13 Kasım 2011 Pazar

Galatasaray: 61 - Anadolu Efes:69


Hayat denen keşmekeş içerisinde bir çok şeyin farkına varamıyoruz çoğu zaman. Özellikle gözümüzün önünde gelişen, büyüyen, olgunlaşan unsurları. Farkında olamadığımız çok şey oluyor çoğu zaman. "Hadi yaaa" ile başlayan cümleler kurarkan bir yandan da hayıflanıyoruz "Nasıl olur?" diye. İşte belki de fark etmediğimiz olgulardan biri basketbolun yaptığı atak. Futbolun 3 Temmuzdan beri sürüklendiği yer de düşünüldüğünde salonların bu denli dolması belki de bir kabuğun kırıldığına işaret. Bugün 10.000'den fazla seyirci vardı İpekçi tribünlerinde. Galatasaray takımı, ilk defa Kazan maçı ile seyircisi ile buluşmuş ve taraftarına hediye veremese de mücadelesiyle gönüllerini tekrar kazanmıştı. Yani en son nerede bıraktıysa taraftar takımı, oradan geri almıştı. Yeni takım olmanın sıkıntılarını, Avrupa Liginin zorluğunu anlatıp durduğumuz bu ortamda basketbol ile arasındaki bağ derbilerden mütevellit olan bir kulüp takımının Efes Pilsen maçında bu seviyede seyirciye oynaması bir şeylerin değişmeye başladığı hissiyatını uyandırdı bende. Buna karşı çıkılabilir ancak ortada olan asıl ve önemli olan olgu ise Oktay Mahmuti'nin kulübe ve tarafatra öncülük ederek, kulübün geçmişinde fazlasıyla var olan ve unutulmaya yüz tutan "son topa kadar, son düdüğe kadar mücadele" anlayışını tekrar getirmesidir. Taraftarın basketbol takımına bu denli destek vermesi, bunula birlikte fark 14'e çıkmışken "bizler inandık" tezahüratlarını bütün Kazlıçeşme ahalisine duyuracak seviyede yapması ve maç sonunda dakikalarca iki takımı da ayakta alkışlaması hep bunun eseri. Çünkü onlar Shumpert, Ender ve Furkan'ın ard arda yere atlayarak bir topu oyuna kazandırmak için verdiği mücadele ile var oluyorlar. Oktay Mahmuti ve ekibi bir devin uyanışını sağlayıp, bir anlayışın diriltilmesini sağladılar. Barcelona maçı ve bundan sonraki basketbol maçları farklı olmayacak. Belki beşbin seyirci gelecek ama ihtiyaç olduğu her dakikada taraftar takımın yanında ve arkasında olacak. Bugün kaybettik ama kaybedilenenin sadece bir maçtan ibaret olduğu ayan beyan ortada.

Tribünlerin bu denli renki olduğu ortamda basketbolun kötü olması imkansız zaten. Taraftarı yoğun desteği altında bşladı maç. Galatasaray'da gözxe çarpan tek farklılık Shipp yerine Caner'in ilk beşte oyuna başlamasıydı. İlk hücum hakkını Efes kazanmış, Furkan'ın bloğuyla maçın gidişatı daha ilk anda kendini ele vermişti. Sonrasında Furkan'ın sayıları ile takımımız öne geçti. Anadolu Efes dev uzunu Barac'ı kullanmayı öngörmüştü. Oktay Mahmuti bu hamleye ikili sıkıştırmalarla karşılık verip 2 pozisyon Barac'ı durdurmayı başardı takım. Hücumda Lakovic'in 3'lüğü ile farkı açsak da 9-0'lık Efes serisi skoru 6-11 kendi lehlerine getirdi. İmdada Tv molası yetişirken, mola sonrası Ender'in üçlüğü oyunu dengeledi. Son bölümde Zaza ve Lucas'ın sayıları periyodun 19-23 Efes lehine bitmesine engel olamadı. Yenilen 23 sayı önemliydi elbet ancak Barac ve Vujacic'i daha devreye sokmamamız ve savunma dişlilerini daha sıkmamız periyot bazında önem arz eden konulardı.

2. periyoda Zaza'nın basket faulü ile girip farkı 1'e indirdi takım. Bu seriyi 5'e tamamladık ve bir anda 26-23 öne geçince Ufuk Sarıca'ya molayı aldırdık. İlk 2 dakika Efes sayı atamazken 5 hücumdan da boş dönmütü bu zaman zarfında. Zaza'nın bu süreçte 8 sayıyı bulması ve oyunda olduğu dakika bareminde Galatasaray'ın 14 Efes'in 8 sayı bulması, Zaza'nın takım için önemini göstermişti. 5.45 kala Efes'in faul hakkı dolunca, oyuna Shumpert dahil oldu yerinde bir hamle ile. Sonrasında Cenk ve Svanovic'in üçlükleri gelirken onlara yanıt Shumpert ve Ender'le geldi. Ancak mola sonrası Barac ağırlığını ortaya koyacaktı. Barac'ın savunmasında Andric rol oynarken, ona yardım gelmeyince Barac 6 sayı buluverdi Andric'e karşı. Efes savunmayı artırınca 32-37 devreyi çönde kapamayı başardı. Bu dönemde Shipp ve Shumpert'tan 2 boş üçlük kaçtığını da hatırlamakta fayda var.

3. periyodun klasik Galatasaray baskısı ile başlayacağını düşününler yanılmış oldu benim gibi. Songaila'nın basketi ile periyoda başlasak da, Barac kaldığı yerden skoru sürükledi. Sonrasında yardım gelince yine bocaladı. Efes'te diğer dişliler iyi çalışınca fark 10 sayıya kadar çıktı. Oktay Mahmuti molayı alarak farkın açılmasını engelledi ve oyuna giren Furkan savunmada, Lakovic hücumda kimlik ortaya koyunca fark yavaş yavaş kapandı ve 2 sayıya kadar düştü. Efes tam çözülecekken sahneye Kerem Tunçeri çıktı ve periyodun sonuna 5 sayı 2 asist sığdırarak takımının son periyoda diri girmesini sağladı.

Son periyoda Ermal ve Kerem ile 5-0 seri yakalayarak girdi Efes ve fark ilk defa 50-61 oalrak 11 sayıya çıktı. Oktay Mahmuti'nin molası sonrası takım sahaya daha canlı çıksa da Sinan'ın 3'lüğü salondakilere ve bize soğuk duş etkisi yarattı. Efes, skorda 64'ü buldu ve orada kaldı. Sonrasında Galatasaray kendini hatırlamaya başladı; savunma dozajını artırıp farkı yavaş yavaş kapadı. Bu bölümde Shumpert'ın 8 sayı atarak farkın kapanmasında önemli rol oynadığını hatırlatalım. Efes geçen 6 dakikalık süre zarfında sayı bulamadığı gibi, savunmada da bize çare bulamadı. Fark'ı 3 sayıya kadar indirsek de Efes son bölümü iyi oynadı. Oktay Mahmuti'nin maç sonunda dediği gibi son bir hamle ile yapılan savunma işe yaramamıştı ve sahadan yenik ayrılmamıza neden oldu bu anlayış.

Son periyottaki ger dönüşü ayrı ele almak lazım. Tribünlerin farkın 14 olduğu bölümde takıma desteğini sürdürmesiyle uyanan Galatasaray savunması takdire şayandı. Shumpert, Ender ve Furkan'ın yerden yere atladığı o bölüm uzun zaman konuşulacaktır. Galatasaray'ın kimliği kesinlikle o. Ancak bu kimliği unuttuğumuz ve fark açıldığında hatırladığımız bir gerçek. Yine de takımın mücadeleyi bırakmaması yukarıda da değindiğim gibi taraftarı en çok cezbeden bölüm. Bu karmaşa içinde ön plana çıkan hafta arasında olduğu gibi Furkan'ın oyunuydu. Furkan'ın gelişimini takip etmek, buna tanık olmak harika bir duygu. Yine yazının başında değindiğim Farkındalık konusunda asıl başlık belki de Furkan olacak zaman geçtikçe. Furkan'ı her maç ayrı bir gözle izlemeyi tavsiye ediyorum. Her maç üzerine bir şeyler koyarak ilerliyor genç adam. Takım olarak ön plana çıkacak en önemli unsur, Efes gibi bir takımı 38 dakikada 64 sayı atmasına izin vermek olacaktır. Bizim bugünkü ana sorunumuz hücumdaki paylaşımdı. Topu dolaştırmakta, tempoyu artırmakta, elimize geçen fırsatları değerlendirmekte sorunlar yaşadık. Efes de bunu iyi kullandı ve galip geldi. Her şeye rağmen çok güzel bir maç izledik ve Oktay Mahmuti takımına kızsa da takım olgusunun hala korunuyor olması sevindirici. Bu maçtan dersler çıkarıp bir kat daha zor olan Barcelona maçına konsanter olmalıyız. Ligdeki bu yenilgi sadece bir yenilgiden ibaret. Ancak THY Avrupa ligindeki ağır bir yenilgi, bir çok şeye gebe olabilir. Barcelona maçını kaybetsek de yenilmememiz şart bu noktada.

Hiç yorum yok:

Blog Widget by LinkWithin