3 Ağustos 2010 Salı

Yeniköy


Hande Yener’in “Bodrum’a da gittik beraber, İstanbul’da da yaşadık” şarkısıyla yetişen yeni nesil tatil denildiğinde hep Bodrum,Fethiye, Antalya’yı aklına getirir, magazinden izlediği Türkbükü’ndeki “sosyetik” yaşama hayran kalır, “Salı pazarından” aldığı çakma marka mayo ve bikinilerle koca sene çalışarak yaptığı birikimlerle “az çorba bol ekmek” bir menüyle memleketin pahalı tatil mekanlarında “kavrulmaya” giderken, üç tarafı denizlerle çevrili güzel ülkemin keşfetmeyi bekleyen o kadar bölgesi var ki, liste yapsak, gidip görmeye ömür yetmez… İşte o listede yer alan yerlerden biri de Bursa’nın Karacabey ilçesine bağlı Yeniköy ya da Boğaz kasabası…

Genelde Bursa ve cıvarında oturanların yazlık evlerinin bulunduğu Yeniköy , tatil dendiğinde “kafa dinlemek”deyimini beyninde canlandıranlar için bire bir. Sabahın altısında çevre köylerden gelen köylülerin kendi yetiştirdikleri organik ürünlerini satmak üzere yol kenarına kurdukları pazar ile gün başlar Yeniköy’de. Çoğunluğunun kadınların oluşturduğu satıcılar o kadar mütevazi ki, kimisi satmaya getirdiği ürünün fiyatını bilmiyor, yan tezgahtaki komşusuna soruyor, kimisine tartıda torunu yardımcı oluyor ve bu çiftçiler saat 10 kadar ellerindeki günlük ürünleri satıp, kazandıkları paralarla Yeniköy’deki marketlerden un, tuz, şeker ve ev ihtiyaçlarını satın alıp tarlalarında çalışmak üzere köylerine dönmekteler… Özellikle “pembe” renkli domateslerin tadını hayran kaldım, yöreye özgü olduğunu söylediler, zaten başka yerde de daha önce göremedim…
Sabah pazardan yapılan alışverişten sonra sahil kenarında yürüyüş yapmak ya da pırıl pırıl denize girmek bizim seçeneğimizdi, fakat kasabaya gelen yazlıkçılar genelde o saatlerde uyumayı tercih ediyorlar. Marmara Denizinin kirliğinden bahsedilir, İstanbul sahillerinde bunun doğruluğuna şahit oldum ama Yeniköy’de denizin dibini sabah saatlerinde görebiliyorsun ve en büyük zevk de kimsenin olmadığı denizde “kral” gibi kendi başına yüzebilmek, bir de denizanaları olmasa… Kilometrelerce uzun olmayan sahil şeridinde akvaryum için değişik midye ve taş toplayarak yapılan “romantik” yürüyüş sırasında, sahile vuran ve kumsalda bulunan her türlü ıvır zıvırı gördükten sonra insanımızın ne kadar da pis olduğunu daha iyi anlıyorsunuz. Doğa bize bir armağan sunmuş lakin bizler onu pek de iyi korumuyoruz. Burada Karacabey belediyesinin de eksikliği göze çarpmakta, sabahın altısında görevlendireceği 3-5 temizlik işçisine o sahili tertemiz yaptırtabilir ama nedense her şey oluruna bırakılmış… Sahilin sona erdiği yerde ise devasa kayaların yan yana getirilerek oluşturulmuş suni liman ise sabahları balıkçıların uğrak yeri durumunda, Bu liman aynı zamanda Yeniköy ile Malkara’yı da birbirinden ayıran sınır görevi görmekte ve liman içinde yer alan bir çok irili ufaklı ama çoğu “emekliye” ayrılmış tekne fotoğraf meraklıları için de bir hazine değerinde… Malkara, doğayla deniz arasında kalan ve 3-5 katlı binalar yerine sadece villalar ya da müstakil evlerin bulunduğu başka bir cennet durumunda…
Sabah yüzmesinin ardından kahvaltı için evin yolunu tutarken, ilk yapılan iş Yeniköy’ün 24 saat açık olan fırınından dumanı üstünde pide ya da simit almak oluyor. Simidi kemire kemire kasabanın tek caddesinde yürüyüş yaparken de esnafın hepsinin dükkanlarını açmış olduğu, tatilcilerin de kahvaltılık için evlerden çıkmış olduğunu seyrederken, Atatürk anıtına gözümüz çarptı. Heykelin altında yer alan Atamızın veciz sözünün bir kısmının yağmur ve rüzgar gibi etmenlerle silinmiş olduğunu ve bunun kasabayı yönetenlerce de fark edilmediğini, görseler düzeltmeleri lazımdı, içimiz acıyarak şahit olduk. Sahil kenarına yapılan yeni yürüyüş yolları için “ne kadar da iyi çalışmış belediye” demiştik ilk geldiğimizde şehre, Atatürk anıtının bakımsızlığını gördükten sonra sözümüzü geri aldık…
Bizler saat 10 gibi evin balkonunda kahvaltımızı yaparken, tatilcilerin de doktorların o kadar uyarısına karşı denizin yolunu tuttuğunu izliyorduk. Kahvaltı demişken, çaydan bahsetmeden geçmek olmaz, ben ve eşim hiç ama hiç çaysever değiliz, eve misafir gelmese, marketten çay da almayız, o kadar uzağımız memleketin en sevilen içeceğine lakin Yeniköy’de içtiğimiz çayın tadı bir başka, kahvaltı masasında 3 büyük fincan içtim, kendime inanamadım. İşin sırrı ise o yöreye ait olan sudaymış. Bir tarafı deniz, diğer tarafı dağların kapladığı boğazın dağlarından gelen ve insanların bidonlarla evlerine taşıdığı su, çaydanlıkta kireç oluşturmuyor ve böbrek taşı rahatsızlığı olanlar için de şifa özelliği bulunmakta.
Öğleye kadar dinlendikten sonra sıcaktan bunalanlar için en büyük seçenek asırlık ağaçların gölgeleri altında mangal yapıp, sohbet etmek ya da ormanda dolaşmak için Yeniköy Mesire yerine uğramak. Tabii yanınızda su bidonlarını da taşıyacaksınız ki, piknik alanındaki çeşmelerden içme ya da çay suyunuzu tedarik edin evde geçirdiğiniz zamanlar için. Orman içlerinde ilerledikçe zaman kavramını da unutuyorsunuz, Temmuz ortasında Aralık soğuğu hissediyorsunuz, gün ortasında gece karanlığı yaşıyorsunuz… Doğa fotoğrafçılığı ile uğraşanlar için de birgçok ayrıntı ve manzara yer almakta ormanın içinde, tabii profesyonel kameralar ile benim “emektar” Olympus’un yakaladığından kat ve kat başarılı kareler elde etmek mümkün… Ormanda ilerledikçe tek sevimsiz yan ise sivrisineklerin çoğalmasıydı ki, yanınızda mutlaka bir “sinkov” ya da “off” almalısınız…
Akşama doğru güneşin batmaya yüz tuttuğu saatlerde sahile inip, denizde serinlemek bir alternatifken, diğer bir seçenek ise her köşe başında bulunan cafe ya da kahvehanelere uğrayıp, günlük gazeteleri takip edip, soğuk bira ya da tercihe göre nescafe, çay,Uludağ gazoz ile susuzluk giderebilirsiniz. Yeniköy’ün hoş yanlarından biri de kahvehanalerde bira satışı yapılmasıydı ki, İstanbul’da bunu hiç görmedim…
Akşam yemeğini ister evde, ister Yeniköy meydanında yer alan pideci, balıkçı, et restaurantında yedikten sonra Karacabey belediyesinin yeni düzenlemiş olduğu yürüyüş yollarında sahil boyunda bir tur yaptıktan sonra keyfe göre ya nargile tüttürebilir, ya balık-rakı keyfi yapabilir ya da büfeden 3-5 bira alıp sahile oturabilirsiniz. Ama bunlardan önce Piknik Dondurma’dan mutlaka bir külah tatmanızı tavsiye ederim…
Bu kadar anlattık, peki fiyatlardan bahsedecek olursak, diğer tatil yerleri ile kıyaslanamayacak ölçüde burada ürünlerin üzerlerindeki etiketler, işte birkaç örnek:
Kahvaltı:5 lira
Pirzola:9 lira
Bira(bayide):2.5 lira
Bira(Birahane):3.5 lira
D-smart seyretme (GS-FB maçı): 2 lira
Internet saati:1 lira
Domates:1.5 lira


Hiç yorum yok:

Blog Widget by LinkWithin