7 Eylül 2014 Pazar

Endülüste Raks (?)


Yahya Kemal Türk Edebiyatı'nın nevi şahsına münhasır karakterlerindendir. İstanbul'un taşına toprağına yazdığı şiirleri, sembolizmi iliklerine kadar sömürdüğü imgeleri, bu imgeleri Türk tarihi ile birleştirmesiyle ayrı bir boyuttadır. Süleymaniye camiine gitmeden önce "Süleymaniye'de Bayram Sabahı" şiirini benliğinizde yaşamanızda fayda vardır. Çünkü caminin ihtişamıyla Türk tarihini birleştirir dizelerinde. Adeta bir sanat eseri ortaya çıkarmıştır. "Sessiz Gemi" imgesini sadece ölümle bağdaştıran çok büyük hata etmiş olur çünkü şair derin düşünce dünyasını öyle etkili kullanmıştır ki okuyucu o dönemde hangi düşünceye sahipse "sessiz gemi" onun için odur. Özlem, yaşam, sonsuzluk düşüncesi, dostluk vs. İstanbul'da yaşanacak yeri İçerenköy olarak belirler. Bir gün de İspanya'ya gider ve Endülüs tarihine olan ilgisini şairliği ile yoğurur. İspanya'yı, Endülüs'ü, oradaki tarihi  "Zil, Şal ve Gül" imgeleri ile özetler. Aynı zamanda şiirlerinin bestelenme özelliği Yahya Kemal'in şiirlerinde temele yerleştirdiği musiki anlayışının yansımasıdır. Bu şiirin bestelenmesi ne kadar zor ise yorumu da bir o kadar zorlayıcıdır. Münir Nureddin ustaya selamımızı gönderip son dönemin en güzel sesi Birsen Tezer yorumuyla dinlemenizi de tavsiye ederim.

İspanya'da 10 gündür basketbolun dibi yaşanıyor. Orada geçici olarak nüfus eden takımlardan biri de bizimkisi bilindiği üzre. Grup maçları başladı başlayacak derken kendimizi 2.turda buluverdik ve geçtiğimiz günlerde kendimizce meramımızı dile getirdik. Yeni Zelanda ile oynadığımız ve hala nasıl kazandığımızı etüt etmekte zorladığımız bir başlangıç yaptık. Amerika maçındaki özgüven ile takım kimliğimizi bulduk. Ukrayna'dan tokadı yedik ve önümüze baktık. Sonrasında Finlandiya ile Road Runner- Çakal ilişkisini andırır bir maç oynadık. Finlandiya Road Runner misali kaçtı biz de Çakal gibi bitmek tükenmek bilmeden kovaladık. Acme'nin her eve lazım sorun giderme yöntemlerinde son sözü Cenk kozu ile söyledik. Bu sefer çakal kazanmış oldu. İtiraf etmeliyim ki yıllarca çakalın tarafındaydım çizgi film özelinde konuşacak olursak. Dominik maçı mı? 2. tur kesinleştikten sonra hazırlık maçı havası taşıdı.

Yahya Kemal deyimiyle ifade edecek olursak yukarıda özetlediğimiz bölüm "ZİL" bölümü idi. "ŞAL" bölümünde partnerimiz Avustralya. Ekol olarak Yeni Zelanda kadar olmasa da ters bir takım. Ayrıca oyuncu kalitesi olarak daha üst düzeydeler. Yolu bizim ülkeden geçmiş fazlaca oyuncu var. Bizim Jawai, Eski Fener'li David Andersen, Beşiktaş'ta koç Ataman'ın da oyuncusu olmuş Bred Newley, Geçtiğimiz yıl Beşiktaş'ta yer almış olan ve aynı zamanda bana göre ligin en iyi guard performansını göstermiş oyuncu Ryan Broekhoff, Son şampiyon Maccabi'nin dümenindeki Joe İngles başlıca kaliteli oyuncular. Ayrıca Aron Baynes, Dante Exum gibi Nba semalarına uçmaya çalışan genç oyuncular da mevcut. Maric ve Patrick Mills'ın bu sene kadroda olamadıklarını da hatırlatalım. İlk turda bizimle aynı galibiyet mağlubiyet oranını yakalasalar da onlar averaj farkıyla 3. olup bizimle eşleşmeyi tercih ettiler. (Amerika ile karşılaşmamak için son maçta Angola'ya yenildikleri iddiası var.)

Bizim yapabileceklerimiz ortada. Bizim için mücadele bu turnuva için geçer akçe boyutunda. Avustralya kağıt üstünde güçlü gibi görünse de takım kimliği bakımından oturmamış bir düzene sahipler. Maçın başında olabildiğince yükleneceklerdir. Sabırla ve inatla oyunu en ideal şekilde oynamak gerekir. Çeyrek final ancak bu şekilde gelir. Düşünce olarak da başka bir planımızın olduğunu düşünmüyorum. Başlıktaki soru işareti "GÜL" evresinin tamamlanıp tamamlanamayacağı ile ilgili şüphelerimle alakalı. Çeyrek Finale çıktığımız takdirde muhtemel rakipler Slovenya ve Yeni Zelanda, Avustralya ayarında değil. Çeyrek final sonunda raks için gerekli evre tamamlanmış olur. Ayrıca turnuvada son derece güzel maçlar oluyor. Bu tatil günü için art arda 4 maç bayram niteliğinde geçebilir; keyfini sürmeniz dileğiyle.




Hiç yorum yok:

Blog Widget by LinkWithin