Bergkamp: Zeminden sorumlu görevli bize sahaya girmeyi yasakladığı için küçük tahta bir kalas vardı orada.
Keown: Steve Braddock'tu o. "Sen Dennis Bergkamp olabilirsin ama cumartesiye kadar benim sahama girmezsin!" Senin gibi mükemmeliyetçi bir adamdı.
Bergkamp: Çok gülmüştüm. Herşeyi harika yapmak isteyen hırslı bir herifti. O sahaya yaptığı bakım için bir kaç ödül de almıştı, bu yüzden onu suçlayamam.
Gill: Total Futbol ile büyüdün. İnter Milan'dan Arsenal'e transfer olmadan önce "sıkıcı, sıkıcı Arsenal"i hiç duymuş muydun?
Bergkamp: Hayır! Bana verdikleri sözleri yerine getirmedikleri için İnter'den ayrılmaya karar verdim. Bir çok seçenek vardı ama İngiltere'ye gitmek istedim. Buraya tatile gelirdik, bu yüzden David Dein ve Bruce'la telefonda konuştum. Arsenal'in hikayesi şahaneydi. Topçuları ne çok yaşlı ne de çok genç olan, Londra'nın sıkı bir takımı olan Arsenal'de bir şeyler başarabileceğimizi düşündüm ve kendimi de hiç zaman kaybetmeden evimde hissettim. Ama 25 sene? Hiç farkına varmadım...
Keown: Yemekhanemiz vardı ama sen önceleri akşam yemeği için eve gidiyordun.
Bergkamp: Yemekler oldukça yağlıydı, hiç de futbolcuların yiyecekleri türden değildi.
Keown: Arsene Wenger bizim yemeklerimizi değiştirmeden önce, sen bize başka bir yol göstermiştin.
Bergkamp: Evet, Wenger değiştirdi. Bazen çok aşırıya kaçıyordu, hotele gittiğimizde bütün mini bar bomboş oluyordu. Tamam, alkollü içecekleri çıkart ama Pepsi ya da Cola'yı bırak. Herşeyi değiştirmişti de onu da suçlayamam, Avrupa tarzı bir uygulamaydı. Hollanda ve İtalya'dan geldim, diyetisyenler yoluyla yiyeceklerimiz kontrol altına alınıyordu. Ama Wenger'in yaptığı İngiliz topçular için tamamen bir şoktu. İsveç'te yaptığımız ilk sezon başı kampı hatırlıyorum, tabii ki uçakla gitmemiştim, oraya ailem ve eşim Henrita'yla gitmiştim. Maçımız vardı ve ertesi gün de çift idman yapacaktık. Eşimle yürüyüşe çıkmıştık ve de ne göreyim, tüm İngiliz topçular ellerinde biralar barın dışında kafa çekiyordu. Ertesi gün idmanda herhangi bir sıkıntı yoktu ve akşam tekrar barda aynı rutine devam ettiler.
"Bergkamp'ın babası oğluna isim verirken Manchester United'lı Denis Law'dan esinlenmiş ve onun da bir resmini asmış Amsterdam'daki evlerinin duvarına. Küçük Dennis de o duvara karşı topla "paslaşarak" futbola ilk adımını atmış"
Keown: Ben de aynıydım, Dennis. Duvarda kendimin çerçeveli bir fotoğrafı vardı.
Bergkamp: Küçük Diego Maradona gibi!
Keown: Duvar en iyi arkadaşımdı çünkü topu her zaman bana geri veriyordu.
Bergkamp: Bizim nesil böyleydi. Ajax'ta gençlerle yaptığımız bir tartışma vardı. Onlar Play Station'larla, televizyonlarla, cep telefonlarıyla vakit geçirdikleri için dışarı çıkmıyorlar ve "10.000 saat kuralını" yerine getiremiyorlar. Oysa bana göre çok fazla antrenman yapmalılar.
Keown: Arsenal'e o inanılmaz yeteneğinle geldin ve Wenger'de de gelecekle ilgili inanılmaz bir vizyon vardı. Başlangıçta onunla nasıl anlaştın? Her birimizi 15er dakikalık mini-toplantılara çağırdığını hatırlıyorum. Bir liste yapmıştı ve en yaşlımız Andy Linighan'la başlamıştı.
Bergkamp: Aklımda olan tek şey Arsenal'in bana verdiği sözlerdi. Bruce'la bir sezon geçirmiştik ve hiç de fena değildi. Avrupa Kupalarına katılmıştık. Daha sonra, İskoçya'da sezon öncesi kampı yapmıştık ve o kovulmuştu. Arsene gelir gelmez, biz onunla oturduk ve konuştuk. Onun futbol felsefesi benim futbol anlayışımla uyumluydu- hücum futbolu, topa sahip olma ve yaratıcılık.
Keown: Wenger'in idmanlarındaki cansız mankenleri hatırlıyorum ve biz daha önce antrenman sahasında böyle bir şey görmemiştik. "Ne s..im bu yahu?" diye şaşırmıştık. Ama sen o anı kaçırmamış ve mankenin önünden ani bir dönüşle, mankeni egale etmiştin. Highbury'de bir maçta top bana gelmişti, ne yapacağımı bilmiyordum ki senin o dönüşü yaptığını gördüm, topu oynadım ve sonrasında gol yapmıştık. Newcastle'a da böyle harika bir gol atmıştın.
Bergkamp: Maçtan sonra "Bunu bilerek mi yaptın?" diye mesajlar almıştım. Aklımda hiç soru işareti yoktu, Robert Pires'in attığı pasla başlayan bir çok ufak hareketin sonucuydu. Şans değildi yani. Bütün mesele top,savunma ve kaleciye doğru kendini odaklamaktır, sonrası zaten geliyor.
Gill: Kariyerinin en iyi golümüydü?
Bergkamp: 1998 Dünya Kupası Çeyrek Finalinde Arjantin'e attığım daha özeldi. Saatlerce top kontrolü, bitiricilik, denge ve ayak çalışması sonucu gelen bir goldü.
Keown: Evet, özeldi o gol. 55 metreden gelen bir pası tek dokunuşla kontrol edip, savunmacıyı geçip, sağ ayak dışıyla golü atmıştın. Her türlü topu kontrol edebiliyordun, sanki ayağında kancalar vardı.
Bergkamp: Parlak parmak ucu! Topla rahat olmak olarak da adlandırabilirim. Ayağımdaki topa bakmak zorunda değilim, çünkü orada olduğunu biliyorum. Gözlerim bağlı bile bunu yapabilirim.
"Bergkamp'ın 2013 yılında çıkan Sükunet ve Hız adlı kitabının bir bölümü Türbülans adını taşıyor. Orada şu meşhur uçak korkusunu ve 1994 Dünya Kupasından sonra uçmayı neden bıraktığını anlatıyor. 'Inter'de oynarken deplasmana gitmeden önce havaya bakıp, hava durumunu düşünmek çok korkutucuydu' "
Bergkamp: Nereden geldiğini bilmiyorum. Uçmaktan ziyade psikolojik bir durum aslında. Beni gerçekten rahatsız ediyordu. Bir kaç deplasmandan sonra iyice kötü olmaya başladım, uyuyamıyordum. Sürekli uçuşu düşünüyordum ve bir karar vermek zorundaydım ki insanlar da beni iyi tanır, bir karar verirsem arkasında yüzde yüz dururum ve başka bir yol da seçmem.
Tabii ki kaçırmak istemediğim bir kaç maçı kaçırdım ama en sonunda bu korkuyu kafamdan silip attım ve harika bir kariyerim oldu. Bu beni daha iyi bir oyuncu ve insan yaptı, o yüzden iyi bir karardı.
Keown: Ama uçmadan A'dan B'ye gitmek için saatlerce yorucu yolculuk yapıyorsun. Örneğin, Newcastle deplasmanı. Uçardık ve oraya varıyorduk. Oysa sen hala Vic Akers'le (Arsenal'in malzemecisiyle) yoldaydın.
Bergkamp: Vic bu yolculukları seviyordu. Eğer tersini söylerse, ona inanmam. ben pek kafaya takmıyordum, bana rahatsızlık vermiyordu. Eğer takımdakiler uçarsa, ben de Vic'le mini karavanla gelirdim, kendimi daha iyi hissediyordum.
Keown: 2003'te sözleşmenin uzatılması esnasında bu durum bir problem oluşturdu mu?
Bergkamp: Hayır. Arsenal'e gelir gelmez bundan bahsettim ve onlar problem çıkarmadılar. Kendimi evde hissediyordum, çok anlayışlı davrandılar. Benim yapmak istemediğim şeyleri yaptırmak için bana baskı kurmadılar.
Keown: Bir savunmacı olarak sana karşı oynamanın nasıl bir his olduğunu biliyor musun Dennis? Oyun başladığında savunmacı der ki "Ben Bergkamp'ı alırım, diğer arkadaşım da Thierry Henry'i tutar. Sonra sen orta sahaya yöneldiğinde, Bergkamp'ı takip edersem, savunma Henry'yle baş başa kalır."
Bergkamp: Bu benim ufak savaşımdı.
Keown: Sekiz sene arka arkaya birinci ya da ikinci bitirdikten sonra Arsenal, üçüncü ve dördüncü olmaya başlamıştı. 2006'dan sonra takıma ne oldu?
Bergkamp: Arsene deneyler yapmaya başladı.
Keown: Beşli orta saha. Seni orada kullanmak yerine Fabregas'ta ısrar etti. Sen forvette başlar ve sonra orta sahaya kayardın ama Wenger bunu değiştirdi. Fabregas'ın yaptığı gibi oyuncu ortada başlayıp, hücüma katılırdı. Yıllar sonra Arsenal'in ünlü kanat oyuncularından biriyle konuştum, ona neden her zaman kenarda durduğunu sordum, serbest oyna dedim, Arsene öyle istedi dedi.
Bergkamp: 2006'dan sonra Arsenal'de oyun çok fazla orta sahada oynanıyordu. Hücüma giden oyuncu yoktu ve sadece tek bir forvet vardı.
Gill: Şampiyonlar Ligini kazanamamak her ikiniz için de büyük bir pişmanlık mı?
Keown: 1998 -2000 arasında iç saha maçlarımızı Wembley yerine Highbury'de oynamamıza izin verilseydi, Şampiyonlar Liginde çok daha ileri gidebilirdik. Nou Camp'ta 1-1 berabere kaldığımız maçtan sonra onların sahasının Highbury'den 10 metre daha geniş olduğu için Wenger'in endişelendiğini hatırlıyorum. Rövanşı Wembley'de 4-2 kaybetmiştik.
Bergkamp: Rakiplerimiz için Wembley'de oynamak bir hayalin gerçekleşmesiydi.
Keown: Fiorentina'lı Gabriel Batistuta'nın sahaya çıkarken ellerini ovuşturup "Wembley. Muhteşem" dediğini hatırlıyorum.
Bergkamp: Onlara yüzde beş daha fazla güç veriyordu. Daha iyi motive oluyorlardı. İlk senelerde kulübün Şampiyonlar Ligini kazanmayı planladığını düşünmüyorum. Ama geliştikçe, bir şansımız olduğunu düşündük. Finale çıktık ama kazanamadık.
"Henry ona "Usta" der, Wright ise "Uzay mühendisi" ve Bergkamp antrenmanlarda kendine has hareketler yapardı. " Bir kere bir gol atmıştın" diye hatırlar Keown "Marco van Basten'in İngiltere'ye attığı gibi. Herkes durmuş ve seni alkışlamıştı."
Johan Cruyff onu 17 yaşında Ajax'ta oynatmaya başlattı ve Hollanda basını Bergkamp'ı "gölge santrafor" olarak tarif ediyordu o yıllarda. Cruyff'tan, Wenger'den çok şey öğrendi, peki Arteta'ya nasıl bakıyor?
Bergkamp: Arteta'nın Chelsea'ye karşı ilk maçını izledim. Takımla yapmak istedikleri oldukça açıktı. Öndeki dörtlü topun peşinde olup, rakibe baskı yapıyordu, orta saha oyuncusu arkadaydı. Büyük bir boşluk vardı. Marco van Basten, Ruud Gullit ve Rijkaard'lı Arrigo Sacchi'nin Milan'ını hatırlıyor musun? İdmanlarda birbirlerine halatlarla bağlıydılar ki maçta da aralarındaki mesafe açılmasın. Bizim takımımızda bu müthişti, her zaman bağlantı vardı, boşluk hiç yoktu.
Keown: Arteta'nın üzerinde çalışacağı bir konu?
Bergkamp: Evet, onun üzerinde çalışıyor ama zamana ve değişik oyunculara ihtiyaç var. Yavaş yavaş topa sahip olmaya başlıyorlar. Sahada üçgenler oluşturuyorlar ve top ayağında olan herkesin üç seçeneği oluyor. Şu an eskisinden daha iyiler. Ama farklı bir kültür oluşturmak zaman alıcı bir şey. Bizim Arsene ile yaptığımız gibi saatlerce çalışmaları lazım.
"2008'de Bergkamp, Ajax'ta görev aldı ve Donny van de Beek ve Matthıjs de Ligt'in futbola sunulmasında ön ayak oldu ama 2017de görevi bırakmak zorunda kaldı."