30 Ocak 2012 Pazartesi

Karşıyaka-Göztepe


Süper Ligde derbileri artık rakip tarafsız izlemeye alışmaya başlarken, dün gece İzmir'de oynanan Karşıyaka-Göztepe mücadelesi bize ezeli rekabeti bir kez daha hatırlattı. Maç sabahı iki takım taraftarının da yaşadığı heyecan, maçtan 4 saat evvel Göztepelilerin stada alınması, iki tribünün da açtığı el yapımı pankartlar, 35. dakikada sarı-kırmızılı tribünlerin meşale şovu, karşılıklı tezahüratlar ve maç bitimi gece yarısına kadar bekletilme, kısaca acısıyla tatlısıyla dün İzmir özlediği derbilerden birini yaşadı, Türkiye'de gerek televizyondan, gerek sanal alemlerden bu heyecana ortak oldu...
Karşıyaka tarafı:

Göztepe tarafı:

ve meşale şov videosu:

29 Ocak 2012 Pazar

Cantona ve Yeni Filmi

Futbolu bıraktıktan sonra 15ten fazla filmde ufak tefek rollerde yer alan Eric Cantona, senaristliğini Jean-Cristophe Grange'ın yaptığı Switch filmiyle karşımıza çıkacak yakında Türk sinema salonlarında. Bir seri katilin peşinden koşan müfettiş Damien Forgeat'ı canlandıran Eric the King'e, Sophie Malaterre rolü ile Karine Vanasse eşlik etmektedir. Kanada'da yaşayan 25 yaşındaki Sophie, erkek arkadaşsız, dostsuz ve yapacak herhangi bir planı olmadan geçireceği sıkıcı bir yaz tatilinde ne yapacağını düşünürken, switch.com adlı bir siteden haberdar olur. Daire sahiplerinin bir aylığına evlerini değiş tokuş yaptıkları site vasıtasıyla Paris'te Eyfel manzaralı bir dublex bulan Sophie, muhteşem geçirdiği ilk günün ardından, sabahları dairesini basan polislerce uyandırılır. Ne olduğunu anlamaya çalışan genç kadına verilen cevap, yan dairede bulunan başı kesik ceset. Ve o andan itibaren Sophie, dairenin gerçek sahibi olmadığını ispat etmeye uğraş verirken, müfettiş Forgeat cinayeti aydınlatmaya çabalamaktadır...
Fransa'da gösterime giren filmin fragmanı aşağıda, bizde sinemalara gelmesini merakla beklemekteyiz...

Matthaus'un Hayatı Film Oluyor


Futbolculuk kariyeri kadar yaptığı dört evlilik ile özel yaşantısı da sürekli medyanın gündeminde olan Lothar Matthaus'un yaşamı Vox kanalı tarafından televizyonda yayınlanacak. Bizdeki Biri Bizi Gözetliyor tarzında çekimleri yapılacak olan yapımda, 50 yaşındaki emekli futbolcunun bütün günlük yaşantısı, seyahatleri, yatak odası, çocukları ve sevgilisi Joanna ile birlikte geçirdiği anlar saniye saniye kayıt altına alınacak. "Bu teklifi kabul etmemdeki sebep, insanların benim gerçek yaşamımı görmelerini sağlamak düşüncemdi, çünkü onlar her gün benim hakkımda yalan yanlış dedikoduları sadece gazete sayfalarından okuyorlar" diyen Lothar Mattheus, çekimlerin ne kadar ileriye gideceğini soran muhabire de "Beklediğiniz sex görüntüleri olmayacak tabii" şeklinde cevap verdi...

Muhteşem futbolculuk kariyeri sonrası, teknik direktörlük serüveninde dalgalı bir seyir izleyen Matthaus'un paparazzilerin dikkatini çekmesinin en büyük nedeni yapmış olduğu dört evlilik. 1981 senesinde ilk evliliğini yapan ve eşi Silvia'dan 2 çocuğu olan Matthaus, daha sonra İsveçli model Lolita Morena ile ikinci bir evlilik yaptı ve bir oğlu dünyaya geldi. Sırbistan'da çalıştığı dönemde Marijana Kostiç'le tanışıp evlenen Alman teknik adam, bu birlikteliği de 6 sene sürdürüp, Ukraynalı Liliana Chudinova ile dördüncü evliliğini yaptı. Bu ilişkiden de sıkılan Matthaus, şimdi yeni sevgilisi Joanna Tuczynska ile "mutlu" bir birliktelik yaşamakta...

Öz Büyücüsü


Marca'nın bugünkü manşeti...
Dünkü 3-1 galibiyette en büyük pay sahibi olan Mesut'u yere göğe sığdıramıyor İspanyollar.
Hele bir de Barca deplasmanda yine puan kaybedince, Real Madrid ile Barcelona arasında 7 puan fark oluştu ve "şampiyonluk" kelimesi de gizliden gizliye telafüz edilmeye başlandı...


Bursaspor:1-0:Galatasaray


Çok değil daha aylar evvel, bir sene bile geçmeden neredeyse her hafta sonu puan kaybeden, galibiyet özlemi çeken bir Galatasaray takımı seyreden ve rakip taraftarların "tacizlerinden" pazartesileri kabusa dönen Galatasaray taraftarı, Fatih Terim'in yuvaya dönmesi sonrası "en son ne zaman kaybettik?" sorusuna cevap veremiyorsa, Bursa'dan puansız dönülen maçın arkasından medyadaki bir kaç "akbabanın gazıyla" futbolculara ve teknik yönetime eleştiri ve yer yer hakarete varan sözler etmek yerine sadece ve sadece şükran duygularıyla minnet etmelidir. Liverpool'un efsane hocası Bill Shankly der ki "Eğer bizi yenildiğimizde ya da beraber kaldığımızda destekleyemiyorsanız yendiğimizde de destekleme"
Efsaneye katılmamak mümkün mü? 9 yahut 10 haftadır işe ve okula böbürlenerek giden, Fatih Terim ve talebelerinin alın terleri üzerinden kendisine pay çıkarıp "Nasıl yendik?" şeklinde birinci çoğul şahıslı cümleler kuran ve galibiyete ortak olanlar, ortaya çıkan her hangi bir kötü skorda kendilerini sıyırıp "Yenildiler" diye üçüncü çoğul şahıslı ifadelere baş vururlarsa, gemiyi son sürat terkeden "sıçanlardan" nasıl bir farkları olabilir ki?

Aslında maçın teknik ve taktik yönüyle ilgili bir girizgah yapacaktım ama Riera'nın twitterda yazdığı bu sözler bana yukarıdaki cümleleri döktürdü klavyemden: "Ey insanlar! Biz 9 maç arka arkaya kazanan aynı takımız. Eleştirileri tabii ki kabul ediyoruz ama kötü sözleri asla..."
Ne iyi demiş değil mi? "İnsan" olan anlar, minnet duyar, şükreder, iyi zamanda yanındayken, kötü vakitte daha da destekler, ama insan olan...


Aslında böyle kara bir tablo yaratmaya da gerek yok zira, Bursa  gibi "şakaya gelmeyecek" bir deplasmanda kalesinde gole kadar pozisyon vermeyen ve golden sonra da beraberlik için ileri çıkılıp, oyun taktiğinin değişmesiyle "bir-iki ama üç değil" tehlike gören Galatasaray, yeşil-beyazlıların tek elle tutulacak oyuncusu Batalla'nın üstün beceri gerektiren vuruşuyla 1-0 mağlup oldu. Oysa, deplasman takımı-buraya dikkat- daha ilk "saniyelerden", son "saniyelere" kadar Carson'un kalesini yokladı durdu. Ligin en fazla gol atan takımı, dün gece "sessizdi", eline geçen fırsatları Elmander ve Sercan'la değerlendiremedi ve mağlubiyet geldi.
Eskişehirspor maçının ilk devresinde Baros'un yokluğunda tek forvet başlayan Fatih hoca, takımın etkili olamadığını görüp, Elmander'in yanına Sercan'ı alarak ikinci yarıyı bitirmişti. Bursa karşısına da çift forvet çıkan Galatasaray, Elmander ve Sercan ile rakip stoperleri zorladı ama Ertuğrul hoca da her hafta homurtuları daha yükselen Bursa şehrinde kendisi ve takımı için "hayati" önemi olan bu karşılaşmada önlemlerini sıkı almıştı. Adem ve N'Diaye ile Selçuk ve Melo'yu "kitleyince", Galatasaray'ın gol elemanlarına da helva yapacak un, şeker ve yağ gitmiyordu. Sabri'nin kendine yeni yeni gelmesi ve Hakan'ın da diğer haftaların aksine kötü gününde olması kanatlara yardımı azaltınca Riera ve Emre de üretken olamayınca, beklenen gol sarı formalı topçuların bireysel gayretine kalmıştı.


Bu sıkıntıları önceden tahmin eden  Fatih Terim, B planı olarak ikinci devre gol atma adına sol kanattaki Riera'yı ön plana çıkarmak istedi. Oyunu kendi sağ bölgesine yıkıp, rakip takımın dikkatini oraya yoğunlaştırdığı bir anda Sabri'nin ya da Emre'nin atacağı ters topla İspanyol oyuncuyu Carson'la baş başa bırakmak stratejisi bir kaç kez tuttu ama Riera son vuruşu yapmaktan uzak bir performans sergileyince, Riera-Yiğit değişikliği kaçınılmaz oldu. Yeni takımıyla daha ikinci maçına çıkan Yiğit de atletizm alt yapısını gösterip, kahraman olma fırsatı yakaladı ama hocanın dediği gibi "becerikli değildik" bu gece...


Futbol bu, yenmek de oyunun içinde var, kaybetmek de, yapılan hatalardan ders alıp yeni zaferlere yol almak gerek... Geminin kaptanı da Fatih Terim olunca, kamaradan çıkıp, can yeleklerine bile bakmadan, bir şezlonga uzanıp, martıları seyre dalmak gerek... Üzülmenin hiç bir manası yok ki küçüğüm...



Stat: Atatürk
Hakemler: Fırat Aydınus, Serkan Ok, Aleks Taşçıoğlu
Bursaspor: Carson, Hakan, Serdar, İbrahim, Stepanov (Dk. 81 Ömer), Sestak, Adem (Dk. 78 Musa), N'Diaye, Ozan, Batalla, Pinto (Dk. 68 Turgay)
Galatasaray: Muslera, Sabri, Semih, Ujfalusi, Hakan, Emre, Selçuk, Melo (Dk. 68 Engin), Riera (Dk. 77 Yiğit), Sercan (Dk. 68 Kazım), Elmander
Gol: Dk. 51 Batalla (Bursaspor)
Sarı Kartlar: Dk. 89 Batalla, 90+1 Serdar, 90+3 Carson (Bursaspor), Dk. 57 Melo (Galatasaray)

28 Ocak 2012 Cumartesi

Kareem Abdul Jabbar ve Neymar


 Basketbolun dev yıldızı Kareem Abdul Jabbar, Brezilya'da Santos kulübünü ziyaret etmiş ve medya doğal olarak Neymar'la kendisini yan yana getirmiş, aşağıdaki ilginç pozlar ortaya çıkmış...



Hatam İnsanlara Fazla Güvenmem


"Kazada benim hatam olsa, 1 ay değil, 4 ayda çıkamazdım hastaneden. Zaten polis de önümdeki motorsikletli sürücünün kazaya sebebiyet verdiğini yazdığı rapora. Ama benim en büyük hatam insanlara fazla güvenmem, futbolda da, trafikte de..."

Mircea Lucescu
Shaktar Donetsk Teknik Direktörü

Geçirdiği trafik kazasını anlatırken

Kaş Yaparken...

CSKA, Dinamo, Lokomotiv ve Spartak sonlarına faaliyet gösterdikleri kentlerin adını alıp, CSKA Sofya, CSKA Moskova, Lokomotiv Plovdiv, Lokomotiv Moskova, Dinamo Bükreş, Dinamo Moskova, Dinamo Zagreb, Dinamo Kiev, Spartak Varna, Spartak Moskova, Spartak Nalçik olunca "hangisi hangisiydi" diye ayırmamız, kimin kırmızı renkli olduğu, kimin mavi renkli forma giydiğini anlayıp işin içinden de çıkmamız zor oluyor.
İşte böyle kritik bir hatayı da Antalya Lara'da Steaua Bükreş takımının kaldığı lüks otelin personeli yapmış. Devre arası kampı için Antalya'yı tercih eden Steaua takımı oyuncularından Iliev ve Martinoviç'in odasından diz üstü bilgisayarlar ve cep telefonlarını çalınınca, zararı tazmin eden otel yönetiminden gelen özür mesajıyla şok olur Rumen oyuncular:
"Otelimizde gerçekleşen üzücü olay için özür dilerken, kurumumuz Dinamo Bükreş'i konuk etmekten büyük mutluluk duymaktadır."
Girizgahta belirttiğimiz hataya Lara'dakiler de düşmüş ve sonu Bükreş olunca ha Steaua ha Dinamo deyivermişler. Oysa işin rengi oldukça farklı zira Dinamo ile Steaua ezeli rakip, birbirleriyle oynadıkları maçlar da Romanya'nın en  ateşli derbileri arasında bulunmakta... Bir Galatasaraylıya, Fenerli demek gibi bir hatada bulunulmuş kısaca...
Kaş yaparken, göz çıkaran otel yönetimi, misafirlerinden gelen tepkiyi azaltmak adına, otele geldiklerinden beri yavaş internet bağlantısına şikayetçi olan Steaua'lı oyuncuların kullanımına özel Wi-Fi bağlantısı tahsis etmiş...
Bu arada Steaua, pazar günü Levski Sofya ile bir hazırlık maçı yapacak.

27 Ocak 2012 Cuma

Son Topa Kadar: Galatasaray:78- Olimpiakos:77


Her açıdan inanılmaz olaylarla dolu bir maç oldu. Son saniye basketleri, maç öncesi şovlar, beklenmeyen performanslar, hakemler vs. Biletler günler önceden tükenmiş, Galatasaray taraftarı basketbola ne şekilde destek verdiğini bir kez daha göstermişti. Bu sezon sahamızda oynadığımız her Avrupa ligi maçını yüksek bir doluluk oranıyla oynadık. Meşhur Avrupa ligi kurmaylarına bir kez daha nasıl bir organizasyona sahip olduğumuzu gösterme fırsatıydı bu maç. Nba'dan alışık olduğumuz maç öncesi şovları İpekçi parkelerinde pek tanıdık olduğumuz bir organizasyon değildi. Taraftarın Barcelona,Assseco Prokom ve Montepaschi Siena maçlarında gösterdikleri şovdan etkilenen yönetim Nba'daki gibi ışık şovları ve parkeye yansıtılın sinevizyon gösterisi ile bir sürpriz hazırlamıştı taraftarına ve takımına. Bu süreçte tribünlerden yükselen "we are the best Galatasaray" "omuz omuza" tezahüratları şovun en güzel boyutuydu. Hele ki o şov öncesi ışıkların karartılıp, sadece cep telefonu ışıkları eşliğinde o tezahüratların söylenmesi beni televizyon başında kıskançlık krizine soktu ve tribünde yer almayı hiç bu kadar istemiştim.



16 yıldır basketbol maçları izliyorum. 96 yılında sabahları Kanal D'deki nba maçlarını izleyerek(Michael Jordon'ı özellikle) basketbola ilgim başlamıştı. Yıllardır Avrupa liginde bir çok maç izledim. Nokia Arena'dan tutun da OAKA Arena'ya Pionir Arena'ya varana kadarBir çok basketbol mabedindeki atmosferlere tanık oldum. Bu atmosferin boğuculuğundan, orada bulunan izleyicilerin basketbolu bilmesine kadar bir çok söz ettik yıllarca.
Dün şunu açık seçik görmüş olduk ki Galatasaray seyircisi artık basketbolu seviyor, biliyor ve futbolda taraftarın baskısı sonucu yakaladığı şanı, Basketbol salonlarına da taşıdı. Bence dünyada eşi benzeri olmayan bir bütünlük söz konusu artık ve Ev sahibi olan Galatasaray'ı izlemek o atmosfere tanık olmak bir ayrıcalık.

Bu muazzam atmosfer içinde rakip de o atmosferleri fazlaca solumuş bir takım olan Olimpiakos'tu. Yunanistan'daki ekonomik kriz nedeniyle bazı yüksek ücretli oyuncuları ile yollarını ayırmış olsalar da yine de idddialı bir kadroya sahipti Yunan temsilcisi ve en formda olduğu dönemlerindeydiler. Geçtiğimiz hafta Avrupa liginin bir numaralı favorisi CSKA'ya ecel terleri döktürdüler evlerinde. Yenilmiş olsalar da İvkovic'in de dediği gibi onlar için Avrupa ligi bizim maçla başlıyordu onlar adına.
Bu atmosferle karşılaşmaya başladı takımlar. Yeni transfer Savovic hava atışı için orta yuvarlaktaki yerini almıştı. Kendisi ile ilgili tek bilgimiz iyi ribauntçu, savaşçı bir görev adamı olmasıydı. Maça Furkan'la birlikte her iki pota latını aktif kullanarak başladılar ve Savovic'in vikipedi bilgilerine bir de 3'lük atışın eklenmesi gerektiği an itibari ile belli olmuştu. İlk çeyrek savunma tam anlamı ile oturamamıştı ancak maça ağırlığımızı koyacağımız her çıdan belliydi.

İLk periyot 15-15 ile geçilirken, ikinci periyot kenar ketkısı denen olgunun bir söylemden ibaret olmadığı anlaşılmıştı. Oktay Mahmuti bu maça Lakovic ile başlamamış,ilk periyotta Jamon Gordon ve Ender ile birlikte baskı yapıp 2. periyot Shumpert ve Lakovic'in deliciliğini kullanarak Olimpiakos'a sağlı sollu yüklenmeyi planlamıştı. Planı o denli tuttu ki krema olarak da sezonun kayıplarında Cevher'in coşmasıyla farkı 14 sayıya kadar çıkardık. Rakibin faul problemini çok iyi değerlendiren Lakovic harika bir 2. periyot oynamış Cevher-Lakovic-Shumpert üçlüsü'nün önderliğinde 27 sayı bularak devreyi 42-28 önde kapamıştı. Traftarın çılgınca desteğini anlatmama gerek yok sanırım.

İkinci yarı başlmadan en büyük korkum farkın kapanmasına yine izin verme ihtimalinin düşüncesi olmuştu. Bugüne kadar bir çok maçta geri dönmüş, açık ara önde olduğumuz maçlarda farkın kapanmasına izin verip kriz dolu dakikaları çok yaşamıştık Avrupa arenasında. Önce 3. periyotta farkı 10 sayıda tutarak dengede tutmayı başardık maçı ancak son periyodun daha ortalarında Olimpiakos takımı, Spanoulis'in önderliğinde maça tekrar ortak olmayı başardı. Maçın son bölümüne kadar karşılıklı basketlerle geçildi. Lakovic'in sürekli içeri yüklenmesi sonucu bulduğumuz serbest atışlarla son hücum öncesi ve 3. sn kala farkı 69-66 lehimize çevirmiştik. Lakovic 2. atışı kaçırıp kaçırmama konusunda kenara baktığında Oktay Mahmuti çoktan Gordon ile sokması konusunda haberi yollamıştı. Bu tercihi ve son hücumda faul yapmamayı tercih etmesi Sloukas'ın kendi yarı sahalarının 3 syaı çizgisi civarından attığı mucizevi üçlüğü sonrası Oktay Mahmuti sanal alemde anında tartışılır olmaya başlamıştı. Bizler Tv başında Sevgili Murat Kosava'nın "olacak iş değil" sözlerine katılırken, İpekçi havasını soluyanlar derin bir sessizlik içinde uzatma periyoduna hazırlanıyordu.
Koçun tercihinin tartışılacak bir tarafı yok. Herkesin kendi düşüncesi geçerlidir bu konuda. Oktay Mahmuti savunmamızla bir yere gelmemiz gerektiğini her fırsatta söylüyor ve yine kendisinin maç sonunda açıkladığı gibi "1000 tane atsa bir tanesi girer bu topun."
Uzatma periyoduna bir hayli moralsiz başlamıştık ki taraftar tekrar ayağa kaldırdı takımını. Rüzgarı arkasına alan Olimpiakos artık her yerden atar pozisyonuna erişmiş, üçlüklerle işimizi daha dazora sokma çalışmalrına girişmişti. Bu noktada son periyodun,uzatmanın ve maçın kahramanı Gordon sahneye çıkıp ardı ardına sayılar bulup eski takımına cevap veriyordu. Ona Lakovic'in de eklenmesiyle Galatsaray iyice pota altını işler hale geldi. İbre her ne kadar Olimpiakos'a dönse de taraftar da bizim çocukları şahlandırmaya çalışıyordu. Gordon sakatlığına rağmen durmadan penetre ediyor, en garanti yoldan sayıyı buluyordu. Galatasaray, Gordon'ın penetresiyle yine sayıyı bulmuştu ve son hücum Olimpiakos'a kalmıştı. 4. periyodun sonunda ön plana çıkan aktör Sloukas yine son topu kullandı ve atışı kaçırdı. Murat Kosova'nın deyimiyle "o bir defa olur Sloukas"
Maçı uzatmada da olsa kazandık ve müthiş bir karakter ortaya koyduk. Son topa kadar savaştık ve emeğimizi, galibiyeti yine savaşarak kimliğimiz olan savunmamızla elde etmiş olduk. O mucize üçlüğün girmesi belki de bizim yıllarca uğraşsak kazanamayacağımız bir tecrübeyi de beraberinde getirmiş oldu. İlk defa Avrupa ligine yükselen bir takımın Son 16 gibi er meydanı olan bir platformda böylesine bir performans sergilemesi olağanüstü bir başarı hikayesi. Kimselere kolay kolay nasip olmayacak bir bütünlük yaratmış durumdayız ve emeğimizin karşılığını günden güne daha güzel şekilde alıyoruz. O taraftarı oraya çeken, o atmosferi yaratanların ortaya koyduğu mücadele bizleri değerli kılıyor. "Son topa kadar" anlayışı artık bir kimliktir ve karşısında Galatasaray yazmaktadır.


Yer: Abdi İpekçi Spor Salonu, İstanbul
Rakip: Olympiacos
Tarih: 26.01.2012

4 Josh Shipp - 44:21, 8 sayı, 2 asist, 5 ribaund, 1 top çalma, 3/9 şut
5 Jaka Lakovic - 33:15, 16 sayı, 3 ribaund, 3 asist, 2 top kaybı, 3/10 şut
7 Göksenin Köksal - 11:45, 1 ribaund, 2 top kaybı, 0/1 şut
9 Preston Shumpert - 03:37, 5 sayı, 1/3 şut
12 Luksa Andric - 21:48, 10 sayı, 5 ribaund, 2 top çalma, 2 top kaybı, 5/7 şut
14 Haluk Yıldırım - Oynamadı
16 Evren Büker - Oynamadı
19 Furkan Aldemir – 23:12, 6 sayı, 4 ribaund, 1 top kaybı, 1 asist, 3/5 şut
22 Jamon Gordon - 27:51, 17 sayı, 3 ribaund, 2 asist, 1 top kaybı, 2 top çalma, 8/16 şut
33 Ender Arslan - 17:48, 3 ribaund, 1 top kaybı, 4 asist, 0/3 şut
41 Cevher Özer - 02:28, 10 sayı, 5 ribaund, 1 top çalma, 1 asist, 1 top kaybı, 3/7 şut
42 Boris Savovic - 24:23, 6 sayı, 4 ribaund, 1 top kaybı, 2/4 şut

1. ÇEYREK: 15-15
2. ÇEYREK: 27-13 (42-28)
3. ÇEYREK: 15-19 (57-47)
4. ÇEYREK: 12-22 (69-69)
UZATMA: 9-8 (79-78)

26 Ocak 2012 Perşembe

Galatasaray:4-0:Ankaragücü

Maçı seyretme şansım olmadı, özetlerden gördüğüm kadarıyla erken gelen goller imkansızlıklar içinde mücadele eden genç ve tecrübesiz Ankaragücü'lü topçuları oyundan düşürüp, Galatasaray adına kolay bir galibiyet ortaya çıkarmış. Kazanmak güzel ama geldiğinden beri "şeytanın bacağını" kırmaya gayret sarf eden Riera'nın gol atması da başka güzel... O da rahatlamıştır artık...

Detaylı izlemediğim maçın yazısını yazmak yerine, maçın içinde olan Fatih Terim'in sözlerini yayınlayarak noktalayalım bu haftalık maç yazısını, özellikle hocanın televizyoncuların oldukça sevdiği "kuru" rakamları kullanmalarına, bizim de daha önce blogta eleştirdiğimiz şekilde ayarı vermesi de yüzümüzü güldürdü. Belki bir işe yarar da , "o rekor, bu rekor" diye sürekli karşımıza istatistiki bilgiler "çöplüğü" sunmazlar...

- ''Futbol cümlelerimizi, 'serilerden, çıkışlardan, önümüze bakıyoruz'lardan kurtarmalıyız. Galatasaray'ın serisi yok. Bir iki maç dışında çok istikrarlı gidiyor. Yanlış bir algılama var; 'Şu gün erken forma girdi, geç oldu' diye böyle bir şey yok. Hayatımızda ilk kez play-off oynayacağız. Bu bir realite. Bir iftar yemeğinde ortaya çıkan play-off, oynayacağız ve göreceğiz. Play-off dahil tüm sezonu en iyi şekilde bitirmek istiyoruz. Bunun içinde seri, çıkış olabilir ama ben takımımın hep formda olmasını isterim. Takımlar hep formda olmak zorundadır. Play-off'ta ne olacağını bilmiyoruz ama umut ederim bu istikrarlı gidişimizi sürdürürüz."

-"Oyundan da memnunum. Erken bulunca 2-0'ı oynun kontrolü doğal olarak bizdeydi. Uzun zamandır oynamayan arkadaşlarımız devreye girdiler, bazı as oyuncularımız da özveri gösterdiler. Galibiyet önemli bir şey, kime karşı olursa olsun. Ankaragücü saygı duyulacak bir mücadele yapıyor ama futbolda ciddi olmak lazım. Ankaragücü, Ankara'nın çok önemli bir takımı, müthiş seyircisi ve mazisi var. Bulunduğu konum, içinde bulunduğu sıkıntı yakışmıyor. Ankaragücü'ne de yakışmıyor Ankara'ya da. Umarım Ankaragücü kayık olduğu yere gelir."


Stat: Türk Telekom Arena
Hakemler: Barış Şimşek, Ekrem Kan, Mehmet Metin
Galatasaray: Muslera, Sabri Sarıoğlu, Gökhan Zan, Semih Kaya, Çağlar Birinci, Emre Çolak (Dk. 46 Yiğit Gökoğlan), Ceyhun Gülselam, Engin Baytar (Dk. 63 Melo), Riera (Dk. 71 Ujfalusi), Sercan Yıldırım, Elmander
Ankaragücü: Bora Gök, Mehmet Çoğum, Aydın Toscalı, Ümit Kurt, İshak Doğan, Gökhan Erdoğan (Dk. 75 Orhan Evci), Serkan Şirin, Bilal Gülden, Veli Torun (Dk. 58 Muhammed Türkmen), Serol Demirhan, Ergin Keleş (Dk. 87 Atilla Aybars Garhan)
Goller: Dk. 4 Gökhan Zan, Dk. 9 Emre Çolak, Dk. 54 Riera, Dk. 76 Yiğit Gökoğlan (Galatasaray)

22 Ocak 2012 Pazar

Eskişehirspor:0-0:Galatasaray


Her güzel şeyin bir sonu olduğu gibi, bu galibiyet serisinin de sonu olacaktı ve buz kaplı zeminde oynanan Eskişehirspor karşılaşmasıyla Galatasaray'ın 9 maçlık galibiyet serisi sona erdi, herkes rahatlamış oldu! Derin bir "ooooh" çekti memleket futbol alemi... Şike, teşvik, transfer gündemi arasında taraflı tarafsız herkes "Nereye gidiyor Galatasaray?" sorusunu soruyordu sesli yahut fısıldayarak, sevinçle yada kıskanarak... Durdu işte Galatasaray... Gözünüz aydın!...

Maçla ilgili olarak bizden ziyade saha kenarındaki, beresini beğendiğim, kimin ördüğünü merak ettiğim Fatih Terim söylemiş söylenecekleri:
"Pozisyon az. Eskişehirspor bizden daha iyi oynadı, bunu kabul etmek lazım. Bize hiç yakışmayan bir oyun oldu. Pozisyon değil, şutumuz bile yok. Bu bir puan sevindirdi açıkçası."

Buzdan betona dönmüş sahada top çevirmekte maharetli olan sarı formalı topçular, idmanlarda çalıştıklarını yapamayınca, hocanın dediği gibi oyunu rakip kaleye yıkamadılar, bir de Baros'un sakatlığında yalnız kalan Elmander ilerde Nadareviç ve Diego'nun arasında tost misali ezilince, Ivesa'nın forması bile kirlenmedi... Devre dönüşü hoca, bu durumu düzeltmek adına Sercan'ı oyuna sokup forveti ikilese de, KazımSabri'nin yerine beke alıp Yiğit'i oyuna sürse de, Ersun Yanal'ın kendi yarı alanında çok oyuncuyla "kalabalık" yaratıp, kötü zeminden de yararlanıp, Galatasaray'ın üretkenliğini ortadan kaldırma planı tutunca Galatasaray, vucudünun alt tarafını soğuktan hissetmeyen Abdürrahim Albayrak'ı "gooool" diye ayağa sıçratamadı...

Golsüz, pozisyonsuz, zevksiz maçın elle tutulacak tek yanı Galatasaray taraftarının uzun zamandır unuttuğu meşaleleri hatırlamalarıdır. Avrupa'da yakıldığında imrenilerek bakılan, videoları spor programlarının jeneriklerinde kullanılan meşaleler, bizim tribünlerde yakıldığında nedense "tukaka" oluyor. Oysa ki, sahaya atılmadığı sürece, sporcu sağlığını etkilemediği sürece pastanın kreması değil midir yakılan meşaleler?


Stat: Eskişehir Atatürk
Hakemler: Cüneyt Çakır, Bahattin Duran, Tarık Ongun 
Eskişehirspor: Ivesa, Koray, Nadareviç, Diego, Dede, Hürriyet, Alper, Volkan, Kamara, Tello, Batuhan (Dk. 88 Burhan)
Galatasaray: Muslera, Selçuk, Elmander, Melo, Ujfalusi, Hakan Balta, Semih, Engin (Dk. 46 Sercan), Emre, Sabri (Dk. 65 Yiğit), Kazım 
Sarı Kartlar: Dk. 57 Alper, Dk. 59 Nadareviç, Dk. 61 Kamara (Eskişehirspor), Dk. 63 Ujfalusi (Galatasaray)

Helal Olsun!

Bu havada
Bu taraftar...
Helal olsun...

Blog Widget by LinkWithin