Yaklaşık iki sene evveldi. Birden Drogba ve Galatasaray isimleri aynı cümlede yan yana telafüz edilir olmuştu. Şampiyonlar Ligini kaldıran Fil Dişili topçuyu Chelsea'den almak tatlı bir hayaldi o zamanlar, "Başkan Drogba'yı Galatasaray'a getir" diye bağırıyorduk da, kendimiz inanıyor muyduk acaba? Sonrasında teşvik ve şike sürecinin bütün futbol gündemini değiştirdiği ortamda uydurma bir Play-Off sistemi derken, Drogba ismi de arşivlere atıldı gitti. Lakin bu sezonun ortasında tekrar alevlendi Ünal başkanın Drogba sevdası, "Mavi Fil" de Çin'de mutlu değildi, olur mu bu iş dendi, biraz üstüne gidildi ve bir baktık 12 Numaralı Drogba formalı GS Store'larda başlanmış satışa. Böyle kariyerli bir futbolcu transfer edilirken, aklımızda attığı goller, bizi taşıyacağı başarılar vardı. Televizyon kanalları da aynı fikirdeydi, sürekli gol görüntüleri seyrettiriyorlardı izleyenlerine. Eski hakem Ahmet Çakar, bağırmaktan kıpkırımızı olmuş halde, "Bu yaşta adam ne fayda sağlar? Türk gencinin önü kesiliyor" diye populist ve reyting duygularıyla çınlatıyordu televizyon stüdyosunu. Kaç kişi hesaba katıyordu Drogba'nın gol dışında Galatasaray'a daha çok yararlı olacağını ki?
96-2000 arasındaki muhteşem Galatasaray döneminde, Fatih Terim'in saha içindeki beyni Hagi'ydi, hatta bir çoklarına göre o dönem Karptaların Maradonası olmasaydı, Fatih hoca yaşatamazdı Galatasaray'a o büyük başarıları. İtalya dönüşü Terim'in başarısız periyodunda hep bir Hagi arayışını da bu savlarını kanıtlamak adına öne sürenler de çoğunluktaydı. "Olurdu olmazdı" hala tartışıla duruyor o günler yad edilince de, Hagi'nin saha içi ve dışındaki liderliğini şimdi Didier Drogba'da görmekteyiz. Marsilya ve Chelsea günlerinde "Avrupa'dan Futbol" izlerken, kişiliğini pek tanıma imkanına sahip değildik, "sağlam golcü" derdik ama şimdi anlıyoruz ki Drogba sadece fileleri sarsmıyor, abilik de yapıyor, liderlik de yapıyor, tecrübe de aktarıyor, yeri geldikçe arka planda kalmasını da biliyor...
Dün gece şampiyonluk yolunda oynanan kritik Karabük deplasmanında Fil Dişili topçu sadece galibiyet golünün asistini yapmakla kalmadı, hocasız kalan takımın yönetimini de üstlendi. Maçın başlamasına dakikalar kala takımı etrafında toplayıp, maç konuşması yapmasıyla, maç içinde arkadaşlarını sürekli motive etmesiyle, maçın bitiminde tekrar takımı orta yuvarlakta bir araya getirip, taraftara götürmesiyle, Drogba, Galatasaray'ın gerçek lideri olmuş durumda.
İnsani yönden ve futbol zeka ile becerisi bakımından üst seviyede olan topçu, diğer takım arkadaşlarını da etkiler, gelişimlerine destek olur. Hagi'nin yaptıkları ortada, Drogba'yı da "kullanmayı" bilirse bizimkiler, ilerde kendisine bolca dua ederler, en başta da Burak Yılmaz. Maç içinde motivasyonu üst düzeyde olduğunda neler yapabileceğini Türkiye biliyordu da, bu sene Avrupa'ya da ispatladı "makine", lakin alacağı bolca ders de var. Örneğin, 75te yapılan değişiklik anında yüzü bir karış asıkken, bunu maç sonuna kadar da sürdürdü ve Drogba'nın tüm takımı taraftara götürdüğü görüntülerde genç golcüyü maalesef göremedik ekranda. Oysa ki, tavır alacak olan varsa Burak'ın kaleye attığı gereksiz şuttan dolayı boş pozisyonda pas alamayan Drogba, iki adımdan golü kaçırdığından dolayı Galatasaray takımı olmalıydı.
Drogba'nın saha içi meziyetlerinin yanında, Galatasaray'ın yükselen formunda Melo'nun performansı yadsınamaz. Aslında modern futbolun acı gerçeğidir, "ön liberolar" takımın maç alıp maç kaybetmesinde en başta etkilidirler lakin yaptıkları iş asla gözükmez, zira ne gole asist yaparlar, ne de son topu ıskalayıp gole vesile olurlar. Onların işi mücadeledir, kora kor kapışmadır, "ısırmaktır" rakibi ve bu görevlerini başarıyla yapınca da arkadaşlarının sırtlarındaki yükü azaltırlar, onlar da yetenek gösterisine başlarlar. Geçen sene Melo'nun yaptıklarıyla Selçuk'u nasıl parlattığını unutanımız yoktur herhalde? Brezilya'lı bu sene biraz durağan başlasa da, gerektiği vakitte yine "ısırmaya başladı" rakipleri...
Ligin sonu yaklaşırken, "güzel futbol"dan bahsetmek manasız kalıyor, hele hele kazanmanın her şey olduğu bu acımasız endüstriyel futbol düzeninde. Dün gece ve bundan sonraki maçlarda da Galatasaray ve diğer ekipler, gerilerini sağlam tutacak, "1-0 olsun bizim olsun" diyecek, skoru elde edince bolca zaman geçirecek, son düdükle birlikte 3 puanı cebe indirme hesabı yapacak, gerisini boş verecekler...
Stat: Dr. Necmettin Şeyhoğlu
Hakemler: Mustafa Kamil Abitoğlu, Nihat Mızrak, Gökhan Memişoğlu
Kardemir Karabükspor: Bora, Erdem, Deumi, Birol (Dk. 74 Hakan Özmert), Mabiala, Seric, Ahmet İlhan, Yiğit, İlhan Parlak, Lualua, Gökhan (Dk. 73 Bertul)
Galatasaray: Muslera, Eboue, Semih, Gökhan, Riera, Hamit, Melo, Selçuk, Sneijder (Dk. 85 Umut), Drogba (Dk. 90 Yekta), Burak (Dk. 75 Emre Çolak)
Gol: Dk. 52 Sneijder (Galatasaray)
Sarı kartlar: Dk. 53 Seric, Dk. 59 Birol, Dk. 69 Deumi (Kardemir Karabükspor) Dk. 34 Semih, Dk. 45 Riera (Galatasaray)
14 Nisan 2013 Pazar
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder