26 Nisan 2010 Pazartesi

Galatasaray:0-0:Bursaspor

"Biz şampiyon olamıyorsak, kim olursa fark etmez, lakin Anadolu'dan bir şampiyon çıkmasını isterim" diyordu Galatasaray kaptanı Arda Turan maç sonu yaptığı röportajda. Belli ki onun da aklı bir çok Galatasaray'lı gibi hala karışıktı, yukarı tükürsen bıyık aşağı tükürsen sakal durumu devam ediyordu... Hedeften uzaklaşmış Galatasaray için son çırpınışlar manasındaki maç, tarihinde ilk defa şampiyonluğa bu kadar yaklaşan Bursaspor için hayati bir anlam ifade ediyordu ki kazanmaları durumunda en büyük engeli aşacaklardı...

Normal şartlarda gergin olması gereken takım Bursaspor olmalıyken, hem Galatasaraylı taraftarlarda, hem de sahadaki oyuncularda farklı bir stres vardı... Hafta boyu kime hizmet ettiği belli olan medya görevini başarıyla yapmış ve "Galatasaray yatacak" diye bir fısıltıyı yaymıştı etrafa, sonrasında da "Onurlu takım maç vermez", "Şampiyonlar ligi hedefini unutmamak lazım" ve "Zamanında Trabzonspor'u da yenip Fener'i şampiyon yaptı Galatasaray" cümleleriyle de vermişti ara gazı sarı-kırmızı sevdalılarına... Maç öncesi hem Eski Açık girişinde CarrefourSA önünde demlenen taraftarların nabzını ölçme, hem de Ali Sami Yen sokaktakilerin düşüncelerini alma fırsatım olmuştu, karışıktı kafalar, gergindi ruh halleri... "İ..e kanarya olamazsın şampiyon" diye bağrılırken, aynı zamanda Bursaspor'a da küfrediliyordu... Galatasaray'ın kaybetmesini kimse istemiyordu lakin kazanıp Fenerbahçe'yi şampiyon yapmak düşüncesi de ekşitiyordu suratları, "Şampiyonlar ligine gitme hayalleri" düzeltiyordu moralleri...
Bu ruh halleri içindeki bazı kendini bilmezler de manasızca "mevzu" yapma telaşındaymışlar sonradan öğrendiğimize göre, oysa ki tribünün cefasını çeken taraftarlar renkler farklı olsa da yan yana bekliyorlardı gecenin maçını, rakıları, biraları sağlığa ve dostluğa tokuştururken. Son zamanlarda pek bir moda oldu deplasman tribününe saldırmak, oysa Ankara'da da, Bursa'da da çok iyi ağırlanırdık bu işin cefasını çekenlerce... Kim başlattı, kim bitirdi tartışmasına girmek değildir niyetim, Ankara'da küfredenler, Bursa'da taş atanlar, İstanbul'da otobüse saldıranlar yaşamamış taraftarlığın cefasını, pek bilmezler tribünlerin yapısını... Bu olayları gördükçe tekrar anıyoruz seni Alpaslan abi, bıraktığın emaneti koruyamıyor gibiyiz maalesef ...

Stresli olması gereken taraf deplasmancılar olması gerekirken, onlar kendilerine ayrılan yerde tribün güzellemeleri yaparken, ev sahibi tribünler sadece ıslıklamakla yetiniyorlardı... Bir tezahürat kapalıda başlarken, Eski Açık başka söylüyor, Yeni Açık ise maçın en kritik yerinde en manasız bir besteyi başlatma gayretindeydi... Dedik ya kafalar karışıktı dün gece...

Sahaya baktığımızda, 2 haftadır kazanan takımı bozmamıştı Rijkaard, demek ki fark etmezdi rakibin düşme potasındaki Diyarbakır, Manisa ya da şampiyonluk adayı Bursaspor olduğu... Diyarbakırspor maçındaki protestodan sonra kendine gelen topçular saldırarak başladılar maça, ataklar da yakaladılar ama son topları İvankov'un kalesine sokmayı beceremediler. Bursaspor ise daha kontrollü başlayarak, Galatasaray'ın defans zaafiyetinden istifa edip, arzu ettikleri 3 puanı getirecek golü arıyordu. Ertuğrul'un öğrencileri Sercan ve Volkan ile de pozisyonlar buldular lakin ya onlar son hamlelerde beceriksiz kaldılar, ya da Lucas Neill ile Aykut yerinde müdahalede bulundular. Aykut'un bu başarılı oyununu gördükçe, kimi suçlasam bilmiyorum kaçan giden puanlar için, Franco'yu Galatasaray'a getirenlere mi, onu hatalarına rağmen ısrarla kadroda oynatanlara mı, Aykut'a zamanında sahip çıkamayan biz taraftarlara mı? Elbette hata yapacaktı Aykut, lakin sene başından beri oynasa Franco'nun kaybettirdiği puanların 3-5ini kazandırsa şimdi bu maç için başka hesaplar yapacaktık...

Golsüz biten ilk devredeki oyunu görünce, iki yarının nasıl gideceğini de tahmin etmek zor olmasa gerekti, yine ortada bir mücadele geçerken, Ertuğrul Sağlam'ın kazanması gereken bir maçın son dakikalarında Sercan ve Volkan'ı çıkarması pek manasızdı.
Galatasaray'da ise bir yandan kazanmak için sezonun maçını oynayanlar ile bir yandan taraftar gibi kafası karışık olanlar vardı sahada... Özellikle Sabri son haftalardaki en kötü oyunun oynadı, ya düğün telaşı formunun düşmesine sebepti, iyi niyetli düşünürsek, ya da o da bir çok taraftar gibi "N'oluyor lan, biz şimdi Fener'i mi şampiyon yapacağız?" sorusuna cevap arıyordu maçın golsüz giden son dakikalarında...

Herkes bir şeylerin hesabını yaparken, ben ise 65. dakika oyuna giren Jo'ya neden tepki verilmediğinin derdindeydim... Diyarbakırspor maçında haklı bir duruş sergileyen tribünler, bu hafta Jo'ya karşı o tutumu sergileyemeyerek "sınıfta kaldılar". Zira, hangi futbolcu olursa olsun, bir takımın değerlerine saygısızlık yaptıysa, hangi maç olursa olsun en ağır şekilde cezalandırılmalıydı ve benim cezam, o kutsal formayı bir daha kendisine vermemekten başlardı. Oysa ki, Galatasaray tribünleri, maçın önemi mi desek, basından gelecek tepkiden çekinerek mi desek, Jo'nun yaptıklarını yanına bırakmışlardı...

Kafalarda daha sorulara cevap bulunmamışken, Bünyamin Gezer son düdüğü çalıyor ve kimse bu tuhaf maçtan bir şey anlamıyordu..."Peki ne oldu şimdi?" derken, "Fener şampiyon oldu" diye gelen cevap belki de duymak istediğimiz en son seçenekti...


Hakemler: Bünyamin Gezer, Mustafa Emre Eyisoy, Ekrem Kan
Galatasaray: Aykut, Sabri, Neill, Hakan, Caner, Mehmet Topal, Elano (Dk. 66 Mustafa), Keita, Arda (Dk. 75 Emre Güngör), Giovani (Dk. 65 Jo), Baros
Bursaspor: Ivankov, Ali, Ömer, Zapotocny, Mustafa, Bekir Ozan (Dk. 77 İbrahim), Hüseyin, Volkan (Dk. 86 Iglesias), Ergic, Ozan İpek, Sercan (Dk. 69 Turgay)
Kırmızı Kartlar: Dk. 73 Neill (Galatasaray), Dk. 74 Zapotocny (Bursaspor)
Sarı Kartlar: Dk. 63 Ömer (Bursaspor), Dk. 62 Arda, Dk. 74 Keita, 90+3 Caner (Galatasaray)

Hiç yorum yok:

Blog Widget by LinkWithin