15 Mayıs 2012 Salı

Sultanı Öldürmek / Ahmet Ümit


Beklenen kitap sonunda çıktı... “Kavim” ve son olarak “İstanbul Hatırası” kitaplarıyla Ahmet Ümit çıtayı o kadar yukarı çekti ki, bundan sonraki eserlerinin kapakları ister istemez aşırı beklentilerle açılacak. Allah ustaya kolaylık versin ne diyelim.

İsmi romanın konusuna uyacak şekilde özenle seçilmiş ve kitabın ileriki bölümlerinde adı geçtikçe gülümsememe neden olan kahramanımız Müştak Serhazin psikojenik füg hastası. Yani, çok ender de olsa bazı anlarda hayatındaki kontak kapanıyor ve tekrar açıldığında yaptığı hiçbir şeyi hatırlamıyor. Çok ilginçtir ki, bu kitaba başlamadan önce okuduğum “Paranoya” kitabının ana karakteri de aynı hastalığa sahipti ve yine buradakine benzer şekilde kendi kendine bir cinayeti işleyip işlemediğini sorguluyordu.

Romanda, Müştak 21 yıldır görüşmediği eski aşkı Nüzhet’ten bir gün telefon alıyor ve akşam yemeğine davet ediliyor. Sonrasında kontak kapanıyor ve açıldığında Müştak, Nüzhet’in apartmanının önünde ve yukarıda boğazına Fatih Sultan Mehmet tuğrası işlenmiş bir mektup açacağı saplanarak öldürülmüş Nüzhet, akıllarda olaya cuk diye oturan büyük ustanın enfes cümlesi: "Biri, sizi cinayet işlemekle suçladığında deliller bulur, tanıklar gösterir, bunun bir iftira olduğunu kanıtlamaya çalışırsınız, ama sizi itham eden kişi, bizzat kendinizseniz, ne yaparsınız?"

Cinayet silahından da anlaşılacağı üzere okuyucuyu her zamanki gibi tarihi olaylarla birlikte hareket edecek bir polisiye bekliyor. Başta söylediğim gibi romandan beklentiler o kadar yüksek ki, ilk yarı bu beklentilerin altında kalıyor. Ahmet Ümit her kitabında aralarda durup yaşananlar üzerinde değerlendirme yaparak zanlıları tek tek analiz etmeyi seven bir yazar. Ama bu romanda bu özelliğini abartmış gibi. Her iki bölümde bir, bak bu bunları yaptı katil olabilir ama bunları da yapmadı aslında olmayabilir diye açıklama yapmak bir süre sonra o bölümlerin okunmadan atlanmasına neden oluyor. Sonuçta okuyucu da gelişmeleri takip ediyor ve aynı yorumları yapabilir; bu kadar sık ve uzun paragraflarla durum değerlendirmesi yapılması tempoyu başlarda çok düşürdü.

Bir diğer tempoyu düşüren öğe de tarihsel ayrıntılara fazla girilmesi. Elbette ki Ahmet Ümit’in yaptığı araştırmalara olağanüstü saygılıyız. Hele ki kitabın sonundaki kaynakların sadece ismini bile okurken insan yoruluyorken onları tek tek okuyan Ahmet Ümit’e söz söylemek haddimiz değildir; velhasıl araştırdıklarını okuyucuyla paylaşma hevesiyle çok fazla bilgi paylaşımına girmesi romanı biraz ana konudan çıkardı.

Amma velakin, ne zaman ki 255.sayfadan başlayan İstanbul’un fethinin anlatıldığı kısma geliyoruz, anlıyoruz ki kitap asıl şimdi başlıyor. Öğrenim hayatımızda hepimiz İstanbul’un fethini çok defa okumuşuzdur ama emin olun ki hiçbirisi burada anlatılan kadar harika olamaz. Fetih öncesi hazırlıklar, halkların ruh halleri, fethin denizdeki ve karadaki savaşları, fetih sırasındaki halkların ve orduların durumları, hem kazanan hem kaybeden tarafın her hareketi incelenerek nedenleriyle birlikte ele alınarak müthiş bir şekilde anlatılmış. Öğrencilere tavsiyem okuldaki kitaplarından ayrı olarak fethi bir de buradan okumaları.  

100 sayfayı aşan fetih bölümünün ardından olaylar hızlanmaya başlıyor. Olayın akışını yavaşlatan öğeler göze batmayacak seviyelere düşüyor ve artık hem geçmişteki hem de günümüzdeki katilin kim olacağını merak ederek sayfaları çevirmeye başlıyoruz.

Tarihsel bulgular ve polisiyenin yanı sıra Ahmet Ümit'in romanlarından eksik etmediği aşk teması da arada elbette atlanmamış. Müştak'ın, kendisini durduk yere terk eden sevgilisi Nüzhet'e tam 7 yıl boyunca  her ay karşılıksız mektuplar yazması ve dile kolay 21 yıl sonra tam görüşecekleri günde cinayete kurban gitmesinin ardından, aslında onun da kendisine bir mektup yazdığını öğrendiği kısım boğazları düğümletecek cinstendi.

Ahmet Ümit önceki tarzlarına benzer ama farklı şekilde ele alınmış bir eser yazmayı amaçlamış ve bunu da başarmış. Başkomiser Nevzat’ı ve ekibini bu sefer yan rollere yerleştirmesi de bunun bir örneği denebilir. Belki tempoyu düşüren kısımlar biraz azaltılıp, finali de tarihsel olaylara uyacak bir şekle getirebilse biraz daha şık olabilirdi. Ama dediğim gibi, Ahmet Ümit bize bu zamana kadar o kadar doyurucu eserler sundu ki, her seferinde daha fazla ister olduk.

İstanbul Hatırası gezisinin tadı damağımızda kalmışken, bu romanın da gezisinin yapılacak olması, hele ki böylesine bir fetih anlatımının ardından beni oldukça heyecanlandırdı. Katılmak isteyenler ayrıntılara buradan ulaşabilirler.

Kitabın bomba kısmı: Başarıya aç, suçluluk duygusuyla kıvranan bu ezik milletin elinden, bunu da almaya kalkışmayın.
Etiket fiyatı: 20 TL
Toplam sayfa: 511
İlk baskı: Nisan 2012
Not: 7/10
Tanıtım filmi:

Hiç yorum yok:

Blog Widget by LinkWithin