Lige fırtına gibi başlayınca, Galatasaray'ın her maçı üçer beşer atıp kazanacağı algısı yaratıldı da 34 haftalık uzun maratonun taşlı ve dolambaçlı yolları olduğunu aklı selim her Galatasaray taraftarı çok iyi bilmektedir. Dün gece de Antalya'da o "nahoş" gecelerden biri yaşandı, ne diyelim "nazar boncuğu" olsun, gerekli dersler alınsın, aynı hatalara düşülmesin, puanlar ikişer üçer saçılmasın Anadolu'nun çeşitli statlarına.
Sivasspor maçı sonrası Igor Tudor da dillendirmişti, bir çok Galatasaray sevdalısı da içten içe yakınıyordu milli maç arasının takımının yakalamış olduğu konsantrasyonu bozacağından. Galatasaray gibi yukarılara oynayan takımların "as oyuncuları" ülke kamplarına davet edilir, Florya'dan uzak kalınır, oralarda kimi ulusal takımla maç yapma şansı bulurken, kimisi kulübede ya da tribünde arkadaşlarını destekler. İstanbul dönüşü ise bir kaç günlük zamanda hoca rakip takım analizi mi anlatsın, idman mı yaptırsın? Antalyaspor karşısında sıcak ve nemli havaya eşlik eden bozuk zeminin de oyunu "çirkinleştirmesi" kadar milli ara da Galatasaray'ın durağan oyunun baş aktörüydü. Bütün bu aksiliklere rağmen golü de buldu Galatasaray ilk devrede, hem de neredeyse hiç pozisyonu olmadığı maçta ama koskoca 45 dakikayı o golün üzerine yatmayı hesap edince, bitime 8 dakika kala savunmanın bir anlık dalgınlığı iki puanı avuçlarından aldı götürdü... İyi oynadığında zaten kazanıyorsun da kötü oynarken kazanmak çok değerlidir şampiyonluk yolunda ve Galatasaray 8 dakika daha sabredebilseydi, dördüncü hafta sona ermişken rakiplerine psikolojik bir baskı da oluşturacaktı: "Ulan bu herifler nasıl kaybedecek?" sorusu, daha doğrusu korkusu oluşacaktı zirveyi hedefleyen hasımlarında...
Sneijder ile ilgili görüşümüz sabittir, twitter ortamında bolca yazdık, blogda yer alan maç yazılarına çok yansıtmak istemiyorum ama "sağolsun" Belhanda, Wes'i hatırlatmadan edemiyor bizlere. Galatasaray'ın fırtına gibi sezona girdiği üç maç ve dünkü Antalyaspor karşısında "kazanan ve değişmeyen" ilk on bir topçusu arasında gol attığı Kayserispor maçı da olmak üzere "zayıf halka" hep maalesef çok şey beklediğimiz Belhanda oldu. Dün akşam Gomis'in attığı golde Rodriguez'e verdiği pas dışında Faslı oyuncuyu sahada görebilen oldu mu? Oysa ki, oyun görüşü ve tek pası üst düzey olan Wesley Sneijder takımda kalmış olsaydı, atacağı ara ve uzun paslarla şimdiden asist krallığında zirveye yerleşmiş olurdu.
Takım iyi oynadığında kimse kaleciden söz etmez de, işler yokuş aşağı gitmeye başladığında anılmaya başlar file bekçileri. İlk üç haftada kendisine pek iş düşmeyen, varlığı yokluğu belli olmayan kaptan Muslera, dün gece rakibin "gol" diye sevindiği bir çok pozisyonuna "dur" diyerek alınan 1 puanın mimarı oldu. Eto'o'nun kafa vuruşunu da kurtarsaydı üç puanı getirecekti İstanbul'a ama rakip forvete kale çizgisine iki adımdan kafa vurdurursan, topu çıkarmak imkansızdır...
Ön yargılı davranmak istemiyorum, hep olumlu bakmak istiyorum Selçuk İnan'ın Galatasaray'da düşmüş olduğu duruma ama Selçuk her maç inatla "ben buyum" diyor. Sivasspor maç yazısında şöyle bir durum tespiti yapmıştık:
Aslında bu geçen seneki Galatasaray ile "yeni" Galatasaray'ın farkını da gösteriyor. Bu koşuları geçen sene yapan yoktu ki, dün gece bile 76.dakika oyuna giren taze kuvvet Selçuk, 89. dakikada kırmızı-beyazlıların gelişen ani atağında önünden geçen topa müdahale edememiş, rakibin arkasından ise koşmayıp, yürümeyi tercih etmişti. (Bir sakatlığı yoksa, bu hareket tamamen "ihanet"tir ama biz yine de günah almayalım). Selçuk İnan demişken, penaltı vuruşunu Gomis'e bırakması, ince bir hareket, alkışlamak boynumuzun borcu.
Maçın 62. dakikasında N'diaye'nin yerine oyuna giren Selçuk, aynı "kurnazlığı" dün gece de gösterdi maalesef. Karşılaşmanın hakemi Halis Özkahya 90+5 göstermiş ve uzatmalar oynanırken, Selçuk orta sahada bir top kaptırdı ve Antalyaspor Galatasaray kalesinde "yürek hoplatan" bir pozisyon yarattı. O hatayı unutturup, tepkileri azaltmak adına Selçuk sakatlık "numarası" yaptı, yerde yattı, sahaya sağlıkçılar girdi, sonra dışarı çıktı ve iki dakikaya yakın zaman kaybetti gol atmak isteyen Galatasaray... Tabii iş bununla da bitmedi, son dakikada kazanılan serbest vuruşta topu baraja nişanlarken, daha sonra 10 metre geriden olan ikinci serbest atışta topu inatla Maicon'a bırakmadı. Oysa ki, o da biliyordu uzaklardan vuramadığını, geçen sene o toplara Sneijder vururdu ve Maicon da uzak mesafelerden sert ve isabetli serbest vuruşlarıyla namlıydı... Selçuk İnan'ın kafasında yaşadığı gelgitler bu iki "an"la da bitmiyor, aşağıda fotoğraflarını paylaşacağım iki pozisyonun ilkinde rakibine "fake atmış" ve uzun top bekleyen Gomis'e pas atmayıp, geriye dönmeyi yeğlerken "maestro!", bir diğerinde de Gomis defansın dikaktini üzerine çekmişken, terste savunma arkasına koşu yapan Tolga'yı görmeyip, ofsayttaki Gomis'e yolluyordu topu... "İhanet, hıyanet, satış" kelimelerini sevmiyorum, kimseyi suçlamak da istemiyorum ama Selçuk "Ben bu takımda, bu tempoda oynayamıyorum" diye bas bas bağırıyor.
Igor Tudor hocama da bir mesajla sürdürelim yazımızı. "Hocam! Galatasaray'ın ruhunda savunma yapmak yok, Galatasaray korkmadan hep ileri oynar, hele ki transfer sezonunda takıma katılan savaşçı ve hırslı topçuların varsa, onları geriye çekme... Belki bir gol yeriz ama iki tane atarız... Korkma hocam, korkma..."
Yeşil sahanın dışında yaşanılan "sıkıntıları" da ultrAslan bir bildiri ile kamuoyuna sunmuş ve Antalyaspor başkanının sahibi olduğu Opet'i boykot etme kararı almış. Buyurun ultrAslan'ın beyanatı:
STAT: Antalya Stadyumu
HAKEMLER: Halis Özkaya, Ceyhun Sesigüzel, Hakan Yemişken, Koray Gençerler
ANTALYASPOR: Ferhat, Celustka (Salih 89), Djourou, Diego, Sakıb, Charles, Yekta, Maicon, El Kabir (Aydın 53), Danilo (Emre Güral 67), Eto'o
GALATASARAY: Muslera, Mariano, Maicon, Serdar (Denayer 64), Linnes, Fernando, Ndiaye(Selçuk 62), Belhanda (Feghouli 87), Rodrigues, Tolga, Goms
GOLLER: Eto'o 82 / Gomis 34
SARI KART: Linnes
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder