30 Nisan 2013 Salı

Gaziantepspor:0-1:Galatasaray

3 puanlık sistemde takipçine 7 puan fark yapmışsın, ligin bitmesine 4 hafta kalmış, sen deplasmanda oynarken, rakibin de "aklı başka yerde" aslarda yoksun kadrosuyla Avrupa kupası mücadelesindeki Kayserispor'la karşılaşıyor, böyle durumda sistemmiş, bloklar arası bağlantıymış, diegonal pasmış, kısacası "güzel futbolmuş" bir yana bırakılır, sadece sonuca odaklanır insan: 3 puan...
Bizim topçular da etten, kemikten insanlar oldukları için,  hafta boyunca yapılan idmanlar olsun, maç öncesi kendilerine söylenilen taktikler olsun tabii ki kafalarının bir kenarına yazdılar ama beyinlerini meşgül eden şey yaklaşan, belki de pazar gecesi Kamil Ocak Stadında kutlanacak olan şampiyonluktu... Rakip Fenerbahçe, "ite kaka" kazanmasını bildi ve işi uzattığından Antep'te başlamadı şampiyopnluk kutlamaları ama Fatih Terim'in çocukları kendi paylarını düşeni yaptılar ve hesaba bir üç puan daha eklediler.
Gecede herşey güzeldi, hoştu da, maç sonu Burak'la Eboue'nin tartışması olmasaydı, hatta Eboue'nin sinir işini abartıp önün gelene posta koyması ağzımızda ekşimsi bir tad bıraktı, özellikle de kendisinden özür dileme kibarlığını göstermiş arkadaşına karşı takındığı tavır hiç "şık" olmadı lakin bunu da şampiyonuluk yarışının stresine bağlıyoruz şimdilik. Ama, Fatih Terim bu tip işleri "kara deftere" yazar ve Fil Dişili oyuncunun da bu ikinci vukuatı aklımda kaldığıyla... Sene sonu da o defter açılır, hesap ödenir...



Stat:Kamil Ocak
Hakemler: Halis Özkahya, Volkan Narinç, Baki Tuncay Akkın
Gaziantepspor: Karcemarskas, Şenol (Dk. 83 Oktay), Medunjanin, Turgut (Dk. 66 Cenk), Bekir, Sernad (Dk. 66 Traore), Serdar Kurtuluş, Serdar Özbayraktar, Bınya, Kecojevic, Kouemaha
Galatasaray: Muslera, Hamit (Dk. 88 Gökhan Zan), Selçuk, Melo, Riera, Drogba (Dk. 82 Sabri), Dany, Burak, Semih, Eboue, Yekta Kurtuluş (Dk. 46 Emre Çolak)
Gol: Dk. 62 Burak Yılmaz (Galatasaray)

25 Nisan 2013 Perşembe

Mourinho Tekrar Chelsea'de

Alman Bild gazetesinin spor editörleri Bayern ve Dortmund'un efsanevi galibiyetlerine dair çeşitli haberler yayına hazırlarken, birden bütün dikkatleri üzerlerine çekecek başka bir haberi de paylaşıverdiler web sitelerinde: "Mourinho tekrar Chelsea'de"... Gazetenin haberine göre, Portekizli hoca tek başına gitmeyecek Londra'ya, yanında bir de Kolombiyalı golcü Falcao'yu da götürecek. Abramovich'in Atletico Madrid'li golcü için gözden çıkardığı bedel ise 60 milyon euro.

24 Nisan 2013 Çarşamba

Real'le İşimiz Olmaz


Üstad Tanıl Bora, bugün Radikal'deki köşesinde yine hislerimize tercüman olmuş, konuşturmuş kalemini. Aykut Kocaman, "3 Temmuz süreci" diye ağzına sakız ettiği tamlama var ya, en büyük zararı biz böyle güzel adamı Türk futbolunu yazmaktan soğuttu için biz futbolseverlere verdi, gerisi yalan dolan...


Real Madrid’in en ünlü on taraftarı diye ‘resmen’ şu on kişiyi sayıyorlar: Tenis ustası Rafael Nadal, basketbol sihircisi Michael Jordan, koşu pistindeki elektrik akımı Usain Bolt, Ürdün Kralı II. Abdullah, emekli gazino şarkıcısı Julio Iglesias, sinema yıldızları Tom Cruise, Viggo Mortensen, Antonio Banderas, İspanyol mabude Penélope Cruz, Kolombiyalı rakkase ve hanende Shakira.
II. Abdullah ‘ben de kralım!’ diye kendini Real’le özdeşleştirmiş olabilir. Jordan Raul’le, Bolt Cristiano Ronaldo’yla ahbap. Iglesias zaten zamanında Real Genç’te kalecilik yapmış. Tom Cruise deseniz, Scientology tarikatı üyesi kötü sağcı, ona yakışır. Penélope doğma büyüme Madridli, hoş görelim. Banderas’ın babası jandarmaymış, kral takımına yazılmasını buna bağlayabiliriz. Mortensen belki Yüzüklerin Efendisi’ndeki Kral Aragorn rolündeyken havaya girmiştir. Peki Nadal’le Shakira’ya ne oluyor? Nadal’ın öz kardeşi Miguel Angel Barça’da sekiz sene top oynadı, kendisinin Realli olması ayıp değil mi? Shakira’nın çocuğunun babası Pique hâlâ Barça’nın ilk on birinde, hem nasıl da yakışıyorlar.
Ne edeyim, Real Madridliliği hoş karşılayamıyorum. Nasıl biliriz biz Real’i? Kraliyet himayesinde bir kulüp, Franco rejimiyle özdeşleşmiş, onun uluslararası reklam kampanyası işlevi görmüş bir kulüp, para babası kulüpler içindeki en para babası, kibirli, küstah bir camia.
Real Madrid’e başka bir gözle de bakılabileceği fikrini ciddiye almamı sağlayan kişi, başta saydıklarım değil de başka bir ‘ünlü’ oldu. Bir edebiyat ünlüsü: Javier Marías. ‘Yarınki Yüzün’ üçlemesi Roza Hakmen’in kristal çevirisiyle Metis tarafından yayımlanan İspanyol yazar. Çağdaş İspanyolca edebiyatın yıldızlarından Marías, bir Real Madrid mümini. Yazdığı futbol denemelerinde, Real Madrid romantizmi geniş yer tutuyor.
Real malum, ‘kraliyete ait’ demek. Real Madrid, doğuştan kralcıdır tabii ama medeni ve nezih bir kralcıdır, Marías’a bakılırsa. Soylu şövalye suretinde resmeder onu. İspanya iç savaşından sonra Madrid’de Frankocuların sistematik biçimde Atletico taraftarı olduğunu, solcu ve cumhuriyetçilerin ona karşı Real’i tuttuğunu anlatır. ‘Real Madrid, işgale uğrayan, bombalanan şehrin adını taşıyordu, Atletico ise o bombardımanları acımasızca gerçekleştirmiş olan Frankocu pilotların takımıydı.’ Nitekim kırmızı-beyazlıların o zamanki adının Atlético Aviación olduğunu biliyoruz, Hava İdman Gücü diye uyarlayabiliriz.
Rejimin, ancak 1950’ler-60’lardaki muazzam Avrupa başarısından ötürü oportünist bir tavırla Real’e teveccüh göstermeye başladığını söylüyor Marías. ‘Sağcı Real’ klişesine kananlara ‘cahiller’ diye atarlanıyor. Del Bosque, kaleci Miguel Angel, Paul Breitner gibi ‘kızıllığı’ bilinen oyunculara dikkat çekiyor. 1994’te başkan seçilen Ramon Mendoza’nın geçmişte KGB’yle ilişkili olmakla suçlandığına ve bu ithamlara rağmen seçilebildiğine ne diyeceksiniz, diyor. O dönemdeki menajer Arjantinli Valdano’nun solcu kimliğiyle övünüyor.
Yazarımız Barcelona’yı, Real’den nefret etme ihtiyacından kendini kurtaramayan, olgunlaşmamış bir zayıf karakter olarak görüyor. Barça teatral, hüzünbaz, melankolik, depresif bir camiadır ona bakılırsa. Real ise şiirsel, zeki ve kendinden hoşnut, doygundur. Ezeli rekabete büyük saygı ve sevgiyle bakıyor: ‘Sen çok yaşa Barça’ diye bitirmiş bir yazısını. Endişesi, iki kulübün gitgide birbirine benzemesi, karakterlerini kaybetmesi...
Taraftar dediğin budur: Kulübünü gönlüne yatıracak şekilde hayal eder, muhabbetini aklileştirmeye çalışır... Marías’ın aşka bahane bulma (Ümit Kıvanç’a selam!) maharetini sevdim, Atletico’ya da gıcık kaptım ama her şeyin sınırı var: Real’le işimiz olmaz.

23 Nisan 2013 Salı

Batalla T-Shirleri

Oynadığı futbol, attığ ve attırdığı goller bir yana, "adamlığı" ile Bursa tribünlerinin bayrak adamı olan Pablo Martin Batalla adına t-shirt dizayn etmiş yeşil beyazlı taraftarlar. Bir ürün bu kadar sade ve o denli şık olabilir. Sanal alemde görseldeki ürüne talep fazlasıyla yer almakta, bakalım Bursastore'larda satmayı akıl edecek mi Bursa kulübü...


Dördüncü Yıldız Takıldı


Hayırlı uğurlu olsun, Fatih Hoca dördüncü yıldızı takmış bile armaya...
Bu seneki şampiyonluğumuzu Aykut Kocaman  erken pes edip Ankara'da verdiği demeçle ilan etmişti, 
Fatih Terim de seneye de şampiyon olacağız demiş olmalı ki, yıldızlar dörtlenmiş...
Psikolojik üstünlük mü dersiniz, motivasyon mu dersiniz, adını siz koyun...
Ben Fatih Terim farkı diyorum...

23 Nisan Kutlu Olsun

23 Nisan
Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı Kutlu Olsun

Mourinho Bizim Gibi Değil


"Mourinho sağlam karakterli ve her şeyden de önemlisi kazanmayı bilen bir teknik adam lakin Ferguson, Wenger ve benim gibi değil. Biz kendi takımlarımızı oluşturuyoruz ve her üç dört senede bir yeni bir takımla anlaşmıyoruz."

Mircea Lucescu
Shaktar Donetsk Teknik Direktörü

Real Madrid hocası Mourinho hakkında demeç verirken

Acımasız Değilim


"Acımasız biri futbolcu değilim ama maalesef bu sıfat bana bir etiket gibi yapıştırıldı. Beni tanımayan insanlar hakkımda bir çok şey fena söz söyeleyebilir lakin tanıyanların bunları yalanlayacağına eminim. Hareketimde belki aşırıya kaçtım ama oynadığımız oyunun adı da futbol."

Juan Flores
Union Comercio'lu Kaleci

Rakibine yaptığı "kick-box" hareketini anlatırken

Bu Ne Perhiz Evra

Kasım 2011'deki Liverpool-Manchester United maçı sonrası "Suarez bana ten rengimle ilgili olarak hakaretlerde bulundu" diyerek feryat figan ortalığı karıştıran ve Uruguaylının uzun bir müddet sahalardan uzak kalmasını sağlayan Patrice Evra, Kırmızı Şeytanların Aston Villa'yı 3-0 yenip Şampiyonluklarını ilan ettikleri maç sonrası yaptıklarıyla "Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu" dedirtti. Bir gün evvel oynanan Liverpool-Chelsea maçındaki ikili mücadele esnasında Ivanovic'i kolundan ısıran Suarez'le "kafa bulmak" için taraftarın sahaya attığı kanlı el maketini eline alan ve onunla şampiyonluk turu atan Fransız oyuncunun yukarıdaki fotoğrafına baktıkça,"Zorla el mi sıkılır" diyen Lugano ne kadar da haklıymış demekten kendimizi alamıyoruz doğrusu...


22 Nisan 2013 Pazartesi

Barcelonalı Babalar


Gol sevinçlerinin hepsi ayrı güzel ve manalıdır da, böylesi "bi' başka özel" oluyor... Ne dersiniz?

20 Nisan 2013 Cumartesi

Galatasaray.3 Elazığspor.1

  • Orduspor ve Mersin İ.Y. maçlarından ağzı yanmış birisi olarak, milletin çantada keklik yorumlarına aldırmadan temkinli adımlarla çıktım bu sefer tribüne. Turun atılacağı Kadıköy'e topu topu 3 maç kala, her dakika kritik ne de olsa. Özellikle de, kulübedeki varlığı bile taraftarlarda güven duygusu yaratan, en sıkıntılı anlarda "hoca acaba ne yapacak" beklentileriyle bakışların çevrildiği imparatorun yerinin boşluğu hesaba katılırsa.


  • Neyse ki rakip kulübede Yılmaz Vural vardı ki aksiyon bakımından diğer kulübenin eksikliğini hissettirmedi. Yalnız, Yılmaz Hoca'nın yardımcısı kimse, hareketleri Yılmaz Hoca'nın kopyası. Hoca arkasından gelen nesli yetiştiriyor demek ki. 


  • Bilica'yı özlemişiz bayağı. Kendine özgüveni bu kadar yüksek olup da bu kadar saçma hatalar yapan başka bir defans yoktur herhalde. Yok Bilica'yı tanımasak maç sattı diyeceğiz de, adamın her zamanki halleri. 
  • Maç çekindiğim gibi bir hal almadı. Goller erken bulununca ikinci yarı geri pas, topuk pas vs. ile antrenman havasına döndü. Böyle maçların da bu durumu hiç çekilmiyor, bir gazla goller geliyor coşuyorsun, ardından fırtına bir kesiliyor tadımlık alınmış bonfile gibi işim tadı damağında kalıyor.



  • Drogba'yı anlatmaktan biz sıkıldık o her geçen gün üzerine koymaktan sıkılmıyor. Belki attığı goller kolay gözüküyor ama ben çok hatırlıyorum bol bol gol pozisyonuna girip sırf böyle tecrübeli bir ayak olmadığından emeğimizin tabelaya yansıyamadığı maçları. İşte böyle bir oyuncun olacak, 25 dakikada bitirecen işi, ne kadar güzelmiş.
  • Gollerin arasından özellikle 3.goldeki Drogba'nın soğuk kanlılığı çok şıktı. Yılmaz Vural bile golden sonra ya sabır çekse de Drogba'yı tebrik etmeden duramadı. 



  •  Her maç sonrası Drogba'nın takımı tribünü selamlamaya götürmesinden söz ediyorduk. Bu maçta malum sonlara doğru çıktığı için merak ettim bu sefer vaziyet ne olacak diye. Herkes soyunma odasının yolunu tutarken bu kez de bir başka Fildişili Eboue'ye kaldı işin organizasyonu. Hatta, bizim tercüman Mert Çetin ile muhtemelen neden herkesin içeri gittiğiyle ilgili tartışmaya bile girdi. Takımın kaptanı neden bu işe el atmıyor anlamıyorum, eskiden Bülent Korkmaz gel dedi mi tüm takım gelirdi.


  • Eboue, Dany ve Gökhan'dan oluşan selamlama taraftara yetmemiş olacak ki, tiyatro terimiyle takım "bis" yapmak zorunda kaldı. Eee, şurada içeride oynanacak sayılı maç kalmış, taraftarı görmezden gelip içeri girersen, o taraftar da seni terlik merlik dinlemeden tekrar sahaya çıkartır. 
  • Sabri Reis de bu sefer terliklerle üçlüsünü çektirerek yine bir farklılığa imzasını attı.

19 Nisan 2013 Cuma

Yemek, Sadece Yemek mi?

Atletico Madrid'li futbolcular idman sonrası bir araya gelmişler ve güzide bir restoranda "vücütlarına protein takviyesi" yapmak için kendilerine et ziyafeti çekmişler, aslında havaların ısınmaya başladığı bu günlerde biz de piknik işine girsek hiç fena olmaz. Neyse, konuyu dağıtmayalım ve yazacağımızı yazalım. Resimdeki topçuların Galatasaraylı oyuncular olduğunu ve bu fotoğrafın sosyal medyaya düştüğünü hayal edin ve buyurun bakalım memleketimin güzide medyasının  bu resmin altına yazabileceklerini tahmin etmeye. Ben yorumumu en sonda yazacağım...

17 Nisan 2013 Çarşamba

En Zengin Takım Real Madrid


Forbes dergisinin her sene açıkladığı Dünyanın En Zengin takımı 2013 yılında ilk defa Real Madrid oldu. 2004 senesinden beri bu kategoride her sene birinci olan Manchester United, ilk defa ikinciliğe düşerken, üçüncü sırada ise Barcelona yer aldı. İspanyollara 3.3 milyar dolar değer biçilirken, Kırmızı Şeytanların 3.165 milyar, Katalanların ise 2.6 milyar dolar değerinde olduğunu açıklamış Forbes dergisi. İlk 20 takım sıralaması şu şekilde:

1.Real Madrid:3.3 milyar dolar
2.Manchester United: 3.165 milyar dolar
3.Barcelona: 2.6 milyar dolar
4.Arsenal: 1.3 milyar dolar
5. Bayern Münih: 1.3 milyar dolar
6.Milan: 945 milyon dolar
7.Chelsea: 901 milyon dolar
8.Juventus: 694 milyon dolar
9. Manchester City: 689 milyon dolar
10. Liverpool: 651 milyon dolar
11.Tottenham: 520 milyon dolar
12. Schalke 04: 498 milyon dolar
13. Borussia Dortmund: 456 milyon dolar
14. Inter: 401 milyon dolar
15. Lyon: 368 milyon dolar
16.Corinthians: 358
17.Napoli: 330 milyon dolar
18. Hamburg:300 milyon dolar
19. Marsilya:285 milyon dolar
20. Newcastle: 263 milyon dolar

Melo'nun Dövmeleri

Felipe Melo, sırtına yeni dövmeler yaptırmış ve instagramda paylaşmış, vermiş malzemeyi haber sıkıntısı çekenlere: "Bu kuş da neyin nesi, kartal mı kanarya mı?" diye soran çıkmazsa, biz de bu işi bilmiyoruz...
***
"Biz de bu işi bilmiyoruz" diyerek oldukça iddalı bir sölze bitirdik ya yazıyı, sağolsunlar bizi mahçup etmediler, hemen başlamışlar "ince ayara"...


Norveç'te Gol Yağmuru

Fotoğraf, Tribün Dergi'nin twitter hesabından paylaşılmış. Norveç kupasında oynanılan maçlar ve ortaya çıkan sonuçlar. 2-3 takım dışında adını duyduğumuz ekip yok listede, skorlara da bakılırsa profesyoneller amatörlerle oynamışlar gibi...

54



Kenan Sofuoğlu'nu sporun içinde olup ta tanımayan yoktur memlekette. Hayatı bir çok gence ilham olacak Sakaryalı bu gencin yaşam hikayesi de filme alınarak, hem sporseverlerin, hem de sinemaseverlerin beğenisine sunulmuş... En yakın zamanda izleyip, blog sayfalarına taşımak lazım...

Maracana'nın Fileleri

Brezilya'nın efsanesi Maracana, Dünya Kupası için yıkılıp, yeniden inşaa edilirken, ruhundan da bazı değerleri yitirdiğini belirtiyor Brezilyalılar.  İşte, yukarıda stadın yeni kaleleri ve fileleri, aşağıda da eski Maracana'nın Brezilya usulu "efsane" fileleri... Ayrıntı mı, belki evet ama Sambacılara göre ruhları ellerinden çalınıyor...

Her Zaman Okuduğunuz Hürriyet'i Şimdi İzleyin

Hürriyet TV şimdi yayında.

Hürriyet TV’yi ziyaret edenler, aradıkları her şeyi artık tek tıkla seyredebilecekler. Hürriyet TV, zengin haber içeriğinin yanı sıra konusunda uzman isimlerle gerçekleştirdiği programlarla da dopdolu.

Hürriyet TV’de Berza Şimşek’ten günün mutlaka görülmesi gereken haberlerini izleyip usta gazeteci Sedat Ergin’den haftanın yorumunu alabilirsiniz. Üstelik gündemin özetini, Metehan Demir, 3 dakikada sizin için yorumluyor.

Burcunuzdaki yeni gelişmeleri merak ettiğinizde ise Susan Miller ile yıldızlara bakabilir, Sebla Kutsal ile dilediğiniz zaman, kültür ve sanat dünyasında keyifli bir yolculuğa çıkabilirsiniz.

Uğur Cebeci ise sivil havacılığın geldiği son noktayı size Kokpit’ten anlatıyor.

Magazinden spora, eğlenceden ekonomiye hepsi ve daha fazlası, sürekli güncellenen Hürriyet TV’de sizi bekliyor.

Bir bumads advertorial içeriğidir.

14 Nisan 2013 Pazar

Kardemir Karabükspor:0-1:Galatasaray

Yaklaşık iki sene evveldi. Birden Drogba ve Galatasaray isimleri aynı cümlede yan yana telafüz edilir olmuştu. Şampiyonlar Ligini kaldıran Fil Dişili topçuyu Chelsea'den almak tatlı bir hayaldi o zamanlar, "Başkan Drogba'yı Galatasaray'a getir" diye bağırıyorduk da, kendimiz inanıyor muyduk acaba? Sonrasında teşvik ve şike sürecinin bütün futbol gündemini değiştirdiği ortamda  uydurma bir Play-Off sistemi derken, Drogba ismi de arşivlere atıldı gitti. Lakin bu sezonun ortasında tekrar alevlendi Ünal başkanın Drogba sevdası, "Mavi Fil" de Çin'de mutlu değildi, olur mu bu iş dendi, biraz üstüne gidildi ve bir baktık 12 Numaralı  Drogba formalı GS Store'larda başlanmış satışa. Böyle kariyerli bir futbolcu transfer edilirken, aklımızda attığı goller, bizi taşıyacağı başarılar vardı. Televizyon kanalları da aynı fikirdeydi, sürekli gol görüntüleri seyrettiriyorlardı izleyenlerine. Eski hakem Ahmet Çakar, bağırmaktan kıpkırımızı olmuş halde, "Bu yaşta adam ne fayda sağlar? Türk gencinin önü kesiliyor" diye populist ve reyting duygularıyla çınlatıyordu televizyon stüdyosunu. Kaç kişi hesaba katıyordu Drogba'nın gol dışında Galatasaray'a daha çok yararlı olacağını ki?

96-2000 arasındaki muhteşem Galatasaray döneminde, Fatih Terim'in saha içindeki beyni Hagi'ydi, hatta bir çoklarına göre o dönem Karptaların Maradonası olmasaydı, Fatih hoca yaşatamazdı Galatasaray'a o büyük başarıları. İtalya dönüşü Terim'in başarısız periyodunda hep bir Hagi arayışını da bu savlarını kanıtlamak adına öne sürenler de çoğunluktaydı. "Olurdu olmazdı" hala tartışıla duruyor o günler yad edilince de, Hagi'nin saha içi ve dışındaki liderliğini şimdi Didier Drogba'da görmekteyiz. Marsilya ve Chelsea günlerinde "Avrupa'dan Futbol" izlerken, kişiliğini pek tanıma imkanına sahip değildik, "sağlam golcü" derdik ama şimdi anlıyoruz ki Drogba sadece fileleri sarsmıyor, abilik de yapıyor, liderlik de yapıyor, tecrübe de aktarıyor, yeri geldikçe arka planda kalmasını da biliyor...

Dün gece şampiyonluk yolunda oynanan kritik Karabük deplasmanında Fil Dişili topçu sadece galibiyet golünün asistini yapmakla kalmadı, hocasız kalan takımın yönetimini de üstlendi. Maçın başlamasına dakikalar kala takımı etrafında toplayıp, maç konuşması yapmasıyla, maç içinde arkadaşlarını sürekli motive etmesiyle, maçın bitiminde tekrar takımı orta yuvarlakta bir araya getirip, taraftara götürmesiyle, Drogba, Galatasaray'ın gerçek lideri olmuş durumda.


İnsani yönden ve futbol zeka ile becerisi bakımından üst seviyede olan topçu, diğer takım arkadaşlarını da etkiler, gelişimlerine destek olur. Hagi'nin yaptıkları ortada, Drogba'yı da "kullanmayı" bilirse bizimkiler, ilerde kendisine bolca dua ederler, en başta da Burak Yılmaz. Maç içinde motivasyonu üst düzeyde olduğunda neler yapabileceğini Türkiye biliyordu da, bu sene Avrupa'ya da ispatladı "makine", lakin alacağı bolca ders de var. Örneğin, 75te yapılan değişiklik anında yüzü bir karış asıkken, bunu maç sonuna kadar da sürdürdü ve Drogba'nın tüm takımı taraftara götürdüğü görüntülerde genç golcüyü maalesef göremedik ekranda. Oysa ki, tavır alacak olan varsa  Burak'ın kaleye attığı gereksiz şuttan dolayı boş pozisyonda pas alamayan Drogba, iki adımdan golü kaçırdığından dolayı Galatasaray takımı olmalıydı.

Drogba'nın saha içi meziyetlerinin yanında, Galatasaray'ın yükselen formunda Melo'nun performansı yadsınamaz. Aslında modern futbolun acı gerçeğidir, "ön liberolar" takımın maç alıp maç kaybetmesinde en başta etkilidirler lakin yaptıkları iş asla gözükmez, zira ne gole asist yaparlar, ne de son topu ıskalayıp gole vesile olurlar. Onların işi mücadeledir, kora kor kapışmadır, "ısırmaktır" rakibi ve bu görevlerini başarıyla yapınca da arkadaşlarının sırtlarındaki yükü azaltırlar, onlar da yetenek gösterisine başlarlar. Geçen sene Melo'nun yaptıklarıyla Selçuk'u nasıl parlattığını unutanımız yoktur herhalde? Brezilya'lı bu sene biraz durağan başlasa da, gerektiği vakitte yine "ısırmaya başladı" rakipleri...

Ligin sonu yaklaşırken, "güzel futbol"dan bahsetmek manasız kalıyor, hele hele kazanmanın her şey olduğu bu acımasız endüstriyel futbol düzeninde. Dün gece ve bundan sonraki maçlarda da Galatasaray ve diğer ekipler, gerilerini sağlam tutacak, "1-0 olsun bizim olsun" diyecek, skoru elde edince bolca zaman geçirecek, son düdükle birlikte 3 puanı cebe indirme hesabı yapacak, gerisini boş verecekler...


Stat: Dr. Necmettin Şeyhoğlu
Hakemler: Mustafa Kamil Abitoğlu, Nihat Mızrak, Gökhan Memişoğlu
Kardemir Karabükspor: Bora, Erdem, Deumi, Birol (Dk. 74 Hakan Özmert), Mabiala, Seric, Ahmet İlhan, Yiğit, İlhan Parlak, Lualua, Gökhan (Dk. 73 Bertul)
Galatasaray: Muslera, Eboue, Semih, Gökhan, Riera, Hamit, Melo, Selçuk, Sneijder (Dk. 85 Umut), Drogba (Dk. 90 Yekta), Burak (Dk. 75 Emre Çolak)
Gol: Dk. 52 Sneijder (Galatasaray)
Sarı kartlar: Dk. 53 Seric, Dk. 59 Birol, Dk. 69 Deumi (Kardemir Karabükspor) Dk. 34 Semih, Dk. 45 Riera (Galatasaray)

11 Nisan 2013 Perşembe

Neymar ve Ronaldo




"Ver elini öpeyim usta"

Galatasaray.3 Real Madrid.2

  • Çok değil sadece 21 ay önce bu takım küme düşme hattından son hafta aldığı galibiyetlerle kurtulabilmişken, "Yenilsek dahi taraftarın gurur duyacağı bir takım olacağız" sözüyle başlamıştı Fatih Terim yola. Bu sözü gerçeğe bu kadar kısa sürede ancak bir imparator dönüştürebilirdi.
 
  • Başından sonuna hem saha içi hem saha dışı hikayesi uzun süre anlatılacak bir gece yaşadık. Sene başında gereksiz yere aralarına soğukluk giren Ultraslan ile Fatih Terim, bu soğukluğu birkaç hafta önce ufaktan eritmişti. Bu gece maç öncesi, hocanın tüm tribünlerle eskisi gibi kaynaşmasıyla her şey olması gerektiği gibi eskiye döndü.
 

  • Şampiyonlar Ligi'nin keyfi gerçekten bambaşka. Bizim bulunduğumuz tribünde bu maç için gelen çeşitli milletten insanlar varken, tribünlerde de Ronaldo'nun malum İsrail maçındaki tavrı nedeniyle bolca Filistin ve Arap ülkelerinin bayrakları asılmıştı.
 
  • Tamam, belki eleyemeyecektik ama böylesine rakibin kafasına göre takıldığı bir oyun insanı rahatsız ediyordu. Beklediğimiz tepki nihayet 2.yarıda geldi.
 
  • Galatasaray'ın devre arasında futbolcudan öte çok kaliteli insanlar transfer ettiğini bir kez daha gördük. Gelecek sene bu Sneijder çok canlar yakacak, şimdiden belli oluyor. Drogba'yı zaten anlatmaya gerek yok. Adamım, sen Real Madrid'e topuğumla bile gol atarım dedin ya biz daha ne isteyelim? Bir gol sonrası kendimi böylesine kaybetmeyeli uzun süre olmuştu.
  • Tarih bazen ne kadar bariz şekilde tekerrür ediyor. 2. yarıdaki oyun ve goller 12 sene önceki maçın 2.yarısının kopyası oldu. 2001'in nisanında oynanan karşılaşmada art arda gelen 3 gol tribünleri coşturmuşken, bu hızla Jardel'le 4.golu de bulmuştuk ama kalkan ofsayt bayrağı rüzgarımızı dindirmişti. 2013'ün nisanında da bulunan bir 4.gol ofsayta takıldı ve rüya yine başka nisana kaldı.
 
  • Maç sonunda da çok duygusal anlar yaşandı. Tam da staddaki ekrana Dortmund'un mucizesi yansımışken, kale arkasındaki pankart sanki biraz daha geç açılabilirdi. Bunu görmezden gelirsek, "Başarılar gelir geçer, asaletin bize yeter" tezahüratlarıyla Mourinho'nun taraftarın önünde eğilmesi, futbolcuların sarmaş dolaş olması, diğer kale arkasında Ronaldo'ya açılan pankarta Ronaldo'nun selamı hep geceyi taçlandıran enstantelerdi.




  • İlk maçta penaltımız verilseydi, hakem 3.golden önceki o saçma faulu vermeseydi, orada en azından 1 gol bulabilseydik, bu maçta Ronaldo'nun golundeki ofsayt görülseydi, Sneijder altıpastan golu kaçırmasaydı vs.vs. varsayımları ile kendimizi avutuyorduk maç bitimi tribünlerin basamaklarından inerken.
  • Bir taraftan da, kafalarda gelecek senenin planları da şekillenmeye başlıyordu.Yazın yapılacak, fazla değil, 2-3 adam akıllı takviye ile bu takımın finale oynaması içten bile değil. Tabii, elimizdeki oyuncuların ne kadarını elimizde tutacağımız da ayrı bir soru işareti.
  • Kendimi tekrar etmiş olacağım ama Drogba'ya bir kez daha değinmeden edemeyeceğim. Maç bitiminde kimisi soyunma odasının yolunu tutmuş, kimisi saha içinde muhabbete dalmıştı; Drogba ise o sırada üşenmeden tüm tribünleri tek tek dolaşarak selamladı. Sahaya lüzumsuz şekilde atlayan taraftarı yaka paça dışarı çıkaran güvenlik görevlilerine bile müdahale edip, taraftarla kucaklaştı. Gerçekten adamsın Drogba...

Blog Widget by LinkWithin