27 Kasım 2011 Pazar

Takke Düştü, Kel Göründü (mü?)


Dünün en sevimsiz haberi olarak sabah sabah son dakika kapsamında geçiyordu kanallar NBA'de Lokavtın bittiğini. Bundan 150 gün önce NBA'in internet sitesinden tutun da bütün NBA ile ilgili organizasyonlar durdurulmuştu. Eğer NBA takımları ile sözleşme yapmış bir oyuncu iseniz, salonlara turist sıfatıyla bile yaklaşamıyordunuz. Daha ilk günden Avrupa'da oynayabilir mi acaba bu oyuncular minvalindeki sorular türemiş, NBA radyosunda Hasan Mutlucan 'ın sesi duyulmaya başlamıştı bile. İlk etapta oyuncular birliği ile takım sahiplerinin anlaşmaları beklendi bu soruların cevap bulması için. Sonra milyar dolarların döndüğü bu piyasada 0.00001 'lik bir oranın bile ne kadar önemli olduğunu idrak ettik. Sonuç olarak anlaşamadılar. NBA oyuncularının Avrupa ve özelllikle Asya'da pazarlama stratejisi özelinde oynama istekleri ayyuka çıktı.İlk taşı atanın günahı olmazmış ya; İlk taşı atan hiç beklemediğimiz ama son yıllarda yıldız transferlerin odak noktası olan, ismini bu şekilde duyurup, reklamını bu şekilde yapan Beşiktaş oldu. Deron Williams'la görüşmelere başlandığı artık kabak tadı veren borsaya "bildirme başlığıyla" duyurulurken, kısa sürede anlaşmanın sağlandığı da yine aynı kanalla iletilmişti. Artık gözler Fiba'nın vereceği kararda idi. Çünkü bu tarz bir durumda Fiba'nın vereceği geçici lisans ile oyuncular diğer altı kıtaya yolculuk yapabileceklerdi. Fiba, bizleri fazla bekletmeden kararını açıkladı ve Dünyadaki en iyi 2-3 oyun kurucudan biri olarak kabul edilen Deron Williams, AHL pistine sorunsuz bir iniş yaptı. Hava alanındaki atmosferi anlatmama gerek yok sanırım.

Bu ilk örnekten sonra Avrupa ve Asya'daki bir çok takım, Lokavt bitene kadarki süreç için oyuncularla anlaşma yoluna gitti. Gasol kardeşler biraz daha bekleyelim modunda Barcelona ile antrenmanlara çıktılar, Dirk Nowitzki kesin olarak sezon iptal edilirse ve Almanya'da olmak şartıyla sezonu devam ettiririm dedi. Lebron James umrumda bile olmaz nasılsa başlar modundaydı, Garnett, Duncan, Pierce, Wade, C. Paul gibi bir çok iyi aile babası da, çocukları ve eşleri ile vakit geçirme olayını daha kaliteli hale getirmek için Lokavtı fırsat bildi. Bu arada Beşiktaş yine gündemi fazlasıyla meşgul etmeyi, ismini tüm Dünya'da duyurmayı başardı. Nasıl mı? Tabi ki Kobe Bryant ile.

Kobe başlıklı transfer görüşmeleri, bana ilk etapta bir pazarlama stratejisi olarak görünmüştü. Düşünsenize reklam için daha önemli bir figür bulunabilir mi? Aktif sporcular içinde Dünyadaki en iyi oyuncudan bahsediyoruz. İlk etapta menajeri ile görüşüldü, Deron'dan sonra Yıldırım Demirören bir kez daha Amerika'ya uçurdu özel uçağını. Kobe, yüksek fiyat isteyince anlaşma sağlanamadı ancak neredeyse 1 ay boyunca dünyada gündemi Beşiktaş ve Kobe sözcüklerinin bir arada geçtiği başlıklar süsledi. Bu süreçte oyuncular birliği ve takım sahipleri bilmem kaçıncı kez görüşüp "küstük, oynamıyoruz" modunda takılmaya devam etmişlerdi. Nba komisyoneri David Stern de sorunu önce izleme ve analiz etme taraftarı olan aile babası olma rolünü bırakıp soruna el atmış ancak kardeşler arasındaki bu sorunun çözümü gerçekleşmeyince "harçlıklarınızdan keserim" deyip ilk iki haftayı iptal etmişti. Oyuncuların reklam stratejisi nedeniyle tercih etmek istedikleri Çin ligi yönetimi "gidin kendi bahçenizde oynayın" tarzında bir yaklaşımla burayı geçici olarak kullanamazsınız deyip, yapılacak olan sözleşmelerin en az 1 sezonluk olması gerektiği yönünde karar alınca da, oyuncuların rotası tekrar Avrupa'ya çevrilmişti. Avrupa'da bir çok takım bu oyuncularla sözleşme imzalarken, imzalamayıp kadro yapısını bozmak istemeyen takımlar da çoğunluktaydı. Bu arada Amare Stoudemire ve Carmelo Anhony, boşluğu değerlendirip Susam Sokağına konuk olmuşlardı. İki hafta öncesinde NBA oyuncularını takımlarına katan kulüplerin yüzü daha fazla gülmeye başladı. Birlik ile takım sahipleri arasındaki son görüşme ipleri koparmış ve bu ipleriDavid Stern'in ellerine verip bağlaması istenmişti. Stern'de hiç bir adım atılmadığını, iplerin bağlanmasının imkansız olduğunu, son bir defa konuşulması gerektiğini belirtmişti. Bu son söylediklerinin gerçekliğine eminim Stern'ün kendisi bile inanmamış, can havli ile bu açıklamayı yapmıştı ve ardından da anlaşma sağlanmazsa sezonun tamamının iptal olacağını söylemişti.

Ta ki dün sabaha kadar. Son görüşmede ne yapıldı, nasıl anlaşıldı bilinmez ancak Hafta sonunu basketbol ve sporseverler açısından kararmasına yol açtıkları bir gerçek. Dün Sabri abi Lokavtın ilanı üzerine oyuncuların durumu üzerine hoş bir yazı kaleme almıştı. Olayın gerçekliği orada da anlatıldığı gibi ortada, açık ve net. Şimdi ilk söylenen söz için denilebilir ki "takımlar tercih etmeseydi kardeşim" olacaktır. Haklılık payı fazlasıyla var. Çünkü bir oyuncunun bile takım için fazlsıyla önemli bir konuma erişebileceği kadar hava teneffüs edilmişti bu süreçte. Gelen oyuncular tam şimdi bu takımın oyuncuları olmuşken bu karar çıktı ve bir çok takım da haliyle bundan fazlasıyla etkilenecek. Biz şimdi bizim ligdeki kulüpler adına bu etkilenme nasıl olacak kısaca onlara değinelim:

Bu süreçte en sağlıklı adımları atan takımlardan biriydi Galatasaray. Öncelikle suya sabuna dokunmadı Oktay Mahmuti ve ekibi. Kar topunun biraz büyümesini ve olayın olgu boyutuna erişmesini beklediler. Bu zaman zarfında Galatasaray, Avrupa Ligi'ne kalmayı garantiledi ve hemen arkasından sürecin olgunlaşmaya başlamasıyla en eksik olduğu bölgeye Zaza Pachulia'yı ekledi. Zaza geldiği ilk günden itibaren takıma önemli katkılar verdi. Arada 2 haftalık bir sakatlık süreci geçirse de son 3 maçta ciddi katkılar yapmıştı. Oktay Mahmuti'nin deyimiyle takımın düzenini bozmayan, sisteme katkıda bulunan bir oyuncu ve yıldız olarak her maç elinden geleni fazlasıyla ortaya koydu. Bizim önemli bir açığımızı kapatmıştı. Hatta Sertaç daha fazla süre bulması için Tofaş'a kiraya verilmişti. Şimdi geri çağırmışlar kendisini haliyle. Ancak şu su götürmez gerçeği unutmamak lazım ki Galatasaray'ın o bölgede Zaza kalitesinde olması imkansız olan ancak savunmada en azından sağlam durabilen, ribauntlara yardım eden bir oyuncuya ihtiyacı var. Bununla birlikte dediğimiz gibi Galatasaray takımının yola zaten bu eksikle yola çıktığı ve Oktay Mahmuti'nin Furkan ve Sertaç'a güvenip yola çıktık açıklamasıyla sezona başladığı bir gerçekti. Avrupa ligi ve olası top 16 düşünüldüğünde bir oyuncu eksikliği şimdiden mevcut durumda.

Fenerbahçe de bu süreçte bekleyip takım düzenini bozmama yolunda karar alan takımlardandı. Tabo Sefolosha'yı transfer etme nedenleri de Marko Tomas'ın uzun sürecek sakatlığı sonucu olmasıydı. Çünkü Oktay Mahmuti gibi Neven Spahija'da bu pazardan oyuncu almayı düşünmeyenler arasındaydı. Fenerbahçe oyun düzeni düşünüldüğünde biçilmiş kaftandı o bölgede İsviçre'li oyuncu. Ancak bu denli iyi katkı vereceği ve geldiği günden itibaren takımın en faydalı ve en skorer oyuncusu olacağını kimse tahmin etmemişti. Fenerbahçe'nin Avrupa ligindeki durumunun kritikliği düşünüldüğünde, kalan maçlar öncesinde önemli eksiklik olacak Sefolosha. Takım bu durumdan olumlu etkilenip kenetlenirse sorun olmayabilir. Lakin gelişecek süreç tam anlamıyla bir muammadan ibaret. Tüm bunlar düşünüldüğünde Fenerbahçe'nin de pek bir şey kaybetmediğinin ayan beyan ortada olduğunu söyleyebiliriz.

Lokavt deyince akla gelen takım Beşiktaş'a geçelim şimdi de. Ergin Ataman'a lokavtın olası erken bitme senaryoları üzerine sorulan soruya verdiği cevap: "herkes bana Lokavtın bitmesi durumunda ne yapacağımı soruyor. Ben de ya bitmez de sezon iptal edilirse diye cevap veriyorum. Sanırım rakiplerimiz bitmesi için dua edecek biz de bitmemesi için dua edeceğiz. Ancak ya bitmezse..." idi. Alınan ilk isim Deron Williams olunca olaya ayrı bir gözden bakıyor insan. İstanbul'da olsam bir Galatasaray'lı olarak her açına giderdim Beşiktaş'ın. Sonuçta dünya üzerindeki en iyi 2-3 oyun kurucudan biri olan adamdan söz ediyoruz. Deron'un popülaritesi profesyonelliği ile bir araya gelip, Ergin Ataman'ın son anda bir araya getirdiği oyuncularla birleşince( çünkü Deron geldiğinde takım denen şey Beşiktaş adıan ilk beş'ten ve alt yapı oyuncularından ibaretti) zamanla ortaya Deron'a endeksli, hızlı ve akıcı bir oyun oynayan, Geçiş oyunlarının(Transition) niteliğini açan ve özetleyen bir takım ortaya çıkmıştı. Beşiktaş'ı izlemek gerçekten büyük bir zevkti. Deron'un açık alanda yaptıkları, meziyetleri zaten Nba'den bildiğimiz özellikleri. Buna takım oyuncusu ve kazanan özelliğini de ekleyince daha başka bir takım olmuştu Beşiktaş. Geçtiğimiz haftalarda bir Telekom-Beşiktaş maçı izledik ki gözlerimiz yoruldu adeta hızdan. Savunma anlamında yerlerde olsalar da hücum anlamında tüm zenginlikler ortadaydı. Ancak rüya erken bitti ve yazının başlığında söylediğim gibi takke düştüğünde bence bir tek Beşiktaş'ın kel olduğu görüldü. (görülecek) Deron'dan sonra Semih Erden'i kadrosuna katan Beşiktaş kendisinden önemli ölçüde faydalanmışken elinin kırılmasıyla Lamar Odom'u transfer etmişti 2 gün öncesinde. Ancak Odom, daha uçak piste inmeden rotayı Los Angeles'a çevirmek zorunda kaldı. Şimdi Beşiktaş'da hem Semih hem de Deron kalitesinde 2 eksik var. Deron bu takımın hem kalbi hem de beyniydi. Kalp nakli yapabilmeniz bir ölçüde gerçekleşebilecek bir olay. Tıpta da kalp nakilleri başarılı bir şekilde gerçekleştirilebiliyor. Ancak beyin nakli imkansız bildiğiniz gibi. Beşiktaş özelinde düşündüğümüzde ise asıl sorun burada zaten. Şimdi takımı Dünya'daki en iyi oyunculardan birinin elinden almak zorunda kalıp Türkiye liginde bile vasat seviyede olan iki oyuncunun eline bırakacaksınız. Bu değişimi kolay kaldıramayacak Beşiktaş kesinlikle. Ayrıca Semih'in pota altındaki caydırıcılığı ve katkısını sağalayabilecek başka bir uzun da yok piyasada. Takımın uzun rotasyonunun geçirgenliği düşünüldüğünde daha da bir kriz boyutunda bu nokta. Bunlar ciddi kan kayıpları. Ruh ve kalp olarak kendini yerden yere atan Kemp daha fazla ön plana çıkacaktır ancak takım olgusunun fazlasıyla zara göreceği de olası senaryolar içinde. Ergin Ataman, şampiyonluk parolamızda bir sapma yok dese de Beşiktaş, takımındaki en önemli 2 parçayı kaybedip Şampiyonluk adayı takımdan Playoff adayı takım boyutuna geçiş yapmış oldu. Boşlukları doldurulması zor olan iki oyuncudan bahsediyoruz.

Kadrosunu ve teknik ekibini yenileme yoluna giden ve yıllar sonra bu yeni yapılanmayla ilk defa Avrupa ligi için iddialı konuma gelen Anadolu Efes de Nba takımları ile sözleşmesi bulunan oyuncuları almayı tercih etmişti. Ersan'ın meziyetleri, kalitesi ortada. Lakin Efes'e gelince bambaşka bir oyuncu olmuştu Ersan ve belki de uzun yıllardır bu kadar verimli oynamıyordu. Ersan'ın gelmesiyle de Avrupa'nın en yetkin uzun rotasyonu portföyüne sahip takımı olma ünvanını da ele geçirmişti Efes. Ersan, Milwakue'ye dönemek istemiyor. Hatta sözleşmesi gereği ödemesi gereken tazminatı ödeme yolunda anlaşma yapmak için Amerika'ya gidecek en kısa zamanda. Eğer takımı çok yüksek fiyatta bir tazminatta diretmezse Ersan, Efes'de kalıcı olacak. Ya da takasını isteyip Milwakuee'den ayrılacak. Ersan'ın formu ve Efes'e katkısı düşünüldüğünde 4'lü finalin adaylarından biri olduğunu dile getiren bir ekip için önemli bir eksiklik olacaktır. Ufuk Sarıca'nın da sisteminde önemli bir parça olduğunu biliyoruz. Ersan'ın dönebilme ihtimali nedir bilinmez. Bilinen tek şey Efes'in de olumsuz bir durumda, kan kaybedeceği.

Telekom bildiğiniz gibi garip bir takım. Bir sene harika bir takım kuruyor, koçla oyuncular sorun yaşıyor sezon güme gidiyor. bir sene kurum küçülme kararı alıyor hedef play-off oluyor. Bir sene Şampiyonluğa oynayıp sonraki sene lige zor tutunuyorlar. Bu sene de öyle oyuncular aldılar ki yine ip üstünde yürüyen jonglör görevi görüyordu Timuçin Meriç. Jasaitis, Kambala, Darius Washington, Michael Wright(nam-ı diğer Ali Karadeniz), Nedim Yücel, Bekir Yarangüme ve son olarak Mehmet Okur geldi takıma. Bu harçtan düzgün bir yapı ortaya çıkardı Timuçin Meriç ve binanın ince işleri kısmında Memo önemli bir figürdü. Memo'nun eksikliğini savunam anlamında pek hissetmeyeceklerdir. Ancak hücum, takım kimyası, tecrübe gibi konularda pek meziyetli bir isimdi Mehmet Okur. Sadece ligde mücadele eden bir takım için eksiklği ilk etapta hissedilmeyebilir ancak Nisan ayı geldiğinde Memo'ya kartpostal yollama girişiminde bulunmaları fazlasıyla söz konusu. Memo'nun Ankara'yı tercih etmesi bir çok açıdan alkışa değer. İnşallah ilerleyen zamanlarda da kendisini ligimizde izleriz.

Yukarıda ismini zikrettiğimiğiz isimlerin meziyetleri, karakterleri, bu kısa süre zarfında ortaya koydukları alkışlanacak boyutta. ligimize gelip ayrılmak zorunda kalanlar gerçekten örnek profesyoneller. (Semih şüpheli tabi bu durumda)Tüm takımların ve Antrenörlerin ne kadar titiz davrandıkları ve oyuncu tercihleri ile takımlarına ne ölçüde fayda sağladıkları da açık bir şekilde bu süreçte karşımıza çıktı. Artık onlarla vedalaşma ve takkeyi önüne alıp düşünme zamanıdır. Bu süreci kimin daha akıllı bir şekilde yönettiğini ise zaman gösterecek. Biz Galatasaray taraftarları olarak Zaza Pachulia'ya şükranlarımızı sunalım ve 13 numaralı parçalı formasının, yerinin her zaman baki olduğu, burada bir takımı olduğunu ve kariyerinin ilerleyen bölümünde yerinin hazır bulunduğunu hatırlatarak kendisini uğurlayalım.

Hiç yorum yok:

Blog Widget by LinkWithin