Kitabı ilk gördüğümde, önce dıştan içeriye doğru daralarak giden saatlerin olduğu kapak tasarımı oldukça ilgimi çekti. Zaman kavramı konu olarak herkeste merak uyandıran bir tema olduğu için kitap da ilk bakışta birçok okuyucuyu kendine çekecektir.
Kahramanımız 1988 yılında 43 yaşında kalp krizi geçirerek ölüyor ve gözünü açtığında kendisini 1963 yılında üniversitedeki halinde buluyor. Buraya kadarı “Geleceğe Dönüş” veya “Kelebek Etkisi” filmlerinden de tanıdık. Malum gelecekte neler olacağını bilen birisi olarak herkesin yapacağı gibi bahisler oynuyor, bolca para kazanıyor, kendi karısından farklı bir kadınla evleniyor, zevki sefa derken 1988 yılında aynı günde yine ölüyor ve hoop kazandığı her şey o yaşamında kalmış şekilde tekrar 1963’e dönüyor. Bu şekilde, sürekli tarihin aynı devrinde, farklı yaşamlar sürüp aynı gün ölüp geri dönüyor. İşte burada kitap benzerlerinden ayrılıyor ve insanın aklına böyle bir kişinin yerinde olsam ben ne yapardım sorusu geliyor.
Kurgu gerçekten merak uyandırıcı, ama böyle bir kurgu üzerine yazmak bir yazar için çok zor olsa gerek. Çünkü sürekli tekrarlar, her tekrarda yeni bir şeyler oluşturma çabası okuyucuyu bir noktadan sonra bunaltıyor. Yazar da buralarda sıkıntı çekmiş olsa gerek ki, üçüncü tekrardan sonra iş, zaman felsefesinden kahramanımızın Pamela ile yaşadığı aşka kayıyor ve konu da bilimsellikten romantizme dönüyor. Hatta romantizmin dozunu artırmak için mi bilemeyeceğim araya gereksiz erotizm de katılıyor.
Bunun yanında yazar, tekrarların yaşandığı devri çok fazla Amerika odaklı örneklerle anlatıyor. Yaşanan olaylar ve dönemin ayrıntıları o kadar çok Amerika’ya özgü örneklerle, esprilerle anlatılıyor ki, söylenen isimleri ve olayları bilmediğiniz için doğrudan o paragrafı artık atlar hale geliyorsunuz. Bu aslında Amerikalı çoğu yazarın yaptığı bir hata, kitaplarını uluslar arası mecraya pazarlarken konularını maalesef ulusal seviyede tutuyorlar.
Bir başka aklıma takılan konu da, kitap 1986’da – tam da “Geleceğe Dönüş” serilerinin başladığı yıllar - yazılmış ve çok satanlar listesinde iyi sıralarda yer almış olmasına rağmen ülkemize nedense 2010 yılında gelebilmiş olması. Bu sebeple bahsedilen tarih dönemi 35 yaş ve üzerinin anlayacağı hale dönüşmüş.
Böyle bir kitaba mantıklı bir son yaratmak da ayrı bir sıkıntı olsa gerek. Konu o kadar açık ve hayal dünyasının ötesinde ki, olaya dur denilip, bir felsefi mesaj ve mantıklı açıklamanın geleceği zamanı bekliyor herkes. Yazar, yarattığı aşk öyküsünün de hafif yardımıyla olayı şöyle üstünden sıvayıp toparlayıp, fazla mesaj kaygısı taşımadan işi bitirmiş diyebiliriz.
Kitabın bomba kısmı: Sorgulanmamış bir hayat yaşamaya değmez ama çok yakından incelenmiş bir hayat da intihara değilse bile deliliğe yol açabilir.
Orjinal adı: Replay
Fiyatı: 8 TL
Toplam sayfa: 361
Not: 6/10
Kahramanımız 1988 yılında 43 yaşında kalp krizi geçirerek ölüyor ve gözünü açtığında kendisini 1963 yılında üniversitedeki halinde buluyor. Buraya kadarı “Geleceğe Dönüş” veya “Kelebek Etkisi” filmlerinden de tanıdık. Malum gelecekte neler olacağını bilen birisi olarak herkesin yapacağı gibi bahisler oynuyor, bolca para kazanıyor, kendi karısından farklı bir kadınla evleniyor, zevki sefa derken 1988 yılında aynı günde yine ölüyor ve hoop kazandığı her şey o yaşamında kalmış şekilde tekrar 1963’e dönüyor. Bu şekilde, sürekli tarihin aynı devrinde, farklı yaşamlar sürüp aynı gün ölüp geri dönüyor. İşte burada kitap benzerlerinden ayrılıyor ve insanın aklına böyle bir kişinin yerinde olsam ben ne yapardım sorusu geliyor.
Kurgu gerçekten merak uyandırıcı, ama böyle bir kurgu üzerine yazmak bir yazar için çok zor olsa gerek. Çünkü sürekli tekrarlar, her tekrarda yeni bir şeyler oluşturma çabası okuyucuyu bir noktadan sonra bunaltıyor. Yazar da buralarda sıkıntı çekmiş olsa gerek ki, üçüncü tekrardan sonra iş, zaman felsefesinden kahramanımızın Pamela ile yaşadığı aşka kayıyor ve konu da bilimsellikten romantizme dönüyor. Hatta romantizmin dozunu artırmak için mi bilemeyeceğim araya gereksiz erotizm de katılıyor.
Bunun yanında yazar, tekrarların yaşandığı devri çok fazla Amerika odaklı örneklerle anlatıyor. Yaşanan olaylar ve dönemin ayrıntıları o kadar çok Amerika’ya özgü örneklerle, esprilerle anlatılıyor ki, söylenen isimleri ve olayları bilmediğiniz için doğrudan o paragrafı artık atlar hale geliyorsunuz. Bu aslında Amerikalı çoğu yazarın yaptığı bir hata, kitaplarını uluslar arası mecraya pazarlarken konularını maalesef ulusal seviyede tutuyorlar.
Bir başka aklıma takılan konu da, kitap 1986’da – tam da “Geleceğe Dönüş” serilerinin başladığı yıllar - yazılmış ve çok satanlar listesinde iyi sıralarda yer almış olmasına rağmen ülkemize nedense 2010 yılında gelebilmiş olması. Bu sebeple bahsedilen tarih dönemi 35 yaş ve üzerinin anlayacağı hale dönüşmüş.
Böyle bir kitaba mantıklı bir son yaratmak da ayrı bir sıkıntı olsa gerek. Konu o kadar açık ve hayal dünyasının ötesinde ki, olaya dur denilip, bir felsefi mesaj ve mantıklı açıklamanın geleceği zamanı bekliyor herkes. Yazar, yarattığı aşk öyküsünün de hafif yardımıyla olayı şöyle üstünden sıvayıp toparlayıp, fazla mesaj kaygısı taşımadan işi bitirmiş diyebiliriz.
Kitabın bomba kısmı: Sorgulanmamış bir hayat yaşamaya değmez ama çok yakından incelenmiş bir hayat da intihara değilse bile deliliğe yol açabilir.
Orjinal adı: Replay
Fiyatı: 8 TL
Toplam sayfa: 361
Not: 6/10
2 yorum:
Kurgu bana daha cok Groundhog Day filmini hatirlatti.
yorum üzerine Groundhog Day filmini de izledim. Orada fark olarak aynı gün tekrar tekrar yaşanıyor. Yalnız, filmin sonu kitaptan da kötü bitirilmiş.
Yorum Gönder