23 Eylül 2019 Pazartesi

BtcTürk Yeni Malatyaspor:1-1:Galatasaray


Karşılaşmada dakikalar sona yaklaşırken, Malatyaspor en azından bir gol için tüm hatları ile Galatasaray kalesine yüklendiği bir anda kendisine atılan uzun pasla buluşan Rumen oyuncu Andone, ters tarafta "bomboş" gelen üç arkadaşından Ömer'e akıllıca topu aktardı, Ömer de tek pasla Babel'e "al da at" diye verdi, Hollandalı topçu da "Ben istemem, sen at" diye Lemina'ya ikram etti meşin yuvarlağı da onun şutu savunmadan döndü, pozisyon bitmedi, "reboundu" alan Babel bi' daha şutladı ama bu sefer top Lemina'dan sekti ve pozisyon kalecinin ellerinde son buluverdi... Oysa hem Lemina'nın pozisyonunda, hem de Babel'in şutunda sağ tarafta Andone topu kalenin içine yuvarlamak için"bomboş" bekliyordu...


Malatya deplasmanından son dakikada yediği golle 1 puanla dönen Galatasaray için maçın "kritik anı" 77. dakikada yukarıda anlattığım pozisyondu. O dakikada skorun 2-0 olması Galatasaray'ın derin bir nefes çekmesi, ev sahibinin de "mindere havlu atması" anlamı taşıyordu. Ama beceremedi Galatasaraylı futbolcular Farnolle'un kalesinin ağlarını sarmayı... Galatasaraylı oyuncular sadece ikinci devrenin en "rahat ve kolay " pozisyonunda tabelayı değiştirememekle kalmadılar, ilk devre de maçın yıldızı olan Yeni Malatyaspor'un Beninli kalecisi Farnolle'yi geçemediler peşi sıra vurdukları kafa vuruşlarıyla. Ömer'in harika ortasında Seri'nin altı pastan yaptığı kafa vuruşunda siyahi kaleci topu filelerinden çıkarmak zorunda kaldı ama 25. dakika Luyindama'nın kafa vuruşunda, 27. dakika Babel'in kafa vuruşunda "kedi çevikliği" ile topları kornere atmayı başardı... Galatasaray'ın o anlarda atacağı gol, yine deplasmandaki maçı kolaylaştıracaktı, ama beklenilen olmadı...


Şampiyonlar Ligi dönüşü rotasyonlu kadro ile takımı Malatya deplasmanına çıkaran Fatih Terim, hem yorgun oyuncularını dinlendirmek istemiş, hem de bir hafta sonrası Ali Sami Yen'de oynanacak Fenerbahçe derbisinde "sakatsız-kartsız" tam kadro ile boy göstermek istemişti. Organize kötülüklerin profesyonelleştiği bu sezonda hoca da unutmamıştı geçen seneki Malatya maçında kart sınırındaki Mariano'ya çıkan kartı... Kendisi nasıl ki "ehten püften sebeplerle" derbiden mahrum bırakıldıysa, Falcao da, Feghouli de, Mariano da oyundan atılabilirdi... Bu sebeple onlar takımda yokken, Andone golcü rolündeydi, yerlilerden Şener, Ömer ve Adem formayı kapmıştı... Eskilerin tabiriyle "patates tarlasını" andıran zeminde ev sahibi oyuna baskılı başladı, ataklar yarattı Muslera'nın kalesinde, onların aksine Galatasaray oyun kurmakta, top tutmakta zorlanıyordu. Özellikle savunmadaki stoperler Luyindama ve Marcao'nun o çok beğenilen "ayakları" odunlaşmış gibiydi, 5 metreye isabetli pas atmak dünyanın en zor işi gibiydi... Luyindama arkadaşları yerine topları taca yolluyor, Marcao ayağında gereksizce topu tutup, kaptırıyordu... Yorgunluk, kötü zemin, kontrasyon eksikliği bütün bunlara sebep oluyordu... Ama art niyet asla... Art niyet kimde vardı biliyor musunuz? Maçtan sonra Marcao'nun eşi ve çocuğuna sosyal medya üzerinden küfreden Galatasaraylı!? olduğunu iddia eden "taraftarlarda!?"... Toplu halde maç seyredilen kahvehane, cafe gibi ortamlardan maç boyu futbolcuya küfreden "tipler" yüzünden yıllar önce uzaklaştım, evimde tek başıma izliyorum maçları ama görüyorum ki bu "tipler" ellerine birer akıllı telefon geçirmiş ve sosyal medyayı da işgal etmişler... Hastalıklı bu "tipleri" tedavi etmeli de, nasıl?


Galatasaray Seri ile attığı gol sonrası oyunda ipleri de eline geçirdi, rakip kaleye daha çok gitti, pozisyonlar da buldu. Özellikle Andone ve Adem'i oldukça beğendim. Sırtı dönük top alıp, arkadaşlarına pozisyonlar yaratabildiklerini seyrettik. Adem'in takıma çok faydalı olacağını daha önce de yazmıştım, topla rakibin arasına iyi girip, meşin yuvarlağı iyi saklıyor ve rakip mecburen kendisine faul yapıyor. Bu da özellikle Galatasaray baskı yediği anlarda, takım arkadaşlarına nefes aldırabiliyor. Rumen oyuncu Andone de ilk maçı olmasına rağmen fena bir görüntü çizmedi, kontra ataklarda vardı, arkadaşlarına pozisyon yaratmada kendisini gösterdi. Galatasaray ligde 5. maçına çıkarken Muslera geçen sene Henry Onyekuru ile yaptığı gibi toplu hızlı başlatarak rakip savunmaya ilk defa Andone ile baskın verdi de Farnolle son anda kalesini terk ederek golü önledi. Pres de yaptı Rumen golcü, hatta bir pozisyonda kalecinin ayağından topu da çaldı ve ev sahibi kaleci ayağına vurdu ama "kötü niyetli" değildi Andone, atmadı kendisini ve oyuna devam etti de top savunma tarafından uzaklaştırıldı. "İyiler mutlaka kazanır" diye bir reklam sözü vardır ya, Malatya'da iyi olan Andone kazanmadı maalesef, "kötü" olup kalecinin darbesiyle bıraksaydı kendisini VAR görüntüleri ile penaltı çalınabilirdi. Ama yine belli olmazdı, maç boyu Malatyaspor'lu oyuncuların tekme-dirseklerine kart dahi göstermeyen Arda Kardeşler, VAR'dan sonra bile penaltı çalmayabilirdi... Tabii VAR'daki Mete Kalkavan'ın onu uyaracağını da hiç zannetmiyorum...


Arda Turan'ın Barcelona'dan gönderilişini hazırlayan pozisyon bir El Clasico'da gerçekleşmişti. Real Madrid'in en büyük silahlarından biri duran toplarda Ramos'a yaptıkları ortalardı ve Luis Enrique maç toplantısında oyuncularını özellikle kaleye yakın bölgelerde sırtı dönük rakibe faul yapıp, Madridlilere gol şansı vermemeleri konusunda uyarmıştı. Maç Katalan ekibinin 1-0 üstünlüğü ile devam ederken, son dakikalarda oyuna giren Arda Turan, hocasının dediğinin tam tersi yaparak, taç çizgisi kenarında sırtı dönük rakibi düşürüyor ve kazanılan serbest atış sonrası Real Madrid beraberliği yakalıyordu. Dün akşam Malatya'da da oyun bitti bitecekken, Lemina Guilherme'ye faul yapıyor ve kazanılan serbest vuruştan seken topta Brezilyalı takımının beraberlik golünü atıyordu. Arda Kardeşler'in verdiği faul de tartışılırdı zira top havadayken Guilherme Fenerbahçelilerin meşhur deyimiyle "yan gözle" rakibini kolluyor, kambura yatıyor, hatta dirseği ile Lemina'yı da bozuyordu. Maç içinde Galatasaraylı forvet oyuncularının buna benzer faul bekledikleri çok pozisyonda rakibe topu veren Arda Kardeşler bu kararla da "niyetini" belli etmiş oluyordu... Sonra konuşunca Fatih Terim'e ceza...


Fatih Terimsiz Galatasaray ikinci maçında da üç puana çok yaklaşmışken, bir puanla yetinmek zorunda kaldı. Son dakika gelen gol moralleri fena bozar, hele ki bu Konya maçıyla beraber dört hafta içinde iki defa olursa daha da çıldırtır insanı ama ben kendi adıma Galatasaray'ın mücadelesinden memnunum. Belki Andone'nin yerine Falcao erken girse, rakip savunmayı daha da tehdit ederdi, rahat ileri çıkamazlardı, sonlara doğru yorulan Adem'in yerine Emre Mor girse kontra ataklarla Malatya kalesini zorlardı ama bunları hepsi varsayım, belki de daha kötü olabilirdi. En nihayetinde saha kenarında Fatih Terim'in seçtiği yardımcısı Levent Şahin vardı ve ona belki de bir şekilde taktik veren Fatih Terim'di... Şimdi kalkıp Fatih Terim'i sorgulamak mı? O kadar da yüzsüz değiliz...


STAT: Yeni Malatya Stadyumu
HAKEMLER: Arda Kardeşler, Kerem Ersoy, Samet Çiçek, Yiğit Arslan
VAR HAKEMLERİ: Mete Kalkavan, Esat Sancaktar
BtcTurk YENİ MALATYASPOR: Farnolle, Issam Chebake, Robin Yalçın, Mustafa Akbaş, Sakıb Aytaç, Acquah, Chaleli, Donald (Eren 79’), Buğra (Fofana 59’), Guilherme (Mina 90’), Jahovic
GALATASARAY: Muslera, Şener, Marcao, Luyindama, Nagatomo (Lemina 46’), Nzonzi, Seri (Falcao 90’), Adem, Ömer, Babel, Andone (Jimmy 84’)
SARI KARTLAR: Acquah (32’), Ömer (63’), Adem (77’), Şener (90+2’)
GOLLER: Seri (23’), Guilherme (89’)

19 Eylül 2019 Perşembe

Alanyaspor'a Dövmeci Sponsor


Günümüzde vücudunda dövme olmayan futbolcu neredeyse yok gibidir, hatta bırakın futbolcuyu çevremizde kolunda bacağında, sırtında ailesinden birinin adı, sevdiği takımın ismi ya da beğendiği bir fotoğrafı taşımayan kişi bulmak neredeyse imkansızdır. Bu dövme çılgınlığını paraya çevirmek isteyen Alanyaspor da kendi şehrinde faaliyet gösteren Cleopatra Ink ile "çorap" sponsorluğu konusunda anlaşma yapmış bugün. "Alanya'da doğdum, Alanya'da yaşıyorum ve burada para kazanıyorum, bu nedenle Alanyaspor'a destek olmak istedim" diye duygularını açıklayan şirket sahibi Halil İbrahim Karadere, şehirdeki diğer esnafların da turuncu-yeşilli takıma katkı sağlamalarını beklediğini söyledi...

Dimitar Berbatov Yeşil Sahalara Veda Etti


Bulgar futbolunun yetiştirmiş olduğu en özel yeteneklerden biri olan ve son olarak Hindistan'ın Kerala Blasters takımında forma giyen Dimitar Berbatov 38 yaşında aktif futbolculuk hayatına veda ettiğini açıkladı. Dokuz sene önce bugün Manchester United formasıyla Liverpool karşısında hattrick yapan Berbatov, bu özel günde futbolu bırakırken, İnstagram hesabında şöyle bir açıklama yaptı:

"Bu özel günde, eğer özelliğini bilmiyorsanız hikayelere bakın, sizinle uzun zamandır yapmayı planladığım ama yapamadığım ve neden yapamadığımın nedenini bilmediğim bir şeyi paylaşmak istiyorum. Biliyorum bazılarınız benim çok önceden emekli olduğumu düşünüyordur ve şimdi de zaten kulüpsüzdün Berbatov diyordur ama ben bir senedir takım bulmaya çalıştım... Ama olmadı...

Bazıları bir şey söylemem gerektiğini söyledi, hatta eve döndüğümde bir veda mesajı yayınlamam gerektiğini belirttiler. İşte şimdi bunu yapıyorum...

Son maçım bir sene önceydi ve şimdi bitirmenin en uygun zamanı olduğunu düşünüyorum. Ama bu asla futbola bir veda değildir çünkü öyle ya da böyle bu oyunun içinde kalacağım. Şimdi sadece 20 yıllık profesyonel aktif futbolculuk kariyerimin sona erdiğini söylemenin zamanı. 

Futbolu özleyeceğim. S..timin futbolunu özleyeceğim. Herşeyi, maçları, antrenmanları, golleri, hazırlıkları, baskıları, takım arkadaşlarımı ve.... gol attığımda taraftarın coşkusunu...

Dünyanın en iyileriyle birlikte oynamak için çok şanslıydı ve de çok çalıştım. Özellikle de küçük bir ülkeden çıkmış bir futbolcu olmak bu şerefi benim için daha da özel kıldı.

Çıkışlarım olduğu kadar, inişleri de gördüm kariyerimde, bir çok gol attım, kupalar da kazandım, istediğim gibi oynadığım, istediğim golleri attım. 

Benim gelişmeme yardımcı olan ve hayalini kurduğum futbolcu olmamı sağlayan herkese teşekkürler... Eski takım arkadaşlarım, hocalarım, teknik ekibe çok teşekkürler ediyorum.

Bazen benimle çalışmanın çok kolay olmadığını biliyorum ama formasını giydiğim takımlar için elimden geleni her zaman yaptım.

Umarım hepiniz benim sahadaki mücadelemi beğenmişsinizdir.

Ve kahretsin bütün bu insanları özleyeceğim çünkü futbolu çok seviyorum. Ve eminim ki siz de beni çok özleyeceksiniz. 

Herşey için teşekkürler...






Club Brugge:0-0:Galatasaray


"Gittikçe daha iyi olacak bir takımın sinyallerini verdi Galatasaray" diyordu Fatih Terim, Belçika deplasmanında 0-0 biten maçın ardından sıcağı sıcağına yayıncı kuruluşa.  Paris Saint Germain, Real Madrid ve Brugge'li grubun ilk maçında dış sahada Falcao ve Lemina gibi takımla daha ikinci maçına çıkan oyunculardan oluşan onbirle sahada boy gösteren Galatasaray hiç de yabana atılmayacak bir oyunla, topa  rakibinden daha fazla hakim olarak hanesine bir puan yazdırarak İstanbul'a dönüş hazırlıklarını yapıyordu bu yazıyı yazarken...

Şampiyonlar Ligi müziği çalarken gökte güneşi görmek pek de aşina olmadığımız bir durumdu ama UEFA'nın yeni formatı gereği stad ışıkları ancak maçın ikinci yarısı yeşil zemini aydınlatabildi de bu organizasyonda çok da garibimize gitmeyen şekilde ev sahibi oyuna baskılı başladı. Pozisyon da buldu Muslera'nın kalesinde mavi-siyahlı takım ama onuncu dakikadan sonra tribünlerden gelen "Saldırın, saldırın, saldırın" tezahüratı eşliğinde Galatasaray ipleri eline alıp, rakibi oyunu kendi sahasında kabul etmeye zorluyordu. Topu bizimkilere bırakmak belki de Belçikalıların taktiği de olabilirdi zira Diagne'nin oyuna girdiği 73. dakikaya kadar gol atmak için tek yaptıkları Marcao ve Luyindama'nın arkasına atacakları uzun toplarla forvetlerini buluşturmaktı. Kısmen bu planları tuttu ama topu üç direk arasından geçirme konusunda beceriksizdiler, ya da başka bir ifadeyle Muslera kalesinde oldukça konsantreydi. Özellikle maçın ikinci yarısında önce Bonaventure'nin karşı karşıya "net" bir şutunu harika çıkaran Uruguaylı eldiven, üç dakika sonra yine aynı oyuncunun altı pastan kafa vuruşunu harika bir refleksle çıkarırken, "Bugün kale size kapalı" mesajı yolluyordu.


Ev sahibi bu iki net pozisyonu gole çeviremedi belki ama maçın en kritik pozisyonu Babel'le Galatasaray'dan geldi. Dakikalar 30 gösterip, Galatasaray rakip yarı sahaya iyiden iyiye yerleşmişken, savunmadan atılan uzun bir topta Brugge defansının da hatasından yararlanan Hollandalı oyuncu, kendisine has çalımlarla ceza sahası içinde önünü açınca kaleci Mignolet'le karşı karşıya kaldı ve sert şutu kalecinin omuzundan döndü. "Yaradana sığınıp sert vurmak" Babel'in tarzıdır, böyle nice goller atmıştır ama bu pozisyonda keşke ayak içi plase ile "köşeyi görebilseydi"... Neyse, canı sağ olsun, topun girmeyeceği varmış, üç dakika sonra ev sahibinin kontra atağında Ricca'nın şutu da direkten auta giderken onların taraftarına bu defa saç baş yoldurdu...


Dakikalar ilerleyip seyircisine gol sevinci yaşatamayan, üstelik Emre Mor'un da oyuna girmesiyle kalesinde tehlikeli pozisyonlar görmeye başlayan Brugge'ün hocası Clement, ezeli rakipleri Anderlecht'in elinden kaptıkları "tapusu" Galatasaray'ın elinde olan Diagne'yi oyuna aldı ve merkez santraforlu bir oyuna geçerek sistemini değiştirmek zorunda kaldı son 20 dakikada.  Bu değişiklik Galatasaray'ın da işine yaradı zira Diagne Luyindama ve Marcao arasında çok etkisiz kaldı ve beklenen gol gelmedi.  Onların tersine maçın son dakikalarında Galatasaray, önce Nagatomo'nun uzaktan çektiği şutla, sonra da Falcao'nun kornerden gelen topa vurduğu kafa vuruşuyla az kalsın tabelayı değiştirebilecekti... Ama olmadı...


Fatih Terim'in belirttiği gibi bu oyuncular birlikte oynadıkça, maç temposu yakaladıkça isimlerine yakışır performanslar ortaya koyacaklardır. Fransız Nzonzi önceki maçlarda olduğu gibi yine görevini hatasız yapan topçuların başında yer alırken, maç eksiği olmasına rağmen Lemina, Belhanda'nın yokluğunu arattırmamaya gayret etti. Hafta sonu Kasımpaşa maçında da oynadığı kısa süre içinde yapacakları konusunda "ışıltılar" sunan Lemina, Brugge karşısında da fena değildi. Seri de takıma alıştığını ve önümüzdeki haftalar orta sahanın yükünü çekeceğini gösterdi...


Biz maçın golsüz bittiğini zannedip, pijamaları giyip, yatmaya hazırlanırken, 90+30'da Fatih Terim, Metin Oktay'ın bir Fenerbahçe maçında çaktığı vole ile ağları deldiği gibi "voleyle" uykularını yine kaçırıyordu "birilerinin"... Mikrofon karşısına her geçtiğinde ağzından Fatih Terim ismini düşürmeyen Fenerbahçe başkanı zat, bu kez de hocayı "sicili bozuk" diye tanımlarken, Brugge maçının ardından yapılan basın toplantısında kendisine bu sözler hatırlatılınca, İmparator şöyle cevap veriyordu: "Merak ediliyorsa maçtan önce öğrendim. Yani eğer hedef buysa... Avrupa'nın en büyük futbol organizasyonunda burada olmayanlarla ilgili konuşmayalım isterseniz, rica ediyorum. Sicilin parayla, nüfuzla, reklamla doldurulamadığı yerdeyiz çünkü. Kimin ne dediğine dönünce bakacağız. Değerse cevabını alacak herkes. Cevabını vereceğiz. Şimdiye kadar kim aldıysa herkes alacak. Değer bulduğumuz şeyleri eğer gerekirse cevap vereceğiz. Hiç kimse merak etmesin..."



STAT: Jan Breydel
HAKEMLER: Slavko Vincic, Tomaz Klancnik, Andraz Kovacic, Nejc Kajtazovic
VAR HAKEMLERİ: Daniele Orsato, Michael Fabri
CLUB BRUGGE: Mignolet, Mata, Mitrovic, Deli, Ricca, Rits, Vormer, Vanaken, Bonaventure (Diagne 73’), Okereke (Openda 60’), Diatta
GALATASARAY: Muslera, Mariano (Şener 90’), Luyindama, Marcao, Nagatomo, Nzonzi, Feghouli, Seri, Lemina (Emre Mor 60’), Babel, Falcao
SARI KARTLAR: (Lemina 56’), Nzonzi (73’), Openda (73’), Vormer (80’), Donk (90’)

17 Eylül 2019 Salı

Mehmet Şenol'dan Fenerbahçe'nin 28 Şampiyonluk Söylemine Tokat Gibi Cevap

Galatasaray Dergisi'nin ilk genel yayın yönetmeni olan Mehmet Şenol son günlerde Fenerbahçe kulübü tarafından ortaya atılan "Bizim 28 Şampiyonluğumuz var" iddasını twitter hesabından yapmış olduğu flood ile çürütmüş oldu. Twitter kullanmayan takipçilerimiz için Mehmet abinin yazılarını blog sayfalarında paylaştım, ama siz siz olun Twitter hesabı açın bir an önce ve Mehmet Şenol'u takip edin, zira her gün yeni yeni kanıtlarla karşı yakanın gülünç iddaasını çürütüyor Mehmet abi...

****

Bu akşam (madem moda; bu da 19:05'te başlasın) konuyla ilgili yeni bir flood yapacağım.

Fenerbahçe'nin iddiasını tarihi gerçeklerle karşılaştırmak ve aslında arkasının ne kadar boş ve gerçekte çok "sinsice" bir iddia olduğunu göstermek istiyorum.

Evet, söz verdiğim gibi başlıyorum.

Arkadaş ne zormuş tam 19:05’e denk getirmek...

Gerçekten tebrik ediyorum TFF’yi

Önce Fenerbahçe'nin iddiasını anımsayalım:

Diyorlar ki; 1959 öncesinden bizim 9 şampiyonluk daha var; onlar da sayılsın.

Şampiyonluk istediği yıllar şunlar:

Türkiye Futbol Birinciliği'nden: 1933, 1935, 1944
Milli Küme'den: 1937, 1940, 1943, 1945, 1946, 1950

Yani 2 organizasyondan;
Milli Küme'den 6,
Türkiye Futbol Birinciliği/Şampiyonası'ndan da 3 Şampiyonluk daha istiyorlar.

Olursa, 19 değil, 28 olacaklar.

Şu tabloyla başlayalım.

1959’dan bugüne kadar. Burada itiraz yok sanırım.


Şimdi şu aslında herşeyi açıklayan tabloya bakalım.

Sırayla gidelim:

Fenerbahçe'ye göre, sağdaki 2 sütunda yer alan 2 organizasyonun şampiyonlukları da dahil edilmeli.

Milli Küme ve Türkiye Futbol Birinciliği/Şampiyonası..

Tabloya biraz daha dikkatlice bakalım tekrar:

Ne görüyorsunuz?

Hani o istedikleri ekstradan 9 Şampiyonluk var ya.... O dönemlere dikkatle bakın lütfen.

Evet, doğru görüyorsunuz. Aynı yıl o 2 organizasyon birden oynanmış. Dolayısıyla farklı şampiyonlar çıkmış.


Hatta inceleyince görüyoruz ki, bazen, 2 organizasyonda birden aynı takımın birinci olma ihtimali bile ortaya çıkmış. 

Mesela, 1940'da Milli Küme'yi kazanan, aynı yıl öbüründe final oynamış. (Fenerbahçe. Kazansa, Allah muhafaza, yaz diyecekler bize bir şampiyonluk daha!)

Fenerbahçe'nin iddiasına "rasyonel" gösterdiği mantık tam da bu:  
Aynı sezon oynanan 2 organizasyonun birincilerini de şampiyon sayıp lig şampiyonluğu/yıldız hesabına  katılmasını istiyorlar...

Her yıl TEK Şampiyon sayılması gerektiği için hesaba bir türlü uyduramamışlar.

Tekini alsalar olmuyor, öbürünü alsalar olmuyor. İkisini birden alalım demişler!

Tarihi kayıtlara bakıyorum. İki organizasyonun aynı anda oynandığı Tam 7 Sezon var.  Yani Aslında 14 Şampiyon var! 

Ve Fenerbahçe tarihçileri bunu bildikleri halde, görmezlikten geliyorlar. Sırf Galatasaray kompleksi, sırf yıldız hesabında geri kalmaları... 

Çok ayıp.

İşte ikiyüzlülük burada başlıyor. 

Çünkü şampiyonluk isteme rasyonellerini, sadece başarılı oldukları organizayonlarla sınırlı tutuyorlar. 

Aynı sezonda oynanan 2 farklı organizasyonu, istekleri için eğip büküyorlar.


Şimdi tabloyu daraltıp bakalım tekrar:

1924-1951 yılları arasında; yani 28 yılda toplam 28 şampiyon olması gerekirken, bakın kaç "Şampiyon" var??

Eğer o parasızlık-Olimpiyat'a gidiş filan gibi nedenlerle ertelenmeyip tümünde düzenlenebilseydi eğer 56 Şampiyon olacaktı.

Ama sadece 20 sezon düzenlenmiş.  Ama yine de 20 değil, tam 27 şampiyon çıkmış! 

Her yılın tek şampiyonu olur oysa. Ve o Şampiyonu da kafana göre seçemezsin.  AYNI ORGANİZASYONUN ŞAMPİYONLARINI SAYACAKSIN.

Bir Milli Küme'den, bir Türkiye Futbol Birinciliği'nden... 

Olmaz.

O zaman ben de bir seçme yapmak istiyorum mesela,

1940 yılının "Şampiyonu", Türkiye Futbol Birinciliği Şampiyonu olan Eskişehir Demirspor olsun! 

(Ama Fenerbahçeliler, "Olmaz, o sezon ben Milli Küme Şampiyonu oldum, benimkisi de sayılsın diyor!)


1944 yılının "Şampiyonu", Milli Küme Şampiyonu olan Beşiktaş olsun! 

(Ama Fenerbahçeliler, "O da olmaz; o sezon ben Türkiye Futbol Birinciliği Şampiyonu oldum, benimkisi de sayılsın diyor!)

1945 yılının "Şampiyonu", Türkiye Futbol Birinciliği Şampiyonu olan Harp Okulu olsun! 

(Ama Fenerbahçeliler, "Olmaz, o sezon ben Milli Küme Şampiyonu oldum, benimkisi de sayılsın diyor!)

1946 yılının "Şampiyonu", Türkiye Futbol Birinciliği Şampiyonu olan Gençlerbirliği,  1950 yılının "Şampiyonu", Türkiye Futbol Birinciliği Şampiyonu olan Göztepe olsun!

(Ama Fenerbahçeliler, "Olmaz, o sezonlarda ben Milli Küme Şampiyonu oldum, benimkiler de sayılsın diyor!)

Gördüğünüz gibi, aynı yıl oynanan 2 organizasyondan hangi şampiyonu seçerseniz sonuç değişiyor. 

Bakın, ben yukarıda bu yöntemle aynı sezon iki organizasyon birden düzenlendiği için iddia ettikleri fazladan 9 şampiyonluğun 5'ini aldım :-)


Fenerbahçe şampiyon olduğu sezonu seçmek istiyor. 

Ve mızrak bir türlü çuvala sığmadığı için, birçok sezonda 2 şampiyon çıkacağı için, çözüm olarak “hepsini şampiyon ilan edelim yahu” diyor!

Aynı sezonda 2 farklı organizasyon, iki Şampiyon....

Neye benzettiniz bunu? 

Evet, bildiniz! Türkiye Süper Ligi ile Türkiye Kupası :-) 

Aynı takımlar, bütün Türkiye... 

Üstelik aynı sistem: Eleme...

“Fenerbahçe Mantığı”nı  uyguluyoruz 

...ve bizim Türkiye Ligi’nde şampiyon olamadığımız yıllarda oynanan Türkiye Kupası'nda aldığımız Şampiyonlukları çıkartıyoruz.


Süper sonuç çıkıyor: 

Biz bu mantıkla  tam tam 10 şampiyonluk daha ekleyebilir, sayıyı 32'ye çıkarabiliriz.


Aynı mantık, ayn sezon oynanan organizasyonlardan şampiyonluk seçebileceğimizi söylediğine göre ben bu izlekten devam ediyorum. 

Fenerbahçe, "Ben X organizasyonda şampiyonum ama aynı yıldaki XX organizasyonda Göztepe şampiyon olduysa onu da sayalım madem" diyorsa..


O zaman 1962-63 sezonundan bu yana oynana bütün bütün Türkiye Kupası Şampiyonluklarının da Şampiyonluk/Yıldız Sistemi hesabına dahil edilmesi gerekiyor.

Ben bizimkini hesapladım:
22+18=40

Bitmedi. Daha bunun 1923 öncesi de var. 

Milat, Türkiye'de ilk futbol organizasyonunun başladığı 1903’tür.

O zaman Imogene'ye 1, Cadi Kuey'e 2, Moda'ya 1, İttihat'a 1, Altunordu'ya 2, Muhafızgücü'ne 1, Fenerbahçe'ye 3...

Galatasaray'a da 6 daha eklememiz lazım...

Biraz daha yakından bakıp,  ayrıntılara girersek daha da vahim şeyler çıkıyor. 

Mesela, 1924-1951 arasındaki Türkiye Futbol Birinciliğinin formatı, aynı bizim şuanki Türkiye Kupası gibi. 

Yenilen eleniyor. Bildiğimiz lig formatına hiç ama hiç benzemiyor

Bir başka garabet: 
Türkiye Futbol Birinciliği'ni TFF düzenlemiyor mesela. Bugünkü Kulüpler Birliği tarzı Türk İdman Cemiyetleri Birliği düzenlemiş. Kural yok, devamlılık yok. İsteyen katılıyor, istemeyen katılmıyor.  Düşme yok, çıkma yok.

İsteyen hakem kararına filan kızıp ligden çekilebiliyor;  ceza filan yok. Seneye tekar katılabiliyor. 

Zaten her sene yapılacak mı yapılmayacak mı; son anda belli oluyor. Düşünseniz, 28 yılın 12'sinde yapılamamış!

Başka saçmalıklar da var, mesela Milli Küme, sadece 3 ili kapsıyor.  Oysa, Adana'da, Konya'da, Trabzon'da çok iddialı şehir ligleri var. Bir dolu ilden çıkan şampiyon takım var ama  Milli Küme'ye almamışlar.

İşte Fenerbahçe, bunlardan 9 tane ekstra şampiyonluk istiyor.

Çok uzattım galiba. 

Futbolun evrensel şampiyonluk kuralı vardır. Her yıl düzenlenen BİR organizasyonda TEK Şampiyonu olur.

Fenerbahçe’nin iddiası temelsiz, zayıf, kendi içinde çelişkili ve esasen  evrensel kurallara aykırıdır.


Nasıl eğip bükecekler, o mızrağı bu çuvala nasıl sığdıracaklar, gerçekten merak ediyorum. 

Tahkim Kurulu yoluyla çözmeyi planladıklarını, daha önceki twit serisinde göstermiştim.  

Sadece Galatasaray’ın değil tüm takımların bu absürt iddiaya hazırlıklı olması şart.

Şimdilik bu kadar.

Selamlar herkese...




16 Eylül 2019 Pazartesi

Standart Önemli Mesele #2


Mete Kalkavan'ın Galatasaray-Konyaspor karşılaşmasında Sari'ye VAR yardımıyla gösterdiği kırmızı kart sonrası ""Seri'nin pozisyonuna önce sarı kart gösteren Mete Kalkavan, VAR'dan görüntüleri izleyip kararını düzeltti ve Fil Dişili oyuncu kariyerindeki ilk kırmızı kartı görmüş oldu. Karar doğruydu, itirazımız yok ama lig daha yeni başlıyor ve bundan sonra başta Mete Kalkavan olmak üzere maç yöneten hakemlerin bu tür pozisyonlarda çıkaracakları kartları dikkatle izleyeceğim, bakalım bir standart olacak mı yoksa forma rengine göre mi karar verilecek. " demiştik blog yazımızda...
Önce Beşiktaş-Rizespor maçında benzer harekete kırmızı kart göstermeyen Yaşar Kemal Uğurlu standarttan sapmış oldu, iki hafta sonrasında da Mete Kalkavan Trabzonspor- Gençlerbirliği maçında Obi Mikel'in rakibine yaptığı sert müdahaleyi "kartsız" geçiştirerek kartlarında bir standart olmadığını ve forma rengine göre düdük çaldığını göstermiş oldu...
Lig daha uzun, maçları seyredeceğiz ve merak ediyorum bakalım daha nice ne "absürtlüklere" tanık olacağız...

Galatasaray:1-0:Kasımpaşa


"Şubat ortasındaki ilk maçımda oyuna ikinci yarıda girdim. Akhisar Belediyespor'la oynadığımız maçta durum 0-0'dı ve teknik direktör bana hazır olup olmadığımı sordu. "Evet, sanırım" dedim. Isındım ve oyuna girdim. İlk pas, bir kafa, gol! Bu kadar basit. Topla ilk olmasa da üçüncü temasımdı. Ama bir kez daha, ilk maçımda gol atmıştım- galiba bunu hemen her takımda yaptım ve bu rekoru sürdürmek istedim. Taraftarların tepkisini asla unutmayacağım- çıldırdılar. Futbolculuk hayatımda bazı müthiş taraftarlar görmüş ve duymuştum ama bu taraftarlar kesinlikle çılgındı." diye anlatıyor Galatasaray formasıyla ilk attığı golü Didier Drogba, "Adanmışlık" adını verdiği otobiyografik kitabinda.

İlk maçta gol atmak özeldir, taraftarlar yeni topçunun, hele ki bu dünya yıldızıysa, golünü görmek için erkenden doldurur tribünleri ve gala günü topu filelerle kucaklaştırabilirse o futbolcu "o an" onun unutulmaz anıları arasına girer.  Prekazi, Hagi, İliç, Lincoln, Drogba, Kewell, Gomis, Podolski gibi yıldızlardan sonra Radamel Falcao da Kasımpaşa karşısında taraftarla buluştuğu ilk maçta gol atarak kulüp tarihine adını yazdırmış oldu.


Drogba otobiyografisinde "Taraftarlar yapmış oldukları pankartlarda 'Bizim Drogba'mız var, onların yok' diye çılgınca seviniyorlardı" şeklinde tasvir ediyordu ya İstanbul'da yaşadığı ve unutamadığı günleri, cuma gecesi Ali Sami Yen'de de Fatih Terim ve yardımcıları Ümit Davala ile Hasan Şaş yoktu takımın başında ama taraftarın Falcao'su vardı. Büyük beklentilerle transfer edilmişti, ilk maçıydı, iyi niyetli-kötü niyetli herkesin gözü üzerindeydi ama Kolombiyalı oyuncu "star" olduğunu gösteriyordu maç boyunca: Ayakları titremeden, kendini bozmadan, golcülük dersi sunuyordu seyredenlere, pres yapıyor, boşa koşuyor, savunmaya yardıma geliyor, top tutuyor, duvar oluyor arkadaşlarına ve en önemlisi ceza sahası içinde tehlike yaratıyordu. Altı pas içinden bir kafa ya da dokunuşla gol atar diye beklerdim ama rakip çok savunmaya kapanınca, Ömer ile "tika-taka" yaparak geliştirdikleri pozisyonda ceza sahası dışından attı Falcao Türkiye'deki ilk golünü. Umarım bir gün onun da otobiyografisinde bu büyülü anları kendi cümleleri ile okuruz...


Sadece Falcao değildi cuma gecesi taraftara "merhaba" diyen, Lemina da oynadığı yarım saat süre içinde göze en fazla batan oyunculardan biri olmuştu. Seri'nin Konyaspor maçında gördüğü kırmızı kart sonrası aldığı iki maçlık ceza nedeniyle onun yerine orta sahada görev alan Lemina, mücadelesi ve dikine top sürmesiyle gelecek maçlar için taraftara ümit verdi. Transferin son günlerinde sürpriz bir oyuncu olarak gelmişti takıma ama umulandan çok fayda sağlayacağını düşünüyorum. O çıkarken yerine giren Ömer Bayram da bu sene sanki takımın en başarılı "yerli transferi" olarak göze batıyor son hafta oynadığı maçlarda. Sezon başında hazırlık kampında Bordeaux maçında orta sahada sergilediği başarılı performas ile Fatih Terim'in "jokeri" olan Ömer, esas mevkisi dışında takıma kattığı enerji ve bitmez tükenmez mücadelesi ile ilk onbiri zorlayacaktır, bir çok maçta da oyuna direk başlayıp, büyük katkı sağlayacaktır.


Nzonzi'yi seyrederken, Roma'nın böyle bir oyuncuyu nasıl bıraktığına anlam veremiyorum, acaba çok mu kaliteli orta saha elemanları var, çok mu sağlam orta alan rotasyonu var, İtalyanları takip etmek lazım zira Fransız oyuncu Galatasaray forması ile çıktığı maçlarda sürekli sahanın en iyi üç oyuncusundan biri oluyor ve savunmadaki Luyindama ile Marcao'ya müthiş destek oluyor. Uzun boyu ile orta sahada bütün kafa toplarını alan Nzonzi, top sürerken ya da pas atarken boyunun dezavantajını da yaşamıyor, çok akıllıca ters kanada ve isabetli uzun paslar atabiliyor. Fernando'nun gidişi sonrası yeri dolar mı diye endişe edenlere "Rahat olun, ben burdayım" diyor adeta Steven Nzonzi.

Milli maç dönüşleri bir çok takım için oldukça sıkıntılı geçer, ulusal takımlara çok oyuncu gönderen kulüpler için "ekstra" zordur malum aradan sonra lige dönmek ve Galatasaray, iç sahada Kasımpaşa karşısında taraftarın beklediği "bol gollü skoru"  belki elde edemedi ama tek atıp üç puanı hanesine yazdırarak hafta sonu rakiplerinin puan kayıplarını beklemeye başladı. Cumartesi Beşiktaş kaybetti, pazar Trabzon iç sahada berabere kaldı ve umarım da bugün Fener Alanya'dan eli boş dönecektir... İyi oynadığın haftalar bazen kazanamazsın ve telafisini de zor günlerde haneye ekleyeceğin üç puanla yaparsın ya, işte şimdi Galatasaray da "hocasız" çıkacağı üç maçın ilkini kayıpsız atlattı... Tebrik etmek lazım... Fark da gelecekti, Falcao belki hattrick yapacaktı ama bazen "kısmet" demek lazım, ilk yarıda Lemina'nın pasında "akrobatik" vurdu Kolombiyalı ve top az farkla auta gitti, ikinci devre Belhanda'nın harika pasında çaprazdan karşı karşıya kalıp vurduğunda meşin yuvarlak yine kale direğini yaladı ve dışarı çıktı. Hafta arası milli maçların yıldızı Babel de "şanssız "günündeydi, onun gollük vuruşları da üç direğin arasından girmedi.


Galatasaray iç sahada oynarken maçın başından itibaren rakibe büyük baskı kurar ve rakip takımların en büyük kozu auta çıkan toplarda kalecilerinin yardımı ile maçın temposunu düşürmek olmaktadır. Neredeyse tüm rakip kaleciler zaman geçirdikleri için taraftar tarafından ıslıklanırlar lakin hakemler maçın 75. dakikasına kadar onlara uyarı dahi yapmazlar, bazen ev sahibi taraftardan "gönül almak" için sarı kart gösterirler o file bekçilerine de kaleciler ikinci sarının gelmeyeceğini bildiği için "oyundan zaman çalmaya" devam ederler. Galatasaray'ın Falcao ile golü gelene kadar Kasımpaşa kalecisi Fatih de Ali Sami Yen deplasmanında oynayan mevkidaşlarının yaptığını yaptı, ağır ağır , yavaş yavaş oyunu başlattı. Ve yine meslektaşları gibi Ali Palabıyık ona "göz yumdu"... Ama ne olduysa maçın sonlarına doğru Kasımpaşa'nın beraberlik golü aradığı dakikalarda kale arkasındaki top toplayıcı çocuk maçın hakemi tarafından sahadan atılıverdi. Fatih'in maçı hızlı başlatması gelmişti, hakem de Fatih'i kırmadı, şikayet ettiği çocuğu kenara yolladı.


Normalde bu harekete tribünden büyük tepki gelirdi de, hafta arası maçı Ali Palabıyık'ın yöneteceği açıklandığında herkes birbirini "provokasyonlara" gelmemek için uyarıyordu çünkü içerdeki bir sonraki maç Fenerbahçe'ileydi... Oyuncular da maç öncesi hakem konusunda uyarılmışlardı, itiraz yoktu, tepki yoktu, herkes işine bakacaktı... Futbolcular işine baktı da, Ali Palabıyık asli işi olan "hakemliği" pek beceremedi, aklı sahada değildi belli ki. Aytaç'ın Lemina'ya yaptığı "kırmızı kartlık" müdahaleyi görmezden geldi, Veysel Sarı'nın Belhanda'nın çene kemiğini kırmasında faulu Galatasaray aleyhine çaldı, Ömer'in rakibi tarafından biçilmesinde "kartlarını evde unuttu" ve son dakikada Adem Büyük'ün topsuz alanda düşürülmesine devam kararı veren kişiydi Ali Palabıyık. Ona yardım etmesi gereken VAR hakemlerinden biri de geçen sene Fenerbahçe-Trabzonspor maçında ev sahibinin oyunu çabuk başlatması için ayağı ile Fenerbahçeli oyuncuya pas atan Cüneyt Çakır'ın yan hakemi Bahattin Duran'dı... Maçı kazandık ama "nasıl zor" ve "kime karşı" kazandığımız unutulmasın...






Karşılaşma boyunca bir kez bile Fatih Terim'i göstermeyen yayıncı kuruluş, yabancı kontenjani dolayısıyla sözleşmesi askıya alınan Linnes'i iki defa gösterdi, hatta bir keresinde çocuğu uyurken ekrana yansıttılar. Galatasaray taraftarı Martin Linnes'i çok seviyor, onun profesyonellik anlayışına özel saygı gösteriyor, bunu kimse inkar etmiyor da yayıncı kuruluşun Linnes görüntülerini de çok manidar buluyorum. Taraftar, teknik direktör ve yönetim olmak üzere herkes Linnes'i sahada Galatasaray için mücadele ederken görmek istiyordu ama futbolda bazen "kritik" kararlar almak zorundasın. Bu sefer Linnes üzüldü ama yönetim onun gönlünü almak için maaşına zam da yapmayı ihmal etmedi. Hatta takımda tuttu ki, belki ocak ayı transfer döneminde başka oyuncu ile yolları ayırıp, Linnes tekrar kadroya alınacak. Ben yayıncı kuruluşa bir tavsiye vermek isterim, eğer tribünlerde haksızlık yapılmış ve mağdur edilmiş bir adam arıyorsanız, kameralarınızı Fatih Terim'e çevirin. Tabii gerçekten samimiyseniz...


STAT: Ali Sami Yen Spor Kompleksi Türk Telekom Stadyumu
HAKEMLER: Ali Palabıyık, Serkan Olguncan, Serkan Çimen, Erkan Özdamar
VAR HAKEMLERİ: Serkan Tokat, Bahattin Duran
GALATASARAY: Muslera, Mariano, Luyindama, Marcao, Mariano, Nzonzi, Lemina (Ömer 29’), Belhanda, Feghouli (Adem 80’), Babel, Falcao (Donk 90’)
KASIMPAŞA: Fatih Öztürk, Hafez (Heintz 81’), Ben Youssef, Veysel Sarı, Popov, Khalili, Aytaç Kara, İlhan Depe (Mustafa 73’), Hajrodinovic, Quaresma, Thiam (Veigneau 72’)
SARI KARTLAR: Hajrodinovic (26’), Marcao (35’), Ben Youssef (72’), Quaresma (78’), Ömer (87’)
GOL: Falcao (38’)

7 Eylül 2019 Cumartesi

Karısını Nasıl Takıma Almadı, Hayret Doğrusu


"Herkes Alex Ferguson'un takımda oyunculara davranma biçimini övüyor ama Bryan Robson ve Steve Bruce gibi Manchester'a harika hizmetleri olmuş oyuncular hiç de iyi şekilde ayrılmadılar takımdan.  Ferguson'un oğlu Darren takımdaydı, kardeşi uzun yıllar şef scout olarak çalıştı, karısını nasıl takımda bir göreve getirmedi, hayret ediyorum doğrusu."

Roy Keane
Manchester United Eski Futbolcusu

Alex Ferguson'u eleştirirken 

Ergin Ataman ve Fatih Terim


Ergin Ataman'ı bilir misiniz?
Bilirsiniz tabii...
Peki, hatırlar mısınız Ergin hocanın kazandığı Türkiye Basketbol Şampiyonluğunu...
Hani bir kaç ay evvel kazandığı kupayı...
Yere göğe sığdırılamayan, büyük bütçelerle kurulan Orbadoviç'in Fenerbahçesi karşısında kazandığı "efsanevi" şampiyonluk...
Hani bütün final serisi boyunca iç saha dış saha Fenerbahçe seyircisinin Ergin Ataman'a küfrettiği ve Basketbol Federasyonunun son maçta Fenerbahçe taraftarına ceza verip, maça saatler kala "seyircisiz" oynama cezasının kaldırıldığı final maçı...
Hani finalin serisinin son iki maçı evvel Fenerbahçe başkan yardımcısının basın toplantısı ile Ergin Ataman'ı "karalayıp", kendi taraftarını "akladığı" seri...
Ne yapmıştı Ergin Ataman... Federasyonun aldığı kararı protesto etmek için maç boyunca "bench"te oturmuş, molalarda yardımcıları takıma taktik vermiş, Ergin hoca saha kenarında bir seyirci gibi olan biteni izlemiş ama Efes'in basketbolcuları Obradoviç tarafından büyük hırsla yönlendirilen rakibini "sürklase" etmişti...
Ergin Ataman'ı saf dışı bırakmak kupa almak için "ne yazık ki?!"  işe yaramamıştı...
Ama...
Maalesef ders alan yok ki bu işlerden...
Şimdi de Fatih Terim'i "oyunun dışına" alıp Galatasaray'ı "öksüzleştirmenin" uzun yıllar hasret kaldıkları şampiyonluk kupasını kaldırmak için işlerini kolaylaştıracağını düşünüyor bazı "profesyonel organize kötüler"...
Transfer dönemi boyunca arzu ettikleri topçuları alamayan lakin Galatasaray'ın "az parayla çok oyuncu" aldığı yaz dönemini bir de dünyaca ünlü golcü Falcao transferi ile kapaması sonrası " Ulan bu adamları durdurmak lazım" diyen rakipler basarlar düğmeye ve Fatih Terim'e nedeni belli olmayan 4 maçlık men cezası çıkıverdi Disiplin Kurulundan... İşin daha vahim ve ilginç kısmı da cezanın 19.05 saatinde açıklanması...
Hesap da öyle güzel yapılmış ki, Disiplin Kurulu 4 maç ceza yazmış, Galatasaray buna itiraz eder Tahkime giderse, onlar da 1 maç göstermelik taraftarın gazını alır ve Fatih Terim Fenerbahçe maçında takımının başında olamaz...
Hesap bu mu?
Olsun be...
Ergin Ataman nasıl oturarak kazandıysa, Fatih Terim olmadan da Galatasaray Ali Sami Yen'de rakibini boğacaktır...
Hoca yedek kulübesine ceketini assa bile Galatasaray o derbiyi kazanıp, "oyunu bozacaktır"...
Ve mayıs ayında yine Galatasaray şampiyonluk turu atarken, "bazıları" her zaman yaptıkları gibi taraftarlarını hangi masallarla uyutacaklarını düşünüp duracaklar...



4 Eylül 2019 Çarşamba

Topçu Var, Adam Var


Dün arabayla yol alırken Radyospor'da Özgür Sancar'ın programına denk geldim, Özgür bey transfer sezonunun bitimine iki dakika kala "son nefeste" Bursaspor'la sözleşme imzalayan Seleznyov'un menajeri ile röportaj yapıyordu ve menajer şöyle bir cümle sarf etti: "Bu çocuk çok dürüst bir kişilik. Türkiye'ye Bursaspor'un daveti üzerine imza atmaya geldiğinde, Süper Ligden de 2-3 takım kendisine talip oldu. Hatta bu takımlar Bursaspor'un teklif ettiği rakamın kat be kat fazlasını önerdi ama Yevhen Bursa için geldiğini belirterek, onların reddetti."


Bu diyalogları dinlerken aklıma bizim Diagne geliverdi birden, hani koca yaz boyunca transfer olmasını beklediğimiz, bir ara taraftara kızıp "Bir yere gitmiyorum" diye instagram hesabından mesaj yollayan ve transferin son günü Anderlecht'li yöneticilerle anlaşıp, forma numarasını belirlemeye kadar işi götürüp, son anda "Bir dakika, önemli bir telefon görüşmesi yapacağım, çıkabilir miyim? "deyip, soluğu Brugge'da alan Diagne...

İki futbolcu... İki golcü... Ama...  Bir adam... Bir topçu...


2 Eylül 2019 Pazartesi

Standart Önemli Mesele

Geçen hafta oynanan Galatasaray-Konyaspor maçının ikinci devresinde bir top kapma mücadelesinde Galatasaray'ın yeni transferi Sari rakibinin bileğine basmış ve maçı yöneten Mete Kalkavan önce sarı kart vermiş, ama VAR hakeminin ikazıyla monitörden görüntüyü izleyip Sari'yi oyundan ihraç etmişti. O gün şöyle yazmıştım ultras/Movement bloga:

"Seri'nin pozisyonuna önce sarı kart gösteren Mete Kalkavan, VAR'dan görüntüleri izleyip kararını düzeltti ve Fil Dişili oyuncu kariyerindeki ilk kırmızı kartı görmüş oldu. Karar doğruydu, itirazımız yok ama lig daha yeni başlıyor ve bundan sonra başta Mete Kalkavan olmak üzere maç yöneten hakemlerin bu tür pozisyonlarda çıkaracakları kartları dikkatle izleyeceğim, bakalım bir standart olacak mı yoksa forma rengine göre mi karar verilecek. Bunu niye mi yazıyorum, aynı hakem geçen sene oynanan Ankaragücü-Fenerbahçe maçında Dirar'ın rakibinin ayağına bastığı pozisyonda sadece sarı kartla yetinmişti, üstelik VAR'da uygulanıyordu o sezon. Mete Kalkavan'ın Beşiktaş-Trabzonspor maçında Quaresma'nın Yusuf'un ayağını kırarcasına yaptığı hamleye sarı kart vermesini de unutmadık da, o günlerde VAR yoktu bahanesine sığınılabilir."

Çocukluğumuzdan beri futbol izliyoruz, özellikle de amatör olsun, profesyonel olsun meşin yuvarlağın zıpladığını gördüğümüz yerde işi gücü bırakıp, seyredalıyoruz ve artık memleket dahilinde maç yöneten hakemleri iyice tanıyoruz. Sağolsunlar, değişmemişler, beni yanıltmadılar ve daha bir hafta geçmeden bir standartları olmadığını, forma rengine göre karar verdiklerini gösterdiler. Mete Kalkavan ve Mustafa Öğretmenoğlu (VAR) değildi Beşiktaş-Rizespor maçını yöneten ama N'Koudou'nun rakibinin bileğine Sari'nin pozisyonun "ikizi" gibi basmasına Yaşar Kemal Uğurlu ve Koray Gençerler (VAR) sarı kart ile ceza verdiler... Galatasaraylı yapınca kırmızı, Beşiktaşlı yapınca sarı... Hani standart? Yoksa oyun kuralları mı değişti?

Video için de adres burada: https://twitter.com/i/status/1167904689012137984

İM Kayserispor:2-3:Galatasaray


"Hayat sadece psikoloji ile açıklanamayacak kadar karmaşık bir şeydir" der Sigmund Freud. Futbol da sadece 90 dakika saha içinde olanlarla açıklanamayacak kadar basit değildir. Hele ki günümüzde tamamen "kapital"in egemen olduğu futbol düzeninde, sen saha içinde oynadığını zannedersin de, senin maçın belki de çoktan nihayete ermiştir bile. Geçtiğimiz mayıs ayında Akhisarspor'la oynanacak olan Türkiye Kupası final maçından evvel "organize ama amatör bir kötülükten" bahsetmişti Fatih Terim, cuma gecesi son dakikada Adem Büyük'ün attığı golden sonra söylemini "revize" edip "Sözlerimden alınmışlar demek ki, bu sene amatörce değil profesyonelce yapıyorlar, artık profesyoneller" diye dert yanıyordu basın mensuplarına.

Haklıydı da hoca, geçen sene ligin ilk yarısı Galatasaray aleyhine yapılanlar, teknik direktöründen futbolcusuna verilen "ağır" cezalar yok sayılıp, hakemlerin yaptığı ve puan kaybına neden olan bariz hatalar unutulup, ligin son maçlarında bir kaç tartışmalı pozisyon üzerinden Galatasaray'ın hakemlerle kazandığı algısı oluşturulup, Galatasaray yalnızlaştırılmaya başlanmıştı.

Bu algı süreci Galatasaray'ın kazandığı iki maçı yönetmiş hakemlerin klasman düşürülmesi ile iyice ayyuka çıktı ve lige başlayan hakemler Galatasaray maçlarına korkarak çıkmaya, Galatasaray lehine bir karar verdiyse karşı takım lehine de karar verip işi "dengelemek" derdine düştüler.
Ligin ilk iki haftasında Galatasaray aleyhine çıkan kırmızı kartlara boynumuzu bükmüş, "çuvaldızı kendimize batırmıştık", Marcao ve Seri'yi eleştirmiştik sorumsuz davrandıkları için. Lakin Kayseri'de Mustafa Öğretmenoğlu ve VAR hakemi Volkan Bayarslan'ın birlikteliği burnumuza pis kokuları getirdi.

Teknik direktörlüğü ve hırsını takdir ettiğim, futbolda sürekli yenilik peşinde koşan, idmanlarında drone ile çekimler yapan, basketbol,voleybol, futbol fark etmeksizin her türlü üst düzey organizasyona seyirci olan katılan ve kendisini geliştirmek için çırpınan Hikmet Karaman'ın maçtan sonra "Hakem 8 dakika uzatma verdi ama Galatasaray golü 90+9'da attı " diye isyanını dile getirmesini maç sonu psikolojisine bağlayabiliriz zira kendi takımı ikinci golünü 90+1. dakikada attı ve VAR kontrolü için hakem 2. dakika kadar bekledi. Bir de oyuncusu Umut Bulut'un ikinci sarı karttan kırmızı kart görmesi ve onun sahayı terk etmesinin beklendiği süre hesaba katılınca maçın 100. dakikalarda bitmesi gerekiyordu ve bitti de.


Medyada ev sahibine çıkan kımızı kartlar üzerinden algı yaratılmaya çalışılıyor da esas maçın hakemi "ufak ufak" Galatasaray'ı sindirme içindeydi maç boyunca. Önce oyunun 9. dakikasında Henrique'nin Feghouli'ye arkadan yaptığı harekete bırakın kart vermeyi, faul dahi vermeyen hakem, Djedje'nin Belhanda'yı da arkadan düşürmesine seyirci kalırken, Faslı orta saha oyuncusunun 33. dakikada rakipten temiz bir şekilde topu almasına ise sarı kart çıkarıverdi.

Orta hakem ön plana çıkacak da VAR hakemi geride mi kalacaktı? O da öyle iki ofsayt çizgisi çekiverdi ve  Babel'in attığı golleri kolayca iptal ediverdi. Maçtan sonra "perspektif" kelimesi hayatımıza giriyordu çekilen çizgileri savunmak için ama resim dersi görmesek de, perspektifi bilmesek de bir pozisyonun ofsayt olması için topun oyuncunun ayağındaki son temas anına bakılacağını bilecek kadar futbolun içindeyiz...  Top ayaktan çıktıktan sonra çizilen çizgilerin hiç ama hiç hükmü yoktur...


Rakip takımdan iki oyuncuyu kırmızı kartla attıktan sonra üçüncüsü olmasın diye Mensah'a çalınmayan faul ve denge sağlamak için Emre Mor'u atmak da yaz boyunca Galatasaray aleyhine yürütülen kampanyanın bir sonucu olarak hakemin hanesine yazılacakken, ev sahibinin ikinci golünde Mensah'ın Marcao'ya attığı dirseği Mustafa Öğretmenoğlu ve VAR hakemleri dışında herkes görüyordu. Ve 90+3 te Feghouli'nin ceza sahası içinde düşürülmesine "devam" kararı veren hakeme "nedense" VAR'dan da uyarı gelmiyordu...

Bu kadar "organize ve profesyonel" çalışmaya rağmen sahneye çıkan Adem Büyük , doğum gününde Galatasaray taraftarına üç puan hediye eden golü atarken, geçen hafta yazdıklarımızdan dolayı bizi de haklı çıkarıyordu: " Bu arada Adem Büyük demişken, ligi bilen, Türk hakemlerini tanıyan Adem bu sezon Galatasaray'a oldukça faydalı olacaktır...."
Geçen sezon Akhisarspor maçında uzatma dakikalarında attığı golle şampiyonluğun kilit adamlarından biri olan Mitroglou gibi 2020 mayısında inşallah Adem'den de söz edeceğiz. Ama bir iddalı söz daha edelim, Adem Büyük bu tip kritik gollerini atmaya/attırmaya devam edecektir oynadığı sürece...

Hakemlerle ilgili uzun uzun yazdık, keşke akıllarında çeşitli tereddütler olmadan, takım ismine bakmadan, gördüklerini çalabilseler de biz de futbolun güzelliklerine, saha içine odaklanabilsek ama maalesef bu sene çok zor geçecek gibi zira Galatasaray'ın kazanacağı bir şampiyonluk sonrası ekonomik olarak makas diğer rakiplerle açılacakken, rakiplerin başkanları da taraftarlardan gelecek tepkiler sonrası koltuklarını kaybetme tehlikesi yaşayacaklardır. Bu nedenle bu sene kimse "boş durmayacaktır"

Geçen hafta gördüğü kırmızı kart cezası sebebiyle iki maç takımından uzak kalacak Sari'nin yerine hazırlık maçlarının parlayan oyuncusu Ömer Bayram'la başladı Fatih hoca deplasmandaki maça. İlk dakikalarda iki takım da karşılıklı olarak birbirlerini tartarken, 15. dakika sonra deplasmandaki sarı-kırmızılılar dizginleri ellerine aldı ve gol için oyunu rakip alana yıkmaya başladı. Ama o anlarda geçen sene herkesin övdüğü Marcao-Luyindama ikilisinden Luyindama hiç gereği yokken yaptığı bir top kaybı ile takımını skorda geriye düşürdü. Devre biterken Galatasaray Babel ve Feghouli ile gole yaklaştı ama topu kale çizgisinden içeri sokmakta beceriksizdi.

İkinci yarı Mensah'ın kaçırdığı çok kritik bir pozisyonla başlarken, bu ev sahibinin belki de tek pozisyonuydu maç bitene kadar. Aksine Galatasaray gol için geldikçe geldi Lung'un üstüne, Babel'in pasında kaleciyle karşı karsıya kalan Belhanda takımını sevindiremezken, 5 dakika sonra Feghouli'nin şutunda topu önünde bulan Babel ağları sarstı ama karar "ofsayttı"... Bir kaç dakika sonra bu sefer Feghouli'nin ortasında Babel kafayı vurdu ve top Kayseri savunmasından Abdennour'un eline çarptı, VAR'dan pozisyonu inceleyen hakem penaltı noktasını gösterdi ve Belhanda "klas" bir vuruşla beraberliği getirdi. Cezayirli oyuncu bu pozisyonda ikinci sarı kartı gördü, kural belki de bunu gerektiriyordu ama bana göre değişmesi gereken bir cezadır bu tarz kartlar, zira burada istem dışı bir hareket vardır, bilerek elle temas yoktur ve böyle bir anda bir oyuncuyu hem penaltı hem de kartla cezalandırmak pek acımasızca.

Rakibini eksik yakalayan Galatasaray bu sefer galibiyet için baskısını arttırdı, Feghouli'nin pasında savunma arkasına koşan Emre Mor, Babel'e "al da at" dedi ama hakemler topun ayaktan çıktığı anı değerlendirip, ofsayt kaldırdı. Gol istiyordu Galatasaray, Ömer'le denedi olmadı ama Babel'in şutu geçen hafta olduğu gibi rakibe çarparak yine ağlarla buluşuverdi.


Maç böyle biter denirken, hakem Emre Mor'u oyundan attığı bir faul yaratıp, Kayserili oyuncunun da dirseğini görmeyip, ev sahibine bir gol hediye ederken, Galatasaray için geri sayım başlıyordu...  Önce, Feghouli düşürülüyor penaltı verilmiyor, Umut Bulut Ömer'i oyundan atılmak pahasına yaka paça indiriyordu kalesinde gol görmemek için.... Yine mi puan kaybı yaşayacak Galatasaray denirken, sahneye Adem Büyük çıkıyor ve harika bir golle Galatasaray'ın bu sezonki üç puanını hanesine yazdırıyordu...


STAT: Büyükşehir Belediyesi Kadi Has Stadı
HAKEMLER: Mustafa Öğretmenoğlu, Ali Saygın Ögel, Samet Çavuş, Ramazan Keleş
VAR HAKEMLERİ: Volkan Bayarslan, İbrahim Çağlar
İM KAYSERİSPOR: Lung, Abdennour, Poulain, Lopes, Yasir, Dja Djedje, Ben Rienstra, Mensah, Henrique, Umut, Adebayor (Bilal 85’)
GALATASARAY: Muslera, Nagatomo (Adem 81’), Luyindama, Marcao, Mariano (Linnes 85’), Ömer, Nzonzi, Belhanda, Feghouli, Babel, Diagne (Emre Mor 46’)
SARI KARTLAR: Belhanda (34’), Djedje (34’), Abdennour (54’), Mariano (69’), Mensah (69’), Henrique (69’), Ömer (75’), Marcao (79’), Emre Mor (89’), Umut (90’)
KIRMIZI KART: Abdennour (65’), Henrique (73’), Emre Mor (89’), Umut (90+5’)
GOLLER: Henrique (37’)i Belhanda (66’), Babel (87’), Umut (90’), Adem (90+9’)

Blog Widget by LinkWithin