27 Mayıs 2012 Pazar

United

Futbolu sadece gazetelerin spor sayfalarını okuyup kısır tartışmaların içine girerek değil de bu güzel oyunun kültürüne ve tarihine dair bir şeyler merak edip, kendince kitap karıştıran, internette dolaşan herkes Busby'nin Bebeklerinin hazin hikayesini bilecektir. Hani Manchester şehrinin "mavi" yakasında meşin yuvarlağın peşinden koştuktan sonra Kırmızı Şeytanlara menajer olan ve alt yapıdan çıkardığı gençlerle efsanevi bir kadro yaratan Matt Busby'nin Manchester United takımıyla çıktığı Kızılyıldız deplasmanı dönüşü Münih yakınlarında yaşadığı uçak kazası ve taraflı tarafsız herkesin hayran olduğu o takımın 8 topçusunun hayatını kaybetmesi. Futbol dünyasını hüzne boğan bu trajediyi yeni nesillere anlatmak ve 6 Şubatta hayatını kaybeden gencecik futbolcuların aziz ruhları önünde bir kez daha saygı duruşunda bulunmak üzere yönetmen James Strong kameranın arkasına geçmiş ve "motor" demiş... Senaryo "hazır", konu da "hüzün" olunca yönetmen de müzikle, diyaloglarla "dramın dibine vurmuş", en katı yüreklisinden bile bir damla göz yaşını akıtmayı hedef edinmiş kendisine...


Kazadan 53 yıl sonra 2011 yılında çekilen United filmi, ana konu olarak Busby'nin takımını ve uçak kazasını anlatırken, bir yandan da bugünlerde artık bizi de rahatsız etmekten ziyade öfkelendiren "endüstriyel futbol"a da sitemlerini iletmekte.Raiting kazanmak, reklam almak ve kutu satmak uğruna haftanın her gününe maç koyduran televizyon kanalları nasıl sporcu sağlığını önemsemiyorsa 2010lu yılların Türkiye'sinde, 50li 60lı yılların İngiltere'sinde de Lig yetkilileri benzer tavırlar içindeydi futbol kulüplerine karşı. Özellikle Avrupa Kupasında oynayacağı Kızılyıldız maçı sonrası Manchester'ın Wolverhampton Wanderers ile yapacağı karşılaşmayı "lig kuralları" sebep gösterilerek ertelemeyen ve takımın maçtan en az 2 gün evvel İngiltere'de olmasını isteyenlerin, kazadan sonra United antrenörünü arayıp, "İsterseniz maçınızı erteleyelim" demeleri, futbolu yönetenlerin riyakarlığını gösterirken, endüstriyel futbol canavarına savaş açan ultrasların sık sık belirttiği "öze dönmek gerek" düstürünü de izleyicinin "gözünün" ve "beyninin" derinliklerine kadar sokmuş filmin yönetmeni. Döneme özgü çamur sahaların, meşin futbol toplarının, reklamsız sponsorsuz birden onbire kadar olan numaralı formaların, tebeşirli taktik tahtalarının, maç öncesi fırçalanan ve boyanan "bot" kramponların biz futbol romantiklerinin kalbini "mühürleyen" kelepçe olduğunu söylemeye gerek yok aslında...




 "Green Street Hooligans 2" hayal kırıklığı sonrası United, bir futbol filminden beklediğimi fazlasıyla sağlayınca, futbolsuz geçen yaz günlerinde kendimi sinemaya "adamaya" karar verdim. Elde CD arşivi çok ama ya bazılarını sinemada izledim, ya da seyretmeden CD çantasına attım. Avrupa Şampiyonasına kadar vakit çok, niyet seyretmek ve bloga birşeyler karalayabilmek. Gariptir, kitabın orjinalini ve Türkçesini bir kaç kez okuduğum, filmini seyrettiğim Fever Pitch hakkında bloga bir sinema yazısı yazmamışım, Nick abiye selam niyetine bundan sonraki sinema yazı konusu Fever Pitch olsun diyelim...


1 yorum:

Anonymous dedi ki...

çok güzel bir filmdir. keşke futbolla ilgili daha fazla film çekilse.

Blog Widget by LinkWithin