Bizim gibi basketbolla yatıp kalkan, hasbelkader bu spor dalı hakkında fikri olanlar için bulunmaz bir nimet Avrupa şampiyonaları. 2 senede bir yapılan bu turnuva bizim neredeyse her yaz ayımızın basketbolla geçmesini sağlıyor. Hele ki araya dünya şampiyonası ve olimpiyatlar da girdiğinde tadından yenmiyor. O yüzden son 3 yıldır her yaz "12 dev" ismi ile lanse ettiğimiz şirin adamları izlemenin, bu ülkenin çocukları olarak ne kadar güzel bir duygu olduğu tarif edilemez. Hele ki Nba'de krize giren bir sezon vuku bulmuşken, Avrupa kıtasından turnuvaya katılan ülkelerin Nba'de oynayan oyuncuları yoğun bakımda geçecek sezonları öncesi, bu turnuvaya adeta "zor bulunan bir hastalık vakası" gözüyle yaklaştılar.( itiraf ediyorum, istemeden de olsa ramazanda doktorlara göz attım. günde 20 saat yayınlanınca!) Hatta, benim gibi birçok basketbolseverin de favori olan İspanya elindeki kadronun kalitesi yetmezmiş gibi, Oklahama City Thunder'ın Kongo'lu Pivotu Serge İbaka'yı İspanyol vatandaşı yaparak spor haberi söylemiyle devam edecek olursak "gücüne güç kattı." İsmini değiştirmeye gerek kalmaz sanırım, zaten ismini duyan İspanyol zannedebilir. Bu arada takımdaki tek siyahi olduğunu da hatırlatalım.
Biz son dünya ikincisi olarak "herkesin bilendiği takım" hüviyetinde görünüyoruz ki bu durum aslında dünya ikincisi olmasak da deşişmeyecekti. Ev sahibi Litvanya'da bildiğiniz gibi Dünya 3.sü sıfatıyla konuklarını ağırlayacak. Litvanya'lılar maç esnasında bizim gibi iyi ev sahibi değillerdir. Şeker, çikolata ikramında pek bulunmazlar ki bu 3 takımla aynı gurupta olduğumuz için özellikle bizi gözlerine kestirmiş durumdalar. Çünkü kendileri de biliyorlar ki İspanya'yı yenebilecek tek takım Türkiye. O yüzden yıpratma politikasına bizimle başlamış durumdalar. Bizim maça, ulusal görev gözüyle baktıkları için üst düzey alarm seviyesine geçmişler. Daha ilk günden aşçımıza izin vermeyip soluğu pizzacıda almamızı sağladırlar bile. Ayrıca antrenmanları da en dandik saatlere koydurup keyif kaçırma stratejisi uygulamaya çalışmışlar. Tabi bunların bizi hırslandıracağını bilmiyorlar.
Bunların dışında, organizasyonda büyük aksaklıkların olduğu söyleniyor. Kalınan oteller, antrenman yapılan salonlar, akreditasyon işlemleri, takım kadroları, yemekler vs. bir çoğunda hep sorunla karşılaşıldığı, takımlar ve meyda tarafından dile getiriliyor. Hatta hemen üstte Marc Gasol'un twitter hesabından paylaştığı, kaldıkları otel odasının fotoğrafı, tüm bu söylentileri gerçeğe çevirmiş durumda. Fotoğrafta gördüğünüz üzre, O yatağa 2.10'luk Marc Gasol'u sığdırmaya çalışmak ve böylesi büyük bir organizasyon için sıvası dökük otel odasında misafir ağırlamak da sanırım yıldırma politikasının bir parçası. Fiba organizasyon komitesi bu fotoğraf üzerine Marc Gasol'e kızmış ve ceza verilebileceği söylentileri ayyuka çıkmış durumda. Adam ne yapsın, paylaşacak tabi. Gasol'e kızmak yerine Litvanya Federasyonunu fırçalasınlar. Keşke geçen sene İzmir'de ve İstanbul'da kaldıkları otel odalarının fotoğrafını koyup öncesi-sonrası yapsaydı da kıymetimiz bir kez daha ortaya çıksaydı. İşin özü İspanya'da böyle ali-cengiz oyunlarına gelecek takım değil. Marc Gasol'ün yüzündeki gülümseme de bunu ifade ediyor sanırım.
Bize tekrar dönecek olursak; turnuva'da ilk günkü rakibimiz Portekiz... Kendilerini daha çok futbol'da ön plana çıkan bir spor piyasasına sahip olmasıyla biliyoruz. Ancak Futbol'da ne kadar ön plandaysalar, basketbolda da o kadar gerideler. Pek bilinmeyen, yıldız veya tanınmış oyuncusu pek olmayan, kendine bir yer edinmeye çalışan bir takım görüntüsü var. Bizim kendilerinden, fazlasıyla üst düzey bir takım olduğumuz ortada. Ancak Şampiyonaların ilk maçları her zaman zorlu geçer. Maçı 3. periyot itibari ile koparıp ilk çiziği organizasyon duvarına atmamız kuvvetle ihtimal. Bizim de içinde bulunduğumuz A grubu maçları, Litvanya'nın 5. büyük şehri olan ve Seramik sanatıyla ilgili yapılan çalışmalarla ünlü olan Panevezys'deki Cido Arena'da oynanacak. Türkiye-Portekiz maçı saat 17:45'de başlayacak ve Şampiyona boyunca olacağı gibi Ntvspor'dan naklen yayınlanacak.
Emir, Enes ve tam anlamıyla hazır olmayan Sinan için bu maç ve yarınki Büyük Biritanya maçı önem arz edecek havaya girebilmeleri için. Bu paragrafın da özeti; bu maçı rahat kazanırız(kazanmalıyız). Turnuvaya güzel bir başlangıç yapıp, adım adım ilerleyip bence asıl hedef olan 2. tura, yani ölüm gurubu maçlarına sağlam ve sistemli bir şekilde ulaşmak en doğrusu. Bir turnuva atasözü olan "Nasıl başladığınız değil, bitirdiğiniz önemlidir"i hatırlatır, Dünya Şampiyonasındaki Savunma ve takım anlayışının bu turnuvada da katlanarak artmasını diler, sakat oyuncuların takım içindeki rolleri gereği önemine rağmen, 8-10 şampiyonluk adayından biri olduğumuzu hatırlatır ve başarılı olacağımızı umut ederim. Yarı Finalin altındaki her derece başarısızlıktır ve o dereceler bizim karşımızda artık yazmamalıdır. Umarım şampiyonlukla süslü bir turnuva ve şenlik olur.
31 Ağustos 2011 Çarşamba
Şenlik Başlıyor
29 Ağustos 2011 Pazartesi
Sakin Ol Şampiyon!
28 Ağustos 2011 Pazar
EuroBasket 2011 İlk Tur Yayın Akışı
Şampiyonanın başlamasına an itibari ile 3 gün var. Futbol milli takım ile maçların aynı zamana gelmesi de ayrı bir güzellik ve aynı zamanda bahtsızlık. Çünkü maçlar çakışıyor. Çarşamba günü ise biz basketbolseverler için asıl bayram başlıyor. Maçlar Ntvspor'dan canlı yayınlanacak. Ayrıca görülüyor ki ntvspor bizim maçların dışındaki diğer maçlar içinde de güzel seçimler yapmış. Güzel günler görmek ve geçirmek dileğiyle...
EUROBASKET 2011 YAYIN AKIŞI
31 AĞUSTOS ÇARŞAMBA
15:15 İSPANYA - POLONYA CANLI
17:45 TÜRKİYE - PORTEKİZ CANLI
21:00 LİTVANYA - BRİTANYA CANLI
1 EYLÜL PERŞEMBE
15:15 PORTEKİZ – İSPANYA CANLI
17:45 BRİTANYA - TÜRKİYE CANLI
21:00 ALMANYA - İTALYA CANLI
2 EYLÜL CUMA
15:15 İSPANYA - BRİTANYA CANLI
21:00 TÜRKİYE - LİTVANYA CANLI
3 EYLÜL CUMARTESİ
18:00 YUNANİSTAN - MAKEDONYA CANLI
21:00 RUSYA - BELÇİA CANLI
4 EYLÜL PAZAR
17:45 POLONYA - TÜRKİYE CANLI
21:00 LİTVANYA - İSPANYA CANLI veya BANT
21:00 ALMANYA - SIRBİSTAN CANLI veya BANT
5 EYLÜL PAZARTESİ
17:45 İSPANYA - TÜRKİYE CANLI
21:00 SIRBİSTAN - FRANSA CANLI
26 Ağustos 2011 Cuma
Steaua Bükreş Taraftarı
Umbro A.R.P. Jacket
Protesto
Altın Kramponlar
25 Ağustos 2011 Perşembe
İntihar Komandosu
Aaa, Bak Kuş Geçiyor!
23 Ağustos 2011 Salı
Bu Nasıl Gaftır Böyle?
Galatasaray! O Daha Vefalı!
22 Ağustos 2011 Pazartesi
Kaliakra:1-2:CSKA Sofya
Калиакра - ЦСКА 1:2
0:1 Янчев - 23' 0:2 Нелсън - 31' 1:2 Д. Димитров - 65'
Директен червен картон: Адемар - 36'
Втори жълт (червен) картон: Делев - 85'
Калиакра: Димитров, Петров, Д. Димитров, Яшар, Раденцов, Байчев, Райчев (А. Димитров - 52'), Ковачев, Петков, Цв. Филипов (Г. Филипов - 57'), Заков (Чавдаров - 79')
ЦСКА: Мболи, Халилович, Бандаловски, Адемар, К. Стоянов, Трифонов, Янчев (П. Стоянов - 46'), Галчев, Делев, Нелсън (Крачунов - 92'), Зику (Дечев - 83')
21 Ağustos 2011 Pazar
LeBron James de Barca'lı
NBA yıldızlarından Kobe'nin "sağlam" bir Barcelona taraftarı olduğunu biliyorduk ama bugün LeBron'ın da Katalanlara sempati duyduğunu öğrenmiş olduk. Barcelona'da bir dizi reklam çekimi ve tanıtım organizasyonu için bulunan LeBron, işi biter bitmez soluğu Barcelona'nın Ciudad Deportiva Joan Gamper tesisilerinde almış. Ünlü basketbolcu özellikle Messi ve Guardiola ile fotoğraf çektirmeden tesislerden ayrılmamış...
Günahsız İnsan Yoktur
20 Ağustos 2011 Cumartesi
38 ! ?
Koca 40 dakikada, dakikanın karşılığına erişemeyen bir skor hanemizde yazınca, insan haliyle soruyor "Hayırdır Birader?" diye. İşi Yunanistan sorunsalı getirmeyeceğim ama şurada 10 gün kalmışken böyle kötü bir oyunla sahada yer almanın da mazareti olamaz diye düşünüyorum. Mübarek ramazan günlerini yaşıyoruz. Birçoğumuzun başından geçmiştir ramazana ayındaki anne-çoçuk polemiği. Hatta bir benzeri benim ergen kardeşim ile annem arasında da yaşınıyor an itibari ile. Çocuk oruç tutmak istemez; anne zorlar. Zorla orucunu tuttuğu için de başım, midem, karnım, acıktım, susadım gibi tepkilerle ortamı kızıştırır.
Dünkü maçın yansıması da aynen bu şekilde oldu tabir caiz ise. Oruç tutan kişide nasıl isteksizlik baş gösterirse milli takım da dünkü maçta öyle isteksiz ve ruhsuz bir görüntü içerisindeydi. Milli takım, geçtiğimiz yıl dünya 2.si olduğunda sahada gözlerinden adeta ateş fışkıran cin gibi bakışlı bir genç gibi sahada duruyordu. Çünkü bizim takımın en önemli varlığı, temposu. Hızlı olduğumuzda ve topu olabildiğince seri bir şekilde çevirdiğimizde, doğru sistemle oynadığımızda asıl kimliğimizi buluyoruz. Hücumda yavaşlama olunca da oyunumuz dip yapıyor. Ayrıca en önemli varlığımız, kimliğimiz dediğimiz savunma anlayışımız ise adeta oruç tutan çocuk görüntüsü veriyor. Hücümdaki performansın yarısını hatta daha fazlasını da savunmadaki anlayışımız oluşturuyor.
Sakatlıklar bir takımın görüntüsünde önemli etken tabi ancak başarının en önemli parçası da Kerem Gönlüm değil.Kerem, sistemde yer alan önemli bir dişliydi sadece. Yerine gelen gençler bu açığı tam anlamıyla kapatamasalar da orada o görevi bir şeklide yerine getirebilecek düzeydeler. İşin özeti; ortaya çıkan görüntü mental bir soruna işaret ediyor. Dünkü maçtan sonra hem yazılı hem de sanal basında "hayırdır" sorularının ayyuka çıkmaya başlamasının nedeni de bu. Bundan dolayı da biz gönül verenlerin artık bir kıpırdanma beklemesi normal. Yenilmek önemli değil ama atılan sayı 38! Ortaya çıkan görüntü ise tarif edilemez. Hatırlayanlar için; maçın 15-5'e geldiği pozisyondaki savunma anlayışımız ile hücumda sistem dışı işler yapmaya çalışan oyuncularımızın görüntüsü her şeyi özetliyor.
"Böyle giderse" ile başlayan ve bilmiş pozlarına yatmayı seven papağan rolünü sevmem ama bir an önce toparlanması gerek, takımın tüm üyeleriyle birlikte. İzmir'deki turnuvada yorgunlar dedik, oyuncularımız da ağız birliği etmişçesine turnuvadan büyük dersler çıakrdık dediler ama daha kötü bir görüntü gösterdiler dün itibari ile. İzmir'deki turnuvada daha çok ritim bulmaya çalışan, kadroya yeni katılan isimlerin adaptasyonun sağlanması nedeniyle bocalayan, yorucu Bormio maratonunun etkisi üzerinde olan bir takım görüntüsü vardı. Burada ise tamamiyle düzensiz bir takım var. Bir an önce toparlanmak gerek. Ayrıca benim çok saçma bulduğum 50 günlük kamp süresi de artık gözden geçirilmeli. Twitter'da bir vatandaş "2 sinemeya, konsere gitsinler" tarzında mizahla karışık eleştiri de bulunmuş.İşin sırrı bu da olabilir. Hala vakit varken ve sorumluluğumuz bu denli yüksekken toparlanma vaktidir. Sakatlığına, tüm olmsuzluklarına rağmen Final oynama veya başarılı olma kapasitemiz var. Ama bu görüntü bizi üzdü açıkçası. Yazının fotoğrafı Dünya şampiyonasından. Bizim, fotoğraftan yansıyan inanca, hırsa ve anlayışa ihtiyacımız var sanırım.
İlhan Cavcav'dan Utanıyoruz!
Tek eğlencemiz yeşil sahada oynanan futboldu bizim... Onu da elimizden aldılar, yerine senaryosunu yazdıkları bir tiyatro koydular. İlk başlarda utanma duyguları vardı, artık onu da yitirdiler. Açık açık biz buyuz dediler; bundan sonra “güzel futbol”un bir şey ifade etmediği, başarıya giden her yolun mubah olduğu bu mide bulandırıcı senaryo sahnelenecek, beğeniyorsanız gelin, bu tiyatroyu bizim kurallarımızla izleyin dediler... Ve en kötüsü: bu pis oyunlara hiç de ihtiyacı olmayan Gençlerbirliğimiz’in 33 yıllık başkanı bu onursuzlukların altına imzasını atıverdi, hem de herkesten önce...
Gözünü para hırsı bürümüş canavarların yazdığı ve bugün TFF'nin resmen onayladığı bu kirli senaryoyu, her şeyin farkında olduğu halde menfaati için bu pisliğe sessiz kalanları, yapılanları temize çıkarmayı kendine görev bilen onursuzları lanetliyoruz. Herkesten önce bu kirli düzenin avukatlığına soyunan İlhan Cavcav gibi bir başkanımız olduğu için ise utanıyoruz...
Harry Kewell Melbourne Victory'de
Dimitar Ivankov Chernomorets'te
19 Ağustos 2011 Cuma
Engin Baytar Mevzuya Geldi!
Tanıl Bora da Bıraktıysa...
Uğur Vardan’ın pazartesi sabah yazdığı gibi oldu. Federasyon, dağa sezaryenle fare doğurttu. Aktif sürüncemeye geçtiler.
Etik Kurul’un şikeye teşebbüsü tespit ettiğine ama teşebbüsün neticesinden emin olamadığına dair bir haber sızmış. Teşebbüsün şike demek olduğunu bir onlar kabul etmiyor herhalde. Zaten meselenin püf noktası burası değil mi? Futbolun hukuku, asliye ceza veya borçlar hukuku değildir. Şikeyle ilgili karar, mahkemeden çıkmaz. Futbol düzeninin etik ölçülerini gözeten, futbol-içi bir karar organından çıkar. Futbol Federasyonu’ndan beklenen: Türkiye’deki mevcut futbol rejimi aynen devam edecek mi etmeyecek mi? Bunun kararını vermesiydi. ‘Durmak yok, yola devam’ kararı verdi.
Futbolu yöneten kurulların mevcut yapısından başka bir şey beklenebilir miydi? Ceza Kurulu’na sevk edilmesine kızan Trabzonspor Başkanı Sadri Şener’in “Benim de federasyonda 4-5 adamım olsaydı böyle mi olurdu!” diye hayıflandığı bir yapıdan söz ediyoruz. ‘Büyük’ kulüplerin ve ‘ligin ekonomik değeri düşmesin’ derdindeki oligarkların markajı altında ses vermeye çalışan kamuoyu baskısı, statükoyu kırmaya yetmedi. ‘Statüko kırıcı’ sıfatıyla böbürlenen hükümet mi yapacaktı bunu? Karardan üç gün önce Başbakan’ın Fenerbahçe Başkanı’yla akçeli konularla ve Federasyon seçimleriyle ilgili ‘istişareleri’ hakkında telefon kayıtları yayımlanmışken? Ankaraspor’un Bank Asya 1. Lig’e geri alınışına dair pazarlıkların alenen cereyan ettiği bir etik ortamda? Daha ‘derine’ inelim: Yıllarca Diyarbakırspor’un ve Doğu-Güneydoğu takımlarının üst liglere terfilerinin resmen ‘teşvik edildiği’, yani basbayağı devlet eliyle şike yapılan bir düzende? İsmail Uyanık’ın Radikal’deki açıkladığı üzere, milli maçlar dahi ‘ayarlanırken’?
Bunları zaten bilen biliyordu, rivayeten, sezgi yoluyla veya aklederek pek çoğumuz biliyorduk. Fakat apaçık ortaya dökülmesi başka bir şeydir. Görmezden gelinen bir kabahatin yüzlenmesinin hayatı ve ilişkileri değiştirmesi gibi. Bazılarının daha eşit olduğunu hep bilirken, ‘sözde’ bir ilke olan ‘Herkes eşittir’ ilkesinin açıkça reddedilmesinin başka bir şey olması gibi. Şike bütün dünyada tipik bir ‘Herkesin bildiği sır’ vakasıdır; sır faş olduğu zaman, varsın sırf düzeni sürdürmek için olsun, bir onarım yapılması gerekir. Hiçbir şey yapmamak, insanları alenen hiçe saymaktır.
‘Dar Alanda Kısa Paslaşmalar’ filminde Erkan Can’ın çocuklara söylediği laf var ya: “Hayat futbola fena halde benzer.” Güzel yanından, ikisinin de takım oyunu olmasından hareketle söyler o bunu. Ama çirkin yanı da var: ‘Gücü gücü yetene helâl’ düzeni, paranın iktidarı, kolpa... Bunlarda da futbolla hayat fena halde birbirlerine benzemiyorlar mı? Taraftar milletinin kahir ekseriyeti, tıpkı hayattaki gibi, ‘öyle veya böyle’ kazanmayı istemiyor, saha dışı etkenleri de ulu kulübünün gücünü göstermesinin meşru bir aracı saymıyor mu?
Gazeteler, Federasyon’un eyyam kararını öngören yatırımcıların borsada voli vurduğunu yazıyor. Kulüplerin hisseleri yükselmiş. Borsa ‘bilmiş’ yani. Zaten: Şüphesiz o her şeyi bilendir. Ve malûm, borsanın memnuniyeti önemli.
Bu ligin sohbeti çekilmez
Hakan Kulaçoğlu 25 Haziran’da Fotomaç’ta, Trabzonspor’un Halil Altıntop transferi hakkındaki değerlendirmesini ‘Ayrıca, borsaya da bildiririm’ sözleriyle bağlamıştı. Kulüplerin transfer görüşmelerini ve neredeyse her meselelerini ‘borsaya bildirmeleri’ ‘söyleminin’ ironik bir taklidiydi bu. Ben de, 11 yıldır bu sütunlarda yazdığım haftalık lig değerlendirmelerini artık sürdürmeyeceğimi borsaya bildiririm. Bu ligin sohbetini yapmak içimden gelmeyecek. Lige verilen aralarda yazdığım yazılar var ya; gol sevinçleri üzerine, çirkin futbolcular üzerine, ‘fark attıkça atmak caiz midir yoksa bir noktada merhamet edip durmak mı gerekir?’ üzerine filan... En iyisi hep öyle şeylerden bahsetmek. Futbol hevesi benim için, lige verilmiş uzun bir aradadır artık.
Galatasaray'dan Açıklama
Galatasaray Spor Kulübü'nden Kamuoyuna Açıklama
TFF’nin son kararından sonra Türk futbolunun geleceği açısından ciddi endişe duyduğumuzu belirttik. Bu endişenin nedenlerini açıklıkla dile getirmenin zamanı bugündür.
Futbol, dünyada bir çok ülkenin en önemli imaj unsurlarından biri haline gelmiştir. Globalleşen dünyada, oyunun tek bir kuralı vardır: Rekabet. Bu rekabet tabii ki uluslararası kurallar çerçevesinde yapılır. Aksi halde futbolun marka gücü, değeri ve evrenselliğinden söz edilemez. Herkes, kendi kurallarını uygulayacak olursa, başarının evrensel ölçüsü kalmaz.
Dünya çapında sıfır hata toleranslı bu rekabetin ardındaki neden, sadece imaj meselesi değildir. Bu rekabetin ekonomisi de son derece ciddi boyutlara ulaşmıştır. 2010-2011 sezonunda Şampiyonlar Ligi’nde dağıtılan gelir tutarı 754 milyon Euro’ya ulaşmıştır. Ülkemiz, bu gelirin sadece 20 milyon Euro'sunu elde edebildi. Diğer uluslararası rekabet alanlarını ve dolaylı gelirleri hesaba kattığımızda Avrupa’nın en genç nüfusuna sahip ve futbol aşkının son derece yaygın olduğu ülkemizin bu ekonomiden aldığı pay %2’nin altındadır. Önemli bır futbol ülkesi olan İngiltere'nin aldığı pay 200 milyon Euro'dur.
UEFA Kupası ve Süper Kupa almış kulübe, Dünya üçüncüsü ve Avrupa dördüncüsü olmuş bir Milli Takıma sahip ve nüfusunun yarısından fazlası 24 yaşın altında olan Türkiye’ye, yakın bir zamana kadar futbolun geleceğe damgasını vuracak yeni yıldızı olarak bakılmaktaydı. Son dönemde yaşadıklarımızdan sonra bu noktadan ne kadar uzaklaştığımız ortadadır.
Üstelik oluşan kararsızlık ortamının, daha geçtiğimiz günlerde Olimpiyatlara yeniden ve büyük bir şevkle aday olan, gün geçtikçe uluslararası organizasyon kabiliyeti ve kredibilitesi artan ülkemizin, tüm spor dünyasındaki imajı açısından da büyük bir olumsuzluk yarattığı ortadadır.
Türk futbolunun bugün verdiği sınav, yıllar sonra nice uğraş sonucu elde edilen özerklik konumuna rağmen kendini yönetme becerisine ve erkine sahip olup olmadığı sınavıdır.
Gelişmelerin ilk gününden beri son derece açıklıkla belirttik: Hiç kimsenin üzüntüsü, acısı, bizim sevincimiz olamaz. Hepimiz aynı gemideyiz ve geminin adı Türk Futbolu’dur. Gerçek şudur ki, gemimiz ağır bir yara almış, futbolumuz mahkemelere düşmüş, kişisel ve toplumsal dramlar ortaya çıkmıştır. Ancak alınan bu yara, her gün biraz daha büyürken, hiçbir şey yokmuş gibi davranmak daha büyük maliyetlere yol açacaktır. Gün dövünme, tartışma, kavga günü değildir. Hep beraber oturup ortak bir akıl ve strateji oluşturma günüdür.
Bu strateji “zaman kazanma”ya dayandırılamaz. Kendimizi yönetme becerisi ve erkine sahip olduğumuzu kanıtlamamız için atılması gerekli adımlar bellidir. Geciktikçe bedel daha da ağırlaşacaktır. En kötüsü bu adımları biz zamanında atmaz isek, başkalarının bizim adımıza atması kaçınılmazdır. Kurallar çerçevesinde hatalarımızla yüzleşip gereğini biz yapmazsak dünyada bunu üst kuruluşlar yapar. Kendi kangrenli parmağımızı kendimiz kesmezsek, birileri gelir kolumuzu keser. “Biz yapamadık, onlar yaptı” diyemeyiz. Uygar dünyanın saygın bir üyesi olmak, öncelikle hatalarımızla yüzleşip, kendimize karşı dürüst olmaktan geçer.
Türk Futbol endüstrisinin yöneteni bellidir. Futbol tarihimizin en önemli problemi önlerine gelmiştir. Böyle bir meselede adaleti tam ve net olarak sağlamak çok zordur. Ancak onun görevidir. Bu görevi başkalarına bırakamaz, devredemez. Bizlere düşen ise kendilerine sonuna kadar destek vermek ve yardımcı olmaktır.
Futbolumuzdaki bazı şahsiyetlerin hırsları, bir an için akıllarının önüne geçmiş olabilir. Bu her bireyin, her an başına gelebilir. Bu durum bazı haksızlıklar ve adaletsizlikler yaratmış olabilir. Ancak dünyada barışın en büyük çimentosu olan spor dünyasında hiç kimsenin söz konusu rakibi de olsa bir tek gün bile özgürlüğünün sınırlanması istenemez.
Ama ne anlayış, ne acıma, ne dostluk duygularımız hataları ortadan kaldırmaz. Yapmamız gereken, FIFA ve UEFA'nın tüm kurallarını, uluslararası futbol camiasının örf ve adetlerini eksiksiz yerine getirmektir. Ne eksik ne fazla. Böyle bir uygulama hata yapan futbol yöneticilerimizi, spor insanlarımızı hapisten kurtaracağı gibi, Türk futbolunun kaderini kendimizin çizmesi demek olacaktır. Bu uygulamayı başkasına bırakmak, yapacağımız en büyük hata olur.
110 yıllık geçmişi olan, artık kültürümüzün bır parçası olmuş futbolumuzun kaderini, başkalarının çizmesini kabullenmek gibi bir tarihi hatayı yapma lüksümüz yoktur, olamaz.
Aksi takdirde tarih, hepimizden hesap sorar.
GALATASARAY SPOR KULÜBÜ
Bıyıklı Adam!
30 yıldır Nou Camp stadında futbolcuların sahaya çıktıkları çıkış tünelinden sorumlu olan Francesc Satorra, bir gün bu kadar ünlü olacağını hiç hayal etmiş midir acaba? Barcelona-Real Madrid maçının sonu yaklaşırken futbolcular arasında çıkan arbedeye Mourinho da dahil olup, Barcelona yardımcı hocası Vilanova'nın gözüne parmağını soktuğu fotoğrafta, Satorra arka fonda olayları izleyen kişi olarak yer alıyordu. Bu resim sanal alemdeki bloglar, facebook, twitter üzerinden o kadar paylaşıldı ki, "bıyıklı adam" dünyaca meşhur oldu. Twitter üzerinden #eldelbigote hashtagı ile artarken popularitesi Satorra'nın, facebook üzerinden de "Mourinho ve Vilanova'nın arkasındaki bıyıklı adam" adıyla 2 bini aşkın takipçisi olan grup kurulmuş. Bu populariteyi paraya çevirmeyi düşünen bir grup da "The Observer" adıyla Satorra'nın t-shirtlerini de satışa çıkarmış...
Çok Güzel Hareketler Bunlar
18 Ağustos 2011 Perşembe
Steaua Bükreş:2-0:CSKA Sofya
Mourinho'nun Yarası
17 Ağustos 2011 Çarşamba
Galatasaray'ın Kaptanı Sabri
Aaron Biber
16 Ağustos 2011 Salı
Aslanlar Sezonu Açtı
Geride bıraktığımız sezon her açıdan takımımız açısından olağanüstüydü. Herkes yeni sezonu merak ediyor haliyle. Galatasaray geçtiğimiz sezon karakter olarak çıtayı en yükseğe koydu. Bu sezon için sorulacak en kritik soru bence o karakteri tekrar yakalayıp yakalamamak oalcaktır. Çünkü kadro, kağıt üstünde zaten üst düzey. Şampiyonluk ve başarılarla süslü bir sezon olması dileğiyle...
Agüero'nun Gazabı
15 Ağustos 2011 Pazartesi
Ultras Muslera
CSKA Sofya:1-0:Chernomorets
ЦСКА - Черноморец 1:01:0 Зику - 79'ЦСКА: Мболи, К. Стоянов, Попов, Трифонов, Бандаловски, Янчев, Галчев (Адемар - 75'), Зику, Платини, Нелсън (Живец - 85'), Делев (П. Стоянов - 90')Черноморец: Колев, Дянков, Бонев, Николов, Кишишев, Фо-Поре, Балджийски (Христов - 83'), Дяков (Кики - 87'), Цонков, Хамрун (Крумов - 77'), Андонов