2002 senesinin Mart ayı. Fatih Terim'i takımın başına getireceği vaadiye seçime giren rahmetli Özhan Canaydın'ın Galatasaray Lisesinde yapılan seçimde başkanlığı kazanacağı garanti olduktan sonra "Beyoğlu sadece Cim Bom Bomundur" tezahüratlarıyla İstiklal caddesini inleterek gece oynanacak olan Bursaspor karşılaşmasının hazırlıklarına başlamak üzere Gayrettepe'deki Genç Galatasaraylılar Derneğinde (ultrAslan) alıyoruz soluğu. Kapıyı Çiço Mustafa açarken, içerde hiç beklemediğimiz Bursasporlu misafirlerin olduğunu görüyoruz. Genel Koordinatör Alpaslan Abi masasında oturuken, önündeki koltukların birinde Sebahattin Şirin ( Sebo reis) oturmuş, diğer koltuk ise boşta. Toplantıların yapıldığı salonda yeşil-beyaz atkılı bir kaç genç sohbet ederken, Alpaslan abinin futbol kitaplarından oluşturduğu kütüphane odasında Bursaspor tribün liderlerinden Selim ile "Kolsuz" Mehmet namaz kılmaktalar. Biz Alpaslan abiye kongredeki durumu izah ederken, onlar da namazlarını bitirip, sohbete katılıyorlar ve Alpaslan abi bizleri "Bunlar da bizim ÜNİ'ler, maçta sizin tarafta olacaklar" diyerek tanıtıyor Bursa'dan gelen misafirlere. Tanıştırmakla kalmıyor, bir de bizi uyarmadan geçmiyor: "Aman ha çocuklar, Bursa'ya küfür yok! Eski açıkta küfür edeni de susturun. Herkes maçına baksın, takımına bağırsın!" Sebahattin Reis de taraftarlık ve kardeşlik üzerine bir kaç cümle ettikten sonra, bizler davulları, bayrakları, pankartları yüklenip, yepyeni ultrAslan-ÜNİ polarlarımızla stadın yolunu tutuyoruz.
Aradan sekiz sene geçmiş ve ben yine bir Bursaspor maçı öncesi bu hikayeyi anımsadım dün gece Galatasaray tribünlerini izlerken. Ramazan dolayısıyla iftar etmenin ardından stada girdiğimde tribünlerin büyük kısımın dolu olduğunu görüp, Karpaty maçındaki kötü oyuna rağmen taraftarın takımı sahiplenmesine sevinirken, kapalıdaki besteye kulaklarım ilişti: "İpne Bursa, göt Ankara" diye bağırıyordu Galatasaray kapalısı, Eski Açık da onları alkışlıyor ve sonrasında da eşlik ediyordu. Bestekarının anısına ithafen sık sık çalınan Galatasaray marşı dahi Bursa'ya edilen küfürleri unutturmuyor, marş biter bitmez yine başlıyordu o malum beste... Bursa'ya küfürlerin edildiği tribünlerde ise tek bir kişinin posterleri asılıydı: Alpaslan Dikmen. Hatta o kadar ironik ki, kendi aramızda Alpaslan Dikmen tribünü adını verdiğimiz Eski Açık hemen yanlarında bulunan yeşil-beyazlı misafirlerine daha fazla sataşıyordu kapalıya nazaran... Onları seyrederken, deplasman yasağının olduğu dönemde Eski Açıkta buluna ultrAslan Üni grubunun Bursasporlulara bilet temin edip, yan yana oturulan zamanlar aklıma geldi, Bursasporluların Real Madrid maçında takım mağlup ve moralsizken Yeni Açıkta "Bizler inandık, sizler de inanın" tezahuratını başlattıkları da, Alpaslan Abinin cenazesindeki rengarenk formalı taraftarlar da... Alpaslan abi bize rakip taraftarlarla uğraşmaktan ziyade, her şartta takımı destekleme mirası bırakmıştı ama biz çok çabuk tüketiyoruz o mirası, hem de son sürat...
Karpaty Lviv maçında giydikleri formanın değerini bilmeyen topçular, Kewell'ı tenzih ediyorum, izledikten sonra, tribünlerin de eski tadında olmaması dün geceki maçı tadsız tuzsuz bir hale soktu benim açımdan. Bir türlü alışamadığım garip renkli formalardan arınan Galatasaray, parçalıyla çıkmıştı geçen senenin şampiyonuna karşı ve belki de sallantıda başlayan sezona Bursaspor galibiyetiyle "beyaz sayfa" açmak arzusu taşıyordu ve her maça olduğu gibi baskılı başladı Rijkaard'ın takımı ama yine aynı film tekrarlandı, rakip ilk geldiği pozisyonda golü buldu. Bundan sonra yine bir moral bozukluğu, Kewell ve Baros'un yenilgiyi kabul etmez halleri ile hem hakemle, hem rakiple didişip takım arkadaşlarını gazlama çabası ile İvankov'un kalesinde pozisyonlar yaratma uğraşı ama aşırı motivasyon sebebiyle Baros'un "sakız çiğneyerek" atacağı golleri kaleye yuvarlayamaması ve Ergiç'in maçın skorunu belirleyen "şans" golü ile Bursaspor'a saran tribünlerin Adnan Sezgin aleyhinde bağırması...
Galatasaray'ın sezon başlayalı oynadığı diğer maçlardan hem skor açısından, hem de oyun bakımından pek farklı olmayan bu karşılaşmada, dikkatli gözlerden kaçmayan pek çok da ayrıntı mevcut aslında. Medyada ve internette oldukça fazla dillendirilen Rijkaard ile Galatasaraylı futbolcuların aralarının olmadığı söylentisine dünkü mücadeleyi canlı izledikten sonra ben de hak vermeye başladım. Takımdaki yerli futbolcular sanki söz birliği yapmışçasına mücadele etmeyip, alınan kötü sonuçlar sonrası hocanın yollanmasını ister bir havadaydılar, evet oldukça iddialı bir ön yargı lakin bir çok insanın bir kez giymek uğruna sağ kolunu seve seve feda edeceği formayı giyenler, neden sahada uyurgezer halde dolaşsınlar ki? Bugünkü maç yazısını yazmadan, "acaba ben mi komplo teorileri üretiyorum" diye düşünürken, Arda'nın Fatih Terim ile yemek yediği haberlerini okudum. İki futbol insanı pek tabii iftar yapabilir, çay kahve içebilir lakin etrafta komlo teorilerinin "cirit attığı" bir dönemde bu pek yakışıksız kalmış. Ben Fatih Hoca'nın da takımın başında biri varken görevi kabul etmeyeceğini biliyorum, Arda'nın da böyle bir işe soyunacağına ihtimal vermiyorum. Ama Galatasaray'ın bu kötü gidişatına "körükle gitmek isteyenlere" bulunmaz bir malzeme olmuş bu... Başta kaptan Arda, yerliler mücadele etmezken, Kewell ve Baros'un "ölümüne" saldırmasının sebebi sadece forma sevdası ve maç kazanma hırsıyla açıklanabilir mi?
Galatasaray'lı futbolcular Karpaty Lviv maçına göre rakip yarı alanda daha fazla gözüktüler ama bu Bursaspor hocası Ertuğrul Sağlam'ın belirlediği stratejiden ileri gelmektedir, zira Ertuğrul sağlamcı bir düşünceyle önce gol yememeyi, sonra da Volkan ve Sercan'ın ağır Galatasaray defansı arasından sıyrılıp gol atmayı planlamıştı ki, evdeki hesap çarşıya uydu: Galatasaray 18 korner atıp, bir kez bile fileleri sarsamazken, Bursa 4 kere geldi ikisini gol yaptı.
Takımın aldığı başarısız sonuçlarda günah keçisi Aykut olmuştu ve Rijkaard da günü kurtarmak adına Bursa maçında Aykut'u kulübeye çekerken Ufuk'u görevlendirdi kaleyi korumak adına lakin genç kaleci de iki gol yiyerek sorununun kalede olmadığını göstermiş oldu. Aykut olmadı, Ufuk olmadı, peki kaleye geçme sırası kimde acaba?
Takım istenilen neticeleri almazken, yönetimden topçusuna herkese dokunduruluyor lakin teknik heyete "dokunulmazlığını sürdüren milletvekili" edasıyla kimse bulaşmak istemiyor ve Rijkaard'ı korumak adına başkaları suçlanıyor. Galatasaray ile sözleşme yaptığı günlerde memlekette futbol devrimi yapacağı lanse edilen Hollandalı, sistem ve sistem diye diretip oyuncuların kabiliyetlerine bakmadan 4-3-3te ısrar etti durdu ve ilk senesinde Galatasaray takımına "elleri boş" bir şekilde sezonu tamamlattı. Kupa olmasa da bir anlayış oturtmuştur takıma ümitleriyle bu sezona başlamışken, baktık ki sahada Galatasaray adına bir kaos yaşanıyor. "Hocanın istediği transferleri yapmadı ki yönetim" savunması aslında savunmadan ziyade hocayı eleştirmek adına bir tez zira eğer bir anlayış oturtulacaksa bu kişiler üzerinden olmamalı ki sürekliliği olsun. Gerets'in, Lucescu'nun, Fatih Terim'in takımlarının çok mu yıldız oyuncuları vardı, hepsi takım içinde bir karakter yaratmışlardı ve o yapı yıldızlarını çıkarmıştı...
Rijkaard'ın Galatasaray'a transfer haberi ilk geldiğinde de aynı heyecanı duymuştuk lakin hocanın yukarda saydığım teknik adamların başarılarını yakalayamayacağı gün gibi aşikar. Aslında sorun başarı da değil, saha içi sonuçlar kötü olabilir ama bir yerde 2 seneye yakın çalıştıktan sonra giderken ardından bir şeyler bırakmak lazım fakat Galatasaray'ın teknik heyeti bu konuda da sınıfta kalıyorlar. Genç oyuncu fabrikası Galatasaray'ın alt yapıdan yetişen gençleriyle gurur duyardık sarı-kırmızı formayla onları izlerken, oysa Uğur, Semih, Murat ve niceleri şimdi Florya'dan çok uzaktalar. Bir tek Emre ile teselli buluyoruz ki o da filizlenmeye başladığı geçen sene kiralık Dos Santos'u Dünya kupasına hazırlamak adına geri plana itildi, bu sene de Serdar Özkan'ın alternatifi pozisyonunda sırasını beklemekte...
Hollandalı hocanın başarılarla dolu CV'sine kimsenin söyleyecek bir lafı olamaz ama bazen kimyalar tutmaz, iki seven yan yana gelemez, gelseler de hep tartışırlar ve mutsuz bir evlilik boşanmayla sona erer ya, Galatasaray ile Rijkaard arasındaki durum da böyle ve bunu büyütecek bir şey yok ortada. Nasıl ki Hagi'ler, Bülent'ler düşündüklerini gerçekleştirmeden görevlerini teslim ettiler, Rijkaard'a da teşekkür edilmeli ve Galatasaray'ı bilen yerli bir hocayla yola devam edilmeli.
Yazıya başlarken Alpaslan abinin öğretilerden söz etmiştik, yine verdiği öğütlerden biri de Galatasaray ile ilişkili olduğu sürece yönetici, futbolcusu, teknik direktörüne sonuna kadar destek çıkılmalıdır, Hollandalı hocanın tabii ki de arkasındayız fakat görülen köy de klavuz istemiyor. Hadi yanılt bizi Rijkaard!
Stat: Ali Sami Yen
Hakemler: Abdullah Yılmaz, İsmail Köse, Gökhan Memişoğlu
Galatasaray: Ufuk, Ali Turan, Neill, Servet, Hakan, Mustafa Sarp, Ayhan, Barış (Dk. 70 Elano), Arda, Kewell, Baros
Bursaspor: Ivankov, Ali Tandoğan, Stepanov, Ömer, Vederson, Hüseyin, Ergiç, Volkan (Dk. 86 Steiner), Batalla (Dk. 73 Bekir Ozan), Ozan İpek, Sercan (Dk. 68 Nunez)
Goller: Dk. 15 ve Dk. 83 Ergiç (Bursaspor)
Sarı Kartlar: Dk. 19 Volkan, Dk. 68 Hüseyin, Dk. 84 Ivankov (Bursaspor), Dk. 45+1 Ayhan, Dk. 45+2 Baros, Dk. 75 Elano, Dk. 76 Kewell (Galatasaray)
4 yorum:
yazinin ikinci kismi resmen rijkaarda karsi yazilmis ve en son cümlede yanilt bizi rijkaard diyorsun. Galatasarayi bilen türk hoca lazim diyorsun... Peki nerde kaldi vizyon, nerde kaldi devrim? Herseyi elestirirken hep uzun vadeli diyenler, bir sene sonra "yok abi, bu is olmuyor" diyorlar! Fatih Terim ilk senesinde Faruk Süren destek vermeseydi, nerdeydi uefa kupasi, süper kupa, 4 sene üst üste sampiyonluk? Ögrendik 4-3-3 tr de olmaz diye, biz peki neden 10 senedir avrupada yokuz?
Herneyse, sözler herzaman ayni yere geliyor. Hatali olan Rijkaarddir veya degildir, ama TD degisikli bizi bir yere getirmeyece asikar, bunu taraftar, yönetim, basin, ve herkez biliyor. Ama türkiyedeki futbol tiyatrosu bu, gecen sene manset yaparak gazetesini rijkaardla satan adam bugün gitsin diye g... yirtiyor!! Birkerede biz degissek nolur yani? Bu adamlar bir anda nasil oluyorda oynamiyorlar? Arda Turan hazirlik maclarinda döktürürken, Milli takimda süper oynarken, neden bir anda sönüyor GSde?
evet siz yine bahane buluyorsunuz diyeceksiniz, sonucta rijkaardi korumak lazim. Ama asili olan bu degilmi? Gelen herkezi gönderdik: Kalli (!), Skibbe, Bülent Korkmaz... Olmuyor dedik, dünya markasi TD ve yardimcisi Neeskens (neeskens kendisi gelse herkez zaten sasiracakti) getirdik, yine mi olmuyor? Veya bazi seyler olurken (örnegin Skibbe) biz mi istemiyoruz olmasini, biz mi seviyoruz kaosu, sistemsizligi? Adam (yabanci) bize son haliyle halen saygili davranirken, daha gazeteciligin ne oldugunu bilmeyen IQsu 90dan düsük olan muhabirlerin sorularinin küfür gibi yöneltigini biz bilmiyormuyuz? Ama gönderelim o "yaratigi" cünkü O BIZE uymadi! Burasi türkiye, burdan cikis yok...!
----ALINTI-----
Ögrendik 4-3-3 tr de olmaz diye, biz peki neden 10 senedir avrupada yokuz?
---ALINTI----
budur!
Rijkaard başarısızdır bu gerçek fakat sahadaki başarısızlıktan öe saha dışında Galatasaray itibarı yerlerde sürünüyor. Bunu yapanda yönetimdir. Öncelikle onların değişmesi gerekli.
Ağzına sağlık,Sabri ağabey..
Yıllardan beri Sami Yen'de maruz kaldığımız bir muhamele bu..Kadıköy'de,İnönü'de bile olmayan bir durum..
Geçen sezonda anlayamadığımız bir şekilde Diyarbakır tezahuratlarını işittik Sami Yen tribünlerinde..
Alpaslan Abinin bıraktığı tribünler,böyle olmamalı..
Takımını tribüne çağırırken bile,İ.ne Bursa g.t Ankara diye bağıranlar,maçın başında bu mağlubiyeti sağladı bana göre..
Dediğim gibi,çok sağolasın..
İkiliForvet.blogspot.com adına..
Yorum Gönder