13 Kasım 2011 Pazar

Galatasaray - Anadolu Efes


Milli maç buhranı üzerine güzel bir hafta sonu etkinliği göze çarpıyor ajandamızda. Şu an İstanbul'da olup, havayı İpekçi atmosferinde soluyacak olanlardan olamadığım için kendimi bahtiyar addedemiyorum haliyle. Her zamanki gibi Televizyon en büyük kurtarıcım. Çarşamba günü çok iyi oynadık. Uzun süre sonra tempoyu koruyup, dağılmadığımız, fark kapanıp skor bir süre denge de gitse de oyun olarak rakibi oyuna ortak etmediğimiz bir görüntü ile Ljubljana'dan ayrılmıştık. Bir de Furkan Aldemir gerçeği ile tabi... Bu çocuk günden güne, başka bir oyuncu olma yolunda, adımlar değil deparlar atıyor adeta. Sahada bulunduğu her dakikanın, saniyenin hakkını fazlasıyla veriyor. Allah kaza bela vermesin; takımı ve organizasyonu ne kadar benimsediği de ortada. Bir de 91 doğumlu olduğunu mantar panolarımızın bir köşesine tutturalım. Akılda kalmasında fayda var.

Takımın, Olimpia gibi klişe tabirle "Avrupa Ligi gediklisi" bir takımı, iyi bir basketbol ve kırılma anlarında ortaya koyduğu karakter ile geçmesini görmek, Efes maçı özelinde de bir o kadar sevindirici ve önemli bir detay. Öncelikle şunu kabul edelim ki Efes kağıt üstünde bizden, Olimpija'dan, hatta dörtlü final adayı birkaç takımdan daha elit. Ancak işin içine takım olgusu girdiğinde Efes'e "bu dünya ne sana ne 4'lü final adaylarına ne de sultan Süleyman'a kalır ya Efes!" diyebilmek için bir fırsatımız var. Öncelikle Efes , hala takım olgusunu yakalayamamış bir ekip. Düzenler tam oturmadığı için THY Avrupa liginde sorun yaşıyorlar. Bu sorunu yaşamalarındaki ana etkenlerden birinin, gurubunun zorluk düzeyi olduğunu da unutmayalım. Fakat şunu gördük ki İlievski, Vujacic, gibi oyuncuları bu kaotik ortamda düzen dışına rahatça çıkarabiliyorsunuz. Ancak iyi savunma yapma şartıyla. Vujacic, Maccabi açında epik bir destanın kahramanı olma sıfatına çok yaklaşmışken bir adım daha atamayıp, tutkularının esiri olup kendini yedi. Bunları kullanmak lazım işte. Bu noktada Oktay Mahmuti'den bir Evren Büker hamlesi görebiliriz. Oyun kurucular bazında ağır bastığımız ortada. Ayrıca Lakovic'in savunmasını Sinan ve Doğuş paylaşacaktır. Bunların ortaya çıkardığı boşlukta Shipp, Caner veya Evren(artık hangisi oynarsa)verecekleri katkı maç özelinde kilit noktalardan biri olacaktır.

Uzunlara girmek istiyorum, çünkü korku filmi senaryosuna dönüşebilir yazı. Efes uzun rotasyonu olarak Avrupa ilk 3'ün içinde kesinlikle. Allahtan Kerem Gönlüm yok da yüreklere su serpme deyimi önem kazanmış oluyor bizim adımıza. Barac, Ermal, Batista, Ersan, Savanovic... 4 numara pozisyonunda kesinlikle NBA'deki bir çok takımı bile kıskandırabilirler. Hatta Toronto bu uzun rotasyonu ile rahat play-off yapabilir doğu konferansının yapısı düşünüldüğünde. Uzun savunmasını ciddi şekilde test edeceğimiz bir maç olacak. O yüzden Cevher ve oynarsa Zaza'nı katkısı bizim adımıza elzem durumda. Shumpert, Andric ve Songaila'yı saymaya gerek yok sanırım.

Efes, takım olarak belli bölümlerde sıkıntı yaşıyor. Özelikle kafa kafaya girilen son çeyreklerde, ciddi mental düşüklükler yaşadıklarını gördük. Bu noktada bizim sabırla ve inatla savunmayı bırakmamamız ve düzen dışına çıkmadan her hücumu titizlikle işlememiz gerekiyor. Seyirci baskısının da bizim tarafımızda olacağını düşünmem müsebbiyle, oyunun son çeyrekte, bu şartlar altında bizim lehimize doğru görüneceğini düşünüyorum. Efes, Kinsey gibi önemli bir savunma dişlisi ve bence ana parçasını kullanamayacak. Bunu avantaja çevirmeliyiz. Kimlik ve oyun anlayışı dışında yaptığımız her hareket harakiri olur. Lakovic'in üzerine fazla yüklenmeden, bir anlamda diğer oyuncuların skor katkısı ile rakibe Lakovic'i unutturmak ve gerekli anda devreye sokmak lazım. Yoksa iş çok onun üzerine biner ve skor kısırlaşabilir. Son söz olarak maçın kilit noktasının uzunlar olduğunu bir kez daha hatırlatıp, takımımıza başarılar dileyelim.

Hiç yorum yok:

Blog Widget by LinkWithin