Hazırlık kampı… Futbol lügatında bu tamlamanın karşılığı olarak futbol takımlarının geçmiş sezondan kalan eksikliklerini giderip, yeni sezona dair çalışmalar yaptıkları dönem şeklinde belirtilecektir, yani bizim topçular tatillerini yaptıktan sonra Almanya’ya ya da Hollanda’ya gezmeye, eğlenmeye değil, çalışmaya, eksik gidermeye, kısaca hazırlanmaya gitmektedirler…
Perşembe gecesi Galatasaray’ın OFK Belgrad maçını izledikten sonra görüldü ki bizim takım bu yurt dışında geçirdiği bu zaman zarfını her anlamda hiç de iyi kullanmamış…
Öncelikle, yurt içindeki rakipleri Fenerbahçe, Beşiktaş, Trabzonspor ve Bursaspor tatillerini bitirip, top başı yaparken, Galatasaraylılar yazlık beldelerde Dünya Kupası maçlarını seyrediyorlardı muhtemelen, zira Florya’da herhangi bir hareketlilik yoktu. Zaten Fenerbahçe ile yapılan dostluk karşılaşması sonrası Rijkaard’da çalışmalara geç başlandığını itiraf etti: ” Rakibimizden 1 hafta gerideyiz” şeklinde konuşmuştu Hollandalı hoca neden Fenerbahçe’ye kaybettikleri yönündeki soruya cevap verirken… Arkasından ikinci bir soru olarak “Neden hazırlıklara en geç Galatasaray başladı?” diye bir soru beklerdim ama basın toplantısındaki muhabriler bunu sormadılar… Bu planlama neden böyle yapıldı bilemiyorum, hocanın düğün ve balayı süreleri mi hesaba katıldı, Dünya Kupasının bitmesi mi beklendi ( ki diğer takımların da topçuları vardı orada),takımın erken form tutması mı istenmedi, yapılacak transferler mi beklendi bilemiyorum, lakin sebep ne olursa olsun Galatasaray, ilk resmi mücadelesinde hiç hazır görülmedi.
Avrupa Ligi ön eleme maçının ilk yarısında başarılı bir oyun sergileyen Galatasaray, ikinci yarı oyundan düştü, futbolcular yoruldu ve deplasmana hiç de ummadığı bir skorla gitmek zorunda kaldı… Hazırlık kampında Fenerbahçe dışında, dişe dokunur rakiplerle oynamayan Galatasaraylı topçular, OFK Belgrad’ı da hafife alınca kendilerini pek sıkmadılar ve iyi başlayan karşılaşma hayal kırıklığı ile sona erdi. Sezon öncesi yapılan hazırlık kampları sadece fiziksel yükleme için değil mental olarak da topçuları yeni sezona hazırlamak için yapılır ama Galatasaraylı topçular güç olarak yeterli gözükmedikleri gibi, “kafaca” da sezona hazır olmadıklarını izledik Perşembe gecesi… Takım yeni formalarını giymiş ilk resmi maçını oynarken, futbolcuların uzerinde bir "laubalilik" göze çarpıyordu. Gönülsüzce yapılan işten hayır gelmez derler ya, bu misal el belde oynanan ikinci yarıda Galatasaray kalesinde iki gol görüverdi..
Galatasaray’ın hazırlıksız olduğunu yenilen ikinci gol o kadar belli etti ki, o korneri bir daha hatırlayalım… Maç 2-1 ve kritik bir dakikada rakip takım koşe vuruşu kullanıyor ve Galatasaray ceza sahasının fotoğrafına bir bakalım: Ön direkte bir pembe formalı oyuncu, ortada Aykut ve arka direk bomboş. Altı pas içinde Neill kimseyi marke etmeden bekliyor, arkasında Sırpların uzun adamı ve onun da arkasında başka bir Galatasaraylı futbolcu yine bomboş… Bu iki Galatasaraylının boş bıraktığı Belgrad’lı da Aykut’un da tereddüdü ile rahatça çıkıp kafayı vuruyor ve belki de takımına turu getirecek golü atıyor… Oysa, hazırlık kampından "bomba" gibi dönen bir Galatasaray savunması ön ve arka direk yerleşmelerini yapmalı, her oyuncu eşleşeceği adamı bilip bu vazifesini ciddiyetle yerine getirmeli, ceza sahasında cirit atan adam bırakmamalı, Aykut da korkusuca çıkıp o topu almalı ya da yumuruklamalıydı… Takım defansının bu yerleşim hatası görülmeyip, golün faturası Aykut'a kesilirse Galatasaray daha büyük bir hata yapmış olacaktır…
Takım hazır değil dedik, peki ya seyirci? Onlar da Ali Sami Yen’deki ilk maça pek de hazır değillerdi. Günlük yaşantımda hep derim: “Kişi ancak üzerine düşen sorumlulukları yaparsa, başkasını eleştirmeye hak bulur” diye, takım uyurgezer bir haldeyken sahadaki futbolcuları canlandırmak için bağırmayan, aksine çekirdek çitleyerek bu nini havasına katkıda bulunanların Aykut ve Galatasaraylı defans oyuncularını yuhlamaya hıç ama hiç hakları yok… Zayıf rakip diyerek tatillerini kesip stadın yolunu tutmayanların da, futbolcuları maçı hafife almalarından dolayı suçlamalarına hiç hakları yok…
Olumsuzluklardan bahsettik hep yazıda, Rijkaard'ın dediği gibi “pozitif yönden” bakmak işini son paragrafa ayırdım ama ondan önce Mustafa Yücedağ ile ilgili birkaç satır da karalamak lazım. NTVSpor’daki Yenilsen De Yensen De programına gelmişti Mustafa hoca, o sıralar Hollandalı hocanın tercumanı pek eleştiriliyordu ve ortada Yücedağ'ın Galatasaray'a çevirmen olarak geleceği söylentisi vardı, program çıkışında bunu sorduğumda kendisine “Tabii ki iyi olur, o arkadaşımız filoloji mezunu olabilir ama futbolun dilinden anlayan biri lazım Galatasaray'a” demişti. Fenerbahçe maçı sonrası Rijkaard’ın yanında kendisini görünce hiç de şaşırmadım ama Mustafa Yücedağ’ın çevirisinden de bir şey anlamadım. Hadi o siftah dedik ama Belgrad maçı sonrası da çuvaladı Mustafa hoca… Flemenkçemiz yok, Rijkaard'ın bazen kendi dilinden söylediklerini anlayamıyoruz ama İngilizcemiz sayesinde söyledikleir ile Yücedağ'ın cevirilerinin çok farklı olduğunu fark edebiliyoruz… Rijkaard’la beraber memleket futbolunda moda olan total kelimesini de kullanarak şöyle diyebiliriz “Galatasaray total olarak hazır değil”...
Peki hiç mi iyi taraf göremedik maçta, tabii ki de bizi umutlandıracak anlar yakadık, Pino'nun süratı, Kewell'ın bomba gibi dönmesi ve Arda’nın Galatasaray bu turu gececek açıklamaları… Galatasaraylı futbolcuların sutten dilleri yandı, Belgrad'da yoğırdu ufleyer yiyecekler ve turu geçeceklerdir...
Stat: Ali Sami Yen
Hakemler: Nicolai Vollquartz, Torben Jensen, Jakob Bille
Galatasaray: Aykut, Sabri, Neill, Servet, Hakan, Mustafa, Ayhan, Serdar Özkan (Dk. 59 Pino), Barış (Dk. 83 Cana), Arda, Mehmet Batdal (Dk. 68 Kewell)
OFK Belgrad: Saranov, Petkovic, Rodic, Mijatovic (Dk. 46 Filipovic), Nikolic, Trivunovic, Kecojevic, Markovic, Zeravica (Dk. 67. Krstic), Simic, Milic (Dk. 80 İnjac)
Goller: Dk. 26 ve 75 Arda (Galatasaray), Dk. 79 Krstic, Dk. 85 İnjac (OFK Belgrad)
Sarı kartlar: Dk. 51 Simic, Dk. 61 Markovic (OFK Belgrad), Dk. 89 Neill (Galatasaray)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder