiyon olan Lazio takımının bir üyesi olarak Curva Nord'un maç öncesi kendisne yaptığı jest Simeone'yi çok etkilemişti ama oyun ilerledikçe onun duygusallığı öfkeye dönüşmüştü "Maçın fişini çekemedik" diye konuşuyordu karşılaşma bitiminde.

Atletico'nun savunmaya çekilip, rakip atakları savuşturma "acısını" yaşamaya karar vermesi Sarri'nin işine geldi ki, bir demecinde böyle bir taktik yapmaktansa bankaya geri dönüp hocalığı bırakmayı yeğleyeceğini belirtmişti.

Atletico'nun yediği bu baskıya karşın kalesinde gol görmeyeceği bekleniyordu zira Lazio'nun kanat oyuncularıMattia Zaccagni ve Felipe Anderson bu sezon siftah yapamadılar. Milinkoviç-Saviç'in ayrılması da takımın rakip ceza sahasında etkisiz olmasına neden oluyordu. Ayrıca, Sarrı sürpriz bir şekilde geçen sezon Girona formasıyla Real Madrid'e 4 gol atan 15 milyon euroluk transfer Taty Castellanos'u kadroya almmaıştı.

Ama, kader ağlarını örmüştü...

Büyük bir kalecinin içgüdüleri, büyük bir golcünün iç güdülerine benzer ve Provedel bunu maçın uzatma dakikalarında Atletico'ya karşı gösterdi. Köşe vuruşundan dönen top Laziolularda kaldı ve o ceza sahasına terk etmeyip, aniden sarı forma giymiş bir figür Atletico savunmasının arkasına koşarak Luis Alberto'nun ortasını kafayla ağlara gönderdi. Bu, maçın son hareketiydi.

"Golü kaleci attığı için şanslı olduğumuz söylenecek ama işin aslı öyle değil. Maçı kaybetmeyi hak etmedik" şeklinde konuştu Sarri maçtan sonra.

Provedel daha önce bunu başarmışsa buna şans denebilir mi?

Bu kaleci olarak attığı ilk gol değildi. 29 yaşındaki Provedel, bir kaç yıl önce Ascoli'ye karşı yine 94. dakikada attığı golle Juve Stabia'ya bir puanı getirmişti.

"Attığı gol, Olimpico tribünlerini aşağı indirdi. İnanamıyordum, çok nadir görülen bir şey" diye şaşkınlığını belirtiyordu Zaccagni.

Evet, nadir bir olaydı. Provedel, Şampiyonlar Liginde gol atan dördüncü kaleci oldu ve bunu top oyundayken başaran ikinci kaleci oldu.


Geçmişte Spezia kalesini de koruyan Provedel, Milinkoviç-Saviç'in yaptığı arka direk koşularını onu taklit edebilecek kadar  yeterince izlediğini ve kendisinin ilham kaynağı olduğunu belirtirken, "O bunlarla mutlu oluyordu ama ben de kendimi olmayan biri gibi göstermek istemiyorum." şeklinde konuştu.

Provelel'in takım arkadaşları onu omuzlarında Curva Nord'a taşırken, salı gecesi herkesin torunlarına anlatacak anılar biriktirdiği bir geceye dönüştü. Yashin'in Moskovalı komşuları da bu sahne ile gurur duyardı hiç şüphesiz.

"Bu gece ne kadar büyük bir şey başardığımı daha sonra fark edeceğim" dedi mutluluk içindeki Provedel.



17 Eylül 2023 Pazar

Galatasaray:2-1:Molde

 


Ve Galatasaray Devler Liginde...

Norveç soğuğunda elde ettiği avantajlı skorla İstanbul'un sıcak ve nemli gecesinde taraftarının karşısına çıkan Galatasaray, erken dakikalarda öne geçip, taraftarını rahatlamış olsa da sevenlerine "keyifle" zafer şarkıları söyletecek ikinci golü bulamayınca deplasman ekibinin "iştahını" kabarttı ve az kalsın "düğün" olacak gece "cenazeye" dönecekti ki futbol tanrılarının kıyağı mı desek, Norveçlilerin beceriksizliği mi desek, nasıl adledilirse adlansın yine "bilardo topu" misali baraja çarpan bir serbest vuruş golüyle hem Şampiyonlar Ligi bileti hem de ülkeye katkı yapacak puanı alıp geceyi noktaladı Okan Buruk'un takımı...

Savunma dörtlüsü önceki maçla aynı kalırken, bir hafta önce artık "canavarlaşan" sosyal medyanın linç ettiği Berkan yerine cezası biten Torreira ile Sergio'nun yerine "dayı" lakaplı Kerem Demirbay vardı orta saha rotasyonunda. Okan Buruk "dinç ve zinde" Norveçlilerin orta saha baskısını bu ikiliyle yıkmak isterken, Mertens'in liderlik ve tecrübesinden de her zamanki gibi yararlanıyordu. Forvette ise deplasmandaki maçta 10-15 dakikalık oyunla "göz kamaştıran" Tete başlıyordu İngiltere'ye transfer yapan Yunus'un yerine.

Bir çok kişi Norveçlilerin Sami Yen "cehenneminde" kolay lokma olacağını zannediyordu ama Molde yine bildiği oyunu oynamaya, Galatasaray'a çok adamla pres yapıp, orta sahada top kapıp, savunmayı eksik yakalamayı arzuluyordu. İlk dakikalarda bunu gerçekleştirdiler de "şok" golü onlar değil, Galatasaray Icardi'nin penaltısı ile buldu. 


Türkiye Süper Ligine yabancı hakem gelsin mi gelmesin mi diye bir tartışma var ya, Dünya Kupası finali ve Şampiyonlar Ligi Finali yöneten Polonyalı hakem Marciniak Kerem Demirbay'ın ortasında Icardi'nin çekilmesine tereddütsüz penaltı düdüğü çalarken, geçen sezon Sivas'ta oynanan ve "ofsaytımsı" terimini dillere pelesenk ettiren Erkan Özdamar, benzer pozisyonda ev sahibi savunmacının Nelsson'u çekmesine penaltı düdüğü çalma cesareti gösterememiş, VAR'da uyarma gereği duymamıştı.

Galatasaray öne geçmiş, beklediği golü erken bulmuş ama Molde'de değişen bir durum yoktu. Onlar aynı "makine düzeni" içinde oynuyor, Galatasaraylıların hatalarını kolluyor, Muslera'nın kalesine geliyor da, Uruguaylı takımını Şampiyonlar Ligine götürmeye niyetliydi. Moldeliler o kadar sert oynuyordu ki, 20. dakikada Icardi'nin üzerine yüklendikleri bir pozisyonda iki topçu birbirini sakatladı. Makine düzeni boşa demedik, as takımdan iki oyuncu çıktı, yedek topçular girdi ama oyun düzeninde ve arzusunda değişen bir şey yoktu. Haugen'le Hestad'la gol için geldiler de Muslera ve Nelsson günündeydi.


Galatasaray ikinci devreye daha etkili başladı, Tete ve Kerem'in getirdiği toplarla pozisyonlar da buldu da fileleri ikinci defa sarsamazken, 66 dakikada iki Kerem'in anlaşmasızlığından kaptırılan topla Breivik ceza sahasına girdi, Boey'i de geçip, Hestad'a asist yaptı ve deplasman takımı Sami Yen'de soğuk bir Norveç havası estirdi.

Golden sonra Okan Buruk, Barış Alper ve Kaan Ayhan'ı oyuna alıp, maçın hakimiyetini tekrar ele geçirmeye çalıştı da, Molde'nin iştahı kabarmıştı, gol için Muslera'nın kalesine geldiler, golü de sonradan oyuna giren Berisha ile buldular ama VAR hakemi ofsayt kararı verince, Sami Yen'de koca bir "oh" sesi duyuldu...

Maçta son dakikalara gelinirken, deplasman ekibi tüm takım gol için saldırdığı bir anda kazanılan serbest atışta topun başına geçen Angelino'nun şutu Molde'nin şanssız oyuncusu Ellingsen'e çarptı ve kaleciyi de yanıltarak ağlara gitti. Futbolun cilvesi işte, ilk maçta da Sergio Oliviera'nın serbest atışında top Ellingsen'e çarpıp, kaleci Kalstrom'u yanıltmıştı.


Galatasaray, hiç beklenmediği kadar zorlanarak 17. defa Şampiyonlar Ligi gruplarına kalırken, kasasına da 25 milyon euro gibi bir parayı indirmenin sevincini yaşıyordu...


Stat: RAMS Park

Hakemler: Szymon Marciniak, Tomasz Listkiewicz, Adam Kupsik (Polonya)

Galatasaray: Muslera, Boey, Nelsson, Abdülkerim Bardakcı, Angelino, Torreira, Kerem Demirbay (Dk. 90 Berkan Kutlu), Tete (Dk. 80 Bakambu), Mertens (Dk. 72 Kaan Ayhan), Kerem Aktürkoğlu (Dk. 72 Barış Alper Yılmaz), Icardi

Molde: Karlstrom, Haugan, Bjornbak, Ellingsen, Knudtzon (Dk. 22 Lovik-Dk. 85 Grodem), Kaasa (Dk. 21 Hestad), Mannsverk, Breivik (Dk. 76 Eriksen), Haugen, Eikrem (Dk. 76 Berisha), Brynhildsen

Goller: Dk. 7 Icardi (Penaltıdan), Dk. 90+3 Angelino (Galatasaray), Dk. 66 Hestad (Molde)

Sarı kartlar: Dk. 5 Ellingsen, Dk. 85 Mannsverk, Dk. 90+7 Berisha (Molde), Dk. 45+5 Abdülkerim Bardakcı, Dk. 74 Barış Alper Yılmaz (Galatasaray)

15 Eylül 2023 Cuma

Türkiye Liginin Yaz Transfer Harcamaları


Türkiye Süper Ligi kulüplerinin yaz transfer döneminde yaptıkları harcamaları The Athletic için Nick Miller kaleme almış, biz de ultras/Movement blog okurları için Türkçeye çevirdik.


Türkiye'nin Yaz Harcamaları: 'Çılgına döndüler. Parayı nereden bulduklarından emin değilim'

 Bu yaz futboldaki para doğudan batıya gitti, özellikle bazı Avrupalı kulüpler yüklü kontratları olan topçularını paralarının tükenme endişe taşımayan hükümet destekli takımlara yolladılar.

Ve Suudi Arabistan oldukça fazla harcama yaptı değil mi?

Bugün bahsedeceğimiz ülke aslında Türkiye...

Piyasada dönen paranın miktarı Suudi Profesyonel Ligi kadar dramatik olmasa da , her geçen gün Galatasaray, Fenerbahçe ve az da olsa Beşiktaş'ın transferlerine baktıkça "Bunu nasıl yapıyorlar acaba?" sorusu sorduruyor.

Ve transfer penceresi Cuma gününe kadar açık olunca, bu isimlere yenileri de eklenebilir pek tabii ki. 

Galatasaray, Wilfried Zaha, Hakim Ziyech (Suudi Arabistan'a gitmek üzereyken), Tanguy Ndombele ve Davinson Sanchez'i kadrosuna katarken, geçen sezon takımda kiralık olarak oynayan Mauro Icardi'nin transferini kalıcı hale getirdi. Fenerbahçe, Fred, Edin Dzeko, Dusan Tadic ve Cengiz Ünder'i transfer etti. Beşiktaş ise Alex Oxlade-Chamberlain, Ante Rebic ve Milot Rashica'yı kadrosuna kattı.


Transfermarkt web sitesine göre (ki bu verilerin biraz şüpheli bir şekilde ele alınması gerekir, futbol camiasındaki insanlar genellikle bu verilerin çok da yanıltıcı olmadığını söylese de), son iki yılda Premier Lig 4.2 milyar euro ile açıkça en büyük net harcamaya sahip olan ligdi.

İkinci sırada - kabul edelim ki oldukça gerilerde - Türkiye'nin Süper Lig'i, 101,9 milyon Euro ile yer alıyor. 

Ve bu sadece transfer ücretleri. 

"Bunlar sorunun bir parçası," diyor Türk futbol ekonomisi uzman yazar İsmail Sayan, "ancak maaşlar muhtemelen daha önemli bir sorun." 

Galatasaray'ın beş büyük "şöhretli" transferinin tahmini maaşı, sadece bu isimler için yaklaşık 28 milyon Euro civarında. Bu oldukça şaşırtıcı çünkü  Türk futbolunun iflas etmesi bekleniyordu. Türk futbolunun önde gelen kulüpleri için yakın zamanda mali kıyamet öngörülüyordu. Dört büyükler  - Beşiktaş, Fenerbahçe ve Galatasaray'ın yanı sıra 2022 şampiyonu Trabzonspor'un- kolektif borcu 2021 yılında yaklaşık 17 milyar Türk lirası, yani yaklaşık 1,7 milyar Euro civarındaydı.


Türk hükümeti - ülkenin kulüplerini kurtarmaktan bıkmış gibi görünerek -  bir camı kıran oğluna harçlıklarından para kesen baba gibi para verip taksitler şeklinde geri ödeme planı koydu kulüplere.  Türkiye Futbol Federasyonu eski başkanı Yıldırım Demirören, 2019'da "Türk kulüpleri artık mali olarak sürdürülebilir değil." şeklinde demeç vermişti.  Ülkede ekonomik durum sadece futbolda kötü değil. Şubat ayındaki Türk-Suriye sınırındaki deprem öncesinde durum zaten kötüydü ve bu felaket daha fazla finansal sorun yarattı. Birkaç yıl önce 1 euro  8 Türk Lirasına denk gelirken, yazın başındaki genel seçimlerinden hemen sonra 30'un üzerine çıktı ve o zamandan beri 'istikrarlı' bir şekilde 28'e düştü.


Ve birkaç yıl önce, Türk kulüplerinin bu ekonomik sıkıntıyı biraz daha ciddiye aldığı hissediliyordu. Galatasaray, takımda en fazla para kazananlardan bazıları ile yolları ayırarak yıllık maaş faturasını 54 milyon Euronun üzerinden 27 milyon Euro gibi daha yönetilebilir bir seviyeye düşürmüş ve deneyimli yönetici Luis Campos ile  ileride karlı bir şekilde satılabilecek genç hedefleri belirlemek için çalışıyordu. Fenerbahçe Mesut Özil'i transfer etmişti, ancak bu genellikle bir istisna olarak görülüyordu ve onlar da daha mütevazı, kar getiren transferlere bakıyordu. Beşiktaş'ın transfer politikası nispeten uygun maliyetli yerli yeteneklere odaklanmış gibi görünüyordu. Finansal Fair Play (FFP) kısıtlamaları da kulüpleri daha temkinli olmaya zorluyordu. Bu kısıtlamaları iyi bilen bir kaynağın ifadesiyle: "Federasyon bizi sağ ayamızdan astı, UEFA'da sol." 


Parti bitmişti. İngiltere, İtalya ve İspanya'daki takımlardan şöhretli ama belki de yaşlanmış isimleri transfer etme dönemi artık son bulmuştu. Türk futbolunda her şeyin biraz daha tedbirli olması gerektiğine dair bir farkındalık olduğu görünüyordu. 

Ya şimdi?

Pek de öyle değil. "Temelde, başa döndük gibi," diyor büyük İstanbul kulüplerinden birinin eski yönetim kurulu üyesi. Ve şimdi harcamalar devam ediyor.


"Tren şu anda rayda değil, çünkü delirdiler," şeklinde The Athletic'e demeç verdi bu makaledeki birçok kişi gibi ilişkilerini korumak için anonim konuşan önde gelen bir Avrupa oyuncu menajeri "Paranın nereden geldiğinden emin değilim." 

Esas sorun oldukça basit ve aslında pek de yeni değil: Yıldız oyuncu sevdası. Türk taraftarlar büyük bir ismi seviyor ya da en azından yöneticiler böyle algılıyor. 

Bu durum birçok ülkede de geçerli, ancak Süper Lig'in geleneksel olarak büyük Avrupa liglerinin dışında olması (sadece bir Türk takımı olarak Galatasaray, eski UEFA Kupası'nı, bugünkü Avrupa Ligi'ni 2000 yılında kaldırdığında) ismini İngiltere, Almanya, İtalya vb. yerlerde duyurmuş oyuncuları transfer etmekte ekstra bir gayrete gerek duyulmakta.

Türkiye'nin "yıldız oyuncu sevdası" tarafından ne kadar yönlendirildiğine dair bir fikir vermek için 2015'ten bir hikaye anlatalım.

Galatasaray şampiyon olmuştu, sezonun ortasında teknik direktör Cesare Prandelli'nin kovulmasına rağmen ligi kazanmışlardı ve bunu çoğunlukla Türk oyunculardan oluşan kadroya dayalı bir ekip ile yapmışlardı, Wesley Sneijder hâlâ oradaydı. Şimdi sıra Şampiyonlar Ligi'ndeydi. Ancak, yaz geldiğinde ve 2015-16 sezon kombineleri satışa çıktığında, bunları satmakta zorluk çekiyorlardı. 

Öte yandan Fenerbahçe'nin sezonluk bilet satışları şehir genelinde havada uçuşuyordu, üstelik ligi ezeli rakiplerinin arkasında bitirmiş olmalarına rağmen. Neden mi? Fenerbahçe, Robin van Persie ve Nani'yi Manchester United'dan almıştı. 

"Çoğu taraftar, şampiyon olduğunuz yerin havalimanı olduğuna inanıyor," diyor Sayan, Türk taraftarların gümrükten çıkarken yeni transferlere coşkuyla hoş geldin demelerine atıfta bulunarak.  "Bu bir kısır döngü. Çünkü başkanlar taraftara şunu söyledi: 'Size yıldız getireceğiz ve şampiyon olacağız'. Bu yüzden taraftarlar takımları için en iyi oyuncuları istiyorlar." 

Ve bunu yapmak için oldukça önemli maaşlar ödemeleri gerekiyor. Türk kulüpleri transfer ettikleri oyuncuların maaşlarını açıklıyor, bu yüzden bu rakamlara göre Galatasaray'ın toplam maaş yükü 50 milyon Euro'nun biraz üzerinde, Fenerbahçe'nin 42 milyon Euro civarında ve Beşiktaş'ın ise 31 milyon Euro civarında. Bu, Premier Ligin büyük kulüplerden oldukça düşük (Manchester United'ın bildirilen maaş yükü 230 milyon Euro), ancak onlar tamamen farklı bir gerçeklikte varlar. Daha uygun bir karşılaştırma belki de UEFA katsayılarında yedinci sırada yer alan Portekiz'deki üst düzey bir kulüp olabilir. Porto'nun yıllık maaş yükümlülükleri 27 milyon Euro civarında, Benfica'nın yaklaşık 37 milyon Euro ve Sporting Lizbon'un ise 24 milyon Euro civarında olduğu tahmin ediliyor.


Ancak dikkate alınması gereken önemli bir nokta, Türkiye'de futbolcuların maaşlarının çoğu diğer ülkelerde olduğu gibi brüt değil, net rakamlar üzerinden pazarlık yapılıp bildirildiğidir. Bu nedenle Fenerbahçe, Dzeko'ya yılda 4,2 milyon Euro ödendiğini söylediğinde, bu vergiyi içermez. Ya da bonusları. Ya da imza parasını. Dolayısıyla, bu kulüplerin ödediği gerçek rakamlar çok daha yüksektir, ancak tam olarak ne kadar olduğuna kesin bir şekilde karar vermek zor. 

"Bunu bir iddia yarışı olarak nitelendiriyorum," diyor Türk futboluna dair geniş yazılar yazmış akademisyen, yazar ve editör Bora İşyar, "özellikle Galatasaray ve Fenerbahçe arasında." 

Bu özellikle bu yaz doğruydu, üç büyük kulübün oyuncular için rekabet ettiği bir dönemde: Beşiktaş Tadic'i istiyordu, ancak o Fenerbahçe'ye gelmeye karar verdi; Fenerbahçe'nin adı haftalarca Zaha ile anıldı, ancak o Galatasaray'a geldi ve Galatasaray Fred'i kovalıyordu, ancak o Fenerbahçe'ye transfer oldu.

Zaha'nın transferi eğlenceli ve taraftara açık bir atışma başlattı: Galatasaray, eski Crystal Palace kanat oyuncusuna yılda yaklaşık 4,5 milyon Euro ödediklerini açıkladı, buna karşılık Fenerbahçe başkanı Ali Koç, bunun kesinlikle doğru olamayacağını çünkü Zaha'ya iki katı kadar teklif sunduklarını açıkladı ve Zaha'nın o teklifi reddettiğini söyledi "Açıkladıkları rakamlar yüzde 100 yanlış," dedi Koç. 

Ancak Türk futbolunda, genelde olduğu gibi, en çok para harcayan takımın kesin olarak şampiyon olacağı anlamına gelmez. Son on yılda transfer piyasasında en çok harcama yapan kulüp, sadece iki kez şampiyon olmuştur. Sorun şu ki, insanları bu yolun doğru yol olduğuna ikna etmek pek sık işe yarıyor.

2022'de Dursun Özbek, Galatasaray başkanı oldu. Bu görevindeki ikinci dönemi, Burak Elmas başkanlığındaki önceki yönetimin tutumunun/mantıklı ama popüler olmayan politikalarının ardından tekrar seçildi. Elmas'ın kulübünü kısmaya ve onları daha sürdürülebilir hale getirmeye yönelik hamleleri, takımı 20 kulüplü ligde 13. sıraya demir atmasıyla sonuçlanmıştı ve taraftarlar, uzun vadeli istikrar anlamına geliyor olsa bile kısa vadeli acıyı çekmeye hazır değiller gibi görünüyorlardı. Elmas görevden alındı, Özbek geri döndü, Icardi, Lucas Torreira, Dries Mertens, Juan Mata ve Ocak ayında Nicolo Zaniolo gibi oyunculara milyonlar harcadı ve Galatasaray, 2019'dan bu yana ilk şampiyonluğuna, Fenerbahçe'yi 8 puan farkla geride bırakarak ulaştı.


Galatasaray'ın son iki sezonu, Türk futbolunda mali tedbirleri savunan herkes için neredeyse kabus gibidir. Kulüpleri kendi olanakları içinde yaşatmaya çalışanlar arasında buna pek ilgi yok.

 "Geçen sezon Galatasaray yükselişe geçti, şampiyon oldular ve şimdi imzaladıkları oyuncularla daha da ileri gidiyorlar," dedi Süper Lig kulüplerinden eski bir sportif direktör The Athletic'e. "Bu durum diğerlerini de, örneğin Fenerbahçe'yi de aynı şekilde davranmaya itti. Sadece yarını düşünüyorlar, bir, üç veya beş yılı değil." Ve bu yüzden harcamalar devam ediyor.

Bu paraların nereden geldiği ise pek  iyi bilinmiyor. Televizyon şirketlerinden gelmediği kesin çünkü yayın gelirleri giderek düşüyor. Lig, geçen yaz BeIN Sports ve Digiturk ile yaklaşık yılda 370 milyon dolar değerinde olduğu bildirilen yeni bir küresel yayın anlaşması yaptı. Yeni bir anlaşmaya varılmayacağı korkuları vardı, çünkü teklifler başlangıçta bu rakamın oldukça altındaydı ve 500 milyon dolarlık yıllık ödeme yapan önceki anlaşmanın çok altındaydı. 

Şampiyonlar Ligi, başka bir gelir kaynağı ve UEFA'nın büyük dansından elde edilen para - yaklaşık 30 milyon Euro - Türk kulüplerinin genel bütçeleri açısından İngiltere gibi ülkelere kıyasla çok daha önemli. Şampiyonlar Ligi'nde olmak sadece sizin için iyi haber değil, tam tersi herkes için kötü haberdir: sadece bir takım için yer bulunuyor ve rakiplerinizin içinde olmaması, sizin olmanız kadar önemlidir. 

"Şampiyonlar Ligi burada büyük bir oyun değiştirici," diyor Sayan. "Büyük kulüpler, her ne pahasına olursa olsun şampiyon olmak istiyorlar. Bu, Türkiye'de diğer ülkelerden çok daha önemli çünkü para, ciddi bir güç veriyor" 

Türk futbolunun büyük gelir kaynaklarından biri de şirketlerle yapılan sponsorluk anlaşmaları. Öncelikle, Galatasaray, fevkalade bir dizi sponsora imza attı.  Bu yaz, Azerbaycan devlet petrol şirketi SOCAR ile Avrupa müsabakaları için forma sponsorluğu yapmak için üç yıllık, 15 milyon Euro'luk bir anlaşma imzaladılar. Ayrıca ana forma sponsorluk anlaşmalarını, beş yılda 100 milyon Euro değerinde olduğu bildirilen araç kiralama şirketi Sixt ile yenilediler. Belki de en önemlisi, stadyumları için inşaat şirketi Rams Global ile yeni bir isim sponsorluğu anlaşması yaptılar. Anlaşmanın şartları tam olarak açıklanmamış ve sadece çeşitli değerler bildirilmiş olsa da, bu kadar önemli olan firmadan aldıkları yardımın yanında bunlar çok da önemli değil. 

Icardi'nin saha içi kariyeri, kişisel hayatıyla ilgili hikayeler tarafından gölgede bırakılmış olabilir, ancak 30 yaşındaki futbolcu, geçen sezon Paris Saint-Germain'den kiralık olarak geldiği İstanbul'da başarılı bir performans sergiledi ve 26 maçta 23 gol attı. Ancak, bu kiralık anlaşmayı kalıcı hale getirme olasılığı ve Icardi'nin yıllık 6 milyon avroluk net maaşını ödeme olasılığı oldukça uzaktı, hatta kulübün mali açıdan serbestçe hareket etme yaklaşımına rağmen. İşte bu noktada Rams devreye girdi ve Arjantinli için belirli bir miktar parayı havuza attıklarını gururla duyurdular. "Mauro Icardi'nin Galatasaray'a transferine katkıda bulunmaktan çok mutluyuz," dediler. 

Galatasaray, oyuncu satışlarından da para kazandı. Mısırlı golcü Mostafa Mohamed, Fransa Ligue 1'e Nantes'a yaklaşık 5,75 milyon Euro'ya gitti. Alpaslan Öztürk ve Fredrik Midtsjo'nun Süper Lig'e yeni katılan Pendikspor'a çift satışı biraz daha fazla getirdi. Eğer Zaniolo'nun Aston Villa'ya olan kirası kalıcı hale getirilirse, yalnızca 7 ay önce 15 milyon Euro'ya Galatasaray'a katılan İtalyan orta saha oyuncusu için paralarını iki katına çıkarabilirler ki bu son derece temiz iş anlamına gelir. 

Galatasaray'ın büyük gelir kaynağından biri de bir gayrimenkul anlaşmasıdır. Kulüp, Ocak ayında İstanbul'un kuzeyinde Kemerburgaz'da yeni bir tesis yapmaya hazırlanıyor. Mevcut tesislerinin bulunduğu yerde lüks konutlar inşa edilecek - şehrin güney kıyısında bir bölge olan Florya'da - kulüp, bu mülkün yanı sıra devletten uygun bir fiyata satın aldığı komşu 40 dönümlük araziyi kullanarak gelir elde edecek. Galatasaray, bunun yaklaşık 13 milyar Türk lirası veya 455 milyon Euro getireceğini tahmin ediyor ve teorik olarak bu parayı devasa borçlarının en azından bir kısmını ödemek için kullanmayı düşünüyor. Bu bir teoridir, ancak bu makale için konuşanlardan birden fazla kişi, bunu görene kadar 'inanacağız' tavrını benimsedi.


Fenerbahçe'nin harcamaları genel olarak iki ana şekilde açıklanabilir. İlk olarak, ailesi ülkenin en zenginlerinden biri olan ve kulübe milyonlarca lira akıtan Ali Koc adlı başkanlarıdır, ki bu en azından Ozil transferinde fark edildi. Koc, akıllı bir adam ancak 2014'ten beri hiçbir kupa kazanamamış olmanın verdiği çaresizlik içindedir. Fenerbahçe, 1950'lerde ligin kurulmasından bu yana en uzun süreli şampiyonluk özlemini yaşamakta. "Bu durum onu içten içe yiyor," diyor Isyar. Koc, başkan olarak ikinci döneminde ve gelecek yıl tekrar aday olacağını söyledi ancak şu an ve o zaman arasında başka bir kupasız sezonun onu başkanlıktan edebileceğini bilmekte "Başkanların kulüpleri iyi bir mali zeminde tutmaktan ziyade şampiyonluklarla hatırlanan bu seçim döngüleri, kulüplerin uzun süredir kötü yönetildikleri anlamına gelmekte," diyor "Cehenneme Hoşgeldiniz" adıyla Türk futbolunun İngilizce olarak kitabının yazarı John McManus.

Diğer Fenerbahçe gelir kaynağı ise oldukça klasik ve mantıklı: son bir yıl içinde oyuncu satışlarından oldukça iyi bir kar elde ettiler. Arda Gül, bu yıl başlarında Real Madrid'e 20 milyon Euro başlangıç bedeliyle gitti. Almanya'nın Hoffenheim takımı, 2021'de yaklaşık 4 milyon Euro'nun biraz altına satın alınan Macar savunmacı Attila Szalai için yaklaşık 12 milyon Euro ödedi. Geçen yıl Napoli'ye Güney Koreli stoper Kim Min-jae'yi 18 milyon Euro'ya sattılar, bu da Fenerbahçe'nin bir yıl önce Çin'in Beijing Guoan kulübünden bu futbolcuya ödediği bedelin yaklaşık 15 milyon Euro karı anlamına geliyor. Çeşitli diğer, daha küçük ayrılıklar, oyuncu satışlarından elde ettikleri karı yaklaşık 50 milyon Euro civarına getirdi. Ve bu şekilde harcamalar devam ediyor.


Bu durum, bir noktada bazı şeyleri açıklıyor, ancak bu transferlerin neden bu kadar serbestçe devam ettiğine daha temel bir neden var, o da sonuçların olmaması. 

"Türkiye'de futbol çok popüler," diyor Isyar. "Kimse bir kulübün - özellikle de büyük üçünün - iflas etmesini riske atmaz." 

"Bütün büyük kulüpler kamusal kuruluşlardır (borsada işlem görmek anlamında)," diyor bu takımlardan birinin eski bir yöneticisi. "Ancak diğer şirketler olsalardı, yıllar önce borsadan çıkarılmış ve iflas etmiş olurlardı. Doğuracağı sosyal sonuçlar nedeniyle, tüm bu kulüpler iflas edemez. Herkes bunu biliyor. 

"Yönetim kulübü iflas edecek noktaya getirirse, hükümetin onları kurtaracağından oldukça eminler."

 Birkaç yıl önce durum 'çıkmaz bir noktaya' ulaştığında ve hükümet kulüplerin muazzam borçlarını geri ödemesi gerektiğinde ısrar ettiğinde, büyük bir avantaj elde ettiler. Borçları, uygun faiz oranlarıyla devlete ait bankaların ağı tarafından 'yeniden yapılandırıldılar'. Ve adil olmak gerekirse, şimdilik geri ödeme yapma konusunda bir çaba gösteriyor gibi görünüyorlar.


Bir somut sonuç, Finansal Fair Play (FFP) kurallarıdır. Farklı dönemlerde Galatasaray, Fenerbahçe ve Beşiktaş, ya transfer yasağı ya da para cezaları veya esasen finansal düzensizlik dönemleri olarak nitelendirilebilecek 'uzlaşma anlaşmaları' şeklinde UEFA tarafından sorgulanmıştır. Ancak bunlar geçici rahatsızlıklar olarak görünüyor ve kalıcı bir caydırıcı olarak kabul edilmiyor. Şaşırtıcı olan, bu kulüplerin borçlarının halk tarafından nispeten az eleştirilmesidir. Bu, temelde kamu vergilerinin kulüpleri zor durumdan kurtarmak için kullanıldığı bir durum olması nedeniyle şaşırtıcıdır. 

"Borç konusunda gerçek bir konuşma yok - bu konuşma, kimin ligde birinci olduğu ve kimin Şampiyonlar Ligi'nde olduğuyla ilgili" diyor Türkiye'de çalışan, ilişkilerini korumak için isminin açıklanmasını istemeyen bir menajer The Athletic'e. 

Ancak bu durum değişiyor gibi görünüyor. "Bu konuda düşünen insanlar var şimdi, 'Bu iyi bir fikir mi?' diye soruyorlar" diyor Isyar. "Böyle bir hareket var gibi," diyor Sayan. "Birkaç yıl önce kimse umursamıyordu. Son birkaç yılda bazı sesler duyuyoruz. Hükümet borçtan memnun değil - bunun yanlış olduğunu biliyorlar." 

Ancak şu an için Türk transfer penceresi hâlâ açık - Avrupa'nın çoğunluğunun Ocak ayına kadar kapandığı iki hafta sonra - ve daha fazla oyuncu gelebilir. 

Ve böylece, harcamalar hala devam ediyor.


Blog Widget by LinkWithin