31 Aralık 2015 Perşembe

Karlar Düşer

 Karlar düşer...
Düşer düşer ağlarım...
Hep ismini...
Hep ismini anarım...



29 Aralık 2015 Salı

Teksas Ultras Deplasmanda



Sorarsan hepimiz e-bilete hayır diyoruz, pasoligi protesto ediyoruz da bu arkadaşlar sanki bir başka yapıyor bu işleri. Teksas'ın gençleri iki yıldır elektronik biletin geçerli olduğu A takım maçlarını bırakıp, u-19'un peşindeler... Sadece genç timsahları değil, filede, potada yeşil-beyaz Bursaspor adının geçtiği her yeri inletiyorlar... Bırakın abileri takıma destek vermek bahaneleriyle Bursa Atatürk Stadında yerlerini alsınlar, onlar bildikleri yolda ilerlemeye devam ediyorlar...
Yolları açık olsun... Deplasmanları bol olsun...



Futbol Bu!

Gençlerbirliği'nde başkan İlhan Cavcav'ın teknik direktör kovmada gösterdiği maharet ve rekor! denemelerinden sonra kırmızı-siyahlı takımın taraftar grubu karakızıl başkanlara hitaben bir mektup yazmışlar ve takımı çalıştırabileceklerini belirtmişler. Belli mi olur, başkan bu teklife belki evet der, futbol bu!


28 Aralık 2015 Pazartesi

Altıncı Gün


"İncil'in söylediği gibi beş gün çalışacaksın. Yedinci gün Allah'a ibadet günü. Altıncı gün için ise futbol günüdür."
 Anthony Burgess
Yazar

27 Aralık 2015 Pazar

Alkol, Kavga ve Botev Plovdiv

Botev'li Bultraslar açıkça söylemişler, yaşam felsefemiz bu demişler:
"Alkol, kavga ve Botev Plovdiv"

Futbol Silah Kullanılmayan Bir Savaştır


"Eğer dünyayı kaplamış kötülük zincirine bir halka daha eklemek istersen bunu Araplarla İsraillilerin, Almanlarla Çeklerin, Hintlilerle İngilizlerin, Ruslarla Lehlerin, İtalyanlarla Yugoslavların karşılaşacağı ve her birinin de yüzbinlerce taraftar tarafından izleneceği futbol müsabakaları organize etmekten daha iyi bir yol düşünülemez.  Futbolun fair-play ile alakası yoktur. Futbol kin, kıskançlık, kibir, tüm kuralları reddetme ve şiddeti seyretmenin verdiği sadistçe mutlulukla birbirine sıkı sıkıya bağlıdır, başka bir deyişle futbol silah kullanılmayan bir savaştır."

George Orwell
Yazar

26 Aralık 2015 Cumartesi

Futbol ve Siyaset


Maçın uzatma dakikaları yaklaşıyordu ki Gavrila Balint'in kafa golü Steaua Bükreş'i 1988 Romanya Kupası finalinde ezeli rakipleri Dinamo Bükreş önünde 2-1 öne geçiyordu. Tam gol sevinci için ellerini havaya kaldırmıştı ki Gavrila, maçın yan hakemi de ofsayt bayrağını havaya kaldırıyordu, oysa herkes golün nizami olduğunun farkındaydı. Ve bundan sonra olanlar Çavuşevsku rejimi altındaki futbolun saçmalığı ile Steaua-Dinamo rekabetinin geldiği boyutu anlatması açısından manidardı. O gün tribünde olan binlerce kişi, Valentin Çavuşevsku'nun -Nikolay Çavuşevsku'nin oğlu ve aynı zamanda Steaua Başkanı- Komunist Parti'nin locasından Steaua'lı topçulara sahayı terk etmeleri için işaret etmesine şaşkınlıkla şahit oluyordu "Çılgın bir gündü, gücün gösterişiydi" diye anlatıyordu yaşanılanları o günün Dinamo Bükreş teknik direktörü Mircea Lucescu. "Oyuncularıma ' Haydi ama, siz profesyonelsiniz' dememe rağmen, onlar da sahayı terk ettiler. Birilerinin bize ne yapmamız gerektiğini söylemesi için yarım saat kadar saha kenarında bekledik." Kargaşa ve bilinmezlik sürerken, Dinamo Bükreş savunma oyuncusu Ioan Andone bu yaşanılanları protesto etmek için birden şortunu indiriyor ve daha sonra kendisini bir yıl futboldan men edecek cezayı alacak hareketi yapıyordu: Komunist Parti locasına dönerek penisini gösteriyordu.  En nihayetinde maçın hakemi karşılaşmayı tatil ediyor ve kupa Dinamo Bükreş takımına veriliyordu. "Biz de kupayla evlerimize döndük ama sevincimiz sadece bir gece sürdü zira ertesi gün federasyon kupayı geri istedi çünkü Çavuşevsku maçı Steaua'nın kazandığına karar vermişti." diye gülerek sözlerini sürdürdü Mircea Lucescu.
İki yıl sonra, Çavuşevku rejiminin yıkılmasının ardından Steaua Bükreş kulübü kupayı Dinamo Bükreş'e teklif etti ama onlar böyle bir teklifi sert bir dille reddettiler. Hal böyleyken, o senenin kupası da sahipsiz kalmış oldu.



En Noel Baba


Bir insana her şey yakışır mı?
Muslera'ya yakışıyor işte...

25 Aralık 2015 Cuma

4 Milyon Euro mu? Koyver Gitsin


Galatasaray'ın tarihinde elde ettiği UEFA ve Süper Kupa'da en büyük emeği olan topçulardan Hagi'yi  "Bu adamdan teknik direktör olmaz" diyerek çok bilmiş(?) futbol ulemalarının (?) gazıyla memleketten iki defa kovduk ya, işte o hoca olmaz denilen Hagi'ye takımlarını çalıştırması için Rusya Premier Lig ekiplerinden Rubin Kazan 4 milyo euro yıllık ücret ve her ay Hagi Futbol Akademisine de kontrat süresince 50 bin euro bağış yapmayı teklif etmişler. Söz konusu çılgın teklifle Romanya'nın en fazla kazanan teknik adamı olacak olan Gica Hagi, Ruslara "Paranız sizin olsun, benim ideallerim var" diyerek kapıyı göstermiş. "Teklifi reddetmemdeki en büyük etken burada büyük bir projeyi yürütüyor olmam ve şu an bu işi yarıda bırakamayacak oluşum. Şimdi başlamış olduğumuz işin tam ortasındayız ve her şey istediğimiz gibi gidiyor. Çıktığımız yol sona erdiğinde ancak o zaman bunun gibi tekliflere açık olacağım. Bana teklif edilen rakam müthiş, profesyonel açıdan bakılırsa harika bir teklif aldım ama ben kararımı Rubin Kazan yetkililerine olumsuz cevap vermekten yana kullandım. İyi ya da kötü zaman gösterecek ama tek düşüncem burada kalıp iyi işler yaptığımızı görmek. Sadece takımın başında teknik direktör olarak değil, ayrıca Akademiyi ve kulübü organize eden biri olarak da burada kalmak en hayırlısı olacaktır" diye Rumen basınına teklifi kabul etmeme gerekçelerini anlatan Hagi, kişilik yapısını da bir kez daha göstermiş olmuş bilenlere bilmeyenlere. Hatırlıyorum da bu senenin ortalarında bir gece Fenerbahçe başkanı Aziz Yıldırım Habertürk kanalında canlı yayına çıkmış ve "Bana Ribery, Hagi, Popescu geldi ama onları almadım" demişti, o gece çok gülmüş, "Atma Aziz, din kardeşiyiz" demiştik... Gelmiş mi sizce Hagi? Paragöz di' mi Hagi? Ah ulan ah...





Bileti Attı Arabayı Kaybetti


Geçtiğimiz günlerde Romanya'nın FC Botoşani kulübü taraftarı maçlara çekmek, tribün desteğini arttırmak için araba ödüllü bir kampanya düzenledi. Kırmızı beyazlı ekibin yöneticileri 2015'in son maçı olan Concordia Chiajna maçına bilet alan taraftarlar arasında yapacağı çekilişle son model bir Dacia Logan otomobil vermeyi planladıkları piyango organizasyonunda, Stephan Ciocan  isimli taraftar arabayı kazandı lakin maç biletini ibraz edemediği için eli boş dönmek durumunda kaldı stadyumdan. "Bileti attım çünkü bir işe yarayacağını düşünmedim. Araba çekilişi için baş vururken kuralları hiç okumadım, zaten arabanın bana çıkacağı zerre kadar aklıma gelmemişti." diye duygularını belirten şanssız taraftar, kendisi adına bu talihsizliğin  herhangi bir sıkıntı yaratmadığını, Dacia Logan'dan daha iyi bir arabaya sahip olduğunu belirterek içini de ferah tutmuş. "Bir şeyler ümit eder ve kaybederseniz, o tam bir felakettir ama ben bu çekilişe girerken, hiç bir ümidim yoktu. Ben maça geldim, takımımın 5-1lik galibiyetini gördüm ve bundan sonraki maçlara da gelmeye devam edeceğim. Aslına bakarsanız kısmetimde yokmuş araba, zira çocuklarıma aldığım maç biletleri cebimde dururken, benim biletimi atmışım" şeklinde sözlerini sürdüren Stephan'a FC Botoşani kulübü teselli ikramiyesi olarak futbolcuların imzalarının bulunduğu forma ile maç topu hediye etmiş...


Acı


Esnaf haklı...

20 Aralık 2015 Pazar

Sütten Çıkmış Ak Kaşık


"Sezon başında Cüneyt Tanman ile Hamza hoca sürtüştü. Transfer döneminde bir türlü anlaşamadılar. Cüneyt, "Konoplyanka'yı alalım" diye önerdi, Hamza hoca ısrarla karşı çıktı. Mario Gomez gündeme geldi, "Alacağımız golcü Burak'ı üzmemeli, kırmamalı" dedi. Niasse ve İzlandalı Sighthorsson'u istedi. Hamza hoca Melo'nun gönderilmesini istedi. Ben de "Niye gönderelim. Ondan iyisini mi bulacağız" dedim. O da "Bilal var, Hamit var bana yeter" dedi. Israrla göndermek istemedim. Hamza hoca "Takımda kimse sevmiyor. Gönderelim" diye tutturdu. Ben de "Mancini istiyor ama bedava istiyor. Melo'yu niye bedava göndereyim" dedim. Transferin sonlarına yaklaşırken Melo kalacağını anladı. Bana geldi. "O zaman sözleşmemi uzatalım" dedi. Ben de uzattım. Hamza hocanın hemen haberi oldu ve Florya'dan Seyrantepe'ye adeta uçarak 15 dakikada geldi. Bana "Bu iyi olmadı başkan" dedi. Ben de "Niye iyi olmadı. Oynatmak istemezsen kenarda tutarsın, tribüne gönderirsin. Zaten sözleşmeli oyuncumuzdu. Sözleşmesini uzattım. Dert etme" dedim. Hamza 5 dakika hiç konuşmadı. Oturduğu yerde terledi. O an aklından bir şeyler geçti. Belki istifa etmeyi düşünmüştür. Transferin son gününde Inter 5 milyon Euro önerdi. Hamza "Başkan hemen gönderelim. 5 milyon Euro iyi para" deyince artık dayanamadım. Gönderdim. Şimdi geriye dönüp baktığımda kendime kızıyorum. Keşke "Konoplyanka'yı da aldım. Melo'yu da göndermiyorum. Bu oyuncularla takımı oynat" deseymişim. 4. yıldızı taktı, 3 kupa kazandı diye bir baskı oluştu. Bu baskı altında doğru düşünsen bile doğru hareket edemiyorsun."

Yukarıdaki konuşmanın videosunu izlemedim, başkan tam olarak böyle demiş mi bilemiyorum ama internet sitelerinin hepsi de yazmış, haber yapmış... Kulüpten de yalanlama gelmediğine göre, doğru olarak kabul edeceğiz. Ve Galatasaray'ın içinde bulunduğu durumun ciddiyetini daha iyi anlayacağız aslında...
Öncelikle Dursun Özbek'in sözlerinin hepsinin gerçek olduğunu varsayalım. Galatasaray'ın hocalığına kadar yükselmiş, takımla üç kupa kaldırmayı başarmış bir teknik adamın kendisine önerilen dünyaca ünlü topçuları reddetme gerçeklerine bakar mısınız? "Futbolcu küsecekmiş"... Ya da Melo'yu göndermek arzusuna ne demeli? "Onun yerine Bilal oynayacak" Futbolla az biraz alakası olan herkes Bilal ile Melo'nun kıyaslanamayacağını bilir...
Fakat... Lakin... Ama...
Ben bu sözleri "satış" olarak görüyorum. Keşke Hamza Hamzaoğlu görevi bırakmadan başkan bunları söyleseydi, hatta bırakın açıklamayı, başkan gibi davranıp, doğruları yapsaydı da "yanılmışım, kandırılmışım" masalları anlatmasaydı medya üzerinden taraftara... Galatasaray başkanının yaptığı koltuğu sağlama almak, taraftar baskısını azaltmak için "gidenin arkasından sallamak". Hiç ama hiç yakışmadı başkan...
"Meğer bizim taraftar sütten çıkmış ak kaşıkmış" diyecek taraftar arıyorsun, o iş çok zor be başkan. O tribünlerin esas sahipleri pasolig belasına evlerinde oturuyor da sen tepkinin ne olduğunu daha görmedin ama "yeni nesil Arena seyircisi" bile seni protesto ediyorsa, "böyle ucuz laflarla, suçlamalarla" bu iş yürümez, senin için gitme vakti çoktan geldi de geçti bile Dursun başkan...



Helal Olsun Demir İnşaat


Büyükçekmece Basketbol takımının geçen sene Türkiye Spor Toto Basketbol Ligine çıkış hikayesini merakla, bir o kadar da heyecanla takip ettim, ne de olsa bölgenin takımıydı. O zamanlar Tüyap Büyükçekmece'ydi isimleri, bizim fuarcılar destekliyorlardı takımı. Öyle şaşalı salonları yoktu, ki hala yok, Mimar Sinan Koleji'nin spor salonunda ev sahipliği yapmaktalar konuk takımlara. Taraftarla, azimle, hırsla geçen yıl "başarmışlardı" da bu sene Galatasaray, Efes, Karşıyaka, Beşiktaş,Fenerbahçe gibi devlerle mücadele etmek için paraya ihtiyaç vardı, yoksa "sıfır" galibiyetle geldiğin yere dönmek de vardı işin ucunda. Demir İnşaat serüvenini bilmiyorum ama çok kapı çalıp, bir çoğunun yüzlerine dahi bakmadığını, bakanların da takıma güvenmediğini tahmin edebiliyorum. Ama Demir İnşaat çıkmış, "Bu bölgede o kadar inşaat yaptım, ekmeğini yedim buraların, biraz vefa, biraz da İstanbul'a tanıtımım olur" diyerek kurumsal sorumluluk faaliyetlerine ekleyivermiş Büyükçekmece Basketbol takımını... Fena da etmemişler şimdiye kadarkı süreci ele aldığımızda, İstanbul Büyükşehir Belediye galibiyeti ile başlanılan ligde, Trabzon'u deplasmanda devirip, Fenerbahçe'yi Mimar Sinan Spor Salonuna gömdüler. Bugün de Galatasaray'a karşı yirmi küsür sayıdan geriden gelip maçı uzatmaya götürmeyi bildiler... Demir İnşaat yatırımının karşılığını çoktan aldı, reklam şirketlerine para dökselerdi bu kadar tanıtım yapamazlardı, diğer firmalara da ders olur umarım bu çalışmaları... Helal olsun Demir İnşaat... Helal olsun Hamit Demir...  Hatta, basketbola yatırım yapan bu firmaya bizim de "karınca kararınca" bir katkımız olsun diyerek bu başlığı attık, bu yazıyı yazdık...

10 Aralık 2015 Perşembe

Berkay Şanlıurfaspor'da


Tugay Kerimoğlu'nu takımın  başına getirdikten sonra "radarımıza" giren Şanlıurfaspor twitter hesabından yeni transferini tanıttı dün sabah: pop müziğinin güçlü sesi Berkay... Berkay İstanbul'dan kalkıp soluğu Urfa tesislerinde almış ve idmana çıkmış... Berkay, bir Alişan, bir Çılgın Sedat olur mu bilinmez ama futbolda geleceği varsa, Caner Erkin'le bir gün karşılaşma ihtimalini merakla bekliyorum, John Terry-Wayne Bridge karşılaşması kadar "usturuplu" olmayacağı kesin...

Basın Yalan Yazıyor



Geçtiğimiz günlerde Eskişehir'de oynanan amatör lig karşılaşmasında futbolcu ile hakem arasında yaşanılan olayı futbolseverler anımsayacaktır, hani topçunun hakeme kafa atıp, hakemin hastanelik olduğu müsabaka... Büyük puntolarla yer bulmuştu internet sitelerinde, "inanılmaz olay" diye lanse edilmişti kamuoyuna... İlk defa duyanlara da şöyle bir bilgi geçmekte fayda var, "Eskişehir futbolcu hakeme saldırı" diye google'da arattığımızda önümüze çıkan ilk siteden alıntılayalım:

Eskişehir'de oynanan bir amatör futbol müsabakasında, kırmızı kart gösterdiği futbolcu tarafından kafa ile darp edilen hakem hastaneye kaldırıldı.
HAYATİ TEHLİKESİ YOK
Tepebaşı'na bağlı Hisar Mahallesi'nde oynanan futbol müsabakasında karşı takım oyuncusuna yaptığı müdahale sonrası kırmızı kart gören A.A., maçın hakemi M.H.'ye kafa attı. Futbolcu tarafından darp edilen maçın hakemi 112 Acil Sağlık ekipleri tarafından Eskişehir Yunus Emre Devlet Hastanesi'ne kaldırıldı. Hakem A.A.'nın hayati bir tehlikesinin bulunmadığı öğrenildi.
Öte yandan futbolcu A.A. hakkında adli soruşturmanın başlatıldığı belirtildi.

Bu kadar da olur mu, futbol bu, ölüm-kalım savaşı mı diye kırmızı kart sonrası hakeme kafa atan A.A.yı lanetlediğinizi duyar gibiyim... Lakin, işin aslı acaba ajansların bize aktardığı gibi mi? Bunu asla bilemezdik, taa ki Çukurhisar Spor Kulübü Başkanı çok değerli dostum Mesut Türker'in kişisel facebook hesabından yaptığı açıklamayı okuyana kadar. Ne mi yazmış Mesut başkan:

Kamuoyu Bilgilendirme
06.12.2015 Pazar günü Çukurhisar' da oynan Çukurhisar Spor - Tepebaşı Kolej maçında yaşanan bir olay ile ilgili hem yerel hem de ulusal basında çıkan haberlerle ilgili açıklamamızdır.
Maç sırasında yaşanan olay İHA' nın dağıtmasıyla tüm basın tarafından kullanılan metindeki gibi olmamıştır.
İHA' nın kim tarafından yazıldığı belli olmayan bu metin, Emniyet güçlerinden aldığı "sağır duymaz uydurur" bilgisi saçmalığından başka birşey değildir.
Hakem arkadaşımızın maç sırasında oyun kuralları dahilinde verdiği ve saygı duyduğumuz kararlardan biri olan ikinci kırmızı kart sonrasında, futbolcumuz hakeme itiraz etmek suretiyle üzerine yürümüş ve eliyle hakemi itmiştir. Bu fiziksel temas sonunda hakem yere düşmemiş, haberlere konu olan hayati tehlikesi olacak bir durum olmamıştır.
Maçı tatil etmesinin tek sebebi verdiği yanlış kararların altında daha fazla ezilmesi ve seyirci baskısıdır.
Zaten darp raporu için gittiği hastaneden herhangi bir darp izine rastlanmadığına dair raporu ve emniyette verdiği ifadede oyuncumuzun kafa atması veya bu şekilde bir temasın olmadığı resmi ifadelerinde yer almaktadır.
Fiziksel temas sonucunda şikayetci olduğunu ve maçı tatil ettiği için şikayettinde vazgeçmeyerek yasal prosedürlerin uygulanmasını karşılıklı olarak karar verilmesi sağlanmıştır.
Fakat gelinen nokta itibariyle hakem kardeşimizin, futbolcumuzun içinde bulunduğu bu zor duruma sebep olması yanına kar olarak kalmıştır.
Çukurhisar Spor Yönetimi olarak futbolcumuzun maç stresi ile yaptığı hareketi onaylamadığımızı fakat sonrasında hakem arkadaşımızın fevriliği ile düştüğü zor durumu anlıyor ve futbolcumuzun arkasında olduğumuzu ve bu işi sonuna kadar takip edeceğimizi bilmesini isteriz.
Eğitimsiz insanlara verilen yetki ve sorumluluk sonucunda yaşanan sosyal olaylardan biridir aslında bu hafta sonu yaşadığımız olay. Bir gün öncesinde yönettiği maç hakkında hiç yorum bile yapmıyoruz bu hakem arkadaşımızın. İl Hakem Kurulu başkanımız dahil, hem bu olayın detaylarını, hem de hakem arkadaşımızın niyetini çok iyi bilmektedirler. Gerekli açıklamayı kendilerinden aynı olgunlukla bekliyoruz.
Son söz; Çukurhisar Spor, içinde bulunduğu her lige renk ve heyecan katan, daha iki sezon önce tek bir kırmızı kart görmeyerek en centilmen takım olan, taraftarı ve yeni sahası ile bu liglerin değişmez takımı olan kulübüz hakkında bir olayla negatif algı yaratılmasını kınıyoruz.
Çukurhisar Spor Yönetim Kurulu adına;
Mesut Türker
Çukurhisar Spor Kulübü Başkanı
Sami Yen günlerinde meşhur bir tezahüratımız vardı, "Basın yalan yazıyor, şampiyon olmayınca" diye... Süper lig, amatör lig fark etmez, medyanın eline düşmeyegör, siyahı beyaz, beyazi siyah yapmakta üstlerine yok... Geçmiş olsun Mesut başkan, artık hakemleri de yenmek zorundasınız, kolay gelsin...


14 Kasım 2015 Cumartesi

Fransa'da Katliam





Fransa-Almanya hazırlık maçı esnasında Fransa'da eş zamanlı gerçekleşen saldırılarda 100'den fazla insan hayatını kaybederken, stat etrafında bombaların patlaması maça gelen taraftarlar arasında paniğe neden oldu. Fransız polisi güvenlik gerekçesiyle taraftarlara yeşil zemine alırken, saatler sonrası ortalık yatışınca taraftarların tahliyesine izin verdi...
Hani klişe bir deyim vardır ya "sahalarda görmek istemediğimiz olaylar" diye,
işte bunlar kelimenin tam manasıyla "futbol sahalarında görmek istemediğimiz olaylar"...
Dehşet, korku, terör, sahalardan uzak dursun...


Muslera'nın Oyuncağı




Güney Amerika kıtasında gerçekleşen Ekvator-Uruguay Dünya Kupası Eleme Grubu maçında bizim Muslera sadece top tutmakla kalmamış, bir de sahaya giren hava aracını da yakalamış... "Bi uçan bi kaçan" kurtulur derlerdi, artık uçan da kaçamıyor...

10 Kasım 2015 Salı

Dehşet Verici Forma

EUROA 2016'ya gitmeyi garantileyen Kuzey İrlanda milli takımı taraftarlarının sevinçleri Adidas'ın yeşil-beyazlıların yeni formalarını tanıtması ile kursaklarında kaldı. 30 sene aradan sonra bir turnuvaya katılma hakkı kazanan takımlarına bu formayı layik görmeyen taraftarlar, Avrupa Şampiyonası başlamadan önce Adidas'ın takımlarına yeni bir forma dizaynı yapması için change.org'ta kampanya düzenlediler. "Uzun yıllar sonra bir turnuvaya katılıyoruz ve böyle dehşet verici bir forma giyeceğiz. Bu saçmalık ve kabul edilmez" diyen İrlandalı taraftarlar, şimdiden 5 bin imzaya ulaşmış bile... Siz de Kuzey İrlandalı taraftarlara destek olmak isterseniz buyurun buraya...


Merdiven Boşluğu

Merdiven boşluğu da neymiş?
Yaşasın salkım saçak tribünler...

(Liverpool tribünü Chelsea deplasmanında, 1985)

10 Kasım


Işığınla aydınlanıyoruz, saygıyla anıyoruz Atam...

9 Kasım 2015 Pazartesi

Curvalar Savaşıyor



Bu hafta sonu "kağıt üzerinde" birbirinden zevkli ve çekişmeli maçlar yer alırken Avrupa genelinde, maalesef "taraftarlar" bu müsabakalarda yerlerini alamadı, kendilerine gelen yasaklar ve sınırlamalarla mücadele etmek zorunda kaldı. Komşu Yunanistan'da bizdeki pasolige benzer bir uygulama olan taraftar kartını protesto etmek için Paok'un Gate 4 taraftar grubu Panthrakikos maçında tribünleri boş  bıraktı ve astığı pankartlarla tepkisini dile getirdi: "Paok bir davranıştır, çete değil"
İtalya'da da durum farklı değildi, Derby della Capitale'de kale arkası tribünler-Roma Curva Sud ve Lazio Curva Nord- İtalya'da yeni çıkan bir uygulama olan tribüne emniyet güçlerinin girecek olup, tezahüratlara dahi müdahale etme yetkisini protesto etmek için yer almadılar, stadın etrafına asılan pankartlarda ise "Bugün curvaya giren, suça ortak olur" uyarısında bulundular...



Fransa'da da benzer tepkiler vardı, Marsilya-Nice maçında deplasman takım seyircisinin stada alınmamasına tepki gösteren ev sahi taraftarlar "Deplasman tribünü kapalı. Bu gece Endüstriyel futbola yakışır şekilde tutkusuz ve ruhsuz" pankartı açarak deplasman yasağına tepkilerini dile getirdiler.

Avrupa'da tribünler hakları için savaşırken, bizde Bursaspor-Beşiktaş maçında ise maalesef Endüstriyel Futbol bir tribünü daha bitiriyordu. Memleket genelinde tribün aleminde yaptıkları ile her zaman en önde giden taraftar gruplarından olan Teksas tribününde yapılan koreografide piyasaya yeni çıkaran bir otomobil markasının dev resmi yükseliyordu diğer taraftarların şaşkın bakışları arasında... Üzüldük, üzülmekle kaldık, kahrolduk bir taraftar olarak o anı görmekle de, Bursa'da bunun nedenini ve niçini mutlaka tartışılacaktır zannediyorum...



Karşıyaka:1-0:Göztepe


Perşembe günü yazmış whatsapp'tan Göksel "Karşıyaka-Göztepe derbisine gidelim mi?"diye. "Gidemeyiz, kardeşim, pasolig var" diye cevap yazınca, şaşırarak "Yapma ya, orada da mı var bu meret" diye hafta sonu maç organizasyonumuz suya düştü. Evet, maalesef, e-bilet taraftarın maça gitme iştahını öldürmeye devam ediyor. Uzun yıllar sonra memleketin en büyük derbilerinden birinde iki takım taraftarı da stadı yarı yarıya paylaşacak şekilde bilet satılıyor ama tribünlerin ancak 3te 1i dolu... İşte TRT'nin havadan çektiği fotoğrafta herşey açık seçik... Göztepeliler açık tribünü almış, kameraların çektiği tarafta boy gösterirken, Kaf-Kaf'lar nedense tek kamerayla çekim yapan TRT'nin göstermediği tarafta takımlarını desteklemekteler.  Sarı-kırmızılılar daha kalabalık gibi gözükürken, sesleri de daha gür çıkmakta, onların varlığı daha fazla hissedilmekte. Sahada da daha ağır basan taraf sanki sarı-kırmızılı topçular, rakiplerindeki Süper Lig tecrübeli futbolculara göre. Oyunu ele geçirmeye gölü bulmaya çalışıyorlar da, Cüneyt Çakır çıkıyor meydana "Durun yahu, bu memleketin en "başarılı?!" hakemi olarak maçtan sonra adım geçmese olmaz" dercesine Göztepeli Barış'ı oyundan atıyor. Şampiyonlar Ligi, UEFA Avrupa Ligi, Dünya Kupası ya da Avrupa Şampiyonası, yurt dışı maçlarında ne kadar başarılıysa ve maçın önüne çıkmıyorsa, memlekette tam tersini yapıyor Cüneyt Çakır, tartışmalı kararlar, maçın önüne geçmeler... Eksik bırakınca Göztepe'yi, bir kaç ayar kart da çıkarıveriyor Karşıyaka'ya, işte sana klasik Türk hakemi...


10 kişi kalan rakibinin üstüne daha çok gitmek istiyor yeşil-kırmızılılar da bu da "tam 35" in arzuladığı şey: Kontra atak... Zaten Mirkan'ın başka gol atma şansı yok, savunma yapan takıma karşı Vleminckx oynamalı ama Metin Diyadin onu kulübede saklıyor. Birden Göztepe'de atkı şov, Karşıyaka tarafında meşale gösterisi ortaya çıkıveriyor, tabii dakikalar 35, iki semtin paylaşamadığı meşhur 35... O anda TRT spikerinden şu sözler duyuluyor: "Bir tarafta atkılar açılmış, bir tarafta meşaleler yanmış, güzel görüntüler izliyoruz derbide"... Ne oldu meşale yasağına?! Lafa gelince "yakılmasın, stadlara sokulmasın" ama jenerikte meşale kullan, maç anlatımında "güzel görüntü" de... İşimize nasıl gelirse değil mi?

Derbinin olmazsa olmazlarından karşılıklı tribün de var, kırmızı kart da var da futbol yok İzmir derbisinde... Cılız atakları taraftar alkışlıyor, "gazlıyor" topçuları ama sanki iki takım da "beraberliğe razı" havasında. İlk devre olduğu gibi, ikinci yarı da Göztepe bir kişi eksik olmasına rağmen gol arıyor da, beceriksiz kalıyor Aghayev karşısında. Zamanın gol krallarından Gökhan Ünal da beceriksiz derbi maçta, ilk yarı çok rahat bir topu auta atarken, ikinci yarı kale dibinden topa dokunamıyor, hatta o çabası sakatlıkla sonuçlanıyor... İşte sana kader anı: Oyuna giren oyuncu Engin Baytar... Cüneyt Çakır ve Engin Baytar belki de ilk kez karşılaşıyorlar Galatasaray-Fenerbahçe Süper Kupa finalinde Engin'in Cüneyt'i hırpaladığı maçtan beri... Hikayeye gel, "Ne yapar Engin, bir kez daha dalar mı hakeme? Cüneyt Çakır, Engin'e kart gösterir mi?" Sorular, sorular, sorular... Yine kahraman oluyor Engin Baytar, yine kartı gösteriyor Cüneyt Çakır...


Derbi golsüz, tatsız tuzsuz bitecek derken, "yaşlı kurtlar" sahne alıyor, Necati ortalıyor, Eren müthiş indiriyor ve Engin İzmir derbisinin galibini belirliyor... Böyle tarihi maçta adam gol atmış, "göbek var yok" dinlemeden formayı çıkarıp taraftara koşunca, hakem de sarı kartı çıkarıyor, lakin bu sefer Engin bunu sırıtarak karşılıyor...
Sahadaki rekabet böyle sonuçlanırken, stad dışında maç öncesi ufak tefek hadiseler yaşanmışken, maç sonu mikrofonlara: "Maçtan sonra kaçanın" tezahüratı yansıyor...






Batman Dortmund



Dortmund-Schalke rekabeti meşhurdur, hatta derbiler sıralamasında üst sıralarda yer bulur kendine. Hal böyle olunca, "hayatın durduğu" maçta gol atmak da futbolcuya ayrı bir haz verir, hele her derbide rakibini üzerse o topçu, kendini hatırlatmasını da bir borç bilir. İşte Aubameyang da mavi-beyazlı taraftara "Beni hatırladınız mı?" diye sormuş... Geçen seneki Ruhr derbisinde gol attıktan sonra  Batman maskesini takarak dikkatleri çeken golcü oyuncu, bugün de takımının 3-2 galip gelmesini sağlarken, giydiği t-shirtle "sinyali çakmış"... Tamam, topçular böyle mesajlar verir, hatta kart da görür - ki böyle sarı kart gösterilmesine karşıyım- ama Borussia Dortmund'un resmi twitter hesabının yaptığına ne demeli: Batman profil fotosu koymuşlar maçtan sonra... "Ne demeli?" diye sorduk ya cümlenin sonunda, cevaplayalım: Bravo... Keşke her takım ezeli rekabette, topçusunun ya da taraftarının arkasında durabilse... Ama maalesef azalıyor Dortmund gibi örnekler...


Gökdeniz Paşa

Orda bir Türk var uzakta... Hatırlamasak da, gündem yapmasak da, Gökdeniz başarılarıyla kendinden bahsettirmeyi biliyor. Hani bu diyarlarda kalsa, çoktan "yaş haddinden emekliye ayrılacak" olan Gökdeniz, Rusya'da attığı ve attırdığı gollerle takımını sırtlıyor. Bu hafta sonu Rubin Kazan'ın Kyryla Sovetov'u 2-0 yendiği maçta da Türk futbolcu attığı gollerle galibiyetin mimarı oldu... "Davay Gökdeniz, davay"...


Yalnızlık


"Gol 82. dakikada geldi, yani maçın bitmesine uzatmalarla birlikte 12 dakika kala ve bir çok taraftarın stadı terk ettiğini gördüm. Sahaya baktım, takımımı izledim ve o an oldukça yalnız hissettim. Maçın ne zaman biteceğine biz karar veririz ve 82 ile 94 arasında eğer istersen sekiz gol atabilirsin ve biz bunun için çalışmalıyız. Bugün yaşadığım kötü hissetiriyor çünkü olmaması gerekiyordu."
Jurgen Kloop
Liverpool Menajeri
Taraftarın kendilerini yalnız bırakmasını eleştirirken


3 Kasım 2015 Salı

Partick Thistle


İskoçya Premiership ekiplerinden Patrick Thistle...
Sezon 1977-1978...
Formalar sarı-kırmızı çubuklu... Umbro yapımı... Bir zamanlar Galatasaray'a da buna benzer formlar yapmıştı Umbro...
Bir de göğüsteki logo... Yeni dizayn edilmiş o yıllarda, kulübün simgesi deve dikeni bir yuvarlağın içine alınmış... Tabii çok dikkatli bakıp, takımı araştırınca bu bilgileri elde ediyoruz... Yoksa ilk bakışta ay-yıldıza benzemiyor mu?
Fotoğrafı ilk gördüğümde "Ulan Galatasaray formalı kim bu dayılar, hiç de Türk'e benzemiyor" diye şaşırmadım değil...
Umbro'nun bize yapmış olduğu formayı ararken, Frank de Boer çıktı yolumuza, bu vesileyle ona da selam olsun...



Blog Widget by LinkWithin