25 Ağustos 2011 Perşembe

Aaa, Bak Kuş Geçiyor!

Çocukluk yıllarımın başına dair hatırladığım nadir anlardandır, annemin bana zorla mama yedirmeye çalışma uğraş ve gayretleri. İçinde ne olduğunu bilmiyorum, bazen süt, bazen hazır mama, bazen de çeşitli meyve-sebze püresi karışımları lakin o kaşık ve kaseyi gördükçe, basardım feryat figanı. Ve bu sevimsiz zamanlarda annemin geliştirmiş olduğu ve benim de manasızca her seferinde tuzağına düştüğüm taktik sorunu çözüverirdi: "Aaa bak, kuş geçiyor!" Ağzı açık bir şekilde, aval aval kuş ararken, o mama bizim ağzımıza giriveriyordu yıldırım hızıyla...

"Genç!" Semih'in "Biraz mamalansalar yenerler" sözüyle dahil olduğu ve Temmuz ayının başından beri futbol kamuoyunu meşgul eden şike ve teşvik soruşturması sona ermemiş, şampiyonun adı değişecek mi, kaç takım küme düşecek, yoksa ligler aynen oynanmaya devam edecek mi soruları muhataplarını memnun edecek cevaplar alamamış, UEFA ülkemize bir gözlemci göndermişken birden "Aaa bak, kuş geçiyor" taktiği ile Play-Off denilen sistem memleket futbol gündemine oturtuluverdi...

Öncelikle, şu Play-Off'un ne olduğuna kısaca bir bakalım derim. Normal lig 34 hafta üzerinden oynanacak ve sene sonunda ligi ilk dört arasında bitiren takımlar kendi aralarında ekstra maçlar yapacaklar ve kupayı kaldıracak takım ancak o zaman belli olacak. Futbolun lokomotifi olan İspanya, İngiltere, Almanya, İtalya'nın burun kıvırdığı bu sistem, Belçika, Yunanistan gibi ülkelerde uygulanmaya devam ediyor. "Biz de deneyelim, bakalım ve görelim. Olmzsa seneye değiştiririz" diyen futbolun ileri gelenlerine, ultras/Movement olarak denemeden, beyin jimnastiği yaparak yardımcı olmak istedik, bu satırları karalarken...

Bu senenin başında astronomik rakamlar vererek ligin yayın haklarını alan Digitürk, Galatasaray'ın ligde gösterdiği başarısız performans sonrası "şanssız" bir giriş yapmıştı 4 yıllık serüvene. Takımım kötü gitmesi sonrası sarı-kırmızılılar "Bu takımın neyini izleyeceğim ya" diyerek kutuları geri verirken, yeni müşteriler ise hiç de yanaşmamışlardı abonelik işine. İkinci sezonda bu zararı telafi etmeyi düşlerken, şike "bombası" ile soğuk duş alan yayıncı kuruluş, "amiral gemilerinden" olan Fenerbahçe ve Beşiktaş'ı kaybetme tehlikesi ile karşı karşıya kalıverdi birden bire. Peki, bulunan çözüm neydi? Play-Off sistemi. Bunu rahatlıkla söyleyebiliyoruz zira, Beşiktaş Başkanı Yıldırım Demirören'in "Taraftarlarımızdan ricamız decoder alsınlar" sözü kaçıverdi ağzından Play-Off'u açıklarken... Oysa ki bu talep, Digitürk'e kardan çok zarar vereceği alenen açık seçik ortada. Öncelikle Play-Off sistemini istemeyen taraftarların tepkisi çığ gibi büyüyüyor ve sanal ortamda "Lig TV iptal" kampanyaları başlamış durumda. Fenerbahçe'nin Şampiyonlar Ligine alınmaması sonrası, onlar da Federasyonu boykot etmeye hazırlanıyorlar, belki de lige katılmayacaklar... Kısaca bu şartlar altında kimse saha içindeki karşılaşmaları merak etmiyor, futbol memlekette yeşil alanı çoktan terketti. Ayrıca, yeni sistem sonrası, lig maçlarının önemi azalacak, zira Play-Off maçlarını kazanan şampiyon olacak, normal ligi önde bitirsen kaç yazar! Bunu anlamak için de Belçika'ymış, Yunanistan'mış, Andora'ymış gitmeye gerek, Digitürk kendi yayınladığı Beko Basketbol Ligine bir baksa yeter. Normal sezonda basketbol sahaları bomboş, televizyondan yayın olup olmadığını bilen ise 3-5 kişiyken, Play-Offa maçlarına geldiğinde sıra, heyecan artmakta. İşte futbolu da bu bahsettiğimiz acı son beklemekte, normal sezon taraftar ortalaması diplere düşecek ve heyecan son maçlara sarkacak. Peki, 5-6 maç için kim kutu satın alacak? Kahvehaneler daha cazip değil mi?

Yayıncı kuruluş bizden farklı düşünmüş olmalı ki, yeni sistemi desteklerken, futbol takımlarının bu işin arkasında durmasını anlamakta zorluk çekmekteyim, özellikle Anadolu kulüplerinin. Dünya ekonomisinin pek de iyi gitmedi bir dönemde, yöneticiler bir liranın dahi hesabını yapar olmuşken, Play-Off sisteminin kabulü sonrası oynanmak durumda kalacak ekstra maçlar neticesinde, topçularına ödeyecekleri ücret ve primleri hiç mi düşünmezler? Belki, İddaa'dan ve yayıncı kuruluştan bu maçlar karşılığında gelir beklemekteler ama sezon içi taraftarın boş bıraktığı stadyumlardan alamadıkları hasılatların eksi bakiyesini kapamaya dahi yetecek mi bu gelir, merak ediyorum doğrusu. Hem normal lig maçlarının öneminin azalmasından dolayı seyirciye cazip gelmeyecek lig karşılaşmaları, hem de bir çok maçın hafta içi günleri oynanma mecburiryeti neticesinde "iş çıkışı-ertesi gun iş olması" sebeplerle taraftar stadlardan uzak kalacak, kulüplerin kasası da "tam takır kuru bakır" kalacak. Tabii, işin sadece maddi boyutu yok, son senelerde ligin üst sıralarına yerleşmeye başlayan Anadolu kulüpleri ki, Bursaspor şampiyon dahi olmuştu, bu sistem sonrası böyle mutluluk tadacaklarını düşünüyorlarsa, hayal kırıklığına uğrayacaklardır, zira yapılacak dörtlü gruba kalma şansları oldukça az, kaldıkları zaman da İstanbul'un "büyükleri" arasından çıkmaları imkansız... Koca lig boyunca en yakın rakibine 10 puan atmış olan bir takımda , Play-Off'un ardından lig dördüncüsüne kaptırdığı şampiyonluk sonrası ortaya çıkacak travmayı ise düşünmek bile istemiyorum...

İşin kulüpler ve yayıncı kuruluş pencerelerinden baktığımızda, hava sisli ve bulutluyken, taraftar penceresinden bakacak olursak, ufukta gök gürültülü ve şimşekli bir gökyüzü görülmekte. 24 maçlık uzun maratonun belli haftaları arasına serpişen derbilerde tansiyon zirve yaparken, ertesi hafta oynanan daha zayif bir karşılaşmada ateş düşmeye ve kül olmaya yol alırken, normal sezonun bitip, Play-Off maçlarının başlaması ve arka arkaya derbilerin oynanması sonrası, etrafın güllük gülüstanlık olmasını beklemek saflık olmaz mı? Yine basketbola dönersek, bu sene Galatasaray-Fenerbahçe maçlarındaki tansiyon, üstelik rakip taraftar yokken, ne çabuk unutuluyor. Kanunu bilmemek mazeret sayılmaz ama, memleket ahalisinin eğitim durumu göz önüne alındığında, son çıkan Sporda Şiddet yasası ile PlayOff maçları öncesi ve sonrası olay çıkaran yüzlerce taraftarın göz altına alınacağını söylemek kahinlik midir?

Yaşımızın 30lara geldiği bu günlerde, "Aaa bak, kuş geçiyor" tuzağına düşmemek adına, Play-Off'u blogta yazmayı düşünmezken, dün UEFA'dan Türkiye Futbol Federasyonuna gelen "Fenerbahçe'yi Şampiyonlar Ligine katılmaktan men edin" ihtarı sonrası, Göksel'in "Baba gündem böyle değiştirilir" kapağı ardından bu satırları karalayıverdik bloga...

1 yorum:

Anonymous dedi ki...

yazanın eline sağlık altına imzamı atabileceğim türden bir yazı olmuş. İnternette bir decoder sahibinin yayıncı kuruluş destek hattıyla yaptığı konuşmanın bir görüntüsü vardı.Decoder sahibi play-off sisteminin saçmalığından dem vururken yayıncı kuruluş yetkilisi beğenilmezse değiştiririz tarzı söylemlerde bulunmuş.Ligimizi kimin yönettiği çok açık aslında.Neyse; bakın kuş geçiyor...

Blog Widget by LinkWithin