Ahmet Ümit gibi bir yazarın kitaplarını bu kadar geç okumamam gerekiyordu. Pek çok kişi son romanı İstanbul Hatırası’nın en güzel kitabı olduğu görüşünde olsa da, "Kavim" benim gözümde sadece Ahmet Ümit’in değil Türk edebiyatının polisiye tarzındaki başyapıtıdır.
Ahmet Ümit her ne kadar kitaplarında Agatha Christie’ye hafif özenerek iltifatlarını sunsa da, kendisinin yazdığı romanlar Agatha Christie’ninkilerden kat be kat farklıdır. Christie’nin romanları sayfalar boyunca katilin kim olduğuna odaklanır, Ahmet Ümit’in derdi ise katilden çok kendi bilgilerini ve araştırmalarını okura yansıtmaktır. Kurguyu bu bilgileri ulaştırmak için bir araç olarak kullanır, ama öyle yalapşap değil; harbi, hiçbir şekilde sırıtmayacak şekilde dizer ayrıntıları.
Kitapta, Anadolu’nun tarihi ve kültürü ile birlikte günümüzün ince konularına da çekinmeden giriliyor. Bir yandan belki de çoğu kişinin daha önceden hiç duymadığı Agnostizm, Nusayrilik ve Süryanilik konusunda ansiklopedik bilgiler verilirken; diğer yandan bir kişinin nasıl PKKlı ve ardından itirafçı olabileceği, iyi bir polisin ne sebeple kirli işlere bulaşabileceği, devletin de teröristinin olup olamayacağı, masum bir insanın cinayet işleyebilecek seviyeye hangi yolla gelebileceği mantıklı bir şekilde romana yediriliyor. Bütün bunlar yetmezmiş gibi Nevzat ile Evgenia arasındaki masumane aşk ile romantizm sevenlerin de gönlü alınıyor.
Kitabın bir diğer beğendiğim özelliği de diyalogların sansürlenmeden, gerçeğe en yakın şekilde sunulması. Bu tarz, küfürlerden dolayı başlangıçta bazılarını rahatsız edebilme riski taşısa da, kendinizi o anki sahneye koyduğunuzda aslında yazarın abartısız gerçeği yazdığını anlayabiliyorsunuz. Özellikle Taksim Karakol’undaki Başkomiser Muammer ile travesti Kamelya’nın (meğerse asıl adı Abdurrahman imiş) muhabbetine ve Komiser Ali’nin öğretim görevlisi olan Cem’e söylediği “biz seni entel sanıyorduk sen mafya çıktın!” lafına çok güldüm. Bu tür şamataların yanında; Nevzat’ın kitabın sonlarına doğru Cengiz’in karısı ile yaptığı telefon konuşmasında da nutkum tutuldu.
Okurken ağzının suyunu akıtan mezelerle süslenmiş çilingir sofraları her zamanki gibi bu romanda da sıkça kuruluyor. Bu masaların birinde usul usul arkadan çalan Müzeyyen Abla’nın “Kimseye Etmem Şikayet” eserini yazının sonunda anmasak ayıp olur.
Kitabın şurası da gereksizdi, burada biraz mantık dışına çıkmış diyebileceğim şeyler arıyorum ama gerçekten bulamıyorum. Kitabı okurken hiç bitmesin de, kendi topraklarımızla ilgili bu ilgi çekici bilgilere Ahmet Ümit’in sade dilinden olabildiğince ulaşalım diyorsunuz. Öte yandan da sürekli içinizi “Katil kim?” sorusu kemirdiğinden sonuna da gelmek istiyorsunuz. Ve hiç merak etmeyin sonu yine kendine özgü, şık bir final ile bitiyor.
Kitabın bomba kısmı: Nevzat’ın Evgenia’yı düşünürken kendi kendine söylediği söz: “Boşta kalan akıl sevdiğini ararmış”
Etiket fiyatı: 20 TL
Toplam sayfa: 382
Not: 10/10
Kitap Müziği:
23 Ekim 2010 Cumartesi
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder