Beklenen kitap sonunda çıktı... “Kavim” ve son olarak “İstanbul Hatırası”
kitaplarıyla Ahmet Ümit çıtayı o kadar yukarı çekti ki, bundan sonraki eserlerinin
kapakları ister istemez aşırı beklentilerle açılacak. Allah ustaya kolaylık versin ne
diyelim.
İsmi romanın
konusuna uyacak şekilde özenle seçilmiş ve kitabın ileriki bölümlerinde adı
geçtikçe gülümsememe neden olan kahramanımız Müştak Serhazin psikojenik füg hastası.
Yani, çok ender de olsa bazı anlarda hayatındaki kontak kapanıyor ve tekrar
açıldığında yaptığı hiçbir şeyi hatırlamıyor. Çok ilginçtir ki, bu kitaba
başlamadan önce okuduğum “Paranoya” kitabının ana karakteri de aynı hastalığa
sahipti ve yine buradakine benzer şekilde kendi kendine bir cinayeti işleyip
işlemediğini sorguluyordu.
Romanda, Müştak 21 yıldır görüşmediği eski aşkı
Nüzhet’ten bir gün telefon alıyor ve akşam yemeğine davet ediliyor. Sonrasında kontak
kapanıyor ve açıldığında Müştak, Nüzhet’in apartmanının önünde ve yukarıda
boğazına Fatih Sultan Mehmet tuğrası işlenmiş bir mektup açacağı saplanarak öldürülmüş
Nüzhet, akıllarda olaya cuk diye oturan büyük ustanın enfes cümlesi: "Biri, sizi cinayet
işlemekle suçladığında deliller bulur, tanıklar gösterir, bunun bir iftira
olduğunu kanıtlamaya çalışırsınız, ama sizi itham eden kişi, bizzat
kendinizseniz, ne yaparsınız?"
Cinayet
silahından da anlaşılacağı üzere okuyucuyu her zamanki gibi tarihi olaylarla birlikte
hareket edecek bir polisiye bekliyor. Başta söylediğim gibi romandan
beklentiler o kadar yüksek ki, ilk yarı bu beklentilerin altında kalıyor.
Ahmet Ümit her kitabında aralarda durup yaşananlar üzerinde değerlendirme yaparak zanlıları tek tek analiz etmeyi seven bir yazar. Ama bu
romanda bu özelliğini abartmış gibi. Her iki bölümde bir, bak bu bunları yaptı
katil olabilir ama bunları da yapmadı aslında olmayabilir diye açıklama yapmak
bir süre sonra o bölümlerin okunmadan atlanmasına neden oluyor. Sonuçta okuyucu
da gelişmeleri takip ediyor ve aynı yorumları yapabilir; bu kadar sık ve uzun paragraflarla durum
değerlendirmesi yapılması tempoyu başlarda çok düşürdü.
Bir diğer tempoyu
düşüren öğe de tarihsel ayrıntılara fazla girilmesi. Elbette ki Ahmet Ümit’in
yaptığı araştırmalara olağanüstü saygılıyız. Hele ki kitabın sonundaki kaynakların
sadece ismini bile okurken insan yoruluyorken onları tek tek okuyan Ahmet Ümit’e
söz söylemek haddimiz değildir; velhasıl araştırdıklarını okuyucuyla paylaşma
hevesiyle çok fazla bilgi paylaşımına girmesi romanı biraz ana konudan
çıkardı.
Amma velakin, ne zaman ki
255.sayfadan başlayan İstanbul’un fethinin anlatıldığı kısma geliyoruz,
anlıyoruz ki kitap asıl şimdi başlıyor. Öğrenim hayatımızda hepimiz İstanbul’un
fethini çok defa okumuşuzdur ama emin olun ki hiçbirisi burada anlatılan
kadar harika olamaz. Fetih öncesi hazırlıklar, halkların ruh halleri, fethin
denizdeki ve karadaki savaşları, fetih sırasındaki halkların ve orduların durumları, hem
kazanan hem kaybeden tarafın her hareketi incelenerek nedenleriyle birlikte ele
alınarak müthiş bir şekilde anlatılmış. Öğrencilere tavsiyem okuldaki kitaplarından
ayrı olarak fethi bir de buradan okumaları.
100 sayfayı aşan
fetih bölümünün ardından olaylar hızlanmaya başlıyor. Olayın akışını yavaşlatan
öğeler göze batmayacak seviyelere düşüyor ve artık hem geçmişteki hem de günümüzdeki katilin
kim olacağını merak ederek sayfaları çevirmeye başlıyoruz.
Tarihsel bulgular ve polisiyenin yanı sıra Ahmet Ümit'in romanlarından eksik etmediği aşk teması da arada elbette atlanmamış. Müştak'ın, kendisini durduk yere terk eden sevgilisi Nüzhet'e tam 7 yıl boyunca her ay karşılıksız mektuplar yazması ve dile kolay 21 yıl sonra tam görüşecekleri günde cinayete kurban gitmesinin ardından, aslında onun da kendisine bir mektup yazdığını öğrendiği kısım boğazları düğümletecek cinstendi.
Ahmet Ümit önceki tarzlarına benzer ama farklı şekilde ele
alınmış bir eser yazmayı amaçlamış ve bunu da başarmış. Başkomiser Nevzat’ı ve
ekibini bu sefer yan rollere yerleştirmesi de bunun bir örneği denebilir. Belki tempoyu düşüren kısımlar biraz azaltılıp, finali de tarihsel olaylara uyacak bir şekle getirebilse biraz daha şık olabilirdi. Ama dediğim gibi, Ahmet Ümit bize bu zamana kadar o kadar doyurucu eserler sundu ki, her seferinde daha fazla ister olduk.
İstanbul Hatırası
gezisinin tadı damağımızda kalmışken, bu romanın da gezisinin yapılacak olması,
hele ki böylesine bir fetih anlatımının ardından beni oldukça heyecanlandırdı.
Katılmak isteyenler ayrıntılara buradan ulaşabilirler.
Kitabın bomba kısmı: Başarıya aç, suçluluk duygusuyla kıvranan bu ezik milletin elinden, bunu da almaya kalkışmayın.
Etiket fiyatı: 20 TL
Toplam sayfa: 511İlk baskı: Nisan 2012
Not: 7/10
Tanıtım filmi:
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder