Dünya Şampiyonası’na bir ay kala ilk yazımı yazmış ve sizlere 2001’den günümüze sıkıcı ama bir o kadar da gerçekçi serüvenimizi kendi çapımda anlatmaya çalışmıştım. Kadro yapısı ve kadro niteliğimizi değerlendirmek için de ilk turnuvamız olan Adidas Cup’ı beklemek ile beklememek arasında kararsız durumda kaldıktan sonra “şu çok övdüğüm Sırbistan’ı bizimkilerle çarpışırken bir göreyim dedim” sonunda ve son maçımız olan Sırbistan maçından sonra bu yazıyı yazma görevini aldım yine üstüme. Çünkü ayan beyan ortada olan bir geleneksizlik sorunumuz var ve bir şampiyonada oynadığı iyi oyunu bir sonrakine yansıtmakta sıkıntı çeken bizden başka bir takım yok sanırım. Ben yine de son Avrupa Şampiyonası olan 2009’u baz alarak –her ne kadar ölçü olmasa da- bu turnuva sonrası pörtleyen sorunlarımızı da çorbanın içine katarak bir menü hazırlayayım. Ancak sevindirici bir haber vereyim. 2009’da Final oynayan iki takım yani Sırbistan ve İspanya’yı yenmemizdeki temel parça olan savunma anlayışımız devam ediyor. Bu görüntünün ardından olumsuzluk olmazsa şaşardık. Mehmet Okur’un kopan tendonu yetmezmiş gibi Engin’in tendonu da Yeni Zelanda maçında kurban gitti. Dün ameliyat olan Engin’e acil şifalar dilemekten başka elimizden bir şey gelmiyor. Keşke maç öncesi Haka dansına katılsaydı belki iyi ısındığı için kopma gibi bir sorun yaşamazdı. Espri bir yana Yeni Zelanda’nın katıldığı her turnuvaya kattığı bu güzellikten dolayı onları tebrik etmek lazım. Ben büyük bir zevkle izliyorum maç öncesi haka dansını. 2 yüzyıl önce ilkel Maori savaşçılarını yüreklendiren dans, artık sporcu bedenlerinde can buluyor. Neyse haka dansı üzerinde bu kadar konuşmak yeter biz asıl konumuza dönelim ve madde madde değerlendirelim:1.Açıklanan 15 kişilik aday kadro son 3 yıldır neredeyse birebir aynı. Savunma temelli oyunumuzun hala devam etmesindeki belki de en önemli nokta olarak bunu görüyorum. Bir önceki yazımda da eleştirdiğim gibi kadro istikrarı sağlanamamıştı yıllardı. Bir ölçüde bu sağlandı son 3 yılda. Hidayet temelli bir oyun anlayışımız var ve tüm oyuncular rolünün bilincinde. Oyuncularımız da hem oynadıkları maçların sonunda yaptıkları açıklamalarda hem de röportajlarda hep üzerlerine düşen görevleri yerine getirmeleri ve iyi savunma yapmaları dışında yenemeyecekleri takım olmadıklarını açık açık belirtiyorlar. Bunun bilincinde olmak ve böyle bir takım yapısına sahip olmak ciddi anlamda iyi bir gelişme.2.Kadrodaki oyuncu yapısı ve takımdaki anlayışın bizi zaten belli bir yere getirmesi gerekiyor zaten. Kağıt üstünde iyi bir kadromuz var ancak burada Tanjevic’in tercihleri çok önemli olacak. İyi yönetilmiş, rolleri iyi ve gerçekçi dağıtılmış, gücünü savunmadan alan organize bir milli takım her halükarda “madalya hedefi”ne ulaşır. Tabi bunun için Tanjevic’in inadından vazgeçmesi şart. Engin’in sakatlığı sonrası Adidas Cup’da hiç oynatmadığı Evren’i kadroya aldı sonunda. Evren’in her durumda 12 kişilik kadro’da bulunması gerektiğini düşünüyorum. Son 2 yılda sergilediği oyun muazzam seviyede. Cemal Nalga olayı sonrası psikolojik olarak çöken Galatasaray Cafe Crown’ın ayağa kalkıp ligin açık ara en iyi ve en zevkli basketbol oynayan takımına dönüşmesinde Evren’in payı çok büyüktü. Evren çok iyi savunma yapabilen ve oyun kurucu pozisyonunda oynayan bir oyuncu. Bizim de savunma anlayışımız “ön alanda baskı” üzerine kurulu olduğu için fazlasıyla ihtiyaç duyacağımızı düşünüyorum. Atletik yapısı ile de içeri zorlayıp uzunlarımıza servis yapabilecek ve pozisyonu bitirebilecek bir özelliği de var. Açıkçası Engin’in sakatlığı olmasa Evren’i kadroya alacağını düşünmüyordum. Yine umutsuzum çünkü Sırbistan maçında kadroya alsa bile hiç oyuna giremedi ve kesilmesi muhtemel oyunculardan Cevher süre aldı. Cevher’in 3 maçta da ciddi süre aldığını düşünürsek kadro için ağır bastığı açık seçik ortada. Kesilecek bir değer oyuncu Fatih Solak zaten.(bir sakatlık olmadığı takdirde)3.Hidayet'in rolü takımımız adına çok önemli. Asıl nokta ise Hidayet'in takımda nasıl bir kimliğe bürüneceği. Skor potansiyeli zayıf olan ve en önemli sayı gücü Hidayet olan bir hücum anlayışımız var ve desteği de ilk etapta savunmadaki gayretimizden alıyoruz. Hidayet de savunmada fazlasıyla yıpranacağı için burada iki unsur ortaya çıkıyor: Hidayet takımın ana dişlisi mi olacak yoksa takımın en önemli skor opsiyonu mu? Ehemmiyeti yüksek olan maçlarda ana dişli olması kaçınılmaz gibi geliyor. Çünkü Hidayet’in üstün zekası, pozisyon bilgisi ve paylaşımcı oyunu birçok kilidi açmaya yetiyor. Bu bağlamda özellikle Hido’nun aynı Orlando’da olduğu gibi top rakip sahaya geçtiği andan itibaren oyunu kurmaya başlaması gerekiyor. Hidayet topu ne kadar erken alırsa pas açıları ve hazırlanan oyun o ölçüde rahatlaşabiliyor. Hidayet’e yapılan baskı sonrası hazırlanan ikili oyunlarda içeri yüklenebilme özelliği ve muazzam bitiriciliği bu noktada çok işimize yarıyor. Ayrıca bitiremese bile pota altında Kerem,Semih ve Ömer Aşık’ın 2. ribaundu alma şanları da Hido’nun diğer oyuncuları üzerine çekmesi üzerine artıyor. (Orlando da Dwight Howard’ın yaptığı gibi) Ayrıca ters kanatta şut için bekleyen oyuncularımıza da pozisyon hazırlamış oluyor. Ancak bu oyun anlayışının faturası Hidayet’in çok yorulması anlamına da geliyor. Maç başına 30 dakika civarında oynayacağını düşünürsek ve Hido’nun formsuz ve yorucu bir sezonu geride bıraktığını baz alırsak 2009’daki Yunanistan maçındaki gibi bir Hido görüntüsü karşımıza çıkabilir. Bu anlayışta bir diğer etken de hücumda iyi bir Spacing’le yani alan paylaşımıyla sahada bulunmamız gerekiyor ki maalesef en zayıf olduğumuz yönlerimizden biri. 2. opsiyon ise tamamen oyun kurucularımızın performansı ile ilgili. Hidayet'e gerekli şut pozisyonlarını yarattığımızda ve skora yönelik oynattığımızda ise yine Hido atamıyorsa içeriyi zorlayacak bir anlayışa sahip olacaktır ancak burada da boyalı bölgedeki oyuncularımızın performansı ön plana çıkacak. Yani işin özeti Hido’yu ekonomik kullanmak zorundayız ve gerektiğinde gel bizi kurtar demeliyiz.4.Tanjevic’in inat ettiği konulardan biri Ersan’ın oynayacağı pozisyon. Geçtiğimiz yıl Avrupa Şampiyonasında Kerem Gönlüm’ün olmaması sebebiyle biraz da mecburiyetten Ersan’ı 4 numara pozisyonunda oynattı ve Ersan’ın o pozisyonda meleke kazandığını ve çok başarılı olduğunu gördük. Ersan bizim ikinci skor opsiyonumuz. Onun 4 numarada oynaması hem savunmada çok işimize yarıyor hem de hücumda Hido’nun ve diğer oyuncuların içeri kolay dalmasını sağlıyor. Çünkü eşleştiği oyuncu hem üç sayı tehdidi hem de orta mesafede birebirinin iyi olması sebebiyle dışarı çıkmak zorunda kalıyor. Özellikle geçtiğimiz şampiyonada Ersan üzerine kurduğumuz ve çok başarılı olduğumuz, onun 3 sayı çizgi civarından ve arkasından rahat şut atmasını sağlayan bir oyunumuz vardı. Ciddi anlamda çok başarılı olmuştuk. Tanjevic’in bu inadının Adidas Cup’ta devam ettiğini gördük. İnşallah bu sadece bir denemedir.5.Savunma anlayışımız artık bizim geleneğimiz olmalı. Türkiye denince akla savunma gelmeli diye düşünüyorum. Hali hazırda anlayışımız zaten bu yönde ancak savunma anlayışımızın da bazı eksikleri yok değil. Önce oyuncu bazında ele alalım. Ersan ve Hido’yu tamamlayacak en önemli parça Ömer Aşık. Ancak Ömer’in ilk 5 başlaması genelde erken faul problemine girmesine neden oluyor. Zaten neredeyse bütün bir sezonu sakatlık ve kadro dışı kalması sebebiyle boş geçirdi ve maç eksiği var. Bu bağlamda zaten geçtiğimiz yıl olduğu gibi Semih’le başlanan ve Ömer’e devredilen bir Pivot pozisyonuna sahibiz. Semih, Ömer ve Oğuz’un tam konsantre maça çıkmaları gerekiyor. Özellikle ribauntlarda bu 3 oyuncunun maksimum düzeyde oynamaları şart. Kerem Gönlüm’e zaten laf söylemek saygısızlık olur. Bir oyuncu bir sene hiç maça çıkmadan ilk maçında maçın en önemli oyuncusu olmayı başarıyorsa ona şapka çıkarılır. Kerem’in savunmaya getirdiği enerji çok önemli bu açıdan. Ayrıca konsantrasyon sorunu yaşayan Semih’in de artık bu sorunlarla boğuşmamasını dilemekten başka yapacak bir şey de kalmadı. Ön alanda ise ciddi anlamda iyi bir oyuncu kalitesine sahibiz. Ömer Onan ve Sinan’ın ön alanda kurduğu baskılar bizim için çok önemli ayrıca birbirlerinin yedeği durumunda olmaları bizim açımızdan büyük avantaj. Ayrıca Ömer kadar olmasa da Sinan’da ceza şutlarını atabilecek seviyede. Sinan’ın sadece abiyane tabirle gaza gelmeyip faul sorunu yaşamaması gerekiyor. Oyun kurucularımız Kerem ve Ender ciddi anlamda iyi baskı kuruyorlar ön alanda. Ancak ön alanda kurulan baskının da bir zaafını gördük Adidas Cup’ta. Ön alandaki baskı gerçekten muazzam ve bu baskı ile rakiplerin gard zaafından yararlanarak birçok top kapıyoruz. Ancak fazla önde bastığımız zaman pota altı oyuncularımız ile gardlarımız arasında mesafe açık olduğu için, rakip topu pota altına indirdiğinde rakip uzunlar orta mesafeden şut tehdidi oluşturmaya başladılar. (örnek N.Krstic’in son maçtaki oyunu) İkili sıkıştırma veya şutu bozma tehdidi de oluşmadığı için hem şut pozisyonlarında hem de içeri yüklenmelerde savunma olarak sorun yaşadık. İkili sıkıştırma geldiğinde ise rakip gardlarla ve forvetlerle ara fazla açıldı ve Teodeosic, Keselj ve Savonovic ceza şutlarını kestiler. Bu duruma acil çözüm bulmamız lazım ve asıl ölçü turnuvası olan Efes Cup’a kadar da çözülmeyecek bir durum değil. Ayrıca hala yıllardır çözemediğimiz bir “pick and roll” savunması zaafımızda mevcut. Rakibi 70 sayı civarında tutmadığımız takdirde kazanmamız ancak herkesin gününde olması ile bağlantılı olur.6.Oyun kurucu pozisyonunda gerek tecrübesi, gerek fiziği, gerekse hücumda son yıllarda bir opsiyon olma yolunda ilerlemesi yönünden Kerem Tunçeri birinci tercih, bence. Kerem’le başlayıp, savunmamızı tepeden deldirmediğimiz maçlarda uzunlarımızı da faul sorunundan korumuş oluruz. Kerem, kritik dakikalarda ön planda olacaktır. Ayrıca Ender’in son yıllarda şutör olma hevesini bırakıp iyi bir oyun kurucuya dönüşmesi, ceza şutlarında 3 sayı yüzdesini artırması ve içeri dalışlarında oluşacak faullerde yüksek yüzde ile faulleri kullanması bizim için ciddi bir avantaj olacaktır. Sinan’ı oyun kurucu pozisyonunda denemek Amerika’yı yeniden keşfetmeye çalışmaktan öte olmaz. Topu Sinan getirebilir ama oyunu kurdurmak başka iş. Cenk konusunda ise yorum yapmamayı uygun buluyorum. İnşallah takımımıza yarar sağlar.Günden güne takımların oyuncu seviyesi gelmeyen ve sakat oyuncular sebebiyle düşüyor ve bu bizim için büyük avantaj. Gruptan birinci çıkmadığımız takdirde her halükarda zorlanacağız. Birinci olmasak bile 3 olmak daha avantajlı görünüyor çünkü 2. veya 4. olmak benim şampiyonluk adayım İspanya ve Amerika ile erken karşılaşmak anlamına geliyor. Birinci olmamız da Yunanistan’ı devirmemize bağlı(tabi diğer maçları yeneceğimizi baz alarak). Yunan takımı dün biten Kıbrıs’taki turnuvayı yenilgisiz tamamladı ve aynı gurupta oynayacağımız Rusya’yı 38, madalya adayı Hırvatistan’ı 9 sayı farkla geçtiler. Bu onların ne kadar hazır olduğunun bir göstergesi. Biz de geçtiğimiz yılda aldığımız yenilginin hırsı, seyirci baskısı ve kadro kalitesi ve en önemlisi doğru oyun ve savunma anlayışı ile onları yenecek güçteyiz. Bizim için takkeyi önümüze koyup düşünme zamanı hala vakit varken. “İyi oyun iyi oyuncu ile olur” mantığı ile iyi turnuva da iyi takımlarla oluşur diyebiliriz. Turnuvanın bizim açımızdan iyi geçmesi en büyük temennimiz tabiî ki ama madalya şansımız çok yüksek. Onun dışındaki başarılar normal sayılmalı. Sekizinciliğin altındaki bir başarı ancak hüsran ve fiyasko olur.
10 Ağustos 2010 Salı
Adidas Cup Sonrası Milli Takım
Dünya Şampiyonası hazırlıklarındaki basketbol milli takımı İstanbul'da katıldığı Adidas Cup'ı 2 galibiyet 1 yenilgiyle bitirdi ve kimi yazarlara göre olumlu sinyaller verirken, kimisi de takımın henüz hazır olmadığından bahsetti. u/M'nin basketbol yazarı Gürkan da blog okurları için bir değerlendirme yaptı, buyurun bakalım:
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder