İlkokuldaki sınıfımı hatırlamaya çalıştıkça gözümün önüne gelen tek tablo duvarda bir yılda dört mevsim olduğunu öğretmek için asılan bir poster geliyor: İlbahar rengarenk çiçekler, yaz açmış güneş, sonbaharda sarı yapraklar ve kışın kar topu oynayan çocuklar...
Mevsimleri böyle öğrendik çocuk yaşlarda da, yıllarca futbol izlemiş olarak kırklarımızın ortalarına geldiğinde futbolda da dört mevsim olduğunu öğrenecekmişiz yeni nesil veletlerden:
Ligin ilk devresi, ara transfer sezonu, ligin ikinci devresi ve yaz transfer sezonu...
Ve işin trajikomik tarafı da bu mevsimlerin hepsinde başarılı olmak şartoğlu şartmış...
Kurak geçirdiğin bir transfer sezonu, bir önceki sezon şampiyon dahi olsan, yönetim götürebilirmiş...
Biz böyle bilmezdik, yeni neslin "şahidiyim" ben...
Geçen yılın şampiyonu Galatasaray, yaptığı "fiyakalı" transferlerle "yaz transfer sezonunun" da şampiyonu olmaya aday gösterilirken, yeni sezonun ilk maçında karşısında "transfer tahtası kapalı" bir Kayserispor buldu. İşte tam da bizim "veletlere" göre çantada keklik bir maç, Galatasaray güle oynaya kazanması gerekiyordu, hatta mecburdu, şarttı, şart...
Ama futbol hayata fena halde benzer deriz ya, hayat "sanal"a benzemez, hayat acımasızdır, kendi kuralları vardır, ağlasan da sızlasan da uymak zorundasındır...
Futbol da insanların oynadığı "kanlı-canlı" bir oyun, psikolojinin, sosyolojinin, biyolojinin, fizik ve kimyanın içinde olduğu bir "oyun"... Yok öyle Play Stationdan gibi oyuncuyu transfer edip, takım kurmak. Yeni transferlerin takım arkadaşlarına alışma dönemi; onların dilini, huyunu suyunu öğrenme aşaması; çoluk-çocuğuna kalacak bir ev, okutacak okul bulma telaşesi; eskilerin tatilden dönüp, form tutma süresi; kafaların Şampiyonlar Ligi gibi bir hedefe yoğunlaşması; sıcak havanın etkisi; sahanın zemininin zorluğu... Ve en önemlisi de karşında senin kadar kazanmayı isteyen bir rakibin olması...
Yani, futbolu "ruhsuz" makinelerin değil de insanların oynadığını anlatmak için sayısız neden sıralanabilir...
İşte Galatasaray da Kayseri'de bütün bu yazdıklarımı göz önüne alınca "kağıt üstünde" kazanması gereken maçtan bir puanla ayrıldı...
Geçen sezon tek kulvarda mücadele eden Galatasaray, bu sene Şampiyonlar Ligi hedefi de koyunca, dört gün önce Slovenya'da maç yapıp, bir iki günlük İstanbul aktarmalı Kayseri'de aldı soluğu. Şampiyon takımla ilk yarıda skoru bulup, rahatlamak isteyen Okan Buruk, yenileri kulübeye oturtup, bildiği oyuncularla maça çıktı, tek istisna Bakambu vardı forvette Icardi'nin yerine.
Oyuna kafa yoran, taktik analizi seven Çağdaş Atan da ev sahibi takımına öncelikli hedef olarak Galatasaray'ın "akın akın" gelen kanatlarını durdurmayı tembihlemişti 6-2-2 gibi bir formasyonla. Buna rağmen bozuk zeminde daha çok ilk devre Galatasaray yine pozisyonlar buldu da ya topu çizgiden geçirmede maharetsizdi ya da kaleci Bilal günündeydi. Özellikle devre biterken Boey'in Mertens'e al da at diye verdiği pasta Belçikalı klasına yakışmayan bir kontrolsüzlük örneği sergiledi. İkinci yarı Oliviera'nın Icardi'nin kafasına servis ettiği topta, Arjantinli golcü geçen sezon çokça yaptığını bu defa yapamadı... Slovenya'da maçın iyilerinden Barış Alper ve Kerem de "yorgunluktan olsa" yokları oynayınca kanat atakları etkisiz, Berkan canla başla mücadele etmesine rağmen Torreira'yı aratınca da oyunun kontrolünü bir türlü eline alamadı son şampiyon.
Galatasaray gol ararken, renktaşı ev sahibi Kayserispor da "tilki kurnazlığında" rakiplerinin hatalarını değerlendirip, ciddi pozisyonlar buldular, Gökhan'ın füzesi direkten döndü, Cardoso ve Ramazan'la tabelayı değiştirecek net pozisyonlarda beceriksiz davrandılar.
İlk devre her ne kadar bol pozisyon bulsa da gol atamayan Galatasaray'da Okan Buruk Icardi, Zaha, Kerem Demirbay, Angelino, Halil gibi yeni ve hücum elemanlarını sahaya sürse de onların yeteneklerine karşın takıma uyumsuzlukları baş gösterince deplasman takımı adına daha az pozisyon ve golsüz bir maç ortaya çıkıverdi.
İlk maçta gözler yenilerde olur ya, biz de gördüklerimizi yazarsak, Kerem Demirbay'a top yakışıyor, top kontrolü, kafasını kaldırıp, uzun atacak adam araması göze seyir zevki veriyor; Zaha topla oynamayı seviyor ve atacağı çalımlarken çokça bizi sevindirecek ama bazen de saç baş yolduracak, kaptıracağı topların sigortası için hep biri hazırda olmalı; Angelino "et mi tavuk mu" daha belli etmedi de Boey'den daha fazla asist yapacaktır ama savunmada stoper arkadaşlarının yükünü arttıracaktır. Halil ve Icardi zaten eski topçularımız, görevleri topu filelerle buluşturmak...
Yazıyı bitirmeden iki satır da saha dışı konularda edersek, Kayserispor'un deplasman tribününe biçtiği fahiş bilet fiyatını protesto etmek için ultrAslan maça gelmeyeceğini açıklayınca, ev sahibi tribünler münferit gelen kişilere, Galatasaray formalılara saldırmışlar. Bunlara hiç gerek yok, rekabeti tribünde yapın, sokakta değil. Bir yüz kızartan olay da Galatasaray forması ile stada giren iki kız çocuğuna formaları ters giydirilmiş, yapmayın, üzmeyin çocukları, ahı çıkar, altında kalırsınız...
SAHA: RHG Enertürk Enerji
HAKEMLER: Halil Umut Meler, Mustafa Emre Eyisoy, Kerem Ersoy
KAYSERİSPOR: Bilal Beyazıt, Uzodimma (Dk.87 Kolovetsios), Arif Kocaman (Dk.65 Ramazan Civelek), Carole, Attamah, Kemen, Baran Ali Gezek (Dk.46 Ackah), Ali Karimi, Cardoso (Dk.82 Carlos Mane), Gökhan Sazdağı, Thiam
GALATASARAY: Muslera, Boey, Dubois (Dk.55 Angelino), Nelsson, Abdülkerim Bardakcı, Berkan Kutlu, Barış Alper Yılmaz (Dk.82 Halil Dervişoğlu), Oliveira (Dk.70 Kerem Demirbay), Kerem Aktürkoğlu, Mertens (Dk.70 Zaha), Bakambu (Dk,55 Icardi)
SARI KARTLAR: Baran Ali Gezek, Uzodimma (Kayserispor) - Barış Alper Yılmaz, Boey (Galatasaray)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder