7 Nisan 2013 Pazar

Galatasaray.3 Mersin İ.Y.1

  • Ne zaman polarlarımı, montlarımı dolaba kaldırıp tekrar formamla maça gitmeye başlarım, ne zaman görürüm maçın ilk yarısında stat ışıklarının tam yanmasına gerek kalmaz; işte o zaman anlarım ki bir sezonun daha sonu gelmiştir. İşte bu akşam da benim açımdan sezonun böyle bir dönüm noktasıydı.
  • Eğri oturup doğru konuşalım, Avrupa maçlarında Türk takımı desteklenir klişesinin tribünlerde geçerliliği artık kalmamıştır. Çarşamba günkü Real Madrid maçı moralleri bir bozmuşsa, hemen ertesinde gelen Fenerbahçe galibiyeti iki bozmuş. Sene başından beri, bu stadda alınan saçma sapan mağlubiyetlerde dahi tepki göstermeyip alkışla takımını uğurlayan taraftarın maçın daha ilk 10 dakikasında aşırı şekilde kendi oyuncularına saydırmasını başka şekilde açıklayamıyorum.
  • Fatih Terim neden böyle bir 11le maça çıktı eleştirisine katılmıyorum. Yedek dediğiniz oyuncular hiç oynamadan milyon avro garanti para alıyor. İki şampiyonlar ligi maçı arasında lig sonuncusuyla oynanan maçta bari as oyunculara dinlenme şansı tanımaları lazım. Aksi durumda takımda olmalarının mantığını çözemiyorum.
  • Bir ara tepkiler o kadar arttı ki Fatih Terim bile tribünlere dönüp sakin olun demek zorunda kaldı. Sonra kendisi de çıldırdı o ayrı...
  • Aydın nasıl uzun süredir Konya maçının ekmeğini yiyorsa korkarım ki Emre de Fenerbahçe maçında oynadığı futbolun ekmeğini uzun süre yiyecek. Fatih Terim'in önündeki kanatta oynayınca fırça yiye yiye bir şekle geliyordu ama ilk yarıda uzak kanatta çekilmez oldu.
  • İş aslında futbolcu ıslıklamaya doğru gidecekken kırmızı kart rüzgarı tamamen değiştirdi. Ben futbolda ikili mücadeleden yanayım o yüzden faul kararını yanlış buluyorum, ama tartışmaya açık pozisyondur bir şey diyemem.
  • Fatih Terim'in atılmasında da çözemediğim bir durum var. Bir futbolcu hakemi protesto amaçlı topu yere çarpınca sarı kart alırken, teknik direktör aynı hareketi yapınca neden kırmızı kart alıyor?
  • Ama asıl mesele ne yazık ki Türkiye'de işlerin bu şekilde yürüyor olması. O kadar basiretsiz bir federasyon var ki kimin sesi daha yüksek çıkarsa o lokmasını alıyor. Bunu seyirci de görüyor, futbolcu da hocalar da. Hal böyle olunca da herkes oyunu kuralına göre oynuyor.



 
  • Bu hangamede ikinci yarıda bir ara gözüm Hakan Kutlu'ya takıldı. O kadar pasif duruyordu ki baştan mağlubiyeti kabul etmiş gibiydi. Sonra da boş deplasman tribününe baktım, Mersin'in 11e 9 oynansa dahi bu maçı alamayacağı çok açıktı.

  • Bu duruma Orduspor maçından alışık olduğumuz için, 2.yarıya çıkarken pek de ümitsiz değildi tribündekiler. Fark olarak kulübe arkasında trio bu sefer quad oldu. Ümit Davala atıldıktan sonra Fatih Terim tercüman Mert Çetin'e taktik vermeye başlamıştı ama sonra kulübedeki masör Uğur Durul akıllara geldi herhalde.
 
  • Takımda öne çıkan 3+1 isim vardı. Birincisi; ilk yarıda farkın açılmasını engelleyen Muslera. Seneye takımda kalması en zor isimlerden. İkincisi; orta sahada tek başına mücadele eden, her ikili pozisyonu kazanan Melo. Üçüncüsü; gönüllerde her hareketiyle taht kuran Drogba. Uluslar arası alanda oynamadığın maç türü kalmasın, kupalar topla gel bu yaşa, ondan sonra Türkiye ligi maçında attığın gole çocuklar gibi sevin, tribünlerle bütün ol, takım arkadaşlarına abilik yap, maç biter bitmez de koşa koşa formanı taraftara gönder. Şu ahir ömrümde tribünden Drogba'nın gol sevincini de gördüm ya, daha da gözüm açık gitmez.
  • Artı bir ise eksikliği özellikle ilk yarıda hissedilen, takım içerisinde ne kadar önemli bir yere sahip olduğunu bir kez daha idrak ettiğimiz Selçuk.
 
  •  Sabri Reis şimdiden maç sonrası üçlüsünü yeni nesillere öğretmeye başladı. 


Hiç yorum yok:

Blog Widget by LinkWithin