31 Mayıs 2009 Pazar

İhanetin İtirafı


Oyuncularımızdan Selçuk Şahin, Trabzonspor karşısında genelde iyi bir oyun ortaya koyduklarını belirterek, Galatasaray'ın galibiyet haberini alınca, maçı kazanmak için daha fazla yüklendiklerini söyledi. Selçuk, "Oyun genelinde iyiydik. Galatasaray'ın galibiyet haberini alınca kazanmak için daha da yüklendik. Son dakikada gelen gol, az da olsa bizi mutlu etti. Ancak iyi bir sezon geçirdiğimiz söylenemez" dedi.

Yukardaki haber Fenerbahçe'nin resmi sitesinden. Dünkü maçla ilgili açıklamalar yapan Selçuk, Galatasaray'ın Arda ile Sivasspor önünde galibiyet golü bulmasından sonra Trabzonspor'un üzerine gidip, galip geldiklerini belirtmiş. Özellikle bu sene Fenerbahçe ile ilgili olarak futbolcuların maç seçtikleri yazılıp duruluyordu basında, ben ise bu işi pek önemsemez ve "Futbolcu her maça kazanmak için çıkar" diyordum. Selçuk'un bu demeci suratıma bir tokat gibi yapıştı. Demek ki, sarı-lacivertliler istedikleri zaman istediği takımı yenebilecek düzeydeler ama bu sezon pek maç kazanmak istememiş "beyefendiler" keyifleri ve bir çok maçta sahada gezindiler durdular. Peki bu itiraf sonrası, Selçuk'un Ankaragücü maçı sonrasıydı zannedersem, taraftara "el kol hareketi" yapması aklıma geliyor da, sen sahada mücadele vermezsen, formanı ıslatmazsan, evinin gelirinden kesip maça bilet alan taraftar da gelir seni yuhlar pek haklı olarak, sen de sesini çıkarmadan, başın önde o sahadan uzaklaşmalısın... Benim bu demeçten anladığım bu, öyle değil mi?

Bordeaux Şampiyon






Fransa ligi de en iyisini ortaya çıkardı: Bordeaux... Yılların şampiyonu Lyon yarışı erken bırakınca meydan Bordeaux ve Marsilya'ya kalmıştı, Gerets de önümüzdeki sezon nerede olacağım planlarına girince, Bordeaux şampiyonluğa ulaştı. 7 senedir şampiyon olan Lyon'un serisini bozdukları için Lyonlular onları unutamayacaklar, "Bordo"lular da Sabri'yi unutamayacaklar...

Ağaç Yaşken Eğilir





futbol sevgisi yer, zaman, yaş sınırı tanır mı?

Galatasaray:2-1:Sivasspor


  • "Bütün sezon Bülent Uygun yazdın, hazır Sami yen'e gelmişken adam, gidelim bakalım ne yapacak" demişti Göksel, Barcelona-Manchester United maçının devre arasında. Zaten tribündeki yoklamada "devamsızlıktan" kalmıştık bu sene, en azından "karne alma günü" gitmek icap ederdi mabede. Bir de en sevdiğim maçlardır, kaybedilen derbi sonrası Ali Sami Yen'e gitmek. Bilet almak kolaydır, etraf kalabalık değildir, en önemlisi de sarı-kırmızının gerçek aşıkları oradır, "Galibiyeti değil, armayı sevenler gelir" genelde böyle maçlara... herşey iyi hoş olacaktı da, cuma günü başlayan grip, cumartesi günü salya-sümük haline dönüştü ve Ali Sami Yen sokakta Orjin'den bir köfte ekmek, üstüne 3-5 bira içme zevkinden mahrum kaldık, belki Göksel trafiğe takılmasaydı, beni kandırırdı yapardık ufak çaplı bir "alkolik hareket" ama olmadı, kısmet değilmiş...
  • Saat 16 cıvarı stadın önüne geldiğimde Eski Açık biletlerinin tükendiğini görünce, o tribüne yaptıklarımız bir film şeridi gibi gözümün önünden geçti. İstanbul'a ilk geldiğim yıllarda, Şampiyonlar ligi maçı için son dakikada bile Eski Açık bileti bulmak kolay olabiliyorken, Alpaslan Abinin önderliğinde ve şimdi hepsi değişik sektörlerde saygın yerleri olan, o zamanın bıçkın üniversiteli gençleri olan bizler bahsi geçen tribünü özel hazırlattığımız ultrAslan-UNİ plarlarıyla "kırmızı gelincik tarlasına" çevirmiştik ve ufak bir kar topunun çığ oluştırması gibi bizim "curva" Ali Sami Yen mabedinin Kapalıdan sonra en tercih edilen tribünü haline geliverdi. Eski Açık'ta maçı izleyemeyeceğimiz kalpte bir hüzün yaratsa da, biletlerimizi ilk göz ağrımız Yeni Açık için aldık... Daha dün gibiydi, yağmurlu bir günde gişeden geçip koşar adım tribünlere çıkıp, sahanın yeşiline hayran hayran bakmam, sonra da baca tarafı iyi bağrıyor diye hiç tanımadığım adamlarla omuz omuza yapmam... Kürkçü dükkanı misali, dönüp dolaşıp, Yeni Açık'a aldık biletleri mecburen...
  • Tribünler beklemediğim şekilde doluydu dünkü maçta, anlamadığım şekilde. Bizim seyirci sevmez genelde "hedefsiz" maçları. Amaçsız diyorum çünkü, UEFA değildir Galatasaray'ın hiç bir zaman hedefi, tek düşünce vardır sarı-kırmızıya gönül verenlerin aklında, o da şampiyon olmaktır. Bu sebeple, maça olan ilgiyi Sivas ve Bülent Uygun kriterlerinin tetiklediğini düşünüyorum. Sivas camiasına kimsenin tek laf ettiği yokken, maç boyunca Bülent Uygun ile uğraştı tribünler. Hocanın, maç sonu demecini bilmyiorum ama 90 dakika sonunda soyunma odasına girerken, yumruğunu sıkıp tribünlere doğru göstermesi bu antipatiyi doğuran etkenlerden sadece biri...
  • Orkun'u kalede görmek, De Sanctis'i son kez görememek demekti bizim açımızdan. Az maçlar çevirmemişti İtalyan kaleci, gideceği takımda kendisne başarılar dilerken, yerine gelecek olan Franco'nun Mallorca'da oynarken bizden yediği golleri düşündükçe, "Kal bu sene, kal bu sene Sami Yen'de kal bu sene De Sanctis" tezahüratını söylüyorum fatih Hocaya söylediğim coşkuyla yıllar evvel... Erciyeş'ten tanıdığı Orkun'u Aykut'a tercih etmesi ise Bülent Korkmaz'ın saplantılarından bir diğeri olarak da blogun sayfaları arasına yazıldı bile. Lincoln'e karşı "patron benim" deme sevdası, Semih'ı ısrarla oynatmama inadı ve Aykut'u kesip Orkun'a şans vermesi...
  • Beşiktaş maçına olduğu gibi dünkü Sivas maçına da iyi başladı Galatasaray. Şampiyon adayının çakılı savunmasına karşısında Ayhan ve Arda'nın ara paslarıyla bir çok pozisyon buldu Barıs ve Nonda ikilisi. Özellikle sezonun iyilerinden denilen Bilica'yı ilk yarıda Nonda, ikinci devre de Baros sildi süpürdü sahadan. Bülent Uygun stoperlerini Fenerbahçe'ye verdiklerini duyurmuş maçtan sonra, belki de aklı Kadıköy'deydi Brezilyalı oyuncunun... Bilica kötüyken, yanındakiler de ona ayak uydurdular ve Arda Bülent Uygun'u sinirlendiren golü attı. Golden sonra Galatasaray yine bir çok pozisyona girdi, atamayınca da beyinlerde "Yine mi tek farklı galibiyet" düşüncesi canlanmaya başladı ister istemez. İkinci devre Sivas hızlı başladı ve kornerden gelen topa Tum'un vuruşuyla beraberliği sağladılar. Bu sezon nedense galatasaray şu kornerden yediği gollere bir ç.are bulamadı, bunda da stoper eksikliklerin rolü büyük... Meira'yı "gelir" için satanlar utansın, gerçi ne oldu Ruslardan gelen 6 milyon dolar... Beraberlik sonrası Galatasaray daha istekli gözükürken, Sivas şampiyonluğu unutmuş, kaybetmeyelim havasında davranıyordu ama Arda Turan'ın vuruşu "futbol tanrılarının da yardımı" ile Nonda'ya çarpıyor ve Petkoviç'in yanından ağlarla buluşuyordu... Sonrası da zaten Galatasaray taraftarının oyuncularını onore etme dakikaları olarak geçti...
  • Sivas'lı Mehmet Yıldız, devre arasında "az kalsın" Galatasaray'a geliyordu. Bülent Uygun zeki bir stratijiyle "Mehmet'i alan şampiyon olur" demişti, oyuncusunu bol sıfırlı fiyata satmak için, Mehmet Sivas'ta kaldı, Sivas şampiyon olamadı... Biz de blogta o kadar yazdık gelmesin diye, iyi ki gelmedi Mehmet Yıldız... Dün özellikle izledim, Mehmet Topal karşısında hiç varlık gösteremedi, silindi gitti, bir de bizim Mehmet Topal'ın da asil mevkisinin stoper olmadığını unutmazsak, "sağlam defans" oyuncuları arasında yok olur gider bu arkadaş...
  • Dün gecenin şanssız adamlarından biri de Baroş idi, o kadar çabaladı Sivas ağlarına topu bırakmaya ama olmayınca olmuyor işte... Bu uğraşların arasında bize göre penaltı olanlar da vardı lakin maçı yöneten hakem böyle düşünmemiş olacak ki beyaz noktayı göstermedi.
  • Sezonun finalini de Sabri yaptı, taraftara çektirdiği üçlükle... Bu tip hareketleri beğenmeyen o kadar çok taraftar olmasına rağmen, koca kapalı tribün bir topçunun komutlarıyla yeri göğü inletebiliyorsa, o zaman Sabri'yi de yoktan saymamak gerekir. Ama, ne kadar anlatırsan anlat, "entellektül" taraftarımıza göre Sabri, tribüne oynarken Milan'da Gattuso, İnter'e lafı koyunca ya da Curva'ya yumruğu sallayınca "Bayrak adam oluyor"...
  • Eve geldiğimde Büyük kaptanın basın toplantısında istifa ettiğim tarzı cümlelerini yakaladım. Topu yönetime attı Bülent hoca ve onların vereceği kararı bekleyeceğini söylüyordu. İki seçenek var Adnan Polat ve arkadaşlarının önünde, "Ya adam gibi bir hoca getirirler, ya da Kaptanla devam ederler." Almanya'dan, Fransa'dan emekli olmuş ve iki kıtanın birleştiği yerde tatilini yapmaya gelen hocalarla anlaşacaklarsa, Bülent Hoca devam etsin diyorum Arda'nın Beşiktaş maçından sonra söylediklerine katılarak. Zaten basında çıkan Mustafa Sarp transferi - Bülent'in Erciyeş'ten Bursaspor'a getirdiği oyuncu- ve kalede Orkun'a son iki maçta şans vermesi, acaba Bülent Korkmaz'a yönetim "Seneye de beraberiz" mesajı mı verdi sorusunu akıllara getiriyor.


Stat: Ali Sami Yen
Hakemler: Cüneyt Çakır, Bahattin Duran, Alpaslan Dedeş
Galatasaray: Orkun, Sabri, Mehmet Topal, Hakan Balta, Volkan, Arda (Dk. 87 Mehmet Güven), Barış, Ayhan, Kewell, Nonda (Dk. 89 Uğur), Baros
Sivasspor: Petkovic, Murat Sözgelmez, Hayrettin, Bilica, Diallo (Dk. 70 Mohamed), Sylla, Onur (Dk. 46 Kamanan), İbrahim, Murat Erdoğan (Dk. 46 Musa), Tum, Mehmet Yıldız
Goller: Dk. 12 ve 82 Arda (Galatasaray), Dk. 46 Tum (Sivasspor)
Sarı Kartlar: Dk. 41 Tum, Dk. 41 Onur, Dk. 48 Sylla, Dk. 81 Murat Sözgelmez, Dk. 83 Petkovic, Dk. 86 Bilica (Sivasspor), Dk. 43 Mehmet Topal, Dk. 69 Baros, Dk. 73 Kewell, Dk. 82 Arda (Galatasaray)

Beşiktaş Şampiyon











2008-2009 sezonu şampiyonu Beşiktaş'ı kutlarken,fikstür denk gelip keşke İnönü'de oynansaydı son maç, sevmiyorum deplasmanda yapılan kutlamaları 3-5 seyirci önünde. Bir de federasyon şu kupa işine bir el atmalı, iki kupa mı yapar, bir yedek bir asil kupa mı ayarlar, ne yaparsa yapsın ama takımlara oyuncak kupalarla sevinç yaşatmasın. Öte yandan, Beşiktaşlı futbolcuların maç sonu giydikleri t-shirtler de tribünlerdeki "Şampiyonluk bizim kupa bizim" sloganını yansıtması bakımından oldukça hoş durmuş... Eşimin Ali Sami Yen dönüşü cep telefonuma attığı mesaj ile bitireyim: "365 gün 'Ne Mutlu Türküm Diyene', bu gece 'Ne Mutlu Beşiktaşlıyım diyene" demiş Gökhan Zan... Sevinmek hakları... Kutlu olsun...

30 Mayıs 2009 Cumartesi

TSL Final



Galatasaray vs Sivasspor
Denizlispor vs Beşiktaş
Trabzonspor vs Fenerbahçe

21.45'te kim şampiyon kim olur?

FA Cup Final


Chelsea vs Everton
Kim kazanır?

Ter Mi Yağmur Mu?


Yağmur mu ıslatmış, yoksa kaptan mı terletmiş formayı?

Kim Kimden Kime #18


  • Şampiyonlar liginden elenmeleri sonrası Nedved yaptığı açıklamada hayalinin Avrupa'nın en büyük kupasını almak olduğu ama artık bu hayali sonlandırıp, sezon sonunda futbolu bırakacağını belirtmişti. Bu hafta içinde Juventus'lu yöneticiler Çek futbolcuyu çağırmışlar ve hem taraftar için hem de bizim için bir sene daha oyna teklifi götürmüşler. Tabii ki sevabına değil, ortalama olarak 2 milyon avro bir ücretle... Bir yanda iyi bir para, bir yandan da hayalini son kez gerçekleştirme şansı olan Pavel Nedved, yönetime "OK" demiş...
  • Nedved'e "minnet rica" kal diyen Juventus yönetimi, Fransız Trezeguet'e de kendine kulup bul mesajı yollamışlar... Bu haberi duymasın bizim Fotomaç-Fotospor, hemen yaparlar photoshop resimleri ve yayınlarlar Trezeguet'in Fenerbahçe formalı resimlerini...
  • Scolari, bizim eski başkana mektup yollamış, "Beni Galatasaray'a aldır" demiş diye yazmıştı sevgili basınımız bir süre önce. sonra nedense, unutuldu gitti bu haberler. Biz Scolari'yi bekleyelim duralım, İngiliz gazeteciler de Brezilyalı hocanın Celtic'e gideceğini yazmaya başladılar...
  • Manchester'ın Barcelona'ya finali kaybetmesinden sonra Sir Alex ferguson da kara listeyi açıklamış İngiliz basınının bildirdiğine göre ve Tevez, Nani, Park, Berbatov gidiciler arasında yer alıyormuş. Peki bu kadar adam gidecek de yerlerine kim gelecek: Benzema...
  • Abramovich'in olduğu yerde Rus futbolcular her zaman Chelsea ile anılıyorlar, şimdi de Rus iş adamının CSKA Moskova'lı Yuri Zhirkov'u Londra'ya getireceği konuşuluyor başkentinde İngiltere'nin...
  • La Gazetta Della Sport ve Marca'ya göre pazartesi günü Ancelotti Milan'daki görevini takımın teknik danışmanı Leonardo'ya bırakacakmış... Barcelona örneğini takip edecek İtalyanlar, o zaman Barca gibi Ronaldinho'yu da yollamaları lazım bir yerlere...
  • Galatasaray ve Fredi Kanoute... Olur mu bu nikah? Yorum sizin...

"Mourinho'yu Terry Yedi!"


"Drogba bana telefon edip "Mourinho kovulacak" dedi. Oldukça şaşırdım çünkü Jose'nin dokunulmaz olduğunu zannediyordum. Ertesi gün Londra'nın batısında yapılan yeni antrenman merkezimiz olan Cobham'a gittiğimde her tarafın karmaşa ve kaos içinde olduğunu gördüm. Bir çok gazeteci ve televizyoncu etrafta dolaşıyor, benimle röportaj yapmaya çalışıyorlar, hattaüstümüzde helikopterler uçuyordu. Oyuncuların çoğu soyunma odasında hep beraberdi ve ben de onların yanına içeri girerken bizim takımın kondisyoneri Faria'ya rastladım, kendisine olan biteni sordum, "Dedikodular doğrı Claude, hoca kovuldu" diye cevap verdi üzgün bir halde... Nedenini sorduğumda, John Terry başta olmak üzere bir çok topçunun yönetime Mourinho'yu istemediklerini belirttiklerini anlattı. Daha sonra öğrendim ki Jose, Terry'ye sakatlığının tam olarak iyileşmesi için bir süre yedek kulübesinde beklemesi gerektiğini belirtmiş, oysa John Terry bunu kabul etmemiş, illaki oynamak istediğini söyleyince, Mourinho da 'Oynatmayacağım, hatta defansı da Carvalho ve Alex'ten oluşturacağım' diye diretmiş ve ikili arasındaki savaş başlamış. John Terry, Mourinho'nun yaptığını ihanet olarak görüyordu çünkü önceki sezon sakat sakat oynadığı maçlardan sonra, formunu yakalaması için biraz daha süre alması gerektiğine inanıyordu. Bu tartışmada ben olsaydım, Ballack olsaydı ya da Shevchenko olsaydı, iş bu kadar uzamazdı ama Chelsea'de uğraşılmayacak biri varsa o da John Terry'dir. Mourinho bunu bilmiyor muydu? Tabii ki biliyordu. Peki neden böyle yaptı derseniz, Londra'dan bıkmıştı ve yeni bir heyecana başlamak için Terry'i kullandı. Takımda oynatılmayacağını öğrenen kaptan Terry bunu yönetime ve Abramovich'e bildirdi ve forma giyeceği başka bir takıma transfer olmak istediğini söyledi. Kaptanlarının ayrılması hem taraftar, hem yönetim hem de oyuncular açısından en son istenecek şeydi ve Mourinho'ya bavullarını toplaması söylendi."
Claude Makalele
Paris Saint Germain'li Futbolcu
Yazmış olduğu otobiyografisinde Jose Mourinho'nun nasıl kovulduğunu anlatırken

Yılın Futbolcusu


Kaptanın evindeki "büfe"nin içinde boş yer kalmamıştı aldığı ödüllerden, bu sezonun kapanışında da bir ödül daha götürecek evine "nereye koyacağım" düşüncesiyle. İngiltere Spor Yazarları Birliğinin yapmış olduğu oylamada Yılın Futbolcusu Steven Gerrard seçilirken, kaptan ödül töreninde yine klasına yakışır demeçler vermiş: "Antrenörler her zaman beni geliştirmek için çalışıyorlar. Ben de her geçen gün daha iyi olmak için çaba sarf ediyorum. Kişisel olarak İngiltere milli takımı ve Liverpool'da başaramadığım bazı şeyler var, bunun için önümüzdeki sene benim için çok önemli." Bu arada kaptan bugün 29 yaşına giriyor, "happy birthday to you" diyerek kapatalım bu yazıyı...

Yenilsen de Yensen de


"Souness zamanında 10 maç üst üste kaybettik. Taraftarın tepkisi, ‘Bir dahaki maçı kazanırsınız, önemli değil' oldu."

Tugay Kerimoğlu
Blackburn Rovers'li Futbolcu


İngiliz taraftarlarının takımlarına bakış açısını anlatırken

28 Mayıs 2009 Perşembe

Sevinmeyi Bilmek


ş



"Sevinmeyi bilmiyoruz" diye eleştirilecektik yukardaki olaylar bizim memlekette olsaydı dün gece takımımızın Şampiyonlar ligi kupasını kazanmasından sonra. Bazı enteller de çıkıp, "Avrupa'da böyle şeyler olmaz" diye ahkam keseceklerdi televizyon ekranlarında ukalaca... Fatura taraftara çıkacaktı her zaman olduğu gibi... Avrupa Birliği ülkesi olan İspanya'da Barcelona'nın kupayı kazanmasından sonra taraftarla emniyet güçleri arasında çıkan arbede sonrası 20den fazla taraftar göz altına alınmış... Daha da acıklı bir olay da Nijerya'da yaşanmış: Takımının maçı kaybetmesine sinirlenen Manchester United taraftarı bir kişi, kutlama yapan Barcelona taraftarlarının üzerine aracını sürer ve dört kişi hayatını kaybeder... Maç yapan iki farklı ulus, cinayet işleyen ve hayatını kaybedenler başka bir ulustan...
Kendimizi kötülemeyi çok severiz nedense, etrafımızdakilere bakmadan...

Guardiola Bırakıyor Mu?



"Yarın hemen bu işi bırakıyorum çünkü bundan daha iyisini yapamayız. Belki Barcelona tarihinin en iyi takımı değiliz ama en iyi sezonu geçiren takımız."

Josep Guardiola

Barcelona Teknik direktörü

Bu sezon bütün kupaları kazandıktan sonra ne yapacağını düşünürken

Barcelona:2-0:Manchester United







"Küstah Ronaldo'ya karşı sevimli Messi'nin yanındayız" demiştik maç öncesi yazımızda. Utandırmadı bizi Katalanlar, yanıltmadı bizi Ronaldo... İlker Yasin'in kendi öz geçmişini anlatarak başladığı final gecesinde, İngilizler de ilk on dakika maçta olduklarını gösterdiler, ama onlar için oyun sadece on dakikadan ibaretti. Sanki Barcelonalılar, "çocuklar biraz oynasınlar, nasılsa sonra bizi izleyeckler" diye pek girmediler oyuna, uzaktan seyretmeyi yeğlediler, Messi'nin yokluğunda Ronaldo çıktı sahneye, üç top vurdu, curvadaki İngilizlere "uuuuuuuu" çektirdi o kadar. Ve Messi ile arkadaşlarının sahneye çıkmaya vakti gelmişti. Her zaman yaptıkları gibi üçgenler, kısa ve isabetli paslarla en uygun pozisyondaki arkadaşlarını topla buluşturup, meşin yuvarlağı rakip filelere yollamayı becerdiler.

Bu kez Eto'o ya nasip oldu golün sevincini daha fazla yaşamak, ama sistem öyle işletiyordu ki çarklarını golü atan Henry de olurdu, Messi de olurdu, Iniesta da olurdu, Xavi de olurdu... Golün zevkini yaşarken, Rıdvan Dilmen'in "pis burun mu vurdu, vurmalı mıydı, vurmamalaydı" monoloğu limon tadı bıraksa da biralanmış damaklarımızda, soğuk Efesten alınan bir yudum golün üzerine güzel bir cila oluverdi. Bu dünyanın dışından gelmişler gibi oynayan Barcelonalıları ancak Chelsea'nin yaptığı gibi "negatif futbol" oynarak durdurabilirdi belki Sir Alex Ferguson ama golü yedikten sonra bu da işe yaramayacaktı artık, zaten de aklında yoktu böyle bir şey gördüğümüz kadarıyla... Guardiola'nın takımı öyle işler yapıyordu ki, karşılarında her kim varsa, onları rezil, maskara ediyordu. Kendi liglerinde Real Madrid'e top göstermeyip, ezeli rakiplerini yerin dibine sokmuşlar, dün gece de İngilizler ile "kedinin fareyle oynadığı" gibi oynuyorlardı. Orta sahada Iniesta-Xavi kısa ve tek paslarla rakibi bozarken, ceza sahasi önünde Messi, Eto'o ve Henry'nin yapacakalrını bekleyen rakip, Puyol'un sürpriz baskını karşısında afallayabiliyordu. Yine böyle Barca ne yapacak diye seyrederken herkes, Xavi'nin ortasına zamanın büyüme sorunu yaşayan veledi, öyle bir uzadı ki kariyerinin en anlamlı gollerinden birini atıverdi.

Golü attı atmasına ama öyle bir ters düştü ki Messi, o ayakkabı çıkmasaydı ayağından, bugün gazeteler "Kupaya feda edilen bir ayak" türünde başlıklar atacaklardı, bereket futbolun ilahları sahadaki prensi korudular... Katalanlar bayram ederken, hani maçın başında biraz da olsa topla oynamalarına müsade edilen İngilizler onları seyretmekle yetiniyorlardı, aralarındaki "mızıkçı" Portekizli ise ağladı ağlayacak, kaybetmenin verdiği hırsı, etrafa saldırarak gidermeye çalışıyordu, kurbanı da Puyol oluyordu...

Ferguson'un "belki tutar" düşüncesiyle inançsızca değişiklikler, bir kaç cılız atak, amaçsızca bir kaç şut "makinnin işleyen çarklarını bozamıyor" ve sahada dolaşan İngilizlere maçın sonunda Avrupa'nın en büyüğünü tebrik etmek düşüyordu. Sir'ün de dediği gibi "Daha iyi olan kazandı", biz biraz daha genişletelim bu cümleyi, dünyanın en iyisi kazandı...

27 Mayıs 2009 Çarşamba

Bulgaristan Kupası Liteks'in









Bulgaristan kupası geçen sene olduğu gibi bu yıl da "turuncu" Liteks'in oldu, ama bir farkla, geçen yıl finalde Çerno More'yi 1-0 yenen Liteks, bu yıl da Pirin'i 3-0 ile geçerek Bulgaristan'ı Avrupa Liginde temsil etme hakkı kazandı. Daha önceki turlarda CSKA ve Levski gibi iki devi eleyerek adını finale yazdıran "genç" Pirin takımı seyirci desteğini de arkasına alarak çıkmıştı maça ama "tecrübe" farkı final karşılaşmasında kendini belli etti ve Liteks Niflor, Doka ve Bibişkov'un attığı gollerle kupayı müzesine taşımasını bildi...

PIRIN - Liteks 0:3
0:1 Niflor (20)
0:2 Doka (72)
0:3 Bibishkov (86)

PIRIN: Makendzhiev, Koemdzhiev, Georgiev, Bodurov, Rizov, Palankov (75 Stoianov) Galchev, K. Nikolov (54 Kotsev), Peev, Vitanov (68-Nakov) Delev

LITEX: Golubovich, Manolev, Nikolov (46-Bart) Petkov Venkov, Kishishev, Sandor (Tom 53) Sandrinyo, Doka, Bibishkov, Niflor (Tzvetanov 87)





26 Mayıs 2009 Salı

Elinize Sağlık Tatangalar



Tribün şehitleri...
Ruhları şad olsun...

İkinci Ligin "En"Leri


Sürekli gazetelerde yeni adıyla süper lig, eskilerin birinci liginin "en"leri konuşulup duruyor, zaten göz önündeki topçulara çeşitli çeşitli ödüller ve sıfatlar layık görülüyor. Ama, hemen onların aşağısındaki küme hakkında pek bir şey yazılıp çizilmiyordu bir kaç seneye kadar. Endüstriyel futbolun elini attığı "ikinci" ligte önce maçlar "paralı" kanaldan yayınlanmaya başladı, sonra lige para babası bir şirket ismi kondu ve yine aynı şirketin ismini daha geniş kitlelere lanse etmek için düzenlediği bir "Yılın En İyileri" ödül töreni gerçekleştirildi bu gece... Boğaz kenarındaki hotelerden birinde yapılan ödül töreninde, sezonun en leri şu şekilde sıralandı:

En Centilmen Takım Ödülü
Boluspor

Yılın Genç Yeteneği
Rıdvan Şimşek (Karşıyaka)

Kurumsal Başarı Ödülü
Altay

Yılın Teknik Direktörü
Coşkun Demirbakan (Diyarbakırspor)
Yılın Futbolcusu
Sezer Öztürk (Manisaspor)

Yılın 11'i
Ufuk Ceylan (Manisaspor), Evren Kürkçü (Kasımpaşa), Ferhat Öztorun (Manisaspor), Güven Varol (Manisaspor) Ersan Adem (Adanaspor), Cihan Yılmaz (Karşıyaka), Yiğit İncedemir (Manisaspor), Engin Öztonga (Diyarbakırspor), Sezer Öztürk (Manisaspor), Özgürcan Özcan (Sakaryaspor), Sertan Eser (Kasımpaşa)

Yılın Spor Kulübü
Manisaspor

Play-Off'ların en değerli oyuncusu
Erhan Küçük (Kasımpaşa)

Ödüle layık görülen Sertan, Rıdvan Şimşek, ferhat, Coşkun hoca hakkında uzun uzun yazılar yazabilirim ama şu an buna vaktim yok... Belki Göksel bu işe el atar... Olmazsa, yaza ikinci lig dosyası yaparız, nasılsa "yalan" transfer haberleri arasında "adam" gibi yazılara hasret kalacağız...

Galatasaray TV


Aynı başlıkla daha önce de bir yazı yazmış ve Galatasaray Televizyonun yayın politikasını eleştirmiştim. O günden bügüne hiç bir şey değişmedi tabii, yine aynı tas aynı hamam, Türkiye'nin en fazla taraftara sahip olan kulübünün yayın organı güncellikten uzak, kalitesiz yayınlarıyla taraftarına hizmet vermeye devam ediyor... Peki bana bu yazıyı yazdıran olay mı ne? Kulübün resmi sitesinde gördüğüm bir haber: Galatasaray TV Digitürk 75. Kanalda. Bundan sonra takımının televizyonunu izlemek isteyenler Digitürk satın almak zorunda kalacaklar çünkü uydudan yayınına son verecekmiş bizim kanalımız. Digitürk demişken, enteresan bir olay anlatayım: Geçen gün arkadaşımın Digitürk yayını birden kesiliyor, servis çağrıyor, adamlar geliyor, inceliyorlar ve yayının kaybolmasına sebebi söylüyorlar: Çanağın önündeki ağacın dallarının yapraklanması. Tabii arkadaşım da üyeliğini o anda iptal ettiriyor. Konumuza dönersek, zaten sarı lacivertli rakibinin kat ve kat gerisinde kalan Galatasaray televizyonunu izleyenler günden güne azalırken, şimdi iyice kanalı taraftara kapatmışlar bizim yöneticilerimiz. D Smart'tan çıkıp Digitürk'e geçişle ne amaçlanmaktadır acaba? Lig TV'nin sahip olduğu maç yayın hakları sayesinde, daha fazla görselik mi hedeflenmektedir? Yoksa başka hesaplar mı dönmektedir? Zamanla göreceğiz neyin ne olduğunu ama bildiğim tek gerçek, bugün Galatasaray TV'yi 100 kişi izliyorsa, Digitürk'ten sonra 30'a ineceğidir... İşin bir de başka bir boyutu var, taraftarın sahip olduğu Galatasaray sevgisini sürekli paraya dönüştürme derdinde olanlar, kendi kullandıkları alanlarda bu şekilde politikalar izliyorlar mı? Galatasaray storelarda forma 80-100, kravat 30, en dandik t-shirt 20 lirayken, Ali Sami Yen kombineleri asgari ücretin üzerindeyken, basket kombineleri maçlara giden öğrencilerin burslarına göz dikmişken, şimdi de Galatasaray'ı kendi kanalından seyretmek isteyenlere Digitürk satın al derken, kulüp üyelerinin yararlandıkları tesislerde çay-kahveye kaç aydır zam gelmiyor acaba?

Galatasaray TV ile ilgili önceki yazı da burda... Değişen bir şey yok...

Roma'nın Konukları












Roma'nın konukları çoktan finalin şehrine ayak bastılar...
Biz de yarın geceyi bekliyoruz...

Dev finalin başlamasına da tam olarak 24 saatten bir kaç dakika fazla var.

Kim güler yarın gece?

Küstah Ronaldo'ya karşı sevimli Messi'nin yanındayız...

Bizim gönlümüz Katalanlar ile ya sizin?

Blog Widget by LinkWithin