- 24 saat maç nedeniyle ara verdiğimiz bloga, ancak bu saatlerde yazabilme şansına eriştim. Maçla ilgili olarak zaten bugün bütün gazeteler yorumda bulunmuştur, hakemi "yerden yere" vurmuştur, Volkan'ı "ırzını" koruyan yağız Türk delikanlısı, Lincoln'ü arsız küfürbaz, Gökhan'ı ise boynu bükük "küçük Emrah" ilan etmiştir. İş yoğunluğundan dolayı uzun ve detaylı inceleme şansım olmadı basını, gerçi pek de istemedim bu yazıya etkisi olmasın diye...
- 5-5 buçuk gibi Mecidiyeköy'e vardığımızda bir derbi gününe yaraşır bir kalabalık çoktan yerini almıştı. Store'un önünde her zamanki gibi bildik manzaralar vardı, fonda çalan müzğin eşiliğinde tezahürat yapanlar ve onları görüntüleyip, maç görüntülerinde "garnitür" niyetine kullanacak kameramanlar. kamerayı gören milletimdeki bu televizyona çıkma sevdası nedendir, anlamış değilim... Bir de canlı yayınlarda, röportaj yapan topçunun arkasına geçip, cep telefonu ile evdekilere arama durumu var ki, başka bir yazı konusu olur başlı başına...
- Hızla "sokağa" yol alırken, karşımızda yolu işgal ederek yürüyen tayfanın "İstanbul deplasman hiç fark etmedi/ultraslan UNİ hep sizinleydi/ Paralı köpekler alkışlasınlar/İşte kampüslerin tek efendisi" tezahüratını söylemesi, "vay be yaşlanmışız" düşüncesi geçirdi beynimde. 2001 miydi neydi Samsun'a yönetim otobüs kaldırmamış, UNİ grubu olarak bir otobüs ayarlayıp yola koyulmuştuk, işte orada çıkan bir besteydi bu... Sokağa geldiğimde, "mahşeri" bir kalabalık vardı, sanki bütün tribün buradaydı, herkes ellerinde biralar, dillerde anti-Fener besteler, maça hazırlanıyordu. Yoldan mesai çıkışı geçen "teyzeler", garip garip bakıp, içlerinden"ülkenin haline bakın, kayıp gençlik, yazık" diyorlardır, bakışlarından anlaşıldığı kadarı ile...
- Maça bir saat kala, içeriye girmeye karar verdiğimizde, eski açıkta nedense hiç sıra bekleyen kalabalık yoktu, rahatça girdik ve tellerin oraya indiğimizde, koreografi hazırlayan "eski dostlara" rastaldım... İnsanın birlikte bir çok şey paylaştığı arkadaşlarını uzun aradan sonra görmesi, tarif edilmez bir mutluluktur... Freedy, Godfather, Metin Oktay ve bunun gibi bir çok "atraksiyondan" sonra şimdi de Fred Çakmaktaş yapılmış... Tabii, tema Fenerbahçe'nin 25 küsür yıldır Türkiye Kupası kazanamamasına bir gönderme... Hep demişizdir, "sokakta rekabet yerine, tribünde rekabet" tercihimizdir...
- Fenerbahçeliler de gelmişler ama bu deplasman tribününe yapılan "buzlu cam"dan dolayı pek bir anlamı kalmıyor Eski Açık'ta maç izlemenin... Nerede o eliyle boynu kesme işareti yapıp, dışarda "duelloya" çağırma davetleri. Bir şey olacağı yoktur ama nedense hep her maçta yapılırdı...
- Maçın başlamasıyla beraber kartonların kaldırılmasıyla, kareografi gerçekleştirildi tabii herkesin meraki "acaba nasıl oldu" şeklindeydi, taa ki teknolojinin nimeti sayesinde cep telefonlarına gelen "görüntülü mesaj" sayesinde yine her zamanki gibi "harika" bir iş çıkarıldığı anlaşıldı, ve işte o an , bir hafta boyunca yapılan çalışmaların yorgunluğu unutuluverdi...Herkes "oskar" törenlerindeki gibi, sarılan sarılana idi...
- Oyuna çok hızlı başladı Galatasaray, zaten bir çok kişi maçı izlemiştir, çok uzun uzun anlatmanın anlamı yok, gol de daha 4 ya da 5. dakikada geldi Hakan'la, daha sonra da yapılan ataklar, çıkan kartlar ve herkesin bildiği olaylar... Okullarda yer alan Ödül ve Disiplin Yönetmeliğine göre ödev yapmamanın cezası Disiplin Kuruluna öğrenciyi sevk edip, uyarma cezasıdır ama bugüne kadar kimsenin uygulamadığı bir kuralı, ilk uygulayacak öğretmeni, herkes eleştirecektir. İşte, dünkü hakem de genelde "pas" geçilen kuralları uyguladı sadece ve bundan dolayı bu kadar "patırtı kütürdü" oluştu... Şimdi burdan ilan ediyorum, zaman geçirdiğinden dolayı sarı kart gören kaleciye, maçın devamında da hala aynı eylemi tekrarlamasından dolayı ikinci sarı kartı çıkarma cesaretini gösteren hakemin evine bir tepsi baklava yollayacağım...
- Son dakikada atılan gol kadar haz veren ve yenilen gol kadar tiksindirici bir şey yoktur...Dün gece bunu yaşadı iki tribün... Sosyolojik ve psikolojik bir araştırma konusudur bu... Tez yazacaklara duyurulur...
- Son olarak ise emniyetin maç sonu tutumundan dolayı burada bir teşekkürü hak ediyorlar. O kadar yıldır bu ülkenin değişik şehirlerinde tribüne maça gidiyorum, amatörden şampiyonlar ligi maçına kadar her derecede müsabakada görmediğim bir uygulama vardı maçta... 30-40 dakika kadar, ki ben o kadar durabildim, otogara yetişmem gerekirdi çıktım, hiç "hadi boşaltın beyler" diye itme kakma olmadı, herkes galibiyeti en coşkulu şekilde kutladı, hele hele "ithal" tezahürat Dale Cavase'nin ayakkabıları çıkarılması hali, kopardı herkesi...
28 Şubat 2008 Perşembe
Çarşamba Gecesi
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
1 yorum:
emeğinize sağlık... fred çakmaktaş olayı gerçekten iyiydi ...bu tür farklılıklar küfürlü tezahüratlardan daha çok akılda kalıyor nedense ...yaratıcılığa devam ....
Yorum Gönder